Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Gonca Çiftçioğulları - Güneşin Kızı

Gonca Çiftçioğulları - Güneşin Kızı

Published by cg.caglayan, 2016-11-01 06:54:47

Description: Gonca Çiftçioğulları - Güneşin Kızı

Search

Read the Text Version

H5> Güncem Kızı “Peki. Osman’ı yakaladınız mı? Getirdiniz mi emniyete?\"diye sordu. İsmet sinirli bir şekilde başını iki yana salladı. “Ailesi uyarmış olmalı. Biz işyerine gittiğimizde çoktan kaç­mıştı oradan.” “Şimdi bu sapkın adam dışarıda serbest mi dolaşıyor?” diyesordu. O da çok sinirlenmişti. “Elimize düşmesi an meselesi merak etme. Adıyaman'dandışan çıkamaz. Bütün giriş ve çıkışlar tutuldu. Resmi bürün bi­rimlere dağıtıldı. Aniden kaçttğt için yanında pek parası da yok­tur. Bu durumda dışanda tek başma uzun süre dayanamaz. Ya birakrabasının ya da bir arkadaşının yanma sığınacak. Şimdi onlanaraştırıyoruz,” dedi İsmet sesi güven verircesine sakin çıkmıştı.Gerekli tedbirler alındığı için kaçması zor gibi görünüyordu. “Şimdi sen anlat bakalım Ahmet ile neler görüştünüz?” diyesordu îsmet. Artık konuşma sırası kendisine, dinleme ise onageçmişti. “Çok sürpriz gelişmeler oldu diyebilirim. Her şeyden önceökkeşlerin H asan’ın asimda bu işin merkezinde olduğunu vebize çok tehlikeli dikkat edin diye ismini verdiği Abidin'in deköyün delisi olduğunu öğrendim.” “Hadi ya! Çok pis kandırıldık desene.” diyerek güldü gençadam. “Aynen, küçük bir çocuğun oyununa geldik.\" dedi Leyla amao gülmemişti. Çünkü Ahmet'in her söylediği şok etkisi yapmıştıüzerinde. Fakat ölüm listesinde olduğunu söylemedi genç ada­ma. Sadece B iial’den bahsetti. Müdürün kendisini izleyen kadımyakalayışmı da söylemedi. Çünkü bunu söylemesi o liste içindeolduğunu açıkça ortaya koyardı. Neden bilmiyordu ama onu en­dişelendirmek ve kendisiyle birlikte tehlikenin içine sürüklemek 365

G o n c a Ç iftç io ğ u lla n <s^- jsienıiyordu, Artık saha g ö re v le rin e d e tek ç ık a c a k tı. İsm e t’in ya­ nında olması aynı derecede y in e teh lik ey e a ta rd ı onu, İzm ir'de ccsclicri bulunan iki kişiden birinin A h m e t'in abisi K adir oldu­ ğunu diğerinin de o köyden Ş uayip isim li z av allı fa k ir bir köylü olduğunu söyledi. M aiyanın bu fa k ir in sa n la rı k u llan arak para karşılığı mal taşıttığını anlattı. Bu d ü z en d e so ru n su z giden işleri­ ni. Fransız kadının m alı alırken Ş u a y ip 'i g ö rm e s iy le bozulduğu­ nu, bunun da kadının hayatına m â! o ld u ğ u n u anlattı. Mesai saati bitmiş, saat ilerlem işti. L eyla halasına gideceğini hatırlayarak. “Yann bakalım bizi ne gibi s ü rp riz le r b e k le y e c e k . A rlık giı- meliyim geç kalacağım h alam lara,” dedi. “Yarın gelm eyeceğini sa n ıy o rd u m . D in le n e c e k tin ,” diye uyardı onu İsmet. Aynı zam anda onun so lg u n yüziiniı inceliyor­du. “Bu kadar yoğunluk varken ve d av alard a b ö y le ilerlem işkenevde yatabileceğimi sanm ıyorsun değil m i?” d iy e sordu. Onunartık endişe etm esini istem iyordu. Bu so n g e lişe n o lay la r adre­nalin almışçasına büyük bir enerji y ü k lem işti vücu d u n a. İsmetonun solgun yüzüne rağm en ateş gibi p arlayan g ö zlerin i görüncebu konuda şansını zorlam anın fayda.sız olacağını anladı. “Peki, lamam ama hiç değilse bugün erk en y atıp iyice dinlen­meye çalış, Yarın dediğin gibi zorlu bir gün o lacak bizim için.”dedi. Sonra eğilip dudaklarına b ir k ü ç ü k ö p ü c ü k k o n d u ru p git­mesine izin verdi.366

•i?» G ü n e şin Kız» <*■ B o Iüm 2 8q Ç e û n , L eyla’ya M anisa yolunda bulduklan cesetlenn fotoğ- ^^ y iafların ı gönderdikten kısa bir süre sonra cevap alacağımdüşünm ediği gibi, kim olduklarının ortaya çıkacağını bile um­muyordu. Fakat bu durum dan da hiç şikâyetçi değildi. Cevabınhemen gelm esi üstelik kimliklerin teşhis edilmesi olağanüsrübir gelişm eydi. Eline yeni geçen bu bilgiler soruşmrmamn ta­mamen seyrini değiştirecek nitelikteydi. Cesetlere ait DNA ileK adifekale'deki cinayeti işleyen iki kişinin DN.Vsımn birebireşleşm esiyle bu kişilerin kimlikleri daha bir önem kazanmıştı.Leyla bu bilgileri venuekle kalmamış üstüne üstlük bir de bunla­rın İzm ir'deki bağlantılarının kimliğini de vemiişti. Bütün bunlarinanılmaz gelişm elerdi ve kendilerinin dc hızla harekei edip bu­radaki koordine olm uş ağı ortaya çıkannalan gerekiyordu. Hem en sahaya çıkıp operasyona başlayabilmeleri için bu ko­nuyu bir an önce D ilek ve babasıyla konuşmalıydı. Leyla ile te­lefon görüşm esinin ardından yerinden fırlayantk hemen Dilek in 367

Gonca Çiftçioğullanodasına gitti. Odanın kapısını nezaketen bir defa tıklatıp girdi.Dilek gelmesini beklemiyor olmalıydı ki görünce şaşırmıştı. “Hoş geldin Çetin,” dedi şaşkınlığına rağmen dudaklannınkenarına kondurduğu nezaket tebessümüyle. “Dilek çok önemli gelişmeler oldu,” diyerek hem en ilk gör­düğü koltuğa oturdu. “Nasıl gelişmeler?” D ilek’in şaşkınlığını görmezden gelerek hem en durumuaçıklamaya başladı. “Manisa yolunda bulduğumuz cesetlerin kimliği belli oldu.Kadifekale’deki cesedin, kayıp Fransız kadına ait olduğu belliolunca Manisa yolunda bulunan cesetlerin de bu cinayetle birbağı olabileceğini düşünerek fotoğraflanm L eyla'ya göndermiş­tim. Aynen düşündüğüm gibi bu kişiler bizim Fransız kadını öl­düren katiller çıktı, Kimlikleri de belli oldu. Hatta burada bağlan­tılı olduklan ve Adıyaman’dan getirdikleri uyuşturucuyu teslimettikleri iş adamının da adını verdiler. Nuri ile gidip bu adamıemniyete getirelim. Belki sorgu esnasında konuşturur buradakidiğer bağlantılan da ortaya çıkarabiliriz,” dedi çarçabuk olayıözetleyerek. Kaybedecek zamanı yoktu. Bir an Önce Sadık denenadamı yakasından tutup getirmek istiyordu. “Tamam, hemen yola çıkın ama yanınıza b ir de ekip verece­ğim. Bu insanlar çok tehlikeliler. Orada neyle karşılaşacağınızıbilemezsiniz, Sürekli telsizde olun ve her adım dan beni de haber­dar edin. Dilek de en az Çetin kadar heyecanlanm ıştı. Sorunsuz bir şekilde bu davanın kapanmasını istiyordu. Ç ok tehlikeli bir mafya ile karşı karşıya olduklan için içindeki endişeye de mani olamıyordu. Çetin hızla ayağa kalkıp giderken, “Dikkatli olun,” diye uyarmadan duramadı. Çetin ona hafifçe gülümsedi. 368

m Güneşin Kızı “Merak etme bir şey olmaz.\" dedi ve arkasını dönüp odadan çıktı. Nuri ile birlikte hemen yola çıktılar. Dılck'm talimatıyla bir ekip arabası da onları izliyordu. Trafik çok sıkışık değildi bu yûi2- den kısa sürede vardılar. Leyla’nın tarifi doğrultusunda geçtikleri sokaklarda motosiklet, motor tamiratı yapan küçük bir dükkân aramaya başladılar. Neyse ki çok fazla aramaianna gerek kalma­ dan böyle bir dükkân gözlerine çarpıverdi hemen. Çetin, dükkan sahibini ürkütüp kaçırmamak için ekibin biraz gende kalmasını istedi. Nuri ile ikisi dükkâna girdiler. Adamın binsi dükkânın tam ortasında birkaç parçası çıkarılmış bir motosikleti tamir etmeye uğraşıyordu. İçeri girenleri görünce başını yaptığı işten kaldı­ rıp önce şöyle bir baktı sonra da ayağa k albp motorun üzennde eskiden beyaz olduğu anlaşılan şimdi yağ ve kirden rengi griye dönüşm üş bir beze yağlı ellerini sildi. Sonra bakışlannı oniara çevirdi. “N asıl yardım edebilirim “^” diye sordu, ikisinin de yüzüne bakarak. “Sadık sen m isin?” dİye sordu Çetin. Adam birden irkildi bu soruya. “Niçin arıyorsunuz Sadık'ı?\" diye tedirgin bir şekilde karşılık verdi. “Em niyetten geliyoruz ona sormak istediğimiz birkaç soru var,” dedi bu sefer Nuri konuşmuştu. “ B urada Sadık diye biri yok. Yanlış adres vermişler size.\" dedi adam, Lafını bitirdikten sonra malzeme tezgâhına doğru vü- rüdü. Sonra onlara yüzünü dönmeden, “ Yetiştirmem gereken işim var. Sizin aradığınız kişi yok bu­ rada. Çıkın gidin dükkânım dan.\" dedi yeniden. Bir an önce onla­ rın dükkândan çıkm alarım ister gibi .sabırsızca konuşmuşru, İkisi de yerinden kıpırdamayınca adam tezgâha doğru uzandı. Onun malzemelere doğnı uzanması Nıın ve Çetin'e şüpheli göründü 369

vS> G onca Ç iftçio ğ u lla n ve pür dikkat adamın hareketlerini izlemeye başladılar. N itekim adam onlara yüzünü döndüğünde elinde silahı vardı. \"Çıkın gidin diye uyarm ıştım ,” sizi dedi. Sonra elindeki sila­ hı onların silahlarını çekmesine fırsat verm eden ateşledi. Böyle bir hareketi bekleyen Çetin ve Nuri hemen kendilerini yanlara doğru alarak bisiklet ve motosiklet parçalarının arkasına doğru saklandılar. Iskalayan adam, rastgele ateş etm eye devam etti. Kurşunu bitince ateş de kesildi. Böylece silahlanm çıkarmak için bir fırsat geçmiş oldu ellerine. Çetin silahını çıkanp saklandığı yerden adamın karşısma dikildi. “Şimdi bırak o elindeki silahı,” dedi. İri yapılı, kapkara gözlü ve dudaklarının üzerindeki kalın bıyıklanyla gerçekten de kor­kutucu bir görünüme sahip adam ın gözlerindeki karanlık, köşe­ye sıkışınca daha da karardı. K orkunç bakışlanyla önce Çetin’e,sonra ayağa kalkıp ortağının yanına gelen N u ri’ye kaydı. “Beni kolay lokmamı sandınız siz,” dedi meydan okurcası­na. O sırada silah seslerini duyan ekip arabasm daki iki polis dedükkândan içeri girmişti. Adam onlarm girdiğini görünce malze­melerin arasından eline aldığı kalın bir İngiliz anahtanm olancahızıyla üzerlerine doğru fırlattı, Çetin beklemediği bu hareketkarşısmda hızlı bir hareketle başını hemen yana doğru çekti. Ne­redeyse kulağının dibinden vınlayarak geçen anahtar önce içerigiren m em urlardan birinin başına sonra ondan sekerek N uri’ninkafasma isabet etti. İkisinin de ağızlanndan arka arkaya “Ahh”diye inlem e sesleri çıktı, Artık Çetin, sabrını taşıran adam a sila-hmı doğrultup ateşledi, onu elinden vurdu. Yaralanan adamdanboyuna poşuna yakışmayacak şekilde kuvvetli bir feryat sesi çık­tı. Çetin ve diğer polis, onun yanm a yaklaşıp yaralı eliyle diğerelini arkada birleştirip kelepçelediler. Adam yaralı, onlar da ikikişi olm alanna rağmen onun direnm esi karşısm da bunu zorluklabaşarabildiler.370

G üneşin Kızı ^fc- Çetin hemen N u n ’nin ve diğer polisin yanma gitti. Nuri aldı­ğı darbenin etkisiyle düştüğü yerden zorlukla doğrulmaya çalışı­yordu. Bir eli anahtann çarptığı başını tutuyor diğer elini de yerebastırıp destek alarak ayağa kalkmaya uğraşıyordu. Çetin hemenuzanıp N uri’nin elinden tuttu ve ayağa kalmasına yardımcı oldu.Arkadaşının başından akan kan yüzünün yan tarahnı tamamenkapatmıştı. Gözleri diğer memura kaydığında onun Nuri kadarşanslı olmadığmı gördü. İlk olarak İngiliz anahtarı ona çarptığıiçin asıl büyük darbeyi o almıştı. Hemen 112’yi arayarak ambu­lans çağırdı. Sonra yerde acılar içinde kıvranan memurun başu-cuna çöktü. “D ayan Mustafa, şimdi ambulans gelecek. Hastaneye götür­memiz gerekiyor seni,” dedi, Genç memur can acısıyla kıvra­nırken gözlerini hafifçe kırpıştırarak onu anladığmı anlatmayaçalıştı. En azından bilinci yerinde ve konuşulanı anlıyordu. Bubiraz Ç etin’in yüreğine su serpti. Sonra Nuri'ye bâkn. Ayağakalm asına rağm en pek kendinde görünmüyordu. Hafifçe sallan­dığını görünce ortağının koluna girerek onu dükkânda bulunanküçük bir m asam n yanındaki sandalyeye oturttu, Sonra diğer po­lis m em uru Yüksel ile birlikte zanlıyı kollanndan tutarak ekiparabasm a götürdüler. Yüksel'e arabada onunla birlikte onırması-nı söyledi. A llah'tan adam, silahı İngiliz anabtannı firlamğı gibikullanm asını beceremiyordu. Eğer böyle profesyonel firlatış şek­lini silahını kullanırken de gösterseydi şu anda ikisinin de cesediyerde serili olurdu. Dilek telsiz açık kalsın demiş olmasına rağmen açmamıştı.Çünkü bir adam m kendilerine bu denli sorun çıkaracağım açık­çası hesaba bile katmamıştı. Bu arada cep telefonu ısrarla çalı­yordu. Ç ıkanp baktığında Dilek’in birkaç kez aramış olduğunugördü. Bu karmaşanın içinde hiç de duymamıştı çalan telefonun 371

^ Gonca Çiftçioğullan sesini. Telefona cevap vermesine fırsat olm adan sokağın başın­ dan sirenleri açık ambulansın geldiğini gördü. Dükkânın önüne yanaşan ambulanstan sağlık görevlileri he­ men inerek yaralıların yanına koştular. M ustafa özenle yerleşti­ rildiği sedyeyle ambulansa alındı. Nuri ise yürüyerek kendisini bindi ambulansa. Çetin ortağı ve m em ur için oldukça endişeliydi, Durduk yere hiç hesaba katılmayan bir tepkiyle karşılaşmışlardı. Ambulans yola çıkar çıkm az hâlâ çalan telefona cevap verdi, \"Çetin!” diye haykirdı telefondaki ses büyük bir endişeyle, \"Dilek merak etme her şey yolunda,” dedi. O nun sakinliktenuzak endişeli sesini biraz olsun yatıştırm ayı umarak. \"Silahlı çatışma olmuş. Neden telsizi açm adın? Sizinle ekipgöndermemiş olsam neler olduğundan haberim bile olmayacak­tı,\" dedi Dilek, kızgınlığını belli eder şekilde. Sanki endişe yerinikorkunç bir öfkeye bırakmış gibiydi. \"Tamam Dilek, hatalıydım. Bunu em niyete geldiğimde ko­nuşuruz. Şimdi hastaneye gidiyorum . Nuri ve M ustafa yaralan­dılar.” “Durumları nasıl? Sen nasılsın? Y aralanm adın değil m i?” Se­sindeki öfke gitmiş yerini yine endişeye bırakm ıştı. “Bu soruyu güzel bir fırça çekmeden önce sorm anı yeğler­dim ama neyse. D urum lannı hastaneye gidince öğreneceğim senihaberdar ederim,” dedi. B ir an durakladıktan sonra “ M erak etmeben iyiyim,” diyerek onun konuşm asına fırsat verm eden telefonukapattı. Yüksel zanlıyı ekip arabasıyla em niyete götürürken kendiside ambulansın arkasından hastaneye doğru yola çıktı. Yaklaşık bir saat kadar sonra yapılan tetkik ve tedaviler so­nucunda Nuri de hafif birbeyin sarsıntısı olduğu ve bir gece göz­lem için hastanede kalm ası gerektiği söylendi. M ustafa’nın ise372

^ Güneşin K mdurum u biraz daha ağırdı ve bir kaç gün hastanede kalarak tedavigörm esi gerekiyordu. Nuri geceyi hastanede geçirme mecburiye­tinden m em nun olmasa da zorunlu olduğu için mınn kınn ederekzorlukla razı olmuştu. Bu arada babası da olayı haber almış vehemen telefonla aramıştı. Onun sesi de çok endişeliydi, tki me­murunun hastaneye kaldırılacak derecede zarar görmesine çoküzülmüştü. Ç etin’in yara almadan olayı atlatmasının rahatlığı dasesine yansımıştı. O rtağı Nuri ve M ustafa’yı hastanede bıraktıktan sonra ye­niden em niyete döndü. Doğruca Dilek'in odasma gitti. Odayagirdiğinde D ilek onu görür görmez hemen oturduğu yerden kal­karak yanm a geldi. Yüzünün solgunluğu bu olaydan çok etkilen­diğini gösteriyordu. “N uri K om iser ve M ustafa’nın durumu nasıl? “Nuri daha iyi, yarın çıkabilir hastaneden basit bir beyinsarsıntısı dedi doktor. M ustafa'nın yarası daha ağır. Beyin kana­ması ihtim aline karşı birkaç gün gözlem alımda tutulacakmış.\"D ilek’in yüzü hala solgundu. Gözleri Çetm'in üzerinde kaygıyladolaşıyordu. Sonra başını çevirdi ve kalktığı koltuğuna gidip yemdenoturdu. “Senin iyi olmana sevindim. Çok endişelenmiştim.” dedi ha­fif bir sesle. “ A dam çok yaman çıktı. Açıkçası biz de bu kadarını bekle­m iyorduk,” diyerek hafifçe gülümsedi Çetin. “ Sizinle gelen ekip dükkândan silah sesleri geliyor, biz deiçeri giriyoruz,” dedikten sonra olaylar bitinceye kadar hiç ha­ber alam adım . O anda ne duruma geldiğimi tahmin edebiliyorm usun?” diye sordu. Şimdi sesine endişeyle birlikle kızgınlıktahâkim olmuştu. 373

Gonca Çiftçioğullan \"Nasıl olsa benim için endişelenm ediğini biliyorum . Ölsem de umurunda olmazdı. Fakat ne olursa olsun telsiz açık olmalıy­ dı. Bu konuda haklısın,” dedi. Dilek, Ç e tin 'in ölsem de um urunda olmazdı nasıl olsa sözüne çok içerlemişti. Onu deli gibi merak ettiğini ve haber alam am anın şokuyla burada nasıl m eraktan ölüp ölüp dirildiğini anlatamıyordu. A nlatsa da zaten inanmazdı. Çe­ tin kadar oraya göreve giden bütün personeli için aynı heyeca­ nı, aynı endişeyi duymuştu. A m a Çetin eski kocasıydı. Hâlâ onu seviyordu. Nasıl merak etm ez, nasıl endişelenm ezdi? Şu anda onu sapasağlam görm enin heyecanıyla boynuna sanim am ak için kendisini zor tutarken, böylesi soğuk ve m esafeli görünebilm eyi nasıl başardığına şaşıyordu. “Zanlıyı sorguya aldınız m ı?” diye sordu Çetin. Hâlâ ayakta dikiliyordu. O anda D ilek'in eliyle oturm ası için koltuklan gös- temıesini görm ezden gelerek ayakta durm aya devam etti. Çünkü bir an önce konuşmayı bitirip çıkm ayı düşünüyordu. “Önce elini tedavi ettik. Sonra sorguya aldık. Şu anda sor­guda? Sabaha kadar da devam etm eyi düşünüyoruz. Elim ize bu­güne kadar m afyayla ilgili böyle büyük bir bağlantı geçmemişti.Bu adam buradaki kilit isimlerden biri sanınm . Eğer çözülürsekartele büyük bir vurgun yapabiliriz.” “Ben de buralardayım. Sorgu için uğrarım birazdan yanına.” “Onu bu gece çözmeye çalışın.” “Elimizden geleni yapanz,” dedi Çetin sonra odadan aynidı..3 7 4

Güneşin K m ^ B(Hüm 29( ^ ^ e y l a , sabah em niyete geldiğinde kendisini hiç olmadığı ) k adar yorgun, bitkin ve hasta hissediyordu. Üstelik moralbakım ından da büyük bir çöküntü içindeydi. Dün akşamı öyleberbat, öyle kötü geçirm işti ki ilk defa bir akrabasının davetinikabul edip evine gittiğine pişm an olmuştu. D ün akşam m esai sonrası emniyetten çıktığmda bir ekiparabası nezaretinde halasm m evine gitmişti. Arada bir kontrolam açlı p encereden baktığında arabanın sürekli kapınm önündebeklediğini görm üştü. Gerçekten de yirmi dört saat gözetim al­tında olacaktı anlaşılan. Bu durum içine biraz su serpti. Zatenem niyetten ay nidığında olayların gelişimi canım sıkmış, üstüneüstlük hayatına kastedileceğine dair bir tehdit almış, bütün bun­lan n sıkıntısını atm ak için gittiği halasının evinde ise akrabala­rından büyük bir darbe yemişti. 375

7 ^ Gonca Çiftçioğullan Yine her zamanki gibi huzur bulacağını düşünerek gittiği ha­ lasının evinde diğer iki halasını ve iki amcasını görünce ciddi bir şey için çağnlmış olduğunu anlamıştı. Hepsinin yanında sadece eşleri vardı. Hiçbirinin çocuklannın olmaması dikkat çekiciydi. Evde, kendisinden başka genç olarak sadece Kadriye halasınuı kızı Zeliha vardı. Zaten geldiğinde kapıyı da o açmıştı. Her za­ manki güler yüzlülüğü ile karşılamıştı. \"Ablammm hoş geldin. Gel bak bugün çok güzel bir sürpriz var,” diyerek içeri buyur etmişti. Bu sefer bütün ısrarlarına rağ­ men söyletmeyi başaramamıştı. Salona girip de bütün akrabalan bir arada görünce gerçekten de ortada bir sürpriz olduğuna kana­ at getirmişti. Fakat bu sürprizin merkezinde kendisinin olacağı hiç aklına gelmemişti. Bütün akrabalan içten ve sıcak bir ilgiyleilgileniyor, oldukça samimi sohbet ediyorlardı. Yemek böyle gü­zel bir ortamda hep beraber yenilip arkasından çaylar geldiğindeasıl konuya Zeynal amcası giriş yapmıştı. “Kızım, hepimiz buraya bu kadar çabuk alışmandan çokmemnunuz. Artık sen de tam Adıyamanlı oldun. Fakat yanında birde hayat arkadaşm olmalı. Bugün bunu konuşmak için bir arayagelip toplandık,” dedi. Leyla şaşırmıştı amcasının bu sözlerine.Ne demek istiyordu bu şekilde konuşarak. Hayat arkadaşı isteyipistemediğine kendisi karar verirdi, onlara neydi? Çok çabuk ka-nşmaya başlamışlardı hayatına. Bakışlarım hepsinin yüzünde tektek gezdirdi. Kadriye halası büyük bir sevgiyle bakıyordu. Zatenamcası konuşurken de sürekli başmı sallayarak onaylamıştı onunsözlerini. Aynı şekilde Remziye ve Meryem halası da mutlu gö­rünüyordu. Bir tek Abuzer amcasının yüz ifadesini okuyamamış,ne düşündüğünü anlayamamıştı. Şimdi ne demeli, nasıl kendisinisavunmalıydı? Bu hayat benim, istediğim gibi yaşama hakkınasahibim demek istiyordu. Söylemese eğer nasıl anlayacaklardı?Bu yüzden konuşmayı açan Zeynal amcasının yüzüne baktı. 376

Güneşin K m \"Amca beni düşündüğünüzü biliyorum. Hayatım» birliklegeçireceğim hayal arkadaşımla zamanı geldiğinde tanıştıracağımsizi,” dedi. Arkadaşım yok, ya da olduğunda tanıştınnm gibi birifade kullanmaktan özellikle kaçınmıştı. Çünkü hayatmda hayatarkadaşı olmasını çok arzu etliği birisi vardı. Şu anda o kişiyetepki göstereceklerini bildiği için bu konuyu açmanın erken ola­cağını düşünerek bir şey söylemek istememişti. Onun bu sözleriüzerine ICadriye halası o çok sevdiği tatlı diliyle kendisini çoksevdiğini ve çok düşündüğünü belli eden konuşmasına başlaym-ca bu işin oldukça ciddi bir sonuca doğru gideceğine kani olmuş­tu artık. “Yavrum, kuzum, sen bizim her şeyimizsin. Hepimiz seniçok seviyoruz. Hafta sonu hasta olduğunda Yunus söylemesehiçbirimizin haberi olmayacaktı. Yanımızdasın ama gözümüzünönünde değilsin. Yalnız başmasın. Başına bir şey gelse habenmizbile olmayacak. Artık senin de güçlü kuvvetli, seni koruyup kol­layacak bir eşe ihtiyacın var. O zaman bizim de gözümüz arkadakalmayacak,” dedi. Hiç sesini çıkarmadan Kadriye halasım din­ledi. Onun kendisini gerçekten çok sevdiğinden yana hiç şüphesiyoktu. Zeliha’dan ayn görmüyordu ve bunu her defasında dilegetiriyordu. Hafta sonu hastalığı yüzünden çok endişelendiğinide biliyordu. Halasının bu şekilde düşünmesini hiç yadırgama­dı hatta sevindi bile. En azından onu. İsmet konusu açıldığındaarkasında görebilmeyi umuyordu. Diğer iki halası da bu tarzdabirkaç laf ettiler. Hepsinin temennisi bir an önce evlenmesindenyanaydı, Asıl bombayı hiç ummadığı kişi yani Kadriye halasıpatlattı. “Yavrum, güzel kızım benim, biz aile büNükleri oturup ko­nuştuk en doğrusu olduğunu düşündüğümüz bir karara vardık.Oğlumuz Yunus’un sana tutkun olduğunu biliyoruz. En kısa za- 377

Gonca Çiftçioğullana manda sizi baş göz edelim dedik. Ne de güzel yakışırsınız bir­ birinize.” dedi. O anda sanki üzerine kaynar su dökülm üş gibi X aniden sıçrayarak ayağa kalktı. “N e ee e !” \"Bak hastayken de hep yanındaydı. O ndan iyi bir eş mi çı­ kacak karşına? Hepimiz çok seviniriz sen he dersen,” diye onun tepkisini hesaba katm adan konuşm asına devam etti halası. Yüzü­ nün nasıl bir şekil aldığını bilm iyordu am a ayakta öylece kala­ kaldığını ve şaşkın bir şekilde tek tek hepsinin yüzüne baktığını hatırlıyordu. H alalannm ve Zeynal am casının gözleri sanki evet demişçesine ışıl ışıl parlıyordu. Sadece Ayşe yengesi ile Abuzer amcası dikkatle bakıyor, tepkisini ölçüyorlardı. \"Şaka yapıyorsunuz değil m i?” diye sordu. A slında şaka yap- madıklarmın gayet farkındaydı. A m a kendisine şaka gibi geliyor­ du böyle bir teklif “N e şakası kızım , Y unus’u n seni sevdiğini hepim iz biliyo­ ruz,” diye bu sefer de Rem ziye halası kanştı söze. Zaten arkasından da ortalık kanşrm ş herkes kendi fikrini be­ yan etmeye başlam ıştı. H er kafadan ses çıkıyordu. A ğzını açıp da bir şey diyem edi bile. B ir A llah ’m kulu çıkıp d a sen de onu istiyor musun diye sorm amıştı. En azm dan A buzer amcası konu- şuncaya kadar kimse sorm amıştı. Onun gür sesi ortalığı hemen yatıştırmıştı. H erkes bir anda susm uş bütün bakışlar amcasına çevrilmişti. \"Lütfen susun da dinleyin beni,” dedi önce. Sonra bakışlarını L eyla’ya çevirdi. “ Kizım, oğlum seni seviyor bu sır değil hepim iz farkındayız bunun, Önem li olan senin ne düşündüğün. Y unus’a karşı bir ta­ kım hislerin var m ı?” diye sordu. K onu açıldığm dan beri aileden biri duygularını m erak edebilmişti nihayet. 378

Güneşin Kı^ı ^ ‘‘Y unus’u seviyorum , Fakat sizin düşündüğünüz şekilde de­ğil, Bir kardeş gibi seviyorum onu. Çünkü benim kuzenim. Bi­zim babalarım ız kardeş. Biz de kardeş sayılırız. Ben Yunus’lacv-lenemem. Akraba evliliğine sıcak bakmıyorum,” dedi amcasınabakarak. Y unus’un bu olanlardan haberi var mıydı acaba? İsmetile ilişkisini bile bile böyle bir işe kalkışmış olabilir miydi? Sonraihtimal vermedi bu düşünceye. O yapıda, o kişilikte bir insan de­ğildi çünkü. O nun ilgisini anlayan, hasta olduğu gün kendisiyleilgilendiğini gören halası ve yengesi onaya atmış olmalıydılar budüşünceyi. Yunus’u akraba olarak görüyorum öyle seviyonun sözleriüzerine hem en yine her kafadan ses çıkmaya başladı. Kadriyehalası, “O nasıl söz yavrum . Ele kız mı verilir? Sen de aile içindekalmalısın. Yunus sevilm eyecek çocuk mu? Allah var boylu pos-lu, yakışıklı bir delikanlı, O nu isteyen onca kız varken o seni is­lemiş. Farkında değil misin yavrum ne kadar şanslı olduğunun?”dedi. Halasını, İsm et konusunda arkasma alma düşüncesi de bu sözlerden sonra hayal olmuştu. Anlaşılan hiç kimse bu konuda kendisine destek verecek gibi değildi, “Yunus, sen evet deyince kim bilir nasıl sevinecek\" dedi Zey­ nal amcası. O nu üç halası da aynı anda başını sallayarak onay­ ladılar. “D em ek Y unus’un kısm eti de şenmişsin. Bunca zaman senin gelmeni beklem iş yavrucak,” dedi Meryem halası. Ayşe yengesi ve A buzer am cası yine hiç yorum yapmadılar. Şu anda içlerinde aklı başında görünen bir tek onlar vardı. .A.ma için için biliyordu ki böyle bir şeyi kabul etse belki de en çok onlar sevinecekti. Eğer bu işe gönülsüz olsalardı bugün burada olmazlardı. Yunus, hiç kim seye İsm et’ten bahsetmemişti anlaşılan. Çünkü bugünün 379

Gonca Çiftçioğullan ana konusu sadece Yunus olm uştu. Ah şim di ne kadar da çok is- terdi dert ortağı can arkadaşı A ylin’in yanında olm asını. İçinde­ ki sıkıntıları onunla paylaşabilm eyi. N eler söyleyeceğini az çok tahmin edebiliyordu, A ş h sana i/k kez İsm et tarıırdı. Bu duyguyu bile bilmiyordun sen. İsm et için m ücadele et. Ç ünkü içinde his­ settiğin aşk bunu hak ediyor. İçinden bunları düşünürken sessizliğini kabul ettiğine yoran ev halkı hafta sonu aile arasında söz keselim , iş resmileşsin de­ meye başlamışlardı. Baktı işler ciddiye biniyor hemen, “Ben bir başkasını seviyorum ,” dedi. Bu sö zler bıçak gibi kesmişti salondaki gürültüyü. M erakla birlikte şaşkın ve kızgın bakışlar kendisine yönelmişti. “Kimi seviyorsun?” diye sordu K adriye halası hayal kırıklı­ ğının yansıdığı sesiyle. “İsm et Gürbüz. E m niyetten arkadaşım , ortağım . O na karşı derin hislerim var. E vlenecek olursam onunla evlenirim ,” dedi. Önce büyük bir sessizlik oldu evin içinde. Y üzlerdeki şaşkınlık yerini hoşnutsuzluğa sonra da kızgm iığa bıraktı. “G ürbüz D ede’nin torunu İsm et m i? D iye sordu Zeynal am­ cası inanm azlıkla. Leyla, G ürbüz D e d e ’yi falan tanımıyordu. Ama Yunus, İsmet için dede torunu dem işti, Zeynal amcası bü­ yük ihtimalle onu kastediyordu. Bu yüzden, “Evet, o,” diye onayladı. Yüzüne bu konuda taviz vermeye­ ceğini belirten bir ifade yerleştirm iş, otoriter bir sesle onaylamış­ tı İsm et’in kim liğini. O zam ana k adar h iç konuşm ayan Abuzer a m cası, “Yavrum onlar alevi. Biz aleviye kız verm eyiz,” dedi. Ailenin en büyüğü, en aklı başında olanı, biz kız verm eyiz derse diğerleri veririz der m iydi? Tabi ki hiçbirisi dem edi. H atta kızan bile oldu. Zeynal amcası köpürm üş, kükrem işti. A ile şereflerini güya beş 380V

4s> Güneşin Kızı paralık etmişti. Eğer bir an önce o adamdan vazgeçmezse her­ kese rezil rüsva olacaklarını söylemişti. Onlan kötülemek için aklına gelen her şeyi normal bir ses tonuyla da değil, ağzından köpükler saçarak bağıra çağıra söylemişti. Sanki namuslarma laf getirmiş gibi aşın bir tepkiyle üzerine doğnı yürümüştü. Abuzeramcası hem en kolundan tutmamış olsa nerdeyse tokat atacak­tı. Zeynal amcasının bu kadar sinirlenmesine İsmet'ıen ziyadekendisi neden olmuş gibiydi, O kızdıkça hiç istifini bozmayarakİsm et'ten başka biriyle evlenmeyeceğini birkaç kez onun yüzü­ne sertçe bakarak söylemişti. Sanki yangına körükle gider gibigitmiş adam ı sinirden kalp krizi geçirme noktasına getirmişti.Halaları da am casm dan çok farklı değillerdi. Kadriye halası bilebüyük bir kızgınlıkla ve hoşnut olmayan bir ifadeyle bakıyorduyüzüne. “Yazıklar olsun,” dedi Remziye halası. Sonra aynı sinirli sestonuyla devam etti. “B ir kızı kendi başına bırakırsan ya davulcuya ya zurna­cıya kaçar dem işler ya bizimki de aileviye kaçıyor,” diye alayetm eye kalktı kendince. Ama söylenen hiçbir şeyi umursamadı,önemsem edi. A şkla yanan yüreğine su dökmeye, o ateşi söndür­m eye çalışıyorlardı. Fakat fark edemiyorlardı o ateşin daha çokkörüklendiğini. Sevgiyle yanan yüreğe artık sevemezsin denile­bilir m iydi? İşte onu söylüyorlardı, sevemezsin... Yasak. .0 ale­vi.,. Tek söyledikleri buydu. Mezheplerimiz farklı, inanışlarımızfarklı, ibadetlerim iz farklı. Onlarla olamazsın, o aileye gelin gi­demezsin. E linden geldiğince anlatmaya çalışmıştı, karşınızda­ki kişiyi önce insan olarak görün, kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz dam ezhep farklılığını öne sürüyorsunuz? Hiç mi bir alevi sûnniyleevlenm em iş hiç mi soylar birbirine karışmamış? Bunlan soruyorama aldığı cevap, bizim ailemize uygun değil, ailemizin onumnubeş paralık ediyorsun oluyordu. 381

Gonca Çiftçioğullan Onlara laf anlatamayacağım anlayınca evine gitm ek üzere ayağa kalktığında Zeynal amcasının sözleriyle olduğu yerde do­ nup kalmıştı, “Bu kızı daha fazla kendi başına bırakm aya gelm ez. Başımı­ za bir dert açmadan hemen Yunus ile nikâhını kıyalım .” Hepsi bir ağızdan en doğrusu, en mantıklısı bu deyince göz- yaşian içinde o evden nasıl kaçıp girmeye çalıştığını hatırla­ mıyordu bile. Daha evin dış kapısına gelm eden Zeynal amcası kolundan yakalamış, “Nereye gittiğini sanıyorsun, bu işi hallet­ meden bir yere gidem ezsin,” diye kolundan sürükleyerek salona geri getirmişti. O esnada kuvvetlice bir tokat atm ayı da ihmal etmemişti. Kırm ızı bir yüzle salona döndüğünde A buzer amcası, Zeynal amcasına okkalı bir küfür savurmuştu. \"Hadi kızım, git evine,” diyerek gitmesine ses çıkarmamış­tı. Sessiz sedasız bir şekilde ağlayarak, evi terk ederken hiçbirhalasının yanm a gelm ediğini dahası hiçbirinin gelm ediğini farketmişti. Azar ve hakaret işitmiş, üstelik bir de tokat yemiş birhalde, kendi evinin yolunu tutm uştu. Kim sesiz olarak geldiğibu ilde, yine kim sesiz kalmış gibiydi. O kalabalık, sıcak, akrabadediği ve çok sevdiği bu insanlardan hiçbirisi elinden tutup dakızım git sevdiğinle evlen demem işti. Ü stelik zorla Yunus’la ev­lendirme planlan yapmışlardı. Evine nasıl geldiğini ve yatağına kendini nasıl attığını ha­tırlamıyordu bile. Hıçkırarak ağlamıştı sabah kadar. Kaderinekızmış, anne ve babasının yokluğunu o gün ta iliklerine kadarhissetmişti. Kimsesizliğin m ahsunluğu bütün yüreğini sarmıştı.İsrarla çalan telefonuna bile bakmam ıştı. M erak bile etmemiştikimin aradığını. Daha sonra kapının çalan zilini bile umursama-mıştı. 382

Oûneşin Kızı i t ­ işte böyle berbat bir ruh haliyle gelmişti işe. İsmet her za­manki gibi odasına sabah ziyaretini yapınca Leyla’nın görüntüsükarşısında iyice şaşkınlığa düşmüş ve endişelenmişti. “Ne oldu Leyla sana böyle? Neyin varT’ diye sordu. Leylabakışlarını onun yüzüne çevirdiğin de aslında İsmet’in de çok iyigörünm ediğini, onunda yüzünün solgun olduğunu fark etti. “Dün akrabalanm la tartıştık biraz,” dedi kısaca açıklama ge­reği duyarak. “Bu tartışm a benim yüzümden mi oldu?” dedi İsmet gerginbir şekilde. Leyla bu soruya cevap vermedi. Ne diyebilirdi ki?Evet dem ek, onu da üzm ek anlamına gelmez miydi? Yunus im­kânsız bir aşka tutulmuşsun dediği zaman nasıl da saçma bul­muştu o zam an bu sözünü. Şimdi anlıyordu neden öyle dediğini.A krabalannm asla onay vermeyecekleri bir ilişkiydi onlann ki.Bitmesi gereken am a bitmesi de imkânsız olan bir ibşki. İsmet içinden sessizce küfretti. Leyla cevap vermese de an­lamıştı işin aslını. L eyla gibi biri kolay kolay bu derece incin-mezdi. Ç ünkü buna fırsat vermezdi. Bu duruma geldiyse mutlakaaşkJan yüzünden gelm işti. Demek ki dün konuşmuştu bu konu­yu. Aslında kendinin de canı çok sıkkındı. Aynı konuşmayı dünakşam o da ailesine karşı yapmıştı. Aile meclisi şiddetle karşıçıkmıştı birlikteliklerine. Hele annesi 'bela mı geıireceksin bizimbaşımıza, babası cinayete kurban gitmiş bir sünninin bizim ya-nm ızda ne işi var? Bizi bir kan davasının içine mi sürükleyecek­sin? A ilem izin başına iş mİ açacaksın? Eğer karşıma gelin dh'eçıkarırsan oğlum d e ğ ilsin ' demişti, Dedesi İr bile gelse kendisürümüzden gelsin ’diyerek kesin ve son noktayı koymuşru Leylaile ilişkisine. Anlaşılan iki tara f açısından da aile onayı çıkacak gibi görün­müyordu. Karşısında solgun yüzle oturan genç kadına sevgiyle 3S3

Gonca Çiftçioğullan baktı. Yüreğine sevgi tohumu eken bu dünya tatlısı kızı ailesi islemiyor diye bırakacak değildi ya. Allah onlan birbirlerinin karşısına çıkarıp aşk iksiriyle de büyüledikten sonra nasıl bıraka­ caklardı birbirlerini? L eyla’yı bırakamazdı. O nu kendi canından çok seviyordu. Daha karşısına bile çıkm adan sevdiği kadını, rü- yalannın, hayallerinin aşkını nasıl bırakırdı? O nun da aynı şe­ kilde düşündüğünden adı gibi emindi. Tam karşısındaki koltukta solgun ve bitkin bir şekilde oturan genç kızın ellerini kendi avu­ cunun içine aldı. “Leyla, canımı iste vereyim. Ne olur bu kadar üzülme da­ yanamıyorum seni böyle görmeye. Ailen ne derse desin sen be­nim kanm olacaksın. Buna A llah'tan başka kim se m ani olamaz.”dedi. Leyla, elini avuçlarının arasına alan İsm e t’e sevgiyle baktı.Sonra onun elini yanağma doğru çekip gözlerini kapatarak başınıyasladı. Elinin sıcaklığı yanağına renk getirm iş, canlandırmıştısanki. Çünkü o elde aşk vardı, sevgi vardı. Yani ihtiyacı olan herşey vardı. Sonra gözlerini açarak karşısındaki adam a sevgiylebaktı. “Seni çok seviyorum İsmet, yanım da olduğunu bilm em güçveriyor bana.” “Leylam, yaşama sebebim , gün ışığım ben de seni çok se­viyorum. Ailelerimiz ne derse desin, biz evleneceğiz. Gerekirseburadan kaçar, başka yere tayinimizi isteriz.” “Aileler peşimizi bırakm az îsm et,” diye karşı çıkacak oldu.Fakat genç adam hemen sağ elinin işaret parmağını onun duda­ğına uzatarak susturdu. Sonra tekrar elini avucu araşm a aldı vekendi dudaklarına doğyu çekip sevgiyle öptü. “Leyla bu teklifi bu şekilde yapacağım ı hiç düşünmemiştim.Hep filmlerdeki gibi romantik bir ortam da, kokulu m um lar ve384 _

is» Güneşin Kızı <?.müzik eşliğinde yaparım diye umuyordum ama kısmet değilmişöylesi dem ek ki,” dedi. Sonra derin bir nefes alıp o sürmeli karagözleriyle L eyla'nın bir ceylanın gözlerini andıran iri kahverengigözlerine sevgiyle baktı, “Benimle evlenir misin?” Hayatının erkeği, aşkın ne olduğunu hatırlatan ve kendisi­ne onu yaşatan şu karşısındaki harikulade adama sevgiyle bakıpona 'evet/ evet! evet! tabi ki seninle ev/e«/rim 'demek istiyordu.Ama diyem edi. Evet sözü ağzından çıkmıyordu bir türlü. Onusevm ediğinden m i? Hayır, tabi ki çok seviyordu. Hem de herşeyden çok. Bu yüzden evet diyemiyordu zaten ona. Evet de­mesi ailesinden kopm ası demekti, evet demesi memleketindenkopması dem ekti. Evet demesi belki işinden mevkisinden kop­ması dem ek olacaktı. Bunu ona yapabilir miydi? Onu böylesineseverken böyle acım asız bir şekilde ailesinden, memleketinden,işinden koparabilir m iydi? Canı, bir tane sevgilisi tam karşısın­da oturm uş heyecanla cevabını beklerken ona nasıl hayır deıdi.Öyle büyük bir ikilem içindeydi ki nasıl cevap vereceğini bilemi­yordu. O sırada odasından içeri giren bir polis memuru bu cevabıvermesine engel olunca minnettarlıkla gülümsedi gelen memura. “Ne oldu Celal?” diye sordu. “K om iserim , kaçak zanlı Osman. Adıyaman-Urfa il sıoınndayakalanm ış. E kipler buraya getiriyor, gelmek üzeredirler.” de­yince İsm et’e hafifçe gülümseyerek ayağa kalktı. “A zcık daha m erak et cevabımı.” dedi şaka yollu .sanki evetdiyeceğini im a edercesine. Bu durumda durduk yere canını sık­manın bir gereği yoktu çünkü. Sonra hemen ikisi birlikte binanıngirişine gittiler. D ışarı çıkar çıkmaz kapıda ki küçük kalabalıkdikkatlerini çekm işti. Hep bir ağızdan kütredtyor ve o sapığıasın, ya şa m a ya hakkı y o k ' diye bağırıyorlardı, Osman ile ilgili 385

^ Gonca Çiftçioğullan <İr haberlerin nasıl böyle çabuk yayıldığına şaşınp kaldı. Resmen emniyetin önüne linç kalabalığı toplanmıştı. Bu esnada bir ekip arabası emniyetin kapısına yaklaştı. Çevredeki kalabalığı uzak­ laştırmak için çevik kuvvet ekibi yoğun çaba harcıyordu. Daha Osman arabadan çıkmadan 'Sapığa ölüm!.. Sapığa ölüm!'naxa- lan atılmaya başlanmıştı. İki polis, arabanın arka kapısını açarakOsman’ı dışan çıkardılar. Oğlanın başı önündeydi ve kendisineeşlik eden polislerin ortasında yürürken kalabalıktan biri çevre­sindekileri ittirerek öne geçmeye çalışıyordu. “Seni orospu çocuğu... Kardeş katili yaptın beni. Namusu­muzu lekeledin. Sen sadece ölümü hak ediyorsun,” diye bağırdı.Sonra yanında getirdiği tabancasını Osman’a doğnı yöneltip kaş­la göz arasında arka arkaya birkaç kez ateşledi. Osman ile birlik­te yanındaki polis memurlanndan biri de yere yıblm ıştı. İkisi deonlara çok yakın olduklan İçin ateş edilmeye başlanır başlanmazîsmet kendi vücuduyla Leyla’ya siper olmuş ve onu kenara doğ­ru çekmişti. Bu ani refleks hareketi o anda kurşun yemesine en­gel olmuştu. Çünkü İsmet kendisini çekmemiş olsa kurşunlardanbirisinin hedefi de kendisi olacaktı. Tam arkasındaki duvara sap­lanan kurşunu görünce mutlak bir ölümden döndüğünü anladı.Zaten o esnada ortalık hemen karışmış, silahı ateşleyen kişi kıs­kıvrak yakalanmıştı. Osman ile onun yanındaki bir polis memunıkurşunlara hedef olduklan için yerde kanlar içinde yatıyorlardı,Hemen koşarak onlann yanma gittiler. İkisinin de yarası ölümcül görünmüyordu. Polis memuru omzundan Osman ise kalçasından vurulmuştu. Ortalık ise ana baba gününe dönmüştü. Bağıran çağıran oldu­ ğu gibi ağlayanlar da vardı. Özellikle kadınların ‘yazık polis de vuruldu 'sözleri kulaklarına kadar geliyordu. Bu olay gergin olan sinirlerini daha da germişti, Mutlak bir ölümden kurtulmasınınjr i L

^ Güneşin Km yam sıra İsmet’in kendi önüne siper olması hâlâ korkudan titre- nıesine neden oluyordu. Ramak kalmıştı, evet ikisinin de Ölümle buluşmasına ramak kalmıştı. İsmet o anda vurulabilir hatta Ö)e> bilirdi. Bu şoku atlatması için oturmaya ve korkudan kuruyan boğazını ıslatmak için bir de su içmeye ihtiyacı vardı. Çünkü vü­ cudu istem dışı olarak yaprak gİbi titriyordu. Gören de korkudan titrediğini sanırdı. Evet, korkmuştu ama kendisi için değil, sev­ diği adam için korkmuştu. İsmet’in onu kolundan tutarak asan­ söre doğru çekiştirdiğini fark etti. Merdivenlerden çıkamayacak kadar bitkindi. Odasına girdiklerinde koltuğa otunnasma yardım etti. Sonra kapıya kadar gidip içinden geçen şeyi yani su gerilme­ sini, bir polis memurundan rica etti. “Orada ne yaptm sen Öyle,” diye bağu-dı İsmet'e. \"Ölebı- lirdin.” konuşurken hem titriyor hem de söylenmesine devam ediyordu. O sırada memurun getirdiği bir bardak suyu Leyla')^ uzattı. Leyla o zaman fark etti onun da elinin titrediğini. Kuruyan dudaklarına bardağı götürüp birkaç yudum içti. Sonra İsmet'e baktı. Yüzü sapsan olmuştu. Genç adam uzanıp elinden bardağı aldı ve sehpanın üzerine koydu. Bütün bunlan yaparken hiç ko- nuşmamıştı. “Neredeyse ölüyordun Leyla.” dedi. İkisi de birbirleri için endişelenmiş aynı korkuyu yaşamışlardı. İkisinin de kendi ha- yatlanna değil de birbirlerinin bayatlan için duyduklan korku içlerini titretmişti. Sonra İsmet yerinden kalkıp Leyla'nın yanmageldi ve ona sıkıca sanidı. Sevgiyle saçlanm öptü. Leyla onunkalbinin hızla çaıptığını duyabiliyordu. Çünkü kendisininki deaynı derecede çarpıyordu. Bu derece derin hisler besleyen iki in­sanı ayırmak günah değil miydi? Yüreklen böylesiiıe korkuylaçarparken, korktukları o aynlık acısını, bu sevda yüklü yüreklereyüklemek hak mıydı? 387

Gonca ÇifiçioğuUan O sırada Mahmut Bey arayıp ikisine de geçm iş olsun dedi ve sonra Leyla'yı yine odasına çağırdı. îsm et. birkaç seferdir onu çağınnasına şaşırarak, “Neler oluyor Leyla?” diye sordu. “Önemli bir şey değil dava ile ilgili konuşuyoruz,” dedi. İs­ met ona inanmayan bir bakış attı, ‘‘Sen benden bir şeyler saklıyorsun. Sakın öyle bir şey yap­ ma, Hele hele hayatın söz konusuysa asla yapm a,” dedi. İşkillen- inişti nedense müdürle bu kadar sık konuşm asına. Leyla yerinden kalkıp İsm et’in yanm a geldi. Bir eliyle om ­ zunu sıkıca tuttu. “Merak etme senden bir şey gizlem iyorum . İzmir ile bağlan­tını olduğu için bana danışıyor bazı konularda,” dedi. Fakat bunarağmen İsm et’in gözlerindeki şüpheyi silem em işti. “Tamam, hadi sen git. Bende şu ateş eden kişinin soruştur­masıyla ilgileneyim. Kim miş neym iş bir öğreneyim ,” dedi. Leylabaşını sallayarak odadan çıktı.’8 8

Güneşin Kız? ^ BöLüm 70 eyla, m üdürün odasma girdiğinde her zam ankinin aksi­ ne otururken değil, odanın içinde endişeyle gezinirkenbuldu. O daya girer gitm ez bu endişeli bakışlan hemen üzerineyöneldi. “G eçm iş olsun kızım , bugün büyük bir tehlike atlatmışsınız.” “Teşekkür ederim M üdür Bey, îsmet Bey sayesinde kazasızatlattık.” diye cevap verdi. “ M innettarım İsm et’e,” dedi gerçekten minnet duyan bir ife-deyle. Sonra koltuklan işaret etti “Otur kızım,\" dedi. Le>'la kol­tuklardan birine oturdu. Kendisi de karşısındaki kolnığa onırduve öne doğru eğilerek önemli bir şey söyleyecekmiş ifadesinebüründü. “Senin fotoğrafını çeken kadın, İdris'in oğlu Bilal'ın sev­gilisiymiş. Büyük ihtim alle kartelin kuryelerinden biri. Çektiğifotoğrafları B ila l’e göndermiş. Anladığımıza göre senin kimliği­ni doğnılam aya çalışıyor. Ahm et'i de bu amaçla emniyete yolla­mış,” 3S9

Gonca Çiftçioğullan “Evet, bende farkındayım bunun, Zaten Ahmet söylemişti.” “Babana karşı büyük nefret ve kinleri var. Senin varlığının farkına vanmalan daha önceki endişelerimizi sadece doğrulama­ ya yarar. Senden bir şey yapmanı rica etmek için çağırdım bura­ ya.” Müdürün babacan ve endişeli bir şekilde konuşması merakı­ nı daha çok artırdı. “Buyurun Sayın Müdürüm, tabi ki yapabileceğim bir şeyse yaparım.” “Ne zamandan beri seni gözetlediklerini bilmiyoruz, Buyüzden evini de biliyor olabilirler. Orada artık güven altında de­ğilsin. Seni güvenli bir eve yerleştirmeye karar verdim. Bugünevinden aynimanı istiyorum.” “Ama Müdür Bey, bence gerek yok. Bu kadar ileri gidebile­ceklerini düşünebiliyor musunuz? Üstelik yirmi dört saat koru­mam var.” “Senin tahmin edemeyeceğin kadar ileri gidebilirler. Lütfenkızım bu konuda bir sorun çıkarma. Sadece bana güven ve evegidip eşyalannı toparla. Seni hemen bugün güvenli bir yere yer­leştireceğim.” dedi. Böyle kibar ve anlayışlı bir şekilde istenen bir ricayı kıramaz-dı zaten. Artık iyice emindi ki Mahmut Bey de aynı Kemal Beygibi kendisini koruma ve kollama duygusuyla hareket ediyordu.İçinde hiç şüphe duyamıyordu onlann kendi aleyhine bir şey dü­şünüp yapacaklanna dair. Eğer bir tehlike seziyorlarsa tehlikevar olduğu içindi. Bu yüzden Mahmut Bey’e hafifçe gülümsedi. “Tamam Sayın Müdürüm, emniyetteki işlerimi halleder et­mez eve gidip eşyalanm ı alacağım,” Onun, bu sözleri üzerine ohçeker gibi derin bir nefes aldığını gördü. “Tamam Leyla, sen ne zaman istersen o zaman git. Ekip gö­ türüp getirecek yine.” 390

Güneşin Kızı Başıyla onu onaylarken müdürün telefonu çaldı. Telefonda konuşurken oluşan yüz ifadesi hiç de güzel bir haber almadığını gösteriyordu. Endişesi iyice arttı. Telefonu kapatır kapatmaz. “Ne oldu Müdür Bey?\" diye sordu. “Bugün O sm an'a ve size ateş eden delikanlı, Osman’ın te­ cavüz ettiği kızlardan birinin abisiymiş. Bu olayın şoku bütün aileyi perişan etmiş. Namuslarına kara leke sûriildü diye aile meclisinden kıza ölüm fermanı çıkmış. Bu genç adam da kar­ deşini, ailesinin isteği üzerine vurarak öldürmüş. Az önce itiraf etmiş bunları. Bir ekip gitti şimdi kızın evine cenazesini almak üzere.\" Hem m üdür hem de kendisi çok üzülmüşlerdi. O zavallı kızcağızın hiçbir suçu yoktu. Müdür, bu olaydan duyduğu üzüntüyü dile getirip bu töre cinayetlerinin toplumun kanayan yarası olduğunu, fakat önüne geçemediklerini söylemişti. Leyla’nın da içi kan ağlıyordu. Gen­ cecik bir kız, daha hayatının baharındayken büyük bir vahşetle karşı karşıya kalmıştı. Hem Osman hem de ailesi tarafından. Daha sonra m üdür konuyu değiştirerek onun verdiği isim sayesinde dün İzm ir’de operasyon yapıldığım ve uvuşturucu kartelinin İzm ir’deki önemli bir adamını yakaladıklannı söy­ lemişti. M ahmut Bey hem İzmir’deki gelişmeleri anında takip ediyor hem de buradaki soruşturmayı en ince aynnnsına kadar inceliyordu. Çok dikkatli bir gözlem yeteneğine sahipti. Böyle bir müdürle çalışm anın büyük bir şans olduğunu düşünmeye baş­ ladı. İzm ir’deki müdürü Kemal Bey de bu üstün özelliklere sahipender bulunan müdürlerden biriydi. Konuşmaları bitince daha fazla oyalanmadı onun >'anında.Hemen odasına çıktı, Biraz sonra İsmet de yanına geldi, Gençadamı sorgulamışlar ve kardeşini öldürdüğünü öğrenmişlerdi.İsmet Sem ra’nın itadesini ve Züleyha‘nııı abisinin anlanıklannıözetledi hemen kendisine. 391

7 ^ Gonca ÇifiçioğuUan Genç adam çok sarsılmıştı genç kızın ölümünden. Biraz da olayın bu şekilde gelişmesinden kendisini sorumlu tutuyordu. Bu kızın cinayeti karşısında hissettikleri üzüntü ikisinin de içine biracı bıraktı. Çünkü belki İsmet dün evlerine gitmemiş olsaydı bukızcağız bugün yaşıyor olacaktı. Tacizden ve uğradığı tecavüzdenailesinin haberi yoktu. İsmet’in anlattığına göre bu suçlamalanonlann yanında kabul etmemiş, bir şey bilmediğini söylemişti.Her şeyi ailesi duymasın diye saklıyordu. Çünkü bu olayda kur­ban oluşunu umursamayacaklar, içine zorla düşürüldüğü durumunamuslanna kara bir leke olarak göreceklerdi. Bunu biliyordu ozavallı kızcağız. İradesi dışında Osm an’ın sapıkça şantajına bo­yun eğerek sapıkça fantezilerinin kurbanı olmuştu. Üstelik en ya­kın arkadaşının nişanlısı tarafından pusuya düşürülen bir kurban.Diğer kızcağızın yani Semra’nın anlattığına göre Osman onlarailaç içererek uyuttuktan sonra taciz ve tecavüz anlarını kamerayakaydedip zorla seyrettirmişti. Sonra da bu kamera kayıtlarını ai­lelerine göndermekle tehdit ederek susmalarını sağlıyordu. Sem­ra ifadesinde, Sevim’in, Osman’ın bütün pisliklerini öğrendiktensonra bir de bu kamera kayıtlarını bulduğunu ve bunları polisevermekle onu tehdit ettiğini söylemişti. Zaten onu ölüme götürende bu tehdit olmuştu. Züleyha’nın ailesinin tepkisinden deli gibikorktuğunu da ifadesinde belirtmişti. Semra’nın ailesi bu olay açığa çıktığından beri kızlarının ya­ nında yer alarak onu bu zor günlerinde yalnız bırakmamışlardı. Hana annesi, psikolojik destek alarak bunu en az zararla atlatma­ sını umduklannı söylemişti. Oysaki Zeliha’mn ailesi sapık bir zihniyetin kurbanı olan kızlanmn içinde bulunduğu ve düştüğü durumu hiç kabullenememiş ve bu utanç duvarını ancak onu ve Osman’ı öldürerek aşabileceklerini düşünmüşlerdi. Çünkü onla­ nn törelerine göre Zeliha ailenin onurunu zedelemiş oluyordu. 392

Gûne^fi Kızı ^Bu yüzden ölüm kararı verilmiş, öğrendiklerine göre beş erkekkardeşin en büyüğüne de bu görevi yerine getirme yükümlülüğüyüklenmişti. Bu şekilde davranarak hem kızlarının ölümüne hemde oğullarının hapse girmesine neden olacak çağ dışı bir kararaimza atmışlardı. Ülkemizin hemen her yöresinde cahilliğin, eği­timsizliğin, çağ dişiliğin korkunç bir yüzüydü bu töre cinayetleri,Nedeni ne olursa olsun ezilen, baskı altına alınan bir kadının, buvahşiliğe maruz kalması bir utanç kaynağı değil miydi? Bu karar,resmen hukuku hiçe saymak demekti. Asıl tecavüzcünün hukukkuralları çerçevesinde cezalandınlması gerekirken, kızını ya dakardeşini öldüren bu zihniyet, ülkemizin kanayan en derin yara­larından biriydi. Nasıl anlatılırdı insanlara bu törenin yanlışlığı,kurbanın değil buna yol açan kişinin cezalandırılması gerekliği.Bu cezanın ise hukuk kuralları çerçevesinde olması gerektiği.İşte bunu cahilliğin örtüsü ile sarmalanan bu insanlara anlatma­nın imkânı yoktu. İsm et’den bu olayın suçunu yüklenmemesini istedi. Ailesi­nin kararının onunla bir ilgisi yoktu çünkü. Asıl suçlu Osman vekızın ailesinin cahil zihniyetiydi. Dün İsmet bu olayın üzerinegitmekle Osm an’ın yakalanmasını sağlamış, böylece daha sonrabu sapığın kurbanı olması muhtemel birçok genç bzm hayatı­nı kurtarmıştı. Bu şekilde genç adama moral vermeye çalışsa dabiliyordu ki bu olayı arkasında bırakması için zamana ihtiyacıolacaktı. Aynı durum kendisi için de geçerliydi. Bugün yaşananbu trajedi hepsinin hayatına bir kara leke olarak zaten ginniştı. Bu arada yerel televizyonlar bugünkü silahlı saldırıyı prog­ramlarını keserek vermeye başlamışlardı. Akrabalan da duymuşolmalı ki telefonun sesi hiç kesilmemişii. Ama hiçbirine cevapvermedi. İçinden cevap vermek gelmedi. Cüttkü dün akşam çokincinmiş, çok kırılmıştı. 393

Gonca ÇifiçioğuUan İsmet’in. müdür ile ne konuştuklannı sormasına rağmen ona da samimi cevaplar vermemişti. Evini değiştireceğini güvenli bir yere yerleşeceğini de söylememişti. Belki de bunları söylemesi gerekiyordu. Söylememekle hata ediyor olabilirdi. Fakat onun, bugün ateş altında kendisini siper ederek onu korumaya çalışma­ sı içgüdüsel olarak böyle bir tavır almasına yol açmıştı. Leyla, Kendince onu korumak için böyle yaptığını söyleyerek bu fikrinisavunuyordu. Öğrendiğinde tepkisi kesinlikle çok şiddetli olacakve kızacaktı. Fakat şimdilik bu gelişmeleri kendine saklaması ge­rektiğini düşünüyordu ve böyle davranacaktı. Akşamüzeri mesai saatinin bitmesine yakın yorgun olduğunusöyleyerek emniyetten aynidı. Güya bugün işe gelmeyecek veköye gidecekti. Hâlbuki görmeyi, konuşmayı istediği kişi aya­ğına kadar gelmiş üstelik her şeyi itiraf ederek onun köye kadaryorulmasını engellemişti. Fakat dinlenmediği için çok yorgun vebitkindi. Hastalığını da tam olarak atlatmış sayılmazdı. Dün ak­şam akrabalanyla yaşadığı hadise de onu oldukça fazla sarsmıştı.Yine baş ağnsı yavaştan kendini hissettirmeye başlaymca bugünbaşka bir eve gidecek olmasına hiç memnun kalmadı. Öyle çokuykuya ihtiyacı vardı ki bıraksa yatağına kendisini, deliksiz en azon iki saat uyuyabilirdi. Arabasıyla evine geldiğinde ekip arabasıda hemen arkasındaydı. Arabasından çıkınca arkasına park etmişolan meslektaşlarına işlerini hemen halledip birazdan aşağı ine­ ceğini söyleyerek apartmandan içeri girdi. Evine girer girmez yine cep telefonu ısrarla çalmaya başla­ yınca arayana bakma gereği duydu bu sefer. Ekranda Yunus’un adı vardı. Onun herkesten daha çok endişeli olduğunu varsayarak cevap verdi bu sefer. “Yunus merhaba,” dedi sakince açar açmaz.

Güneşin Kıan \"Yunus merhabaymış, onca aramama vereceğin cevap bu muşimdi?” diye gürleyen bir ses duyunca hafifçe irkildi Haklı ola­rak genç adamın kızıp tepki göstereceğini hesaba katması gere­kirdi. \"Müsait değildim, o yüzden cevap veremedim.” \"Dün gece de aradım seni. Bizimkilerle sorun yaşamışsınız.Babam sen oradan aynlınca endişelenmiş hemen beni aradı. Senidefalarca aradım açmadın. Üstelik eve geldim kapıyı da açma­dın,” diye sinirle konuşmasına devam etti. \"Biliyorum, tahmin ediyordum sen olduğunu ama kimseylekonuşacak havada değildim o yüzden açmadım.” \"Şimdi nasılsın?” diye sordu genç adara endişeyle. \"Hala kendime geldiğimi söyleyemem. Dün büyük bir şokyaşadım. Baban anlattı mı sana dün konuşulanlan?” \"İkimiz hakkmda olanı mı, yoksa İsmet ile olan mevzuyumu?” dedi şaka yollu. “Anlaşılan hepsini anlatmış işte,” diye hafifçe gülümsemeyeçalıştı genç adamın espri yoluyla söylediği sözlere. “Bu olanlardan benim haberim bile yoktu Leyla. Benim öyledüşünmediğimi bilmeni isterim,” dedi bu sefer ciddi bir ifadeyle. “Artık ne düşüneceğimi bilemiyorum Yunus, bir süre kafamıdinlemek istiyorum.” “Bugün silahlı saldın olmuş emniyette. Duyunca hepsi deaklını kaçıracaktı. Aramışlar seni. Sana ulaşamayan herkes beniaradı. Ben de ulaşamadım. Bir ara neredeyse emniyete gelecekkontrol edecektim. Sonra vazgeçtim akşam görüşürüz diye dü­şündüm.” “Yunus çok yorgunum, üst üste yıkıcı darbeler alıyorum.Dinlenmeye ihtiyacım var,” dedi yorgun bir şekilde.

^ Gonca ÇifiçioğuUan “Neler oluyor Leyla söyle bana,” dedi endişeyle. Leyla akraba oldukları için Yunus’un son gelişmelerden ha­ beri olması gerekliğini d ü ş ü n d ü . Sonuçta onlarda tehlike altında olabilirlerdi. Kendisine ulaşmak için kartel onlardan birini kul­ lanabilirdi. Bu yüzden karşılaşmaları muhtemel tehlikeyi de bil­ meleri gerekiyordu. “Yunus, kartel içinde kimliğim ortaya çıkmış. Babam yüzün­ den şu anda benim peşime düşmüş dürümdalar, Beni izleyen biri­ ni yakaladı emniyet. Dün de kartelin gönderdiği bir genç yanıma gelip açıkça beni tehdit etti. Güneş'in onlara yaptıklarının karşı­ lığı olarak hakkımda ölüm fermanı çıkanidığını söyledi. Müdür Bey. yedi gün. yirmi dört saat gözetim altında tutmak amacıy­la beni güvenli bir eve yerleştirmek istiyor. Şu anda ofurdugumevde güvende olmadığımı düşünüyorlar. Birazdan eşyalanmıtoplayıp onların gösterdiği eve gideceğim.” Leyla bunlan bir dava anlatır gibi sakince söylüyordu fakatYunus’un neredeyse kalp krizi geçirecek denli endişe duyduğun­dan habersizdi. “Leyla neler söylüyorsun böyle. Nasıl çıktı kimliğin, kimihbar etmiş seni?\" diye sordu Yunus artık endişesi anlaşılır birşekilde sesinden belli oluyordu. Leyla onun kaygısını biraz azalt­mak için, “Yunus endişelenme. Emniyet görevlileri hep yanımda birşey olmaz bana. Sanınm kimliğimin ortaya çıkmasından Zeynalamcam sorumlu,” dedi hoşnutsuz bir ifadeyle. “Nasıl yani?” Onun şaşkınlığını hissedebiliyordu. Artık bü­rün gerçeği söylemişti. Bunu açıklamayı pek düşünmüyor, amca­sının üzülmesini istemiyordu. Fakat dikkatli olmalan açısındangerçeği en azından Yunus’un bilmesinde fayda vardı. Bu yüzdensöylemişti amcasının sorumlu olduğunu.

v)c> Güneşin Km ^ “Kahvede masadaki arkadaşlanna gururla söylemiş. Gü­ neş’in kızı geldi diye. Kulaktan kulağa yayılmış haber. Zaten hemen ertesi gün emniyette bile duymayan kalmamıştı. Biz de endişe etmiştik kartelin de kulağına gidebilir diye. Düşündüğü­ müzden çok daha erken gitmiş anlaşılan,” dedi hafifçe gülümse­ yerek. “Oraya geliyorum Leyla, seni yalnız bırakamam artık. Seni mutlaka görmeliyim. Endişe ve merakımın üzerine bu haber şok etkisi yaptı bende.” \"Gelme Yunus, eşyalarımı topluyorum şimdi. Birazdan çıka­ cağım, bulamazsın zaten evde beni,” dedi gelmesine mani olmak için. Fakat genç adam, \"Beş dakika sonra oradayım deyip telefonu kapattı. Leylaelinde telefon öylece kalakaldı, ona mani olamayacağmı biliyor­du artık. En azından gelince bazı şeyleri karşılıklı konuşabilir,onu ciddi bir şekilde dikkatli olması konusunda uyarabilirdi.Bu arada kardeşi Murat’ı aradı. Genelde her hafta arayıp ondanhaber alıyordu. Bugün güvenli bir yere geçecek olması bir süredışarısıyla bağlantısının kopmasına neden olabilirdi. Bu yüzdenkardeşi aradığında ulaşamazsa endişelenmesini istemedi. Ona.gizli bir göreve gideceğini birkaç gün haber alamazsa endişelen­memesi gerektiğini söyledi. Anneanne ve dedesi de iyiydiler vetorunlarına duydukları Özlem dışında bir şikayetleri yoktu. Bunuda duyunca rahatlamış bir şekilde görüşmesini noktaladı. Dahasonra yatak odasına geçti ve dolabından birkaç parça eşyasınıçıkardı. Karyolasının altından da küçük valizini çıkarıp onlaniçine yerleştirirken kapının zili çaldı. Hakikaten de beş dakikageçmeden gelmişti genç adam. Onun bu telaşlı hallerine kızsa daYunus’un da kendisine karşı çok hassas davrandığını biliyordu.Bu yüzden ona fazla kırıcı olmak istemiyordu. Yüzüne hafif birgülümseme kondurup dış kapıyı açtı. 397

^ Gonca Çiftçioğullan \"Beş dakika deyince gerçekten de beş dakikada geleceğini tahmin...’’ diye kapıyı açar açmaz Yunus'u karşısında bulacağını düşünerek konuşmaya başlamıştı ki onun yerine yabancı iki adam görünce hemen panikle kapıyı onlann yüzüne kapatmaya çalıştı. Karanlık ve sert görünüşlerinden kartelin adam lan olduğunu an­ lamıştı. Kendini koruma duygusuyla kapıyı kapatmaya çalışma­ sına rağmen ikisinin birden omuzlarıyla yüklenmesi sonucunda gücü yetersiz kaldı. Silahını çıkarmak için hem en vestiyerdeki çantasına uzanmak istedi ama iri kıyım adamlardan birinin ağzını bir bezle kapatarak kendisine doğru çekmesi yüzünden çantası elinden yere düştü. Bez burnuna değer değmez eterin keskin ko­ kusu genzini yakmaya başlamıştı bile. Kurtulmak için amansızca debelenerek verdiği mücadelenin daha hızlı bir şekilde bilincini kaybetmesine yol açacağını bilmesine rağmen onlarla savaşma­dan teslim olmaya niyeti yoktu. Genzini tam amen dolduran bukokuya beyin hücreleri kayıtsız şartsız teslim olmaya başlamıştıne yazık ki. Artık gözlerini açık tutamayacağını anlayınca kendi­sini tutan iri kıyım adamın kollan arasına yığıldı. Yunus, Leyla’nın anlattıklan karşısında neye uğradığını şa­şırmıştı. Onun hayatının tehlikede olması başının fırıl fini dön­mesine neden olmuştu. Amcası gibi L eyla’nın da bu uyuşturucumafyasının kurbanı olmasma izin veremezdi. Elinden geldiğinceonu korumak boynunun borcuydu. D ün akşam babası, halası­nın evinde olanları kısaca anlattığında sinirden deliye dönmüş­tü. Kendisine sorulmadan danışmadan böyle bir karar alıp bunuLeyla’ya söylemeleri ve zorla dayatm alan akıl alır gibi değildi.Amcasını ve halalannı anlardı da babasının kendinden habersizböyle bir kumpasın içinde yer almasını anlamakta zorlanmıştı.Onlar, İsmet’ten haberleri olmadığı için böyle bir teklifi Ley­398

Güneşin Kızı la’nın kabul edeceğini sanmışlardı. Leyla’nın o anda uğradığı şoku hayal bile edemiyordu. Kırılmıştı kızcağız doğal olarak. Onca boğuştuğu sorunların yanmda bir de ailesinin baskısı moral çöküntüsüne yol açmıştı. Az önce kendisiyle samimi konuşmaya çalışmasına rağmen aralarına bir mesafe koymaya çalıştığını his­ setmişti. Gidip gönlünü almalıydı. Bugün oldukça tehlikeli bir gün olmuş, emniyetin girişin­ de silahlı bir olay yaşanmıştı. Televizyon bu olayı haber yaptığıanda buz kesmişti, acaba ona bir şey oldu mu diye? Olayın aynn-tılan gelmeye başladığında iyi olduğunu da anlamıştı ama bu en­dişesini gidermeye yetmemişti. O yaşadıklan hengamenin içindeziyaret ederek meşgul etmek istememiş ama akşamın gelmesinide iple çekmişti. Onu sağ salim görmeden içinin rahat etmeyece­ğini biliyordu çünkü. Arabasını apartmamn önüne park ettiğinde önündeki polisotosunu ve onun önünde de Leyla’mn arabasmı görünce halaevde olduğunu görerek büyük bir endişeyle tırmandı merdiven­leri. Kapısı açıktı. İşte bu hiç hoşuna gitmedi. Neden Leyla dai­resinin kapısını açık bırakmış olsundu ki. İçinde hissettiği büyükbir korkuyla evin içine girdi. Hızla bütün odalan dolaşmaya baş­ladı. Yoktu Leyla evde. Yatak odasında hazırlanmak üzere açıkb u ^ ılm ış valizi ve antrede yere düşmüş olan çantasını görüncekorkudan aklını kaybediyordu sanki. Nereye gitmiş olabilir diyedüşünüyor, kalbinin yerinden fırlayacak gibi atmasına neden olanacaba kaçırıldı mı düşüncesini aklına bile getirmek istemiyordu.Eğer öyle bir şey olsaydı aşağıda arabanın içinde oturan polislerbunu fark etm ezler miydi? Hemen endişeyle karşı dairenin ziliniçaldı. Belki onlar bir şey görmüş ya da duymuş olabilfrlerdi. Bir­kaç sefer çalm asına rağmen kapıyı açan olmadı. Büyük ihtimalleevde olmadıkları için Leyla’ya ne olduğunu gören ya da duyan 399

Gonca Çiftçioğullan da yokfu. Korkuyla hemen merdivenlerden hızla aşağıya inmeye başladı. Durumdan polisleri haberdar etmesi gerekiyordu. Polis aracına yaklaştığında bir gariplik olduğunu fark etmesi fazla za­ manını almadı. İki polis de kafalan arkaya yaslanmış olarak ha­ reketsiz bir şekilde oturuyorlardı, Hızla arabanın sağ ön kapısını açtı. Gördüğü manzara midesini altına üstüne getirmeye yetip artmıştı bile, iki polis de şakaklarına sıkılmış tek kurşunla ora­ da infaz edilmişlerdi. Hiç kimsenin durumu fark etmemiş olma­ sı büyük ihtimal susturucu takılmış bir silahla öldürüldüklerini gösteriyordu. Arabanın yan camlarının açık olması hiç bekleme­ dikleri bir şekilde her iki polisinde aynı anda camdan uzanan si­ lahla öldürüldüğünü apaçık bir şekilde ortaya koyuyordu. İçinde hissettiği büyük korku yüzünden midesi yanmaya ve bulanmaya başlamıştı. İki büklüm bir şekilde elini midesine bastırarak bu şiddetli sancıyı içgüdüsel olarak gidermeye çalıştı. Yüreğindeki korku ve Leyla için hissettiği endişe yüzünden bütün vücudun­ daki organlar ateşe atılmış gibi canını yakıyordu. Hemen cep te­ lefonunu çıkardı ve emniyetin numarasının tuşladı.400 /

İp- Güncem Km Böİüm 71 Dilek’in odasından ayrıldıktan sonra doğruca sorgu V ^ o d asm a yöneldi. Bugün yakaladıklan bu adam çok zorlu birisine benziyordu. Bu yüzden kolay kolay çözüleceğine ihti­ mal vermiyordu. Sabaha kadar burada kalması gerekecekti, öyle sezinliyordu çünkü. O anda aklına Songül geldi. Hala onu ara­ madığını fark etmişti. Bugünkü olayı duymuş olsaydı hemen te­ lefona sanlır arardı. En azından onun kadife gibi yumuşak sesi şu yorgun bedenine ve zihnine ilaç gibi gelecekti. Telefon bir ikidefa çaldıktan sonra açıldı. \"Çetin!” dedi sevginin tonlannı içinde barındıran o güzelsesi. \"Sesini duymak istedim,” diye içinden geçeni söyledi hemen. “Mahkeme işlerim vardı yoğundum bugün. Sen neler yap­tın?” “Her zamanki işler işte, suçluların peşinden koşturdum yine,”diye gülümsedi konuşurken. 401

Gonca ÇifiçioğuUan “ Benim yakışıklı kahramanım, yakalar her zaman o yaramaz suçluları,” diye çocukça takıldı Songül ona. “Bu gece burada kalabilirim. Merak etme beni. Bir sorgu var, Adam baya yaman çıktı uğraştıracağa benziyor.” “Kimi sorgulayacaksın?” “Leyla bir isim verdi. Sadık diye. Kadifekale’de bir tamir­ hanesi vardı. Onu ziyaret ettik bugün. Adam mafyanın sağlam adamlarından birine benziyor. Yakalayıp getirdik. Şimdi sorguda ama çözülmüyor. Biraz da ben yoklayacağım.” “Durduk yere nasıl yakalayıp getirdiniz elinizde bir şey ol­ madan. Dükkân da uyuşturucu mu buldunuz,” diye sordu Songül merakla. “Yok canım, aramadık dükkanı. Senin yaramaz suçluların-dandı o da. Kahraman sevgilin hemen yakalayıverdi onu,” dediçocukça tebessümle. “Kahraman sevgilimle gurur duyuyorum ben,” diye aynı şe­kilde karşılık verdi Songül de. “Aranm seni yine,” dedikten sonra telefondan ona öpücükgönderip kapattı. Daha sonra hızla sorgu odasına doğru yöneldi. O, içeri girin­ce sorguyu yapan Behçet Komiser, Çetin’e başını iki yana salla­yarak zanimm konuşmadığını belirten bir işaret yaptı. Çetin dehafifçe başını sallayarak onayladı. Behçet sorgu sırasını Çetin’edevredip dışan çıktı. Sorgu odasında ondan başka iki polis me-mum daha vardı ve onlarda kapmm önünde bekliyordu. Sadıkodaya onun girdiğini görünce, “Şimdi sıra yakışıklı oğlana mı geldi?” diye dalga geçmeyeçalıştı. Yüzündeki morluğa, kızanklığa ve patlamış dudağına ba­kılırsa oldukça zorlu bir sorgudan geçmiş gibiydi. “Evet, göründüğüm kadar yumuşak olmayabilirim sana karşı.Beni buna zorlamasan iyi edersin.” Çetin’in ses tonu sinirliydi.

Güneşin Km \"Hiçbiriniz beni çözemezsiniz. Ben hayatımı koymuşum bu işe. Bu hayat, ya sizin elinizde bitecek ya da patronlanmın elin­de. Sonuçta fark etmez benim için.” Sadık umursamazca omuzsilkti. “Herkesin bir sının var. Bakalım senin ki neresi olacak” “Elinden geleni ardına koyma nasıl olsa konuşmayacağını.” “Sabır taşırmayı seviyorsun anladığım kadanyia.” Çetin dikdik baktı. Sonra adamın yaralı eline gözü kaydı. Onu silahla vur­duğu anda nasıl da çocuklar gibi haykırmıştı can acısıyla. Böyleiri yan bir adamın bu şekilde tepki vermesi şaşırtmıştı. Nuri veMustafa bile o derece bağırmamışlardı kafalarma gelen İngilizanahtan yüzünden. \"Elin nasıl oldu, hala ağnyor mu?” diye sordu bakışlanylasargılı elini işaret ederek. “İdare eder işte,” diye kayıtsızca cevap verdi diğeri. Yüzünde yumuşak bir ifade yoktu. Sert adamı oynayan buoyuncuya karşı o da sert olacaktı. \"Ortağımı yaraladın sen bugün?” diye sinirle bağırdı Çetinona. “Sen de beni yaraladın?” diyerek elini gösterdi diğeri hemen. “Bir polis memurunu daha yaraladın. Bunlann hesabım sanasormayacağımı mı sanıyorsun?” “Valla ne istiyorsan sor ama cevap alabilir misin bilmem.”diye küstahça cevap verdi Sadık. Çetin, onun küstahlığına iyice sinir oldu. Başkası olsa şusandalyede titrer ne diyeceğini bilemezdi. Halbuki bu adam hersözüyle kendisinden üstün çıkmaya, bir de kendince dalga geç­meye çalışıyordu. Sadık’m, mafyanın sıradan bir adamı olmadığıbelliydi. Ancak üst düzey bir çalışan bu derece kendine güvenliolurdu. Bu durumda onun konuşması iyice önem arz ediyordu, 403

Gonca Çiftçioğullan “Benim bu odadan cevap alm adan çıktığım bugüne kadar gö­ rülmedi. Sen ilk olmayacaksın merak etm e.\" dedi adamın sinirini bozmak istercesine gıcık bir ses tonu ve yüz ifadesiyle. \"Demek ki birinin sana haddini bildirm e zam anı gelmiş,\" diye yine diklendi ukalaca. Çetin bu cevaplara artık iyice sinir olm aya ve çileden çık­ maya başlamıştı. Elini uzatıp onun sargılı elini hızla yakaladı. Başparmağı ile kurşun yarasının üzerine olanca gücüyle bastırdı. Sadık can acısıyla yine çocuklar gibi bağırm aya başlam ıştı. Çetin elini çekip yüzüne baktı, \"Konuşacak mısın yoksa devam mı edeyim ?” diye sordu sa­ kince istifini bozmadan. Sadık yaralı elini hemen çekip diğer avucuna aldı, hala sızla­nıyordu ağrısı yüzünden. N efretle baktı Ç e tin ’in yüzüne. “Bu kadarcık acı beni konuşturm aya yeter m i sence?” dedi.Deli edecekti resm en Ç etin’i bu adam . A c ıy a karşı çok dirençligörünmemesine rağmen hala kararlılığından taviz vermiyordu.Çetin yeniden uzandı eline am a o yaralı elini diğer avucuna iyicegömüp vermek istemedi. O zam an kapıda bekleyen iki polis me­murunu çağınp SadıkT işaret etti. O nlar da kollarından tutarakellerini birbirinden ayırdılar. Ç etin yeniden yaralı elini kavradı­ğı gibi yine başparmağı ile yarasına olanca kuvvetiyle, bu seferdaha uzun süre bastırdı. Yarası da kanam aya başlam ış sargı bezitamamen kanla kaplanm ıştı. Elinin kenarlarından d a kan sızıyor,masamn üzerine dam lıyordu. Ç e tin ’in eli d e kanlanm ıştı. A da­mın feryatları ise odada bulunan herkesin kulak zannı patlatacakderecedeydi neredeyse. Sanki özellikle b ağınr gibi çığlık çığhğahaykırıyordu. Çetin artık o kadar rahatsız oldu ki bu sesten, eliniçekip hemen kulağını kapatmak zorunda kaldı. D iğer mem urlar­da onun yaptığım yapmış elleriyle kulaklarını kapatm ışlardı. Sa-

O üneşin Kızıdik yaralı elini yine diğer avucuna gömerek sızlanmaya devametti. “Kimin için çalışıyorsun?” diye sordu sakince. Cevap vere­ceğini sanmıyordu gerçi. \"Ö ğrenirseniz bana da söyleyin,” dedi gene ukalaca. Çetinartık tutam adı kendini, yerinden fırladığı gibi adamı yakasındantutup hızla ayağa kaldırdı. Hemen hemen aynı boyda olduğu ada­ma öldürücü bakışlarla baktı. \"Senin dilini öyle bir çözeceğim ki sende şaşıracaksın.” dedi.Sonra tuttuğu gibi sertçe bıraktı yakasını. \"M erakla bekleyeceğim o anı,” diye tavrını sürdürmeye de­vam etti diğeri. Fakat artık Çetin bu oyuna devam etmek isteme­di. “M erak etm e çok beklemeyeceksin,” deyip onu odadakidiğer m em urların gözetim ine bmakıp çıkü oradan. Sinirden vû-cudunun her b ir zerresi tir tir titriyordu, Hiç yapmak istemediğişeylere zorluyordu bu adam onu. Nahoş bir şekilde dilini çöze­bilirdi. Fakat bu tarz çalışmayı sevmiyordu. Fakat bu adam çokfarklıydı. A cıya karşı zayıf görünse de yine de duruşundan, güç­lü görüntüsünden taviz vermiyordu. Bazı kişiler zayıf yanlarınıgüçlü yanı gibi göstermeyi severlerdi. Bu adam da öyleydi. Onunzayıflığı da belki güçlü göründüğü bir şeydeydi. O ne olabilirdiye düşünürken aklına gelen bir düşünceyle hemen memurlar­dan birini yanına çağırdı ve onu Sadık'ın cüzdanından aldıklarıkim likle tespit ettikleri evine gönderdi. Bir saat kadar sonra gönderdiği polisler yirmi yaşlannda birdelikanlı ile em niyete döndüler, Oğlanın yüzü endişeden karar­mıştı. H em en Ç etin’in yanına geldi. “ Babam buradaym ış ne yaptı ki zavallı adamı gözaltına al­dınız.” diye sordu. Ç etin oğlanın zavallı adam deyişine hafifçe 405

Gonca Çiftçioğullan güJdö. Zavallılıkla alakası olmayan bir kişi varsa o da karşısın- daki oğlanın babasıydı. İsminin Cevdet olduğunu Öğrendikleri delikanlı da aynı babasına benziyordu. Uzun boylu, yapılı, kara kuru bir şeydi. Onun da gözlerinde gördüğü ifade hiç hoşuna git­ memişti. Bir karanlık vardı bu gözlerde. H er şeyi yapabilecek bir kararlılık akıyordu bu bakışlardan. Acaba bu delikanlı da babası gibi bu işin içinde miydi? Yoksa olan bitenden haberi olmayan körpe bir delikanlı mıydı? \"Baban bize saldırdı o yüzden aldık içeri. Ailesine de haber verelim diye ekip gönderdim. Evde senden başka sadece annen varmış sam nm ,” dedi. \"Evet, iki ablam evli, bir erkek kardeşim de A nkara’da üni­ versitede okuyor.” \"Sen ne iş yapıyorsun?” \"Benim pek okumaya merakım yoktu. Babamın yanında ça­ lışıyorum.” \"Dün dükkâna geldiğimizde sen yoktun.” \"Evet, toptancıdan malzeme almaya gitm iştim .\" Çetin bu cevaplardan anladığı kadarıyla baba oğlun aynı işiniçinde olduğuna kanaat getirdi. Aynı iş yerinde çalışıp da bu iş­lerden uzak durmasına neredeyse imkân yoktu. Okumamıştı, bel­li bir işi yoktu. Babasının ayak işlerine koşuyor olm alıydı. Acabamalzeme almaya gittim dediği şey yeni gelen bir m alı teslim al­mak mıydı? Burnuna çok pis kokular gelmeye başladı. \"Babanın tamir dışında uğraştığı başka bir işi var m ı?” \"Ne gibi?” diye şaşırarak sordu. Bu soru karşısında resmengöz bebekleri büyümüştü. Kalp atışları da hızlanmış olmalıydı.Uyuşturucu kaçakçılığından bahsettiğini anladığı ya da sorgununbu noktaya geleceğini hissettiği için gerilmişti sanki aniden. Çe­tin hislerine güvenmek zorundaydı. Başka çıkar yolu yoktu. Bu406 /

G üneşin Kva <&■oğlanı babasına karşı kullanması gerekccelai. Sadık ancak bu şe­kilde çözülürdü. Adamm dayakla, sopayla çözülmcyeceği açıkçabelliydi. \"Tamam, babanı görmene izin vereceğim. Şimdi beni takipet.” dedi. Sonra da yanındaki m em ura fısıldayarak kendisi içinbir şey getirmesini istedi. Son sorgusundan yaklaşık iki saat sonra yeniden sorgu oda­sına girdi. Sadık şimdi daha perişan daha bitkin görünüyordu.Odaya önce kendisi girmiş, oğlanı içen almamıştı. “Nasıl gidiyor, keyfin yerinde gibi görünüyorsun.” dedi dal­ga geçercesine. “Keyfim gördüğün gibi gayet tıkır, bir nargilem eksik yanım­da.” “Konuşmaya hazır mısın?” diye yüklendi. Konuşmayacağınıbildiği halde. Saatlerdir aç, susuz şu sandalyenin üzerinde otu­ruyordu. B ehçet’in yum nıklanyla gözünün üzerine aldığı darbe­ler sonucunda m orluk daha koyulaşmış, sol gözünün kenarlanşişmişti. Y anm açabildiği gözüyle bakarak hafifçe tebessüm etti.Şişmiş ve kanam ış dudaklan daha geniş gülümsemesine engeloluyordu. O ise her şeye rağmen keyfi yerinde görünmek içinumursamaz davranmaya çalışıyordu. “D udaklanm bu kadar acı venneseydi belki biraz sohbetederdik. Çok canım sıkılmaya başladı benimde saatlerdir kıçı-mm üzerinde oturmaktan,” dedi ukalalığından taviz \ enneyerek. “Vay! Dem ek sohbeti özledin?\" diye dalga geçmeye devametti Çelin. “Özellikle seninle sohbete doyum olmuyor,” dedi Sadık aynışekilde dalgayla. Çetin kayıtsızca arkasına yaslandı. Ellerini göğsünün üzerin­de birleştirip bacak bacak üzerine attı. Sadık'ın bu hareketleri- 407

Gonca Çiftçioğullan ni dikkatlice izlediğini biliyordu. Bu kendine güvenli ifadesiyle kendini geri çekmesi, bir kozu olduğunu ortaya koyuyordu ki Sadık da hemen bunu anlayarak, “Nasıl bir oyun tezgâhlıyorsun merak ettim şim di,” dedi. Onun kuşkusunu daha da tırmandırmak için, “Nerden çıkardın bir şey tezgâhladığı m ı? Konuşm ak istedi­ ğini sanıyordum. Seni dinliyorum.” Bu sakinliğinin onun sinirine dokunacağını biliyordu. “Hiç keyfim kalmadı. Ne çayım ne kahvem var. Böyle keyif­ siz muhabbet mi olurmuş?” \"Birazdan menü gelecek senin için özel olarak. İstediğini se­ çersin.” “Gözlerimi yaşartıyorsun Komiser, şöyle bol acılı bir de ada­ na söylersen menüyle birlikte deme keyfime artık.” Bu adam işi dalga ve şakaya vurm aya çalışarak sorgudan ko­ tarmaya çalışıyordu. Konuşmalarmdan ve özgüveninden anladı­ ğı kadanyia şu anda ellerinde tuttukları bu adam kilit bir isimdi. Bu şekilde direnip soruşturmayı savsaklam aya çalışm ası zaman kazanmaya çalıştığını da gösteriyordu. “Onu da söyleriz merak etme.” \"Avukatımı da çağırm bari. O da katılsın sohbetimize. Bolmuhabbetli bir sohbet olur işte,” dedi Sadık. H aklannm da gayetfarkmda olduğunu şaka yollu ima ederek. \"Şimdi senin için hazırladığım sürprizi göstereceğim. Hazırmısın?” diye sordu sakinliğini bozmadan. “Sürprizlere bayılınm,” diye sınttı diğeri. Çetin kapıda bekleyen memurlara işaret verince hemen oda­nın dışında bekleyen delikanlıyı odaya aldılar. Sadık’ın içeri gi­ren oğlunu görünce gülümsemesi dudaklannda dondu kaldı. Hı­şım la başını Çetin’e doğru çevirdi.408

^ Oûneşin Km ^ \"Benimle çok tehlikeli bir oyun oynuyorsun Komiser, dikkatet!” diye uyardı sıkılı dişlerinin arasından hiddetle. Cevdet de babasını o şekilde görünce nefretle baktı Çetin’inyüzüne. “Babamı bu odada tutmaya hakkınız yok,” diye diklendi he­men. “Aynı babasının oğlu,” diye takıldı onlara. Sonra Cevdet’ikolundan tutuğu gibi babasımn karşısındaki sandalyeye oturttu.Kendisi de C evdet’in yanındaki sandalyeye oturdu. Baba oğul birbirlerine baktılar. Çetin onlann kaş gözle uya­rıcı işaretler verm eye başladıklannı görünce ikisinio de bu iştebirlikte olduğundan artık emin oldu. Bunu ortaya çıkarmak içinelinde oynam ası gereken büyük bir blöfii vardı. Oynamaya ça­lışacağı bu oyunu yutturabiiirse işte o zaman çözüleceklerindenemindi. O sırada odanın kapısı hafifçe tıklatıldı. Kapıdaki me­murlardan birisi hem en açtı ve Çetin’in odaya girmeden önceistedüderini getiren memurun elindeki dosyalan abp masamnüzerine, Çetin’in önüne koydu. Elindeki dosyalarda Adli Tıp Kurumu’mm hazırlamış olduğuraporlar vardı. Hem Fransız kadının cinayeti hem de ormanlıkalanda bulunan iki erkek cesedinin otopsi sonuçlan şimdi elinmaltındaydı. Ejlerine geçen sonuçlara göre öldürülen iki erkek ce­sedinden alınan DN A ile Fransız kadını Öldüren kişilerin bırak­tıkları DN A arasında yüzde yüz eşleşme vardı. Yani Fransız ka­dını öldüren ya d a öldürmeye zorlanan o köylüler de olay tanığıoldukları için ortadan kaldınlmışlardı. Sadık'ın kendilerine ateşaçtığı silahını balistiğe göndermişler az önce de balistik raporlarıgelmiş ve bu dosyalann üzerine eklenmişti. Çetin bu raporlarıinceleyince iki cesedin üzerinden çıkarılan kurşunlarla, Sadık’ıntabancasından çıkan kurşunların birebir uyduğunu gördü. Az 409

^ Gonca Çiftçioğullan ^ sonra bu konuda ona blöfyapacaktı ama yeni eklenen raporu gö­ rünce amk blöfle değil, gerçekle vuracaktı onlan. “Sizin mahalle de kısa bir süre ince bir cinayet işlendi. Bir kadın vahşice öldürüldü. Duym uşsundur herhalde bunu?” dedi Çetin konuşmaya başlayarak. Aynı zam anda tepkisini de ölçü­ yordu. Başı dimdik bir şekilde kendisine bakan Sadık sanki umursa­ maz bir şekilde buazcık düşünüp “Haa, şimdi hatırladım. Haberlerden öğrenmiştim. Yazık ol­ muş kadına,” dedi umursamazlığına devam ederek. “O kadını lanımıyorsım herhalde.” “Tövbe tövbe sen adamı zorla dinden imandan çıkanrsın Ko­miser. Nereden tanıyacağım ben kadını?” Çetin onun sözlerini duymazlıktan gelerek elindeki dosyadanKadir ile Şuayip’in öldürüldükten sonra çekilen fotoğrafların! çı­kardı ve bunlan masanın üzerinden S adık’a doğru ittirdi. “Bu adamlan tanıyor m usun peki?” diye sordu. Sadık şöyle bir fotoğraflara bakıp tekrar Ç etin’in önüne doğ­ru itti fotoğrafları. “İzmir, büyük şehir nereden tanıyacağım ben bu insanlan,üstelik Ölmüş bunlar,” dedi. “Bu adamlardan birinin adı K adir diğerinin Şuayip’ti. Gerçisen benden daha iyi bilirsin. Bunlar senin ayak işini yapan zavallıköylülerdi. Evlerine ekmek götürebilm ek için üç kuruş kazanma­ya çalışan, her şeyden habersiz bu adam lan işin bitinceye kadarkullandın sonra icaplanna baktın değil m i?” “Git be işine! Yalan dolan laflarınla bem kandırabileceğini mi sanıyorsun?” Sadık ilk defa yüzünde işlerin sorumluluğundan kurtulmaya çalışan bir ifade takınmıştı, Bu soruşturmanın ucu­ nun artık kendisine dokunacağını anlamış gibiydi. Göz ucuyla 410 /

Güneşin Kmo ğluna baktı. H afifçe k aşlan n ı kaldırarak odu uyarm aya çalıştısanki. Ç etin öyle gördüğünden em indi. 'Bu işin dışında kal y a dah içb ir ş ek ild e konuşm a. ’ Y aptığı işaret bu anlam lara geliyordu.B akalım so ru lar devam ettikçe ne şekilde tepki göstereceklerdi. ‘‘Manisa yolunda kurşunlanmış olarak cesetleri bulundu. Ka­til gözünü kırpmadan sıkmış kurşunlan üzerlerine, sen de sık­mıştın bugün kurşunlan üzerimize,” diye devam etti Çetin. “Sana sıktım kurşunu ama isabet ettirebildim mi? Silah kul­lanma konusunda çok beceriksizim.” “Ama güzel bıçak atıyorsun değil mi? İngiliz anahtanm fir-lattıgm gibi fırlatıyorsundur onu da.” Sadık bu haklı tespit üze­rine ilk defa karşılık vermedi. Başını öne eğerek susmayı tercihetti. Ne diyebilirdi ki zaten. Gözle görünen bir şeyi inkâr ede­mezdi. “M adem silah kullanmayı beceremiyorsun. Neden ruhsatsızbir silah taşıyorsun?” O anda baba oğul yeniden birbirlerine baktılar. Hatta yan kol­tukta oturan Cevdet hafifçe kıpırdanır gibi oldu oturduğu yerde.Bu sorunun onlan rahatsız ettiği apaçık ortadaydı. “Bizim m ahalle biraz sorunludur. Lazım olur belki diye al­dım, Hırsızı, keşi çoktur yani,” dedi. “M ahallede senin gibi düşünen birçok kişinin silah aldığınıbir hesap et. Ne hale gelir orası?” “Başka bir amacı yoktur Komiser. İster kabul et ister etme.”Sorguyu norm al sürdürürken köşeye sıkışınca yine ukala tavrınabürünmekte gecikmemişti. “Peki, bir an öyle olduğunu düşünelim, nasıl oluyorsa seninsilahın bu iki adamı öldüren silahla eşleşiyor.” Bu sözlerinin üze­rine o ukala adam gitmiş yerine yüzü sapsan kesilen, endişeli vekaygılı biri gelmişti. 411

Gonca Çiftçioğullan •‘B unda b ir y a n lışlık var. S an a d a h a ö n c e d e sö y le d im ben si- iah kuşanm asını b ecerem iyorum .” \"Bundan şüphem yok. Şu anda hayattaysam bunu becereme- mene borçluyum. Fakat senin silahını senden çok daha iyi kulla­ nan biri v a r ç ev re n d e ,” d e y ip b a k jş la n n ı C e v d e t’e çev ird i. Ç etin ’in, o ğ lu n u im a e tm e s i S a d ık ’ın k ın lm a n o k ta sı olm u ştu sanki. H em en savunm aya g eçip o ğ lu n u tem ize çıkarm aya çalıştı. \"O çocuk hiç bilmez Kom iser silahı milahı. Eline bile alma­ mıştır bugüne kadar. Belki silahımı biri çaldı, kullandı. Ne bile­ yim işte, oluyor ya böyle şeyler. Belki bu da öyledir,” diye saçma sapan bahaneler ileri sürerek oğlunu korumaya çalıştı hemen. \"Parmak izi sonuçlan var elimde. Hepsi şu dosyada yazıyor. Oğlun eline almadıysa m erak etme, çıkm az onun izleri.” Sadık kıpkırmızı olmuştu bu sözler üzerine. \"Belki bir iki defa bakmak için alm ış olabilir. Çocuk işte me­ raktan yani. Çıkarsa parm ak izi haberiniz olsun.” Cevdet babası kadar soğukkanlı oturamıyordu. Oturduğu sandalyede sürekli kıpırdanıp duruyordu. Başını sağ sola esneti­yor. Bir eliyle de sürekli saçlannı sıvazlıyordu. Gergin olduğunuher hareket ve davranışıyla kendini belli ediyordu. \"İşte sonuçlar burada istersen göstereyim ,” dedi dosyayı Sa-dık’a doğru iterek. \"Tamam, hakkını vermek lazım Kom iser iyi hakkımdan gel­din. Şu oğlanı karşım a oturtm asaydın bu itirafı benden asla ala­mazdın. O iki adam ı ben öldürdüm. N e yapacaksanız yapın bana.Oğlana dokunmayın yeter,” dedi. Onun bu şekilde itiraf etmesi C evdet’i de çözmüştü. \"Hayır! Baba yalan söyleme. Sen vurm adın, ben vurdum.Anam ın kardeşlerim in sana ihtiyacı var. B enim için hapse gir­m ene izin verm em ,” diye ağlayarak ayağa kalktı. Onun bu itirafıSadık’ı iyice çilden çıkardı.412

Güneşin Km \"Eşek oğlu eşek. Sana o kadar işaret ettik sus diye. Ne de­ diğinin farkında mısın sen?” diye bağırdı oğluna, sonra Çetin’e tekrar döndü. “Katil benim, onun bir suçu yok. Bütün suçu ben üstleniyo­ rum,” dedi. Ellerini de masanın üzerinden Çetin’e doğru kelep­ çelemesini ister gibi uzattı. \"Önce her şeyi itiraf edeceksin. Bu Fransız bayanın cina­yetiyle de ilgin var mı? Senin bu kartel içindeki görevin nedir?Kimlerle birlikte çalışıyorsun. Malı nerede muhafaza ediyor, ne­relere hangi yollarla transfer ediyorsunuz. Her şeyi istiyorum.\" “Oğlumun tutuklanmayacağına garanti verirsen her şeyi an-latınm,\" dedi elinden geldiğince pazarlık yapmaya çalışarak. “ Öyle bir garanti veremem. Ortada işlenmiş üç cinayet var.Bunları görmezden gelmemi mi istiyorsun? Aynca olay yerindeiçilmiş bir izmarit bulduk. Ondan aldığımız DNA ile seninki eş­leşecek büyük ihtimalle. Her yönden sıkıştm Sadık. Daha fazlazor durumda kalm adan itirafını yazsan iyi edersin.” “Oğlanı salıvermezsen hiçbir şey anlatmam ” deyip arkasınayaslandı. Bu kadar mücadeleci bir adamm hemen kabul etmesineşaşardı zaten. “Sen anlatmazsan yine içeri girecek. Çünkü elimizde iki ci­nayeti onun işlediğine dair delil var.” “Silahtaki parmak izleri cinayeti onun işlediğini göstermez.” “Evet, ama cesetlerin üzerinde de parmak izinin ve DNA’sı-mn olması onun işlediğini gösterir,” dedi. Gerçi böyle bir şeydosyada yoktu ama bu adamı kırmak için biraz daha köşeye sı­kıştırması gerekiyordu. “Ne öğrenmek istiyorsun?” diye pes ederek tekrar sordu. İki saate yakm sorgudan sonra Sadık bilmeleri gereken nevarsa her şeyi anlatmış daha sonra da bu itadesini yazılı olarak 413

7 ^ G o n ca Ç iftç io ğ u lla n vemiişti, Kadir ve Şuayip için de ‘O iki salak, yabancı kadını tutup yanlarında getirmeselerdi bunların hiç birisi yaşanmazdı. Ne o kadın ne de onlar ölürdü. Televizyonda kadının il dışından geldiğinin haberini duyunca geberttim o iki salağı, bize bulaş­ masın bu işin sonu d iy e ' demişti. Bu pisliklerini tem izletm ek için kadını onlara öldürttüğünü de itiraf etti. Daha sonra da kartelin İzmir sorumlusunun ismini verdi. Onun sağ kolu olarak da kartel içinde kendisinin çalıştığını söyledi. Komiser Yavuz’un hatasından kimse zarar görm edi diye düşünüp teselli bulmuşlardı. Fakat o iki zavallı köylü bu haber yüzünden öldürülmüştü. Gerçi o mallan yanında taşımaya baş- ladıklan ve o kadını öldürmeye zorlandıklan anda zaten onlar da kartel için birer ölüydüler. Er ya da geç icaplanna bakılırdı. Olayların bu şekilde gelişmesi üzücü olmuş, fakat Önemli ve bü­ yük bir mafya ağınm da çökmesine vesile olmuştu. Sorgu nerdeyse gece yansı saat üçe kadar devam etmişti. Aldıklan bilgiler ve duyumlar hayati derece önemliydi. Saat ol­ dukça geç olmasına rağmen hemen babasını arayarak durumdanhaberdar etti. Bu işin bekleyecek zam anı yoktu. B ir a n önce zehirtacirlerine baskın yapıp yeni yapılacağım söylediği transfer ger­çekleşmeden mallara e! konulmalıydı. Sabaha doğru UmandanYunanistan’a mal taşıyacak bir gemi olduğunu söylem işti. Bir anÖnce iş işten geçmeden o gemiye ulaşm alan lazımdı. Kemal Bey, aldığı bu ihbar üzerine hemen emniyete gelmişti.Narkotik bölümü baskın için yola koyulmuştu bile. Kemal Bey, Ç etin’e, “Sen de istersen git biraz dinlen çok yorgun görünüyorsun,”dedi. Başını itiraz eder gibi iki yana sallayarak babasının teklifinireddetti.414


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook