Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Gonca Çiftçioğulları - Güneşin Kızı

Gonca Çiftçioğulları - Güneşin Kızı

Published by cg.caglayan, 2016-11-01 06:54:47

Description: Gonca Çiftçioğulları - Güneşin Kızı

Search

Read the Text Version

Oüneşin K m ^ B ö Iüm 14ç ~ \i) ^riesi sabah emniyete geldiğinde büyük bir şaşkınlık içerisindeydi. Nedense iki gündür birisi tarafmdan takipedildiği hissine kapılmıştı. Dün İsmet ile birlikte gittikleri kafe­den çıktığında hissetmişti ilk defa bu duyguyu. Hemen şöyle biretrafına bakınm ış ama dikkatini çeken birini görmemişti. Sadeceçevrede üniformalı bir iki polis memuru vardı dikkat çeken. Amaonlar da devriye görevinde olduklan için sokakta olmalan çoknorm aldi. Bu hissinden İsmet’e bahsetmedi. Zaten davayla ilgilibirçok konuda fikir aynlığı yaşıyorlardı. Bir de böyle bir sezgiyüzünden paranoyak damgası yemek istemiyordu.Dikkatli ve hisleri kuvvetli birisiydi. Bu yüzden her zamankendine güvenirdi. Yanıldığı zamanlar da olurdu tabi ki. Fakathaklı çıktığı durum lar da az değildi. Bu sabah emniyete gelirkenyine aynı his uyanmıştı içinde. Dikiz aynasından arkaya baktı­ğında sadece devriye arabası gördü. Polisin devriye gezdiğinibildiği için yine önemsemedi. 159

Gonca Çiftçioğullan Dülî, intihar eden genç kızın nişanlısını hemen emniyete ge­ tirtmedi, Kafeden aynidıktan sonra, İsmet ile birlikte kızın bir­ kaç yakın arkadaşıyla da görüştüler. İntiharın hemen arkasından yapılan soruşturmada ifade veren üç genç kızdan sadece ikisi­ nin adresi dosyada kayıtlıydı. Diğer kız yurt öğrencisi olduğu ve okullar da tatil olduğu için memleketine gitmişti. Onunla gere­ kirse irtibat kurmayı düşündüler. Adres bilgilerini aldıklan kız­ larla konuşmak üzere evlerine gittiler. Leyla kızlarla görüşmelerinin ardından içindeki şüphe to­humlarının daha fazla yeşermeye başladığını hissetti. Kızlar daaynı kafedeki garson kız gibi tepki gösterip, kayda değer bir bilgivermemişlerdi. Onlara göre olay tamamen intihardı. Bu görüşmeden sonra İsmet, “Bak, gördüğün gibi olay inti­har. Bırak artık bu davayı. Olayın cinayet olduğuna işaret edenhiçbir şey yok elimizde. Belki de hayat düşündüğüm üz kadarkarmaşık değil, yaşadığımız kadar basittir. Neden bunu anlamakistemiyorsun?” diyerek bu soruşturmayı artık bitirmesini iste­mişti. Leyla, İsmet’in bu rahatlığına ilk defa sinirlendi dün. Buadam neden göremiyordu kızların verdiği kaçamak cevaplan.Oldukça şüphe çekmesine rağmen, nişanlısından ayrılm ış olma­sının bunalımı İsmet’e göre gayet doğal bir intihar nedeniydi.Kızlar da aynı o şekilde düşünüyorlardı Oysaki bugün bu davada başka bir şey olmasından ilk defaderin bir şüphe duymuştu. Sanki kızlar, bu intihar olayının arka­sına sığınmışçasına bu fikre dört elle sımsıkı sanim ışlardı. Hat­ta Leyla sorgu sırasında, ‘Cinayet olma ihtimali var m ı?’ diyesorduğunda, ikisinin de hemen cinayet değil, intihar şeklindeki ifadeleri, su götürmez şekilde bu olayın altında başka nedenlerin yattığını ortaya koyuyordu. 1^

Güneşin Kızı Asıl şüphelendiği kişi, kızın nişanlısıydı. Delikanlının çokkısa bir sürede kendini toparlamış olması, başka bir kıza sark­ması, lakayt ve rahat tavırları ilgisini çekmenin yanında içindeşüphe tohumlarının da yeşermesine neden olmuştu. Garson kızınvermiş olduğu tepki yanında, diğer iki kızında vermiş olduğu ifa­deler, bu davanın göründüğü gibi olmadığı hissi uyandırıyorduiçinde. Hâlbuki İsmet olayı hiç de bu şekilde görmüyordu. Onagöre; nişanlısından ayrılmanın üzerinde oluşturduğu toplumsalbaskı neden olmuştu intiharına. ‘Neden bunu bu şekilde anlayıpda kabul etmiyorsun?’ diye kızıyordu üstelik kendisine. Bir debu toplumun yabancısı olduğu için, küçük yerlerdeki tepkiler vebunun kişi üzerindeki etkilerini anlamaktan uzak görüyordu ken­disini. Tamam, belki küçük yerde büyümemiş, böyle yerlerin kişiüzerindeki etki ve baskılarını bilmiyor ya da anlamıyor olabilirdiama bu olay bu şekilde ifade edilecek kadar da basit değildi. Bel­ki de gerçeklerin ortaya çıkması için farklı bir bakış açısı gereki­yordu. Olaya objektif bakabilmek için belki de dışandan bir gözgerekiyordu. Yani kendisinin gözü gibi bir göz. Bugün delikanlıyı emniyete getirtecek ve ifadesini alacaktı.Bakalım bu sefer neler söyleyecek, nasıl savunacaktı kendisini?Dava dosyasında okuduğu kadanyia nişanlısını çok sevdiğini,aynlm ayı kesinlikle kendisinin istemediğini, aynlanın nişanlısıSevim olduğunu söylemişti. İşte burada büyük bir çelişki vardı.Bir genç kız neden kendisi aynimak isteyip de arkasından inti­har ederdi ki? Bu hiç de mantıklı değildi. Nişanlısının kendisiniterk etme nedeni olarak da düzenli bir işi olmayışmı söylemişti.Dosyada yazanlar bunlardı. Birazdan bir polis memuruyla oğlanıburaya getirtip yeniden ifadesini alacaktı. Kafası bunlarla meş­gulken telefon sesiyle irkildi. Arayan kişiyi görünce büyük birgülümsemeyle cevap verdi. 161

Ckınca Çiftçioğullan “Çetin Komiserim, merhaba.” “Merhaba amirim, nasılsınız?” diye sordu Çetin. Leyla, Ç etin’in sesini duymuş olmaktan dolayı büyük bir mutlulukla cevap verdi hemen. “İyiyim Çetin. Sesini duymak gerçekten m utlu etti beni.” “Alışabildin mi Adıyaman’a?” “Alıştım sayılır. Burada akrabalarımın olm ası uyum sağla­ mamı kolaylaştırdı.” “Sevindim senin adına. İnşallah babanın katillerini de adaleteteslim edersin yakında.” “İnşallah Çetin. Müdür de bu konuda yardım cı olacağına dairsöz verdi. İçimden bir ses yakın bir zam anda katile ulaşacağımısöylüyor.” “Umarım öyle olur. Ama lütfen dikkatli ol. Tehlikeli bir gö­rev seninki. Zarar görmeni istemem.” Leyla, Çeiin’i çok severdi. Uzun yıllar birlikte uyum lu birşekilde görev yapmışlardı. O da aynı kendisi gibi gözü pek vehemen tehlikenin içine dalan birisiydi. Zeki ve istikrarlı b ir polis­ti. Birçok açıdan birbirlerine benziyorlardı. Tehlikenin kokusunualmakta üstüne yoktu. Eğer Çetin bu işin tehlikeli olduğunu söy­lüyorsa, mutlaka yine o kokuyu almış demekti. Zaten buraya gelmeden önce de ‘Tehlikeli b ir göreve gözünkapalı gidiyorsun,’ diye defalarca uyarmıştı. Ama ne kadar uya­rırsa uyarsın bu konudaki kararlığına en ufak bir etkisi olm am ış­tı. Çünkü kendisi de inatçı, kararlı ve doğrularından ödün verm e­yen birisiydi. Çetin’in yeniden kendisini uyarmasını hafifçe g ülerek geçiş­tirm eye çalıştı. “Kötülere bir şey olmaz. Bu yüzden beni m erak etm e,” diyetakıldı genç adama.

•if* Güneşin Kızı ^4^ “Ne zaman ihtiyaç duyarsan yardımımıza, biliyorsun hemenyanındayım,” dedi Çelin ciddi bir ifadeyle. “Biliyorum Çetin,” dedi Leyla minnetle. Ç etin’in bunu laf olsun diye söylemediğini biliyordu. Sanaihtiyacım var dese hemen çıkar gelirdi. Karşısına çıkacak olantehlikeyi bile hesap etmezdi, Genç adamın dostlan ve arkadaşlaniçin yapmayacağı şey yoktu. Onu da bu tehlikenin içine sürük­leme gibi bir düşüncesi olmadığı için hemen konuyu değiştirdi. “Siz neler yapıyorsunuz? Var mı yeni bir vaka?” diye sordu. Genç adam Leyla’nın sorusu üzerine seslice bir iç geçirdi. “Hiç sorma. Kadife Kale’de işlenmiş bir cinayet davası varelimizde. Kurban genç bir kadın. Yüzü, bir tuğla ile aldığı sendarbeler sonucu parçalanmış. Maktulün üzerinde kimlik yoktu.DNA bilgilerini de veri tabanımızda bulamadık. Bu yüzden kim­lik tespiti de yapamadık.” “Kayıp duyurusunda bulunanlarla eşleştirdiniz mi?” “Evet, am a İzmir de bir eşleşme çıkmadı. Biz de diğer şe­hirlerdeki kayıp vakaian incelemeye başladık. Sanınm bir kayıpbildirimi de siz yapmışsınız.” “Evet, Fransız bir antropolog. Aradan birkaç gün geçmesinerağmen hala bulunamadı. Burada kapsamlı bir araştırma yapıyo­ruz. Am a henüz bir ipucu yakalayamadık,” Karşı taraftan kısa bir süre ses gelmedi. Daha sonra Çetin,“Bizim m aktulün sizin kayıp kişi olma ihtimali olabilir. Yüzüparçalanm ış olduğu için sizin sisteme sürdüğünüz resimle barizbir benzerlik göremedik ama vücut yapısı ve saç rengi benziyor,” “H m m , olabilir am a Adıyam an’da kaybolan birinin İzmir’deölü olarak ortaya çıkması ihtimali nedir sence?” “Ö yle ama yakın illerde kayıp bildirimleri içinde tutarlı bireşleşme sağlayamadık. Yaş ya da fiziki benzerlik bakımından 163

7 ^ Gonca Çiftçioğullan bize uyan kimse yok maalesef. Şu an için en uygun kişi sizin kayıp şahsınız.” Leyla, ihtimal vermek istemese de olabilirlik durum unu da göz ardı edemezdi. “Bu durumda DNA sonuçlarına ihtiyacım ız olacak,” dedi. “Evet, ben de onu isteyecektim senden.” “Elimizde DNA ömeği yok maalesef. Ama hemen arkadaş­larından şahsi bir eşyasını isteyip M alatya'ya tahlil için gönde­rebilirim .” “Öyle yapma, çok zaman alır. M alatya’ya değil direk bizegönder. Burada daha hızlı ulaşabiliriz sonuca.” Leyla, Adıyaman'da tam kapsamlı otopsi ve birçok tahlilinyapılmadığını biliyordu. Böyle vakalar ya G aziantep ya da Ma­latya'ya gönderiliyordu. Ç etin’in de söylediği gibi bu şekilde uğ­raşmak zaman kaybına neden olacaktı. O yüzden örnekleri alu-almaz İzm ir’e göndermek en mantıklısıydı. E ğer kayıp kişiylemaktul eşleşirse -ki gerçi bu zor bir ihtim aldi am a im kânsız dadeğildi- o zaman büyük bir muamma ile karşı karşıya kalmışolacaklardı. Onu kim, neden kaçırıp götürmüş olsundu ki? Hemde öldürmek için. Çok mantıklı gelm iyordu b u n lar A m a birçokvahim olay mantık çerçevesine oturtulamadan da bir gerçekliğeuzanabiliyordu. Kim, niçin kaçırırdı bu kadım? Halâ kafası busoruya takılıp kalmıştı, “Katile ait bir bulgunuz var m ı?” diye sordu Ç etin’e. “ İki katil olduğu kesinlik kazandı. Cinayet aleti olan tuğla­dan onlara ait DNA çıktı. Ama yine sistemde b ir eşleşm e yok, Fakat makmiün kanında bol miktarda eroine rastladık. Bu da ola­ sı şüphelilerimizi daraltıyor tabi. Artık uyuşturucu karteline bağlı bir cinayet gözüyle bakıyoruz bu olaya. Kadm ya kuryeydi ya da yanlış zamanda yanlış yerdeydi. Bunu da soruşturma ilerledikçe öğreneceğiz.”

Güneşin Kızı Uyuşturucu lafım duyar duymaz Leyla hemen dikkat kesildi. Babası böyle bir kartelin içinde gizli görevdeyken öldürülmüştü. Eğer kaybolan kadın, öldürülen maktulse ve uyuşturucu baronla­ rı bu işin içindeyse, bu oldukça büyük ve tehlikeli bir dava ola­caktı. Çünkü bu durumda Adıyaman emniyeti de davanm içine dâhil olacak ve belki de bu dava onu babasının katillerine ka­dar götürecekti. Birden bütün vücudundan bir titreme geçtiğini hissetti. Kalbi de heyecandan sanki göğüs kafesinden fırlayacakgibi atıyordu. Telefonu tutan eli bile öyle titriyordu ki neredeysetelefon elinden düşecekti. Konuşmaya başladığında bu beyecam-nın sesine de yansıdığını fark etti. “Yani e...eğ er kurban, bi...bizim kayıp şahsımızsa işler ka­rışacak,” dedi. “Evet, sanırım öyle olacak. Zor bir vaka ama katilleri bula­cağız.” “Çetin, kayıp kişiye ait bir eşya isteyip hemen sana göndere­ceğim bugün. Bir an önce öğrenelim neyin ne olduğunu.” “İyi olur Leyla. Senden haber bekliyorum. Kendine iyi bakve tehlikeli bir işin içine dalmaya kalkışma,” diye uyardı gençadam onu. “Dikkat ederim. Siz de dikkat edin. Şubedeki arkadaşlara çokselam söyle.” Daha sonra ikisi de telefonu kapattı. Leyla arkasına yasla­nıp sağ eliyle çenesini kavrayarak kaşlarını çam. Şu anda kafasıallak bullaktı. İzm ir’deki cinayetin sorumlusu uyuşturucu maf­yası olabilirdi. Fakat kayıp Fransız kadının İzm ir’de öldürülenkadm olmasını aklına dahi getirmek islemiyordu. Buraya araşnr-ma yapmaya gelmiş yabancı bir bilim kadınının böyle hunharcabir cinayete kurban gitmesi oldukça vahim bir durum olurdu. Neolursa olsun ya da kim olursa olsun işlenen cinayet akıl alır gibi 165

G o n ca Ç iftç io ğ u lla n ^ değildi. Böyle bir vahşeti daha önce hiç görmemişti. Eğer bu işin içinde uyuşturucu mafyası varsa, uzandığı kollar, Türkiye’nin her yerine kadar ulaşabilirdi. O sırada odasma İsmet girdi. Onu böyle eli çenesinde dalgın ve düşünceli görünce, “Ne oldu, Önemli bir şey mi var?” diye sordu endişeyle. Leyla düşünceli bakışlannı genç adama çevirdi. “Az önce İzmir emniyetinden Komiser Çetin ile görüştüm. İzmir Kadife Kale'de bir kadın cesedi bulunmuş. Kimliğini de henüz belirleyememişler. Kayıp bildirimi yaptığım ız için kurba­ nın bizim Fransız kadın olabileceğini düşünüyorlar.” “İyi de burada kaybolan birisinin İzm ir’deki cinayetle nasılbir ilişkisi olabilir ki?” diye şaşkınlıkla sordu İsmet. “Başta bende öyle düşündüm. Ama olabilirlik ihtimalini degöz ardı edemeyiz.” “Biz resmini yayınlamıştık. Benzerlik mi varm ış resim de?” “Somn da orada zaten. Kimliği teşhis edilmesin diye kadmmyüzü tamamen parçalanmış. Bizim sisteme eklediğim iz resim,kayıp şahıslar içinde fizik açısından en uygun olanıym ış.” “Bu durumda DNA eşleşmesine ihtiyaç duyulacak demekki,” dedi İsmet. Bu arada gelip masanm önündeki koltuğa oturdu. “Ben Damien Blair’i arayıp Bayan N adine’nin, diş ya da saçfırçası gibi bir kişisel bir eşyasını isteyeyim.” “Bu arada benim de sana bir haberim var,” dedi genç adam. Onun dikkat çeker bir şekilde ciddi bir yüz ifadesiyle haberiolduğunu söylemesi, Leyla’mn da hemen dikkat kesilm esine ne­den oldu. “Nedir bu haber?” diye endişeyle sordu. “Köyde takip ettirdiğimiz şu çocuk var ya, Ahmet. Sanınmondan şüphelenmekle haklıymışsın. Sürekli telefon görüşme- 166

7 ^ Güneşin KmSİ yapıyormuş. Sinirli tonda yaptığı görüşmeler onu takip edenadamımın da dikkatini çekmiş.” “Kiminle görüştüğü belli mi?” “O henüz belli değil. Ben de yeniden gideriz diye düşünüyor­dum Kâhta’ya. Şu oğlanı alalım istersen bir merkeze.” “İyi olur,” dedi Leyla. Bu arada intihar eden genç kızın ni­şanlısını da alacaktı bugün merkeze. Hemen telefona sanidı vebir polis memuru görevlendirerek delikanlının çalıştığı kafeyegönderdi. 167

Güneşin Kızı <4- I BöIüm 17 saat geçm eden emniyete polis eşliğinde gelen delikan- y O lıyı, hem en sorgu odasına aldırdı. Attığı her adımın diğerm eslektaşları tarafından merakla ve dikkatle izlendiğinin farkm-daydı. Z aten buraya gelişi bile oldukça dikkat çekiciydi. Gelişnedenini, emniyet müdürü ve îsmet dışında kimseyle konuşma-mıştı. Yani babasının emniyet mensubu olduğunu ve cinayetini,büyük ihtim alle bilen yoktu. îsmet, bu durumu kimseye söyleme­m esi konusunda uyarmıştı. Burasının küçük bir il olduğunu, ufakbir dedikodunun bile hemen herkes tarafmdan duyulabileceğinive en tehlikelisi de babasmın katilleri tarafından duyulma ihti­m alinin olduğu konusunda dikkatini çekmişti. Bu durum, doğalolarak tehlikeli bir durumun içine düşmesine neden olabilirdi. Bukonuda ister istem ez İsm et’e hak venııek durumunda kaldı. Dahababasmın katillerinin kim olduğunu öğrenmeden, onlar tarafin­dan hedef durum una gelmek hiç işine gelmezdi. Bu yüzden mes­lektaşları tarafından yöneltilen bu bakışlan gömıezden gelerekişini layıkıyla yapmaya çalışacaktı. Mesleki açıdan güvenlerinikazanmak birçok açıdan işini kolaylaştırırdı. 169

Gonca Çiftçioğullan Oda kapısı hafifçe tıklatıldı. İçeri giren polis memuru, “Şüp­ heli sorguya hazır amirim,” deyince, hemen düşüncelerini topar­ layıp bakışlarını gelen memura çevirdi. “Tamam, İsmail, teşekkür ederim. Geliyorum şim di,” deyip omrduğu koltuktan ayağa kalktı. Eteğini ve gömleğini eliyle şöyle gelişi güzel düzelttikten sonra hemen polis memurunun ar­ kasından, sorgu odasına gitmek üzere koridora çıktı. Koridorda karşılaştıklan polislerin saygılı bir şekilde verdikleri selamlan hafifçe başını eğerek ve gülümseyerek karşıladı. Sorgu odasının kapısını açıp içeri girdiğinde, O sm an’ı masa­nm önündeki sandalyelerden birinde oturur halde buldu. Yanındaayakta bekleyen bir de polis memuru vardı. Leyla içeri girincesaygılı bir şekilde selam verip odadan ayrıldı. Şimdi odada ikisikalmışlardı. Delikanlı oturduğu yerde bacağını hafifçe sallayarakayağını ritmik bir şekilde yere vuruyordu. Rahatmış gibi görün­meye çalışsa da odaya girdiğinden beri Leyla ile göz temasın­da bulunmamış olması ve ayağını sürekli yere vurması aslındaoldukça gergin olduğunu gösteriyordu. Leyla, onun karşısındaayakta dikilerek dikkatli bir şekilde incelemeye başladı. Tam kar­şısında dikilmiş olmasma rağmen hala yüzünü kaldınp kendisinebakmamıştı. Başı önünde, öylece masanın üzerine bakıyor, özel­likle göz temasmdan kaçınıyordu. Üstelik dişleriyle de süreklidudağını kemiriyordu. Onun bütün hareketlerini bir süre dikkatleizledikten sonra “Osman yüzüme bir bakar m ısın?” dedi. Delikanlı, yavaşça başını kaldınp bakışlannı L eyla’ya çevir­di. Leyla, “Buraya niçin geldiğini biliyor m usun?” diye sordu. Bu soru üzerine az önceki gergin oğlan gitmiş, yerine ukala,alaycı biri gelmişti. “Söylerseniz bileceğim,” dedi ukalaca. 170

Güneşin Ki27 Onun bu alaycı tavnna hiç ses çıkannadı. Hala dikkatli ve inceleyen bakışları oğlanın üzerindeydi. Yavaşça, tam onun kar­ şısındaki sandalyeye oturdu ve alaycı tavnnı önemsememiş gibi davrandı. “Doğru, haklısın, seni emniyete getirmeden önce söyleme­ miz gerekirdi...” “Evet, öylesi daha iyi olurdu,” dedi delikanlı, Leyla’nın sö­ zünü keserek bilmiş bir şekilde. Leyla, onun bu ukalalığını yine görmezden geldi. “Neyse seni daha fazla merakta bırakmayalım. Nişanlının dosyasını yeniden açtığımız için buradasın,” dedi. Dikkatli ba­ kışları oğlanı izlemeye devam ediyordu. Onun tepkileri bu dava­nın çözümünde belirleyici rol oynayacaktı. Delikanlı şaşkınlıklabaktı Leyla’nın yüzüne. Sanki söylenenleri yanlış duymuş, duy­duklarına inanamıyormuş gibiydi. “Nişanlım intihar etti, dedi üzgün bir ses tonuyla. Leyla sahte bir uyumla kafasını salladı. “Evet, öyle görünüyor.” “O zaman dosyasını neden yeniden açtınız ki? Hiç mantığıyok.” Leyla, hala ukala bir şekilde konuşan oğlana büyük sabırla vesakince bakmaya devam etti. Onun bu sessiz bakışlan, delikan­lıyı etkilemeye başlamıştı. Alayla gülen yüzü, yavaş yavaş ciddibir ifadeye büründü. Daha sonra ise kaygılı bir şekil aldı. “O halde neden açtınız dosyasını?” diye tekrar sordu. Endi­şesi sesine de yansımıştı. “İntihan şüpheli göründü gözüme,” dedi Leyla. Bu sefer ken­disi sesine hafif alaycı bir ton verdi. Bakışlan oğlanın üzerinde,pür dikkat hareketlerini ve yüz ifadesini izliyordu. O anda hiçbeklemediği bir şey oldu. Osman önce başını önüne eğdi, son- 171

Conca Çiftçioğullan ra da fııçkıra hıçkjra ağlamaya başladı. Leyia şaşırdı bu tepkiye. Durduk yere ne ağlamasıydı bu böyle? Sanki karşısındakiyle dal­ ga geçercesine ruhsal durum patlaması yaşam ıştı birden bire. Hiç tepki vermeden bir süre ağlayışını izledi. Resm en bir çocuk gibi omuzlan sarsılarak, salya sümük bir şekilde ağlıyordu. Sanki anne tesellisi bekleyen mağdur durumda kalm ış bir çocuk gibiy­ di. Biraz başı okşansa hıçkırıkları önce kesik kesik bir hırıltıya, sonra sessiz küçük sızlanmalara dönecek ve en sonunda da tama­ men kesilecekti. Ama ne yazık ki burada oğlunun başını sevgiyle okşayacak bir anne yoktu. Sadece karşısında, şüpheli gözlerle bakan, onun ağlamasına hiç tepki verm eyen, soğuk nevale, bir kadın polis vardı. Bu çocuk şu anda beni böyle görüyordur kesin,diye geçirdi aklından. Zaten gerçek de buydu. Karşısındaki şuoğlana karşı içinde hiçbir şekilde sevgi ve m erham et duygusuhissetmiyordu. Bu ağlayışı bariz bir şekilde num araydı. Timsahgözyaşlanydı hepsi. İş zora binince kendini korum a ve savunmakalkanlannı indirmişti hemen. Ağlamasına ses çıkarm adan, birmüddet onu izledi. Bir süre daha hıçkınklara boğulan O sm an, kendisinden enufak bir ses çıkmayınca, koluyla gözlerini ve burnunu silerek,ağlamaktan kıpkırmızı gözlerle baktı. “Ben, çok seviyordum nişanlımı,” dedi savunm a yaparcasınamasumane bir ses tonuyla. Leyla, sahte bir baş eğmesiyle onayladı onu. “Tabi ki seviyordun. Yoksa nişanlanm azdınız,” dedi. Sonrada ciddi bir sesle konuşmasına devam etti. “Neden aynlmak istedi Sevim senden?” diye sordu. “İşimi beğenmiyordu,” dedi boynu bükük bir şekilde. San­ki bundan utanıyor ya da kendisini zavallı gösterm eye çalışıyorgibiydi. Leyla, onun bu tavrını görmezlikten gelerek sorgulam a­ sına devam etti. 172

Güneşin Kva “Eğer işin onun için sorun olsaydı hİç nişanlanmazdı bence.\" Leyla, damardan girmeye çalışarak, bu uyanık oğlanı ters köşeye yatırmayı amaçlıyordu. Böylece bir açığını yakalama düşüncesindeydi. Yavaş yavaş onu istediği kıvama getirmeye çalışıyordu. A z sonra tamamen duygularına hitap edecek, onu kızdıracak ve vurucu darbeyi yapacaktı. Osman büyük ihtimal bu kızgınlık anında bir açık verecekti. Tabi ki bu da cinayeti ay­ dınlatmada ki en büyük kozlan olacaktı. Gözlerini oğlanın üzerine çevirerek onu, enikonu göz hap­sine aldı. Her hareketini, her mimiğini, her davranışını dikkatligözlem yeteneği ile incelemeye başladı. Bu som karşısında onunlafı ağzında geveleyip tutarsız bir cevap vermesini beklerkenonun, yılgın bir şekilde omuzlarını düşürerek, dirseğim masayadayam ış olduğu koluna iyice gömüldüğünü, yüzünün artık suç­luluktan m ı yoksa utançtan mı anlayamadığı bir sebeplen kızar­maya başladığını fark etti. Osman sesi kısık ve üzgün bir şekilde konuşmaya başlaymcakafasındaki bütün düşünceler alt üst oldu. “En büyük hatam zaten onu, bu konuda kandmnak oldu.” Hala başı elleri arasındaydı. Bu şekilde konuşurken yüzü­nü de tam göremiyordu. Fakat sarf ettiği sözler, içinde hissetti­ği kaygıyı su yüzüne çıkarıyordu. Evet, bir konuda suçluydu vesuçunun farkındaydı. İtiraf etmek üzere olduğu durumu merakederek ilgiyle konuşturmaya çalıştı. “Nasıl yani?” diye sordu. Başı yine önünde yavaş ve kısık sesle konuşmaya devam etti. “Açık Öğretim Fakültesi'nde işletme okuyordum. Okulbitince iyi bir işe gireceğimi söylemiştim. Hayat hiç de bizimdüşündüğüm üz gibi olmadı. K.PSS sınavını kazanamadım. Buyüzden birkaç işyeri değiştirdim. Garsonluk işime devam etmek 173

Gonca Çiftçioğullan zorunda kaldım. Sevim ’in ailesi artık bir an önce evlenelim diye baskı yapıyordu. Onların baskısı, benim düzenli bir işimin ve ge- lirimin olmayışı, Sevim ’i benden soğuttu. Sizin de bildiğiniz gibi sonra benden ayrılmak istedi. Ben yine yalvardım yakardım, ‘ne olur beni bırakma, iyi bir iş bulacağım söz veriyorum. Seneye iyice hazırlanırsam belki sınavı bile kazanırım ,' dedim ama Se­ vim ikna olmadı, bıraktı beni.” Osman burada susup yine sarsılarak ağlam aya başladı. Ley­la’nın da aklı kanştı. Acaba doğru söylüyor olabilir miydi? Ger­çekten Sevim, bu oğlanın işini mi sorun etm işti? Yoksa dile geti­rilmeyen başka sebepler de var mıydı? Burada asıl dikkati çekenşey, Sevim ’in hem aynlm ayı kendisinin istem iş olm ası hem deayrılığın etkisi yüzünden intihar etmiş olmasıydı. İşte tam bura­da, yerine oturmayan bir şeyler vardı. Aynlm ayı kendisi isteyenbir kişi, neden aynlığm neden olduğu bir travma yaşayıp arkasın­dan intihar ederdi ki? Bu çok anlamsız ve m antık dışıydı. Hala ağlamakta olan delikanlıyı, kafasındaki bu düşüncelerlebir süre daha sessizce izledi. Onun böyle, iki gözü iki çeşme ağla­ması da çok garip geliyordu. Oysaki daha dün, başka bir kıza yı­lışmak için yapmadığını bırakmamıştı. Çok efendi tipli bir oğlanolduğu söylenemezdi. Kafedeki bayan arkadaşına karşı yılışık sı­rıtışı gözlerinin önüne gelince pek sorumluluk sahibi karakterdebir kişi izlenimi de vermediğini düşündü. D aha çok sorum suz birtipe benziyordu. Fakat az önce sarf ettiği laflar oldukça m akul vemantıklıydı. Burada hâlâ içine sinmeyen bir şeyler vardı. Eksiktaşlan yerine oturtabilmek için sorgusuna devam etti. “Peki, Osman. Anladığım kadanyia, Sevim istedi senden ay- nlm ay ı.” Osman hemen sözünü keserek cevap verdi. “ Vallahi billahi o aynldı benden.” 174

Güneşin Km “Tamam, ben de öyle varsayıyorum zaten. Peki, o zaman ne­den intihar etti. Herkes, intiharı için seninle aynimasını sebepgösteriyor. Kendi ayrılan biri, neden intiharı tercih eder? Bu ko­nuda sen ne düşünüyorsun? Sevim’i en iyi tanıyan kişilerden bi­risi de sensin. Bunu bana mantık çerçevesi içinde açıklayabilirm isin?” Osman gözyaşlarını kolunun tersiyle sildikten sonra rahat­lamış bir şekilde arkasına yaslandı. İlgi odağının Sevim ’e doğrukayması onu biraz rahatlatmış gibi görünüyordu. Leyla’nın pesetmişçesine olayı onun üzerinden alıp Sevim ’e yönlendirmesi,Osman’ı biraz gevşetmişe benziyordu. Zaten Leyla da buna gü­veniyordu. Şüphenin kendi üzerinden kalkmış görünmesi, biraz­cık dilini çözebilir, bir açık vermesine neden olabilirdi. Bu sırada Osman, hafifçe gırtlağını temizledi ve sandalye­sinde öne doğru eğilerek ellerini, masanın üzerinde birbirine ke­netledi. Bu hareketi kendisine güveninin geldiğini gösteriyorduki bu da zaten kıvama geldiğinin belirtisiydi. Dikkatli bakışlanyeniden oğlanm 3mzünü buldu. Dudaklarının her hareketini vehareket ettikçe oluşan kıvnmlannı, gözlerini, kirpiklerini hattayüzünde ani oluşan tikleri bile kaçırmak istemiyordu. Geneldebir suçluyu sözleri değil, vücudu ele verirdi. Bu yüzden vücutdili ağzından çıkacak her bir sözden daha değerliydi. “Sevim, aslında intihar edecek bir kız değildi,” dedi Osmanyavaşça. Bakışlanm kaçamak bir şekilde de olsa Leyla’ya çe­virmişti. Hatta o anda sesi hafifçe çatallaşmış. Sevım'in adınısöylerken sanki boğazından fısıltıyı andınr bir şekilde zorluklaçıkmıştı. “Peki, neden intihar etti o zaman Osman? Sen ne düşünüyor­sun bu konuda?” “Bence ailesi neden oldu buna. Nişanı atmasına çok kızdılar.Aile ve çevre baskısı neden oldu intiharına.” dedi. 175

Oonca Çiftçioğullan Konuşurken gözleri yine hafifçe dolmuştu. Sonra yine eli­ nin tersiyle gözyaşlanm sildi. Bakışları yeniden Leyla’yı buldu Rahatlamış bir insanın ifadesi vardı bu bakışlarda. Leyla, zafer kazanmış komutanların bakışma benzetti, kendi gözlerini bulan bakışlan. Mağrur bir ifade vardı sanki. Kendini beğenmişlikle birlikte, kibrin hâkim olduğu bu bakışları, kendi dikkatli bakış­ larıyla süzgeçten geçirmeye devam ediyordu. Osman sanki suç işlerken yakalanmışçasma aniden kaçırıverdi gözlerini. Eğer ortada bir cinayet varsa en kolay yakayı sıyınna taktiği,karanlık küçük mezarda yatan kurbanı suçlamak olurdu. Sankiolaylar o duruma vanyor gibiydi. Osman becerebileceği kadargüzel bir rol kesmişti karşısında. Bunun rol olduğunu gören veanlayan bir yapımcı bile hemen filmlerinde oynatırdı bu aktörü.O kadar gerçekçi, o kadar masumane bir şekilde oynuyordu kirolünü, kendisi bile neredeyse kanacaktı bu senaryoya. Gerçe­ğe yakın spekülasyonlarla olayın yönünü saptırmaya çalışsa dabu olayın altında başka gerekçelerin olduğuna dair daha büyükve derin bir şekilde şüphe duymaya başladı. Fakat elinde geçerlibir kanıt olmadan tutuklama yapamayacağını biliyordu. Bir süredaha şu, karşısındaki oyuncu bozuntusuna zafer kazanmış ta­vırlarını sürdürme imkânı verecekti. Kendisinden şüphe ettiğinihissetmesi, hakkmda kanıt bulmasını zorlaştırabilirdi. Bu yüzdenanlattıklarına inanmış görünmeyi tercih etti. “Senin için gerçekten zor olmuş Osman. Umarım en kısa za­manda atlatırsın. Sevim’in bu şekilde kolay yolu tercih etmesi isekötü olmuş,” dedi üzgün bir ifadeyle. Sözleri oğlanın üzerinde hemen etkisini gösterdi. Rahatlamışbir şekilde önce arkasına yaslandı sonra iki kolunu da yanlara serbest bir şekilde bıraktı. Gözleri yeniden buğulandı. Hüzünlü bakışlarım Leyla'ya çevirdi. 176

Güneşin Kızı <4 ‘‘O nu unutm am çok zor. Ö yle çok seviyordum ki,\" dedi. Leyla’nın içinde başlayan isyan duygusu kabararak dışantaşm ak üzereydi. Z or tuttu kendisini. Daha dün bir kıza asıldığınıkendi gözleriyle görm em iş olsa gidecek omzuna dokunacak veteselli türünde birkaç söz sarf edecekti. Sinirlerini zor zapt ede­rek dişlerinin arasından kısık bir sesle fısıldadı. “Artık gidebilirsin.” O nun z o r du y u lu r fısıltısı sanki çağlayanın coşkun sesi gibioğlanı yerinden zıplattı. Leyla’ya hafif bir baş selamı verdiktensonra hızlı adım larla sorgu odasından çıktı. O çıktıktan sonraLeyla, iki elini de masanın üzerine dayayarak, vücudunun ağır­lığını k o llanna verdi. B ir süre hareket etmeden o şekilde kaldı.D elikanlının sorgu esnasındaki görüntüleri sanki yeniden gözle­rinin önünde tekrarlanıyor gibiydi. Bu oğlanda içine sinmeyenve hoşuna gitm eyen bir şeyler vardı. Söylediklerinde hep yalankokusu alm ıştı. Fakat bu kokuyu almanın şu aşamada hiç faydasıyoktu. Faydalanabilm esi için somut deliller bulmak zorundaydı.Soruşturm ada fazla bir yol almamasına rağmen, çok yakında bü­tün sırların açığa döküleceğinden emindi. 177

Oüneşin Kızı B ö Lüm 16 ütün bir öğleden sonrasını soruşturma dosyalannı ince- y O leyerek geçirdi. Daha önce Sevim ’in ailesi ile görüşerekyaşadıkları acıyı yeniden deşmek istememişti. Fakat soruştur­manın selam eti açısından artık onlarla da görüşme zamanı gel­mişti. En azından kızlarının son zamanlannda gözlerine çarpanbir farklılık varsa bunu öğrenmek soruşturmanın seyri açısındanönemli bir gelişm e olurdu. Sevim ’in niçin intihara sürüklendiğinien iyi onlar açıklayabilirdi. A kşam m esai sonrası emniyetten aynidıktan sonra takip edil­diği hissine yeniden kapıldı. Çevresini dikkatle kolaçan eniğindeeve kadar arabasını b ir ekip otosunun takip ettiğini fark etti. Artıkhiç şüphe yoktu ki em niyet birimleri tarafından takip ediliyordu.Çünkü üst üste bu kadar tesadüf olamazdı. Bütün bir geceyi bunam antıklı bir anlam yükleyebilmek için geçerli düşünceler üre­terek geçirecekti anlaşılan. Birim içerisinde kim kendisini takipettiriyordu acaba? Bu oldukça sna dışı bir durumdu. Böyle birdurum a m aruz kalm ak bile epey utanç vericiydi. Bu takip edil­ 179

Gonca Çi/içioğulİan me, bir güvensizlik göstergesinden başka ne olabilirdi ki? Burada kime karşı güven sağlayamam ıştı? Kendisinden takip ettirecek kadar şüphe eden kimdi? Bu düşünceler içerisinde can sıkıntısıyla yorgun argın eve geldi. Yorgun olm akla birlikte müthiş de açtı. Öğlen yemek sa­atini sadece kraker ile geçiştirmiş, soruşturma yoğunluğundanyem ek yem eğe bile fırsat bulamamıştı. Yorgunluğunu atmak içinhem en duşa girdi. Ilık suyun vücudunu okşar gibi teması ruhenve bedenen rahatlamasını sağladı. Duştan sonra eşofmanlarınıgiyip, havluyla saçlanm kumlarken kapının zili çaldı. GeneldeZeliha dışında kimse bu saatte gelmezdi. O da genelde gelirkenyem ek getirirdi. Öyle olmasını ümit ederek saçlannda havluylahemen gidip kapıyı açtı. Fakat karşısında Zeliha değil, giyimin­den dolayı garson olduğunu düşündüğü genç bir delikanlı vardı.İki eliyle kavramış olduğu sini şeklinde yuvarlak bir tepsi tutu­yordu. Sininin üzeri bir gazeteyle kapatılmıştı. Kapıyı açar aç­maz delikanlı, “İyi akşamlar abla, bunlan size getirmemi Yunus Abi istedi,”diyerek tepsiyi hem en Leyla’ya uzattı. Leyla oldukça şaşırmış halde, bir elindeki tepsiye bir de de­likanlıya baktı. Önce ne yapacağını bilem ez bir şekilde kısa birsüre kararsızlık yaşadı. Sonra nezaket icabı ayıp olmasın diyetepsiyi oğlanın elinden alıp teşekkür etti. Y unus’un lokantası ol­duğunu bildiği için tepsi ile yemek gönderdiğini tahm in etmişti.Sonuçta Yunus akrabasıydı kabul etm emesi hem kabalık hem desaygısızlık olurdu. Gerçi bu kabullenişi Y unus’a karşı kızgınlı­ğına bir engel teşkil değildi. Normal akraba olarak görebilsey­di, Yunus’un bu jesti hoşuna bile gidebilirdi. Fakat A dıyam an’ageldiği günden beri şaşkm hklar silsilesi hayatını çevreliyordu.Akraba evliliğine çok norm al bir olgu olarak yaklaşm aları hiç 180

Gürıeşm K mhoşuna gitmiyordu. Üstelik Zeliha’nm nişanında Yunus'un ken­disine alıcı gözüyle bakması, içinde kabaran öfkeyi daha da kuv­vetlendiriyordu. Tepsiyi mutfaktaki masanın üzerine koyduktan sonra üze­rindeki gazeteyi açtı, ikramlara şöyle bir göz gezdirdi. Adıya-manlılann ‘Patlıcan Kebap’ dedikleri; bir bütün patlıcanın ara­ları dilimlenerek, aralarına yuvarlak köfte koyup közde pişirilenkebap ile m ercim ek çorbası vardı. Aynca dört adet içli köfte, birtabak marul üzerine özenle yerleştirilmiş, üzenne taze nane veroka ilavesi yapılm ış çiğ köfte ve bir tabak salata vardı. İkisi debulgurdan yapılmış olmasına rağmen köfteleri sevdiğim bildiğiiçin her ikisini de menüye eklemesi büyük nezaketti. Oldukçaiştah açıcı görünen yemeklere midesi guruldayarak ve imrene­rek baktı. Aslında yemek istemiyordu ama eve kadar getirilmezahmeti ve yemeklerin leziz görüntüsü bu isteğini baltalamayayetip artmıştı bile. Sonuçta yemeği gönderen amcasının oğluydu.Bu sıfat kendisi için yeterli göründü gözüne. Açlığına daha fazladirenemedi, hemen eli tepsinin üzerindeki plastik kum içindekiayrana uzandı. Önce onun ambalajını açtı. Tepsinin içine çatalkaşığa kadar her şey düşünülerek konulmuştu. Çalalı eline aldı,tam en sevdiği yemek olan içli köftelerden birine batırmışken te­lefonu çaldı. İsim kayıtlı olmadığı için kimin aradığını bilmedencevap verdi. “Alo, buyurun.” “Leyla merhaba, ben Yunus. Telefonunu halamdan aldım,”dedi telefondaki ses hemen. “Aa, Yunus, merhaba.” “Kusura bakma, iznini almadan sana yemek gönderdim. İştenaç geleceğini düşünmüştüm. Hoşuna gitmiştir diye umuyorum.” 181

vi^ Gonca Çiftçioğullan Oldukça kibar bir şekilde konuşan amcaoğluna ne diyebilirdi ki? Şu anda tek üzüntüsü midesi bu kadar guruldarken o güzelini yemeklerin tadına hala bakam am ış olm asıydı. “Çok teşekkür ederim Yunus. Zahm et etm işsin hiç gereği yoktu.\" dedi nezaketen de olsa teşekkür etm esi gerektiğini bile­ rek. Aslında çok m akbule geçti dem ek istem işti am a o sözcükler çıkmadı dudaklarından. “Olur mu öyle şey? Sen am cam dan em anetsin bize. İyi bak­ mamız lazım sana,” diye şakaya vurdu hem en genç adam . Daha sonra konuşmasına devam etti. \"İnşallah beğenirsin. İçli köfteyi sevdiğini biliyorum . Kebap da bizim yöresel yem eklerim izden. Bir tadına bakarsan sevini­rim,” dedi. “Ben de tam yem ek üzereydim . Çok lezzetli olduğundaneminim. Tekrar teşekkür ederim .” “ Rica ederim, afiyet olsun. Sonra görüşürüz, iyi akşamlar,”dedikten sonra telefonu kapattı. Leyla b ir an için hislerinden şüphe duydu. Belki de Yunussadece akraba oldukları için ilgileniyor da olabilirdi. Amcamdanemanetsin dem ekle sanki buna vurgu yapar gibi konuşm uştu. İn­şallah öyledir diye geçirdi içinden. Çünkü herhangi bir akraba­sıyla bir gönül macerası yaşama niyetinde değildi. Kendisini ogözle görm elerini istemiyordu. Am ca ve hala çocukları sadecekuzendi. Onlar da kendisini öyle görsün istiyordu. Bu tür düşün­celerle daha fazla zihnini meşgul etm ek istemedi ve bakışlarınıleziz görünen yem eklere çevirdi. Çorba ve içli köfte yiyebıldiancak. Kalan yem ekleri y an n akşam yem ek üzere buzdolabınakaldırdı. Sonra oturma odasına geçip televizyonu açtı ve habersaati olduğu için bir kanalda haberleri izlem eye başladı. Yakla­şık bir saat kadar sonra yine zil çaldı. Büyük bir ihtim al tepsiyi 182

G ü n e ^ n Kızıve tabakları almak üzere garsonun yeniden geldiğini düşünerekkalkıp kapıyı açtı. Karşısında Yunus’u görünce büyük bir şaşkınlığa uğradı.Onun gelebileceğini hiç hesaba katmamıştı. Kapıda şaşkınlıkiçinde genç adam a bakarken onun, “İçeriye davet etmeyecek mi­sin?” sözleri üzerine, “Şey, tabi. Buyur, gel,” diyerek yavaşça kenara çekilip gençadamın antreye girm esine izin verdi. Daha sonra şaşkınlığınıaçıklama gereği duydu. “Ben de garson gelmiştir diye düşünmüştüm.” “O gelecekti ama tepsi bahanesiyle ben gelmek istedim. Her­hangi bir şeye ihtiyacın olup olmadığını sorarun diye düşünmüş­tüm.” “Ç ok naziksin, teşekkür ederim. Herhangi bir şeye ihtiyacımyok,” dedi. Y üzüne küçükde olsa bir gülümseme yerleştirmek is­tedi am a becerem edi. Genç adam ın pat diye karşısmda belirmişolm asm a cam sıkılm ıştı. Yunus, onun bu keyifsiz ve rahatsız ol­muş halini görünce, “Sanınm seni rahatsız ettim. Belki bir kahve içeriz diye dü­şünm üştüm am a hem en tepsi ve tabaklan alıp gidebilirim.” dedi. L eyla, ne olursa olsun sonuçta kuzeni olan bu adama karşıkaba davranışım kendisine yakıştıramadı. Hâlâ antrede karşılıklıolarak dikiliyorlardı. H em en ortamı yumuşatmaya çalıştı. “O lur m u kapıdan gitm ek? Ben de zaten şimdi kendime kah­ve yapacaktım . Gel birlikte içelim,” dedi. Hafifçe gülümseyerekgenç adam ın gönlünü alm aya çalıştı. Yunus d a hafifçe tebessüm etti. Sonra ayakkabılanm çıkardıve L eyla’m n arkasından oturm a odasına geçti. Bir koltuğa oturupgöz ucuyla etrafına bakındı, “Evin güzelm iş, güle güle otur. Nasıl alışabildin mi buraya?”diye sordu. 183

Conca 0 ftç io ğ u U a n <> Leyia. Yunus'un tam karşısındaki k o ltuğun ucuna eğreti bir şekilde ilişerek oturdu. “Alışıyorum yavaş yavaş,” d iye cev a p verdi. Yunus'un bakıştan üzerindeydi. Bu y üzden direk olarak onun yüzüne bakamıyor, bakışlanndan farklı bir anlam çıkarm asını is­ temiyordu. Eğer bir süre daha karşılıklı otururlarsa bakışlarının buluşacağını bildiği için hem en ayağa kalktı. “Ben kahvelerimizi yapayım . Nasıl içersin?” diye sordu. “O na şekerli olursa iyi olur,” dedi Yunus, hafif bir tebessüm ­le. Dikkatli bakışlan üzerindeydi ve bu b a k ışla r b iraz gerilm e­sine neden oldu. Bu yüzden hem en m utfağa geçti. Tam cezveyiçıkarmış içine su koyarken arkasından Yunus m utfağa girdi. “Odada yalnız oturmak istem edim , m ahsuru yoksa buradaoturayım. Kahveyi de m utfakta içeriz,” dedi. Leyla, mahsuru var, senin bakışlann bana, kendim i tu h af his­settiriyor diyemezdi ki. Buna rağm en dudaklanna eğreti bir gü­lümseme yapıştm p “Tabi ki m ahsuru yok. Burada oturabilirsin,”dedi. Yunus, sandalyelerden birine oturup yine bakışlarını Ley­la’ya çevirdi. Leyla bu incelem e b a kışlanndan içgüdüsel olarakrahatsız olm asına rağm en, um ursam az görünm e çabasıyla alela­cele kahveyi pişirdi. B ir bardak suyla birlikte fincanı Yunus’unönüne koydu. Kendi fincanını da alıp genç adamın karşısındakisandalyeye oturdu. O turur oturmaz bir şeylerle meşgul olmakiçin hemen kahvesinden bir yudum aldı. Bu bir yudumun ar­dından yüzünü buruşturm ak durum unda kaldı. K ahveye farkınavarmadan çok şeker atmış olmalıydı ki resmen şerbet içiyormuş gibi hissetti. Zaten kahve yaparken hiçbir zaman elinin ayan ol­ mamıştı. Az şekerli yapılması gereken kahve neredeyse şekersiz olurdu. Orta kahve nasıl yapılıyordu ki? Kaç şeker atm ıştı bu 184

Güneşin Kızı -Pt.kahveye? Üç mü, dört mü, yoksa altı mı? Hiç farkında değildi.Yunus’un mutfağa girmesi bütün dikkatini dağıtmıştı. Bakışla-nnı ister istemez genç adamın yüzüne çevirdi. O esnada Yunuskahvesinden bir yudum aldı, arkasından da hafifçe gülümsedi.Kahvenin isteği dışında şerbet gibi şekerli olmasına hiç laf etme­den küçük yudumlarla içmeye devam etti. “Emniyetteki işin nasıl?” “Yorucu,” diye kısaca cevap verdi, sözü fazla uzatmak iste­miyordu, “Emniyettekiler babanın buralı olduğunu biliyorlar mı?”diye sordu yeniden. Bütün çabaları konuşmayı sürdürmek iste­diğini gösteriyordu. “Birkaç kişi biliyor sadece,” diye yine kısaca bir cevap verdi.Bu birkaç kişinin İsmet ve emniyet müdürü ile sınırlı olduğunusöyleme gereği duymadı. “Burası küçük bir il Leyla. Kısa sürede herkes duyar zaten,”dedi Yunus bilmiş bir şekilde. “Önemli değil, sonuçta saklayacak bir şeyim yok,” dedi.Gerçi saklayacak çok şeyi vardı. Özellikle babasının narkotiktegizli polis olduğunu ve belki de bu yüzden öldürüldüğünü kimsebilsin istemiyordu. Bütün bunlan anlatmak konuyu genişleteceğiiçin, sözü kısa kesmeyi uygun bulmuştu. “Yarın akşam, eğer sence mahsuru yoksa yemeğe çıkalım.Eğer istersen hafta sonu da Adıyaman’ı gezebiliriz.” Leyla bakışlarım Yunus’a çevirdi. O da dikkatli bir şekildekendisine bakıyordu. Genç adamın bir kuzen gözüyle mi bak­tığını, yoksa duygusal bir yakınlaşmaya zemin mi hazırlamayaçalıştığını henüz çözememişti. Kafasındaki bu sorulara bir çö­züm bulmadan bu tür görüşme ve buluşmaların içinde yer almakistemiyordu. Bu yüzden, 185

Gonca Çiftçioğullan \"İşten ne zaman çıkacağım belli olmuyor. İki büjâik soruştur- manın içindeyim. Bazen mesai sonrasına da kayabiliyor çalışma saatlerim, inşallah başka birzam an çıkarız,” dedi. Bakışları yeni­ den genç adamı bulduğunda yüzünün hafifçe gerildiğini fark etti. Reddedilmeyi hesaba katmamış olduğu açıkça belli oluyordu. Buna rağmen yine sakin görünerek hafifçe gülümsem eyi başardı. \"Sen ne zaman uygun olursan emrine amadeyim . Söylemen yeter.” dedi. Leyla, her ne kadar konuşmayı kısa kesm ek arzusunda olsa da Yunus’un yaklaşımındaki gizem i de çözm ek düşüncesindeydi. Şu anda ikisinin yalnız olması bazı şeyleri konuşm ak açısından uygun bir ortam gibi görünüyordu. A dıyam an’a gediğinden beri aile bireyleri hakkmda yeterince bilgiye sahip olm uştu. Yunushakkında da öğrendiği bazı şeyler vardı. G enç adam m dul ol­duğunu, evlendikten bir yıl sonra eşinden ayrıldığını biliyordu.En azından hayatında başka birinin olup olm adığını Öğrenme­liydi. Bu yüzden hafifçe öksürerek genzini tem izledi. Böylecekonuşmaya başlamadan önce uygun kelimeleri bulm ak için birazzaman kazanmaya çalıştı. “Eşinden aynlm ış olm ana üzüldüm . Z or olm uştur seniniçin,” dedi. O anda genç adamın yüzünden şaşkın bir ifadenin geçmesi,bu soruya hazırlıksız yakalandığını gösteriyordu. Aslında durupdururken böyle bir soru çok saçma ve acemice seçilmiş kelime­lerden oluşuyordu. Fakat başka türlü bu konuyu nasıl açabilirdiki? Yunus’un şaşkm iıktan hemen kurtularak, sakince kendisinecevap vermesi içini rahatlattı. “Sanınm sende duymuşsun evlenip aynidığım ı,” dedi bir tes­piti dile getirir gibi. Daha sonra yine konuşm aya devam etti. “Gerçi birbirimizi severek evlenmiştik. Ama olmadı işte, yü­ rütemedik. Kişiliklerimiz ve aile yapılarım ız çok farklıydı. Az 186

G üneşin K ızı çok ailemi tanıyorsun, ılımlı insanlardır. Fakat eski eşimin ailesi için aynı şeyleri söyleyemem. Bizi çok yıprattılar. Her şeyimize karışıyorlardı. Eşim de onların etkisinde çok kalıyordu. Neredey­ se benim aileme karşı bir tavır içine girmişti. Hep onun ailesine gitmek zorundaymışız, aile olarak bir tek onlar varrmş gibi dav­ ranıyordu.” Genç adam burada susarak derin bir nefes aldı. Sonraciddi bakışlarını Leyla’ya çevirdi ve konuşmasına devam etti. “Durumu anlaman için daha ne anlatayım bilmiyorum. Ol­madı işte Leyla, yürümedi bu şartlar altında evliliğimiz. Bu yüz­den birbirimize karşı olan sevgimizi de kısa sürede tükettik,”dedi sesine yansıyan bir hüzünle. Leyla onun içten ve samimi bir şekilde yaptığı açıklamayıüzülerek dinlemişti. Kimi ailelerin çocuklanna gereksiz baskıyaptıklarını ve evliliklerini kendilerine göre şekillendirdiklerinibiliyordu. Bu gibi nedenler kan koca arasmda, Yunus’ta olduğugibi ayrılıklara neden olabiliyordu. Kimi zaman da üzücü başkadurumlar ortaya çıkabiliyordu. Şiddet ve cinayet gibi nedenlerleemniyete intikal eden durumlar azımsanamayacak kadar çoktu. “Üzüldüm gerçekten. Çocuğunuzun olmaması büyük birşans açıkçası. En azından buna şükretmek lazım. Daha gençsin,inşallah yeniden sever ve mutlu olursun,” dedi. “Hayırlısı diyelim ama anladım ki yabancı biriyle evlenmekbeni m utlu etm eyecek,” dedi. Sonra gözlerini alıcı ve yumuşakbir bakışla L eyla’nın üzerinde gezdirdi. Bu bakışlar neredeyse Leyla’yı yerinden zıplatacaktı. Sözlerive bakışları açık açık bir yabancı ile değil, akraba ile evlenir­sem m utlu olacağım anlamına gelmiyor muydu? Yoksa bu konu­da hassas olduğu için öyle mi anlamıştı? Yok canım dedi kendikendine. Bal gibi açıkça onu ima etmişti. Şimdi bu lafın altındakalacak değildi ya. Birkaç etkili söz sarf edip onu kendi etki mer­kezinden uzaklaştırması lazımdı. 187

Conca Çiftçioğullan ^ \"Buraya geldiğimden beri büyük bir şaşkınlık içerisindeyim yunus. Hcnim için çok farklı bir kültürü var burasının. Birçok şey mesela, in.sani ilişk-” \"Mesela ne?” diye hemen araya girdi Yunus. \"İnsani ilişkiler, akrabalık ilişkileri çok olumlu ve güzel gö. rünmcsıne rağmen, bu akraba evliliği benim düşünce yapımın çok uzağında. Buradaki mantığı kavramış değilim. Akraba evli- liginin insan hayatını etkileyecek birçok olum suz yönü var. Her şeyden önce akraba evlilikleri içinde .sakal ve ölü çocuk doğum oranı çok yüksek görünüyor. Bu riski nasıl göze alabiliyorsunuz anlamıyorum.” \"Herkesin çocuğu .sakat ya da ölü doğm uyor. Ya da ne bile­ yim akraba olmayanların da sakat ya da ölü çocukları doğabili­yor.” “Sen istisnalarla bir genellem e yapm aya çalışıyorsun Yunus,Ona bakarsan sigara içenler arasında akciğer kanseri oranı çokyüksek. Fakat hiç sigara kullanm am ış birisi de bu kansere ya­kalanabiliyor. Bu durumda sigara içmek sağlığa zararlı ama senyine de iç demek gibi bu. Nc yazık ki bütün bunlar bilimsel ger­çekleri değiştirmiyor. İstisnalar asla kaideleri bozm az.” “Asıl istisnalarla genellem e yapıp bunu bilim sel temcilereoturtmaya çalışan sensin. Bak bakalım çevrene, buraya geldiğin­den beri kaç tane .sakat çocuk gördün? \"Burada çevremin oldukça sınırlı olduğunun sende farkın-dasın. Fakat unutma ki ben bir polisim gerekirse bütün aileleridolaşıp bunu tespit etmeye üşenmem. Bu durum da, senin sapta­maların bana yanlış geliyor. Benimki de sana öyle geliyor olabi­lir. Bu tartışılabilir bir konu. Bu konuda birçok bilim sel makaleyigetirip senin önüne koyabilirim.” Yunus, kızışan ve neredeyse sözlü tartışm aya kadar u/.anaeakolan bu sohbeti hafif bir kahkahaya dönüştürdü. 188

^ G üneşin Ktzı \"Çok ateşli b ir tartışm acısın . Bu konuyu şimdi uzatmayaca­ğım. A n la d ığ ım k a d a rıy la sen h ala kendini bir yabancı gibi görü­y orsun. Z a m a n la b u ra y a vc kültürüne alışacağına eminim,” dedisonra gitm ek üzere ayağa kalktı. \" D a h a fazla k o n u şu rsa k bu konu uzayıp gidecek, en iyisi benk a lk ay ım , d a h a so n ra bu lallı sohb etim ize devam ederiz,” dedi,L e y la ’yı k ız d ıra c a k k a d a r sev im li b ir bakış atarak. Leyla bu sevimli bakışı görmezden geldi. Hemen yelkenle­ri suya indirmek istemiyordu. Bu konudaki kararlılığından tavizvermek istemediğini görsün istiyordu, ”Bu geleneğe alışacağımı ve kabul edeceğimi sanmıyorum.Bu konuda tartışmamız yersiz zaten,” dedi, Sonra genç adamıgeçirmek üzere onun arkasından antreye doğru yürüdü. Yunus ayakkabılarını giyindikten sonra dönüp Leyla’ya ye­niden sıcak bir bakışla baktı. Etli ve dolgun olan dudakları, se­vecenlikle kenarlara doğru yayılıp gülümsemeye dönüşürken,sanki bu durum dan keyif alıyormuşçasına bir sıcaklık yayıyorduLeyla'nın üzerine doğru. Leyla, bu bakışlan görmezden geldi.Şu, karşısında dikilen genç adam kuzeni değil de bir yabancı ol­saydı belki o zaman alıcı gözüyle değerlendirebilirdi. Uzun boy­lu, atletik yapılı ve oldukça yakışıklıydı. Yüzündeki kirli sakalıve dudaklarının üzerindeki biçimli bıyıkları bile hiçbir erkeğeyakışmayacak kadar yakışıyordu üstelik kendisine. Güneydo­ğunun erkeklerine özgü esmer bir çekiciliği vardı. Konuşması,kendisiyle kurmaya çalıştığı iletişim şekli -gerçi buna, pat diyekapt önünde belirmesi dâhil değildi- kendini geliştirmiş olgunbiri olduğunu gösteriyordu. Halta tahsili de vardı. Bildiği kada­rıyla matematik mezunuydu. Öğretmenlik yapmak istemediğiiçin kendi işini kurmuştu. Yunus’un babası yani Abuzer amcası birçok bakımdan baba­sına benziyordu. Genci fiziki yapısı dışında başka ortak noktala- 189

Conca ÇifiçioğuUan n da vardı. Hatırladığı kadanyla babası çok sıcakkanlı ve güler yüzlü bir insandı. Aynı özellikleri am casında da görüyordu. Baba tarafı genelde mutaassıp aile yapısına sahip olm alarına rağmen, babası ve amcası daha modem bir yapıdaydılar. Zeynal amcası­ nın eşi ve üç halası da kapalıydı. Annesi bu aileye gelin gelme­ sine rağmen bu konuda babası onu etkilem em işti. Aynı şekilde Abuzer amcasının eşi, Ayşe yengesi de başörtülü değildi. Anne­ si dışandan gelin gelmişti ve aile onu bu şekilde kabul etmişti. Oysa Ayşe yengesi Adıyamanlı bir ailenin kızıydı. Buna rağmen aile onun üzerinde de bir baskı kurm am ıştı. D em ek ki her görüşe saygı duyan bir yapılan vardı. B unlar olum lu ve güzel şeylerdi. Ah, birde akraba evliliğine bu kadar sahip çıkm am ış olsalardı keşke diye düşündü. Adıyaman’da genelde dışandan gelen m em urlar dışında, ai­lelerine aldıklan yabancı gelin ve dam atlara karşı da b ir hoşgörüvardı. Genelde A dıyam an’a dışand an ço k g elin geliyordu. Ya­bancı gelinleri çok sıkıp bunaltm ıyorlardı. H ele bir de çalışangelinse daha da rahat bırakıyorlardı. Genelde ev gezm eleri, Adı­yaman için en gelişmiş sosyal hareketlilikti. B ir Adıyamanlıylaevli olmak, sık akraba ziyaretlerine, ev gezm elerine açık olmakdemekti. İşte bu konuda yabancı gelinler diğer gelinlere göredaha farklı bir muameleye m aruz kalıyorlardı. Sanki onlann evi­ne çok sık gitmekten çekiniyorlar gibiydi. Fakat kendi evlerindeağırlama işini de eksiksiz ve m utlulukla yapıyorlardı. Ayşe yengesi gördüğü kadanyla görgülü ve kültürlü bir ka­dındı. Aile içinde de anladığı kadarıyla çok seviliyordu. Yunusböyle bir aile içinde yetiştiği için pozitif yanlan gözle görülecekşekilde belli oluyordu. Aile bireylerine saygısı ve sevgisi her ha­reketinden okunabiliyordu. Her şekilde birçok genç kızın gönlü­nü kaptırabileceği iyi bir adamdı. En büyük şanssızlığı mutsuz 190

Güneşin Kızıbir evlilik yapmasıydı. Evliliğinde aileler arasındaki iletişimsiz­lik, yeniden bir yabancıyla evlenmesi konusunda gözünü korkut­muş gibiydi. Fakat karşısına yeniden âşık olabileceği, seveceğibirisi çıktığında bütün bu olumsuz düşüncelerinden de büyük birihtimalle kurtulabilirdi. Fakat bu kişi kendisi olamazdı. Bunu anlatmak için elindengeleni yapmalıydı. Çünkü Yunus’un kendisine olan bakışlan hiçde boş görünmüyordu. Bu da ister istemez endişelenmesine ne­den oluyordu. Karşısındaki genç adam ne kadar iyi, hoş görülü,kibar ve efendi olursa olsun, ona karşı hiçbir şey hissetmiyordu.Hissettiği tek şey bir kuzene duyulabilecek türden bir sevgiydi.Yunus’un da duygulannı zamanla bu yöne doğru kaydırmasımümit etti. 191

^ O ü n eşin Ktzı B ölüm 17Q O e t i n , Leyla ile görüşmenin kendisine iyi geldiğim hissetti. ^ v - ^ n u n sesini duymak ne kadar özlediğini de anımsatmış-tı. Burada birlikte çalıştıklan zaman zarfında çok iyi anlaşmaklabirlikte abi kardeş gibi de yakınlardı. Babası Kemal Bey bile kızıgibi severdi L eyla’yı. Buradan aynlalı kısa bir zaman olmasınarağmen babasının da kendisi gibi onu özlediğini ve aradığmı bi­liyordu. Leyla ile çok uyumlu çalışıyorlardı. Onun zekâsma, olaylankavrayış becerisine ve her şeyden önemlisi hislerine güvenirdi.Bu şekilde düşününce birden bir boşluk duygusu kapladı içim.Etrafı sanki bir belirsizlik ve ucu bucağı görünmeyen bir karan­lıkla çevrilm iş gibiydi. Kendisi de bu karanlığın içinde bir çıkışyolu bulm ak için çırpınıp duruyordu. İşte şu anda böyle bir ruhhali içerisindeydi. O karanlık sanki Dilek, ışık ise Leyla’nm ken­disiydi. Çünkü Leyla ile çalıştığı dönemlerde hiç bu denli karam- 193

-1$“ Gonca Çiftçioğullan sar duygular içinde oimamıçff. Ç ü n k ü o n u n la ç alışırk en hiç bu kadar geıgtn olup, içinde kıv ılcım laşan s in ir h a rb iy le mücadele eimck durumunda kalm am ıştı. Ç ü n k ü L e y la ’n ın h e r zam an ra- hallatıcı bir etkisi olurdu. Y anındakilere g ü v e n v eren bir kişiljğj vardı. O güven, herkesi sarıp sarm alardı. Gerçi Dilek de iyi bir polisti. O nun da s e z g ile ri kuvvetliydi Fakat güvenilirliği. Çetin açısından ta rtışılır d u ru m d a y d ı. O gtj. ven. eski bir eşya gibi kapının ö n ü n e a tıld ığ ı g ü n kaybolmuştu. Onu suçluyor muydu, artık bundan da em in o la m ıy o rd u . Yaşam- lanndaki acı onu bu şekilde vurm uştu. B u n u b ö y le kabul etmesigerekiyordu. Fakat bu kabulleniş on u a ffe ttiğ i a n la m ın a da gel­miyordu. Çünkü hâlâ kırgındı, h atta k ız g ın . B u y ü z d en kendiiçinde kopan fırtına bir türlü din m iy o rd u . D ile k ’in k e n d isin e kar­şı bir şeyler hissettiğinin farkındaydı. B u n u b a k ışla n n d a n oku­yabiliyordu. Oysaki kendi içi, k ap k ara b ir ç u k u ru n iç in d e kalmışgibiydi. Sadece üzülüyordu ona. H isse ttik le ri ü z ü n tü d e n başkabir şey değildi. Bu şekilde kendini telkin etm esi, içindeki fırtın ay ı dindirmekiçin bir çıkış yolu gibiydi. Belki de sığ ın d ığ ı b ir lim a n . Fakat neolursa olsun şu son günlerde hayatı b ü y ü k b ir k a rm a şa n ın içinegirmişti. Sonu ve çıkış yolu belli o lm ay an b ir k a rm a ş a g ib iy d i herşey. İnsanın hayattan beklentisiyle yaşadıkları b irb irin e tamamenzıt olabiliyordu. Bu zıtlık şekil veriyordu belki d e b ak ış açılanna,Bakış açısı, evet bu kavramdı ikisini b irb irin d en ay ıran . Acıyayaklaşım lan, onu yüklenişleri, onu n k a rşısın d a k i tu tu m la rı değil miydi ikisinin arasına giren? Sanki kendisi çok m u olum lu bak­ mıştı? Yaşadıklannı sindirm esi, kabul etm esi k o lay m ı olmuştu? İşin aslı hiç de öyle değildi. Y ü zleştik leri a c ı k e n d isi iç in de çok yıkıcıydı. O dönemde onu hayata b a ğ la y an te k şey D ile k ’ti. Dik durmaya çalışması ona güçlü görünm e çabastydı. İşte zam anında 194

Güneşin Kızıböyle üstesinden gelm eye çalışmış, böyle bakmıştı yaşadıklan acıya. Dilek için güçlü görünmeliyim, ayakta kalmalıyım, onuda kurtarm alıyım dem işti. Hâlbuki Dilek, onun bu insanüstü ça­ basını katil dam gası vurarak yerle bir etmişti. İşte o zaman hiçbir açı kalm am ıştı hayatında başmı çevirip kendini kurtarabileceği. Çünkü olum lu görünm eye çalışan bakış açısı katil damgasıyla son bulmuştu. O zam anlar büyük bir bunalımın eşiğinde olduğunu daha yeni idrak edebiliyordu. Her daim yanında olan ailesinin varlığı­ na şim di daha çok şükrediyordu. Ve tabi en karanlık döneminde hayatına giren Songül'ün varlığına. Altın kalpli, yumuşak huylubu esm er kadm , büyük ve derin bir uçurumun kenarından çe­kip çık arm ıştı ken d isin i. Detayları Fazla bilmese bile hayatına hükm eden bir acının varlığını hissedebilmişti. Hiçbir zaman sor-gulam am ıştı, anlam sızca ve küstahça davramşlanoı. Her zamangü ler y ü z ü v e sev g isiy le yanında durmuştu. Eli her eline dokun­duğunda yüreğini dağlayan o büyük acı, yavaş yavaş azalmayabaşlam ıştı. Sevgi dolu yüreği ile baktığı gözleri, ne zaman kendigözlerine çevrilse karanlık yüreğine bir ışık salmıştı. Kendisiniçık m azd an k urtaran bu kadını tüm yüreği ile seviyordu. D ilek ile geçm işini öğrendiğinde bile, o ince nazik elleriy­le, y in e elle rin i k av ram ış, sevgi dolu yüreğini, yine onun içineak ıtm ıştı. A rtık h ay atın d a S ongül’ün olduğu gerçeğini kabul et­m esi g erek iy o rd u . Peki, neden hâlâ D ilek’e kayıp duruyordu dü­şünceleri. N eden bir türlü akimdan çıkıp gitmiyordu bu kadm?Sadece içinde hissettiği üzüntü yüzünden mi? Yoksa derinlerdedaha başka şeyler mi vardı? Benliğinin derinliklerine gömdüğüo du y g u lan gün yüzüne çıkarm ak istemiyordu. Peki, o zamanneden rahatsız oluyordu? Neden bu kadının varlığı böylesi biretkiye neden oluyordu? Kafasından geçen bu sorularm cevapla- 195

■İÇ* Gonca Çiftçioğullan m ı bilnıesine rağmen, bir tiiriü gerçeği kabuİ edemiyor, dahas, einıeJc fsfem/yordu. Geçmiş yaşanmış ve orada kalmıştı. Dilek geçmişindeki biryaraydı. O yarayı yeniden dağlam am ak için ka- buğunu soymamak gerekiyordu. Bunu yapabilecek miydi? Ço^ emin olmasa bile en azından çaba göstenneliydi. Bunu Songül için yapması gerekiyordu. Hayatındaki o m ükem m el varlığı in. citmek. isteyebileceği en son şey olurdu. O anda çalan cep telefonu, bu can sıkıntılı düşüncelerinden kurtulmak için bir fırsat oldu. Fakat arayan num ara yüzünden suratı yeniden asıldı. \"Efendim Dilek,” dedi açar açm az telefonu. \"Çetin, Nuri Komiser ile birlikte odam a bekliyorum sizi,” dedi Dilek, emreder bir ses tonuyla, \"Emredersiniz Müdürüm,” diyerek sinirle kapattı telefonu. Dilek’in, Nuri ile ikisini birden çağırm ası davayla ilgili önemli bir gelişmenin olduğu anlamına geliyordu. Hemen kol­ tuğundan fırladığı gibi kalkıp hızlı adım larla odasını terk etti. Hemen yan taraftaki N uri’nin odasının kapısını hafifçe vurup kafasını uzattı. Ortağı masasının üzerindeki evrakları incelemek­ le meşguldü. Oda kapısının açıldığını fark edince başını kaldınp baktı. Çetin baş hareketiyle onu dışan doğru çağırdı. “Müdür, bizi görmek istiyor,” dedi ardından. Nuri incelediği evraklan kapatıp m asanm üzerine özenle koydu. Sonra ayağa kalkıp hızlı adım larla Ç etin’in yanına geldi. \"Ne oldu acaba? Bir fikrin var mı? Diye sordu endişeyle. \"Yanına gittiğimizde öğreniriz,” diye sorusunu geçiştirdi or­ tağının. Müdürlerinin odasma girdiklerinde odada bulunan misafir hemen dikkatlerini çekti. Emniyet M üdürü yani Ç etin’in babası Kemal Bey de odadaydı. İkisi bir konu üzerinde konuşuyorlardı- 196âat

Güneşin KızıO nlar odaya girince konuşm alarını kesip bakışlarını ikisine çe­virdiler. Çetin ve Nuri hemen Kemal Bey’in yanma gittiler. Onlankarşılamak üzere ayağa kalkan müdürle tokalaştılar. Çetin ev dı­şında amir memur ilişkisi içinde olduğu babasıyla resmi bir şekil­de tokalaştıktan sonra Nuri ile birlikte hemen onun karşısındakikoltuklara yan yana omrdular. Dilek de tokalaşma merasimindensonra kendi koltuğuna oturdu. Babasının şubeye gelmiş olmasıortada ciddi bir durum olduğunu gösteriyordu. “Davayla ilgili önemli bir gelişme mi var?” diye sordu he­men Çetin. Onun bu sorusuna babası cevap verdi. “Büyük ihtimalle sizin bölümde bir sızma var. Onu konuşu­yorduk Dilek Hanım ile.” dedi. “Dün biz de farkına vardık,” diye konuşmaya dâhil oldu Nuri. “Duyulmaması gereken bilgiler basma sızdınlıyor. Bu soru­nu bir an önce halletseniz iyi olur,” dedi Kemal Bey. “Bir polis görevlendirdik. Durumu araştırıyoruz,” dedi Çetin. Babasının gözleri önce kendisine, sonra da Dilek’e kaydı. İki­si arasındaki ilişkiyi gözlemlemeye çalışıyor gibiydi. Çetin oda­ya girdiğinde babasının ardından Dilek ile de tokalaşmış, hattao esnada hafifçe birbirlerine tebessüm etmişlerdi. Bu detaylannbabasının gözünden kaçmadığına emindi. O esnada Dilek’in te­lefonu çalınca bütün bakışlar ona yöneldi. Telefonda konuşurkenyüzü asılmıştı, görüşmesini bitirir bitirmez Kemal Bey’e baktı. “Manisa yolu üzerinde iki erkek cesedi bulunmuş.” dedi. “İhbarı kim yapmış,” diye sordu Çetin hemen. İzm ir’den Bursa istikametine giden bir aile yapmış. Araba­larıyla giderken mola vermişler. Yanlarında köpekleri de varmış,o bulmuş cesetleri,” dedi. Sonra bakışlanm ikisi üzerine çevirdi. “Olay mahalline bir ekip gönderelim hemen,” dedi. 197

7 ^ Gonca ÇiJiçioğuUan ^ \"Tamam, bizde ekip ile b irlik te g id e iim .” d iy e re k ayağa ka/kfı. Kemal Bey, o n lar kalk ın ca “ T am am , s iz oJay y e rin e gidin. B iz de D ilek H anım ile d av a h a k k ın d a k o n u şa lım b ira z ,” dedi. Konuşurken b ak ışlan n ı Ç e tin ’e ç ev irm işti. \"Dün, Leyla ile görüşm üşsünüz sanırım . A z ö n ce öğrendim. Bu kimliği belirsiz bayanın eşkâline o n la n n kayıp şahsı uyuyor herhalde,” dedi. Çetin babasının soruşturma haricinde biraz da Dilek ile ken­ disinin şubedeki durumlannı da kontrol etme amaçlı geldiğini anlamıştı. Soruşturmadan an be an haberi oluyordu zaten. “Öyle görünüyor, ama elimizde DNA bilgileri olmadan kesin sonuca ulaşamıyoruz.” “Tamam, gelişmeleri alırım daha sonra,” diyerek ikisinin git­mesine izin verdi. Dün, Leyla ile görüştükten sonra durumdan Dilek’i haberdaretmişti. Dilek de babasını bilgilendirmişti anlaşılan. Onlan davakonusundaki sohbetleriyle baş başa bırakarak Nuri ile birlikteodadan aynldılar Bir ekiple birlikte yola çıktılar. Yolda Songül’ü de arayıpdurumdan haberdar etti. Her davaya birlikte bakıyor olmalan,ilişkilerinin boyutunu da geliştiriyordu. Daha dün akşam birlikteolmalanna rağmen onu özlediğim hissetti. Her gün olmasa bilekimi geceler Songül yanında kalıyordu. Bu da ilişkilerini dahaciddi boyuta taşıdığı gibi, aralarındaki güven ve sevgiyi de per­çinliyordu. Bir süre sonra cesetlerin bulunduğu Manisa-İzmir yolu ara­ sındaki ormanlık alana geldiler. Adli Tabip Vedat da ekip ile bir­ likte hemen arkalanndan gelmişti. Arabayla geçiş olmadığı için cesetlerin bulunduğu yere kısa bir mesafeyi yürüyerek gittiler. 198

Oüneşm Kızı <**-• jki maktul birbirine yakın ve yüzükoyun bir şekilde yatıyordu.Cesetlerin etrafındaki kovanlar hemen göze çarpıyordu. AdliTabip Vedat, yanında getirdiği çantasından birkaç alet çıkararakcesetlerin ön incelenmesini yapmaya başladı. Olay yeri ekibi dedikkatli bir şekilde çevreyi inceleyip kordon altına almış, olayıngeçtiği yeri numaralandırarak titiz bir çalışma içine girişmişti.Çetin ve Nuri dikkatle etrafa bakınmaya başladılar. Oldukça ıs­sız görünen bölgede hiç kimse yoktu. Bu yüzden cesetleri kiminbulduğu ve ihbar ettiği dikkatini çekti. Bu arada olay yerine gelen ve kendilerine doğru yürümekteolan Songül’ü gördü. Hafifçe gülümseyerek karşıladı genç kadımve sonra yanaklarından öptü. \"Neler buldunuz?” diye sordu Songül gelir gelmez. “İki ceset, üzerlerinde kurşun yarası var,” dedi Çetin. \"İhbarı kim yapmış?” diye sordu Songül. “Bursa istikametine giderken burada mola veren bir aile yap­mış ihban. Sanırım yanlannda köpek varmış. O bulmuş. Onlar daemniyeti arayıp bildirmişler durumu.” Bu arada Tabip Vedat onların yanma geldi. \"Birkaç saat önce öldürülmüşler. Şu anda saatin on olduğunudüşünürsek sabaha karşı infaz edilmişler.” dedi. \"İnfaz mı?” diye sordu Songül şaşırarak. \"Evet, ikisi de göğüslerinden vurulmuş. Birkaç kurşun yarasıvar ikisinin de üzerinde. Sanki buraya infaz edilmek üzere geti­rilmişler gibi,” dedi. \"Cesetlerin kolay görülür bir yerde olmadığını varsayarsakhemen bulunsun istememişler anlaşılan,” dedi Çetin. \"İhbarı yapan aile hakkında ne biliyoruz?” diye sordu Son­gül, Çetin’e. 199

¿p. Gofico Çiftçioğullan -Fazla bir bilgimiz yok. Kendileriyle ılgiJi bir bilgi verip vemıed/Werini bılmiyonım. /hban yapan suçlu olabilir diye mi düşünüyorsun? \"Evet, olabilir tabi,” diye Nuri destek verdi Songürtin fikri­ ne. \"Ama infaz tarzı; ormanın içinde vur, sonra da ara emniyeti ihbar et. Çok mantıklı gelmiyor bana,” dedi Çetin. \"Belki de dediğin gibi aile tesadüfen bulmuştur,” diye Son­ gül bu sefer arka çıktı Çetin’e. \"Köpekleri olmasaydı belki cesetler bulunamayacaktı,” diye 6u sefer de Nuri destekledi onları. “Önce maktullerin kimliklerini tespit edelim sonrası çorap söküğü gibi gelir zaten,” dedi onlar dinlemekte olan Vedat. Bu arada çevresine dikkatle bakınan Çetin, olay yerine ba­ sının yani, Cansu’nun gelmediğini fark etti. Demek ki bu ihba­ rı alamamıştı. Sızıntıyı yapan her kimse, bu durumu fark ettiği için bilgiyi vermemiş ya da henüz olayı duymadığından haberi uçuramamıştı. Bu sızıntıyı her kim yapıyorsa, bir an önce ortaya çıkarmalan gerekiyordu. Bazı durumlarda küçük bir ayrıntının dahi basına sızması, o soruşturmanın baltalanması demekti. Nor­ malde emniyet birimleri bu tür durumlara çok hassas yaklaşır­ lardı. Kendi şubelerinin bu konuda oldukça güvenli olduğunuI»düşünürken böyle bir açık, hem davanın seyrini hem de emni­ yetin güvenirliğini tehlikeye sokuyordu. Bunu temizlemek için Komiser Yavuz bu konuyla ciddi bir şekilde ilgileniyordu. Aynca görevlendirdikleri polis memuru da Cansu’yu izleyerek, kimin­ le görüştüğünü bulmaya çalışıyordu. Bu şüpheli kişinin ellerine düşmesi an meselesiydi. 200

•fp» Güneşin Kızı -Pt- B ö Lüm 18C ~ Q T iesi sabah emniyete geldiğinde oldukça kötü bir ruh hali C p> içerisindeydi. Artık kesin olarak takip edildiğinden emin­di. Aynca amcasının oğlu Yunus’un duygusal yaklaşımı da sinir­lerini germişti. Öyle bir haldeydi ki, gördüğü herkese çalabilirdi.Üstelik ellerindeki davalarla ilgili de kayda değer hiçbir bilgiyeulaşamamıştı. Zaten bu davalar yüzünden cam sıkkınken bir dekarşısına takip edilme ve amcasının oğlunun duygusal açılımıçıkmıştı. Bütün bunlar üzerine büyük bir yük bindiriyordu. As­lında kendisi iyi bir sorun çözücüydü. Bugüne kadar hep baş-kalannın sorunlannı çözmüştü. Oysaki şu anda kendi bayan so­runlarla doluydu. Bütün bunlarla başa çıkması gerekiyordu. Amaönemli olan nereden başlaması gerektiğiydi, Dun öğleden sonra Damien Blair'i arayıp Bayan Nadine’ninkişisel bir eşyasını istemişti. Genç arkeolog hemen bir saç fır­çasıyla soluğu emniyette almış. Bayan Nadine hakkında kesin 201

Gonca Çiftçioğullan bir bilgiye ulaşamadıklannı duyunca çok üzülmüştü. Mecburen ona, daha da çok üzüleceğini bildiği halde saç fırçasını isteme nedenini açıklamak zorunda kalmıştı. Genç adam, neredeyse dehşete kapılacak kadar bir tepki göstermiş, yüzüne büyük bir inanmazlıkla bakmıştı. Durmadan kimseye kendilerinin bir za­ rarlarının dokunmadığım, Nadine’yi kaçınp öldünnelerioin çok mantıksız olduğunu söyleyip durmuştu. Zaten olaya mantık açı­ sından bakıldığında işin gerçeği de buydu. Fakat bu olay ortaya çıktığından beri hiçbir şey mantık çerçevesinde gelişmemişti. Antropologun kaybolduğu günden beri bulunamamış olması, İz­ mir de bulunan ceset ve o cesedin N adine’yi andırm ası bunlann hiçbirisi mantıklı değildi. Yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğu ve genç kadının da buna bağlı olarak ortadan kaybolduğu aşikâr­ dı. Peki, yolunda gitmeyen o şey ne olabilirdi? İzm ir’de bulunan ceset eğer bu kadına aitse, onu oraya götüren ve öldürülmesine sebep olan şey neydi? Bunlann hiçbirisine mantıklı, akis yatkın bir cevap bulamıyordu ki.•i Köyde şüphelendiği çocuktan da henüz ses seda yoktu. Güya dün öğleden sonra gidip onu getireceklerdi ama İsm et’in kaynağı çocuğun köyde olmadığım söylemişti. Bu çocuk köyde değilse neredeydi? Neden o gün köye polis geldiğinde panik olmuş ve onlardan uzak durmaya çalışmıştı? Kesin bunlann altında yatan bir şeyler vardı. Ama o şeyi bir türlü bulamıyordu. En azından bayan antropoloğun başına ne geldiğini öğren­ seler, o zaman belki çorap söküğü gibi çözülecekti her şey. Bu yüzden dün akşam eve gitmeden önce hemen saç fırçasmı İzmir Emniyeti’ne özel kurye ile göndermişti. Daha sonra kafası yine takip edilmesine takıldı. Neden ve kim takip ettiriyordu acaba? Bu durumdan emniyet müdürünü haberdar etse miydi? Ya, o da kendisine şüpheyle bakarsa inan- 202

Oüneşin Kın mazsa ne olacaktı? Sonuçta bir güven sorunu oluşabilirdi arala­ rında, Her şeyi göze alıp birine açılması gerekiyordu. Zaten ilk günkü yaklaşımından dolayı o güveni müdür kendisine vermişti. En iyisi gidip onunla konuşmaktı. Müdürün özel kalemini ara­ yarak müsait olup olmadığını sordu. İki dakika içerisinde özel kalem, müdürün kendisini beklediğini haber verince görüşmesiniyapmak üzere hemen odasından aynidı. Emniyet Müdürü, odasına girdiğinde onu yine yerinden kal­karak sıcak bir gülümsemeyle karşıladı. “Hoş geldin kızım,” dedi sonra oturması için koltuğu göster­di. Oturur oturmaz, “Nasılsın? Alıştın mı aramızda olmaya?” diye sordu. “Teşekkür ederim Müdür Bey, iyiyim. Yavaş yavaş alışıyo­rum,” cevabını verdi. Müdür, L eyla’nm gergin yüz ifadesini görünce, “Herhangi bir sıkıntın m: var?” diye sordu endişeyle. Leyla, m üdürünün yüzüne hafif bir çekingenlikle baktı. “Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama takip ediliyo­rum,” dedi açık bir şekilde. M üdürün yüzü hemen endişeyle karardı. “Kim takip ediyor seni?” “Emniyetten biri tarafmdan takip edildiğimi düşünüyorum.” Bu söz üzerine Mahmut Bey, bir süre sessiz bir şekilde Ley­la’yı süzdü. Sonra devam etti. “Endişe edecek bir durum yok Leyla. Seni takip etmeleriniben istedim,” dedi. Onun bu sözüne şaşıran Leyla, “Peki, ama niçin?” diye sordu endişeyle. M ahmut Bey yavaşça arkasına yaslandı. Yüzünden ne dü­şündüğünü anlamak mümkün değildi. Önce ifadesiz gibi görü­nen yüzü daha sonra yerini endişeyle gölgelendi. 203

G o n ca Ç iftç io ğ u U a n \"Sonin güvenliğin iiçısındnn bazı e n d işe le r fa şıy o m n ı.” “Ne gibi?\" diye sordu. İyice nieraklünm ışlı. ••Babanın kalillori, b iliyorsun hâlâ d ışarıd a . S en in b u ra y a g e |. ıınVoJnıan güvenliğini lelılikcye alıyor. Bu y ü z d e n sen i korum a amav'I» 'k i p o lis g ö re v le n d ird im . O n la rı h e m e n fa rk e tm iş o ln ia n hayranlık verici. Bu derece d ik k a tli o lm a n a s e v in d i m .\" ‘•Neden b u n u b e n im le k o n u ş u p b u k o n u d a b ilg ile n d ir m e d in iz ki?\" diye sordu. Şaşkınlığı hala geçm em işti. “Nasıl bir tepki göstereceğinden emin olam adım . Açıkçası kabul etmeme ihtimalini hesaba katm ak istem edim . Bu konuda seni şaşkınlığa ve hayal kınkiığm a uğrattığım için üzgünüm .” Mahmul Bey bunları üzgün bir şekilde söylemişti. Bakış­ larından gerçekten çok endişeli olduğunu anlam ak zor değildi. Leyla, bu babacan müdürü içinden bir kere daha takdir etti. Ko-j!/’ ruma endişesiyle polis görevlendirm iş olm ası güvensizlik de­ ğil. kendi güvenliği açısından tedbir am açlıydı. Bu derece ince düşünceli ve çalışanını koruyan bir m üdürle çalışıyor olmaktan mutluluk duydu, Zaten babasının katilleri kendisini tanımıyordu. Burada çalıştığını ve onun kızı olduğunu bildiklerini de sanmı­ yordu. Yani müdürün bu konudaki endişesi yersizdi. Bu yüzden takip edilmesine de gerek yoktu. “Bu anlamlı ve ince düşünceniz için teşekkür ederim. Ama bence endişeleriniz yersiz. Beni tanıyan ve kimin kızı olduğumu bilen yok. O yüzden burada sadece görevini yapm aya çalışan bir polisim. Benim için bu denli endişelenm enize gerek yok,” dedi saygılı bir şekilde m üdürün korum a teklifini reddetm eye çalıştı. Mahmut Bey, hemen sağ elini kaldırarak L eyla'yı susması konusunda uyardı. “Yine de çevrende bir iki polisin bulunm ası sana zarar ver­ mez. Benim de içim rahat olsun.” dedi. 204

Güneşin K m \"A rlık siz nasıl uygun görürseniz, teşekkür ederim MüdürBey.\" dedi. “ Bnbiinın davasıyla ilgili gelişm eler var mı?\" diye sordu. Busefer bakışlarında gizicyem ediği bir merak vardı. Fakat Leyla,olum suz şekilde başını sallayınca gözlerinde ki o ışıltı da hemensöndü. \"M a a le se flıe n ü z o konuyla ilgilenemedim. İki dava var elim­de onlarla uğraşıyorum .\" “Evet, biliyorum elindeki davaları. Kaybolan Fransız antro­polog h akkında hala bir ıpucunuz yok değil mi?” \"A slında o lab ilir am a bu hiç de iyi bir ipucu değil. İzmir'dekimliği belirsiz bir kadın cesedi bulunmuş. Yüzü ezilerek par­çalanm ış, bu y üzden tam bir eşleşm e sağlayamadık. Fakat fizikigöriinüşü bizim F ransız bayanı andınyor gibi. DNA bilgisi içinsaç fırçasını İz m ir’e gönderdim . Birkaç güne kadar kesin sonuçbelli olur. O topsi sonucunda s a f eroin verildiği belirlenmiş. Böy­le olunca d ik katim izi bu yöne çevirdik. Kahta'da gözüme çarpanbir şüpheli var. B ugün onu sorgu için getireceğim. Bakalım buişin altından neler çıkacak.\" O nu ciddi b ir yüz ifadesiyle dinleyen müdür. “ E ğ er bu işin içine uyuşturucu karteli girerse anık bu davasizin olm az. N arkotik birim ine devredersiniz.” dedi. Bunu söy­lerken yüzüne büyük bir endişe yerleşmişti, “ Lütfen M ü dür Bey! N e olursa olsun bu davayı bizden alma­yın. U yuşturucuyla bağlantılı olması babamın kaiiUerini bulmamkonusunda bana ipucu verebilir.” “ Ben de özellikle bu yüzden davayı sizden almak istiyorum.Bu işin ucu tehlikeli b ir şekilde sana dokunabilir. Buna müsaadeedem em . DN A sonuçlan elinize ulaşınca beni hemen haberdaredin. B akalım bu işin sonu nereye varacak?\" dedi. O anda mö- 205

Gonca Çiftçioğullan düriin bakışlanndaki karanlık ve yüzünün aldığı öfke dolu ifade Leyla’nın daha fazla bu konu hakkında konuşm asına izin ver­ medi. Leyla artık bu noktada çekilmesi gerektiğini kavrayarak ayağa kalktı. “Tamam, Müdür Bey. Gelişmelerden sizi haberdar edece­ ğim,\" dedi. Sonra müdürden izin isteyerek odadan ayrıldı. Kafası iyice allak bullak olmuştu. O babacan ve yum uşak gö­ rünümlü müdür, işin içine uyuşturucu konusu girince tam am en değişmiş, yüzü korkutucu bir çehreye dönüşm üştü. A z çok bu ko­ nudaki hassasiyetini anlamasına rağm en, bu davadan kendilerini çekmek istemesini de kabul edem iyordu. A slında narkotik bölü­ münün o noktada soruşturmayı devralm ası m antıklıydı ve öyleolması gerekiyordu. Fakat bu onları soruşturm anın tam am en dı­şına atmazdı. Sonuçta bir cinayet vakası da vardı işin içinde. M ü­dür de asimda bunun bilincindeydi. Büyük ihtim alle, babasındankaynaklanan nedenlerden dolayı kendisini dava dışında tutmayaçalışıyordu. Bu davanın içinde olm ası büyük bir tehlikenin içinedalması demekti. Bunun gayet farkındaydı. Z aten bütün bunlarıbilerek ve hesap ederek gelmişti buraya. T ehlike hayatlarının birparçasıydı. Bundan kaçınmanın hiçbir m antığı yoktu. B u iş n e ­reye uzanırsa uzansın gidebileceği yere kadar gitm e kararındankimse onu vazgeçiremeyecekti. Odasına döndüğünde İsm et’i koltukta otururken buldu. Cansıkıntısını ona yansıtmak istemediği için kendisini bekleyen ada­ma hemen gülümsedi. “Günaydın, hoş geldin,\" dedi. “Sana da günaydın,” diye aynı şekilde cevap verdi gençadam. “Ne yapıyoruz bugün?” diye sordu İsm et’in önünde ayaktadikilerek. 206

Î55“ Güneşin K m “ Hazırsan eğer Kahta’ya gidip senin oğlanı sorgu için geti­rebiliriz,\" dedi. “Ahm et köyde miymiş, bir haber aldın mı?” “Adamım hala görmemiş bizim oğlanı. Ama yine de biz gi­delim . Ç evreyi de bir kolaçan ederiz,” dedi İsmet. “Tamam, çıkalım o zaman,\" dedikten sonra hemen vestiyer­den çantasını alıp om zuna astı. Yola çıktıklarında ikisinin arasında olağandışı bir sessizlikhâkim di. L eyla’nın kafası zaten doluydu. Hem dün gece Yunusile m uhabbeti biraz canını sıkmış, hem de Müdür Bey’in görev­den çekm e düşüncesi sıkılmasına sebep olmuştu. Kafası bun­larla meşgul olduğundan genç adamla konuşmak için bir çabasa rf etm iyordu. Yine de başını çevirip göz ucuyla şöyle bir baktı.Sanki onun da canı sıkkın gibi kaşlan çatıimıştı. Yoksa bir arayagelip de bu şekilde sessiz oturduklan hiç görülmemişti. Bakışla­rını cam dan dışarıya çevirdi. Artık aşina olduğu çevreye bu seferilgiyle değil, boş gözlerle bakıyordu. Ne ekili dikili alanlar, neağaçlar ne de geçtikleri Kâhta ilçesi ilgisini çekti. Yanm saattenfazladır yol alm alanna rağmen tek bir laf etmemişlerdi. İsmet inkendisine yardım amaçlı yanında olduğunu bildiği için, onunneye canının sıkılm ış olduğunu öğrenmek istedi. “H er şey yolunda mı? Biraz canın sıkılmış gibi gördüm seni ”dedi. İsm et bakışlannı yoldan ayırmadan. “ İyiyim, yok bir şey,” diye kısaca kestirip attı sorduğu soru­yu. O nun bu tavn daha çok meraklanmasına neden oldu. Demekki kesin bir şey vardı canını sıkacak, “Gerçekten var bir şeyler, hadi söyle bana. ‘ dedi ısranm yi­neleyerek. 207

Gonca Çiftçioğullan İsmet bu sefer göz ucuyla şöyle bir baktı. Sonra bakışlannı yine yola çevirdi. \"Senin buraya geliş nedenini bizden başka bilenler de var,\" dedi sonra suskunluğunu bozarak. Onun yüzündeki endişeyi gö­ ren Leyla, \"Ama ben kimseye bir şey söylemedim. Nasıl öğrenmiş ola­ bilirler ki?” diye sordu. Çok şaşırmıştı. Şaşkınlığı hem sesine hem yüzüne yansıdı. Onun bu hayal kırıklığına uğramış şaşkın hali genç adamın kaşlannm daha çok çatılmasına sebep oldu. \"Seni üzmemek için söylemeyi düşünmüyordum. Benim de çok canım sıkıldı bu duruma.” \"Sana kim söyledi?” “Şubede konuşuyorlardı, kulak misafiri oldum. Yani anlaya­cağın hemen herkes duymuş gibi.” “Ne diyorlardı benim için?” diye sordu. Endişesi iyice art­mıştı. “Güneş’in kızı gelmiş, dediklerini duydum. Dem ek ki, Adı­yaman’a geliş sebebi babası yüzündenm iş gibi laflar işte.” Leyla iyice şaşkınlığa uğramıştı. Ö zellikle ‘G üneş’in kızı’benzetmesi iyice dumura uğramasına sebep oldu. Z eliha’nın ni­şanında ilk defa amcası söylemişti bu sözü. O sözler aile arasındakonuşulup gitmişti. Nasıl olurdu da o günkü konuşm alar dışarısızardı. Bu durumda bunu aileden biri sızdırmış olmalıydı. Amakim ve neden söylesindi ki? “Güneş’in kızı olarak ilk defa, geçen gün halam da otururkenamcam hitap etti bana. Bu söz aile arasında söylendi. Nasıl dışarıçıktı anlamadım.” Onu dikkatle dinleyen İsmet, “Babanı emniyet içinde Güneş olarak bilm eyen yoktur. Tabieskiler bilir bunu. Fakat yıllardır onun narkotikteki başarılı çalış-208

Güneşin Kızr <?,•malan hep anlatılır ve yeni gelenlere ömek olarak gösterilir. Buyüzden babana Güneş diye hitap edilmesi çok normal. Anladığımkadanyla aileden çıkmış bu söz. Fakat senin düşündüğün gibiolumsuz bir şekilde değil. Zeynal amcan kahvede, 'bizim Gü­neş 'in kızı geldi ya, yandı artık Adıyaman 'daki suçlular.' demiş.Aynca 'abimin bıraktığı meşaleyi o taşıyacak' demiş. Tabi hepgurur duyarak söylemiş bunlan. Sana daha önce söyledim burasıküçük yer diye. Burada iğne yere düşse ses çıkartır Benim tekendişem yakında ilgili ilgisiz herkesin duyacak olması. Bu baba­nın katillerinin de kulağına gidebilir. İşte bu yüzden canım sıkıldıbugün,” dedi İsmet. “Am cam dan öğrendiklerini nereden biliyorsun?” Artık iyice şaşkınlık içindeydi. Kahve dedikodulan bile em­niyete kadar geliyordu demek ki. “ Bizim çevik kuvvet ekip amiri, amcanla arkadaş. Arada ta­kılıyorlar böyle kahveye. Orada masa etrafmdaki kişiler arasındageçmiş zaten bu konuşma. Emniyete bu bilgiyi ekipler amiri ge­tirmiştir büyük ihtimal.” “N e yapalım, elbette bir gün öğreneceklerdi,\" diye başmı boşver gibisinden sallayarak gönülsüz de olsa kabullenmek duru­munda kaldı. Şimdi daha iyi anlıyordu müdürünün kendisi hakkındakı en­dişelerini. Büyük ihtimal dedikodular onun kulağına kadar git­miş olmalıydı. Belki de bu yüzden endişelenerek takip için polisgörevlendirm işti. Zaten sevmişti o adamı. Şimdi içindeki sevgidaha da büyümüştü. İsm et’in kendisi için endişelenmesi ve üzülmesi, içinde birşeylerin kıpırdanmasına neden oldu. Zaten ilk tanıştığı gündenberi aralannda bir çekim olduğunun farkındaydı. Hayatında ilkdefa, içinde bir erkeğe karşı kıpırdanan duygular vardı. Acaba

7 ^ Gonca Çiftçioğullanaşk mıydı? Daha önce hiç âşık olmadığı için aşkın ne olduğunuda tam olarak bilmiyordu. Fakat kesin olan bir şey varsa o da şuyanında oturan adama karşı bir şey hissettiğiydi. Onun da ken­disiyle ilgilendiğinin farkındaydı. Hiç mecburiyeti yokken ortağıgibi, her dava ve olayda yanında oluyordu. Sürekli yanında ol­ması ve yalnız bırakmaması, kendisi için endişelendiği hissiniuyandınyordu içinde. “Hey! Tamam, artık kafana takma. Ne yapalım, senin de de­diğin gibi elbet bir gün öğreneceklerdi,\" dedi İsmet, onun bu dal­gın halini görünce. Sonra yüzüne kocaman bir gülümseme kon­durarak Leyla’nın yüzünü eliyle kendine doğru çevirdi. “İstersen yann çıkalım biraz. Hafta sonunu birlikte gezerekdeğerlendirelim ne dersin? Hem sana biraz Adıyam an’ı tanıtmışolurum,\" dedi. Öyle tatlı, öyle sevecen bir bakışla sormuştu ki hayır ce­vabını beklediğini hiç sanmıyordu. Daha dün akşam Yunus’ungezme teklifini kabul etmezken, şimdi îsm et’inkini nasıl kabuledecekti? Üstelik geldiği günden beri ev ve işi arasında koşturupdurmuş, hiçbir yeri gezecek görecek vakti olmamıştı. İçinden birses kocaman bir evet diyordu. Ama başka bir ses, Yunus 'a hayırdedin, buna da hayır diyeceksin diye uyanyordu kendisini. Aca­ba hangi sesin tavsiyesine kulak venneliydi? Evet mi demeliydi,yoksa hayır mı? İçinde ilk defa kıpırdanan duygular ağır basıyordu. Duygula­rı mantığının sesini bastıracak gibi görünüyordu sanki. İlgilendi­ği, hoşlandığı birisiyle çıkmak bir anda daha cazip göründü gö­züne. Şu sevimli adamla çıkmayı gerçekten çok istiyordu. Gençadam ın gülen gözlerinin içine kendisi de gülerek baktı. “Tamam, gezelim. Nerelere götüreceksin beni?” diye sordu.210

Güneşin Kvex “O, Sürpriz. Yarını beklemek zorundasın. Ama yanına kalın bir hırka ve bir şal almayı unutma,” dedi. Yüzündeki gülümsemedaha da derinleşmişti. “Hıh! Hiç de sürpriz olmadı. Nemrut’a çıkacağız değil mi?\" diye sordu çocukça bir sevinçle. “Evet, ama oraya akşamüzeri çıkacağız güneşin batışını sey­retmek için. Akşama kadar gezeceğimiz daha çok yer var/’ dedi Sesine biraz gizem ekleyip Leyla’nın meraklanmasını istemişti. “Sürprizleri severim,” diyerek karşılık verdi Bu arada araba toprak köy yoluna girince İsmet iyice yavaş­ ladı. Şimdi ikisi de susmuş dikkatlerini yola vermişlerdi. Zatenkısa bir süre sonra köye girdiler. Köyün içinde bir süre arabayladolaşarak bir evin önüne park ettiler. “T arif ettikleri kadanyia burası Ahmet’in e v i/’ dedi İsmet,inmek üzere arabanın kapısını açarken. Leyla da hemen arkasm-dan emniyet kemerini çıkanp arabadan indi. Bu arada çevredebulunan birkaç köylünün meraklı bakışlamun odağı oldular. İs­met kendilerine merakla bakan köylüleri gülümseyerek başıylaselamladı. Onlar da aynı şekilde selamma karşılık verdiler. Sonragenç adam L eyla’ya bakıp kendisini takip etmesini işaret elti.Önünde durduklan toprak evin, ahşap kapısını bir iki defa eliyleyumrukladı. Kapıyı yaşlı bir adam açınca ona Kürtçe. “Ahm edî mâle m ı?” Ahm et’in evde olup olmadığını sordu. Yaşlı adam bir İsm et’e bir de kendisine şaşbnca bakıp \"Nâtınne. Dû vırda nâte mâl,” dedi. İsmet ne konuştuklarım söyle­mek için Leyla’ya döndü, “Ahmet yokmuş, dünden beri eve gelmemiş.” dedi. Bu aradayaşlı adam başmı evin içine çevirip “Esmaaa!” diye seslendi. He­men kapıya on dört, on beş yaşlarında genç bir kız geldi. İkisinemerakla bakınca İsmet kıza, “Ahm et nerede? Biliyor musun?” diye Türkçe sordu. 211


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook