\"Sizi mahcup etmeyeceğim M üdürüm ,\" dedi hala aynı coş. kuyh. Sonra müdürden İzm isleyerek gitm ek üzere ayağa kalkiı. Müdür de oıurduğu koltuktan kalkarak odanın kapısına kadar^ kendisine eş/ik etti ve özel kalem m em uruna, “Harun, Leyla Ha-f mm a asayiş şubem ize kadar eşlik edelim . K endisine yardımcı ol,\" dedi. Daha sonra L eyla’ya tekrar elini uzatarak vedalaşm ak üzere tokalaştı. Leyla odadan çıktığında özel kalem m em urunun yanında üniformalı bir polis m em uru olduğunu gördü. M em ur hemen kendisine eşlik etmek üzere yanına geldi. “Hoş geldiniz M üdürüm , ben Ü m it,” dedi. Sözünü bitirir bi- tirmez hemen saygıyla selam verdi. “M emnun oldum Ümit Bey. İslerseniz artık asayiş şubesine gidebiliriz.” Polis memuru yeniden kısa bir baş selam ından sonra hemen eliyle buyurun diyerek özel kalem bürosundan çıkm ak üzere L eyla’ya yolu gösterdi. K apıdan çık ar çıkm az g özlerini yine o . muhteşem koridor üzerinde gezdirdi. Sadece Nem rut heykel baş larının değil, A dıyam an’a özgü birçok tarihi m ekânın da m inya tür kolajlarının olduğunu görünce merakına yenilerek kabartma ların alımdaki bilgilendirme levhalarını incelem eye başladı. Ümil ise, bir adım gerisinde saygılı bir şekilde onu takip edi yordu. Nemrut Dağı Tümülüsü dışında, Pierre A ntik Kenti ve K aya m ezarlan ve K arakaş T üm ülüsü’nü yansıtan bu kabartma* lan ilgiyle seyretti. Daha sonra sırayla C endere K öprüsü, Besni Ulu Cami, Kargalı Konağı, Kurşunlu Cami kabartmalarını ve on larla ilgili bilgileri içeren pirinç levhalardaki tanıtım bilgilerine ilg iy le baktı. İlk fırsatta bütün bunları okum ayı v e sonra da bu yerlere gidip kendi gözleriyle görmeyi hedefledi. 56
Gtîneşin K m Birkaç dakika içinde aceleyle kabartmalara bakma işini bitirip, üçüncü katta olduğunu öğrendiği asayiş şubeye çıkmak üzerepolis m em uruyla birlikte merdivenlere doğnı yöneldi. Leyla odasından ayrıldıktan sonra, canı sıkkın bir şekilde masasına doğru yönelen emniyet müdürü, masanın üzerinde duran ceptelefonunu eline alarak bir numara tuşiadı. Kısa bir süre sonrakarşı taraf cevap verince, “Az önce geldi, başladı göreve,” dedi. Telefonun karşı ucundan sıkıntılı bir ses cevap verdi. “ Babasıyla ilgili cinayet soruşturmasından mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışın.” “Bu oldukça zor olacak. Çünkü o da aynı babası gibi çokazimli ve kararlı bir polis.” “N e olursa olsun, bu işin ucu sakın bize uzanmasın. Umanmendişelenm em i gerektirecek bir durum yaşanmaz,” dedi sıkıntılıses. “K endisine yardım cı olacağımı söyledim. Bu şekilde, attığıher adımdan haberimiz olacak. Ancak böyle davranarak hedefsaptırabiliriz.” Karşı taraftaki kişi derin bir nefes aldı. “Elinden geleni yap ve beni de gelişmelerden sürekli haberdar et.” “Tamam, bilgi veririm.” M ahm ut Bey, yüzü asılmış bir halde elindeki telefonu masayabıraktıktan sonra, çöker gibi koltuğuna oturup arkasına yaslandı. 57
G üneşin Kua B ö Iüm 5( İ l e t i n ; o gün akşam ı zor etti. Bütün bir gün boyunca sinir- v ^ e r i n e hâkim olm akta zorlandı. Dilek’in bu düşüncesizcedavranışı ve kendisini içine soktuğu durum, sinirden çıldırmasına yetip de artıyordu bile. Akşama kadar mümkün olduğuncaodasından çıkm am ıştı. Nuri ile birlikte sabahki cinayetin durumdeğerlendirm esiyle uğraşmışlar, cinayet ile ilgili ihtimalleri gözden geçirm işlerdi. Akıllanna cinayet sebebi olacak birçok şeygelmişti am a yine de cesedin görüntüsü bu ihtimalleri suadan-laştınyordu. D aha çok intikam ve namus cinayeti üzerinde durmuşlardı. A ncak bu nedenlerle bile bu vahşet akıl alır gibi değildi. Yarın otopsi sonuçlan çıkardı. O zaman belki ellerine kaydadeğer b ir bilgi gelir, olaya bakış açılan biraz daha netleşebilirdi. E vinin salonunda oturmuş, elindeki kumanda ile televizyonun kanalları arasında bilinçsizce geziniyordu. Aslında hiç detelevizyon izleyecek havada değildi. Yerinden kalkarak mutfağageçti. B uzdolabından bir diyet kutu kola çıkardı. Metal kapağıaçıp B ostan lı’daki evinin en sevdiği yeri olan, deniz manzaralıbalkonuna geçti. 59
Güneş batmak üzereydi ve ufukta göz alabildiğince bir 1^ zıllık oluştunnuştu. Güneş yerini sokak lam balarının yeni ye^j canlanmaya başlayan ışıltısına bırakmaya başlam ış, etrafı kızılJa beraber mavi ve beyaz ışıkların sarmaladığı hoş bir aydınlık sar mıştı. Lambalardan yansıyan bu ışıklar, denizin kara gönüntüsü üzerine renkli bir halı sermişçesine, güneşin geride bıraktığı kı zıllığın üzerinde titreşerek dans ediyorlardı. Bir iki vapur sessiz ve yavaş bir şekilde yol alıyor açıklara dem irlem iş birkaç tanker kapkaranlık bir gölge gibi hareketsiz yerlerinde duruyorlardı. Çetin, bir eliyle balkonun demir parm aklıklarını kavramış diğer eliyle de kavramış olduğu kolayı yavaş bir şekilde ve denizedaldırdığı bakışlarıyla otomatiğe bağlanmış gibi yudumluyordu.Seyrettiği manzaranın tanıdıkhğı ise, sakinleşm esine hiç yardımcı olmadığı gibi, bütün isteksizliğine rağmen onu beş yıl öncesinin anılarına doğru götürmeye başladı. Ankara Emniyet Müdürlüğü Cinayet B ü ro ’da çalıştığı dönemde takip ettikleri bir cinayet davası nedeniyle araştırmayapmak üzere, ortağı Kamil ile birlikte İstanbul’a gitmişlerdi.Evlerinde ölü bulunan bir kan kocanın cinayetinde ulaştıklanipuçlan onlan İstanbul’a kadar götürmüş, hızlı b ir kovalama-canın ortasında bırakmıştı. Ortağı ile birlikte cinayet ile bağınıtespit ettikleri azılı bir çetenin peşine düşm üşlerdi. B u çete, çekve senet mafyasının en azılı uzantılanndan biriydi. H em iş adamları arasında hem de masum halk üzerinde zorlayıcı baskılan olmaktaydı. Birçok arsa, ev ve işyeri neredeyse zorla gasp edilerekzimmetlerine geçirilmişti. İstanbul emniyetinin baş belası olmuş bu çete, Ankara’da işlenen cinayet nedeniyle iki em niyetin koor dine çalışmasını gerektirmişti. İstanbul da geçirdikleri ilk yoğun iş gününün ardından, ortağı ile birlikte akşam boğaza yemek için gitmişler, deniz kenannda 60 A.
G ü n e ^ 'n Kızıboğazın bütün güzelliğini gözler önüne seren şık ve güze! bir restoranda, İstanbul Emniyet M üdürlüğü’nden tanıdıklan olan cinayet masası büro amiri Serhat Aydın ile karşılaşmışlardı. SerhatBey’in ısrarlı davetiyle, eşi ve baldızıyla birlikte oldukları masaya oturmuşlar ve hep beraber akşam yemeklerim yemişlerdi. Serhat Aydın’ın eşi olan avukat Nilgün Hanım ve onun kızkardeşi olan, İstanbul asayiş şubede görevli Komiser Dilek Başarile birlikte yedikleri o akşam yemeği. Dilek ile ikisinin arasındailk kıvılcımların çaktığı bir buluşma olmuştu. Daha birbirlerinigördükleri ilk anda aralarında bir akım olmuş yemek boyuncakarşılıklı kaçamak bakışlar, birlikteliklerinin ilk temelini atmıştı.Dilek'in boynuna doğru saldığı dalgalı kumral saçlan ve yay gibiince kaşlannm altında insanm içini eriten güzellikteki iri ela gözleri ve çok uzun olmayan boyuna rağmen zarif ve düzgün fiziği,o gün Çetin’in ilgisini fazlasıyla çekmeyi başarmıştı. Boğazınenfes manzarası eşliğinde yenen o güzel yemek, gönüllerine aşktohumlarını da yerleştirmişti. Boğaz köprüsünün muhteşem ışıklan, sanki içlerindeki kıvılcımı hissetmişçesine panltılar eşliğinde yanıp sönerek kendilerine göz kırpıyor aym zamanda denizinüzerinde de hoş yansımalar oluşturuyordu. O günkü manzara, şu anda balkondaki manzarayla o kadarbenzerdi ki, denizden gelen esinti sanki Dilek'in başını döndüren kokusunu da beraberinde getirmiş gibiydi. İçinde dalga dalga büyüyen öfkeyle, bitirmiş olduğu kolanın metal kutusunu vargücüyle sıkarak ezdi. İçinden okkalı bir küfür savurup kutuyubalkonda bulunan masanın üzerine sertçe fırlattı. Sonra sinirlesalona geçli ve içmediği halde gelen misafirleri için evde bulundurduğu birkaç farklı markadaki sigara paketinden birini, salondaki vitrinin çekmecesinden çıkanp aldı. Mutfaktan bir küllükve çakmak aldıktan sonra, buzdolabından bir kuru kola daha alıpyeniden balkona çıktı. 61
Gonca Çiftçioğullan Hava çok sıcak olm am akla birlikte nem in verdiği bir ağır lık vardı. H afif esen m eltem , bu a ğ ırlığ ı az d a o lsa bastınyordu. Çetin Sigarasından bir nefes çekti. S o n ra y ü z ü n ü d en izd en gelen esintiye çevirerek yeni açtığı kutu k o lasın d a n b ir y udum aldı. Gözlerini, denizin üzerinden kay b o lm ay a b aşla y a n kızıllığın ye- rini alma çabası içindeki d o lu n ay d an y a n s ıy a n h a fif beyazlığa doğru dikti. A slında b ak ışlan hiç d e bu m a n z a ra y ı g ö rüyor, içine çekiyor gibi değildi. Dalgın bir şekilde ve y üzüne yerleşen keder le birlikte İstanbul’daki günlerine y e n id en d ö n d ü . Dilek ile tanışmalarının ardından aynı görevde yer almaları,kaderlerini de belirleyen bir dönüm noktası olm uştu. Sıkı bir çalışma sonrasında çek senet m afyası ile ilgili çok önem li bilgilereulaşmışlar, bu bilgiler ışığında A nkara’da öldürülen karı kocanınaslında hiç de masum kurbanlar olm adıklarını öğrenm işlerdi. Bukan kocanın mafya için çalışırken kendi üstlerine zimmetledik-leri bir arsa yüzünden infaz tarzı bir cinayete kuıban gittikleribilgisine ulaşmışlardı. Bütün bu bilgiler m afyanın çözülmesineve seri tutuklanmalarla olayın kapanm asına kadar gitm işti. Fakat bu süreç hiç de sorunsuz yaşanm am ış, hayatlarına bİrtrajedi olarak gitmişti. Asayiş şubenin yürüttüğü bu operasyonaKamil ile birlikte kendisi de katılmıştı. A ldıkları b ir ihban değer*lendiımek için yola çtktıklannda bu olaym bayatlannı tamamendeğiştireceğini nereden bilebilirlerdi? Alacak verecek yüzünden başlayan tartışm a iki m afya koluarasında silahlı çatışmaya dönüşmüştü. O layın bu kadar büyükboyutla olduğunu bilemedikleri için tek ekip olarak gittikleriolay yerinde karşılıklı çatışmanın ortasına düşm üşlerdi. İhbaragiden ekipte kendisi, Dilek ve Kamil bulunuyordu. İçinde bulundukları durumun vahametini görünce hem en em niyetten destekistemişler ama bu arada kendileri de çatışmaya katılmak duru62
Gûne^K ızimunda kalmışlardı. Yanm saat kadar sûren çatışmada ortağı Kamil vurularak olay yerinde hayatını kaybetmişti O günkü yaşadığı dehşeti ise hayatı boyunca unutmasına imkân yoktu. O gün ortağını ka>4)etmesi yanı sıra. Dilek de yaralanmıştı. İki grubu ortaya alıp kenarlardan sıkıştırmak için ûçû deterk edilmiş boş binanın etrafını sarmışlardı. Sivil araçla gitmişolmalarına rağmen polis tarafından basıtdıkJaruiı anlayan bu ikigrup birleşerek hemen kendilerine karşı ateşe başlamışlardı Yanlarındaki cephane bu çatışma için yeterli değildi. Buna rağmenüçü de ellerinden geldiğince gruba karşı direniyorlardı. Tek katlı, depo görünümlü boş binanın yan tarafından yaklaşarak grubakarşılık verm eye çalışan ve mermisi biten Kamil, kıskıvTak yakalanmış ve infaz tarzı kurşunlara hedef olmuştu. Kendisi binanın dışında inşaat malzemesi olarak ayrılmış birtuğla kümesinin arkasından olaya müdahale ederken Dilek deorada bulunan m afyaya ait ciplerden birinin arkasına raevzilen-mişti. D ilek’in saklandığı yer açığa çıkmca. adamlar sılahlaruno yöne doğrultup kurşunlanoı resmen kusarcasma boşaltmayabaşlamışlardı. Çetin, D ilek’in sıkıştığını anlar anlamaz silahınıateşleyip dikkatleri dağıtmaya çalışmasına rağmen, açılan ateşyağmuru arasında onun acı dolu çığlığı o anda kanını dondurmuş, aklını başından almıştı. Dilek'in bulunduğu tarafa doğru sürekli bir ateş yağmuru vardı. Buna aldmnayarak bulunduğu yerden fırlayıp hemen onun yanına doğru koştu. Ozerlerme doğruyağan kurşunlar yüzünden genç kadının yarasına bakmaya bilefırsat bulamıyor, kendilerini kurşunlardan korumak için olancagücüyle karşılık veriyordu. O anda olay yerine gelen ekip arabalarının sirenleri dikkatlerikendilerinden uzaklaştırdı. Genç kadının yarasını kontrol etmekiçin üzerine eğildiğinde, onu omzuna yediği kurşun yüzünden 63
Gonca Çiftçioğullan acıyla kıvranırken buldu, flcmcn gömleğini çıkararak kanamayı azaltmak için genç kadının yarasına bastırdı. Onu o halde görmek içinin ısiıraplu yanmasına neden olmuş. L)ıJck 'i hemen kucağına alıp çalışma bölgesinin dışına laşımışlı. Yediği kurşunun vücu duna verdiği dayanılmaz acı yüzünden kendinden geçen genç kadının kucağındaki harekclsiz bedeni vc bembeyaz olmuş yüzü kendisini de sarsmış, onu o halde görmek içinde larifcdcm cdiği bir acıya neden olmuştu. Bu hissettiği duygu, bir meslektaşına karşı duyduğu endişeden çok daha öle. çok daha derindi. Yeni gelen ekiplerin olaya müdahale etm esiyle çelc üyelerin den ikisi ölü, biri yaralı, dördü ise sağ ele geçirilm işti. KamiTin olay yerindeki cansız bedeni ise, olay yerine gelen bir am bulans la hastane morguna taşınmak üzere kaldırılmıştı. Hem arkadaşı nın kurşuna dizilmişçcsine infaz edilmesi, hem onu vurulurkengörmek hem de onu kurtarmak için elinden bir şey gelm em esi,yıkıcı bir şekilde sarsılmasına neden olmuştu. Vurulduğu andaKamil’in yanına koşmak istemesine rağmen, ateş çem berinintam ortasında olduğundan buna imkân bulam ayışı da içini yakıyordu. Onun hayatını kaybetmesi sanki üzerinde yıkıcı bir darbeolmuştu. Bu yüzden oldukça perişan haldeydi. O rtak olm anın dışında yakın dostu da olan Kamil’in geride gözü yaşlı bir eş ve beşyaşında bir oğul bırakması içini ve yüreğini parçalara ayınnıştı.Bu acının yamnda teselli bulduğu tek şey ise, D ilek'in çalışm adan sağ kurtulmasıydı. Telsizle ambulans istemelerine rağmen genç kadının hemçok kan kaybetmesi hem de şoka girmek üzere olması yüzündenambulansı beklemeden hemen bir polis mem uruyla birlikte onukendi arabasıyla hastaneye yetiştirmişti. O ruh hali içinde arabayınasıl kullandığını, yaptığı hız yüzünden kim bilir kaç kura! ihlaliyaptığını hatırlamıyordu bile. En büyük korkusu. Kamil gibi Dilek’i de kaybetmekti. Hastaneye gelir gelmez genç kadına acilde64
Güneşin Km İlk müdahale yapıldıktan sonra ameliyata alınmıştı. Yaşanan olasyüzünden çökmüş ve yıkılmış durumdaydı. Kamil ıçın yapacak hir şey olmadığını bildiğinden Dilek ameliyattan çıkıncaya kadarhastaneden ayrılmadı. O günkü duygulan aklına geldiğinde içinde hissettiği endişe ve korkuyu şimdi bile hissediyor olması ve içinin hâlâ acımasıyeniden sarsılmasına neden oldu. O anda cep telefonu çalıncasalonda masanın üzerine bıraktığı telefonuna bakmak için balkondan içeri geçli, Arayan kişiyi görünce ellen titreyerek uzandıtelefona. Dilek’in ismini ekranda görmek yeniden ürpertti ıçını Hâlâ ondan bu derece etkileniyor olmaktan dolayı kendine kızıyordu. Ani bir hareketle cevap vermeden elini çekti ve tclCNİz-yonun karşısındaki kanepeye geçip oturdu. Zihnine hücum edenbu anılardan kurtulmak için kumandayı eline alıp yeniden televizyonu açtı. Ama ne yazık ki bir türlü programlara odaklanamıyor kendini programların akışına kaptıramıyordu. Tekrar balkonaçıkıp m asanın üzerine bıraktığı sigara paketini, çakmağı ve kültablasını aldı ve yeniden salona geçti. Kanepeye yavaşça onıruparkasına yaslandı. Elleri gergin bir şekilde saçları arasında birsüre gezindikten sonra, ne kadar çabalasa da bu anılann yükünden kurtulamayacağını anlayarak bir sigara daha yak-tt. EîVârlıbir şekilde, genzini yakacak kadar derin bir nefes çekip vaşanmışacı geçm işine yeniden dönüş yaptı. İslanburda yaşadıkları o trajediden sonra, birkaç gün dahaDilek için kalmış onun hastaneden çıkmasını beklemişti. Nedense onu öyle yaralı, zayıf ve savunmasız bırakmava gönlü razıolmam ıştı. Her gün ziyaretine gitmiş, bu ziyaretler. aralannJakıyakınlığı daha da kuvvetlcndinniştı Kamil'in. .\nkara da vapıia-cak olan cenaze (örenine katılmak içm İsianhul'dan aynidığındusanki yüreğinin bir yarısını da orada bırakmış gibi hissetmişti. 6S
G o n ca Ç iftç io ğ u lla n < 2^ A nk;ira\ia görev e başladıktan bir ay kadar sonra sürpriz bir atam ayla D ilek'in tayini çıkm ış \ e yeni ortağı olarak göreve baş lamıştı. Bu bir ay zarfında hemen her gün telefonla görüşerek aralarındaki yakınlığı iyice pekiştirmişlerdi. 0 zam an da Dilek, şimdi yaptığı gibi tayini hakkında hiçbir şey belli etm em iş, gelişinin sürpriz olmasını istemişti. Zaten ailesi de A nkara da oturduğu için buraya tayin istem ek onun da işine gelm işti. A sayiştencinayet büavsuna gelmesi, hem de kendisinin o n a ğ ı olm ası, ilkbaşlarda ikisi arasında bir gerilim yaram ııştı. Ç e tin ’ın hâlâ. Ka-m il'in ölümünü aılalamaması da gerilim in nedenlerinden biriydi. Genç adam ın sürekli kendisini suçlam ası, ortağını kurtarm akiçin hiçbir şey >apamamış olması ve bu yüzden duyduğu vicdanazabı birçok kereler ikisinin arasına da ginnışti. Bu durum a alışm ak um duklarından daha zor oldu. Aralarındaki yakınlaşm a vebirbirlerine karşı duyduklan sevgi, bu zorlukların üstesinden gelm elerini sağlamıştı. H er gün işte beraber olm alan dışında mesaisonrası da birlikte oluyorlardı. Çetin, anık hayatının önemli bir parçası haline gelen Dilekile hayatlarını da birleştirme zamanının geldiğine kanaat getirerek. bir akşam Çankaya'da şık bir restoranda yenen rom antik yem ek eşliğinde evlenme teklifi etmişti. “ Hayatım seninle anlam buldu. Yaşam ıma girm enle birlikteNüreğimin kapılarım da ardına kadar açtın. Artık biz bir bürünün iki parçası gibiyiz ve o bütünü tam am lam alıyız. Ö m rüm ünsonuna kadar senin olacağım. Sen benim hayatım ın ışığı, kalbim in sahibisin.\" diyerek evlenme teklif ettiğinde D ilek anidenduygusallaşarak gözlerinde birikm eye başlayan yaşlan titreyenelleriyle silmiş, sonra zarif elini m asanın üzerinden uzatıp sevdiği adam m elini tutmuştu. “Çetin, seni tanıdığım ilk günden beri seviyorum . Burayabile senden ayn kalamadığım için tayin isteyip geldim . Sensiz bir 66
5> Cûneçin K mhayat düşünem iyorum bile,\" diyerek gözyaşları içinde evlenmeteklifim kabul etmişli. O anda hayat onlara gülümseyerek bakıyor. m utluluklarına sanki alkış tutuyordu. Kısa sürede ailelerle tanışma faslı yaşanmış, söz. nişan derken üç ay gibi kısa bir sürede aileleri ve yakın dostların katıldığısade bir düğün töreniyle dünya evine girmişlerdi. D ilek ile birlikte hayatının en güzel iki yılını geçirmişti. Mutlulukla geçen günler, romantik ortamlarda yenen akşam yemekleri, y atak odalarında yaşadıkları ateşli geceler, ev lerinde dinm eyen m utluluk dolu kahkahalar, evlenmelerinden bir yıl sonraaralarına katılan dünya tatlısı kızlan Gülce ile sanki m utluluklardoruk noktasına ulaşmıştı. Evlilikleri, iş yerindeki ortam lanm etkilemesin diye Dilek,m esaili m asa başı görevine gönüllü atanarak, kendisini işi ve eviarasında bırakm am ış, evliliklerini bu şekilde sorunsuz yüriite-bilm işlerdi. H ayatİanndaki her şey hiç olmayacak kadar güzelgidiyordu. H er gün birbirlerine fisıldadıklan Seni se \i\v n im 'sözcükleri m utluluklannın en güzel ispanydı. A m a başlanna gelen korkunç bir kaza; muıluluklanm acı>^gündüzlerini geceye çevirmişti. Evlerindeki neşe dolu kahkahalarının yerini yüreklerini dağlayan bir acı. 'seni sev/vontm ' sözcüklerinin yerini ise. 'n e fn t ‘kelimesi almıştı. Yaz tatilinde ald ık lar izinlerinin bir bölümünü geçimıeküzere Ç etin 'in İzm ir'de yaşayan ailesinin \anina gimtişler. orada geçirdikleri birkaç günlük güzel bir tatilden sonra, yenidenA nkara'ya dönm ek üzere yola çıkmışlardı. Henüz İzmir'den çıkm adan Belkahve yakınlannda geçirdikleri trafik kazası hayatla-nndaki ikinci trajedi olmuştu. Arka koltukta annesinin yanındaaraba kolm ğunda oturan G ülce'nin ağlayarak huzursuzlannıasıüzerine. D ilek'in onu kucağına alması gerekmişti. O esnada önlerinde giden kam yonun arka iki tekerleğinin birden çıkarak yola 67
Gonca Çiftçioğullan fırlamasıyla. Çetin’in üzerlerine doğru gelen tekerleklerden ko- nınmak için refleks bir hareketle sağlı sollu m anevra yapması bir olmuştu. Bu arada arkalanndan gelen minibüse tekerlekler den birisi çarpmış bunun sonucunda kontrolden çıkan minibüs, arkadan kendilerine hızla çarpmıştı. Bu çarpma esnasında Çetin direksiyon hâkimiyetini kaybedince arabalan yol üzerinde birkaç takla atmış, ancak bu şekilde durabilmişlerdi. Bu kazada annesinin kucağında oturan biricik kızları Gülce,kazanın etkisiyle boynu kırılarak hemen olay yerinde can verm işti. Çetin birkaç kaburga eziği dışında yara alm azken, karısı Dilek, çarpma etkisiyle başına aldığı darbeyle bir travm a geçirm işti. Kaza esnasında bilincini kaybeden Dilek, hastane de kendinegelir gelmez kızını sormuş, aldığı ölüm haberi yüzünden ciddibir şoka girmişti. İlaç ve sakinleştiricilerle neredeyse bir haftayayakın uyumiarak şokun etkisi azaltılmaya çalışılmıştı. Bu sürezarfında Ç etin’in ve Dilek’in ailesi, her şekilde çocuklanm n yanlarında olarak ellerinden geldiğince destek olmaya çalışm ışlardı. Dilek ise, sanki kaza Çetin’in suçuymuş gibi onu g örm eyi sürekli reddetmeye başlamıştı. Çetin’in kazayı sağ salim atlatm ası,kendisinin yaralanması ve kızlan Gülce’nin ölümü ona göre kocasının suçuydu. Çetin’in çektiği acıyı görm üyordu bile. O ysakikazada yavrusunu kaybeden sadece o değildi. D ilek’in anne vebabası kazada damatlannın bir suçu olmadığım defalarca söylemelerine rağmen, yavrusunu kaybeden ve bu acıyla başa çıkam ayan kızlanna sözlerim bir türlü dinletemiyorlardı. Dilek hastaneden çıktıktan sonra Ankara’ya kendi ailesiylegitmiş ve onlann evine yerleşmişti. Kazadan sonra Çetin ile hiçkonuşmamış onu hastanedeki odasına dahi kesinlikle kabul etmemişti. Defalarca telefonla aramasına rağmen telefonlarına daçıkm ayarak kendince kocasını cezalandırmaya devam etm işti. Kendi çektiği acı yetmezmiş gibi bir de kansm m bu histerik ta- 68
Güneşin Kızı vırlan artık sabır bırakmamış bir akşam doğruca evine giderekonun karşısına zorla çıkmıştı. Şimdi düşününce onunla konuşmak konusunda bu kadar ısrarcı olmasının sadece kendisini yaraladığı ve bunalıma girmesidışında bir sonucu olmadığını görüyordu. Keşke Dilek'i kendihaline bıraksa ve o gün o eve hiç gitmeseydi. Endişe ve üzüntü duygulanna yenik düşerek, bir nebzedeolsa kansm ı sakinleştirebilmek umuduyla o gün akşam kayınpederinin evinin zilini çalmıştı. Yaşlı kan koca, damatlannmkızlarını ziyarete gelmesinden dolayı mutlu olmuş olsalar da bum utluluk kısa sürmüş D ilek’in Çetin’i gördüğündeki tepkisi ogün o nlan da fazlasıyla üzmüştü. Daha Çetin onun odasma girergirm ez kovm aktan beter etmiş, üstelik kendisini can evinden vuracak çok ağır sözler sarf etmişti. “O kazaya sen neden oldun, kızımı sen öldürdün,” diye bağırarak sinirle gelip hırsla göğsünü yumruklamıştı. Her şeyerağmen Çetin, kansm ın acısını anlıyor onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Göğsünü yumruklayan ellerini tutarak onu kendisinedoğm çekip sıkıca sarılmıştı. Onun bu hali kendi içini de çok acıtıyor, dayanm a sınırlannı zorluyordu. Asıl endişesi ise, bu acmmaltından kalkam adığı takdirde Dilek’in kendisine zarar vermekisteyebileceği düşüncesiydi. D ilek bir süre omzuna yaslanarak hıçkınklar içerisinde ağlam ış, sonra da başm ı kaldınp Ç etin’e nefret dolu bakışlarla bakıp,içindeki bütün öfkeyi küsmüştü. “Senin yüzünü dahi görmek islemiyorum. Katil!.. Katil!.. Kızımı öldürdün sen. Defol!.. Defol Git!..” diye kendinden geçercesine bağırarak onu evden kovrnuşm. Bu sözler ummadığı kadar içine, yüreğine dokunmuş, kan-smı anlam ak içm ne kadar uğraşırsa uğraşsm bu sözlenn yıkıcıetkisinden kendini korayamamıştı. 69
^ Gonca Çiftçioğullan O günden sonra içine kapanmış, kazayla ilgili görüntüler sü rekli kafasının içinde canlanmaya başlamıştı. Gerçekten de kaza kendi hatası yüzünden mi meydana gelmişti? Kendisi yüzünden mi ktzlannı kaybetmişlerdi? Dilek in o yıkıcı sözleri, bu denli kendisini yiyip bitinnişti. Eğer o dönemde babası kendisini İzm ir'e tayin isteme konusunda yüreklendirmeseydi. içinde bulunduğu psikolojik yıkıntının altından kolay kolay kalkamazdı. Anne ve babası bu zorgünlerinde en büyük dayanakları olmuştu. Arütara dan ve dolayısıyla Dilek'ten uzaklaşmak kendisini toparlamasını sağlamıştı.Her şeye rağmen Dilek karısıydı. Onu bu şekilde terk etm ek de\'icdanını rahatsız ediyor ama ona karşı gösterdiği çabalar hepsonuçsuz kalıyordu. Birkaç kere telefonla aramasına rağm en, hiçcevap alamamıştı. Dilek bir yıl sonra. aNoıkatı aracılığıyla boşanma evrakJannıgöndermişti. O zaman kansmı yeniden aramış, telefonuna cevapveren kadm ise, tanıdığı kadından çok daha farklı biri olarak karşısına çıkmıştı. Sesi soğuk ve mesafeliydi. Kendisine karşı olansevgisinin tamamen tükendiğini. yaşadıkJan acıyla baş etm ektezorlandığım. Çetin 'in }iizünü her görüşünde kızını hatırladığınıve bunun da kendisine acı verdiğini söyleyerek boşanm a konusunda bir sorun çıkarmamasını rica etmişti. Böyle bir rica üzerine Çetin ne yapabilirdi ki? M ecbureneiTaklan imzalayıp geri göndermişti. Bütün bu acı geçm işi düşünmek şimdi bile sarsılmasına neden oldu. Gözlerinden yaşlargeldiğini fark edince kalkıp banyoya gitti. Yaşadıklan acı sadeceDilek'in değil, kendisinin de acısıydı. Kendine gelm ek için yüzüne birkaç defa soğuk su çarptı. Tam havluyla yüzünü kuruluyor du ki, çalan kapı ziliyle dikkat kesildi. ?r
Gürleşin Kızı A, Bö İOm 6 ^ > ^ c e l e y l e banyodan çıktı ve evin dış kapısına doğru yönel- ¿ 5 ^ di. Kapıyı açmca karşısında babasını gördü. Kemal Bey öylece kapıda durup endişeli gözlerle oğlunu süzdükten sonra. Ç etin’in kenara çekilerek yol vermesiyle kapıdan antreye geçti. Endişeli gözleri hâlâ oğlunun üzerindeydi. “Çetin konuşmamız lazım.” Çetin sıkıntılı bir şekilde iç geçirdikten sonra, \"Bu konuşmayı yapm ak için biraz geç kalmadık mı baba?” dedi. Sesindeki sitem Kemal B ey'in bir iki adun anp elini oğlununomzuna koymasına neden oldu. “Seni anlıyorum ama önce beni bir dinle istersen.” Oğlunu rahatlatmak için yumuşak bir ses tonuyla konuşuyordu. Çetin hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp salona geçti. Babası da arkasından gelip duvarın büyük bir bölümünü kaplayangeniş pencerenin önüne yerleştirilmiş iki beıjer koltuktan birineoturdu ve karşısındaki koltuğa oturması için oğluna eliyle işaret 71
Gonca Çiftçioğullan etti. Çelin, sinirini zor lultuğunu belli eden yüz iladesini baba sından saklama gereği duymadan kendisine gösterilen kolluğa olurdu. \"Bugün .sen konuşmak için yanıma gelmeyince, bazı şeyleri açıklamak için ben geldim.\" Babasının gözleri dikkatli bir şekilde üzerinde geziniyordu. \"En azından beni uyarabilirdiıı. bu şekilde hazırlıksız yaka lanmanın beni olumsuz clkileyecegini nasıl hesaba kalm adın?” Sesindeki sinirli ton yüzünden babası bir elini kaldırarak sus masını ister gibi hemen müdahale elli. “Doğrusu buydu oğlum. Şimdi sana her şeyi açıklayacağım .\" “ Neyi açıklayacaksın baba? Hayatla görmeyi cn son isteye ceğim kişiyi karşıma çıkardın. Dilek'in bana yaşattığı cehennemazabını sen dc biliyorsun. Hiçbir şey olmamış gibi onunla çalışmak isteyebileceğimi nasıl düşünürsün?” Kemal Bey. oturduğu kolluktan hafifçe hareket ederek önedoğru eğildi. İki elini birbirine kenetledikten sonra kendini sakinolmaya zorlayan bir ifadeyle konuşmaya devam etti. “ Sana geçmişte yaşanılanları unut demiyorum. İkiniz de çokbüyük acılar yaşadınız. Bu acının üstesinden gelmek gerçektenzor. Ama unutma ki herkesin acıyla baş etme yöntemi farklıdır.Kimi acının ü.stesindcn rahatlıkla gelirken kimi de bu acıyı kolayatlatamaz. Bunu allatmak Dilek için hiç kolay olmadı.” \"Sanki benim için oldu mu?” diye bağırarak araya girdi. “Tamam Çetin, bir dinle beni.” Çelin, bakışlarını pencereden dışarıya çevirdi. Az önce balkondan seyrettiği manzara yine aynı güzellikle karşısındaydı.Hana bu sefer, sahil şeridi hareketlenmiş sıcakla evde otunnakislemeyen ve hava almak için çıkanların istilasına uğramıştı.Kaldırım boyunca sıra sıra arabalar dizilmiş sahil boyundaki72 -/
O l 'in e ş i n K m < 9*kafclcrin bahçeleri haliyle bu kalabalıktan nasibini almışlardı.Bostanlı’dan Karşıyaka’ya doğru uzanıp giden sahilde; yürüyenvc koşanlar, köpeğini gezdircnler, pusetteki çocuklarıyla yürüyüşe çıkan aileler, akülü arabalarıyla sahili küçük bir caddeyeçeviren çocuklar, bisikletleriyle gezinen gençler, birbirlerininküllanndan destek alarak birlikte yürüyüşe çıkmış yaşlı teyzelerve amcalar sahile bir hareketlilik, bir canlılık getirmişti. Bir arakulağına faytonları çeken alların caddeye vuran ayak sesleri bilegeldi. Yaz akşamlarının en gözde gezmelerinden biriydi faytonlasahil boyunca dolaşmak. Bakışları dışarıdaki kalabalığı gözlerken, bilinci de az sonraduyacaklarını dinlememek için kaçamak yapma yoluna kayıyordu. Keşke evde olmasaydı, O da kendisini dışandaki bu canlıhayatm içine bıraksaydı. Hâlbuki biraz hava alıp kendine gelmek varken evde oturup acı dolu geçmişine dalmıştı. Oysa bugünSongül'ün yanına da gidebilirdi. Akşam onunla dışan çıksaydıbu kadar cfkârlanmaz, babasmdan az sonra duyacağı açıklamaları da dinlem ek zorunda kalmazdı. Gerçi büyük bir ihtimal yann.Songül de bir savcı olarak bu cinayet soruştunnasının içinde olmak için emniyete uğrayacaktı. Şu anda hayatmda giden en güzelşey Songül ile ilişkisiydi. Genç kadına, çok detaya girmeden Dilek ile ilgili geçmişinden bahsetmişti. Ama eski kansının büroya gelmiş olması ilişkilerinde de bir gerginliğe neden olabilirdi.Aslında şimdiden bunlan düşünüp kafasını yormak istemiyordu.Ama sırf babasının sözlerini duymamak için zihninde düşüncelerarasında aktarım yapıyordu. Aslında içten içe biliyordu ki. Dilekile ilgili duyacağı her bir söz içini acıtacak, kendini kurtamıa-ya çalıştığı acıların içine çekilerek yeniden boğulacaktı. Tam dakendisini toplamaya başladığı anda kabuk bağlamış yaralarınınaçılmasını istemiyordu. 73
^ Gonca ÇifiçioğuUan ■Oğlum beni dinliyor musun?” Babasının sesindeki uyan tonu karşısında isteksizde olsa dü-şöDcelerinden başım ona çevirmek zorunda kaldı. “DiJek neden geldi buraya?” Babası yaşanan gelişmeleri sakince ve ağzından çıkacak sözlere dikkat etmeye çalışarak ağır ağır anlatmaya başladı. \"Birkaç ay önce beni aradı, seni sordu.” \" Hımm. demek sana sordu beni. H ammefendi telefonlarım abile cevap verme zahmeti göstennemişti oysaki.”\" T am am Çetin, bırak sözümü bitireyim,” diye tersledi oğlunuKemal Bey. Çetin susup teslim olmuş bir ifadeyle koltuğunun arkasm ayaslandı. “Tamam baba, anlat hadi. Neden aramış peki?”\"Geçen bunca zaman içerisinde kendisini toparlam ış, hattabir süre psikolojik yardım almış. Yaşadığı acıda sana çok yüklendiğini, oysaki senin hiçbir hatan olmadığım anlamış. Söylediğibütün sözlerden dolayı büyük bir rahatsızlık duyuyorrauş. Budurumdan senin de çok etkilendiğinin faricmdaymış.”“Nihayet benim de yavrumu kaybettiğim gerçeğini kabullenebilmiş,” dedi acıyla kanşık alayb bir ifadeyle. Babası onu duymazlıktan gelerek konuşmasma devam etti. “Asimda önce seni aramaya niyetlenmiş ama cesaret edem emiş. B u yüzden beni aradı. Senin nasıl olduğunu sorup görüşm ekistediğini söyledi. O zaman ben de senin henüz buna hazır olm adığım söyledim.” \"Sanki şimdi hazır mıyım baba?” Ç etin neredeyse isyankâr bir şekilde bağırm ıştı. K em al Bey,oğlunun bu ani çıkışı ve isyam yüzünden ayağa kalkıp gergin birşekilde eliyle saçını sıvazlayarak salonda dolaşm aya başladı. Bir74
Güneşin Km ^ süre öylece kendi düşünceleri içinde dolaştıktan sonra oğiununoturduğu koltuğun karşısında ayakta dikilerek bakişİannı ona çe virdi. Çetin de aynı bakışlarla babasına karşılık verdi. Kemal bey, uzun boyu, düzgün fiziği, kumral saçlannın ara sında kendine yer edinen gümüş ışıltılı yer yer aklaşmış kır saç lan ve kenarlan kınşm aya yüz tutmuş onnan yeşili gözleriylehâlâ bir genç kızın yüreğini hoplatacak kadar yakışıklıydı. ZatenÇetin de fiziğini babasından almıştı. Kumral, yapılı, düzgün atletik fiziği, biçimli kaşlannın çerçevelediği ve uzun kiıpikleriningölgelediği babası gibi orman yeşili gözleri, hayranlık uyandıracak kadar dikkat çekici ve etkileyiciydi. Bu iki yeşil ve sessizgöz, içinde tonlarca anlamın yüklü olduğu hüzünlü babşlarlaöylece birbirlerine bakıyorlardı. Geçmişlerinde yaşananlar şuanda ikisinin de zihinlerinde yeniden canlamyor acı ve kederlerigözlerine aym şekilde yansıyordu. Kemal Bey, sahip oldı^^ tekevladm m acısını yüreğinde derinden hisseden bir baba. Çetin ise,daha gencecik yaşta baba olan ve bu sevinci henüz sindiremedenve doyasıya yaşayam adan biricik evladını kaybeden bir oğuldu.Baba oğul olm anm yam sıra, iki baba olarak da acılan a>mydı;derin ve sancılı... Kemal B ey böyle hassas bir durumda ne oğlunu kırmak ne dekendini yeni toparlam aya başlamış eski gelinine karşı haksızlıkyapm ak istiyordu. İkisinin de geçmişleriyle vüzleşip birbirlerini affetmeleri, geleceğe daha sağlıklı bakmalan açısmdan çokönem liydi. Burada arabuluculuk yapma görevi de bir baba olarakkendisine düşüyordu. Çetin sahip olduğu tek evlam v’e onun mutluluğu v e sağlığı için yapmayacağı şey yoktu. Oğlu iyi görünmeye çalışsa da biliyordu ki içindeki yarası i>ice temizlenmedenasla iyileşroeyecekti. Bu yaranın tedavisi ikisinin de birbirleriniaffetm esinden geçiyordu. Belki hemen değil ama zamanla bunun 75
uonca çı/tçıoguuan olacağına yürekten inanıyordu. Zaten inanmasa bu iki acılı insanı bir araya getirmeye çalışmazdı. “Bu şekilde birbirinize eziyet etmeye devam ederseniz, ikiniz de hiçbir zaman hazır olmayacaksınız. Unutma ki senin yavrun benim de lorunumdu. Bizim içimiz de en az sizin kadar yandı. Dilek, yavrusunu dokuz ay kamında taşımış bir anne. Bu durum onun için de hiç kolay olmadı. O kızcağızı da anlamaya çalış. Leyla’nın tayini çıktıktan sonra Dilek’ten buraya gelmesini ben istedim. Siz aynidıktan bir yıl sonra cinayet bürosunda şubemüdürü oldu. Biliyorsun, evliyken sahalardan çekilmişti. Çalışkanlığı ve gayreti ile o noktaya geldi. Zaten benim de müdüreihtiyacım vardı. Buraya tayin istemesini ben tavsiye ettim.” Bu sözler Çetin’i beyninden vurulmuşa çevirdi. Oturduğukoltuktan hızla ayağa kalkıp babasının karşısına dikildi. “Baba, bunu bana nasıl yaparsın? Hem de hiç fikrimi almadan,” diye bağırdı. “Senin için endişeleniyordum. Ateş’in yakalanmasındaki rolün ve girdiğin tehlike beni sandığından daha çok etkiledi. Her ansana bir şey olacak korkusuyla gece uykum bile kalmadı.” “Bu benim görevim. Tabi ki bu şekilde çalışacağım.” “Neredeyse Ateş seni öldürecekti. O yangından mucize eserisağ çıktın.” Babası da aynı şekilde kendisine bağırarak karşılık verdi. “Ne yani şimdi Dilek geldi diye ben de masa başı çalışacağımı mı sanıyorsun?” “Masa başı çalışacağına kanaat getirseydim o koltuk seninhakkındı. Ama sen sahalann adamısın. Senin için ne kadar endi-şelensem de bunun gayet farkındayım.” “En kısa zamanda buradan tayin isteyip gideceğim.” Sonra arkasını dönerek balkona çıkmak için bir iki adım atmıştı ki babası hemen yaklaşıp kolundan tuttu.76
Güneşin Km \"L ütfen C elin, anla beni oğlum Dilek ile bir araya gelip,aranızdaki sorunları halletmeden ne sen rahat olabileceksin nede o. Bunu birbirinizden kaçarak çözemezsiniz Burada kalacak,birlikle çalışacaksınız. Belki hemen değil ama yakın bir zamandabirbirinizi anlayacağınızı düşünüyorum.” \"B aba benden yapam ayacağım bir şey istiyorsun. Dilek’i düşündüğün kadar beni dc düşünsen keşke.” B abasının g özlerine yansıyan hüzün Ç etin ’in gözünden kaçmadı. Babasının kendisine olan düşkünlüğünü, yapmaya çalıştığı şeyi de kendisini düşünerek yaptığını biliyordu. Fakat içindebulunduğu durum hiç de onun temennisini doğrulayacak gibideğildi. Ç ok kırılm ıştı D ilek’e. O nunla aynı ortam da birlikteçalışacak olm aları bırak işleri kolaylaştırmayı, her şeyi daha dazorlaştıracaktı. H er soruşturm anın içinde o da yer alacak, atacağıher adım dan o nu da haberdar edecekti. D ilek’in kendi özerindebaskı kurm aya çalışarak om uzlanna yükleyeceği sorumluluklarve davalarda vereceği emirlerden kaynaklanan kısıtlamalara maruz kalacak olm ası ise, işleri daha da zorlaştırmaktan, aralarındaki ilişkiyi d aha da içinden çıkılm az hale getirmekten başka işeyaram azdı. Başını kaldınp babasına baktığında onun üzgün bir şekildekalktığı koltuğa çöker gibi yeniden oturduğunu gördü. Yüzü birden solm uş, gözleri kederlenmişii. “B ana bunu nasıl söylersin Çetin?” dedi kendi kendine mı-nldanır gibi. Babasının haline üzülmüştü. Derin bir nefes aldıktan sonrao da kalktığı koltuğa yeniden oturdu, ikisinin bakışlan birbirinedöndüğünde, \"Ü zgünüm baba, seni kırmak istememiştim,” diyerek yaşlı adam ın bir nebze de olsa gönlünü almaya çalıştı. Bu konuda babasının yardımcı olmaya çalıştığını bilmesinerağmen, kendisine danışm adan böyle bir oldubittiye getirmiş o l 77
7 ^ Gonca Çiftçioğullan masını da affedemiyordu. Belki zaman içinde Dilek ile bir gün bir araya gelip yaşanılanları konuşabilir, hatta onu affedebilirdi bile, Ama kendisinin amiri olarak gelmesi ve bunun için fikrinin alınmaması oldukça onur kırıcı olmuştu. “Sana söyleseydim asla kabul etmezdin. Senin de beni anla man lazım.” Babasının üzgün bir şekilde yaptığı açıklam aya rağmen Çe tin, bir türlü geri adım atamıyordu. “Neden kabul etmeyeceğimi de biliyorsun. Dilek beni kendiyavrumu öldürmekle suçladı. Onun yüzünden kendim den nefretettim. Acaba kazada benim hatam var mıydı diye düşünmedengeçirdiğim bir gece bile olmadı.” “Bak oğlum, böyle düşünmeye devam edersen bir gün kendine istemeden de olsa zarar vereceksin. Senin hatan olmadığınıhepimiz biliyoruz. Artık bunu senin de kabul etm en lazım. Dilek sana bir zeytin dalı uzattı. Senin de bunu kabul etm en lazım.Artık ikinizin de normal hayatınıza dönm e zam anınız geldi degeçiyor bile.” “Ben normal hayatıma döndüm baba. Songül ile güzel gidende bir ilişkim var. Üstelik D ilek’in buraya gelm esi, hem de aynıortamda çalışacak olmamız ilişkimi de ister istem ez etkileyecek.Ben Dilek’i artık arkamda bıraktım. O benim hayatım dan tamamen çıktı. Şimdi onu tutup benim karşım a getiım en, o acılarlayeniden yüzleşmeme neden olacak. Sanıyor musun ki artık o güçbende var. Yok baba, gücüm takatim yok artık. Yeniden aynı şeyleri düşünüp yaşamak istemiyorum.” Kemal Bey, oturduğu koltuktan tekrar ayağa kalktı. Yüzündeoldukça kararlı ve ciddi bir ifade vardı. “Oğlum bu durum neden Songül ile ilişkini etkilesin. Asıl sen içindeki yarayı iyileştirmezsen o yara senin ilişkini etkiler.
Güne^Vı KızıÖnce içinizdeki o yangını söndürmeniz lazım. Bunu da Dilek Teikiniz birlikte başaracaksınız. Çünkü bu ikinizin acısı, ikinizinyangını. Bu yangın ancak el ele verdiğinizde sönecek yavrum.Şimdi bunu kabul etmek istemezsen bile, zamanla sen de banahak vereceksin,” dedi ve gitmek üzere koridora doğru yürüdü. “Baba, yann istifa edeceğim.” Çetin’in sözleri üzerine Kemal Bey önce durdu, sonra yavaşça arkasını dönerek sert bakışlannı oğluna çevirdi. “Bende kabul etmeyeceğim,” dedi sakin bir şekilde ama ton-layarak vurguladı. “Üzgünüm baba, bana seçenek bırakmıyorsun, ister kaçıyorde, ister korkak de ama Dilek ile aynı ortamda çalışmayacağım.” Çetin’in sözleri bardağı taşıran son damla olmuş Kemal Beyartık iyice öfkelenmişti. Sağ elinin işaret parmağmı Çetin'e doğru kaldırıp sinirle salladı. “Unutma, ben aynı zamanda senin müdürünüm. Ne istiyorsam yapacak, emrime itaat edeceksin. Bu konuşma burada bitmiştir.” Konuşmasını bitirdikten sonra hızla arkasmı dönerek kapıdan dışan çıktı. Çetin babasına karşı daha fazla mücadele edemeyeceğini bildiğinden gidişini sessizce seyretti. 79
■i> Güneşin Kızı B ö Lüm 7(' — eve döndüğünde yorgun ama mutluydu. A dıyam an'a gelirken içinde hissettiği endişeler daha ilkgününde kuş olup uçup gitmişti. Özellilde emniyet müdürününbabacan ve ilgili yaklaşımı, babasının katilini bulma konusundaverdiği destek, kelim elerle ifade edilemeyecek kadar değerliydi. Buraya tayin islemesindeki en temel amaç, babasının katiliniadaletin karşısına çıkarmak, adalet geç tecelli etse bile hak ettiğicezayı alm asını sağlamaktı. Dökülen kan, cezasız kalmamalıydı.Bu konuda yalnız mücadele edeceğini düşünürken müdürün desteği inanılm az derecede sürpriz olmuştu. Neredeyse rüya gördüğüne inanacaktı. Çünkü aldığı destek, gerçek olamayacak kadargüzeldi. B u yüzden içinde köpürmeye başlayan heyecan dalgasını gün boyunca zor zapt edebilmişti. A sayiş şubedeki meslektaşları da onu sıcak bir şekilde karşılamışlar, Şube M üdürü Haşan Bey ise, oldukça ilgili ve sıcak birşekilde ilgilenmiş, ekibindeki polis ve komiserlerle tanışmasınabizzat öncülük etmişti.
Gonca Çiftçioğullan ^ 7 Bütün bu samimi ve dostça yaklaşımlar, buraya daha çabuk uyum sağlamasını sağlayacaktı. Anadolu insanının misafirper verliğini ve sıcaklığını hep duyardı ama buna bizzat şahit olmak çok daha farklıydı. Bugünü genelde şubede çalışan meslektaşlanyla tanışma fas lıyla geçti. Sadece kendi birimi değil, diğer bürolardan da gelen amir ve komiserlerle tanıştı. Her tanıştığı kişiyle aynı konuşma ları ve muhabbeti akşama kadar hiç sıkılmadan yapmıştı. Genel de kendisine sorulan ortak sorular, yakaladıkları ‘A teş’ lakaplı seri katil Mahir Ünlü ile ilgili olmuştu. Onun İzm ir’de işlediğidehşet dolu cinayetler, ülkenin dört bir yanında duyulmuş, doğal olarak yakalanması da büyük ilgi uyandırmıştı. Bu konudabüro amirleri Komiser Çetin’in hakkını yememek lazımdı. Çünkü Ateşin yakalanmasında en büyük ve en önemli görevi o üstlenmişti. Çok zeki bir katil olan Ateş ile aynı şekilde bir zekâyasahip olan Komiser Çetin, karşılıklı psikolojik saldınlarla birbirlerinin karşısında olmuşlardı. Ateş’in ruh yapısını çözen komiser,inanılmaz bir cesaret ömeği göstererek, zekâca A teş’i alt edecekbir operasyonla onu yakalayıp hapis cezası almasını sağlamıştı.Davanın başından sonuna kadar birbirlerine karşı duyduklan güvenle koordineli olarak hareket etmişler, sıkı ve disiplinli bir çalışmayla, İzmir’in kâbusu haline gelen bu azılı psikopatı hâkiminkarşısına çıkarmışlardı. Ömür boyu hapis cezasıyla cezalandın-lan cani ise, davanın ardmdan cezasını çekmek üzere İzm ir’in engüvenlikli hapishanesine gönderilmişti. Operasyon hakkında çokdetaylara girmeden meraklannı giderecek kadar sorulan sorularacevap vererek günü kurtarmıştı. Akşam, yorgun argın eve geldiğinde çok acıkm ış olduğunufark etti. Buna rağmen evde yalnız olduğu için, cam yem ek yapm ak istemedi. Mutfağa geçerek buzdolabını açıp bir kaç kahvaltı 82 V .X
Güneşin Kızı ^ malzemesi çıkartırken kapı çaldı. Elindeki malzemeleri mutfak masasının üzerine bırakıp kapıyı açmaya gitti. Gelen, Kadriye Halasının ortanca kızı Zeliha’ydı. Kapıdan içeri girer girmez elinde taşıdığı poşeti hemen Leyla’ya gösterdi. \"Abla, annem sana biraz soğuk çorbayla, kuru patlıcan vebiber dolması gönderdi,” dedi. Leyla bir poşete, bir Zeliha’ya baktı. On sekiz yaşmda çıtıpıtı, esmer bir genç kız olan Zeliha, buraya geldiği ilk gündenberi her işine koşmuş en az Kadriye Halası kadar kendisiyle ilgilenmişti. Bazı gecelerde yalnız bırakmamak için yanında kalmaya da gönüllü olmuştu. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kızıiçeriye buyur etti. “Halam zahmet etmiş ama inan çok acıkmıştım. Çok makbule geçti,” dedi. Zeliha, Leyla’nm sevincine ortak olurcasmagülümsedi. “Annem yann akşam bize yemeğe gelmeni istiyor. İçli köfteyapacakmış.” Adıyaman’a geldiğinin ertesi günü akşam evine yemeğe gittikleri Remziye Halası da içli köfte yapmıştı. Güneydoğunun çiğköfteden sonra en meşhur köftesi içli köfteydi. Gerçekten de tadına doyulmaz bir lezzeti vardı. Z eliha’nm elinden tutup onu mutfağa sürüklerken, en güzelgülümsemesini takınıp “İçli köfteye nasıl hayır diyebilirim ki?”dedi. İkisi birlikte mutfağa geçip hemen alelacele sofrayı kurdular.İçine katılan baharatlarla zenginleştirilen bol salçah kuru biberve patlıcan dolmayla birlikte, yoğurdım içine haşlanmış yarmave nohut konularak yapılan soğuk çorbalarını afiyetle yemeğe başladılar. Bu çorba ve kum dolma Adıyamanlılann en çoktercih ettiği yemeklerden biriydi. Mutfağı meşhur ve bir o ka 83
Gonca Çiftçioğulkın dar da lezzetli olan bu ilde kilo almadan yaşayabilirse bu mu cize olacaktı. Yemeklere, batıya oranla daha fazla salça ve yağ koyuyorlardı. Ayrıca bir de bol baharatlı yapıyorlar, bu yüzden de lezzeti çok farklı ve güzel oluyordu. İzmir’de alışmış olduğu beslenme düzeninden çok farklı bir düzene geçmişti, işin ilginç yanı, kendisine çok yabancı oian bu güneydoğu mutfağına çok çabuk alışmış ve bunu benimsemiş olmasıydı. Midesi de şimdi lik bu durumdan hiç rahatsız görünmüyordu. Genelde hemen heryemeğin içinde kullandıklan baharatların başında acı kırmızı pulbiber geliyordu. Acıyı bu derece seveceğini ise hiç düşünmezdi.Acısız yemek bu yöre insanlan için tatsız tuzsuz bir şey gibiydi.Galiba babasından aldığı genler sayesinde bu kadar çabuk uyumsağlayabilmişti. İkisi de yemeklerini afiyetle yerken Leyla, İzm ir’deki hayatından bahsetti. Kardeşini, anneanne ve dedesini anlattı. Bu aradaİzmir’in sahilinden, çarşısından, denizinden, yaşadığı yerlerden,midye dolmasından ve kokorecinden bahsetmeyi de unutmadı.Gerçi Zeliha, kokorecin ve midye dolmasının ne olduğunu öğrendiğinde yüzünü buruşturup “öğğ!” dese bile, İzm ir ile ilgilianlattığı her şeyi ilgiyle dinliyordu. Bu ilgisi hayranlığa ve meraka dönüşmeye başlayınca, “Leyla abla, bir gün beni de götürseneİzmir’e,” dedi. Bunlan söylerken gözlerine yerleşen özlem, ilgive merak açıkça okunuyordu. Leyla, Zeliha’nm İzmir ile ilgili merak ettiği ve sorduğubütün sorulara cevap verdi, Karşıyaka’yı, Kemeraltı’nı, Bostan-h ’yı, denizi, vapurlan her şeyi anlattı. İzmir’de çektirmiş olduğufotoğraflan gösterdi. Bunlan nerelerde çektirdiğini ve gittiği oyerleri hiç sıkılmadan ilgiyle dinleyen bu genç kıza, içinde duyduğu özlemle daha bir coşkuyla anlattı. Ve bir gün onu İzm ir’e götüreceğine dair söz verdi. O gece evde yalmz kalmaması için Zeliha da yanında kaldı, 84
Güneşin K m <?L- Ertesi sabah işe arabasıyla gitti. Giderken Zeliha’yı da evinebıraktı. Emniyete geldiğinde ilk işi, bölümündeki polis ve komiserlerle toplantı yapmak oldu. Aynı İzmir’de çalıştığı gibi buradada disiplinli ve koordineli bir şekilde çalışmak istediğini, bu işiözveriyle yapmaları gerektiğini, en önemlisi de birbirlerine güven duymak zorunda olduklarını belirterek güzel bir konuşmayaptı. Toplantıdan sonra, bu ildeki suç vakalarını öğrenmek istediğinden kapanmış ve halen açık olan dosyalan incelemek içinistedi. Odasında kendisini kaptırmış bir şekilde dosyalan kontrolederken, içeriye orta boylarda esmer ve yakışıklı bir genç adamgirince başmı yaptığı işten kaldınp gülümseyerek baktı. “Merhaba, hoş geldiniz.” Odaya giren yabancı gülümseyerek yaklaştı Leyla’nın yanına, sonra elini kibarca tokalaşmak üzere uzattı. “Merhaba Leyla Hanım. Dün emniyette olamadığım için tanışma fırsatı bulamadık. Ben Asayiş Şube Cinayet Büro Amiriîsmei Gürbüz,” diye kendini tanıttı. Leyla oturduğu koltuktan kalkıp, kendisine uzatılan eli nazikçe sıkarak tokalaştı. Misafirine oturması için koltuklan gösterdi, “Buyurun oturun İsmet Bey. Nasılsınız?” “Teşekkür ederim Leyla Hanım,” dedikten sonra gözleri hemen masanm üzerindeki dosyalara kaydı. “Bakıyorum hemenişlere başlamışsınız.” Leyla hafifçe tebessüm etli. Kendini bildi bileli ve bu mesleğin içine girdiğinden beri, hep çalışkan ve disiplinli biri olmuştu.Zaten mesleğinde yükselmesini de bu özelliğine borçluydu. îş-kolik bir yapıya sahip olması yüzünden, emniyette çalışan arkadaşları dışında takılıp sohbet ettiği pek fazla arkadaşı yoktu. 85
^ Gonca Çiftçioğullan Hayatında sadece, ükoiculdan beri hep birlikte oldukları ve hi kopmadıklan arkadaşı, dostu, kardeşi, kısaca kendisi için her şey o!an çocukluk arkadaşı Aylin vardı. Zaten Aylin’le hemen her şeyi paylaştığından çok fazla kişiye ihtiyaç duymazdı, Adıya, man'da en çok yanında olmasını isteyeceği, yokluğunu en fazlaarayacağı kişi yine sevgili dostu olacaktı. Öğretmen olan Aylin, dul ve bir kız çocuğu annesiydi. Eşiyleçok farklı karakter yapılanna sahip oldukları için evliliğini yürü-tememişii. Güzel dostu, ona her fırsatta zaman ayınr, sıkıntısını,derdini, sevincini paylaşırdı. Kimi zaman da işine olan bağlılığıyüzünden onun azarlarına katlanmak zorunda kalırdı. “Ç ık birazdolaş, sosyal haş’atm içine gir. Böyle giderse hep ya ln ız kalacaksın ve benim de yakışıklı, çekici bir eniştem olmayacak sayende. 'diye kızardı. Böyle davranarak duygusal açıdan bir ilişki yaşamasını teşvik ederdi ama kendisi işlerinin yoğunluğunu bahaneederek, onun tavsiyelerini hep duymazlıktan gelirdi. Hem mesleki çevresinde hem de eş dost çevresinde kendisine ilgi duyançok olmuştu. Oysa bu tür gönül ilişkilerine karşı hep gönülsüzkalmış, kimsenin kendisine bu şekilde yaklaşmasına müsaade etmemişti. Hayatında sadece işi vardı. Zaten buraya geleli henüzbir gün olmuşken hemen ildeki suç dosyalannı istem işti. Onunbu işkolikliğini yakında Adıyaman emniyeti de öğrenecekti. İsmet Beyin sözlerine hafifçe gülümsedi. \"B ir an önce burada meydana gelen suçlan ve olayları öğrenmek ve tanımak istedim” dedi. Komiser İsmet rahat bir şekilde koltuğun arkasına yaslanıpbacak bacak üstüne attıktan sonra o da aynı şekilde gülümseyerek baktı Leyla’ya. “ S izin çalışkanlığınızı ve başanlannızı biz b u ralard an bileduyduk. Adıyam an küçük bir şehir olduğu için genelde sakin86
-fe>* G üneşin Kızı dir, Büyük şehirlere göre suç oranı burada çok daha düşüktür. Buna rağmen cinayet, hırsızlık, uyuşturucu gibi olaylar her yerde olduğu gibi bizim emniyetimizin de genel davalandır. Yardıma ihtiyaç duyduğunuzda hepimiz yardımcı oluruz size.” Leyla bu samimi ve sıcak görünümlü büro amirine teşekkür ettikten sonra az önce incelediği dosyalardan birini eline aldı. “Şu dosya, gerçi kapanmış ama benim oldukça ilgimi çekti”diyerek elindeki dosyayı Komiser İsmet’e uzattı. Komiser dosyayı eline aldı ve şöyle bir göz gezdirdi. “Tipik bir intihar vakası. Yapılan araştırma sonucunda intiharolduğuna karar verilip kapandı olay,” dedi sakince. Leyla, amirin önemsemez şekilde yeniden uzattığı dosyayıonun elinden aldıktan sonra, “Edindiğim tecrübeler neticesinde intihar vakaları beni genelde işkillendirir. Biraz daha özenle yaklaşırını bu vakalara. Sa-nınm olay bir ay önce olmuş ve dava hemen kapanmış\" “Yazık oldu kızcağıza. Daha on sekiz yaşındaydı. Sanınmnişanlısından aynim ış, bu yüzden bunalıma ginniş. Büyük ihtimal bu bunalım sürükledi onu intihara. Burası küçük, bir şehir.Nişandan aynlm ak dikkat çeker, toplumsal bir baskı yaratır. Bubaskı da yıpratır insanı. Hem o yaşta gençler deli dolu oluyorlar.Sonrasını düşünmeden fevri kararlar veriyorlar. Bütün bunlar etken olmuştur intihar etmesine.” Leyla ciddi bir yüz ifadesiyle amiri dinliyordu. Nedenseşu karşısında oturan adamın rahat tavırlan, konuşma şekli, budavaya yaklaşımındaki gelenekçi düşünceleri -Gerçi hiçbir zaman kendisi gelenekçi yaklaşmazdı olaylara- ilgisini çekmişti,İlk defa bir erkeğe, hem de bir meslektaşına alıcı gözüyle baktı.Esmer, karakaşlı, kara gözlü diye tabir edilen tam bir güneydoğu erkeği tipi vardı. Ama gözleri öyle farklı, öyle çekiciydi ki, 87
%İ5> Gonca Çiftçioğullan bıraksa kendini, o kara enginliğin içinde kaybolup giderdi. Kara gözlerini çevreleyen kirpikleri uzun ve kıvrık, gözleri de sürmeli karaydı. B akışlan kararlı, gerektiğinde sert olacak kadar kibir li. sevdiği kadını kendisi için özel yapacak kadar da yumuşak görünüyordu. Gözleri istem dışı olarak parm akianna kaydı. O parmaklarda bir yüzük aradı ama yoktu. Belki de hâlâ bekârdı. Ya da evli olduğu halde yüzük takmayan erkeklerden biriydi. Şu anda bunlan düşünüyor olması bile kendisine o kadar yabancı, o kadar garipti ki... Hemen gözlerinin önüne Aylin geldi. Şuanda aklından geçen düşünceleri anlatsa, onun yüreklendirici, teşvik edici sözleri hemen arka arkaya sıralanırdı. Birden utandı aklından geçen düşünceler yüzünden. Çünkü bu rüT düşüncelere alışık değildi. Sonra düşünceleri in tih ar eden on sekiz yaşındaki genç kıza doğru kaymaya başladı. Nişanlı sından aynldı diye üzüntüden intihar ettiği düşünülüyordu. Dos yada bir kutu kas gevşetici içerek intihar ettiği yazıyordu. Ne dense içinden gelen bir ses, bu davada yolunda gitm eyen, yerine oturmayan bazı şeyler olduğunu söylüyordu. K arşılaştığı intihar vakalarında bu sese her zaman kulak verirdi. Kimi zam an haklı çıkar, aslında olayın üıtüıar değil, cinayet olduğu sonucuyla kar şılaşırlardı. Kimi zaman ise, m aalesef olay intihar olarak kesinle şip o şekilde kayıtlara geçerdi. Sonuçta öyle ya da böyle iç sesini dinleyerek hareket ederdi. Belki de bu davaya kendisi bakmadığı için şüphe tohumlan duymaya başlamıştı. Ne olursa olsun için deki bu sese göre hareket edecek ve dosyayı yeniden açacaktı.Tam bu konudaki fikirlerini meslektaşına söylem ek üzereyken,kapı tıklatıldı. İçeri üniformalı polis memuruyla bûlikte sivil birvatandaş girdi. “A m irim , bu bey yabancı herhalde. Sürekli bir şeyler söylüy o r am a biz anlamıyoruz,” dedi.88
Güneşin Kızı ^ \"Tamam, biz ilgileniriz beyefendiyle,\" dedi. O sırada içeri giren uzun boylu, ekose deseniyle dikkat çeken bennuda panto- lonlu yabancı adam , endişeli bir şekilde konuşmaya başladı. “Je suis Damien Blair. Notre amie Madame Nadine Gabine-au est perdue depuis deux jours. Nous haus ingiietons pour elle.Trouvez M adem e G abineau. S’il vous plait.” A rka arkaya telaşlı b ir şekilde konuştuktan sonra endişeli bakışlarını Leyla ve İsm et’e çevirdi. Onun konuşmasını şaşkınlıklaizleyen K om iser îsm et, “Valla polis kardeşimiz haklıymış, bende hiçbir şey anlam adım söylediklerinden,\" dedi. Leyla yerinden kalkarak yabancuun yanma gitti. Güven veren bakışlarını adam a çevirip İngilizce bilip bilmediğini sordu.Sonra b ak ışlan n ı İsm et’e çevirdi. “ S a n ın m Fransız. K onuşm ası Fransızcaydı. Ben de bilmiyorum Fransızca.” Bu arada yabancı adam “Yes,” dedikten sonra aynı şeyleri busefer İngilizce olarak anlatm aya başladı. O konuştukça Leyla dailgiyle dinliyordu. İngilizce olarak arada söze kanşıp bir şeylersoruyordu. İsm et ise oturduğu yerden meraklı ve endişeli bu şekilde y an m yam alak anladığı İngilizcesiyle konuşmalan çözmeye çalışıyordu. Leyia, yabancı adamla konuşmasını bitirdiktensonra, b a k ışlan n ı İsm et’e çevirdi. “B u bey F ransız arkeolog Damien Blair. Grup olarak Nemru t’u incelem ek v e araştırm a yapmak için gelmişler. Grupla-nndan an tro p o lo g N adine G abineau kayıpmış. İki günden berikendisinden h ab er alamamışlar. Onun için endişeli.” dedi kısacadurumu özetleyerek. “ N eden iki gün beklem işler haber vemıek için?” diye sorduİsmet. 89
7 ^ Gonca Çiftçioğullan Leyla lekrar yabancı adam a so ru la r so rm a y a b aşlad ı. Aldığ c ev a p la n da k afasın ı h afifçe s a lla y a ra k v e d ü ş ü n c e li b ir şekilde dinledi. Sonra yeniden İsm e fe döndü. “ İki g ru b a a y n lm ışlar. B ir g ru p N e m r u t’u in c e le rk e n , diğer b ir g ru p da N em rut y ak ın la n n d ak i k ö y leri in c e liy o rm u ş. İki gnjp da, N a d in e ’y i d iğ erin in y a n ın d a san m ış. F a k a t b u g ü n b ir araya ge ld ik le rin d e B ay an N a d in e ’y i g ö re m e y in c e k a y b o ld u ğ u n u dü şünm eye başlam ışlar.” “Yanmda resmi varsa bir bülten yayınlayalım .” Leyla, yabancı adamdan fotoğraf isteyince, o da cep telefonundan grup olarak çekindikleri fotoğrafların içinden Nadide’ninfotoğrafını gösterdi. İsmet hemen yerinden kalkıp yabancınınelindeki telefonu aldı ve Leyla’dan izin aldıktan sonra cep telefonundaki fotoğraflan bilgisayara yükledi. Leyla da Damien Blair’den iletişim bilgilerini aldı. Sonra,arkadaşlannı bulmak için ellerinden geleni yapacaklarını söyleyerek genç adamı yolcu etti. Fransız arkeolog odadan çıkar çıkmaz, İsmet hem en Leyla’nın yanma geldi. “Bak, gelir gelmez olaylar seni bulmaya başladı bile,” dedi.Sonra hafifçe gülümseyerek o da odadan çıktı.90
Güneşin Kızı B öIü m SO j e l i n , ertesi sabah yataktan oldukça isteksiz bir şekilde doğ- ^ y f u ld u . Yatağın kenanna oturarak kollannı ileri geri ve başının üzerinden yukarı doğru uzatıp biraz esneme hareketi yaptı.Saat sekizi gösteriyordu. Bütün bir gece Dilek ile ilgili düşüncelerine saplanıp kalmış, sabaha karşı ancak gözlerini kapaiabil-mişti. Bu yüzden her zaman kalktığı saatten bir saat geç uyandı.Alışkanlık olduğu için kalkmıştı, yoksa işe gitmeye niyeti yoktu.Gerçi babası kendisine amir kozunu oynamıştı ama sonuçta birpolisin de hastalık izni olabilûdi. Zaten başı yorgunluk ve uykusuzluğun etkisiyle çatlayacak gibi ağnyordu. Bu ağn da işe gitmemek için iyi bir bahaneydi. Baş ağnsı ve sıkkın canıyla Dilekile yeniden karşılaşma psikolojisinde değildi. En kısa zamandabaşka bir bölüme geçebilmek için babasını ikna etme planlanyapmalıydı. 91
Ocnca ÇıftçioğuUan Banyoda elini yüzünü yıkadıktan sonra aynada şöyle bir yü züne baktı ve kendisine asi bir hava veren kumral dalgalı saç- lanm elleriyle düzeltti. Sonra yüzünü de sıvazlayarak tıraşını kontrol etti. Her zaman sinekkaydı gezmeyi sevdiği için banyo daki dolaptan çıkardığı tıraş makinasıyla yeni çıkmaya başlayan sakallarını hiç acele etmeden yavaşça aldı. Arkasından da avcu- na biraz tıraş losyonu döküp yüzüne sürdü. Gözleri kullandığı losyona takıldığında, aklına yine Dilek geldi. Onun kendisine hediye ettiği ve kokusunu ikisinin de çok beğendiği bu marka yı halen kullanıyor olmak, yine onu hatırlatmıştı. Bunu hatırla mak yeniden sinirlemnesine yol açtı. Oysaki bugüne kadar bu aynntının farkında bile değildi. Artık onu hatırlatacak hiçbir şey hayatında yer alsın istemiyordu. Buna Dilek de dâhildi. Fakat o canlı kanlı bir vaziyette karşısına çıkmış, 'Sen istemesen de ben senin hayatını cehenneme çevirmeye yine h azırım ,' der gibi hayatının merkezine kuruluvermişti. Sinirle eline aldığı şişeyi, banyoda bulunan çöp kutusuna doğru fırlattı. Hiç değilse şim di biraz rahatlamıştı. Şişeyi atmak sanki onu hayatından çıkarıp atmış gibi bir duygu vermişti. Bugün çarşıya giderek kendisine yeni bir losyon almaya karar verdi. Hayatından ve hatıralarından çıkarmak isterken yeniden karşısına çıkan bu kadına karşı nasıl davranacağını kestiremiyordu. Ona karşı içinde hâlâ büyük bir öfke duyuyor olması, kendisi açısından işleri kolaylaştırmaktan çok, zorlaştınyordu. Bu yüzden babasına karşı içinde bir kızgın lık oluşmaya başladı. Neden sanki kendisine sormadan böyle bir olaya kalkışmıştı ki? Hâlbuki hayatı artık rayına oturmuş, kendi sine bayağı bir çeki düzen vermeye bile başlamıştı. Aslında bu iyileşme süreci hiç de kolay olmamıştı. YavrularıI nın ölümünden sonra Dilek'in tamamen değişen ruh hali, içinde hissettiği suçluluk duygusunu kendisine yansıtması ve bunda da -92 i
G üneşin Ktzı -»•çok başarılı olması yüzünden neredeyse ruhsal dengesini kaybedecekti. O günden bu yana kendi kendisiyle yaptığı içsel hesaplaşmaların haddi hesabı yoktu. Acaba nerede hata yaptım *Kusurum neydi? Gerçekten yavrum benim yüzümden mı öldü?'diye düşünmeden geçirdiği bir gece bile olmamıştı. Bunlan düşünerek çektiği dayanılmaz baş ağnian yüzünden uyku düzenibile tamamen bozulmuştu. Hiç kimsenin yaşamasını istemeyeceği bir acıyla yüzleşmekdurumunda kalmışlardı. İçlerin de hissettikleri acmın tarifi bileyoktu. Bunun Dilek açısından zorluğunun farkındaydı. Fakat birçok çift böyle bir durumda birbirlerine daha çok kenetlenir, birlikte üstesinden gelmeye çalışırken kendilerinde tam tersi olmuş,birbirlerinden tamamen kopmuşlardı. Kansının bu konudaki rolüçok fazlaydı. Üstelik böyle bir durumda onun tarafından katildamgası yemişti, İşte, en ağrına giden de buydu. YasTusunun katili olmak ne demekti? Katil bir baba damgası yemişn Hem dehiç acım adan ve kendisinde bırakacağı çöküntü hesaba katılmadan. İşte bu yüzden affedemiyordu Dilek'i. Bu yüzden onunlakarşılaşm aya ve konuşmaya hazır değildi. Bugün işe gitmeyecekti. En azından bir gün bile olsa kafasmı. hayatını cehennemeçeviren o kadından uzaklaştırmak istiyordu. İşe gitm eyeceği için en azından rahat bir şekilde kah\ ala yapıp gazetesini okuyabilir hatta bulmaca bile çözebilirdi. Hemenm utfağa geçti ve buzdolabından çıkardığı kaşar pes-mrinı rendeledi. Yumurta çıkarıp bir kâse içinde onlan çırptı \ e kaşarlı omletyaptı. Biraz da domates ve salatalık dilimleyip servis tabağınakoydu. Sallama hazırladığı çayı da alıp hepsini tepsiye yerleştirdive televizyonun karşısındaki kanepeye oturdu, Sehpa\ ı da önüneçekerek tepsiyi üzerine koydu ve rahat, sakin bir şekilde kahvaltısını yapmaya başladı. 93
^ Gonca Çifiçioğullan Dilek, odasında oldukça gergin halde, bir aşağı bir yukarı dolanı yordu. Bütün bir gece boyunca Çetin ile yaşadıklarını düşünmüş, sabaha kadar uyuyamamıştı. Bu şekilde habersiz karşısına çık makla ona karşı büyük haksızlık yaptığını biliyordu. Onun dünkü tepkisi ve halen işe gelmemiş olması, bu durumdan olumsuzbir şekilde etkilendiğini gösteriyordu. Gerçi buraya gelir gelmezkendisini sıcak bir şekilde karşılayacağını hiç düşünmemişti. Hesaba katmadığı tek şey ise, onun bu tepkisinden kendisinin buderece etkilenecek olmasıydı. Birkaç defa odasından çıkmış, Çe-tin’in koridordan rahatlıkla görünen odasını göz ucuyla kontroletmişti. Şu anda duyduğu en büyük endişe ise ikisinin arasındakigerilimin işlerine yansıyacak olmasıydı. Zamanında Çetin’in işini hiç kolaylaştınnadığını ve çok acısözlerle onu yaraladığını biliyordu. Gerçi o zamanlar bunu idrakedecek, kabullenecek ruh yapısına sahip değildi. Aslında içteniçe biliyordu ki kendi içinde duyduğu vicdan azabını hemen onayansıtmış, bu şekilde kendinden kaçış yolu arayarak biraz rahatlayacağını düşünmüştü. Kazada Çetin’in bir hatası yoktu. O zaten kazadan kurtulabilmek için çok çaba göstermişti. Asıl hatanınkendinde olduğunu düşünmesi, bir çeşit inkâr evresine girmesineneden olmuştu. Yavrusunu kazadan önce kucağına almasaydı,kızları belki de hâlâ hayatla olacaktı. İşte asıl bu suçluluk duygusunu bir türlü atlatamamıştı. Acısıyla başa çıkam am asmm enbüyük sebebi buydu. Şu anda bile bunu atlattığı söylenemezdiama aldığı psikolojik terapiler sayesinde, kendi içinde yaşadığıve Çetin’e yaşattığı acının, yavrusunu kaybetme suçluluğu içindeyanıp kavrulmasından kaynaklandığım idrak edebilmişti. Belki 94
Güneşin Km kucağına almasaydı yine kaybedeceklerdi yavrulannı. İşte bu belkiler, hayatını cehenneme çevirmişti. O zamanlar kendisini suçlamak yerini Çetin’i suçlamak daha kolay gelmiş, içinde his settiği suçluluk duygusunu Çetin’in omuzlarına yıkmıştı. Onun bu duyguyla baş edip edemeyeceğini hesaba bile katmamıştı, Kemal B ey'in anlattığına göre genç adam bu suçlamalar karşı sında neredeyse yıkılmıştı. Artık birçok şeyin farkındaydı ve bütün bunları Çetin'e ya şattığı için vicdan azabı çekiyordu. Onunla yüzleşmek, her şeyi anlatmak ve kendisini affetmesini istemek için gelmişti. Oysa bu hiç de kolay olacak gibi görünmüyordu. Dünkü tepkisinden anla dığı kadanyla o da çok yaralanmıştı ve kendisi bu yaraya kolay ca merhem olacak gibi görünmüyordu. Bütün bunlar yüzünden bölümden ayrılırsa buna dayanamazdı. Bir fırsatım bulup onun aralarına ördüğü duvarı yıkmaya çalışmalıydı. O sırada odasının kapısı tıklatılıp içeriye Komiser Nuri girince düşüncelerinden sıyrılmaya çalışarak komisere gülümsedi. “Buyurun Nuri Bey, davamızla ilgili bir gelişme var mı?” K om iser Nuri, odasında dolaşan müdürün yanma giderektam karşısında dikildi. “Adli tabip burada, otopsi sonuçlannı bizzat kendisi getirmiş.Elimizde hem kurbana hem de katillere ait kanıtlar var artık.” “Katiller m i?” diye şaşırarak sordu. “Evet M üdürüm. Adli Tabibimiz Vedat Bey'in söylediğinegöre, kurban dışında farklı iki kişiye ait DNA örneği bulunmuş.”dedi. Dilek aldığı haberden sonra bir eliyle ağzını kapatarak yavaşve düşünceli bir şekilde çenesini sıvazladı. Ellerinde DNA örneğiolması bir açıdan sevindirici olmakla birlikte diğer açıdan o savunm asız genç kadına iki kişinin birden o vahşeti yaşatması akılalır gibi değildi. Bu haber neredeyse kanını dondurdu. 95
Ooruxı Ç i/lçtoğullan -w \"PcJcı. bu DNA vcfl lu b a/u m i/d a hinleriyle cşJcşIj in ;? ” Kom iser Nuri, üzgün bir şekilde başını salladı. ‘■Maalesef uyan kimse yok.” “7ubip burada mı? Kendisiyle konuşmak isliyorum .” “Hvci burada, şimdi haber veriyorum kendisine.” dedikten sonra haiirbir baş selamıyla müdürünü selamladı. Otladan çık mak için arkasını döndüğünde, “ Nuri Hey, C'clin H cy’in otopsi sonuçlarından haberi var mı?” diye sordu. Nuri ifadesi/ hir y ü / takınarak yeniden hakti m üdüre, ‘‘Ilcn ü / yok, şimdi kendisine haber vereceğim ,” dedi vc bu bilgilendirme sonrasında yine aynı şekilde başıyla haiifbir.selam vererek hı/Ia odadan ayrıldı. Nuri Komiser çıkar çıkm a/, hemen arkasından odaya genç bir adam girince Dilek, şaşkınlıkla bakakaldı. “ İnanamıyorum, Vedat sen misin?” diyerek yü/ünde oluşansıcak bir gülümsemeyle hemen genç adamın yanına gidip onunlakucaklaştı. “i^ilekf .Sen burada ha! Demek yeni gelen m üdür .scnsin.” “ Kvct, sü rp ri/b ir alam aylagcldim , Ayakta kalm a, iic i, olur,” Hemen eliyle kollukları işaret elli. Vedat oturunca tam karşısındaki koltuğa da kendisi oturdu. “Çocukluk a.şkımla yeniden karşılaşm ak tam bir sürprizoldu,” dedi Vedat. Vedat’ın sö/lcri hafifçe kızarm asına neden oldu. O nunla A nk a ra'd a aynı m ahallede oturan iki kom şu çocuğuydular, Li.seyibitirinceye kadar birbirlerinden hiç ayrılm am ışlar hatta Vedat'ıngönderme yaptığı gibi, daha ortaokuldayken birbirlerine âşık olm uşlardı. Hu yü/dcn genç adam, çocukluğunun ilk aşkı olarakgönlünde farklı bir yere sahip olmuştu. Lise bittikten sonra o,İstanbul Üniversitesi tıp l'akültc.sini kazanınca kendisi Ankara•jft /
C}ün*'9ln Kıy.ı(Ju kalm ış, Vedat ise İstan b u ra gitmişti. Höylcec aralarına mesafelerin girdiği bir ayrılık yaşamışlanlı Uaha sonra Vedat, doğuhi/m cli ve mecburi hizmet derken uzun bir süre Ankara'ya dönmemişti Dilek polis akademisinden sonra kariyerine komtscrolarak devam edince şehirler ve yaptıkları meslekler bir arayagelm elerine engel olm uştu. Sonrasında /.atcn Dilek, Ç etın'c sırılsıklam âşık olm uş, aslında ilk gerçek aşkı Ç etin'de yaşadığınıhissetmişti. Hunua yıldan sonra, burada tekrar karşılaşmalan hoşve güzel bir lesaduilü. Dilek genç adam ın sözlerini duymazdan gelerek hemen konuyu değiştirdi, “ Bunca yıl neler yaptın? Çok fazla haberleşemedik seninle.Fakülteyi bitirdikten sonra deyim yerindeyse ortadan kayboldun,” dedi biraz sitcm kâr bir ses tonuyla. Vedat sıcak vc gülümseyen bir bakışla gözlerini Dilek'e çevirdi. “ Allı yıl fakülte, sonra mecburi hizmet, arkasından uzmanlıkderken hayat bizi kendi akışı içerisinde bir o yana bir bu yanasavurdu. İkim izi de farklı yerlere vc çok farklı konumlara attı.Aslına bakarsan m ecburi hizm etim den sonra, sem bulmak vcaram ızdaki ilişkiyi konu.şmak için Ankara'ya geldim ama evlendiğini duydum , Bu durumda karşına çıkmak istemedim.” Dilek iyice kızdırdığını hissetti, bakışlarını kaçırdı Ona na.sılcevap vereceğini bilem iyordu. Ama en iyisi doğruyu söylemekti “ Bir zdimanlar evliydim. Şimdi ayrıldık,” dedi kısaca “Senden ayrılan erkeğin aklına şaşarım. ' Bu sözler arlık kıpkırmızı olmasına neden oldu. Anladığı kadarıyla Vedat hâlâ aynı hislerle dolu görünüyordu. Artık o aşkıgençlik yıllarındu bırakm ış, m a/ıyc gömmüşlerdi. Vc orada kalması çok dilini iyiydi. Anladığı kadarıyla Vcdal’m. birlikte çah- 97
Gonca Çifiçioğullan şıyor olm alarına rağm en eski kocasının Ç etin o ld uğundan haberi yok gibiydi. Bu yüzden bu konuyu daha fazla u zatm ak istem edi. Ama genç adam konuşm asını sürdürdü. \"M aalesef ben hiç evlenm edim .” Dilek, konular özele kaym aya başlayınca tedirgin oldu. Bu yüzden konuyu değiştirm e gereği duydu. “O topsi sonuçlan çıkm ış, bir bakabilir m iy im ?\" Genç kadının rahatsız bir şekilde konuyu değiştirm e çaba sı Vedat'ın gözünden kaçmamış olacak ki bunu anladığını belli eden hafif bir gülümsemeyle çantasına uzanm ası ve dosyayı çı- kanp verirken genç kadına kırılgan bir ifadeyle bakm ası D ilek’in gözünden kaçmadı. Sonuçlan incelemeye başladığında Vedat, \"Senin de gördüğün gibi toksin raporunda yoğun şekilde uyuşturucu çıktı. M aktulümüz taşla ezilmeden önce aşırı doz almış ve zaten Ölmeküzereymiş.” \"Zavallı kızcağız, o dehşet anını hala hayattayken yaşadığınıdüşünmek kahrediyor insanı. Bu vahşet insanın kanını donduruyor. Umanm failleri bir an önce yakalanz.” \"KuÜandıklan tuğlanın üzerinde üç kişiye ait kan örneği vardı. Birini kurbanla eşleştirdik zaten. D iğer ikisi de katillere ait.Aynca kurbanın yanında yerde bulunan sigara izm aritinden defarklı bir DNA sonucuna ulaştık. Kurbanın boynunda farklı birparmak izi bulduk. Bu iz tuğladaki parmak izleriyle örtüşmüyor.Yani olay yerinde üç farklı kişinin izleri var. Büyük ihtim alle boyundan aldığımız parmak izi, sigara içen kişiye ait. Tuğla da onaait bir ize rastlanmaması onun olay anında izleyici ya da yönlendirici konumda olduğunu gösteriyor. Elimizdeki bulgularabakarsak bence yakalamanız an meselesi artık.” D ilek üzüntüyle başını salladı.98 /
^ G ü n eşin Kızı ‘ Bu o kadar kolay değil Vedat. Bizim veri tabanımızda bu DNA ile eşleşen kimse yok. Elimizdeki veriler ışığında ipuçlanm rakip etmek zorundayız.” “Maktulün üzerinden ne kimlik ne de cep telefonu çıktı. Eğer kurbanın kimliği teşhis edilirse o zaman olası katil zanlılar da ortaya çıkar.” “Hâlâ maktulün kimliğini teşhis edemedik. Ressamlarımız olası yüz hatlarını birleştirip bir profil resmi hazırlamaya çalışı yorlar. Bunu basın yoluyla duyuracağız.” “Çok sağlıklı bir görüntü olmayacak ama. Yüzü çok deforme olmuş. Neredeyse kırılmayan kemiği kalmamış.” “Evet, işimiz hiç kolay değil. Zor olacak ama elinıizdekiler- le bir yere ulaşm aya çalışacağız. Kayıp kişi bildirimleri de çok önemli. Belki oradan bir sonuca varmamız mümkün olur.” “Ben artık müsaadeni isteyeyim. Daha yapmam gereken çok iş var. Gelişmelerden beni de haberdar edersen sevinirim.” Vedat oturduğu koltuktan yavaşça ayağa kalktı ve elini Di- lek ’e uzattı. Dilek de ayağa kalkarak genç adamla tokalaştı. Genç adamı kapıya doğru geçirirken “Bu davada birlikteyiz. Umanm en kısa zam anda sonuca ulaşınz,” dedi Dilek. Vedat kapıyı açmadan durdu ve bakışlarını genç kadına çe virdi. “Uzun zam andır birbirimizi görmüyoruz. Akşam dostça biryemeğe ne dersin? Eminim birbirimize anlatacak çok şeyimizvardır.” Dilek bu eski ve yakın dostunu kırmak istemedi ve memnuniyetle yem ek davetini kabul etti. Adresini ve telefon numarasını ona vererek akşam saat sekizde kendisini evden alabileceğinisöyledi. 99
Gonca Çiftçioğullan Çetin, cep telefonu çaldığında salondaki kanepede ujoıkluyordu. Gece de uyumadığı için televizyon seyrederken kendinden geç miş neredeyse bir saate yakın uyumuşm. Telefon sesiyle isteksiz ce doğrularak sehpanın üzerine doğru uzandı. Arayan N uri’ydi. “Abi. seni rahatsız ediyorum ama otopsi sonuçları geldi. Birdeğil iki katil var,” dedi hemen telefonu açar açmaz. Uyku sersemi olduğu için konuyu hemen idrak edemedi amasonra iki katil lafinı duyunca dikkat kesildi. “İki katil mi? Bundan emin misiniz?” diye sordu. \"Evet abi. eminiz. Ama elimizdeki DNA Örnekleri sistemdeyok. Yine baştayız yani.” Çetin içinden sinirle bir küfür savurdu ama konuşurken bunuNuri’ye hissettirmedi. \"Sonuçlan alıp eve getirebilir misin? Bir bakmak istiyorum.” Telefonun diğer ucunda kısa bir sessizlik oldu. Sonra Nuri,\"Müdür seni sordu. Birkaç kere de koridordan odanı kontrol etti.Gözleri seni anyor. İstersen gel emniyete, ipuçlannı buradan takip edelim,” dedi. “Başlatma şimdi emniyetine de, müdürüne de Nuri. İyi değilim bugün, başım da çatlıyor zaten. Sen elinde ne varsa kapgetir,” dedi ve telefonu kapattı. 100
Güneşin Km ^ B ö Lüm 9Leyla, kayıp Fransız kadın için bir bülten hazırlayıp resmiylebirlikte bütün emniyet birimlerine gönderdi. Kadının aniden ortadan kaybolması, üstelik kaybolduğu günden bu yana iki güngeçmesine rağmen ortaya çıkmaması oldukça dikkat çekici veşüphe uyandırıcıydı. Çünkü yabancı bir kadının, geldiği yabancıbir ülkede kendi grubundan ayrılması ve iki gün ondan haber alınamaması normal değildi, Bu yüzden hemen bir ekiple birlikte,genç kadının en son g ö rüldüp yerde soruşmrma yapmak üzerekendisi de yola çıkmak için hazırlanmaya başladı. Hem bu kayıpvakasını, hem de intihar ettiği söylenen genç kızm yeniden açtığıdosyasını bizzat yönetmek istiyordu. Böyle yapmasındaki amaç ise, hem yöre halkım tanımak hemde davanın gelişiminde kişisel deneyimlerini ortaya çıkarmaktı.Altıncı hissi ve algılan kuvvetliydi. Bu şekilde sonuca daha çabuk ulaşacağuıı düşünüyordu. 101
Gonca Çiftçioğullan Omuz çantasındaki silahını, kimliğini ve rozetini kontrol ettikten sonra, kendisini bekleyen ekiple buluşmak için aceleyleçıkmak üzereyken odasına girmekte olan cinayet masası büroamiri Komiser İsmet ile karşılaştı. “Bakıyorum, hemen işe koyulmuşsun. Bizzat ekibinle birlikte sahaya çıkıyomıuşsun,” dedi genç adam. Onun bu aceleyleçıkışına gülümseyerek. Leyla bir günde ikinci kez odasına gelen bu yakışıklı komisere bütün sevimliliği ile gülümsedi. “Soruşturmayı bizzat ben yöneteceğim. Büroda omrarak yabancısı olduğum bu halkı tanıyamam. Benim için de farklı birtecrübe olacak,” dedi. “Biliyor musun? Tam tahmin ettiğim gibisin.” Leyla bu söz üzerine şaşırarak baktı İsmet’in yüzüne. “Nasıl yani?” “Nasıl olacak, tam bir iş kolik. Daha farklı davranacağım düşünmedim zaten. Üstelik somşturmaya başlamak için yarını bilebeklememişsin. Bunu da tahmin etmiştim.” “Bakıyorum beni hemen çözmüşsünüz İsmet Bey,” dedi şakayla karışık hafif bir alayla. “Bak, o da benim yeteneğim. Karşımdaki insanı çok güzelanaliz ederim. Bu yüzden bu somşturmada kendimi tamamensana adıyorum.” “Sizde mi geleceksiniz benimle?” diye şaşırarak sordu. “ Buraya yabancısınız. Buralı birinin size eşlik etmesi gerekirdiye düşündüm. Eğer kabul ederseniz bu iki somşturmayı birlikte yürütebiliriz.” Leyla kendisine sunulan bu teklife şaşırmıştı. Ama İsmet ilebirlikte çalışacak olma fikri nedense içinin heyecanla dolmasınaneden oldu. Bu adamdan kendisine, yabancısı olduğu duygulan102
^ Gdncşirı Km açığa çıkaran çok farklı bir elektrik akıyordu. Hâlbuki onu tanı mıyordu bile. Nasıl birisi olduğuna dair tek bir fikri bile yoktu. Ama her zaman güvendiği hisleri, bu adama karşı kapalı olan bü tün kapıları açmış, neredeyse içeriye davet ediyordu. Aslında bu duygulara öyle yabancıydı ki bu şekilde hissetmek çok ganp ge liyordu. Bugüne kadar gözü kimseyi görmemiş olan kendisi, ilk kez gördüğü bu adam karşısında ergenlik çağındaki genç kızlar gibi yüreğinin taşmasını engelleyemiyofdu. Yine de içindeki he yecanı belli etmek istemedi. Daha tanıştığı ilk gün. kendisi hak kında farklı bir izlenim vermek istemiyordu. Bu teklife ifadesiz bir şekilde, “Siz bilirsiniz. Soruşturmaya katılmak isterseniz ben hayır demem,” dedi. Onun bu cevabı genç adamın yüzünde kocaman bir gülüm seme oluşturdu. “Tamam o zaman, neyi bekliyoruz? Hemen çıkabm yola.” Emniyet müdürlüğünün kapışma geldiklerinde, İsmet onu kendi arabasına doğru yönlendirdi, “Benim arabayla gidelim, daha rahat olur,\" dedi. Onun arabasında sadece ikisinin olması biraz garip hissetmesine neden olmasına rağmen meslektaşını kırmayarak kabul erti.Kendilerinden başka üç üniformalı polisin olduğu diğer ekip arabasıyla birlikte, Adıyaman’ın büyük ilçelerinden biri olan Kâhta’ya doğru yola çıktılar. Kendileri önde, ekip arabası arkalarında yolanna devamederken Leyla ilgiyle etrafını seyretmeye başladı. Gelişmeye çalışan bu küçük ilde, hemen her yerde inşaat alanlan Ne yol çalışmaları göze çarpıyordu, Yol boyunca gördükleri boş ve geniş arazilerin yanı sıra, ekilmemiş yabanıl otlarla dolu tarlalarla, başakve buğday ekilmiş yeşil alanların fazlalığı da dikkat çekiyordu.Bir süre sessizce yol aldılar. 103
JÇ=» Gonca Ç(Aç*o^ll<3n ^ Onun etrafı sevTCttiğini gören İsmet, “Büyük şehirden sonra,böyle küçük bir şehre gelmek sana biraz garip geliyordur şim di,.Ama zamanla ahşifsm.” dedi, ' İzm ir'i çok seviyorum. Bü>ük şehnn im kânlannı ve avan-tajiannı yadsıyamam. Ama burasının da sessiz sakinliği, çe\Teve gürültü kirliliğinin minimum düzeyde olm ası, şu an için banadaha çekici geliyor.” “Hımm. bakıyorum çok çabuk uyum sağlıyorsun. Buralanbiraz yadııgarsın diye umuyordum açıkçası.” Leyla, genç adamın bu sözlerine gülümsedi. “Demek ki çok da isabetli bir gözlem yeteneğiniz yokm uş ”diye hafifçe alaya aldı genç adamı. “Valİa sana karşı dikkatli olmak hiç açık verm em ek laztm.Bak hemen N’uruyorsun adamı.” dedi aynı şekilde. Leyla şu andaki durumianmn birbirlerini tanımak açısındanuygun olacağım düşünerek hakkında biraz bilgi alm aya kararverdi. Sonra meraklı ve ilgili bakışlarını ona çevirdi. “Aslen Adıyamanlısınız sanının. Kendi memleketiniz de çalışıyor olmanız güzel.” “Evet, Adıyamanlı sayıhnm, Annem buralı, babam ise Ma-raşlı. Ancak geçen sene tayin isteyip gelebildim. Daha önce Adana. Kastamonu ve A ğn'da görev yaptım.” “Güzel yerlerde çalışmışsınız. Ben de birkaç il dolaştıktansonra gidebildim zaten İzmir'e.” “Neden İzmir gibi bir şehri bırakıp buraya geldin? Üstelikşube m üdürü olduğunu duydum orada.” Leyla, bu soruyla eninde sonunda karşılaşacağım biliyordu.M üdür dışında kendisi hakkında kimin ne kadar bilgiye sahipolduğunu bilemediği için, bu soruya nasıl cevap vereceğini kes-lirem edi. Doğruyu söylese kim bilir ne düşüneceklerdi. Farklı104
Güneşin Km ^ bir cevap verse ve bir süre sonra gerçekler ortaya çıksa, güven ve dürüstlük üzerine inşa ettiği kişiliği büyük bir darbe alacaktı Öyle ya da böyle babasının davasıyla ilgilendiği sürece, bu du nun birçok kişinin gözünden kaçmayacak meraklı ve kuşku dolu bakışların hedefi olacaktı. En doğrusu, daha en başta kendisini olduğu gibi ortaya koymaktı. Bu beUd bir hata belki değil ama en doğrusu bu gibi göründü gözüne. “Ben de aslında Adıyamanlı sayılınm. Babam buralıydı,” dedi. Bu sözleriyle İsm et’in yüzünde bir tepki aradı. O tepkiyi gör mekte de gecikm edi. Ama beklediği şekilde değil tabi. “Hah! Bak. işte gördün mü? Biliyordum seni buraya bağla yan seni buraya çeken bir şeyin olduğunu.” dedi îsmet gülümse yerek. “Evet, beni buraya bağlayan daha derin bağlar var. Babam, ben yedi yaşındayken bir cinayete kurban gitti. Onun ölümünden sonra annem, beni ve kardeşimi İzmir'e götürdü.” İsmet biran şaşkınlıkla baktıktan sonra hemen kendisini toparladı. “Neden öldürüldü baban, biliyor musun?” diye sordu. “Babam narkotikte gizli polisti. Sanırım açığa çıkn. Uyuşturucu raalyasmın işi gibi geliyor.” “Yani, daha katilleri bulunamadı o zaman.” Leyla daha fazla konuşamadı. Bakışlannı dışan çevirdi vegörmeyen gözlerle manzarayı seyretmeye başladı. Onun bu sessizliği, sorunun cevabım da Ncmıiş oluyordu zaten. İşın ilginçyanı, şüpheliler belli olmasına rağmen hâlâ katillerin yakalanamamış olmasıydı. Babasını matya dışında kim öldürmek isterdiki? Gizli polis olduğu için mutlaka kimliği açığa çıkmış olmalıydı. Başka hangi nedenle, niçin öldürülmüş olabilirdi? Kafasında 105
Gonca Çifiçioğullan bu sorunun cevabı yoktu. Cönkü kendisine göre böyle bir ihtimal yoktu. Belki de gerekli deliller olmadığı için yakalanmaniışd katiJIer. Ne olursa olsun, neye mâl olursa olsun mutlaka onları yakalayacak, adaletin karşısına çıkaracaktı. İsmet hiçbir şey söylemeden bir süre sessizce arabayı Kul- lanmaya devam etli. Onun da kaşlan çatılmış, yüzü gerginliğini belli edecek şekilde asılmışlı. Anlaşılan genç adam, buraya gel me nedenini çözdüğü için, bu durumdan hoşnut olmamış gibiydi. Anladığı kadarıyla intikam duygusuyla geldiğini tahmin etmişti. Bu da onun üzerinde ilk olumsuz intibaı bırakmasına neden ol muştu doğal olarak. Kimsenin kendisini anlamasını ve haklı bul masını beklemiyordu. Bu sadece kendi davasıydı. Haklı olsun ya da olmasın, kim nasıl düşünürse düşünsün, babasının katillerini adalete teslim etmeden buradan ayrılmayacaktı. “Çok tehlikeli bir işin içine girmek üzeresin. Buraya bu amaçla gelmek senin hayalını da tehlikeye atar. Seni anlıyorumve bu düşüncenden dolayı yargılamıyorum. Fakat tehlikeninkucağına gözün kapalı gidiyorsun. Dikkatli olmalısın. Hatta budüşünceni mümkün olduğunca kendine saklamaya çalış. Burasıküçük bir yer. Laf burada çabuk yayılır. Babanın kimliği deşifreolduysa eğer, senin onun kızı olman, seni de büyük bir tehlikeniniçine çeker,” dedi genç adam en sonunda büründüğü sessizliğibozarak. Duyduğu kaygı sesine de yansımış, endişeli bakışlanmLeyla'nın yüzüne çevirmişti. “ Bunu bilmediğimi nıi sanıyorsun?” “Mutlaka biliyorsundur. Fakat narkotik hem tehlikeli hem denazik bir birimdir. Yardım almadan kendi başına olaylann içinedalma. Bu olayı önce dışarıdan araştırmakta fayda var.” “ B abam ın dosyasını tekrar açacağım . İpuçlannı, görev y ap tığı yeri, kim lerle bağlantılan olduğunu araştıracağım . Sonrasındais e ...”106
•’S> Güneşin Leyla burada sustu. Sonrasını biliyordu. Bu dava hayalına bile mâl olsa, gidebileceği yere kadar gidecekti. Artık geri dönc- tneyeceği bir yola girmişti. Bu aşamadan sonra davadan vazgeç mesi ya da geri dönmesi diye bir şey söz konusu olamazdı. Sonu nereye varırsa varsın alabildiği kadar yol alacaklı. İsmet bakışlarım yoldan ayırıp genç kıza baktı. Onun, daha gördüğü ilk andan beri farklı olduğunu tahmin etmişti. İşine bağlı, disiplinli, tam bir iş kolik ve idealist bir kadındı. İşinde gerçekten iyi olduğunu biliyordu. Adını ve yaptığı işlen bura dan bile duymuşlardı. Neden bilmiyordu ama onunla tanıştığı ilk andan beri bir sıkıntısı olduğunu hissetmişti. Bu yüzden tekrar yanına gelmiş ve onunla sahaya çıkmaya gönüllü olmuştu. Gerçi Leyla bunu bilmiyordu ama Ateş isimli psikopat yakalandığında, yaptığı basın açıklamaları yoluyla onu defalarca televizyondan izlemişti. Kendine güveni, ekibinin yanındaki duruşu, işine bağ lılığı o küçük televizyon ekranında bile kendisini göstermişti. Hatta tayininin Adıyaman'a çıktığını duyduğunda çok şaşırmıştı. Neden o başarılı kariyeri bırakıp da sakin, huzurlu bir küçük şe hir emniyetine tayin istemiş olabilirdi kİ? Leyla’ya hissettirmese bile bu düşünce kafasını oldukça meşgul etmişti. Buraya tayin islemesinde yerine oturmayan taşlar vardı. Babasının Adıyaman- İl olduğunu ve bir cinayete kurban gittiğini bilmiyordu. Bunu öğrenince o yerine oturmayan taşlar da olurmuş oldu. Leyla’nın içinde, acısını derinden hissettiği kapanmayan bir yarası vardı. Anlaşılan burada o yarayı kapatacağını umuyordu. Fakat içineatlamaya çalıştığı tehlikenin ya farkında değildi ya da umursamıyordu. Farkında olmaması bir şekilde anlaşılabilirdi ama umursamaması hem kendisi hem de çevresi açısından çok tehlikelidurumlara yol açabilirdi. Onun intikam duygusunu iyi kötü anlıyordu ama söz konusu bir meslektaşını kaybemıek olunca -bukim olursa olsun- son derece önemli ve vahim hir dunımdu. 107
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 510
Pages: