Gonca ÇiftçioğuUan A z önce içini kendisine açmış, az da olsa hissettiği imikaın duygusunu yansıimıştı. Eğer emniyet içindeki diğer personeller, Leyla’nın buraya geliş amacını öğrenirse ciddi bir güven sorunu ortaya çıkardı. Genç kadının en azından araştınnasını kendisi ne saklaması, bunu dışarıdan halletmesi her açıdan daha sağlıklı olacaktı. Bütün bu endişelerini ona anlatmaya ve elinden geldi ğince onu tehlikeden korumaya çalışacaktı. İnsanın yaşadığı sürece başına her türlü belanın gelme ihti mali vardı. Ama intikam hiçbir zaman bir çare, bir çıkış yolu ol mamalıydı. Zaten Leyla’nın dişe diş bir intikam düşünmediğinin farkındaydı. O sadece adalet istiyordu. Bu yüzden burada o ada leti sağlamasına yardımcı olacak birine ihtiyacı olacaktı. Artık bu durumda, o kişi kendisi olmalıydı. Leyla, İsmet'in bakışlannın üzerinde olduğunu hissedince başını ona doğru çevirdi. “Beni yanlış anlamanı istemem. Ben adaletin geç de olsa te celli etmesi için buradayım. Amacım katilleri yakalayıp, adalete teslim etmek. Bu dava benim için, soruşturduğum diğer davalardan farklı değil.” “Hayır farklı. Bu senin için son derece kişisel bir dava.” “Öyle ama kişisel olması, bu davayı da diğer davalar gibiyürütemeyeceğimi göstennez.” İsmet, söyleyecek çok sözü olmasına rağmen sustu. Şu andaki psikolojisiyle Leyla’nın bunlan dinleyeceğini ve anlayacağınısanmıyordu. Zaten o sırada Kâhta ilçesine gelmişlerdi. Arabayıyavaşlatarak dikkatini yola verdi. Leyla da. bu konu hakkında fazla konuşmak istemiyordu.Çünkü yapmak istediği şeyin doğru bir şekilde anlaşılacağındanpek emin değildi. Hem zaten içinde anlayamadığı bir şeyler kıpırdanıyor da olsa. Komiser İsmet i yeterince tanımadığı için gü108
^ Güneyin K mvenilir biri olup olmadığını da bilmiyordu. Bu yüzden ona içinitamamen dökmek istemedi. Onu tanımak için açlığı muhabbetkonusu, ondan ziyade kendisine dönmüştü. Güya genç adamhakkında bir şeyler öğrenecekti. Oysa kendisinin en önemli sırrım o öğrenmişti. Em niyette göreve başlar başlamaz hemen elinde iki dava olmuştu. Babasının davasına, onlan çözdükten sonra yoğunlaşacaktı. Bu arada babasının cinayetiyle ilgili dosyayı inceler, elindeki verileri gözden geçirm e imkânı bulurdu. İsmet arabayı yavaşlatınca, gelmiş olduklan ilçeye ilgiylebakınmaya başladı. Eski zaman şehirlerini hatırlatan küçük birilçeydi. Bunu İsm et’e söyleyince, “Küçük dediğin bu ilçe, Adıyaman’ın en büyük ilçelerinden birisidir. Sen daha küçükleri görmedin,” diye takıldı. Sonra da kısaca ilçe hakkında bazı bilgilerverdi. Modem tarzda birkaç apartman gözüne çarpmasına rağmen,iki ya da üç katlı evler çoğunluktaydı. Bu arada Nemrut’a özgüheykeller ve kabartmalar bazı otellerin girişinde ve yol kenarla-nnda göze çarpıyordu. İsmet’ten öğrendiği kadanyla Nemrut'ayakın bir ilçe olduğu için turistlik özelliğe sahipti. Bu yüzdenmodem oteller ilçenin havasını tamamen değiştiriyor gördüğüheykel ve kabartmalar bu sevimli ilçeye antik bir hava katıyordu. İsmet arabayı, ilçenin merkezine girmeden ilk yol sapağm-dan sola çevirdi. Araba ilerledikçe ilçeden uzaklaşmaya başladılar. Yol boyunca, boylan neredeyse bir metreye ulaşan başakiarlalannı ve yol kenanndaki yabani çiçekleri seyretmeye başladı. Kurak bir İklimi olduğu için yeşil alanlann azlığı hemen dikkatini çekti. Buna rağmen tanm açısından gelişmiş bir il olduğu,yol boyunca gördüğü ekilmiş tarlalardan anlaşılıyordu. 109
Gonca ÇifiçioğuUan ^ Bu sırada arabaları ana yoldan aynlarak tali yola girdi. Sap akları yol çok bozuktu. Bu toprak yolda sarsıla sarsıla, yavaş bir şekilde yoilanna devam ettiler. Bu arada ikisi de susm uş, sessiz bir şekilde orujuyoriardı. Bir süre daha gittikten sonra küçük bir köye geldiler. Dar toprak yolun her iki yanında sıralanm ış köy evlen ve ahırlar hemen dikkatini Çek'ti. E vlerin çoğu topraktan yapılmıştı. Tek tük birkaç ev. tuğla ile inşa edilm iş olm asına rağ men dış sıvası yapılmadığı için oldukça virane görünüyorlardı. Sokakta oynayan çocuklar köye gelen arabalan görünce önce şaşkınlıkla bakular. sonra bazıları koşarak yanlan n a geldiler. Ki misi de eve kaçd. Onların ailelerine haber verm ek için eve gittik lerini az sonra evlerden çıkan kadınlı erkekli köylülerin meraklıbakışlannın odağı olduklannda anladı. K endilerininki sivil arabaolduğu için insanlara farklı gelm iyordu ama arkalanndaki ekiparabasını köylüler görmeye alışık olm adıklarm dan fazlasıyladikkatlerini çekiyordu. İsmet bu meraklı bakışlara aldum adan arabayı yavaşça kullanmaya devam etti. Park etmeye m üsait bir yere gelince kenaraçekti. Sonra bakışlarını Leyla'ya çevirdi. \"Yanında Fransız kadının resmi var değil m i?” \"Evet var. Yazıcıdan çıkarm ıştım . A ynca telefonum da davar.” Leyla çantasını açarak, içinden Bayan N ad in e'in resm im çı-kanp İsmel’e uzattı. Resmi eline alan genç adam , \" B ir gösterelimbakalım, belki bir gören olmuştur. B eraber oldukları ekiple enson bu köye gelmişler,” dedi. İkisi de hemen arabadan indiler. Zaten o sırada etraflarınımeraklı köylüler çevirmişti bile. İsmet onlara bakarak gülüm sedive başıyla hepsine ortak bir selam vererek, “ Selam ünaleyküm ,”dedi.110 1
Gıîne^n Km ^ “Aleyküm selam .\" dedi köylüler hemen arkasından. İsmet kalabalığın ön tarafındaki ona yaşlarda bir köylününyanına giderek elindeki resmi gösterdi. \"Bak bakalım bu bayanı gördün mü?” A dam nasırlaşm ış elleriyle fotoğrafı eline alıp şöyle bir baktı. “ N â mî nedi,” dedi. Leyla adam ın Kürtçe cevap verdiğini anladı hemen. Bununüzerine İsmet de ona Kürtçe birkaç soru daha sordu. Sonra kon uşm alar T ürkçeye döndü. İsm et açıklama yapm ak için L eyla’yabaktı. “ K usura bakm a, genelde köylerde orta yaş ve üzeri Kürtçekonuşur. Evlerde de Kürtçe konuşulduğu için, kendilerini en rahat böyle ifade edebiliyorlar. Gençler ise çok güze! Türkçe konuşurlar. Bu yüzden onlarda sıkmtı yok. Bu köylü, bizim Fransızkadını görmemiş ama geçen akşam birkaç yabancı varmış köyde.M uhtarın evinde iki gün misafir kalmışlar.\" O sırada y an lan n a bir kadın geldi. İsm et’in elindeki resmiistedi. “M î vâ Jinka dî ” dedi kadın resm e baktıktan sonra. İsm et önce ilgiyle bu orta yaşlardaki kadına bakn. Soma ba-k ışla n n ı L ey la ’ya çevirdi. “Bu kadın bizim Fransız bayanı görmüş.” dedi. Sonra yine başını kadına çevirdi ve onunla Kürtçe konuşmaya başladı. K adın anlattıkça İsmet başını sallayarak dinliyordu.Arada diğer köylüye yaptığı gibi sorular soruyor aldığı her cevapta başım sallıyordu. İsm et kadınla konuşurken Leyla da bakışlannı çe\Tesindegezdiriyor, köyü ve köylüleri inceliyordu. Bu arada gözü, köylülerin arasından kendilerini izleyen on yedi, on sekiz yaşlann-da b ir gence takıldı. Gergin bir şekilde sağ elinin başpamiağını ın
Gonca Çiftçioğullan dişleriyle kem iriyor ve tedirgin bakışlarla h em p o lislere hem kendisine bakıyordu. Leyla onun duyduğu tedirginlikten dolayı bir şeyler bildiğinden şüpheiem neye başladı ve ürkütüp kaçırma dan sanki çevresine bakınıyormuş gibi ilgisiz davranarak gencin yanına kadar geldi. İsmet, gençlerin güzel Türkçe konuştuğunu söylemişti. Bu yüzden onunla sohbet etm eye çalıştı. “Merhaba, ben Leyla K om iser,” dedi. “ Sana birkaç soru sor sam cevap verir misin?” “Ben bir şey bilm iyorum .” G encin aniden savunm aya geçm esi L e y la ’y ı iy ic e şü p h elen dirdi. ‘‘N eyi bilm iyorsun?” d iy e sordu, onu k o n u ştu ra b ilm e k için. “Neyi soracaksanız işte onu bilm iyorum ,” diye kaçam ak cevap verdi delikanlı. “Biz bir bayanı arıyoruz, kaybolm uş sanırım . Sizin köydengeçti mi diye soruyoruz?” “Yok, buradan kim se geçm edi. Ben kim seyi görm edim ,” dedigenç. B akışlarını sağa sola çeviriyor, L e y la ’n ın y ü z ü n e b a k m a maya çalışıyordu. Leyla onu, olayla ilgili rahatsız eden b ir şeylerolduğunu düşündü. Büyük ihtimal söylediğinden daha fazlasınıbiliyordu. “Tamam, çok teşekkür ederim. Şey...neydi adın?” diye sordu. “ A hm et.” “Tanıştığımıza memnun oldum Ahmet. Polise yardım cı ol muş oldun böylece.” L eyla’nın lafı ü zerine d elikanlı irk ilerek b ir ik i ad ım geri çe kildi. “Ben kimseye yardımcı olmadım. Çünkü ne o kadını gördüm ne de arkadaşlarını,” dedi. Yüzüne yerleşen panik ifadesi Ley la’nın şüphelerini doğrulam aya yetip artm ıştı bile. 112
Güneşin Kızı “Tamam A hmet, endişelenme. Ben anladım seni. Görmediğini söylem en bile polise yardımcı olmaktır, önem li olan doğruyusöylem ek. Biliyorsun polise yalan söylemek suçtur. O yüzdensana yardımcı oldun dedim zaten ” Leyla’nın konuşmasını bitirmesiyle gencin arkasını dönüp,hızla oradan uzaklaşması bir oldu. O sırada İsmet de yanına geldi. “Konuştuğum kadın, Fransız bayanı ve grup arkadaşlannıtanıyordu. K öylüler içinde başka tanıyanlar da oldu. Bazı evlerem isafir olm uşlar. O nlarla röportaj yapıp köyün genel yapısı, aileilişkileri, eğitim ve kültürleriyle ilgili sorular sonnuşlar.” “S onuçta hepsi antropolog. Demek ki buraya araştırma yapm aya gelmişler. O nların bu araştınnalanndan mutlaka KültürM üdürlüğü’nün de haberi vardır. Yanlarına tercüman da verilmiştir. B iz bu Fransız grupla görüşelim. Burada kaldıklan süreiçinde sıra dışı, dikkat çeken biri olmuş mu? Sıra dışı bir olaylakarşılaşm ışlar mı? Öncelikle bunları öğrenmeye çalışalım.” “ Bu söylediklerini de bugün yapmayı düşünmüyorsun değilm i?” diye alaylı bir şekilde sordu genç adam. “ Şaşıracaksın ama hayır düşünmüyorum. O işler de yannakalsın,” dedi Leyla. Sonra konuşm asm a devam etti. “A z önce Ahm et diye bir gençle konuştum. Davranışları vesorduğum sorulara cevaplan şüphe uyandırdı içimde. Bu olaylailgili bir şeyler bildiğini düşünüyorum.” “İstersen emniyete alıp bir sorgulayalım.” “B ence acele etme. Sorgulamamız sonuç vermeyebilir. Korktuğu b ir şeyler ya da birileri var. Burada işimize yarayacak, bizebilgi aktaracak güvendiğin biri var mı?” “Yoksa o A hm et denen genci mi izleteceksin?”
^ Gonca ÇifiçioğuUan \"Sen ya da ben izleyemeyeceğimize göre, bizim yerimize dikkat çekmeyecek biri izlerse, o çocuk bizi bilgi alabileceğimiz binlerine götürür.” “Ben gidip şu köylüleri yoklayayım bakayım . O ğlanın adı Ahmet değil mi?” “Evet, Ahmet. Esmer, sağ yanağında çenesinin hem en altın da siyah bir et beni vardı. Bize yardımcı olacak birini bulursan çok işimize yarar.” “İstersen sen arabaya geç otur. Birini ayarlayabilirsem geli rim hemen,” dedi İsmet. Sonra da arkasını dönüp köylülerin ya nına doğru yürümeye başladı.114
Güneşin K m B öIüm 10 bütün bir öğleden sonrayı, evine evrak getiren Komi- V ^ e r Nuri ile birlikte otopsi sonuçlarını inceleyerek ve olası cinayet senaryolarım düşünerek geçirmişti. Katılın bir değil ikikişi olması, üstelik bir üçüncü kişinin varlığı durumu daha da ilginç kılıyordu. Aynca maktulün kanında yüksek dozda eroin bulunmuştu. Otopsi raporunda uyuşturucu bağunlısı olduğuna dairbir bilgi yoktu. Raporda ‘Kolunda, bağımlı olduğunu belirtecekbir ize rastlanm am ıştır.’ diye bir de madde vardı. Bu da demekoluyordu ki bu yüksek doz eroin başkalan, muhtemelen katilleritarafından verilmişti. İşin içine uyuşturucu girmesi olası ihtimalleri bir nebze daraltıyordu. Eğer kurban uyuşturucu müptelası değilse -zaten olmadığıotopsi raporunda belirtilmişti- o zaman katillerin uyuşturucuyla ilişkisi olduğu ortaya çıkıyordu. Katiller, kullanıcı ya da satıcı olarak mutlaka bu işle bağlantılı binleriydi. Bu durumda,
•JP' Gonca Çifiçioğullan ^ İzm ir'deki uyuşturucu kartelini sıkıştırm aları gerekecekti. Bu cinayetin kollan birçok yere uzanacak gibi görünüyordu. Nuri y le bütün bunlan konuşmuşlar, sokaktaki m uhbirlerini yoklama kararı almışlardı. Belki onlar vasıtasıyla katillere ait bir ipucu yakalama şanslan olabilirdi. Şansları yaver giderse, bu davayı um duklarından daha erken bile kapatabilirlerdi. Nuri evden ayrıldıktan hem en sonra tele fonu çaldı. Songül arıyordu. Onu bugün aram adığı için kendinekızdı. Kızcağız bugün mutlaka emniyete uğramış, kendisini göremeyince de doğal olarak meraklanmıştı. Hemen telefonu açarak cevap verdi. \"Songül merhaba.” \"Çetin, iyi misin? Emniyette görem edim bugün seni. Haslaolduğunu söylediler bana.” Genç kızın endişeli sesini duyunca, \"İyiyim Songül, merakedilecek bir şey yok. Biraz başım ağrıyordu, ben de gitmedim,”dedi sakince. “Gerçekten iyisin değil mi?” Songül’ün sesi hâlâ endişeli geliyordu. “Evet, evet iyiyim merak etme. Sen neler öğrendin bugün?” \"Pek fazla bir şey yok. Otopsi sonuçlarını inceledim. Sonra,yeni gelen şube müdürü ile tanıştık. Çok hoş bir bayana benziyor.Sanırım Leyla Hanım'ı aratmayacak gibi.” Çetin, Songül’ün gelen m üdürün eski eşi olduğundan haberiolmadığını anladı hemen. Songül onun eski eşi olduğunu bilse bu kadar sempatiyle bakar mıydı? İşte bundan emin değildi. Bunu en kısa zamanda söylemesi gerekiyordu. Daha sonra öğrenmesi ilişkilerine zarar verebilirdi. “İstersen akşam yemeğe çıkalım. Evde bunaldım bugün. Ye m ekte konuşuruz davayı,” dedi. 116
Güneşin K m <â/ “ İyi olur. Tamam, o zaman akşamı iple çekiyorum, çok gecikme.” \"Gecikmem merak etme. Öpüyorum seni. Görüşürüz akşam,\" dedikten sonra yüzünde oluşan hafif bir tebessümle telefonu kapattı.Dilek, akşam yemeği için beyaz pantolon, açık yeşil üzerine beyaz çiçek desenli şık bir bluz giyerek saat sekize doğru hazırlanma işini tamamlamış bir şekilde Vedat’ı bekliyordu. Bugünonunla karşılaşmaları gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu. Yıllardır görmediği çocukluk aşkı, hiç ummadığı bir anda yenidenkarşısına çıkmıştı. Zamanında onunla yakınlardı. İlk çocuklukaşkıydı. O zamanlar Vedat’ı gerçekten sevdiğini düşünürdü. Vedat tıp fakültesini kazanıp İstanbul'a gittikten sonra, sadece ilkaylarda bir iki defa aramış, daha sonra da ondan bir daha haberalamamıştı. Ta ki babasının cenazesine kadar. İletişimlerindekikopukluk, birbirlerinden de kopmalarına neden olmuştu. Vedat,tıp fakültesi birinci sınıftayken babasını kaybetmiş, cenazesi içinA nkara’ya geldiğinde karşılaşmışlar ama bu son görüşmeleri olmuştu. Zaten cenazede de Dilek’e karşı soğuk davranmış, uzakdurmuştu. Annesi de İstanbul’a oğlunun yanına taşınınca Ankaraile bağlantıları kalmamış, bir daha da hiç görüşmemişlerdi. O zamanlar genç adama çok kızmış, hatta arayıp sormaması yüzünden baya incinmişti En çok şaşırdığı şey ise. her zaman korumacı davTanan. çevrelerindeki bütün erkeklerden kıskanan, yaklaşmaya çalışanıuzaklaştırmaktan çekinmeyen ve kendisini aşın derecede sahiplenen biri, nasıl oluyor da arkasına bile bakmadan çekip gidebi- 117
iiyordu. İşte o zaman buna anlam verem em işti. Sonra da zaten zam an geçtikçe Vedat’ı m aziye göm erek hayatından tamamen çıkarmıştı. Bugünkü karşılaşmalarında gördüğü kadarıyla ken disine karşı hâlâ ilgi duyuyor gibiydi. Ü stelik hiç evlenmemişti de. Fakat onu görünce içinde duygusal anlam da bir kıpırtı ol mamıştı. Demek ki duygulan hâlâ m aziye göm ülm üş bir şekildeduruyordu. Çetin ile tanışmadan önce, Vedat ile olan bu m asum ane gençlik aşkını gerçek aşk sanıyordu. Ama Çetin ile tanıştıkları gün,ona karşı hissettikleri ve aralanndaki çekim, bugüne kadar hissetm ediği türden bir duyguydu. Asıl gerçek aşk, Ç e tin ’e karşıduyduğu yoğun duygulardı. A m a ne yazık ki kısa süren ve acılıbir sürece yol açan bir aşk olmuştu onların ki. G enç adam a karşı hak etmediği kadar acımasız davranmış, onu en ağır şekildeyaralamıştı. Bu yüzden bu derin aşktan geriye sadece büyük birenkaz kalmıştı. Ç etin'i hâlâ sevmesine karşın, nedense ona yaklaşamıyordu.O nu her gördüğünde aklına hâlâ kaybettikleri yavrusu geliyor,sanki çektiği acılan yeniden yaşayacakmış korkusu içinde bvra-nıyordu. Bu yüzden genç adamdan uzaklaşıyor, onu da kendisinden uzaklaştırıyordu. Ama bir şekilde acısını arkasında bırakıponun yüreğine ulaşmalı, orada açtığı derin yaraya m erhem olm alıydı. Onun hâlâ çok acı çektiğini hissedebiliyordu. Bugün işegelm em esi ve kendisiyle karşılaşmak istememesi de zaten bunugösteriyordu. O sırada cep telefonu çalınca, arayanın Vedat olduğunu anladı. Dem ek ki genç adara evin Önüne gelmiş, kendisine haberveriyordu. Ayağına önü ve arkası açık, topuklu, sade ve şık beyaz ayakkabısını da giydi. Beyaz çantasını da yanm a alarak evd en ayrıldı. Vedat onu arabadan çıkarak karşıladı. G enç kadını118
G ü n e ş in K m beğeniyle süzdükten sonra yanağına küçük bir öpücük kondur du, Sonra kulağına eğilerek, \"Her zamanki gibi güzelsin yine,” deyip, arabanın sağ ön kapısını açarak binmesini bekledi, Sonra kapıyı kapatıp, arabanın önünden dolaşarak kendisi de şoför kol tuğuna geçti. Koltuğuna oturur oturmaz, “Özel olarak gitmek istediğin bir yer var mı?\" diye sordu. “Ben daha yeni geldim buraya. O yüzden tercihi sana bırakı yorum,” diye gülümsedi genç adama. “Öyle söyleyeceğini tahmin etmiştim. Şimdi seni çok güzel bir yere götüreceğim,” dedi o da aynı şekilde gülümseyerek. K ordon’a gelinceye kadar hiç konuşmadılar. Genç adam sa hilde, hemen deniz kenarında şık bir restoranın önüne park etti. İki katlı binanın içinden geçerek üst kala çıktılar. Üst kat yere kadar tamamen camlarla kaplı bir şekilde çok şık dizayn edil mişti. Bütün cam lar katlanarak açılmış ve teras havası verilmişti. Binanın mimarisinden dolayı sanki restoran denizin içine inşa edilmişçesine, denizin üzerinde oturuyorlarmış gibi bir görüntü yaratılmış, sanki hemen ayaklarının altında gibi görünen denizin muhteşem görüntüsü eşliğinde bir dekor hazırlanmıştı. Söyleşine muhteşem bir manzara eşliğinde yemek yemek olağanüstü güzellikte olduğundan restoran çok kalabalıktı ve ancak rezervasyonla yer ayırtılarak gelinebiliyordu. Bunu garsonun kendilerinimasalarına götürdüğünde Vedat'ın isim kartını görünce anladı. M asaya oturur oturmaz garson hemen siparişlerim aldı. Buarada masaya alacaklan mezeleri birlikte seçtiler. Her şey o kadar nefis, o kadar m ükem m el görünüyordu ki tok olan birisi bilebu manzara eşliğinde, bu güzel meze ve yemeklerin zevkini çıkarmadan kalkmazdı. Bu arada Vedat tanıdık birini görmüş olmalıydı ki bakışlarını kendisinin arkasındaki birine çevirip gülümseyerek başıyla hafifçe selamlamıştı. Selam verdiği kişiyi 119
Gonca Çifiçioğullan ^görmek için bakışlarını çevirdiğinde Çetin ile karşılaştı. Yanındabugün emniyete gelen bayan savcı vardı. O anda Çetin de kendi-sini görmüş. Vedat'a gülümseyen bakışları anında sönüp kalmıştı. Garson lam arkalarındaki masayı da onlara ayırmış olmalıydıki m ecburen yanlarından geçmek zorunda kaldılar. Vedat onlargeçerken hemen ayağa kalktı. \"Komiserim güzel bir sürpriz oldu. Nasılsınız?\" diyerek Çetin ’e tokalaşmak üzere elini uzattı. Çetin de mecburen durmakve uzatılan eli sıkmak durumunda kaldı. Genç adamın kendisinebakmamak için yoğun çaba harcadığını görebiliyordu. Sonra Vedat, “Savcı Hanım, merhaba nasılsınız?” diye onada aynı şekilde elini uzattı. İkisi de Vedat'la tokalaştılar. Songül,bakışlarını Dilek’e çevirdi. \"Dilek Hanım, merhaba. Güzel bir tesadüf oldu karşılaşmam ız,” dedi. Songül, Dilek ile tokalaşırken Çetin de mecbur kalmış, yüzünde hiçbir memnuniyet belirtisi olmayan bir ifadeyle Dilek’ebakmış ve başıyla hafif bir selam vermişti. Dilek ile tokalaşma-yışı o anda dikkat çekmiş olsa bile, bunu kimse belli etmemişti.Zaten Çetin hemen Vedat’a, \"Sizi rahatsız etmeyelim. Görüşürüzsonra, afiyet olsun,” dedi ve bir eliyle Songül’ün sırtına dokunupgenç kadını kendi masalanna doğru yönlendirdi. D ilek donup kalmıştı. Songül ile tokalaşırken savcının selam ına ancak kısa bir tebessümle cevap verebilmişti. Ç etin’i gördüğü anda sanki dizlerinin bağı çözülmüşçesine gücü kuvvetikendisini terk etmiş, genç adamın karşılaşmaktan hoşnut olmayan o yüz ifadesi zihninde öylece asılı kalmıştı. Eskiden duym aktan hoşlandığı, dünyanın en güzel aşk sözlerini söyleyen odudaklar, kendisini görür görmez sanki nefret sözcüklerini zor tutar gibi sinirle kenetlenmişlerdi. Güzel başlayan akşamı, an iti barıyla tam bir eziyete dönüşmüş durumdaydı. 120
G üneşin Ktzı Onlara ayrılan masa köşede olduğu için oturuş açılan nedeniyle birbirlerini rahatlıkla görebiliyorlardı. Çetin, hemen Songül’ün sandalyesini çekip oturmasına yardımcı olmuştu. Onunyumuşak kalbini, kibarlığından taviz vermeyen efendiliğini çokiyi biliyordu. İçten içe bildiği şey ise bütün bunları çok özleme-siydi. Hâlâ onu görünce yüreği kanatlanıyor, kalbi aşk için çarpıyordu. Ama o bütün bunlan kaybetmişti, Onun kalbi artık kendisi için hiçbir zaman eskisi gibi çarpmayacaktı. Bunu da kendisisağlamıştı. “Dilek ne oldu, iyi misin? Yüzün soldu birden.” Vedat’ın endişeyle seslenmesi üzerine hemen toparlandı. “İyiyim, merak etme,” dedi. Vedat bir süre gözlerini Dilek’in yüzünde gezdirdikten sonra,bakışlannı çevirip Çetin ve Songül’ün bulunduğu masaya baktı.Sonra tekrar döndü. “Önemli bir şey yok değil mi? Onlan görmek seni rahatsızetti samnm. İstersen buradan çıkabilir, başka yere gidebiliriz.” Dilek olumsuz bir şekilde başını salladı. “Yo hayır, iyi burası. Kimseden rahatsız olmadım.\" “Seni anlıyorum. İkimizin yemeğe çıkmış olması seni rahatsız etti. Bizim daha önceden tanıştığımızı bilirlerse yadırgamazlar merak etme.” Vedat’ın içinde bulunduğu durumu bu şekilde yorumlamasıyüreğine su serpti. İkisinin birlikte görünmesinden rahatsız olduğunu düşünmüştü. Sonuçta göreve başlar başlamaz, hemen doktor ile çıkan amir pozisyonuna düşmüştü. Dışandan görünümleriaynen böyleydi. Çetin’in eski kocası olduğunu ve bugün onunyanında başka bir kadını görmenin kendisini rahatsız ettiğinianlatacak havada değildi. Gerçeğin bu şekilde kamufle edilmesiişine geldi.
Gonca Çiftçioğullan “Bizler yetişkin insanJanz Vedat. Boş ver kim ne düşünüce düşünsün. Onları bırakalım da sen anlat bakalım. Bunca zaman beni niçin hiç aramadın? Neden birden bire ortadan kayboldun?” Vedat düşünceli bakışlanm D iiek’in yüzünde gezdirdi. Bir süre sessiz kaldıktan sonra, \"Dilek, inan seni hep aram ak iste dim. Çünkü hiç aklımdan çıkmıyordun. Ama şunu bilm eni iste rim ki aramajnşım senin yüzünden değildi. Hayat benim için hiç de kolay olmadı. Biliyorsun Üniversiteye başladığım da babamhastaydı. Onun hastalığı, annemin üzüntüsü beni o dönem de çoksarstı. Aynca tıp fakültesinde eğitim de çok ağırdı. Bu yüzdensıkıntıianmı sana da yansıtmak istemedim.” \"O lur m u öyle şey Vedat? Biliyorsun Cemal A m c a ’yı bendeçok severdim. Rahatsızlığında biz de oradaydık. A nnem süreklisenin annenle birlikteydi. Bütün bunlan benimle paylaşmandandaha doğal ne olabilirdi ki?” Genç adam sıbntıyla iç geçirdi. \"Bunalımdaydım Dilek. Babamın kanseri ilerlemişti. Annemin psikolojisi çok bozuktu, Biliyorsun, bütün bunların üstüneablam da o dönemde eşinden aynimış, bizimkilerin yanına gelmişti. Onun sorunlan, babamın hastalığı, annem in psikolojisi,tıp fakültesinin ağırlığı sanki omuzuma taşıyam ayacağım kadaryük bindirmiş gibiydi. Babam vefat edince girdiğim iz ekonomik sıkıntı yüzünden hem çalışmak hem okum ak zorunda kaldım. Annem bu yüzden Ankara’daki evi satıp İstanbul’a geldi.Çünkü iki tarafın birden masrafını karşılayacak gücüm üz yoktu.İnan Dilek, o zamanlar bırak duygusal bir ilişki yaşam ayı, nefesalacak zamanım yoktu. Seni de kendi sıkıntılarımın içine çekipbunaltm ak istemedim. Zaten kendimi toparlar toparlam az emin ol ilk sana koştum. Ankara’ya gelir gelm ez evlendiğini duydum. Bunu duymak benim için çok büyük bir şok oldu. A m a yapacak 122
jr» ^ G üneşin K ızı ^bir şeyim yoktu. Karşına çıkmaya cesaret edemedim ve arkamıdönüp kendi yoluma gittim.” Dilek, genç adamı üzüntüyle dinledi. Onun çektiği sıkıntıları anlayabiliyordu. Artık yaşananlar geçmişte kalmalıydı. Onları deşip irdeleyerek birbirlerini incitmenin bir anlamı olmadığıgibi, yaşananları değiştirmenin de imkânı yoktu. Acaba değişmesini ister miydi? Şöyle bir kafasında olaylan tersine döndürmeye çalıştı. Eğer Vedat kendisini geri çekmemiş olsaydı, şu andaevli bile olabilirlerdi. O zaman hayatına Çetin girmemiş olacaktı. Belki o zaman Vedat ile yine yavrulan olacak ve belki de onu hiç kaybetmeyecekler, şimdi yaşadığı türden bir acıyı bellti de yaşamayacaktı. Bunu bilemezdi tabi. Sadece olasılıklan düşünü yordu. O anda gözleri Çetin’e kaydı. Songül ile ciddi bir muhabbet içindeydiler. Çetin bir elini uzatarak genç kızm elini kendi elle ri arasına aldı. Nazikçe tuttuğu eli dudaklarına yaklaştudı. Son gül’ün eline kondurduğu o sıcacık öpücük, o anda sanki kamm dondurur gibi oldu. İçinde, önüne geçemediği kıskançlık tohum lan yeşermeye başlamış gibiydi. Hâlâ bu duygulan hissediyor olması akıl alır gibi değildi. Daha az evvel Vedat ile evlenmiş olsaydı neler olurdu diye düşünürken şimdi içinde hissettiği buduygulara bir anlam veremiyordu. Vedat ile evlenm ek ve Çetin’i hiç tanımamış olm ak... Yaşadığı trajediyi hiç yaşamamış olm ak... Düşünceleri bunlara odaklandı ama gözleri eski kocasına kaydığında, yüreğinde varlığınıhissettiği o tarifsiz duygular su yüzüne çıbnaya başlaymca. Çelin’e âşık olduğu ve onu sevdiği için asla pişmanlık duymadığınıhissetti. Demek ki kaderinde vardı bürün bunlan yaşamak. Neyazık ki ikisi de kaderin kendilerine sıuiduğu roller doğrulmsun-da yaşamışlardı o kısa acılı süreci. Sonu ayrılık ve acıyla bitse
G onca Ç ifiç io ğ u lla n dahi, aşk ve sevgiyi yüreklerinin derinliklerine kadar hissetmiş lerdi. İşte bu yüzden pişman değildi ya. Başını kaldırıp Vedat’a baktı. Genç adam çatalına aldığı bir parça balığı, yavaşça ağzına götürürken, bakışlarını Dilek’ten ayırmış, dikkatini yemeğine vermiş görünüyordu. Aslında içinj döktüğü, yaşadıklarını anlattığı için, fark ettirmemeye çalışsa da Dilek’ten bir cevap bekliyordu. “Bizim de kaderimiz böyleymiş Vedat. Güzel bir evlilik yaptım. Çok sevdim ve sevildim. Bir yaşındaki kızımı korkunç birtrafik kazasında kaybedince, ben de resmen psikolojik dengemikaybettim. Onun acısıyla yüzleşemedim, başa çıkamadım. Eşimle de bu yüzden aynldım. Kazadan dolayı onu suçladım. O zaman için kendimi ancak bu şekilde avutabiliyordum.” “Bunlan bilmiyordum Dilek. Çok üzüldüm,” dedi Vedatüzüntüyle. Dilek, her an akmaya başlayacak gözyaşlarını zorlukla tutuyordu. Şu anda isteyeceği en son şeydi Çetin’in gözleri önündegözyaşı seline boğulmaktı. Bu yüzden çantasını eline aldı ve ba-kışlannı Vedat’a çevirdi. “Kalkalım istersen, şu anda kendimi gerçekten iyi hissetmiyorum,” dedi. Allah’tan genç adam durumu hemen kavramış, yerindenkalkarak gelip sandalyesini çekmiş ve kalkmasına yardımcı olmuştu. Hesabı da aşağı katta kasaya ödeyerek hemen restorandan ayrıldılar. Onlar masalarından kalkarken Çetin’in dikkatlibakışlarla kendisini süzdüğünü gördü ama o bakışlardaki anlamıokuyamadı. 124
^ Güneşin Kızı Çetin, restoranda Dilek ile karşılaşmış olmasına, hem de daha geldiği gün başka bir adamla aynı masada olmasına oldukça sinirlenmişti. Bu kadın, karşılaşmak istemediği her yerde karşısınaçıkıyordu. Onu görmek sinirlerinin gerilmesine ve rahatsız olmasına neden olmuştu. Fakat ne olursa olsun, bu gece yanındaSongül vardı ve bunu ona hissettirmek islemiyordu. Buna rağmen masalanna oturduklarında onun dikkatli ve zeki bakışlann-dan kolay kurtulamayacağını anlamıştı. Üstelik düşündüğününaksine Songül, Dilek’in eski eşi olduğunu tahmin etmişti. Bugünişe gitmemesi ve Dilek ilgili daha Önce anlattığı mevzulardan dolayı, hemen bu çıkarıma varmış, kendisi de bunu doğrulayınca,mecburen eski karısıyla ilgili yaşadığı bütün trajediyi yemektegenç kadına anlatmak durumunda kalmıştı. Onun sakin bir şekilde kendisini dinlemesi ve olaylan objektif bir şekilde değerlendirebilmesi bir kere daha hayranlığını kazanmıştı. Songül de aynı babası gibi, bu olayı arkasında b^akabilmesiiçin Dilek ile iletişim kurması gerektiğini tavsiye etmişti. Onunbu sağduyulu yaklaşımı karşısında hayran olduğu bu kadının elini tutup okşamış sonra da hafifçe öpmüştü. Onca yaşadıklarm-dan sonra, Songül’ün hayatına girmesi Allah'ın bir lütfiı gibiydi. Onun sıcak, sevgi dolu yumuşacık yüreği, yeniden hayannıdüzene koymasını sağlamıştı. Bu yüzden hayrandı şu karşısmdaoturan esmer güzeli kadına. Yemek boyunca bunlan konuşma-lanna rağmen, arada bakışlannı Dilek'e çevirmekten de kendinialıkoyamamıştı. Doktor Vedat ile ciddi ve uzun bir muhabbetleri olmuştu. Tanıdığı Dilek. Vedat’ı tanımıyor olsa bugün onunlaçıkmazdı. Büyük bir ihtimal önceden birbirlerini tanıyorlardı.Karşıdan gördüğü kadanyla muhabbetleri, hiç de yeni tanışan
^ G onca Ç ifiçio ğ u U a n iki kişinin muhabbeti gibi görünmüyordu. Dilek’in de arada ka çamak bakışlanm kendi üzerine çevirdiğinin farkındaydı. Hatta Songül’ün elini dudaklarına götürdüğünde o donmuş bakışları üzerinde hissedebiimişti. Ama sonra aniden kalkmaları ve Di lek’in allak bullak yüz ifadesi kendisini de endişelendirdi. Onu rahatsız eden bir şey olmuşUı kesin. Bunu umursamamaya ça lışsa da yüreği buna karşı çıkıyordu. Böyle düşündüğü için y/ne kendisine kızdı. Artık onu ne düşünmek ne de görmek istiyordu Ama bunun imkânsız olduğunun da farkındaydı.126 ,
Güneşin Kızı - i» -:, - - böiüm n ^ ^ ^ k ş a m Kadriye halasına yemeğe gittiğinde Abuzer ve Zey- nal amcalarının da orada olduğunu gördü. Diğer iki halası yoktu ama buna rağmen ev oldukça kalabalıktı. Abuzer amcası nın dört, Zeynal amcasının beş, Kadriye halasının da beş çocuğu vardı. Güneydoğu da anladığı kadanyla üç çocuktan aşağı evlat sahibi olmuyorlardı. Fakat günümüz kesimi dediğimiz çalışan ebeveynler de aynı büyük şehirlerdeki gibi bir ya da iki çocukta karar kılıyorlardı. İki amcası da eş ve çocuklanyla gelmişlerdi.Abuzer amcasının biri kız diğeri erkek iki çocuğundan biri evli,diğeri duldu. Onlar da gelmişlerdi. Aynca Zeynal amcasının daiki, Kadriye halasının bir kızı evliydi onlarda eş ve çocuklanylagelmişlerdi yemeğe. Ev kalabalıktan resmen curcuna olmuş, çoluk çocuk sesiyle büyüklerin konuşma ve gülüşmeleri hep birbirine kanşmıştı. Kendisi Kâhta’dan geldiği için doğal olarak biraz gecikmiş,bütün yemekler hazırlanıp sofralar kurulduğunda ancak yetişe-bilmişli. Bu kadar kalabalığı ancak iki odaya birden açtıklan yer
G on ca Ç ifiç io ğ u lîa n sofrasıyla ağırlamaya çalışmıştı halası. Salona girdiğinde yere büyükçe bir muşamba masa örtüsü serildiğini gördü. Yere serilen örtünün kenarlarına da ofunılması için yer m inderleri yerleştirif. mişli. Halası, içli köftenin yanında, etli nohut yem eği ve piigy yapmıştı. Pipirim dedikleri ve batıda sem izotu olarak bildikleri otla da cacık yapıp kâselere koymuşlar ve her tabağın Önüne ser vis etmişlerdi. Bolca yapılan salata da birkaç kayık tabağa ko nularak ortada servis edilmişti. Halası ayrıca elde açm a hamurla patatesli tepsi böreği de yapmış, börek de birkaç servis tabağıiçinde ortaya konulmuştu. Ayrıca, hazırlanan yem eklerin içindehemen göze çarpan yaprak sannası da m enünün içinde yerini almıştı. Her iki odaya, yani salon ve oturma odasına aynı şekildekurulmuş olan sofralarda aile büyükleri, salondaki yer sofrasınaotunnuşlardı. Halası, iki amcası, Abuzer am casının büyük ve dulolan oğlu Yunus, kendisi ile birlikte Zeynai am casının en büyükoğlu ile evli olan büyük kızı ve Kadriye halasının büyük kızıylaZeliha salonda, diğer misafirler de çocuklarıyla birlikte oturmaodasında yemek yemek üzere yer sofrasına kurulm uşlardı. Halasıiçli köfteyi hem haşlayarak hem de kızartarak iki farklı şekildeyapmış ve sofraya koymuştu. İkisi de o kadar lezzetliydi ki, sadece içli köftelerle kamını doyurdu. Nohut ve pilava dokunm adıbile. Hatta onun böyle iştahlı bir şekilde içli köfte yediğini görenAbuzer amcası, “Aferin, kızıma bak. Tam bir A dıyam anlı oldubizim Güneş’in Kızı,” dedi. O anda Leyla’nın gözleri doldu. Am casının kendisine 'Güneş 'in K ızı' demesine öyle çok duygulandı ki yediği lokmalar neredeyse boğazında düğüm düğüm kalacaktı. Annesi, emniyet içinde yaptığı başanh görevlerinden dolayı babasına 'Güneş' diye hitap edildiğini söylerdi hep. 'Bir güneş gib i parlardı her zam an boöan.'derdi. 128
'ls> O ûneşin K ızı <*.' Adıyaman için güneşin önemini biliyordu. Nemrut Dağı’ndagüneşin batışı ve doğuşu apayn bir güzellikle olurdu. Dünyanınher yerinden turistler, buraya onu seyretmeye gelirlerdi. Güneş, insanların içine sanki bir umul ışığı gibi doğar, içlerindeki üzüntüleri alır, kendi karanlığına çekerdi. Amcası babasına güneş,kendisine ise onun kızı demişti. Evet, kendisi Güneş’in Kızı’ydı.Babası defalarca, hayatını hiçe sayıp büyük tehlikeli görevlerinüstesinden gelerek çok kişinin hayatını kurtarmış, bir güneş gibiAdıyam an’ın üzerine doğmuş yüreklere umut ve aydınlık getirmişti. Şimdi Adıyaman artık Güneş’in Kızıyla tanışacaktı. Babasından devraldığı görev duygusuyla onun yanm bıraktığı işi burada üstlenecek, güneşin adım her yere duyuracaktı. Kendisiylebirlikte Güneş yeniden doğacaktı. Am casının sözü üzerine Zeliha da hemen heyecanla atıldı. \"G üneş’in Kızı!.. Evet abla, sen Güneş’in Kızfsın. Bu isimçok yakıştı. Yakında herkes burada sana öyle diyecek,\" dedi büyük bir coşkuyla ellerini çırparak. Onun bu coşkusuna diğerleride katıldı. Leyla akrabalarının içine çok uzun bir aradan somagimıesine rağmen onların sıcak ve sahiplenicı tutumian sayesinde sanki hiç buradan ayrılmamış gibi hissetmişti. Böyle birbirinebağlı ve kalabalık bir aileye ait olmanın mutluluğu bütün benliğine yayıldı. Yemekten sonra kuzenleriyle birlikte bulaşıkları topladılar,yıkadılar. Sonra da çay demleyip halasının yapmış olduğu kalbu-rabastı tatlısından tabaklara servis ettiler. M utfaktaki bulaşıktan kaldırırken Zeliha’mn mutluluktanışıldayan yüzü gözünden kaçmadı. \"Zeliha, bu ne hal? Çok mutlu gördüm bugün seni.\" dedi. \"Sürprizi bozmayacağım abla. Bekle biraz, büyük sürpriz varbiraz soma.\"
^ Gonca Çifiçioğulîan “Hadi ama söyle merale ettim ne olduğunu?” diyerek üstele di biraz. Zaten anlatmaya hevesli olan Zeliha, hemen ağzındaki baklayı çıkarıverdi. “Abla, Zeynal dayımlar bugün beni isteyecekler.” “Neeeel” “ZeynaJ dayımın büyük oğlu Ahmet’e isteyecekler beni.” Duydukları karşısında öyle şaşırmıştı ki, ağzı bir kanş aç(J< Zeliha’ya bakakalmjşiı. “Canım siz kardeş sayılırsınız. Bu ne evliliği anlamadım.” Bu sözlerine ZeJiha kıkırdadı hemen. “Alemsin abla ya. Ne kardeşi. O dayımın oğlu.” “Amca, dayı, teyze, hala; anne baba yansı demektir Zeliha, Burada var mı böyle akraba evlilikleri?” “Leyla abla, burada bir kızı isteyenler içinde öncelikle akra baya bakılır, sonra yabancıya,” dedi. Leyla iyice şaşkınlık içerisindeydi. “İyi de, bu kadar yakın akraba evliliği sakıncalı ama. Akraba evliliğinde Ölü ve sakat doğum oranı oldukça fazla.” “Aman abla ya, abarttın sen de iyice. Remziye Halamın bü yük kızı da dayısının oğlu ile evli. Görmedin mi çocuklannı? Oldukça sağlıklılar maşallah.” “Valla ben onu bunu bilmem. Senin istatistiklerden hiç habe rin yok. Uzmanlar bu konuda halkı uyarmaya, bilinçlendirmeye çalışıyorlar. Ben iyice şaştım kaldım bu duruma. Peki, sen istiyor musun Ahmet ile evlenmeyi?” Zeliha’nm yüzünde hülyalara dalan bir bakış ve kocaman birgülümseme görünce zaten cevabını almış oldu. “Evet, abla biz birbirimizi ta çocukluğumuzdan beri seviyoruz. Bugüne kadar da Ahmet’in askerliğini bitirmesini bekledik.Artık askerlik sorun olmaktan çıktığı için bugün isteyeceklerbeni.”130
^ Cfüneşjn Kızı Leyla ne söyleyeceğini bilemedi. Âşık bir kıza bu durumunsakıncalannı nasıl anlatabilirdi ki? Üstelik aileler bu durumaonay vermişken. Onlara nasıl diyebilirdi; akraba evliliği toplumsal sorun olmanın dışında ciddi bir de tıbbi sorundur diye. Akraba evliliği yapanlarda ölü çocuk doğurma oranının diğer normalevliliklere göre daha fazla olduğunu biliyordu. Aynca birinciderece akraba evliliklerinde, yani kuzen evliliklerinde çok ciddikalıtımsal rahatsızlıkların da önemli olumsuz bir faktör olduğunubirçok kereler hem dergi ve gazetelerde okumuş hem de televizyonda haber kanallarında izlemişti. Uzmanlar yakın akraba evliliklerinde sağlıklı doğan çocuklann emsal gösterilerek yeni evliliklere göz yumulduğunu, bunun da kalıtımsal hastalıklara yolaçtığını ve aynca doğacak çocuklan risk altında bıraktığını defalarca söyleyerek bu konuda bilinçlendirme uğraşısında olsalarda, bu yöre halkının bunu pek kaile almadığı apaçık ortadaydı. Canı çok sıkıldı ama belli etmek istemedi. Zaten halası da osırada onlan salona çağırdığı için mecburen ikisi de -Zeliha yüzünde büyük bir gülümsemeyle, kendisi de asık biryüzle- onlarınyanına gittiler. Halası, eniştesi ve amcaları oldukça keyifli bir sohbetin içindeydiler. Hemen kanepede oturan halasının yanma geçip oturdu. Salonda krem renginin hâkim olduğu koltuk takımlannın koldayama kısımları kahverengi deriydi. Vitrin takımı ise oymalı,eski usul takımlardandı. Duvarlarda ise yöreye ait kilim desenli el dokuma çanta, pano ve dokuma kısımlarının kenarlarındansaç örgüsü şeklinde sarkan renkli ipliklerle monte edilen bir aynavardı. Yine duvarda biri bayan diğeri erkek iki yaşlı insanm resmi asılıydı. Daha önce halasına sorduğu için eniştesinin anne vebabasının fotoğrafları olduğunu Öğrenmişti. Eniştesi, yani Kadriye halasının kocası, şehirde tanınmış iyibir mobilyacıydı. Doğraına-kesme şeklinde mobilyalar yapıyor
Gonca Çiftçioğullan du. Mutfak, banyo dolaplan ve vestiyer dışında koltuk ve vitrin takınılan da yaptıkları arasındaydı. Zaten evin bütün ınobilyala- n eniştesi tarafından yapılmıştı. Maddi dunınılan iyi sayılırdı. Halasının beş çocuğundan ikisi erkekti ve onlar da babalarının yanında çalışarak hem yardımcı oluyor hem de bu zanaatı öğre niyorlardı, Yani baba mesleğini devam ettireceklerdi. Ü ç kızının biri evliydi. Büyük kızı Fatma ortaokuldan sonra o kum am ış onyedi yaşında hemen evlenmişti. Beş yıllık evliydi. Bu evliliktenbiri kız diğeri erkek iki çocuğu vardı. O rtanca kızı Z eliha ise liseyi bitirmişti ama üniversite sınavında başarısız olunca hem enhalk eğitim kurslarına gönderilerek biraz el becerisi kazandırılmıştı. O da on sekiz yaşındaydı ve dayısının oğlu ile evlenm eküzere biraz sonra sözü kesilecekti. En küçükleri Cem ile ise yeniliseye başlamıştı. Bütün bunlar garip geliyordu. Sanki kızlar evlendirilm eküzere dünyaya getirilmiş gibi on sekiz yaşına basar basm az evlendiriliyordu, Bu aceleye bir anlam veremedi. K endisi yinniyedi yaşındaydı ve hâlâ bekârdı. Yüzüne söylem eseler bile, bu dakesin onlara garip geliyordu. Tabi kendisini -tabiri caizse- evdekalmış olarak gördüklerinden emindi. Hâlbuki hayat kendisi içinhiç de kolay olmamıştı. Okul ve mesleği yüzünden aşka ne vakitayırabilmiş ne de aşkı bulabilmişti. Belki de karşısına doğru insan çıkmadığı için bu duygulan yaşayamamıştı. Ne olursa olsunhayat böyle de güzeldi. Zaten şu anda bile bu duygulara ayıracakvakti yoktu. Buraya bir amaç uğruna gelmişti. N e olursa olsunbu amacını gerçekleştimıeden yani babasının katillerini yakalamadan buradan gitmeyecekti. Bu yüzden kafasını karıştıracak,duygusal yönden kendisini zayıflatacak bir ilişki yaşam aya sıcakbakmıyordu. O anda zihnini İsmet’in görüntüsü doldurdu. O dasına adımım attığı andan itibaren ki tavırları, davranışları, konu 132
*5^ G üneşin Kızışurken yüzünün aldjğ» şekiller, gülümserken dudağının kenaradoğru hafifçe kıvrılışı, o sürmeli kara gözleriyle içlen ve sıcakbakışları.,, OfF! Neden sanki bu görüntüler durduk yere zihninedoluşm uştu ki. Şu anda onunla ilgili düşünceler çok gereksizdi.Üstelik bu türden bir yakınlaşmaya hazır olmadığını düşünürken.D uygulan, m antığını alt etmek istercesine ha bire İsmet ile ilgiligörüntüleri zihnine taşıyıp duruyordu. Bu konuda mantığına güveni tam dı. Kendisini hiç yarı yolda bırakmadığını bildiğindenduygu lan n ın m antığına ihanet etmesini önemsememeye çalıştı.Çünkü önem serse bu ihanetin sonuçlarının hiç de iyi olmayacağını biliyordu. Bu yüzden zihnini duygulannın etkisinden bir anönce kurtarması gerekiyordu. Bu k a ran n ı uygulayabilm ek için Ism et’i gördüğü zamanm üm kün olduğunca soğuk davranacaktı. Hatta mümkünse kendisoruşturm alanna kanşm am asını isteyecekti. Genç adamı kırmam aya özen göstererek onu çevresinden uzaldaşiumalıydı. Çünküo etrafında olduğu sürece zihni her zaman böyle bulanık kalmayam ahkûm olacaktı. Kendi kendine kızmaya başladı. Daha adammbekâr olup olm adığını dahi bilmeden fantezi kurmanın eşiğinegelm işti. O ysaki bunlar kendisine o kadar ters ve aykın düşüncelerdi ki, zihnindeki bu dalgalanmalara bir anlam veremiyordu. O sırada A buzer amcasımn gırtlaktan gelen sesli bir hınitıylaherkesin yüzüne bakarak uyamiası üzerine kafasındaki düşünceleri silip atm ış, salondaki uğultu da bir anda ortadan kaltanıştı.H erkes sus pus olm uş bir halde amcasına bakmaya başlamıştı.Şim di, bütün aile -kı bunlara o gün evde olan kuzenler, amcalarve onlann çocukları hepsi dâhildi- salonda koltuklarda oturacakyer kalm ayınca, ayakta kalanlar da yerlerdeki minderlere kurularak, az sonra başlayacak seremoniyi dinlemek için pür dikkatk esilm işlerdi. 133
Oonca Çiftçioğullan Salondaki tekli koltukların birinde Abuzer amcası, diğerin de Zeynal amcası oturuyordu. İkisinin de aile üzerinde etkin ko numlan vardı ve ağırlıklı olarak onların sözü geçerdi. İkisi de müteahhitti. Aynı firmada iki ortak olarak çalışıyorlardı. Duy duğuna göre Adıyaman da en güzel binaları yapanlardan biri de onlann firmasıydı. İkisinin de maddi durum u oldukça iyiydi. Adıyaman'ın köklü ve varlıklı ailelerinden sayılıyorlardı. Zeynal amcası kızlarını okutmamıştı. Gerçi onun oğullan da okumamış tı. Nasıl olsa onlann işi hazır, baba m esleğinin mirasçısıydılar. Sadece Abuzer amcasının büyük oğlu Yunus’un baba mesleği dı şında kendine ait bir lokantası vardı. D uyduğuna göre bu lokanta,Adıyaman’da en çok tercih edilenlerin arasındaydı ve onun dakendi işi olması sayesinde durum u oldukça yerindeydi. Yunus’unkız kardeşi de okumuş öğretm en olmuştu. AJcrabalan içinde ço-cuklannı okutmaya çalışanlardan biri de Remziye halasıydı. Halası bütün çocuklanm okutmaya özen gösterm işti. M eryem halasının da sadece oğulları okuyordu. İki halasının eğitim e karşıgösterdikleri çabayı takdir ediyordu. Kadriye halası bu konudaonlar gibi değildi. N e kızlarım ne de oğullarını okutmuştu. Kızla-n on sekiz yaşına gelir gelmez evlendirmiş, oğulları da babasınınyanında işe başlamışlardı. Buna rağmen içlerinde en sevdiği halası yine Kadriye halasıydı. Onda gördüğü yakınlığı ve sıcaklığıdiğer iki halasında bulamıyordu. İkisi de aslında çok iyiydi amaKadriye halasındaki anne şefkati ve sıcaklığı onlarda yoktu. Aynı şekilde Abuzer amcasını da, Zeynal am casından dahasıcak buluyordu. İki kardeş, hem karakter hem de görünüş olarakçok farklıydılar. Abuzer amcası uzun boylu, yapılıydı. Siyah saçlarının arasında gümüş ışıltılar veren beyazlar görünse de yaşmagöre daha genç gösteren, babayiğit görünümlü bir adamdı. Zeynal amcası daha kısa boylu, zayıf, saçlan diğer amcasına göre daha beyaz ve önleri nispeten dökülmüştü. Çakal gibi bakan 134
Güneşin Kızıgözleriyle kendisine ne güven veriyor ne de sevimli görünüyordu. Ama abisine karşı saygıda kusur etmediği için iki kardeş işortaklığını da gayet güzel götürüyorlardı. Abuzer amcasının uyaran bir şekilde gırtlağından çıkardığısesle salon tamamen sessizliğe gömülmüştü. Amcası, bakışlannıhepsinin yüzünde gezdirdikten sonra heybetli görüntüsüne yakışan ve onu tamamlayan sesiyle konuşmaya başladı. “Hepinizin bildiği gibi bugün burada güzel bir amaç içintoplanmış bulunuyoruz. Oğlumuz Ahmet ve kızımız Zeliha birbirlerini çocukluklanndan beri severler. Onların birbirlerine olanaşkını resmileştirmek için hayırlı bir göreve talip olarak burayageldik ve toplandık.\" Bir anda herkes gözlerini Zeliha ve Ahmet’e çevirdi. Aile büyükleri sempatiyle gülümserken, gençler ise kıkırdayarak baktılar. Onların bu kıkırdamalarına Ahmet ve Zeliha da aynı şekildekarşılık verdi. Herkes durumdan o kadar memnun ve mutlu görünüyor, o kadar doğal karşılıyorlardı ki içlerinde herhalde hoşkarşılamayan bir tek kendisiydi. Yaptıklarmm doğru olduğunudüşünen ve bu geleneği yıllardır sürdüren bu aileye, bu yanlışı nasıl anlatabilirdi ki? Konuyla ilgili bilimsel makaleler bulupokusa, dinlemezlerdi bile. Akraba evliliklerinden kaynaklanannedenlerle sakat doğan çocuklann fotoğraflannı getirip gösterse gülüp geçerler, diğer çocuklarının dünyaya gelen evlatlarınıkendisine öm ek gösterirlerdi. Bu küçük çocuklar onlara göre çoksağlıklıydılar. Remziye halasının büyük kızı Abuzer amcasmm ortancaoğluyla evliydi. Zaten Sultan’ın bu evliliği nasıl istediğini aklıalmıyordu. Sultan okumuş bir kızdı. Anasınıfı öğretmenliğini bitirmiş, şimdi özel bir kreşte öğretmenlik yapıyordu. İki yaşındaçok tatlı bir kızı vardı. Çocuğun iki yaşında olmasına rağmen 135
Gonca Çiftçioğullan hâlâ konuşamaması ve motor becerilerini kazanamamış olma sı kimsenin dikkatini çekmiş görünmüyordu. Çocuğun henüz yürüyememesi ve konuşamaması akraba evliliğinin bir sonucu olabilirdi. Anladığı kadarıyla kimse bu konuya kafa yormuyor du. O anda gözleri istem dışı olarak Sultan’a kaydı. O da tam karşısında oturuyordu ve kendisine bakıyor olm alıydı ki bakış- lannı ona çevirir çevirmez yüzünü çevirmişti, Bakışları bağdaş kurduğu dizlerinin üzerinde birbirine kenetlenmiş elleri üzerinde donup kalmıştı. Onun o yüz ifadesinden ve bakışlarını kendisin den kaçırmasından aslında bu durumun oldukça farkında olduğu çıkarımını yaptı kendi kendine. Bu arada Abuzer amcası yeniden konuşmaya başladı. Gözlerini Kadriye halasının eşine çevirmişti. “Bugün bizler önemli bir görevi yerine getirmek için buradayız. A llah’ın emri Peygamberin kavliyle, kızım ız Z eliha’yı oğlumuz Ahm et’e istiyoruz.” Zeliha ve Ahmet, o anda yüreklerini saran aşklarıyla sevgidolu bir bakış fırlatmışlardı birbirlerine. O nlan öyle görüp demutlu olmamak mümkün değildi. Keşke kardeş çocuğu, keşkeakraba olmasaydılar. O zaman belki kendisi de buruk b ir şekildedeğil, büyük bir mutlulukla ikisini kutlayabilirdi. Z eliha’nın babası söz alıp “G ençler birbirini sevm işler, evlenmeye karar vermişler. Aile büyükleri bizi onurlandırarak çıkıpgelip istemişler. Bu durumda bize de kızımızı vermek düşer,” deyince ortalık birden kanştı. Herkes yerinden kalkıp birbirini kutlam aya, tebrik etmeye başladı. Kendisi ise öylece om ruyor, içiacıyarak onlan seyrediyordu. Bu arada sanim a ve kutlama faslısırasında başındaki eşarbı kayan ve gümüş rengi saçlan ortayaçıkan halası, başörtüsünü tekrar bağlarken yanına geldi.136
Güneşin Kızı <4/ \"Ne oldu kuzum, senin neyin var? Sevinmedin mi Zeliha’nmmutluluğuna?” diye endişeli bir şekilde sorunca, üzgün bakışlarını halasına çevirdi. “Zeliha'nm mutlu olmasma sevmiyorum hala. Ama keşke bumutluluğu dayısının oğlunda değil de, bir yabancıda bulsaydı.” Halası sanki ayıp bir şey duymuşçasına eşarbının sarkan uçlarıyla hemen ağzını kapattı. “Aaaa bu nasıl bir söz yavrum. Allah korusun, ele kız mı verilir” dedi. Duyduğu sözleri ayıplayan bakışı, Leyla’ya bugün bir daha bu konuyu açmaması gerektiğini söylüyordu. Sonra o da ortama uyarak buruk bir şekilde halasım, amcalarmı, Zeliha ve Ahm et’i tebrik etti. Bu arada Abuzer amcasımn büyük oğlu Yunus’un, bakışlannı sürekli kendisine çevirmesi de dikkatinden kaçmadı. 137
Güneşin K m ^ BöIüm 12 ^ — ^ e y l a , emniyete geldiğinde İsmet ile ilgili düşüncelerinde oldukça kararlı olması gerektiğine kani olmuş durumday dı. Çünkü her hangi bir duygusal yakınlık tehlikeli bir dönemece girmesine neden olabilirdi. Babasının katillerini araması demek, tehlikeyle yüzleşmesi demekti, Bu durumda çevresindeki herkes zarar görebilirdi. Sevdiği insanlann zarar görmesi ihtimali bile tüylerini diken diken ediyordu. Şu bîr kaç günde farkma vardığıen önem li şey ise İsm et’i önemsiyor oluşuydu. Soruşturma boyunca sürekli yanında olması onu da hedef durumuna düşürebilirdi. Böyle tatsız bir olayın yaşanmasına müsaade edemezdi. H er ne kadar bu şekilde düşünse de genç adamı gördüğü andayüzünde hemen gülücükler açıyordu. Bunu saklama gereği duym asına rağmen bu konuda başanlı olamaması, az sonra odayagiren İsm et'i gördüğünde yüzüne yayılan gülümsemeyle dahaçok ortaya çıktı. 139
“Günaydınlar,\" dedi genç adam odaya girer ginnez hoş birbakışla. Leyla incelemekte olduğu dosyalan bırakıp onun gülümsemesine ortak olurcasına büyük bir tebessümle genç adam a baktı. “Size de günaydın İsmet Bey.\" İsmet hemen masaya en yakın koltuğa oturup, elindeki poşetide sehpanın üzerine bıraktı. Sonra o ışıltılı kara gözlerini Leyla'ya çevirdi. “Kahvaltı etmedin değil mi?” “Etmedim henüz, fırsatım olmadı,\" dedi Leyla. “Ben de öyle olacağım tahmin etmiştim zaten. Sana hitapgetirdim. Anacığım sabah erken kalkıp yapmış,\" dedi. Sonraeğilerek poşeti açmaya çalıştı. Bu arada yine bakışlarını kendineşaşkınca bakan Leyla'ya çevirdi. “Sen de bize bir çay söylesen hiç fena olmaz hani,” dedi gülümseyerek. O anda boş bulunan Leyla, “Oh, tabi, aklıma gelmemişti. Söylerim tabi ki,” dedi. Sonratelefonla çay ocağını arayıp çay istedi, İsmet Özenle dilimlenerek tabağa yerleştirilm iş hitaplardanbirkaç ianesini yanmda getirdiği plastik bir tabağa koyup Ley la’ya uzattı, Leyla onun elinden tabağı m utlulukla aidi. Şöyle bir iştahla koklayarak önüne koydu. “ Mımmm mis gibi kokuyor. Bayılıyorum bu böreğe,” dedi. Remziye ve Meryem halalarında da yemişti bu hitap dedik leri böreği. İzmir’de çarşıda denk geliyordu bazen bu tür börek lerden yapan kadınlara. Onlar daha çok gözleme şeklinde kare biçim i vererek yapıyorlardı. Kimisi hazır yufkayla yaparken ki m isi de aynen bu şekilde elde açma hamurla yapıyordu. Annesi d e hayattayken aynı bu şekilde birkaç kez yapmıştı. Annesi bu 140 /
Güneşin Km.böreğe ‘sac böreği’ derdi. Küçük bir sacı vardı. Ocağın üzerine koyar orada pişirirdi. Aynı Adıyamanlılar gibi hamuru servistabağı büyüklüğünde açar hamurun yansına hazırlamış olduğuiç malzemesini koyar sonra yanm ay şeklinde kapatıp pişirirdi.Adıyaman'da yaşarken öğrendiğini söyler, ‘Baban çok severdibu böreği, ona yapmak için öğrenmiştim ben de,’derdi. İç malze mesi olarak kimi zaman kabak, patlıcan, pırasa, ıspanak, patates ve peynir kullanırdı. Halalarında ise buraya özgü otlarla yapılmış halini yemişti ve o da çok lezzetliydi. Bu böreği annesi çok sık yapmazdı ama yaptığı zamanlarda severek yerdi. Bu yüzden İsmet’in bu börekten getirmesi çok güzel bir jest olmuştu, Mutluluktan gözleri ışıl ışıl ve aç gözlerle hitaba bakışı genç adamın hoşuna gitmiş olmalı ki hafifçe güiümsemişti. “Valla sen tam Adıyamanlısın. Boşuna İzmirliyim deme ar tık,” diye takıldı. O sırada çayları da gelmiş, ikisi de hemen hem patatesli hem peynirli yapılan hitaplarını iştahla yemeğe koyulmuşlardı. Böre ğini yerken sevimlilikle İsmet’e baktı. “Yemekleriniz o kadar lezzetli ki. Burası bana kilo aldıracak. Dün akşam da içli köfteyi fazla kaçırdım,” dedi. Onun bu sözlerine İsmet samimi ve içten bir kahkaha ile ya nıt verdi. “Kadın dediğin biraz etli butlu olur zaten. Sen çok sıskasın. Fena mı olur? Burada biraz kilo alu-sın işte,” diye takıldı. Sonra iştahla dilimlenmiş hitabından bir parçayı ağzma attı. Leyla onu gülümseyerek dinliyordu. İsmet'in her lafı, her davranışı ilgisini çekiyor içinde sempati uyandırıyordu. Gördüğü kadanyla yapmacıktan uzak, çok doğal bir insandı. Hitabı ‘anacığım ’ yaptı demişti. Acaba annesiyle birlikte mi oturuyordu? Evliolmadığını ümit ederek bunu öğrenmek için konuşma konusuaçmaya çalıştı. 141
•s!5^ Gonca Çiftçioğullan “Annenin ellerine sağlık, çok güzel yapmış,” dedi. “Afiyet olsun. İçli köfteyi sevdiğini öğrendim ya. Bir dahaki sefere sana köfte getiririm.” Leyla kendisine gülümseyerek bakan İsmet’e, mahcup bakış, lannı çevirdi. “Gerek yok zahmet etme. Halamlar yapıyorlar zaten,” dedi. “Ne zahmeti. Annem zevkle yapar.\" “Eşin de Adıyamanlıysa yapıyordur börek, köfte falan,” diye bir tespitte bulundu çekingen bir şekilde. Nihayet kafasını kurca layan soruyu sormuştu. Az sonra en çok merak ettiği konuya yanıt alacaktı. Onun cevabını sabırsızlıkla beklerken içinde bir heyecan dalgası oluştu. Neredeyse bu dalganın içinde boğuluyordu. İsmet önce şaşkın ve anlamayan gözlerle baktı Leyla'ya,Sonra iki elini de açarak ona gösterdi. “Evli değilim. Gördüğün gibi yüzüğüm yok,” dedi. Bu konuyu kapatmak istercesine kısa ve net bir cevap vermişti. Leyla kıpkırmızı kesildiğini hissetti. Acaba çok m u açık birşekilde belli etmişti bu merakını? “Kusura bakma özel bir konuya değinmek istememiştim,”dedi ortamı biraz olsun kurtarmak istercesine. Acaba ortamı kur-tanyor muydu? Yoksa daha mı çok batırıyordu? Bundan emindeğildi. Allahtan İsmet bu konunun üzerinde fazla durmayarakbir nebze olsun rahatlamasını sağladı. “Artık ortak sayılırız. Tabi ki Özel durumlarımızı da bileceğiz,” dedi. Daha sonra hemen konuyu değiştirdi. “Bugünkü programımızda neler var?” Leyla hemen toparladı kendisini. Rahatsız bir konudan birbaşka rahatsız konuya geçiş yapmışlardı. İsmet kendim bu kadarolayların içinde hissederken ‘Sen artık benim soruşturmalarımakarışm a/ diye nasıl söyleyecekti? Üstelik böyle özel bir sorudan 142
Güneşin Kızı <4sonra seni istemiyorum demek, senden rahatsız oluyorum anlamına da çekilebilirdi. Gerçekte böyle bir şey olmadığı için gençadamı da gücendirmek istemiyordu. Nasıl çıkacaktı bu işin içinden acaba? “İsmet Bey, sizi işlerinizden alıkoymak istemem. Ben kendim de başa çıkabilirim bu soruşturmalarla. Size daha fazla zahmet vermeyeyim.” dedi üzgün bir ses tonuyla. Onu kırmak daistemiyordu. Fakat genç adamın değişen yüz ifadesi sanki alınmaya dönmüş gibiydi. “Olur mu öyle şey? Artık sen bize emanetsin. Böyle yan yolda bırakmak bize yakışmaz. Bu işte beraberiz. Her iki soruşturmayı, gerekirse babanın soruşturmasını da birlikte yürüteceğiz.Bu konuda itirazın geçersiz sayılacak ona göre,\" dedi sakin amakararlı bir şekilde. Bu sözlerden sonra ne dese boştu. Anladığı kadanyla gençadamın bu soruşturmaların dışında kalmaya ve kendisini yalnızbırakmaya niyeti yoktu. Birlikte çalışmaktan başka çaresi kalmadığını anlayınca masasının üzerindeki dosyalardan birini alıpkapağını açtı. “ Öncelikle şu intihar vakasına bir bakalım.” dedi. “ Bakalım bakmasına da, bu soruşturma da nasıl bir yol izleyeceksin? Bir plan yaptın mı? Birden bire acılı ailenin karşısınaçıkıp kızınız intihar etmiş olabilir de, olmayabilir de gibi bir durum yaratmayacağız değil mi?” diye sordu meraklı bir ifadeyle.Gözlerini hafifçe kısarak bakıyordu. Leyla, İsm et'in olaylara bakış açısını ve kendince yorumlayışını oldukça sevimli buluyordu. Onun bu sorusuna önce gülümsedi. Sonra cevap verdi. “Tabi ki öncelikle aile ile görüşmeyeceğim. Bu yüzden kendimce bir planım var.” 143
7 ^ Gonca Çiftçioğullan “Ne yapacağız o zam an?” \"Önce nişanlısını biraz takip edelim. Sanki olayın intihar oluşu hakkında hem fikir gibi arkadaşlanyla bir konuşalım . Son günlerde onu bunalıma sürükleyen bir değişiklik, bir farklılık olm uş mu onu öğrenm eye çalışalım . G erekirse en son aile ile görüşürüz.” İsmet, Leyla'yı başını sallayarak onayladıktan sonra masamnüzerine doğru uzandı ve kapağı açık olan karton dosyayı kendinedoğru çekti. \"Nişanlısının adresine bir bakalım,” dedi. Bir süre dosyayı inceledikten sonra, m asanın üzerinden birnot kâğıdı ve kalem alıp bir şeyler karaladı. Daha sonra dosyayıkapatıp masanın üzerinden tekrar L eyla’ya uzattı. Leyla, dosyayı eline aldı ve sonra hem en ayağa kalktı. \"Kahvaltımızı da yaptığımıza göre istersen yola çıkalım,”dedi. İsmet de onun arkasından ayağa kalktı. \"Emrinize amadeyim. Öncelikle nereye gidiyoruz?” diyesordu. \"Nişanlısını bir kolaçan edelim,” diye karşılık verdi. İntihar eden genç kızın nişanlısı bir kafede garson olarak çalışıyordu. İsm et’in kâğıda yazdığı adresi bulm aları zor olmadı.Zaten çarşının içinde çok bilindik bir yerdeydi, ism et arabasınıçarşının içinde paralı bir otoparka bıraktı. Sonra birlikte yürüyerek kafeye gittiler, İçeri girmeden önce Leyla, İsm et’i kolundan tuttu. “Bence önce birer kahve içelim. B iraz uzaktan seyrelm ek is tiyorum şu genci,” dedi. îsmet başmı sallayarak onayladı. Yine o sevimli yüz ifadesini takındı. 144
Güneşin Kızı “Zaten sabah kahvemizi de içmemiştik,” diye takılmadangeri duramadı. Birlikte kafeden içeri girdiler. Dosyaya ekli fotoğraftan dolayı delikanlıyı tanımaları zor olmadı. Şanslanna masaya otururotunnaz siparişi almak üzere yanlarına o geldi. İsmet, sade nes-kafe, kendisi de cappuccino istedi. Kahvelerini beklerken ikisi degözlerini dikmiş delikanlıyı izliyorlardı. İsmet bu durumu farkederek L eyla’ya gülümsedi. “Şu anda dışandan birisi şu oğlana pür dikkat baktığımızıgörse kızımıza damat baktığımızı zanneder. Oğlanı bu kadar dikkatli bir şekilde kesmezsek iyi olacak.” Genç adamın haklı uyarısı üzerine bakışlanm hemen ondankaçırıp İsm et’e çevirdi, “Haklısın da o söz sanırım kızımıza damat değil, oğlumuzakız bakmak olmalı,” dedi alayla. “Aman her neyse işte sonuçta oğlana bakıyoruz. Biz onubırakalım da sohbet ediyor gibi görünelim ki dikkât çekmedeninceleyelim,” dedi. Leyla, İsm et’e hak verdi. Zaten burası küçük bir şehirdi. Büyük ihtimal burada her şey daha çabuk dikkat çekerdi. Gördükleri kadarıyla delikanlı canı tez, işini iyi bilen birine benziyordu.Kendisiyle birlikte çalışan bayan garsona da biraz fazla samimidavranıyor gibiydi. Sürekli onun yanına gidiyor kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Sonra yüzünde geniş bir gülümseme oluyordu.Kızın ise suratı asılıyordu. Ya kızı rahatsız ediyor ya da kızcağızherkesin içinde bu şekilde sıkıştırılmaktan hoşlanmıyordu. Amadelikanlı, müşıerilerini ve işini ihmal etmeyecek şekilde dikkatlive hızlı çalışıyordu. Bu ilk izlenim Leyla’ya çok bir şey vennedi.Bu yüzden genci bir süre daha izlemeye karar verdi. Hemen kızarkadaşı ve intihan hakkında konuşmaya girişip onu ürkütmek 145
Cfonca Çiftçioğullan istemiyordu. Bir süre tavır ve hareketlerini kontrol edecek, beden dilini okumaya çalışacaktı. Bu arada İsmet sohbet konusu açmak amacıyla soru yöneltince dikkatini genç adama verdi. “Akşamın nasıl geçti?” diye sordu. Leyla iki omzunu da hafifçe yukan kaldırarak boynunu omuzlannm araşma gömüp şaşkın bir şekilde baktı genç adama, “İlginçti,” dedi. Sonra yine şaşkınca devam etti konuşması na. “Kendi akrabalanmı daha yeni tanımaya başlıyorum. Öğren diklerim beni şaşkınlığa uğratıyor.” “Ne gibi?” diye ilgiyle sordu genç adam. “Ne bileyim, akraba evliliği mesela. Burada çok yaygınmış. Dün halamın kızını amcamın oğluna istediler. Hâlâ o anın şaşkınlığını üzerimden atabilmiş değilim.” İsmet, düşünceli bir şekilde baktı Leyla’ya. “Akraba evliliği sadece buraya özgü bir davranış modeli değil ki. Seni duyan da sadece Adıyaman’da var sanır. Ama şu dabir gerçek, güneydoğu bölgesinde bu biraz daha yaygın görülüyor. Bunun temelinde varlıklı ailelerin mal varlığını aile içindetutma çabalan var. Bu yüzden dışandan kız ya da damat almakistemezler. Mal varlıklan aile içinde kalsın isterler, bölünmesineizin vermezler. Senin ailen de köklü ve varlıklı bir aile. Bu evliliklerin temelinde daha çok bu var. Bu yüzden bu tür evliliklerartık gelenekselleşmiş olduğundan herkese normal görünüyor.” “Öyle ama yine de bana ters geliyor. Anne baba, kardeş ço-cuklanyla, yani kuzenlerimizle biz de kardeş sayılmz. Bu yüzden yadırgıyorum. Hem istatistiklere baktığımızda akraba evliliğinden dünyaya gelen çok fazla sakat doğum var. O çocuklannda bayatlan karanyor, cahilliğin kurbanı oluyorlar.” “Haklısın ama halkı ne kadar bilinçlendirmeye çalışsan dabazı şeyler hiç değişmiyor maalesef,” dedi üzüntüyle îsmet.
Güneşin Kızı “Üstelik bunu dün halama söylediğimde, ‘ele kız mı verilir?’dedi sanki bu çok ayıp bir şeymiş gibi. İsmet boş ver gibisinden kafasını salladı. “Onlann da hayat felsefesi bu sanınm. Ama yine de bak, anneni kabul etmişler. Akraba olmamasına rağmen bu aileye gelingelmiş. Baban hepsinden farklı düşünüyordu samnm.” Şöyle bir düşününce hak verdi genç adama. Her ne kadar ak raba içi evliliği yaygın olsa da anne ve babasında görüldüğü gibi dışarıdan da gelin almaya çok karşı değillerdi. Annesini kabul ettiklerine göre kız da verebilirlerdi pek ala. Acaba Zeliha, dayı sının oğlu yerine dışarıdan birini sevseydİ bu kadar kolay verirler miydi? Halasının tepkisinden sonra bunun çok da kolay olacağını sanmıyordu gerçi. “Burada dışandan gelin de çok var. Genelde okumaya ya da çalışmaya başka şehirlere giden delikanlılar gelin getirirler. Bu durum da en az akraba evliliği kadar yaygındır. Hatta bu yaban cı gelinler kendi kızlarımızdan daha çok sevilir, sayılır burada. Daha çok değer verilir onlara.” İsmet’in bu sözleri kendi annesiyle babasını aklına getirdi hemen. Babası da annesini öyle getirmemiş miydi? Babası ilk görev yeri İzm ir’de çalışırken tanıştığı annesine âşık olmuş, sonra da onunla evlenerek Adıyaman’a getirmişti. Önce bir ikiyer gezmişler sonra Sivas’ta üç yıl kalmışlardı. Zaten kendisi deorada doğmuştu. Daha sonra Adıyaman'a gelmişlerdi. Annesiburada ancak dört yıl yaşayabilmişti. Babası öldürülünce terk etmişti hemen burayı. Annesi hep derdi, ‘iyi ki babanı tanımışım,onunla evlenmişim’ diye. Çünkü babasının nasıl düşünceli olduğunu, eşinin üzerine titreyişini, çocuklarına düşkünlüğünü hepanlatırdı. Aynca akrabalık ilişkilerinin batıya göre Adıyaman dadaha sıkı olduğunu, akrabaların birbirine çok bağlı olduklannı 147
G on ca Ç iftç io ğ u lla n söylerdi. Birbirlerinin düğünlerine, taziyelerine asla gitm em ezlik etmezlerdi. Hafta küs o lsalar bile giderlerdi. Böyle durum larda kapris ya da küslük gibi k a v ram ları d ış arıd a b ıra k ırlard ı. Adıya- man ın bu kültürel yapısı örnek gösterilecek d ü z e y d e y d i. “Senin annen burada dışandan gelen bir gelin olarak yaşadı. Bu durum, sana da iyi kötü bir fikir verir bu yöre halkı için.” “Annem burada mutluydu, akrabalann hepsiyle de güzel an laşırdı. Bunu hep söyledi, anlattı kardeşimle bana. Annem nerede olursa olsun babamın yanında her zaman mutlu olduğunu söyler di. Babam da anneme çok düşkündü. İkisi de sanki birbirlerinin hayatlannın merkezi gibiydiler. Babam ölünce, annem bir dahaeskisi gibi olamadı. Genç yaşta dul kalmasına rağmen hayatmakimseyi dâhil etmedi.” “Gerçekten çok sevmiş annen babanı.” “İkisi de birbirini çok sevdi.” O sırada izledikleri genç, yine bayan arkadaşının yanına yaklaşıp sessizce kulağına bir şeyler fısıldayınca kızcağız, oldukçabozulmuş ve canı sıkkın bir halde hemen lavaboya koştu. O koşarak giderken, delikanlı da arkasından alay eder gibi smttı. Leyla o kibirli sırıtışın altında iyi bir neden göremiyordu.Açık bir şekilde anlaşıldığı gibi kızı rahatsız ediyordu ve bundanda zevk alıyordu. Oğlanın tavırları hiç de nişanlısını yeni kaybetmiş birinin yastaki tavırlanna benzemiyordu. Bu durum iyicedikkatini çekti. Kızcağızın lavaboya gittiğini gönnüştü. İsm et’ebzın arkasından gideceğini söyleyerek yerinden kalktı. Oğlanıizleme görevi ise İsmet'indi. O da WC ye girdi. Kızcağız lavabonun Önünde hem yüzünüyıkıyor, hem de ağlıyordu. Leyla onun için üzüldü. Arkasındanyaklaşarak elini omzuna koydu. “İyi misin?” diye sordu.
Oüneşin Kızı Kız onun yüzüne bakmadan, “Şey, evet iyiyim. Bir şeyim yok,” dedi. Sonra tekrar yüzüne su çarpıp musluğu kapattı. Aceleyle oradan çıkmak isterken Leyla kolundan tuttu. “Benden saklamak zorunda değilsin. İş arkadaşının seni rahatsız ettiğini gördüm. Seni niçin rahatsız ettiğini söylersen sanayardımcı olmaya çalışırım,” dedi sakince. Sözleriyle genç kızıavutmayı ve onu çözmeyi düşünüyordu ama tam tersi oldu. “Arkadaşım beni rahatsız etmiyordu. Yanlış anlamışsınız,”dedi ve hemen WC den çıktı. Leyla tepkisine şaşırdı. Oğlanm onu rahatsız ettiği apaçık ortadaydı. Acaba durumu gerçekten de yanlış mı anlamıştı? Belkiaralannda bir ilişki vardı ve bazı sorunlan halletmeye çalışıyorlardı. Belki de akima gelmeyen başka bir durum vardı. Peki, amabu ne olabilirdi ki? Mesleği gereği beden dili okumayı birçokla-nna göre daha iyi bilirdi. Kızın sürekli oğlandan uzak durmayaçalışması, öbürünün her yılışmasında suratı asılarak kendisinigeri çekmeye çalışması en sonunda da ağlayarak WC ye kapanması, bunlann hepsi bir sorunun olduğunu gösteriyordu. Hattaaz önce kendisiyle konuşmayı reddetmesi bile bfr sorunun tipikbelirtisiydi. Kızcağızm yüzünü yıkarken titreyen elleri, kendisinecevap verirken yüzüne bakmayışı ve alelacele kaçar gibi oradanuzaklaşması bir şeylerin yolunda gitmediğini gösteriyordu. Belkide oğlandan korktuğu için kimseye açılamıyordu. Acaba bütünbunlan patronlan fark ediyor muydu? Şu kafeye geleli bir saatolmadan bu iki genç arasındaki soruna bizzat şahit olmuşlardı.Çünkü aralanndakiler oldukça dikkat çekiciydi. Bütün bunlanpatronları nasıl oluyor da fark edemiyordu? Belki de amaçlan oğlanı gözlemlemek olduğu içm dikkatlerini çekmiş de olabilirdi, Belki de patronlan, onlarla ilgilenme 149
Gonca Çiftçioğullan diği için gözü önünde cereyan eden gerilimden habersizdi. Peki, ama kız neden patrona gidip de şikâyetçi olmuyordu? Neden her şeyi sineye çekiyordu? Bu davada burnuna hoş olmayan koku lar gelmeye başladı. Kötülüğün kokusunu almakta üstüne yoktu. Mesleği boyunca güvendiği hisleri devreye girmiş, hemen sinyal göndermeye başlamıştı. Alıcılan burada bir tehlike sezm eye baş ladı. İsm et’in yanma geldiğinde genç adam ona endişeyle baktı. “Yüzün solmuş, bir şey mi oldu?” diye sordu. “Kalkalım. Yolda anlatınm ,” dedi. Bugün bu oğlanı işkillendirip kaçırmak istemiyordu. Kız belki de onunla konuştuğunu söyleyecekti. Bu durum da fazla dikkatçekmeden kafeden aynimaları iyi olmuştu. Biraz sonra burayaüniformalı polis göndermeyi düşünüyordu. Oğlanı em niyete alacak ve sorguya çekecekti. Dışan çıktıklarında bütün aklından geçenleri İsmet’e anlattı. İsmet hâlâ kızın ölüm üne intihar diyordu.Düşüncelerini de oldukça abartılı buldu. Ona göre durum gayetnormal görünüyordu. Anlaşılan bunu ispat etmedikçe İsmet kendisiyle aynı şekilde düşünmeyecek gibiydi. Duygular ve hisleraraya girince erkekler nedense bir adım geriden takip ediyorlardı. Büyük ihtimal bu intihann gerisinde saklı kalan kirli sırlarvardı ve onlan gün ışığına çıkarmak da kendisine düşüyordu.
Güneyin K va B ölüm 17ç ^ e t i n , ertesi sabah mecburen emniyete gelmişti. Dilek ile l^ -^ irlik te çalışmak istemese de ellerindeki dava yüzündenbir süre daha mecburen birbirlerine katlanmak zorunda kalacaklardı. Bu davadan sonra babası onu ya başka bir bölüme alırdı yada istifayı basacaktı. Çünkü onunla birlikte çalışmak ömründenömür aldığı gibi psikolojisini de yerle bir ediyordu. H ayatına Songül ’ü dâhil ederek bir huzur evresine girmişkenD ilek’in, zorlukla sahip olduğu bu huzuru yakıp yıkmasını istem iyordu. Bu yüzden sabah emniyete gelir gelmez ilk iş olaraksoluğu onun odasında aldı. Odaya girince onu masasının başındaçalışırken buldu. Yine her zamanki gibi saçlannı arkadan topuzyapmıştı. Nedense ona çok yakışmasına rağmen kendisi bu topuzyapılm ış halini hiç benimseyememişti. O saçlannın açık, özgürce om uzlanna dökülmüş halini seviyordu. Parmaklannı o ipeksaçlarda gezdirmeyi, her zaman aromalı taze şampuan kokan o 151
Gonca Çiftçioğullan \"^-r kumral yumuşacık saçlarını koklamayı sonra da okşayarak öp meyi çok severdi. 'Lanet olsun, ’diye yine kendi kendine kiiflir etti. Neden zihni sürekli bu kadına kayıyordu? Bir zamanlar çok sevdiği doğruydu ama artık o sevginin yerinde yeller esiyordu. Onu görünce ister istemez içinde bazı duygular kıpırdanıyordu. Bunu inkâr edemezdi. Ama eskiden delicesine tutkun olduğu, aş- kıyla kör olduğu o dillere destan sevgisinden pek bir şey kaldığı söylenemezdi. Buna sebep olan da kendisi değil, bizzat şu karşısında oturan kadındı. Dilek, elindeki dava dosyalanna gömülmüş çalışırken odakapısının hafifçe tıklatılıp açılmasıyla dikkatli bakışlarını odasına giren kişinin üzerine çevirmişti. Çetin’i görünce önce şaşırdı,sonra biraz tedirgin oldu. Soğuk bakışlarını kendisine çevirmiş,her an patlamaya hazır bir bomba gibiydi sanki. Dün akşam yemekte karşılaştıklarında da bu şekilde soğuk bakmıştı. Bakışlarınöldürücü gücü olsaydı, kesin dün akşam o bakışlann altında ölüpgitmişti. Aym bakışlar şu anda yine üzerine çevrilmiş durum daydı. Dün akşamki talihsiz tesadüf yüzünden ikisi de gergin anlar yaşamışlardı. Çetin, acaba Vedat ile daha Önceden tanışmışolduklarını anlamış olabilir miydi? Yoksa tanıştığı ilk gün bir erkekle yemeğe çıktığını mı düşünmüştü? Neden önemsiyordu kisanki bunlan? Yüreğinin bir köşesinden kopup gelen çılgın duygulan, genç adamm kendisini yanlış anlamasını kaldıram ayacağım söylüyordu. ‘Neden ama neden?’ diye düşündü. Bu adamıacımasızca incitip terk eden kendisi değil miydi? O nun duyguve düşüncelerini neden şimdi bu kadar önemsiyordu ki? Acaba hâlâ içinde dizginleyemediği ya da bastıramadığı duygular, dışan çıkmak için fırsat mı kolluyordu? O fırsat, genç adam m kendisini affetmesi ve yeniden kollannı açması olabilir miydi? 152
Güneşin Km Bu düşünce deryası içinde boğulup gidecekti neredeyse. Neolurdu sanki fazla kinci tepki göstermeden Çetin kendisini af-fedebiiseydi. Buraya gelirken işinin kolay olmayacağını zatenbiliyordu. Gelir gelmez genç adamm kollarını açıp kendisinisevgiyle karşılamayacağı aşikârdı. Dün akşam yemekte Vedat’akızından bahsederken, yine kendini tutamamış ağlamaya başlamıştı. O anda kendisine bakan Çetin’in yüzünde anlam veremediği bakışlar belirmişti. O bakışlara ne anlam yükleyeceğini bilmiyordu ama yükleyemeyeceği tek anlam kızgınlık ve öfkeydi. Obakışlarda sanki bir endişe, bir kaygı var gibiydi. Eğer gerçektenöyleyse genç adam hâlâ kendisine değer veriyor olabilirdi. Böyleolmasını ümit ederek odasına giren genç adamı. \"Günaydın, hoşgeldin,” diye gülümseyerek karşıladı. Çetin, nezaket icabı yapılan karşılamayı bozmayarak aymşekilde karşılık verdi, \"Günaydın. Seninle konuşmak istediğim bir iki şey var,” dedisakince. Dilek hemen masanın önündeki koltuklan işaret etti. “Tabiki konuşalım. İstersen önce otur,” dedi kibarca. Genç adam onunyüzüne bakmadan sakince gelip masanın tam önündeki koltuğaoturdu. “Seni dinliyorum,” dedi Dilek o oturur oturmaz. Çetin ciddi bakışlarını Dilek’in yüzüne çevirdi. Artık bazışeylerin smınnı çizmenin zamanı gelmişti. “Öncelikle şunu bilmem isterim. Buraya geliş sebebin neolursa olsun, benim hiç hoşuma gitmedi. Hele benim fikrimi almadan gelmiş olman sana karşı içimde kalan azıcık olumlu hisside olumsuz yöne doğru çevirdi.” “Sana anlatmaya çalıştım. Buraya gelişim kendimi affettirmetemeline dayanıyor. Zamanında senin işini kolaylaştımiadığımmfarkındayım.” diye hemen araya girdi Dilek. 153
^ Gonca Çiftçioğullan ^ Genç adam sinirle kısa ve küçük bir kahkaha attı. “İşimi mi? Neler söylediğinin farkında mısın? Sen benim ha yatımı çaldın. Beni yaşayan bir ölüye çevirdin.” “Beni yanlış anlama Çetin. Sana yaptıklanmın tamamen far kında,..” Çetin sinirle sözünü kesti. “Yeter Dilek! Bunları konuşmak ve eski acılarımızı deşmek için gelmedim buraya. Bu dava süresince birlikte çalışacağız. Beraber çalışacak olmamızdan seni affettiğim anlamını çıkarma sakın. Şu cinayeti aydınlatalım sonra herkes kendi yoluna. Bu süre boyunca mümkünse birbirimizin karşısına çıkmamaya çalı şalım. Dava sonunda zaten birimden ayrılacağım.” Dilek hiç konuşmadan sessizce ve hafifçe başmı sallayarakgenç adamı dinliyordu. Bir dava bile olsa birlikte çalışacak olma-lan güzel ve büyük bir adımdı aslında. Gerçi genç adam karşılıklıgörüşmekten yana değildi ama olsun. Sonuçta aynı birim de, aynıdavaya odaklı çalışacak olmaları bile aralarında bir bağ oluşmasına yardımcı olabilirdi. Bu aşamada bununla yetinm eye bile razıydı. Genç adam hafif bir duraklamadan sonra konuşmasına aynışekilde devam etti. “İkimizin aynı ortamda çalışması ister istemez gerilmemizeyol açacak, Doğal olarak bu da çevremizdeki insanları etkileyecek. En iyisi bu dava boyunca kendimize hâkim olmaya çalışalımve tahammül sınırlarımızı zorlamayalım.” “En azından bu davada birlikteyiz.” Çetin gerilmiş bir şekilde hızla derin bir nefes aldı ve sonrayavaşça geri verdi. “Evet, sadece bu dava boyunca. Sonra ben yokum artık.” Dilek, Çetin'in bıkkın bir şekilde ama kesin tonda konuşmasıkarşısında, ne söyleyeceği konusunda anlık bir bocalama yaşadı. 154
Güneşin Kızı \"B unu, davayı kapattıktan sonra konuşalım istersen,\" dedi.N e kadar dikkat etse de sesinin gergin çıkm asına engel olamadı.Çetin kalkm ak üzere yerinden doğrulurken, “Bu konuda mutabıkolacağım ızı düşünüyorum ,” dedi. Sonra, “Yapılacak işlerim var, izninle,” diyerek koltuklankalkmaya hazırlanırken Dilek’in gergin sesiyle olduğu yerdekaldı. “K-ayıp şahıslardan bir şey çıktı mı? Maktulümüzle eşleşenkimse var mı?” Çetin yavaşça doğrularak ayağa kalktı. Sonra olumsuz an lamda omuzlannı silkti. “Maalesef İzm ir’de hiçbir kayıp kişiyle bizim maktulümüz arasında bir eşleşme olmadı.” “Anlaşılan yine elimizde bir şey yok. Bu durumda, bir de diğer şehirleri kontrol edelim.” Çetin hafifçe başını sallayarak onayladı onu. “Evet, biz de öyle düşünerek başka şehirleri kontrol ediyoruz şimdi. Nuri ile Komiser Yavuz bu konuya yoğunlaşmış dürüm dalar.” “Peki, kolay gelsin size. Bir gelişme olursa beni de durum dan hemen haberdar edin,” dedi Dilek bakışlanm genç adamdan ayırmadan. Çetin’in odasına gelmesi ve soğuk bir şekilde olsa bile kendisiyle çalışacağım söyleyerek, küçük bir banş çubuğu tüttürmüşolması, yine de olumlu bir gelişmeydi. Az bile olsa yüreğme suserpilmiş, tutunacak küçük bir dalı olmuştu. Hiç değilse sorunsuzbir şekilde davayla ilgilenebileceklerdi. Böyle düşününce sankibüyük bir yol kat etmişçesine rahatlayarak arkasına yaslandı vcodadan çıkmak üzere olan genç adamı izlemeye koyuldu. O esnada oda kapısı hafifçe vurularak açıldı. Odaya giren adli tabipVedat, Çetin ve Dilek ’e tebessüm ederek baktı ve ikisine hitaben. 155
Gonca Çiftçioğullan ^ “Günaydıniar.” dedi. Çetin, odaya giren esm er ve yakışıklı doktora gülümsedi. “Günaydın Doktor Bey, nasılsınız bugün?” diye sordu. “Teşekkür ederim Komiserim. Dilek Te yeniden karşılaşınca günlerimiz de daha güzel artık.” dedi Vedat. Konuşurken gözleri hemen Dilek’e kaymıştı. Çetin önce Vedat’a sonra D ilek’e baktı “Daha önceden tanışıyorsunuz sanınm ,” dedi ilgili bir şekil de. “Evet. Vedat ile çocukluk yıllanm ıza dayanır tanışıklığım ız,” diye cevap verdi Dilek. Bu soru karşısında Vedat’ın hem en ‘çocukluk aşkım’diye ortaya atılmasını istememişti. “Evet, Dilek ile çok eskiye dayanır mazimiz. Zam anında çokdaha farklı bir ilişkimiz vardı,” dedi Vedat. D ilek o anda sankidünya başının etrafında dönüyor sandı. Kendisi o konuya girmeden geçiştirmek istemişti oysaki. Fakat Vedat tara damardanvurmuştu. Çünkü Ç etin’in yüz ifadesi allak bullak olm uş gibiydi.Merakla Dilek’e baktı. “Nasıl farklı bir ilişki?” diye sordu şaşkınlıkla. “Aileler de tamdık olunca ister istemez ilişkiler de farklı oluyor,” diyerek bir nebze de olsa ortamı kurtarm ak istedi. FakatÇ etin’in yüz ifadesi bu cevaptan tatm in olm adığını gösterircesi-ne gerilmişti. Buna rağmen konuyu uzatmak istem eyerek ikisinebakıp gülümsedi. “Sizin adınıza sevindim. Yeniden karşılaşm anız güzel bir tesadüf olmuş anlaşılan ” dedi. Sonra önünde durduğu kapıyı açıpd ışan çıktı. Soluğu doğruca N uri’nin odasında aldı. O nun telaşlaodaya girdiğini gören Nuri, yanındaki Kom iser Yavuz ile birlikteşaşkınlıkla baktı Çetin’in yüzüne. “Ne bu telaş Komiserim. Bir şey mi oldu yoksa?” Çetin odaya girdiği gibi hemen gelip koltuklardan birineoturdu.
Oüneşin Km “Yok, Nuri. Bir şey olduğu yok. Şu bizim maktul i)e ilgili konuşacaktım. Var mı bir haber? Eşleşen biri çıktı mı?” “Evet, bir şey yakalamış olabiliriz. Ama henüz kesin bir şey yok.” “Ne buldunuz?” diye merakla sordu “Diğer illerin kayıp vakalarına bakıyorduk. Dün Adıya m an’dan bir kayıp bildirimi yapılmış. Fransız bir bilim kadmına ait.\" “Hımm, ilginç,” dedi Çetin, bİr eliyle çenesini sıvazlarken. “ Evet, ilginç ama onun olup olmadığı kesin değil.’’ “Bizim maktulün yüzü parçalandığı için kesin bir eşleşmeyapamadınız değil mi?” “Evet, ne yazık ki öyle,” diye üzüntüyle onayladı Nuri. “Peki, ressam ım ızın çizdiği resim? Yani tahmini bir kemikyapısı oluşturularak çizilen resimle bir benzerlik yakalayamadı-nız mı?” “Çok az. Bu da yeterli değil. Tahmini bir resim olduğu içinkesinliği de yok zaten.” “L eyla’yı bir arayalım da konuşalım. Belki şahsi bir eşyasından DNA sonuçları alıp, bizdekilerle karşılaştırma yapabiliriz.” Bu arada N uri’nin odasmda açık halde bulunan televizyonda verilen bir haber hepsinin pür dikkat kesilmesine neden oldu.Haberi sunan bayan spiker, “İzmir Kadife Kale'de bulunan ve birbayana ait olan cesedin kimliği henüz belirlenemedi. Fakat sağlam kaynaklardan edinilen bilgiye göre maktulün İzmir dışındanolma ihtimali oldukça yüksek görünüyor,” diyordu. Çetin, Nuri ve Komiser Yavuz şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Komiser Yavuz. “Bu da ne şimdi?” diye sordu. Yüzündekişaşkınlık devam ediyordu, “Ben de anlamadım,” dedi Nuri aynı şaşkınlıkla. 157
'S> Gonca Çiftçioğullan Çetin sinirle omrduğu yerden kalktı. “Muhabir Cansu’nun çalıştığı kanal değil mi burası?” “Öyle sanınm,” diye canı sıkkın bir şekilde onayladı Komi ser Yavuz. “Emniyetten biri ona bilgi sızdırıyor. ‘Sizin birim de değer li dostlarım var’ derken şaka yaptığını sanıyordum am a sanınm gerçekmiş.” “Evet, ama kim sızdırıyor olabilir ki?” diye şaşkınlıkla baktıNuri. “Bilmiyorum ama oldukça can sıkıcı bir durum. Bunu gençacemi polislerden biri yapıyor olabilir. Bilgimiz dışında kim verebilir ki başka bu tarz bir bilgiyi?” “Bence kimse vermez. Gerçi genç acem iler de her bilgiyeulaşamazlar ama yine de bir kolaçan etmek lazım ,” diyen Komiser Yavuz oldukça canı sıkkın bir halde odadan dışarı çıktı. O odadan çıkar çıkmaz Çetin, “Bu acemilerin işi değil bence, Çünkü bu bilgiler henüz çok taze ve sadece kendi aram ızdakonuştuk bunlan. Bu yüzden acemilerin hemen bir günde bu bilgiye ulaşması oldukça zor olur,” dedi, endişeyle kırışm ış alnınıbir eliyle sıvazlarken. “Bana da öyle geliyor. İçimizden birisi bilgi sızd ın y o r,” dediNuri endişeyle kararan yüzünü sıvazlayarak. Daha sonra bakışla-nnı ortağına çevirdi. “Bu kişiyi nasıl bulacağız?” diye sordu. “Cansu’yu takip edeceğiz. Kim inle irtibat halindeyse, m utlaka görüşecektir onunla.” “Hemen polis gönderiyorum,” diyerek m asanm üzerindeki telefona uzandı Nuri. 1^'
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 510
Pages: