Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Gonca Çiftçioğulları - Güneşin Kızı

Gonca Çiftçioğulları - Güneşin Kızı

Published by cg.caglayan, 2016-11-01 06:54:47

Description: Gonca Çiftçioğulları - Güneşin Kızı

Search

Read the Text Version

Canca Çiftçioğullan dileklerini de söyledi. İsmet de yanı başında kendisiyle birlikte dua etmişti. Abuzer GatTari Türbesi’nden ayrıldıktan sonra Kâhta yolun­ da ilerlemeye başladılar. Bugün ikisi için çok özel bir gün oluyor­ du. Kendisi kadar İsmet’in mutlu yüz ifadesi de aralannda yeni filizlenmeye başlayan aşkın işaretiydi. Fakat arada bir sanki genç adam düşüncelere dalarak ortamdan biraz uzaklaşıyor gibiydi. Yüzünde beliren ifadeden sanki bazı endişeler taşıyor hissine vamııştı. Bir iki defa soracak gibi oldu. Fakat sonra vazgeçti.Büyük ihtimalle endişelerinden bahsedip bu güzel günün keyfinibozmak istemeyecekti. Bu yüzden sesini çıkarmadan genç ada­mm yanında oturmaya devam etti. İsmet arabayı Kâhta’ya on kilometre kadar bir mesafe kalayolun sol tarafındaki tali yola çevirdi. Leyla ilerledikleri yoludikkatle inceliyordu. Biraz yokuş yukan çıktıktan sonra bir tepeüzerindeki düzlüğe arabayı park etti. Çevrede küçük birkaç tepedaha vardı. Yola yakın olan tepenin eteğinde dikdörtgen bir taşmüzerinde yedi tane üst üste konmuş yuvarlak taşlardan oluşan birsütun vardı. Onun üzerinde yine geniş bir taş üzerinde de başıgöğe bakan bir kanal heykeli vardı. Onun ilgiyle sütuna baktığınıgören İsmet, “Buraya Karakuş Tümülüsü deniyor,” dedi. “KommanegeUygarUğımn soylu kadınlannın gömülü olduğu tüm ülüstür bu­rası.” Bu arada birlikte kartal heykelinin bulunduğu sütuna doğruyürümeye başladılar. İsmet çok yakınında yürüyordu, Hatta biriki defa elleri birbirine çarptı. Sanki îsmet elini tutmak istiyorda buna cesaret edemiyor gibiydi. Belki de buna nasıl bir tepkivereceğinden çekiniyordu. Aslında şu anda yeni bir başlangıcadoğru yol alıyorlardı. Anık birbirlerine de isimleriyle hitap et­264

Güneşin Kmmeye başlamışlardı. Tabi ayrıca birde öpüşmüşlerdi, Demek kiartık aralarında bir ilişki başlamış oluyordu, Bu durumda el eletutuşmaktan daha doğal ne olabilirdi ki. Genç adamın çekindi­ğini fark edince yavaşça ellerini uzatıp onun elini tuttu. İsmetbir an şaşkınlık yaşayarak yüzüne baksada hemen kavrayıverdielini. Hem de sımsıkı tutarcasına. Yüzüne çocukça bir mutluluğuandıran çok tatlı bir gülümseme yerleşti. Büyük ihtimalle aynıgülümseme kendi yüzünde de vardı. Liseli âşıklar gibi görünü­yorlardı kesin. Ama m utluydular ya Önemli olan oydu. Tam sü­tunun önüne gelm işlerdi ki bir eli İsmet’in elinde coşkuyla kendietrafında dönerek baktı genç adamın yüzüne. “Burayla ilgili de söyleyeceğin bir şey var mı? Çalıştın mıdün akşam burası için de?” diye takıldı çocukça gülümseyerek. İsmet, onun bu sevimliliğine gülümseyerek karşılık verdi. “Olmaz mı hiç? Evdekiler dalga bile geçtiler benimle sanaanlatacaklanmı ezberlem eye çalışu-ken. Onlar da dûn benim sa­yemde baya bilgilendiler tabi,” diye gülümsemeye devam etti. “Buranın da bir hikâyesi var mı? Merakla bekliyorum anla­tacaklarını.” İsmet hem en ciddi bir yüz ifadesine bürünüp anlatmaya baş­ladı. “Kommagene Kralı 2. Mithridates tarafından annesi İsiasadına yaptınim ış bu anıt mezar. Antiokhos'tan sonra tahta oğlu 2.Mithridates geçmiş. Onun döneminde Kommagene Roma İmpa-ratorluğu’na yenilm iş ve Suriye’nin önce uydusu, sonrada eyaletihaline gelmiş. Bu arada Rom alılara karşı verilen savaşta oğlunu kaybedenPart Kralı'nın acısı o kadar derin olmuş ki kendi arzusuyla tah­tından feragat etmiş. Kral talıtı bırakınca yerine oğullarından birigeçmiş. Yerine geçen oğlu acımasız bir hükümdamıış. Tahtını 265

7 ^ Gonca Çiftçioğullan korumak adına kendisi için tehlikeli olacağına inandığı, 2.Mith- ridales'in kızkardeşi Laodike ve onun çocuklannı öldürtm üş.” Leyla burada hemen İsm et’in sözünü kesti. “Buranın hikâyesi de üzücüymüş,” dedi. . \"Ne yazık ki tarihte birçok efsane üzücü olaylardan beslene­ rek hikâye edilmiş ve günümüze kadar ulaşm ış,” diye onayladı genç kızı. “Peki, sonra ne olmuş?” diye sorarak hikâyenin devamını is­ tedi İsmet’ten. İsmet yüzünü ekşiterek baktı Leyla’ya. “Sözümü kestin, unuttum ne anlatacağımı. Nerede kalmış­tık?” diye sordu. Bakışlarındaki m uzip ifade aslında nerede kal­dığını çok iyi bildiğini gösteriyordu. “Pan Kralı, tahtını güvence altma alm ak için Laodike ve ço-cuklannı öldürmüştü,” diye hatırlattı yine de Leyla. İsmet yeniden ciddi yüz ifadesine bürünerek kaldığı yerdenanlatmaya devam etti. “2,Mithridates, kızkardeşini Kommagene topraklarındaki Ka­rakuş mezar tepesine gömmüş.Yani buraya. Kız kardeşinin hatı­rasını onurlandırmak için de Laodike'nin kabrine üzerinde 'O tümkadınların en güzeliydi ’ yazan çok güzel bir kitabe koydurmuş.Miıhridates, Karakuş'u yani anıt m ezan Kâhta Çayı'nm kıyısındayaptırmıştır. Annesi İsias, diğer bir kızkardeşi Antiochis ve onunkızı Aka’da burada yatmaktadırlar,” İsmet burada sözünü kesipbiraz soluklandıktan sonra, “Doğu, batı ve güney yönlerde dörder sütun varken günümü­ze doğuda iki, batıda ve güneyde birer sütun kalm ıştır,” diye sö­zünü tamamladı. Sonra Leyla’nm elinden tutarak diğer sütunlarıgöstermek üzere önce onu doğu tarafına götürdü. Leyla buradaki sötunlan da ilgiyle incelemeye başladı. İki sütun vardı. Bunlardan birisinin üstünde yıkık bir aslan heykeli

Güneşin Kız» bulunmaktaydı. Diğer sütunun üzerindeki figür ise tamamen yı­ kılmıştı. Bu iki sütün yan yana duruyordu. Daha sonra yine el ele batı tarafına doğru yürüdüler. Burada ise tek bir sütun vardı. Bu sütunun üzerinde bir kabartma gözeçarpıyordu. Yanında, yerde baya tahrip olmuş bir aslan heykeliparçası vardı. En güzeli ilk baktıklan Karakuş denilen, güneyde­ki üzerinde kartal olan sütundu. Bütün sütunlan gördükten sonra yemden arabaya binip yolakoyuldular. Saat oldukça ilerlemiş, güneşin batmasına az kalmış­tı. Endişeyle baktı İsm et’in yüzüne, “Güneşin batışına yetişebilir miyiz?’’ diye sordu. Onun bu endişeli sorusu İsm et’in tebessüm etmesine nedenoldu. “M erak etm e yetişeceğiz. Hatta bir çay molası bile verece­ğiz,” dedi. Bugün gerçekten güzel geçmesine rağmen biraz yorucu ol-muşüı. Zaten uykusuzdu. Bu da etkiliyordu doğal olarak ken­disini. Bu yüzden sesini çıkarmadı. İsmet gezecekleri yerlerinprogramını yapm ış, hatta kendini baya hazırlamıştı bu geziye.Yorgunluğunu belli ederek onun da şevkini kırmak istemiyordu.Sessizce oturduğu koltuğa gömüldü. Sırf Nemrut’ta güneşin ba­tışını seyretmek için bile değerdi bu yorgunluğu. Eşsiz bir man­zarası olduğunu birçok defa duymuştu. Zaten gezilerinin sondurağı Nemrut olacaktı. Bir süre daha rahatlıkla dayanabilirdiyorgunluğunu gönnezden gelmeye. Artık Kâhta ilçesini geçmişler, Nemrut’a doğru yol almayabaşlamışlardı. İsmet, L eyla’mn bu geziden zevk aldığım görerekmutlu oluyordu. Bugün gezdikleri yerleri kendisi defalarca gör­müş olmasına rağmen ilk defa bu kadar zevk almıştı. Leyla'nınyanında olması ve onun mutluluğu huzur veriyordu. Fakat yorul­ 267

Gonca Çiftçioğullan duğunun farkındaydı. Başka bir gün de gelebilirlerdi Nemrut’u görmek için. Ama nedense içi elvermiyordu ondan ayrılmaya. Bu güzel ânın büyüsü bozulsun istemiyordu. Yanında oturan bu çıtı pıtı genç kadın aklını tamamen başından almış durumdaydı. Kıyamıyordu aslında yorgun bir şekilde onu sürüklemeye. Ben­ cillik ediyordu belki de. Ama ne olursa olsun bugün o görüntüye bürünecek, bencil davransa bile bırakmayacaktı. Başım çevirip şefkatle baktı ona. “Çok yoruldun biliyorum ama az kaldı biraz daha dayan.” dedi. Sonra elinin tersiyle Leyla’mn yanağım hafifçe okşadı. “İstersen biraz gözlerini kapatıp kestirmeye çalış,” dedi. Leyla, yorgun ama mutlu gözlerini ism et’e çevirdi. Sonra ha­fifçe gülümsedi ona, “Merak etme iyim ben. Nem rut'u görmek için sabırsızlanı­yorum.” Oysaki gözlerini kapatsa derin bir uykuya dalacağınıbiliyordu. Yine de bunu hissettirmek istemedi genç adama. Nasılkendisi ondan ayrılmak istemiyorsa o da büyük ihtimalle aynışeyi hissediyordu. Biraz sonra nasıl olsa çay molası vereceklerdi.O zaman açılırdı belki biraz. İsmet de fazla ısrarcı olmadı zaten.Çünkü yeniden dikkatini yola vermişti. Kısa bir süre sonra Cen­dere Köprüsü’ne geldiler İsmet köprüye yakın bir yere arabayıpark etti. “Hadi bakalım, hem Cendere Köprüsü’nü göreceğiz hem deburada bir çay molası vereceğiz.” Cendere Köprüsü gördüğü diğer köprülerden daha farklıy­dı. Düz bir köprü değildi. Kenarlardan ortaya doğru bir tümsekoluşuyordu. Köprünün bir ayağı sarp ve dik bir kayanın üzerindeduruyordu. Köprünün her iki başında karşılıklı iki sütun vardı.Birçok kemerden oluşan köprünün tam ortasında da karşılıklı ikisütun bulunuyordu.268

Güneşin Km \"Oldukça geniş bir köprüymüş,” dedi İsmet’e. \"Evet öyle. Her türlü vasıta bu köprünün üzerinden geçebili­I yor. Eskiden Nem rut’a bu köprü üzerinden geçilerek gidiliyordu. Daha sonra koruma altına alındı ve araç geçişlenne yasaklandı.'* Eliyle ilerideki bir köprüyü gösterdi. \"Artık Cendere ÇayCndan geçişler buradan değil, şu gördü­ ğün ve sonradan inşa edilen köprü üzerinden yapılıyor,” dedi. Leyla, İsm et’in eliyle gösterdiği yere baktıktan sonra bakış­ larını yeniden köprüye çevirdi. “Bu köprünün yerini hiçbir şey tutamaz. Muazzam bir gö­ rüntüsü var.” “Hadi gel köprünün diğer tarafında küçük bir çay ocağı var. hem çay içer hem sohbet ederiz.” “Hikâyeler bitm edi anlaşılan,” diye takıldı ona Leyla. Onun bu söz üzerine İsmet, küçük bir kahkaha attı. “Tabi ki bitmez, daha anlatılacak çok hikâye var bende.\" dedi genç adam gülm eye devam ederek. “Hele bir de dinleyen olursa bitmez tabi.\" diye takıldı ona. Köprünün üzerinden karşı tarafa doğru yürümeye başladı­ lar. Köprüyü kuşatan sütunları ve kemerleri ilgiyle inceliyordu. Tam ortada bulunan sütunlardaki yazılar dikkatini çekti. Sütun­ lara yaklaşarak incelem eye başladı yazılan. Romen harfleriyle yazılmış bir kitabe gibiydi sanki. Resmen taş sütunun üzerine kazınmıştı harfler. İsmet ile birlikte köprünün üzerinde yavaş­ ça ilerleyerek ve her şeyi inceleyerek her bir a>Tmnyı zihnine kazımaya çalışıyordu. Köprünün diğer tarafında küçük bir çay evi, yanında da hediyelik eşya dükkânı \ ardi. Hediyelik eşya­ lar ilgisini cezb etmişti, koşarak oraya doğru gitti. Adıyaman yöresine ait çeşitli desenlerde dokunmuş, kök boyalı, çeşit çeşit kilimler fazlasıyla dikkat çekiciydi. Aynca kilim desenli heybe- 269

^ Gonca Çiftçioğullan ler de vardı. Düz dokunmuş heybeler olduğu gibi yanlardan ve altından püskülleri sarkanlar da vardı. Hepsi birbirinden güzel görünüyordu. Bol miktarda Nemrut heykellerine ait olduğu an­ laşılan minyatür boylarda heykelcikler vardı. Yine kilim desenli patikler, çoraplar, ahşap süs eşyaları gibi birçok hediyelik eşya gözüne çarptı. İsmet sabırla beklemişti her şeyi ilgiyle izleyişini. Fazla zamanlan olmadığı için çok detaylı bir inceleme yapama­ mıştı ama hatıra olarak o heykelciklerin her birinden birer tanealdı. Aynca bir de kenarlarından püsküller sarkan bir heybe aldı.Daha sonra yan taraftaki çay evine gittiler, Küçük dükkânın önü­ne konmuş ahşap masa ve sandalyelerden birine oturdular. İsmethemen çay söyledi. “Hadi anlat bakalım buranın hikâyesini, dinliyorum seni,”dedi. Bu arada hemen çaylan da gelmişti zaten. Genç adam ça­yından bir yudum alıp gözlerini Leyla’ya çevirdi. “Kısa bir hikâye ama bu,” dedi “Olsun yine de dinlemek istiyorum. Hadi anlat,” diye üste­ledi Leyla. “Î.S. 1. yy dalö.Roma Lejyonu Septimius Severus bu köprü­yü ailesi onuruna inşa etmiş. Senin ilgiyle incelediğin o giriş veçıkışlarda yer alan sümnlardan, sağda bulunan sütunu kendi adı­na, onun karşısındakini de eşi Jullia Domna onuruna, kuzeydekisütunu büyük oğlu Caracalla onuruna, onun karşısındakini de kü­çük oğlu Geta onuruna inşa ettirmiş. Fakat taht kavgası yüzündenbüyük oğlu Caracalla, kardeşi Geta’yı öldürtmüş. Bu köprü hiç çimento kullanılmadan doksan iki adet taş blo-kun üst üste bindirilmesi ile inşa edilmiş. Senin orta sütunlardailgiyle incelediğin kitabelerde de köprünün tarihçesi ve yapılışı hakkmda bilgiler verilmiş.” “Yine çok güzel özetledin. Bakalım Nemrut Dağı’nda bana neler anlatacaksın,” dedi Leyla merakla. 270

Oûneçj'n Kızı İsmet oturduğu yerden kalkıp hemen elini Leyla’ya uzattı veonu da sandalyeden kaldırdı. “Hadi bir an önce yola çıkalım gecikmeden yetişelim günbatımma,” dedi. Bu sefer aceleyle geçtiler köprünün üzerinden. Arabaya bi­ner binmez hemen yola koyuldular. İsmet gün batımma zama­nında yetişebilmek için arabanın hızını biraz artırmıştı. Ama bu,Leyla’nm etrafını ilgiyle izlemesine engel olmuyordu. İlk defagörüyordu bu çevreyi. Toprak ve toprak damlı, sıvanmamış tuğlaevlerin yoğun olduğu bir iki köyden geçtiler. Yoksulluğun he­men göze çarptığı köylerdeki güleç yüzlü insanlar, gözlerindeparlayan bir yaşam pırıltısıyla bakıyorlardı evlerinin önündengeçerken kendilerine. Belki de doğayla kucak kucağa yaşamanınmutluluğu vardı yüzlerinde. Belki de ciğerlerine çektikleri boloksijenli tertemiz hava, çeşmelerinden gürül gürül akan teiniz vesoğuk su yapıyordu onlan böyle mutlu. Şehir merkezinin kala­balığından, çevre kirliliğinden uzakta sade ve mutlu bir yaşamsürüyorlardı. İmrendi onlara içinden. Doğamn içinde masumi­yetleri bozulmadan yaşayan bu insanlar gibi olmak geldi yüre­ğinin derinliklerinden. Nerede yaşanırsa yaşansm hayatın tadınıalabildikten sonra mutluluk kendiliğinden geliyordu zaten. Bizedüşen görev ise onu gönlümüzde misafir emıekti. Bu köylülerdupduru ve sıcak bakışlanyla sanki o mutluluğu yakalamış ve endeğerli misafirlerini ağırlamanın coşkusuyla gülüyorlardı belkide kendilerine, böyle candan, böyle dost... Nemrut Dağı’na ulaşmalarına imkân sağlayan köyleri deyavaş yavaş arkalarında bıraktılar. Artık iyice yaklaşmışlardıNemrut’un eteklerine. İsmet biraz daha hızlanınca zamanlan-nın azaldığını anladı. Buraya kadar gelmişken o muhteşem âm.o muhteşem görüntüyü kaçırmak islemiyordu. İsmet de bunun 271

Gonca Çiftçioğullan farkındaydı ve hiç konuşmadan araba kullanıyordu. Neyse ki çok fazla zaman geçmeden Nemrut Dağı na ulaştılar. Arabayı park yerine bıraktılar. İsmet ceketini, Leyla da hırkasını giydi ve koşar adımlarla çıkacakları bölgeye geldiler. Dağın eteklerine yapılmış bir tesisin içinden geçerek N em rut'a doğru uzanana taştan yapıl­ ma basamaklara doğru yöneldiler. “Ay İsmeti Tepeye kadar nasıl tırmanacağız. Bitm ez bu mer­ divenler.” dedi. Gün batımıha yetişem em e endişesi kaplamıştı sesinin tonunu. \"Dik değil basamaklar, inan çok çabuk çıkacağız güven bana.” Basamaklar arasında yine taştan, dinlenmek için oturup bi­raz soluklanabilecekleri bölümler de vardı. Hakikaten İsm et’indediği gibi fazla zorlanmadan bir iki soluklanm ayla N em rut’untepesine kadar ulaştılar, Zaten birçok kişi aynı kendileri gibimanzarayı kaçırmama uğruna acele ediyordu. Bu şekilde grupolarak çıkmca basamaklan tırmanmak daha zevkli olmuştu. Sonbasamakla birlikte bütün ihtişamıyla Nem rut karşılanna çıkmış­tı. Taşlardan yapılan muhteşem heykeller, bütün yıpranm ışlığınarağmen dimdik ayakta karşılıyordu sanki gelen yeni konuklan-nı. Muhteşem ve inanılmaz güzellikteki görüntüleriyle daha ilkbakışta büyülüyordu kendisine bakan gözleri. Zorlukla bakışla-nnı heykellerin üzerinden alarak gökyüzünü sarmaya başlayano muhteşem kızıllığa kaydırdı. Böyle bir güzellik, böyle bir ih­tişam beklemiyordu. Tannlann neden kendilerine burayı yurtolarak seçtiğini anlamak zor değildi. M uhtemelen, güneşin bumuhteşem görüntüsü güçlerine güç katıyordu. Güneş olağanüstü bir görüntü eşliğinde yavaş yavaş alçalma­ya başlamıştı. Öyle inanılmaz bir görüntüsü vardı ki sanki kıpkır­mızı, yusyuvarlak, parlak bir şekere benziyordu. Hemen herkesin 272

Güneşin Km elinde bir cep telefonu ya da fotoğraf makinesi, bu muhteşem gö­ rüntüyü kaçm nam a telaşıyla fotoğraf üstüne fotoğraf çekiyorlar­ dı. Güneş, bu büyüleyici görüntünün arkasında bıraktığı kızıllığa rağmen yavaş yavaş dağlann ardına doğru süzülmeye başladı. Sanki yerini karanlığa bırakm ak istemiyormuş gibi nazlı nazlı ve hüzünle terk ediyordu lannlann yurdunu. Güneşin ardında bıraktığı kızıllık yerini yavaşça alacakaran­ lığa bırakırken tepede toplanan kalabalık da yavaş yavaş dağıl­ maya başlamıştı. Kim isi aşağı inerken kimisi de dağdaki heykel­ leri incelem eye başlam ışlardı. Hava da artık iyice serinlemişti. Çok kuvvetli olm asada esen rüzgâr içini titretiyordu. Rüzgârdan korunmak için şalını iyice başına sardı. En azından bu serinlik, uykulu m ahm ur halini alıp yerine taptaze b u zindeliği getirmişti. Buranın öyle bir gücü vardı, O güç, vücuduna resmen kuvvetli bir enerji yüklem iş gibiydi. İsm et şalına sanndığuu görünce. “Üşüdüysen inelim aşağıya,” dedi. Leyla onun sözlerine şa- şmnış gibi yaptı. “Biraz üşüyorum am a yine de kendimi çok dinç hissediyo­ rum. Üstelik daha burayı gezm edik. Ve sen de henüz hikâyeni anlatmadın,” dedi. L eyla’nın itirazı üzerine İsmet hemen elini tutarak onu heykellere doğru çekiştirdi. “Hiç değilse hareket halinde olalım. O zaman bu kadar üşü-mezsin. Sana heykellerden kısaca bahsedeyim bu arada,” dedi.Birlikte yüzleri güneşe dönük olan heykellerin yanına gittiler.İsmet eliyle bütün heykelleri işaret ederek, “Burası dünyanın sekizinci harikası olarak biliniyor. UNES­CO tarafından D ünya K ültür Mirası olarak ilan edilerek korumaaltına alınm ış,” dedi. Leyla yükseklikleri nerdeyse sekiz ou metreyi bulan tahtlarüzerinde oturan tanrı heykellerine ilgiyle Nıkn. Yüz>ıllann yor- 273

^ Gonca Çiftçioğullan gunluğu ister İstemez biraz tahrip olmalanna neden olsada gör­ kemli görünüşlerinden bir şey kaybetmemişlerdi. “Şu anda bizim gezdiğimiz teras Batı terası. Gün batımını buradan seyrediyoruz. Tahtlannda oturan dev tann heykelleri ile birlikte Kommagene Kralı İ. Antiochos’un heykeli ve Tannlarla tokalaşma kabartmaları var,” dedi İsmet. Leyla onun gösterdiğişer şeyi dikkatle inceliyor anlattıklarını da ilgiyle dinliyordu. “En güzel teras doğu terası, istersen oraya da geçip bakalım.\"Leyla başıyla onaylayınca yine onun elini kavrayarak üç terastanoluşan dağın doğu tarafma geçmek için yürümeye başladılar. İs­met bil' yandan da konuşmasına devam ediyordu. “Doğu terasma geçmek için bu yürüdüğümüz yol kuzey te-rasıdu-. Doğu ve batı tarafını birbirine bağlayan bir tören yoluduraynı zamanda.” İsmet’in söylediğine göre yüz seksen metre uzunluğunda olanbu tören yolundan doğu terasına geçtiler. Doğu tarafma geçinceoradaki heykeller de ihtişamlı görüntüleriyle hemen gözlerini ka­maştırdı, Burada da aynı şekilde yüksek tahtlara oturmuş Tanrı­lar ve yine tanrılara ait olduğunu tahmin ettiği sadece boyundanyukarısı olan baş heykelleri vardı. Bunlar dışında tahtlann ikiyanında bulunan Kartal ve Aslan Heykeli de dikkatini çekti. “Burası gün doğumunu seyrettiğimiz doğu terası,” dedi. Ley­la’nm heykellere baktığını görünce, “Gördüğün Kartal Heykeli, Kommagene Krallığı’nm gökyü­ zü hâkimiyetim, Aslan Heykeli ise Yeryüzü hâkimiyetini temsil ediyor,” dedi. Kısa bir süre susup gözlerini tahtta oturan heykel­ lere çevirdi ve eliyle işaret etti. “Az önce batı terasında da görmüştün, bu tahtta oturan hey­ kelleri. Sanki güneşin batışını ve doğuşunu izlemek için yüzleri hep güneşe doğru inşa edilmiş. Bu heykellerden en baştaki, Kral Antiochos’tur. Sonra sırayla Kommanege Tanrıçası Fortuna, Baş 274

m 7 ^ Güneşin KmT anrı Zeus, Güneş Tanrısı Apollon ve en sondaki de Kuvvet veKudret Tanrısı Herakles’in heykelidir. Tanniann iki yanında dayeryüzü ve gökyüzü hâkimiyetini temsil eden Kartal ve AslanHeykelleri var. Senin de gördüğün gibi bazı lann heykellerininzamanla başlan koparak yere yuvarlanmış,” diyerek yerdeki başheykellerini gösterdi. Daha sonra yine eliyle tahtların bulunduğuyeri işaret etti. “Tanrı heykellerinin arka yüzlerinde Antiochos'un ağzındanyazılmış uzun yazıtlar bulunur. Antiochos, o yazıtlarda dağınziyaretçilerine seslenir. Bütün bu tann heykellerini kendisinindiktirdiğini ve kendi heykelini de tanniann yanma diktirdiğinisöyler. Antiochos, yine bu yazıtlarda Mithradates Kallinikos ileLaodi-ke'nin oğlu olduğunu, soyunun Perslere ve Yunanlılara da­yandığını anlatır. Ülkesini dindarhğmm bir sonucu olarak tümtanrıların ortak yurdu yaptığını ve Nemrut Dağı'ndaki heykelle­rin de bütün tanniann gökse! tahtı olduğunu belirtir.” tsmet’i ilgiyle dinlemesine rağmen soğuyan havayı iliklerin­de hissetmeye başlamıştı. İsmet onun soğuktan titrediğim görün­ce, “Hemen her tarafı gezdik aşağı melim artık. Yoksa hasta ola-caksm,” dedi. Artık öyle bir noktaya gelmişti ki bu teklifi redde­decek gücü bulamıyordu kendinde. Hemen başıyla onaylayarakkabul etti. Elleriyle de kollanm sararak bir nebze kendisini ısıt­maya çalışıyordu. Onun iyice üşüdüğünü anlayan İsmet, Ley­la’yı elinden tutup kendisine çekerek sanidı ve elleriyle kollanmve sırtını ovalamaya başladı. Bu şekilde onu biraz ısıtmaya çalış­tıktan sonra kollarını omzuna doladı, “H adi biraz hızlanalım da bir an önce aşağı inelim.\" dedi.Bir süre bu şekilde birbirlerine sanim ış olarak inmeye çalıştılar.Sonra inm ekte zorlanm aya başlaym ca mecburen İsmet kolunuL eyla’n ın o m z u n d a n çekm ek zorunda kaldı. Sonra ikisi de ko­ 275

Gonca Çiftçioğullan şarcasına hızlı bir şekilde basamaklardan inmeye başladılar. Aynı çocuklar gibi birbirini geçmeye çalışarak gülerek ve eğlenerek iniyorlardı. Bu şekilde hareket edince üşümesi de kalmamıştı ar­ tık. Üstelik gayet de güzel eğleniyorlardı. Yorucu olmasına rağ. men oldukça güzel bir gün geçinnişJerdi. Arabaya kadar koşarak geldiler. Yola çıkar çıkm az İsmet ara­ banın kaloriferini açtı. Kısa sürede içerisi ısınınca Leyla’nın üşü­ mesi de geçti. Hava artık iyice kararmıştı. “Nasıl keyif aldın mı bugünkü gezim izden?” diye sordu genç adam yola dikkatini verdiği bakışlarını ona çevirerek. “Çok güzeldi İsmet bayıldım hem,” dedi. Genç adamın ba- kışlannı gülümsemeyle karşıladı. Bu mutlu ve memnun hali genç adamm yüzüne büyük bir gülümsemenin yerleşmesine neden oldu. “İstersen biraz gözlerini kapatıp dinlenebilirsin bir saate ya­kın yolumuz var daha,” dedi. Bu öneri öyle cazipti ki normal şartlarda minnetle sarılırdıbuna. Fakat genç adamla geçirdikleri bu eşsiz günün son daki-kalannı uykuyla heba etmek istemiyordu. Sessizlik içinde yolalsalar bile onun yanında oturuyor olmasının farkındalığı her tür­lü yorgunluğa ve uykusuzluğa değiyordu. Onun da aym şeylerihissettiğinin farkındaydı. Buna rağmen genç adamın yorgunlu­ğun ve üşümenin etkisiyle hasta olmasından endişe duyduğunuda biliyordu. Bu endişelerini biraz olsun giderebilm ek için mutluve iyi görünmeye çalışarak, “Şu an iyiyim. Uyuyarak bu güzel günü harcamak istemiyo­rum,” dedi. İsmet sevgi ve şefkat dolu bakışlarıyla elini uzatarakhafifçe yanaklannı okşadı. “İnan bende hiç istemiyorum günün bitmesini. Senden birgece bile olsa ayn kalmak artık çok zor benim için,” dedi. Duy-gulann karşılıklı olması kadar güzel bir şey olamazdı her halde.276

Güneşin K m Aynı anda ikisi de aynı şeyleri hissedip düşünüyorlardı. Artık sözler, yerini bakışlara bırakmıştı. Gözler en güzel şekilde anlatı­ yordu zaten duygulan, tek bir kelam olmaksızın. Dönüş yolu her zaman daha kısa olur derler ya işte bu yol­ da öyle hemen bitivermişti. Hiç bitmesini istemedikleri yol sona ermek üzereydi. Adıyaman şehir merkezine girdiklerinde İsmet bakışlarını yine Leyla’ya çevirdi, “Seni eve bırakmadan önce istersen bir şeyler yiyelim. Emi­ nim acıkmışsmdır,” dedi. Leyla, öğlenki pikniklerinin üzerinden baya zaman geçmesine rağmen hiç de aç hissetmiyordu. İsmet kadar kendisi de beraber geçirecekleri anlanın uzatmak isliyordu ama artık iyice yorgun düşmüştü. Nemrut Dağı’nda esen rüzgâr, baya etkilemiş olmalı ki başı da zonklamaya başlamıştı. Bunauykusuzlukta eklenince perişan bir görüntü çıkıyordu ortaya. Ay­nen o durumdaydı şu anda. Arabadan indiği anda sendelemedeneve girebileceğini bile sanmıyordu. “Aç hissetmiyorum kendimi. Üstelik çok da yorgunum, evebiralarsan sevinirim ,” dedi. İsmet, görüntüsü kadar sesine de yansıyan yorgunluğu farketmiş olmalı ki hemen başını sallayarak kabul etti önerisini. Bunarağmen genç adamm endişeli bakışlarmm odağı olmaktan kurtu­lamamıştı. “İnşallah hasta olmazsın bundan endişe ediyorum şimdi, Çokzorladım seni bugün,” dedi. Sesine endişeyle birlikle üzüntü dekarışmıştı. Leyla, onun üzüldüğünü görünce hemen elini uzatarak sev­giyle kolunu kavradı. “Endişe etme, iyiyim. Sabaha kadar deliksiz bir uyku çeker­sem hiçbir şeyim kalm az,\" dedi. Ne kadar rahatlatmaya çalışsa da genç adamın endişeli \üzifadesi hiç değişmemişti. Bu arada evinin önüne geldikleri için 277

Gonca ÇifiçioğuUan. ismet arabayı kenara çekip durdurmuştu. “Bencillik ettim bugün sana karşı. Yorgun olduğunu bildi­ ğim halde seni gezdirmeye devam ettim,” dedi pişmanlık dolu bir ifadeyle. “Öyle söyleme sakın. Sen beni bırakmak istesen de ben kabul ermezdim. Hem bu kadar endişe etme, hasta değil yorgunum,” dedi. “Hemen yatıp uyumaya çalış. Yarın arayacağım seni,” dedi genç adam. Sonra arabanın kapısını açıp dışarı çıktı. Arabanınönünden dolaşıp Leyla’nın oturduğu tarafın kapısı açtı. Elindentutarak onun arabadan çıkmasına yardımcı oldu. Apartmanın ka­pısına gelinceye kadar da elini bırakmadı. “Dairene kadar çıkmana yardım edeyim istersen,” dedi. “Gerek yok İsmet, sadece iki kat çıkacağım,” dedi onun yu-kan kadar kendisine eşlik etmesine izin vermedi. O da en az ken­disi kadar yorulmuştu. “Peki, tamam,” dedi. Sonra da eğilerek yanaklarından öptü.Bırakmak istemiyor gibi zorla elini çekti avuçlarından. Leyla,apartmana girinceye kadar da aynimadı durduğu yerden. Yorgunluğuna rağmen hızla çıktı merdivenlerden. Bir anönce evinin güvenli kollarına atmak istiyordu çünkü kendisini.Bir duş alıp sonra da hemen yatacaktı. Antreye girer girmez çan­tasını vestiyere astı. Ayakkabısını çıkardı. Tam oturma odasmageçiyordu ki kapmm zili çaldı. Büyük ihtimal genç adam endişe­sine mani olamamış arkasından yukan çıkmıştı. Bu düşünceyleyüzünde hafif bir gülümse oluştu. Kapıyı açar açmaz, “Bu kadar endişelenmene gerek yok, iy i...” daha lafım bi­tirmemişti ki kapıda Öfkeyle kendisine bakan Yunus’u görünce şaşkınlık ve korkuyla istem dışı olarak bir iki adım geriledi. 278

G ıin e ^ n Kızı <?b B öIüm 2 2O Y unus’u karşısında gönneyi hiç beklemiyordu. Üstelik bu derece onu kızdıracak ne yapmış olabilirdi ki. Geoç ada­mın bakışlan kızgınlık ve öfke doluydu. “Şey, içeri girmek istemez misin?” dedi çekinerek. Zaten Yu­nus onun davet etmesine fırsat vermeden antreye ginniş. kapıyıda arkasından kapatmıştı. “Bu ne dem ek oluyor Leyla?” diye sordu sinirini zor zaptetmeye çalışarak. Onun niçin bu kadar sinirli olduğunu anlamayaçalışmak için kendini zorluyordu ama öyle yorgundu ki zihni hiççalışmıyordu. \"Ne? Ne demek oluyor anlamadım,” dedi şaşırarak. “Az önce gördüklerim,” dedi. Sesi sinirden neredeyse tıslargibi çıkmıştı. Nihayet onun neye bu kadar sinirlenmiş olduğunu anladı.Büyük ihtimalle İsmet ile dışarıda kendisini görmüştü. Bunda bukadar sinirlenecek ne vardı ki? Yirmi yedi yaşında, aklı başında-gerçi bugün aklının p ek başında olduğu söylenemezdi ya neyse-genç bir kadındı. Mesai arkadaşıyla dışan çtkmtüc ve gezmek detabi ki en doğal hakkı olacaktı. 279

Gorua Çiftçioğullan \"Ne gördüğünü sanıyorsun bilmiyorum ama mesai arkada­ şımla dışarı çıkmış olmamın garip bir yanı yok,” dedi. Sakin konuşmaya çalışmasına rağmen sesinin sert tonu kendisini de şaşırtmıştı. Onun bu seri tepkisi Yunus'un da seri tepkisine yol açtı. Ley­ la'yı kolundan tuttuğu gibi oturma odasına doğru sürükledi ve kanepeye doğru savurdu. \"Otur şuraya ve bana anlat bu adamla aranda ne olduğunu,”dedi. Yunus kendisini sakin olmaya zorluyordu ama bu konudapek başarılı olamıyordu. Yüzü kızarmış ve öfkeden burun delik­leri de hızla açılıp kapanmaya başlamıştı. “Ne anlatmamı bekliyorsun? Neden sana anlatacakmışım ki?Ne hakkın var üzerimde?” diye bağırdı. Onun bu derece tepkivermesi öfkelenmesine sebep olmuştu. “Leyla, benim sabnmı zorluyorsun. İsmet denen o adamlaaranda ne var? Bana açık bir şekilde söyle,” diye zorla konuştur­maya çalıştı. Leyla şaşırarak baktı ayakta sinirle dikilen kuzenine. “İsmet’i tamyor musun?” diye sordu şaşkınlığını saklama­dan. “Elbette ki tanıyorum. Burası küçük bir il. Genelde herkestanır birbirini. Hele büyük aileler daha iyi tanırlar birbirlerini,”dedi. “Tanıdığına göre sorun yok demek ki. Bunu niye bu kadarbüyütüyorsun anlamış değilim. Bugün dışarı çıkıp gezdik biraz ”dedi bıkkınlıkla, “Demek gezdiniz,” diye homurdandı Yunus. Onun bu hoşnutsuz yüz ifadesinden bozulduğunu anlamak zor değildi. Oysaki gezme teklifi ilk ondan gelmişti. Yunus'un teklifini kabul etmeyip yerine İsmet’i tercih etmesi doğal alarak 280

Güneşin Kmsinirlenmesine yo! açmıştı. Hem zaten isabet olmuştu bu teklifikabul etmemesi. Aksi takdirde İsmet ile böyle güzel ve duyguyüklü anlar paylaşamayacak ve yaşayamayacaktı. Bu denli gü­zel geçmeyecekti gezisi. İkisi dc duygusal açıdan birbirlerine birşeyler hissetmelerine rağmen uygun bir ortamda buiunamayışlanyüzünden bu duygular bir türlü su yüzüne çıkamıyordu. Bugüngerçekten bulunmaz bir fırsat olmuştu birlikte geçirdikleri bueşsiz gün. İçinde kıpırdanan duygulann aşk olduğunu ve aşkmda eşsiz ve m ükem m el bir duygu olduğunu öğrenmişti. Üstelikbugün birçok yenilik keşfetmişti içinde. Duygulan ve geçmişeait anılan ile birlikte varlığını unuttuğu içindeki çocuk da orta­ya çıkmıştı. Coşkuyla eğlenmesini sağlamıştı bu yeni misafiri.Acılarla yoğrulmuş çocukluğunun yaşayamadığı coşkusunu ya­şatmıştı bugün kendisine. Çok sevmişti bugün içindeki bu mutluçocuğu. Aşkın ise bir kalp atışı kadar yakın bir mesafede olduğunuanlamıştı böylece. A şksız bir hayatın içinde kendince nefes al­maya çalışırken, mutlulukla atılmıştı yüreğini ateş çemberiylesaran ve buram buram aşk kokan duygulann içine. Şu anda birisikendisine aşkı tarif et dese, nasıl edebilir, neler söyleyebilirdi ki?Aşk hissetmek, aşk yaşamaktı. Hissetmeden nasıl âşık olunurdu?Yaşamadan âşk nasıl anlatabilirdi ki? Aşkm sihirli dokunuşu ol­madan yürek, sadece kıpırtısız ve ruhsuz bir şekilde bedeni ha­yatta tutma görevi yüklenirken, ani ve sihirli dokunuş ile nasıl dadeğişiyordu atış ritmi. Daha hızlı çarpıyor daha fazla kan pompa­lıyordu aşkın büyüsü ile dolaşan damarlara. Nasıl itade edebilir,nasıl sözcüklere dökebilirdi yüreğinin her nefes alışında onayaçıkan her bir atış dalgasını ve her pompalanan kanın daha fazlabüyü kattığını. İşte bunları yaşamış, bunlan hissetmişti bugün. Eğer yanındaismet olmasa belki de bu yabancısı olduğu duygular hiç onaya 281

•d> Gonca ÇifiçioğuUan çıkmayacak, belki içindeki o mutlu çocuk ile tanışamayacaktı. Aşkın büyülü kollan belki sarmayacaktı bedenini. Solgun yüzü­ ne belki de renk vermeyecekti içinde hissettiği duygulan, İşte bu yüzden doğru seçimi yapmış ve İsmet ile çıkmıştı bugün. Üzül­ müyor muydu Yunus u reddettiği için? Elbette üzülüyordu ama bu üzüntü pişmanlık duymasını sağlamıyordu. “Evet, güzel bir gün oldu, birkaç yere götürdü bugün İsmet beni.” dedi adaimn damanna basarcasına. “Senin için güzel bir gün olduğunu yüzünden anlamak müm­kün zaten,” dedi. Sesinden hala kızgın olduğu anlaşılabiliyordu. “Yunus bana kırgın olduğunun farkındayım,” dedi Leyla.Tam bu yüzden özür dilemek üzereyken genç adam buna fırsatvermeden ses tonunu yükselterek, “Bunu anlamana sevûndim,” dedi kinayeli bir şekilde. Dahasonra geoç kızın yanma gelerek kolunu tuttu. “Benim yerime, seni gezdirmesi için bu adamı tercih etmeninbaşka bir sebebi var mı?” diye sordu. Soruyu sorarken eli kolunuöyle bir sıkmıştı ki onun elini ittirerek kolunu kurtarmaya çalıştı.Fakat genç adam buna fırsat vermedi. “Neyi ima etmeye çalıştığını anlamadım,” dedi sinirle. “Bal gibi anladm. Ele ele tutuşmalar, yanaktan öpüşmeler.Bunlar yeterince anlatmıyor mu neyi sorduğumu?” “Peki, anladıysan niçin soruyorsun?” diye tekrar kolunu kur­tarmaya çalıştı. Bu sefer hızla çekerek kolunu genç adamın elle­rinden kurtarmayı başarmıştı. Yunus onun tepkisi karşısında sinirli bir şekilde bir süre ko­nuşmadan eliyle yüzünü sıvazladı. Sanki bu şekilde söylemekistediklerini düşünür gibiydi. Leyla dikkatle izliyordu onun tep­kilerini. “Sana olan duygularımın hala farkında değilsin değil mi Leyla?” dedi. Sesinde öyle bir tını vardı ki başmı kaldınp onun

Güneşin K m ^ yüzüne bakma ihtiyacı hissetti. Sanki yüzünden bütün kanı çe- kilmişçesine bembeyaz olmuştu. O kızgın halinden eser yoktu şimdi. Sâdece büyük bir hayal kırıklığı okunuyordu bakışlarında. “Duyguların karşılıksız Yunus. Bunu kabullenmen lazım.\" dedi. Elinden geldiğince kırıcı olmamaya çalışmıştı. Fakat nekadar dikkat etse de kullandığı sözcükler bundan daha kinci ola-mazdı. Yunus om uzlan çökmüş bir şekilde yavaşça karşısındaki kol­tuğa geçip oturdu. Genç adamın böyle bir çıkış beklemediğinihissedebiliyordu. Gerçekten kırmıştı onu şimdi. Ama yapacakbir şey yoktu. Ona karşı duygusal yönden bir şey hissetmediği­ni daha açık bir şekilde nasıl anlatabilirdi ki? Bakışlanyla onudikkatle izlemeye başladı. Bu sözlere nasıl bir lepki vereceğinikestinneye çalışıyordu. Genç adam, hiç sesini çıkannadan sol­gun yüzüyle aynı şekilde kendisine bakıyordu. Bir süre sessizceöylece bakıştılar. “Senin İsmet ile birlikte olmana imkân yok. Aileler bunaonay vermez. Bu ilişki sana zarar vermeden, bir an önce bitir­melisin,\" dedi Yunus. Yüzünün ifadesinden ne düşündüğünü an-layamıyordu ama İsmet ile ilişkisine aileleri karıştırması hoşunagitmedi. “Ben çocuk değilim Yunus. Benim ileride birlikte olmak is­tediğim kişi ile ilgili kimsenin bana karışmaya hakkı yok. Bunasen de dâhilsin,” dedi. Otoriter bir tonda söylediği sözlerm gençadam üzerinde caydm cı bir etki yapmasını umuyordu. Fakat hiçde öyle olmadı. “Sadece bizim ailemiz değil, İsmet'in ailesi de onay vermezbu ilişkiye,” dedi. “Bırak, bunu da zamanı geldiğinde ben düşüneyim.\" diye ko­nuyu kestirip atmak istedi. Fakat genç adam konuşmaya devam ederek buna müsaade etmedi. 283

Gonca ÇifiçioğuUan \"İki aile arasında mezhep farkı var. Bu ilişki artık sizin şahsi ilişkiniz değil. Aileleri de ilgilendiren bir konu. Buna ne bizim ailemiz müsaade eder, ne de İsmet'in ailesi,” dedi. Konuşurken bakışlan üzerindeydi. O da kendisinin tepkisini ölçüyordu an­ laşılan. Madem tepki anyordu, görecekti aradığı tepkiyi. İsmet ile bu konuda hiçbir konuşma geçmemişti aralarında. Böyle bir şey somıak aklına bile gelmezdi. Neden bunu bu kadar büyütüp önemsiyorlardı ki? Kader ağlarını ikisi üzerine örmüştü bir kere. Bu kadar kolay mıydı o ağlardan kurtulmak, yüreklerine dolanaşkı hemen boşaltmak. Ne kadar da kolay söylüyordu mezhepfarkı var bu ilişkiyi bitir diye. Akla söylenen bir sözü, yürek he­men kabul eder miydi? Umursamaz bir şekilde omuzlarını silkip bakışlarını gençadama çevirdi, \"Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz Yunus. Hepimizin ciğerlerineçektiği bava aynı değil mi? Hepimiz insan değil miyiz? Bir alevibir sünniyi sevemez mi? Bu kadar mı katı hayat?” dedi. Sonraderin bir nefes alıp konuşmasım devam etti. \"Benim için önemli değil. Alevi olması, İsm et’e olan duygu­larımı değiştirmez.” “Burada önemli olan senin duygulann değil zaten, Bu bir dü­zen. Hayata bakış açılanmızla ilgili. Kanun gibi düşün bunu. Builişki kesinlikle onay almaz. Sen daha sonra üzülmeyesin diyeuyanyomm seni. Üstelik bu ilişkiye bizimkiler kadar hatta belkidaha fazla İsmet’in ailesi karşı çıkacak. Buna hazırlıklı olsan iyiedersin,” dedi. Bakışlarında gözle görülür şekilde bir yumuşamavardı. “Nasıl oluyor da bu kadar kesin konuşabiliyorsun bu konu­da?” diye sordu. “Çünkü İsmet, dede torunu. Dedesi burada yaşayan alevile- rin en çok saygı duyduğu, değer verdiği bir insan. Dedenin böyle 284

-*5>* G ü n e şin Kızı o - / konulardaki tavrı çok önemlidir. Dedeler bu tür konularda katı hükümler içinde olurlar. Soylannın kanşmasını istemezler. Aynı şekilde sünniler de istemez. Sizin ilişkinizin yürümesi çok zor.”dedi. Leyla arttk kendisini iyice hasta hissetmeye başlamıştı. Zatenyorgundu, uykusuzdu. Üstüne üstlük başı çatlarcasına ağrımayabaşlamıştı. Bir de titreme tutmuştu aniden. Bu haldeyken onunlabu konulan tartışmak istemiyordu. Dahası tartışacak gücü yoktu.İsmet ile arasına giren bu alevi-sünni sorunu ister istemez canımsıkmıştı. Bugün îsm et de arada karamsarlığa bürünüyor, düşün­celere dalıyordu. Acaba bu durum yüzünden mi endişeleniyordu? Bunlan en kısa zamanda konuşması gerekecekti. Nedengüzel başlayan günün sonu hep hüsranla bitiyordu ki? Oysakibugün ne güzel eğlenmişler, mutlu olmuşlardı. Birbirlerine aşk-lannı fısıldamışlardı. Aileler şimdi bu aşkı yok mu sayacaklardı?Artık birbirinizi sevemezsiniz aynim mı diyeceklerdi? Yunus'unanlattıklanna bakılırsa durum onu gösteriyordu. Ani ve şiddetli titreme yüzünden o anda vücudundan sankibütün eneıjisi çekilmiş gibi oturduğu kanepenin arkasma doğruyığıldı. Başında da dayanılmaz bir ağn vardı. Sanki içeriden biriçekiçle vuruyor gibi zonkluyordu. Elleriyle alnmı ovuşturmaya Bu arada belli belirsiz Yunus’un hemen kalkıp yanma geldi­ğini fark etti. “Leyla iyi m isin? Ne oldu sana böyle birden bire?\" diye sor­du. Sesinden endişelendiği anlaşılıyordu. “Başım,” diyebildi zorlukla. Konuşamadı daha fazla. Ko­nuşmaya çalıştıkça çekiç darbeleri daha hızlanıyor gibiydi. İkibüklüm bir şekilde kanepeye kıvrıldı. Gözlerini de açanuyorduartık. Yorgunluğun ve uykusuzluğun üzerine bu baş ağnsı vaını- 285

Gonca ÇifiçioğuUan cu bir darbe olmuştu sanki, Yunus’un başucuna eğildiğini, eliyle yüzünü kapatan saçlarını nazikçe kulağının arkasına ittirdiğini fark etti. Endişeli bakışlan yüzünde geziyordu şimdi. Sonra eliy­ le alnını yokladı. \"Leyla ateşin de var senin. Seni hemen hastaneye götürü- yoaım,” dedi. Zorlukla gözlerini açmaya çalıştı. Yunus’un yüzü kireç gibi bembeyaz olmuştu. Onun endişelendiğini fark edince, \"Biraz uyursam kendime gelirim. Endişelenme benim için,” dedi zorlukla. Fakat buna rağmen genç adamın endişesini gide­ remedi. “Aklımı kaçırmak üzereyim. Ne oldu sana böyle durup du­ rurken?” Yunus’un telaşlanıp endişelendiğinin farkındaydı. Fakat onu rahatlatacak tek bir kelime çıkmadı ağzından. Bu şiddetli baş ağ­ rısı yüzünden konuşamadığı gibi gözlerini de açamıyordu. “Sana hemen bir ağn kesici, ateş düşürücü ilaç bulmamız la­ zım. Evde var mı?” diye sordu Yunus. Buzdolabında ağn kesici vardı. İlaca çok ihtiyacı olduğunu bildiği için zorlukla kolunu kaldırarak mutfağı işaret etti. Genç adam, çömeldiği yerden hızla doğrulup mutfağa koştu. Bir iki çekmece açmıştı. Çok hızlı hareket ediyor bu yüzden de çok ses çıkanyordu. Çıkardığı sesleri bu haliyle bile duyabiliyordu. Al­ lah’tan buzdolabını akıl etmiş olmalı ki hemen elinde bir bardak su ve avucunda ilaçla yanına geldi. Eliyle Leyla’nın başının al­ tından tutup hafifçe kaldu-arak ilacı ve suyu içmesine yardımcı oldu. Bu bir anlık hareket bile canını çok yakmıştı. Yüzünü, ba­ şına saplanan yeni ve şiddetli ağrıyla buruşturdu. Yunus yavaşça yeniden başını kanepedeki kırlentin üzerine koymasına yardımcı oldu. “Bu kadar hastaydın madem ne demeye gittin bugün gezme­ ye?” diye sinirle söylendi genç adam. “Sana yastık getireyim,” 286JÂ

Güneşin Kızı <*- diyerek odaları dolaşmaya başladı. Yatak odasından bir yastıkgetirdi- Yine Leyla'nın başmı kaldırmak istedi ama az önceki ağ-nyı yeniden çekmeyi göze alamadığı için yavaşça elini kaldıra­rak itiraz etti. Genç adam onun istemediğini anlayınca zorlamadı.Yastığı kanepenin yanındaki koltuğun üzerine koydu. Sonra yineLeyla’nın başucuna çömetip ateşini kontrol etti. \"Ateşin düşmemiş, ağrın da azalmadı. Artık seni hastaneyegötürüyorum.” Leyla’dan bir tepki bekledi ama genç kız hiç tepki verme­yince eğilip yüzünü incelemeye başladı. Büyük ihtimalle uyu­muştu. Onun hastalıktan solgun düşmüş beyaz yüzü içini sızla­tıyordu. İçinden İsm et’e ağır bir küfür savurdu. Bu hasta haliyleLeyla’yı oradan oraya sürüklemesine çok kızmıştı. Hiç mi farketmemişti yanında oturan kızın hasta olduğunu. Tekrar eğilerekLeyla’nın ateşini kontrol etti. Hala düşmemişti. Hızla yerindenkalkarak mutfağa geçti. Çekmeceleri kanştınp bir havlu çıkardı.Suyla ıslatıp tekrar yanma döndü. İslak havluyu yavaşça alnında,boynunda ve yüzünde gezdirmeye başladı. Genç kız ıslak havlu­nun ateş gibi yanan tenine değmesi yüzünden önce hafifçe irkil­di, yerinde kıpırdandı ama gözünü açmadı. Yunus onun uyumayadevam ettiğini görünce havluyu yeniden ıslatıp getirdi ve aynışekilde alnında ve yüzünde gezdirmeye devam etti. Bu aradaLeyla’nın uykusun da 'İsm et' diye sayıkladığını duyunca eli taşgibi dondu kaldı. Bu ismi duyar duymaz nerdeyse kan beyninesıçramıştı. Şu anda İsmet’i eline geçüse iyice bir benzetirdi. Ley­la’nm sevgisini hak etmek için ne yapmış olabilirdi ki? İçindezorlukla frenlemeye çalıştığı kıskançlık duygulan iyice su yü­züne çıkmaya başlamıştı. Aynı zamanda kızgınlık da duyuyordu.Her şeyden önemlisi Leyla için üzülüyordu. İmkânsız bir aşkahıtulduğıuıun hâlâ farkında değildi. Aileler bu aşka kesinlikle 287

jÇ!“ Gonca ÇiJiçioğuUan onay vermezlerdi. Sonra gözleri ateşler içinde yanan kıza çevril­ di. Bu aşk ona büyük bir hüsran yaşatacaktı. Onu böyle masum ve savunmasız görmek ve karşılaşacağı zorlukların büyüklüğü, ister istemez onun için üzülmesine neden oluyordu. Neden sanki kendisine karşı duygusal bir bağ kuramıyordu. Akraba olmalan çok mu önemliydi? Tek akraba evliliği onlann ki olmayacaktı ki. Oysa evlenmiş olsalar çok mutlu olacaklanndan adı gibi emindi. Aileler hiçbir şekilde sorun emıeyecekleri gibi daha büyük bir sevgiyle saracaklardı onu. Hele kendisi üzerine titrerdi. Ama ol­ muyordu işte. Bir kişinin sevgisi yetmiyordu sağlam temellerinkurulmasına. Kendisi için olduğu kadar Leyla için de üzülüyor­du. İsmet aralanna girmemiş olsa ne o üzülecekti ne kendisi. Herşey gayet güzel bir şekilde gidecekti. Neden sanki kolayı değilde zoru seçmişti ki? Bir gün diye düşündü, evet, bir gün farkedecekti mutlaka. İsmet ile bir gelecekleri olm adığını anlayıncaişte o zaman görecekti kendisini. Keşke bu zorluklar olmasaydı,keşke bunlan yaşamak zorunda kalmasaydı diye düşündü. Sonragözleri yeniden genç kızın solgun yüzüne kaydı. Yeniden eliyleateşini yokladı. Düşmüyordu bir türlü ateşi. Sanki daha artmış gi­biydi. İçinde duyduğu endişe de iyice arttı. Onu bu şekilde dahafazla burada tutamazdı. Bir an önce hastaneye gitmeleri gere­kiyordu. Hemen kucakladığı gibi kaldırdı yattığı yerden. Halauyanmamıştı. Bir an önce acile götürmek için evden çıktı. Leyla, hafifçe kıpudanarak kurşun gibi ağırlaşm ış gözleri­ni açmaya çalıştı. Gözleri aralanınca y a ttığ ı yerde b ir farklılıkolduğunu kavradı hemen. Yabancı bir odada yatıyormuş hissi­ne kapılm ıştı. Hafifçe h a re k et etmeye çalıştı ama koluna bir şeybatıyordu. Başını çevirdiğinde koluna batan şeyin serum iğne­si olduğunu gördü. O anda gözleri fal taşı gibi açıldı. D ikkatle288

1^ . * > G ü n e ş in K m <9tçevresine bakınmaya başladı. Kesinlikle bir hastane odasındaydı.Buraya nasıl ve ne zaman gelmişti, hiç hatırlamıyordu. Hemengözlerini odada gezdirdi. Kendisinden başka kimse yoktu. Enson hatırladığı şey evinde kanepenin üstünde ateş ve baş ağrısıy­la kıvrandığıydı. Sonra uyuyakalmış olmalıydı. Hem de çok de­rin bir uykuya dalmıştı. Çünkü buraya gelişini hiç hatırlamıyor­du. Sonra Yunus’un endişeli yüzü geldi gözlerinin önüne. Büyükbir ihtimalle o getirmişti. Acaba saat kaç oldu diye düşünmeyebaşladı. Saat takmadığı için onu da bilmiyordu. Hala çok halsizve bitkin hissediyordu kendisini. Ama en azmdan o dayanılmazbaş ağnsı kalmamıştı. O sırada odanın kapısı açıldı. Yunus elindebir plastik bardakla içeriye girdi. Leyia’nm uyandığmı görünceyüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. \"Bakıyorum da hastamız kendine gelmiş,” dedi. Daha sonrahemen Leyla’nm yanına geldi. \"Nasıl oldun, toparlayabildin mi biraz kendini?\" diye sordu. \"Hala sersem gibiyim ama düne göre daha iyi hissediyo­rum,” dedi. \"Dün akşam ateşin düşmeyince çok endişelendim senin için.Bu yüzden getirdim hastaneye.” Leyla dikkatle bakınca onun yüzünün de çok yorgun görün­düğünü fark etti. \"Sen de çok yorgun görünüyorsun.” Genç adam bu sözlerüzerine buruk bir gülümsemeyle baktı Leyla’ya. Sonra elinde ge­lirmiş olduğu plastik bardağı gösterdi. \"Bunun kaçıncı kahvem olduğunu inan hiç hatırlamıyorum”dedi. Leyla şaşkınlıkla baktı genç adamm yüzüne. \"Yoksa bütün bir geceyi burada mı geçirdin?\" diye sordu, \"Dün çok kötüydün. Ne de olsa en yakın akraban benim bu­rada, Seni nasıl yalnız bırakabilirdim? 289

^ Gonca Çiftçioğullan \"Dün senin yanımda olman büyük bir şans ve tesadüf oldu. Benim için yaptıklarına minnettarım.” \"Aslında dün çok da tesadüf değildi gelişim. Birkaç kez seni telefonla aramıştım. Hava çok güzel diye seni Kâhta’ya alabalık yemeğe götürmeyi düşünüyordum. Fakat cevap vermedin. Ha­ lamları ve amcamı aradım. Baktım hiçbirinde yoksun. Birkaç defa evine gelip gittim. Son gelişimde kapıda seni ve İsmet’i bir­ likte görünce durumu anladım. \"Telefonumu dün evden çıkarken sessize almıştım. Gezi bo-jmnca daha rahat edebilmek için,” diye duruma açıklama getirdi. \"Anlıyorum,” diye kısaca kestirip attı Yunus. \"Şimdi gayet iyi hissediyorum Yunus, istersen beni eve bıraksen de gidip dinlen biraz.” “Doktor çıkmana izin verirse öyle yaparız,” dedi sonra hızlıadımlarla odadan çıktı. Yunus’un kendisine kırıldığını biliyordu. Telefonu sessizealma sebebinin de kendisi olduğunu anlamıştı. Çünkü yüzündekırgınlıkla hayal kınklığı kanşuru bir ifadeyle hemen odayı terketmişti. Sonra aklına İsmet geldi. Bugün kesinlikle aramıştır diyedüşünüyordu. Şöyle bir çevresine bakmarak göz ucuyla çantasınıaradı. Fakat görünürde yoktu. Yunus, kendisini hastaneye getir­me telaşıyla birlikte bir de çantasını alacak değildi ya. Eğer çık­masına izin verirlerse eve gittiğinde aramayı düşündü. Kısa bir süre sonra Yunus ile birlikte odaya giren doktor, iyihissediyorsa artık acilde kalmasına gerek olmadığını, tedaviyeevde devam edebileceğini söyledi, Yazdığı reçeteyi de Yunus’averdi. Yunus hiç konuşmadan onun yataktan kalkmasına yardım etti. Yürürken koluna girerek arabaya kadar yanında eşlik etti. Hiç konuşmadan eve geldiler. Bu sessizlik gerçekten çok kınl- 290

7 ^ Güneşin Kızı dığını gösteriyordu. Ona karşı haksızlık ettiğinin farkındaydı. Dünden beri k en d isiy le çok ilgilenmişti. Hastayken yanında birakraba olarak kaldığını söylemişti ama en büyük sebebi de ken­disine karşı hissettiği duygulardı. Keşke hiç âşık olmasaydı diyedüşündü, Hem akraba evliliğine bakış açısından hem de duygu­sal olarak h iç b ir ş e y h issetm iy o r oluşundan onun istediği şekildebir ilgisi yoktu. Onu çok seviyordu. Akrabalan içinde kendiniyakın hissettiği birkaç kişiden biriydi. Ama bu sadece kuzen sev­gisiydi, başka bir şey değil. Keşke Yunus daha fazla üzülmedenduygularmı bu yöne doğru kaydırabilseydi. İçinde İsmet’e karşıbu kadar yoğun duygular beslerken, bir başkasma karşı aym duy­gulan beslemesi mümkün değildi. Genç adam kendisini eve bırakır bırakmaz yamndan aynidı.O gidince hemen vestiyerden çantasını alıp otunna odasına geçti.Telefonu çıkarıp baktı. Aym zamanda saati de görünce baya şa­şırdı. Öğleden sonra üç olmuştu. İki saate yakın hastanede oya­landığını varsayarsa neredeyse saat bfre kadar deliksiz bir uykuçekmişti. Hemen kanepeye oturdu. Telefonunda on beş cevap­sız arama vardı ve on tanesi İsmet’e ait, diğer beşi de dünkü.Yunus’a ait aramalar olarak görünüyordu. Demek ki dün Yunuskendisine ulaşmak için baya çaba harcamıştı. Hemen İsmet innumarası tuşladı. Daha fazla merak içinde bırakmak istemiyor­du. Çalar çalmaz açmıştı genç adam telefonu. “Leyla!” dedi önce rahatlamış bir şekilde. “İsmet, aramışsın,” diyebildi onun rahatlamış sesini duyunca. “Sabahtan beri seni arıyorum. Neden açmadın telefonunu?”diye sordu sitemle dolu bir sesle. İsmet’i aramayı düşünmüş ama ne söyleyeceğini düşünme­mişti. Hastaydım dese çok endişeleneceğim ve hemen çıkıp ya­nına geleceğini biliyordu. Artık dünkü kadar kötü olmadığı için 291

v*=» Gonca Çiftçioğullan onu endişelendirmenin bir mantığı yokm . Dünkü o muhteşem gezilerinin anılarına kendi hastalığım ekleyip genç adam ı üz­ mek istemedi. Çünkü İsmet hastalam nasından kendisini sorumlu hissedebilirdi. Aslında onun hiç suçu yoktu ki. G ezm eyi isteyen ve eve gelmek istemeyen kendisiydi. G ünlerdir hem davalardan kaymaklanan nedenlerle hem de babasını düşünm ekten doğru düzgün uyku uyuyamıyordu, Geziden önceki gecede neredeyse hiç uyumanııştı. Bütün bunlann üzerine yorgunluk da eklenince ister istemez vücut direnci zayıflam ış ve hastalığa davet çıkar­mıştı. Genç adamı şüphelendirm eden ne söyleyebilirdi. \"Neredeydin bugün?” diye sorusunu yineleyince, \"Halamlara gitmiştim,” bahanesi çıktı ağzından. “Telefonumu almamışını yanım a.” diye de hemen arkasındanekledi. \"Bende hastalandın diye endişelenm iştim.” dedi İsmet. \"Akşam erken yattım, öğlene doğru uyandım . H alam da ça-ğırmca bir iki saatliğine onlara gittim . M erak etm e iyiyim .” O sırada zil çalınca. \"İsm eı yann görüşelim zil çaldı şimdi.Sanınm biri geldi.” dedi. \"Tamam, kendine dikkat et lütfen. Bugün iyice dinlen yanngörüşürüz.” Telefonu kapanıktan sonra kapıyı açm aya gitti. G elen Yu-nus'tu. Elindeki küçük poşeti uzattı. \"îlaçlannı aldım. Hemen içip yat yeniden, Daha tam iyileş­m edin.” dedi. \"Teşekkür ederim Yunus. Girecek misin içeri?” diye sordukapıda bekleyen genç adama. \"Yapılacak işlerim var. Dediğim gibi sen yatıp dinlen bugün.Ben aranm seni, tabi sessize almazsan.\" diye de iğnelemeden du­ramadı.292

G üneşin K m Leyla sadece m ahcup bir gülümsemeyle baktı, bir şey diye­medi. Nc derse desin kırılm ış gönlünü kolay tamir edemeyece­ğini biliyordu. Yunus hemen ayrıldı kapıdan. Onu geçirdiktensonra tekrar oturm a odasına geçti. Televizyonu açtı, sonra yatakodasına gidip bir pike ve yastık alıp kanepeye uzandı. Kanallararasında gezinirken yine kapı çaldı. Hâlâ halsiz olduğu için zor­lukla doğrularak kalktı ve kapıyı açm aya gitti. Gelen Yunus'unannesi. Ayşe yengesiydi. \"C anım yavrum , geçm iş olsun hastaymışsm ” dedi kapıdangirer girmez endişeli bir şekilde. \"İyiyim yengeciğim m erak etmeyin beni.\" “O lur m u yavrum hastayken yalnız kalınır mı? Neden arayıphaber verm edin bana. Burada senin ailen biziz biliyorsun.\" Buarada konuşarak oturm a odasına geldiler. O sırada yine zil çaldı. Yengesi kanepeyi göstererek uyardıonu. \"Sen yat, ben bakarım kapıya.” Bu sefer de g elen K adriye halasıydı. Herhalde Yunus bütünakrabalarına hasta olduğunu haber vermiş olmalıydı. Halası dakendisini görür görm ez, “Yavrum, kuzum ne oldu sana böyle?” diyerek hemen yanınageldi ve alnını yoklayarak ateşini kontrol etti. \"İyiyim halacığım m erak etm eyin beni. Dün biraz ateşliy­dim, bugün gayet iyiyim .” dedi. \"Sana hem en b ir çorba yapayım kendine gelirsin. .\h kızımah, hastasın ve bize söylem iyorsun,” diye sitem enneyi de ihmaletmedi halası. \"Yunus birazdan yem ek gönderecek, ^■onna şimdi kendini.\"dedi yengesi, halasına. 293

^ Gonca Çiftçioğullan ^ Şimdi annesi yanında olsa yine aym şefk atle y ak laşırd ı kesin.Burada kendisini ailelerine kabul eden, yalnızlığ ın ı ve kim sesiz­liğini hissettirm eyen bu y üreği güzel in san lara m in n etle baktı.Yunus her ne kadar kendisine k ızgın olursa olsun h em en annesinive halasım arayarak h ab er v erm iş y a ln ız k a lm a sın a g önlü razıolm am ıştı.

G üneşin Kızı ^ B ö Iüm 2 7 ^ ^ j a z a r t e s ı günü daha sabahtan başladı şubelerindeki hareketli c / saatler. Hafta sonunun huzurlu geçen sakinliğinden sonra hafta başı, her zam anki hareketliliğine ek olarak davalarla ilgili gelişmelerle de ekstra bir dinamizm yüklemişti hemen herkesin üzerine. Sabah ilk olarak basına sızıntının kaynağını öğrenmiş­ lerdi. Bu da doğal olarak büyük bir şaşkınlığa uğratmıştı onlan.Cansu’yu izlemekle görevli memurun getirdiği fotoğraflar büyükbir şok dalgası yaym ıştı üzerlerine. Bunu şube içine sızdırmadanhemen Şube M üdürleri Dilek ve ilgili komiserler arasmda çözmekaran aldılar doğal olarak. Ellerindeki fotoğraflar Cansu ile Komiser Yavuz'un bir ilişkiyaşadıklarını gösteriyordu. El ele yanak yanağa çekilmiş, olduk­ça samimi pozlarla doluydu. İki günlük bir araştınnamn ardındanellerine düşen bu fotoğraflar davanın nasıl ifşa olduğunu da açık­ça ortaya koyuyordu. Bu durum büyük bir can sıkıntısına nedenoldu. Böyle deneyimli bir komiserin, acemi polislerin bile yap­ 295

Gonca Çiftçioğullanmayacağı bir hatanın merkezinde olması ister istem ez hepsinincanını sıkmıştı. Z arf içindeki fotoğraflarla birlikte ortağı N uri’yle birlikte Di-lek'in odasına gitti. Zarfı açıp içindekileri gören D ilek’in yüzübütün kanı çekilnıişçesine bembeyaz oldu. \"Sizce sızdıran Komiser Yavuz m u?\" diye sordu. Sorduğusorunun cevabını bilen bir ifadeyle. \"Açıkça belli.\" diye yanıtladı onu üzgün bir şekilde Çetin. Dilek telefona sarıldı ve özel kalem den K om iser Yavuz'uodasına çağınnasım istedi. Sızıntı açığa çıkar çıkmaz hemen Yavuz’un ortaya atılıp buolayı takip edeceğini söylemesi, ilgi ve dikkatlerini çekm em iş­ti. Çünkü olağan olan, yapılması gereken oydu. Hiç akıllarınagelmezdi Cansu ile ikisinin arasında duygusal b ir bağın olacağı.Demek ki Cansu'nun Sizin şubede değerli dostlarım var ’ sözüşaka değil gerçekti. Şimdi anlaşılıyordu her olay yerine gelen ilkbasın ekibi olmasını. Çetin, iş arkadaşlığmm yanında sivil haya­tının da bir parçası olan Yavuz'un, böyle bir hatanın içine nasıldüştüğünü anlamakta zorlanmıyordu aslında. Üç yıl önce gençyaştaki eşini bir kalp krizi sonucu kaybetmişti. D ö n yaşlannda-ki kızı ise anne sevgisinden mahrum bir şekilde öksüz kalm ıştı.Acısı büyüktü ama her zaman güçlü görüntüsüyle örnek olmuştuonlara. Aslında o güçlü görüntünün arkasında her an yıkılm aya hazır bir duvarın olduğunu anlaması lazımdı. Çünkü kendisi de hemen hemen aynı zamanlarda tarifi imkânsız büyük bir acıyla yüzleşmişti, Ailesi ve Songül’ün desteği ile ayakta kalabilm işti. Bu en büyük şansıydı. Belki Yavuz bu bakım dan kendisi kadar şanslı değildi. Gerçi o da anne ve babasıyla birlikteydi, m ecbur­ du biraz da kızı için onlarla birlikte yaşamaya. Belki de Cansu hayauna en ihtiyaç duyduğu bir zamanda girmişti. Ya da duygu­ sal yalnızlığım bastırmak için ihtiyaç duym uştu biriyle birlikte 296 \

*5» Güneşin Kızı <Solmaya. Her ne için olarsa olsun yaptığı şey. devam eden bir so-nışlurmayı dışarı sızdırmasının bahanesi olamazdı. Bu yüzden oldukça kızgındı arkadaşına karşı. Her olay ye­rinde sem patiyle yanına yaklaşan Cansu’nun aslında kendileriyleaynı bilgilere sahip olması ve onu islediği gibi kullanabilmesicanının sıkılm asına neden oldu, Öyle bir infial içerisindeydi kibunu rahat bir şekilde atlatm asına yarayacak tek şey, bu sızımı­nın henüz olum suz bir olaya neden olmamasıydı. Tabı ki şimdi­lik öyleydi. Aksi takdirde Yavuz, yakayı kolay kurtaramazdı buişten. Zaten hatasını anlam ış olmalı ki son olay yerine basındankimse gelm em işti. Dışarı sızma olmayınca basını atlatmak da ko­lay oluyordu. Kısa bir süre sonra oda kapısı hafifçe tıklatılıp açıldı. Boy­lu poslu, yakışıklı bir adam olan Yavuz takım elbisesinin önünüilikleyerek saygılı bir şekilde yaklaştı müdürün yanma. \"Beni çağırtm ışsınız M üdürüm,” dedi ciddi bir ifadeyle. Dilek aynı şekilde ciddiyetini bozmadan koltuklan işaret etti. \" ö n c e oturun Yavuz Bey,” dedi. Yavuz şaşkın bir şekilde Çetin ve Nuri'nin yüzüne baknkıansonra N uri’nin yanındaki koltuğa. Çetin’in karşısına gelecek şe­kilde oturdu. \"S ızıntı ile ilgili araştırm alannızdan çıkan bir sonuç var mı?”diye sordu Dilek. D em ek ki direkt konuya girmeyecek biraz ağır­dan alacaktı. \"Sızıntının acemi polislerden kaynaklandığını sanmıyorum.”dedi hafifçe kızararak. Hiç değilse bu konuda doğru söylüyordu. \"K im in ya da kimlerin olabileceği hakkında bir öngörünüzvar mı peki?” diye sorgulamaya devam etti Dilek. \"B u konuda kesin bir şey söyleyemem. Henüz araştırma aşa-m asındayım .” Dilek m asam n üzerindeki zarfi Yavuz'a uzam. 297

G o n ca Ç iftç io ğ u lla n \"Bizim kim olabileceğine dair kanıtım ız var. Senin de bir fik­ rini alalım bu konuda.\" dedi. ^'avuz, Nuri’nin uzanıp m üdürden aldığı zarfı, kendisine uzannasıyla eline aldı ve içindekileri çıkardı. Fotoğrafları gör­ düğü anda yüzü soldu, elleri hafifçe titremeye başladı. Üzgün bakışlannı müdürüne çevirdi. \"Açıklayabilirim her şeyi,\" dedi. \"Bence de açıklamanız yerinde olur,” dedi Dilek. Ciddi duru­şundan taviz vermiyordu. Çetin ve Nuri hiç konuşm adan ikisinive olacaklan seyrediyorlardı. Yavuz bir süre başm ı önüne eğdi.Sonra rahatsızca yerinde hafifçe kıpırdandı. İçine düştüğü du­rumdan dolayı oldukça rahatsız olmuş, yüzü de kızarm ıştı. \"Sizin de fotoğraflardan anladığınız gibi, Cansu ile bir ilişkiyaşıyoruz.\" \"Evet, bu bariz bir şekilde belli oluyor,\" dedi D ilek onu başı­nı sallayıp onaylayarak, \"İlişkimizin boyutu oldukça ciddi. Basit bir gönül eğlendir­me değil aramızda yaşananlar,\" dedi Yavuz oldukça sıkılm ış birşekilde. Bu konulara değinm ek zor geliyordu besbelli. ÜzüldüÇetin bir an. İnsanın özelini amiri ile konuşması kadar can sıkıcıbir şey olamazdı her halde. Ama artık bu özel durum , emniyetinözelini de ilgilendirince mecbur her şey dökülecekti ortaya. \"Biz de ilişkinizin basit olduğunu ima etm edik zaten YavuzBey. Sorun, birim imiz içinde devam eden soruşturm alann dışansızması ki bu sızma Cansu Hanım ’ı direkt olarak içine alıyor. Budurumda aklımıza gelen isim siz oluyorsunuz,” dedi Dilek. Oda­daki üç dikkatli bakışın odağı olm ak Yavuz’u oldukça tedirginetmişti. Kolay değildi tabi uzun yıllannı ve gönlünü verdiği bumeslekte bu duruma düşmek. Çetin bunu onun yüzünden okuya­biliyordu. Büyük ihtimalle en büyük hatası C ansu’ya fazla gü­venmek olmuştu. Cuma günü olay yerini bildiği halde sevgilisini 298

Güneşin Km haberdar etm em esi yaptığı hatanın farkına vardığını gösteriyor­du. Fakat bu durum , tamam küçük bir hata geçsin giisin bir dahaolmasın şeklinde bir tavsiye ile de geçiştirilecek bir şey değildi. \"Ö zür dilerim M üdürüm. İşlerin bu boyuta geleceğini hesapetmem gerekirdi. İnanın sizin kadar bende şaşkm bir durum­dayım. ö z e l hayatım ızın mahremiyeti içinde aramızda konuş­tuğumuz m evzulann asla basında kullanılmaması konusundaanlaşm ıştık biz Cansu Hanım ile. Onun gazeteci kimliğini özelhayatım ız içinde yok sayacaktık. Ne olursa olsun benim de hiçkonuşm amam gerekiyordu. Onun kurallan ihlal edeceğini hiçdüşünm em iştim ,” dedi Yavuz. Üzgün olduğu açıkça belliydi.Yüzü de bu üzüntüsünü gösterecek şekilde solmuştu zaten. Bunarağmen Dilek ciddiyetini hiç bozmadı. “Dem ek ki sizin de polis kimliğimzi özel hayannız içindeyok saym anız gerekiyordu. Bir gazeteciyle birlikte olan birisininbunlan göz ardı etm emesi gerekirdi. Üstelik siz acemi, çaylak bu-polis de değilsiniz. Burada yaptığınız bu hatayı görmezden ge­lem eyeceğim . Bunun diğer polislere emsal teşkil etmemesi içinsizi disiplin kuruluna sevk edeceğim. Gerekli savunmayı oradayaparsınız,” dedi. Yavuz ne diyebilirdi ki orada. Şaşkınlık ve >üzüne yansıyanutançla baktı am irine. Bunca yıllık başanlı meslek hayatı y'anlışbir duygusal ilişki yüzünden darbe almıştı. Bunu atlatabilmesiiçin epey b ir zam an geçmesi gerekecekti. Üzüntüyle kalkm aya­ğa- “M üdürüm ne yapmanız gerekiyorsa yapın. Dikkatli olmamgerekirdi. H atam büyük,\" dedi. Onun bu sessiz kabullenişi ve bu olaydan dolayı duyduğuderin üzüntü D ilek’in de biraz olsun >'unıuşamasına sebep oldu. “Burada kısa bir süredir birlikte çalışıyor olmamıza rağmeniş ciddiyetinizi ve başanlı geçmişinizi göz önünde bulundurmak 299

Gonca Çiftçioğullan <â- isterinı. Ben de bu şekilde davranm ak istem ezdim . A m a takdir edersiniz ki bu tür konular hassasiyetle üzerinde durm am ız ge­ reken hususlar. Şimdi size anlayış gösterirsem , iki gün sonra bir başkası için de aynı anlayışı göstennek zorunda kalın ın . Eminim siz de içinde bulunduğum durumu takdir edebiliyorsunuzdur. Ama dediğim gibi sizin iyi niyetinizi ve üstün başan gücünüzü belirtir bir rapor hazırlayıp disiplin kum luna veririm . Bu dummcezanızda biraz yumuşamaya yol açabilir. Y apabileceğim tek şeybu olabilir sizin için,” dedi. Yavuz, oturduğu koltuktan yavaşça kalktı. H epsinin yüzünemahcubiyetle bakıp hafifçe selam verdikten sonra om uzlan çök­müş bir halde odadan ayrıldı. O çıkınca D ilek üzüntüyle baktıÇetin ile N uri’nin yüzüne. \"Sizin de üzüldüğünüzü biliyorum ama daha farklı davrana­mazdım,” dedi. Gerçekten de için de hissettiği üzüntü sesine veyüzüne yansımıştı. Çetin, bu olayda tam am en D ilek'e hak veri­yordu. Oldukça güzel idare etmişti aslında dum m u, Kendisi deaym şekilde davranırdı. Ne kadar üzgün ve pişm an olursa olsunYavuz’un yaptığı kabahatin bahanesi olam azdı. İsim yapmayaçalışan bir gazeteciyle ilişkisi çok sağlam bir tem ele oturmuyor­du. Zaten otursaydı Cansu ondan öğrendiklerini haber yapmazdı,Bu olayın birçok kişiye ders olması açısından m ecburdu Dilek buşekilde davranmaya. \"Sen doğru olanı yaptın. Dikkatsizlik onun en büyük hata­sı oldu. Şükredelim ki bu hatasından dolayı zarar gören kimseolmadı. Aksi takdirde Yavuz kolay atlatam az C a n su ’nun bu iha­netini,” dedi. D ilek’e aıka çıkm ası genç kadını biraz olsun rahat­ latmıştı. Bu rahatlık yüzüne yansıyınca Çetin, onun da persone­ li için endişeli olduğunu ve yanlış karar verm ekten çekindiğini anladı. Fakat genç kadın gayet düzgün bir şekilde doğru karan vermişti. Şimdi hakkını yemem ek lazımdı. 300

Güneşin Km Aralarında duygusal bir bağ olmasa oldukça güzel çalışa­ caklarına emindi. Ama geçmişleri aralarına girince o mesafeyi korum alan zor oluyordu. Dilek ileri görüşlü, acil durumlarda ani ve isabetli karar verme yetisine sahipti. Buna birçok kereler şa­ hit olmuştu. Fakat bu yeli, kendisi söz konusu olduğunda hiç de isabetli karar veremiyordu. Evlilikleri dışında bu kararın, kendi­sine hiç faydası olmamıştı. Belki de ilk yanılgısı evliliklerindekikararı olm uştur diye geçirdi içinden. Her zaman için yaptığı endoğru işin onunla evlenm ek olduğunu düşünürdü. Dilek de mut­lu oldukları o eski günlerde hep aynı şeyi söyler, bugüne kadarverdiğim en doğru karar seninle evlenmek derdi. Acaba gerçek­ten doğru bir karar mıydı evlilikleri? Şu andaki bakış açısıylayaşadıklarım değerlendirince aslında hiç de olumlu ve iyi bir ta­ra f görem iyordu bu durum da. Üstelik yaşadıklan acının ikisininüzerinde bıraktığı iz, kolay silinebilecek türden değildi. Bu iziDilek bırakm ıştı üzerlerinde. O yüzden ikisi söz konusu oldu­ğunda verdiği kararların doğruluğu her zaman için şüpheye açıkkalacaktı. O sırada D ilek'in çalan cep telefonu üçünün de dikkatim oyöne çevirdi. Büyük ihtimal adli tabiplikten anyorlardı. Çünkükimliği belirsiz bayan hakkında konuşuyordu. Dilek'in solan yüzifadesi kim liğinin tespit edildiğini gösteriyordu. Nuri ile buliktcmerakla konuşm anın binnesini beklediler. Zaten çok beklem elerine gerek kalmadan Dilek üzgün bir şe­kilde telefonu kapattı. “A rayan A dli Tabip Vedat'tı. Adıyaman'dan gelen numuneile cesedim izin D N A ’sı yüzde yüz eşleşmiş. Yani kimliği belirsizcesedim iz, Fransız arkeologa aitm iş dedi. A slında tahm in ettikleri bir sonuç olmasına rağmen hepsiüzülmüşlerdi. Yabancı bir kadının ülkemizde cinayete kurbangitmesi üçünü de doğal olarak olumsuz etkilemişti. 301

^ Oonca Çiftçioğullan ^ \"Ben durumdan Müdürümüzü haberdar edeyim. Siz de Adı­ yaman’ı bilgilendirin ” dedi Ç etin’in yüzüne bakarak. Nuri ile birlikte hemen koltuklarından kalkıp odadan çıktılar. Dilek ger­ çekten çok sarsılmıştı. Aslında hepsi çok sarsılmıştı. Kim olursa olsun, vahşi şekilde öldürülmüş bir kadın cesedine isim koymak üzülmelerine sebep olmuştu. Bu ister yabancı olsun ister kendi memleketlerinden biri hiç fark etmezdi. Sonuçta hiç kimse böyle vahşi bir şekilde Öldürülmeyi hak etm iyordu. A rtık bu cesedin bir ismi vardı ve o ismin sahibi vahşice katledilm işti. İçinde zorluk­ la dizginlemeye çalıştığı öfkesi her an su yüzüne çıkabilirdi. Bu kadını katleden adam lan bir an önce bulm a isteği doğdu içinde. Odasına geçince hemen koltuğuna oturup cep telefonundanLeyla’yı aradı. Bir iki çalm adan sonra açıldı telefon. “Çetini”dedi karşıdaki ses sevinç içinde. “Merhaba Leyla, nasılsın?” diye sordu. Sanki sesi çok iyigelmiyor gibiydi. “İyiyim Çetin, biraz yorgunum sadece. Ben d e bir dava içindışan çıkmak üzereydim. Yoksa DNA sonuçları mı çıktı?” diyesordu merakla. “Evet, çıktı sonuçlar, bende onun için aradım seni.” “Yoksa öldürülen kişi bizim Fransız bayan mı? Diye sorduendişeli bir sesle. “Üzgünüm Leyla, cesedin sizin bayana ait olduğu kesinleş­ti,” dedi üzgün bir şekilde. Bir süre karşı taraftan ses gelm eyince L eyla’nın da durumusindirmeye çalıştığını anladı. “Çok üzüldüm Çetin. Bu kadının buradan oraya nasıl gittiği­ni anlamış değilim. Burada bir şüpheli var gözüm e çarpan. Abisiİzm ir’de, inşaatlarda çalışıyorm uş. Am a kuryelik yaptığını dadüşünmeye başladım ben. Bir soruştursan keşke bu adamı. Baka­lım bizim kurbanımızla bir bağlantısı olmuş mu?” 302

Oüneşin Kızı ‘‘Adını soyadını ver hemen bir araştırtayım,” “Adı Kadir. Soyadını bilmiyorum ama öğrenirim hemen.Şim di sizin dosyayı biz devralmak zorundayız. Buradan devamedeceğiz soruşturm aya,” dedi Leyla. “Ö yle olsa da davadan bağımsız değiliz. Yine birlikte yürü­türüz. Fakat şim di yeni bir cinayet var elimizde, iki erkek cesedibulduk. Ü zerlerinde kimlik yoktu yine. Kim olduklarını bilmiyo­ruz am a İnfaz tarzı, kurşunlanarak Öldürülmüşler.” “İlginç,” dedi Leyla, “Evet, gerçekten ilginç. A slında ben bu iki cesedin bizim di­ğer davayla ilişkisi olm asından şüpheleniyorum ama elimde birşey yok.” “Sen m aktullerin fotoğraflannı bir gönder bakalım, Şüphe­lendiğim kişiye göstereyim tanıdığı var mı ıçlcrinık baksuj.\" “Tam am , birazdan bilgisayar üzerinden gönderiyorum. Enkısa zam anda bana bilgi verirsen iyi olur.\" “M erak etm e, bir iki güne kadar bir şeyler öğrenmeye çalı­şırım.” Telefonu kapattıktan sonra zihni hızla çalışmaya başladı.Fransız kadının üzerinde kimlik bulamamışlardı. Aym şekildeerkek m aktullerin üzerinde de kimlik yoktu. Üstelik infaz şeklin­de vurularak öldürm üşlerdi. Bu durumda acaba. Fransız kadınıöldüren o iki kişi, M anisa yolunda cesedini bulduktan bu iki kişiolabilir m iydi? Bu ihtimalinde olasılık dâhilinde olduğunu düşü­nerek hem en fotoğrafları internet üzerinden Leyla’ya gönderdi. 303

G ü n e ş in K m <?».• Bötüıvı 2 4 / ::^ a z a r t e s i günü çok iyi hissetmese bile düne göre çok daha c y iyiydi. İstese birkaç gün rapor alıp evde dinlenebilirdi. Fa­ kat devam eden soruşturm aların aciliyeti yanında, İsmet in deendişelenip üzülm esini istememişti. Dün halası ve yengesiningelmesi ve onların yakm ilgisi moral açısından iyi geldiği gibi,bütün günü uyuyarak ve yatakta istirahat ederek geçirmiş olmasıkendisini daha iyi hissetm esine sebep olmuştu. Onlar sayesindeher şey ayağına kadar gelmişti zaten. Yunus birkaç kere çorbadâhil, en sevdiği yem ekleri göndererek yanlannda olmasa bilevarlığını herkesten çok hissettirmişti. Yengesi ve halası bütün birgün yanm da kalm ışlardı. Artık iyi olduğunu söyleyerek akşamzor göndermişti onları. Çünkü baya toparlanmış, dinlenerek gü­cünü biraz olsun kazanmıştı. Yunus birkaç seter arayarak nasılolduğunu sorm asına rağmen eve gelmemişti. İsmet birkaç seferaramış, gününün nasıl geçtiğini sonnuş, Leyla, evde yengesi ve 305

Gonca ÇifiçioğuUan haiası oidufunu söyleyerek fazla muhabbet etmeden telefonu ka- patnıjştı. Akşam geç saatlerde de aramtştı genç adam ama yor­ gun olduğu ve uyuması gerektiğini düşünerek cevap vermemişti, Çünkü kimi zaman ateşi çıkıyor kimi zam an da ter içinde kalıyor, hemen üzerini değiştiriyordu. Onunla konuşurken sesinin tonun­ dan hasta olduğunu aolamasmı istememişti. O gün her zamankinden farklı olarak biraz makyaj yapmıştı. Yanaklanna allık ve dudağına koyu renk bir ruj sürerek yüzüne biraz renk vermeye çalışmıştı. Ne kadar dikkat ederse etsin, yü­ zünün solgunluğu tamamen kapatılacak gibi değildi. Emniyette­ ki odasına adımım atar atmaz arkasından hemen İsmet girdi. “Leyla, öyle merak ettim ki seni,” dedi girer girm ez endişe dolu bir sesle. Leyla başmı çevirip İsm et’e baktığında onun yü­ zünü oldukça endişeli gördü. “iyiyim ben. Neden bu kadar endişelendin?” diye sordu. “Bana hastaneye giniğini neden söylem edin?” diye sordu si­ tem dolu bir sesle. İsm et’in bunu nasıl öğrendiğini m erak etmişti. Kimseyi endişelendirmemek için Yunus, yengesi ve halası dışın­ da akrabalanna bile söylememişlerdi. “Bütün bir geceyi hastanede geçirdiğini en son duyan ben oluyorum. Dün gece öğrendim , seni aradım am a telefona cevap vermedin. Bu yüzden inan sabahı zor ettim ,” dedi genç adam bu sefer sesinde biraz da olsa kızgınlık vardı. Fakat bakışlan Ley­ la’nın yüzünde endişeyle geziniyordu. “Ateş ve baş ağnsı yüzünden gittik. Senden aynidıktan sonra Yunus uğradı bana. Büyük şans olmuştu gelmesi. Senin endişe­ lenmeni islemediğim için söylememiştim. Hem sen nasıl öğren­ din?” diye sordu merak içinde. “ Acilde seninle ilgilenen hem şire, benim kız kardeşim. Ken­ disi evli, o yüzden geç öğrendim. Akşam onlara gitmiştik. Laf 306\

Güneşin Km arasında geçti de söyledi. İnan o anda deli oldum. Bütün bir ge­ ceyi hastanede geçiriyorsun ve benim bundan haberim olmuyor.\" dedi genç adam yüzü hem endişe hem de kızgınlıkla yanıyordu sanki. Buna rağmen Leyla’ya bakan gözlerinde sıcak bir seve­ cenlik vardı. Leyla, İsm et’in öğrenmesini istememişti Çünkü genç adamın suçluluk duymasını istemiyordu Olan olduktan sonra da yapacak bir şey yoktu maalesef. Sağ elinin işaret par­ mağını yavaşça kendi dudaklarına götürerek sus işareti yaptı. ‘T am am İsmet. Endişelenme artık, bak gördüğün gibi gayet iyiyim. Hem bugün yapacak çok işimiz var. Bunlara odaklana­ lım,\" dedi. Sesi biraz sert çıkmıştı. Bu şekilde genç adamı sindir­ meyi düşünmüştü çünkü. Buna rağmen genç adam itiraz etmek ister gibi sesini çıkarmaya yeltenince, “Lütfen İsmet, bu konuyu kapatıyoruz artık,” diye yemden uyarma ihtiyacı hissetti. Bu son uyan genç adam m sinerek hafif­ çe geri adım atm asına sebep oldu. “Peki, Leyla, öyle olsun Fakat bugün gözümün öoûndeıı ayırmayacağım seni,” dedi. “Onu biliyorum, o yüzden kapattırdım konuyu zaten. Biraz­ dan intihar eden Sevim ’in ailesi ile göriişemeye gidelim.” “Hâlâ cinayet olduğunu mu düşünüyorsun? Bu açıkça incibar bence. O acılı aileyi yeniden, boş yere üzeceksin.” diye endişesi­ ni dile getirdi ama Leyla hemen omuz silkti. “ Sen bilirsin İsmet, istersen gelme. Ben her şeye rağmen oaile ile görüşeceğim. Sevim hakkmda en doğru, en gerçek bilgiyionlardan alabilirim çünkü. Kızlarını onlardan başka kim daha iyitanıyabilir ki?\" “Ne yapalım, kurtuluş yok bu işten. Seni yalnız göndermeye­ceğimi biliyorsun. İmzalamam gereken birkaç evrak var. onlanimzalar imzalamaz çıkalım.\" 307

S> Gonca ÇifiçioğuUan \"Sen onları imzalarken ben şube müdüriinü bilgilendireyim bu konuda.\" dedi. ismet sinirle çıktnıştı odasına. Siniri L eyla’dan çok kendisine yönelikti. Bencilliği yüzünden genç kızın hasfa oluşunun şoku­ nu üzerinden atamamıştı. Üstelik basil bir rahatsızlık da değildi. Bütün bir gece ateşini kontrol altında tutm aya çalışm ışlardı. Kızkardeşinin anlattığına göre ateşler içinde yanm ış, sabaha doğruancak ateşi düşmüştü. Bunlan duym ak sanki yüreğini ateşe amıışkadar içini sızlatmıştı. Dün gece birkaç defa aram asına rağmenulaşamamıştı bir türlü. U yuduğunu düşünerek aram ayı bırakmışolmasına rağmen sabaha kadar m erak ve endişeden gözüne uykugirmemişti. Sabah onun, o solgun yüzünü görünce içi sızlamıştıama L eyla’nın sert tepkisi yüzünden bir şey de söyleyem em işti.O da suçluluk duymaması için olayı büyütm ek istem iyordu anla­şılan. Ne kadar m akyajla kapatm aya çalışsa da solgun yüzü endi­şesini daha üst bir boyuta taşıyordu. Aslında daha üst bir boyutunolduğundan em in değildi. Ç ünkü şu anda m erak eşiğinin en üstseviyesinde hissediyordu kendisini. L ey la’nın bugün de yatarakdinlenmesini tercih ederdi. İntihar vakasının acelesi olmadığıgibi diğer olayla da ilgili bir gelişm e yoktu henüz. A m a mesle­ğini her türlü ihtiyacının üzerine yerleştirm iş birisinin bir günüdahi dinlenm eye ayırm ayacağını da biliyordu. N itekim öyle deolmuştu. Akima getirmek istemese de bir başka konu daha vardı endi­şesini tırm andıran. Kjz kardeşi Fatm a, kuzeni Y unus’un da has­tanede kaldığını bir an olsun L eyla’nın başından ayrılmadığınısöylemişti. Aynca onun görüşüne göre ilgisi ancak bir sevgiliningöstereceği türden bir ilgiydi, Fatm a’nın bu konuda yanılm ış ol­masını diliyordu sürekli. Eğer öyle olsaydı Leyla bunu söylerdi diye düşünüyordu. Aynca cumartesi günkü gezilerinde araların­ 308

O ıîıte ^ n Ktzı ^da oluşan duygusal yakınlık. Leyla'nın. Yunus'a karşı bir ilgisiolmadığını gösteriyordu ki bu biraz olsun yüreğine su serpiyor­du. Ne olursa olsun L eyla'nın başkasına duygusal bir yakınlığınıaklına dahi getirem iyordu, Ona öylesine âşıktı, öylesine çok se­viyordu ki onun için bu hayatla yapmayacağı şey yoktu. Bir başka endişesi de kendisini çok düşündüren, aralarındakimezhep farklılığıydı. Kendi ailesi kadar buna Leyla’nm ailesininde yanaşm ayacağını biliyordu. Öyle imkânsız bir aşka tutulmuş­lardı ki m utlulukla dolu, o pembe panjurlu ev hayali çok uzak du­ruyordu kendilerinden. Fakat her türlü zorluğu Leyla için çekme­ye razıydı. G erekirse başka bir memlekete gider orada yaşarlardı.Kendi ailesinin dahi aralanna girmesine izin vermeyecekti. Bu­gün akşam ailesiyle bu durumu görüşmeyi düşünüyordu. Amacıen kısa zam anda L eyla’ya evlenme teklif etmekti. Çünkü anıkhayatının anlam ından bir gün bile ayn yaşamak istemiyordu. Leyla, tam odasından m üdürüne rapor vermek üzere aynlu*-ken Ç etin ’in telefonuna takılmıştı. Fransız kadına ait gönderdik­leri saç fırçasından alınan örneklerle yapılan DNA eşleşmesindeİzm ir’deki cesetle yüzde yüz bir uyum vardı. Genç adam bunuhaber verm ek için aram ıştı. O da en az Leyla kadar ûzgûndû.Yabancı bir araştırm acının ülkelerinde bir cinayete kurban git­mesi çok vahim bir durum olduğu kadar, cinayet soruştumıasmında artık uluslararası bir boyut kazanmasına neden olmuştu, Buyüzden biran önce katillerini yakalayıp adalete teslim etmelerigerekiyordu. A ynca yine İzmir de bulunan iki erkek cesedi deaklını kurcalıyordu. Üzerlerinden hiç kimlik çıkmaması ve ın-lâz tarzı öldürülm eleri bu cinayeti sıradan olmaktan çıkanyordu,Ç etin’in aklına gelen kendisinin de gelmişti, .\caba bu ufak te­fek ipuçlarından yola çıkarak yabancı kadının cinayetiyle ara­larında bir bağ kurulabilir miydi? Bu sonılanna cevap bulabil- 309

G on ca Ç ifiçio ğ u U a n mek için elindeki fotoğrafla birlikte yeniden Ahm et’in köyüne gitmesi ve bizzat onu bularak konuşması gerekiyordu. İsmet'in oradaki bağlantısından yardım isteyebilir, delikanlının köye ge­ lip gelmediğini öğrenebilirlerdi. Fakat bu durumda köye İsmet ile birlikte gitmeleri gerekirdi. Bu davanın uzayan uçlan eninde sonunda babasının davasına kadar varacaktı. Bunu hissetmenin yanında artık yüreklen de inanıyordu. Babasının geride bırakmış olduğu kutudan çıkan ipuçları kendisini daha da yaklaştıracaktı katillerine, Önemli olan İdris Kurt’un kim olduğu ve Bilal de­ nen kişinin bu işle bağlantısıydt. Eğer bu bağı bulabilirse hem Fransız kadınm katillerine hem de babasının katillerine ulaşma­ sı an meselesi olabilirdi artık. Bu durum beraberinde büyük bir tehlikeyi de getirecekti. Bu yüzden öğrendiği gelişmeleri İsmetile paylaşmayı düşünmüyordu. Artık onu elinden geldiğince budavanın dışında tutmaya çalışacaktı. Buraya gelirken hayatınıntehlikeye girebileceğini bilerek, bu riski alarak gelmişti. Sevdiğiadamı, bu tehlikenin içine göz göre göre atmasına imkân yoktu.Kendisi yüzünden onun zarar görme düşüncesi bile hücrelerinekadar içini titretmeye yetip de artıyordu bile. Bu yüzden köye yalnız gitmesi gerekecekti. Bunu nasıl ayar­layacak İsmet’i nasıl kandıracaktı bilmiyordu. Genç adam bir anolsun onu gözünün önünden ayırmazken nasıl gidecekti hiç fikriyoktu. Bugün Sevim’in ailesi ile konuşarak genç kızın ölümün­deki sır perdesini biraz olsun aralamaya çalışacaktı. Yann da biryolunu bulup mutlaka köye gitmeliydi. Bir süre sonra odasma ismet gelince onunla birlikte Sevim’inailesinin adresini dosyadan alarak emniyetten aynldılar. Yolaçıklıklann da İsmet’i oldukça durgun gördü. Sanki morali bozukgibi görünüyordu. Rahatsızlığının onu etkilediğinin farkındaydı.Bu konuda onu üzmemek için mevzuyu açtırmıyordu ama her310

Güneşin K m kendisine yönelen bakışında duyduğu endişeyi de görebiliyordu. Nitekim bu suskunluğa daha fazla dayanamayan genç adam, “Bugün neden geldin emniyete? Yatıp dinlenmen lazımdı se­ nin,” dedi. Başını dışarı çevirdi, sanki ilgilenmiyormuş görüntüsü ver­ meye çalışıyordu. Cevap vermek istemedi bu yüzden. “Acil bir dava da yok Leyla. Sen hastayken seni yine oradan oraya sürüklüyormuş gibi hissediyorum. Halbuki senin yataktayatarak istirahat ediyor olman lazım. Tam iyileşmeden vücuduna yüklenmen daha fazla hastalanmana neden olacak diye korkuyomm,” diye konuşmasına devam etti, Onun dizginlenemeyen endişesi karşısında başmı çevirip yü­züne bakma ihtiyacı hissetti. “Ben iyiyim ama bunu sana anlatamıyomm İsmet. Fakat inanendişeni de anlıyorum” dedi. Gerçekten de hâlâ kendini halsizhissediyordu. Tam güçlenmediğinin ve yeterince toparlanamadı-ğmın farkındaydı. O anda zihnin de bir ampul yandı. İsmet'i nasılatlatıp köye gideceğinin formülü gelmişti aklına. Elini uzatarakonun direksiyonu sıkıca kavramış olan elini tutnı. Bu dokunuşlahem ona güven vermek, hem onu önemsediğini göstermek hemde sevgisini hissettirmek istiyordu. Bakışlanndaki yumuşamayısesine de yansıtmaya çalışarak baktı genç adamm yüzüne. “Haklısın İsmet. Tam olarak dinlenmeden başladım bugün.Şu anda bile kendimi yorgun ve halsiz hissediyorum. Yann izinalıp dinleneceğim. Nasıl olsa acil bir durum yok şimdilik. Olsabile senin ilgileneceğini biliyorum,” dedi. Genç adamın gevşeyen yüzü, kenarlara doğru hafif bir gü­lümsemeyle kıvrılan dudaklan bu habere karşı duyduğu memnu­niyeti göstermekte gecikmemişti. “İşte şimdi çok mutlu ettin beni. Yarın bütün bir gün yalak­tan çıkmak yok. Eğer istersen anneme senin için güzel bir Hitap 3 11

G on ca Ç iftç io ğ u lla n <â- böreği ya da İçli köfte yaptırabilirim. Çünkü dinlenme ve keyif günün olacak yann senin” dedi. Aldığı haberin mutluluğunu se­ sine de yansıtarak konuşmuştu. Leyla. İsmet'in sözleriyle hemen panik oldu, Yann annesine yiyecek bir şeyler yaptırması demek, evine onlan getirmesi de­ mekti ki bu da istirahat etme yalanını ortaya çıkarırdı. \"Annene niçin zahmet vereceksin. Evde olduğumu duyan hala ve yengelerim canınım istediği her şeyi getirirler. Hem zaten onlara da ihtiyacım yok. Yunus her gün yemek gönderiyor. Ben bile evde hiç yemek hazırlamıyorum,” dedi genç adamın teklifi­ne itiraz edercesine. İsmet’in, Yunus lafinı duyar duymaz yüzünde gergin bir ifa­de oluştu. Direksiyonu elleriyle öyle bir sıkmıştı ki resmen eklemyerleri bembeyaz olmuştu. Leyla ondaki bu ani değişimi görünceürktü birden. Onda Yunus'a karşı sanki kıskançlık gibi bir duyguhissetmişti. Yüzündeki ifade aslında bunu apaçık belli ediyordu.Belki de polis olmalarmdan kaynaklanan bir avantajla yüz veifade okuma konusunda uzmanlaşmış olduklarmdan birbirlerininiçlerinden geçen duygulan yüzlerinde görebiliyor, bunu hissede­biliyorlardı. Bu konuyu açmanın çok yersiz olacağına kanaat ge­tirerek susmayı tercih etti. Fakat genç adam kendisi kadar duyarlıdavranmak istememiş olmalı ki hedefini on ikiden vuracak olansoruyu yöneltti. \"Yunus, sana akrabalık dışında bir duygu besliyor olabilirmi?” Apaçık sorulan ve tamamen gerçeği yansıtan bu soruya necevap verebilirdi ki? Hayır, öyle bir şey yok dese yalan söylemişolacaktı. Böyle küçük bir ilde söylenen bir yalan kısa sürede bü­ tün gerçekliği ile ortaya dökülebilirdi bu riski de göze alamazdı, Çünkü bu yalan söylemek olurdu ki daha yeni başlayan bu güzel 312

^ Güneşin K m <4ilişkilerinde güven sorununa yol açardı. Bu da ileride inşa etmeyidüşündükleri gelecekleri için sağlam olmayan bir temelin atıl­masına neden olurdu. Bu zayıf temel de doğal olarak sağlam birilişkiye atılmak istenen adımın en tehlikeli düşmanı olurdu. Ger­çeği söylemekten başka yolu olmadığını anlayınca sesine sakinbir ton vererek durumu anlatmaya çalıştı. “Evet, Yunus’un bana karşı duygusal bazı hisleri var,” dedi.Genç adamın kaşları artık iyice çatılmıştı. Sanki esmer yüzü si­nirden daha da kararmış gibiydi. “Bunu açıkça itiraf etti mi sana?” diye sordu, “Evet, söyledi. Ama bilmeni isterim kı onun duygulan karşı­lıksız. Çünkü ben, onu o gözle görmüyorum. O benim için sade­ce amcamın oğlu. Yani kuzenim. Benim bakış açımla o bana sa­dece kardeş yakınlığında. Senin bu konuda endişe etmene gerekyok. Çünkü benim ona karşı hiçbir zaafım yok,” dedi. Bir nebzede olsa genç adamı rahatlatabilmek için. Bu söylediklerinin İsmet'i rahatlatmasım bekliyordu. Fakatgenç adam bir türlü rabatlayamadığı gibi çatılmış kaşlan bilegevşememişti. Bakışlanna da yansıyan endişe ile Leyla’ya baktı. “Her şeye rağmen içimdeki endişeyi söküp atanuyonım.Bazı şeyler var ki belki senin, benim sonuı etmeyeceğimiz fakatailelerimizin sorun edeceği çok önemli konular var. Birlikte ola­bilmemiz için çok büyük engelleri aşmamız gerek.” dedi. “Biliyorum İsmet o büyük sorunu. Mezheplerimiz farklı vebunu ailelerimizin kabul etmeyeceğini düşünüyorsun.\" \"Gerçek bu Leyla. Zorlu bir süreç bekliyor olacak bizi, Herşeye rağmen birbirimize sıkı sıkıya sahip çıkabilmeliyiz. Ancakbu şekilde yenebiliriz bazı engelleri- Yunus burada devTeye girer­se daha büyük bir çıkmazın içine de sürüklenebiliriz.\" “Nasıl yani?” diye şaşırarak sordu Leyla. 313

Gonca Çiftçioğullan \"Ailen, Yunus ile evlenmen için baskı yapabilir sana.\" ‘‘Aman ismet saçmalama. Neden yapsınlar ki? Ben yirmi yedi yaşında, aklı başında, genç bir kadınım . Bana kanşmaya baklan yok. Boş yere kuruntu yapıyorsun kendine.\" “Ah Leyla, keşke öyle olsa. Faıkat öyle ço k aşk. bu farklık yüzünden sonlandı ki. İster istem ez endişe duyuyor insan.\" “Bunu zaman gösterecek İsmet. Bakalım ailelerim iz nasıl karşılayacaklar, belki hiç um m adığım ız olum lu bir tepki alırız belli mi olur?\" dedi buna kendisi bile inanm azken genç adama ümit vermeye çalışırcasına. O da inanm amıştı zaten. Tek kaşını hafifçe havaya kaldınp iyim serliğinden dolayı L ey la’yı hayal kı-nklığma uğratmamaya çalışarak belli belirsiz tebessüm etti. “Bekleyip göreceğiz,” dedi daha sonra efkârlı b ir şekilde ne­fesini derince içine çekerek. Bu arada Sevim ’in ailesinin evine gelm işlerdi. İkisi de bukonu hakkında daha fazla konuşm adan arabadan indiler. Bu se­fer İsm et’e kapıyı açıp inm esine yardım etm e fırsatı vermedi.Her hareketini sanki çok iyiym iş, hasta değilm iş gibi hızlı ve seriyapmaya çalışıyordu. Bu şekilde davranarak onun endişelerininönünü kesmek istiyordu ki yann istirahat gününde, bir sürprizyapıp evine gelmesin. Bu şekilde enerjik görünm e çabasına de­vam ederse kısa bir süre içinde yarın gerçekten istirahat için ken­dini yatakta bulabilirdi. Biraz yavaşlaması bir şey kaybettiımez-di sonuçta. Bu yüzden apartm ana girinceye k adar İsm e t’in sankidestek verir gibi elinden tutm asına ses çıkarmadı. Dairenin kapısına kadar el ele geldiler. Kapı önünde İsmetelini bırakıp zile dokundu. Kısa sürede çelik kapıyı orta yaşlardabir kadın açlı. O nlan görünce tanım am anın verdiği bir şaşkınlık­ la baktı. 314


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook