Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Gonca Çiftçioğulları - Güneşin Kızı

Gonca Çiftçioğulları - Güneşin Kızı

Published by cg.caglayan, 2016-11-01 06:54:47

Description: Gonca Çiftçioğulları - Güneşin Kızı

Search

Read the Text Version

G ü n e ş in Kızı <É7 “Tamam, aynı anda bırakıyoruz,” deyip yavaşça eğilerekelindeki silahı yere doğru indirdi, İsmet de onunla aynı şekil­de hareket ediyordu. İkisi aynı anda silahlanm yere bıraktılar.Bilal hızla yerden doğrulup İsmet'in iuerine atıldı. Yüzüne sertbir yumruk geçirdi genç adamın. Bu darbe Ismet’i fena sersem­letti ve yere yuvarlandı. Ağzından ve burnundan kan boşalmaya başladı. Leyla yine korkuyla bir çığlık atıp ismini haykudı. O anda gözlerinin önüne Leyla’nın ekranda gördüğü ilk hali geldi. Demek şu karşısındaki cani ona da bu şekilde acımadan vurup dunnuştu. O anda sanki vücuduna bir adrenalin depolanmış gibi oldu. Saçının teline dahi dokunmaya kıyamadığı kadmı döven bu aşağılık adamı parçalara ayumiamak için kendisini zor tutuyordu. Bu sinirle huşla yerinden doğrularak adamın üzerine atıldı. Peş peşe attığı sert yumruklar Bilal’in suratına hırsla iniyordu. Böyle ani bir hareket beklemeyen Bilal gañí avlanarak bu yumruklara hedef olmuştu. O da birkaç kere yumruğunu salladı İsmet’in yü­ züne. Fakat İsmet dur durak bilmeden içindeki acıyı kusarcasma vuruyordu Bilal’in gövdesine. Aynı düşüncelerindeki gibi kum torbasına çevirmişti onun vücudunu. Bilal iki büklüm bir şekilde yerde kıvranmaya başlayınca sinirini alamayıp bu sefer tekme­ lerle girişti. Bir süre sonra kendinden geçen adamın tepesinde ona nefretle bakıp doğruca Leyla’nın yanma koştu. Sıbca sa- nldı sevdiği kadına. Bu arada Bilal yavaşça yerden doğrulmaya çalışıyordu. Biraz ileride yerde duran silahına doğru uzanmaya çalıştı. Leyla onun ne yapmaya çalıştığmı görünce korkuyla İs- met’ı uyardı. \"Dikkat et İsmet, silahı var,” dedi bağuarak. İsmet'in arkası­ nı dönmesiyle silahına uzanan Bilal’i görmesi bir oldu. O da he­men kendi silahuıa doğru hamle yaptı. Bilal silahını eline aldığıanda İsmet kendi silahını ateşledi. Kurşun Bilal’in kamma isabet 467

^ Gonca Çijiçioğunan etmişti. Bu arada içeriden de silah sesleri geliyordu. Demek Çe­ tin de silahlı çatışmaya girmişti diğer iki adamla. BilaPin kocagövdesi yere yıkılırken, “Senin bela olacağını anlamıştım. Çok daha önceden öldür­mem gerekirdi seni. Baban gibi sende toprağı boylayacaksın,”deyip silahı Leyla’ya doğrulttuğu anda ateşlemesi bir oldu. İs­met. Bilal'in silahından çıkan ateşe hazırlıksız yakalandı. Kurşundirek Leyla’yı hedef almıştı. Bunu fark ettiği anda hızla atılarakkendisini Leyla'ya siper etti. Vücuduna giren kurşunla birden ikibüklüm olup yere yuvarlandı. Bilal yerden tekrar doğrulmayaçalışarak tetiği yeniden Leyla'ya çevirdi, ateş etmek üzereykenarkasından bir kurşun Bilal’i cansız bir şekilde yere serdi. Bilal’ivuran Çetin hemen koşup İsmet’in yanına gitti. Eğilip yarasımkontrol etti. “İyileşeceksin. Dayan İsmet,” dedi bembeyaz bir yüzle. Ley­la şok olmuş bir şekilde elleriyle ağzını kapatmış, gözleri dehşet­le açılmış bir Çetin’e, bir İsmet’e bakıyordu. Çetin’in yanlannagelmesi onu da kendine getirdi. “İsmeettt!” diye haykırarak başına çöktü genç adamın. İsmet yerde acıyla kıvranıyordu. Yarasından çok fazla kan geliyordu. Çetin fırlayarak çıktı ve ambulans görevlilerini çağır­ dı. Leyla, İsmet’in başında gözyaşlannı tutamıyordu. “Bana söz ver dayanacaksın bırakmayacaksın.” “Sen de söz ver.” dedi İsmet zorlukla konuşmaya çalışarak. “Ne islersen, söz veririm.” “Bir daha benden bir şey saklamayacaksın,” dedi genç adam gülümsemeye çalışarak. “Evet, evet!” diye bağırdı Leyla gözyaşları içinde îsmet acıyla kıvranmasına rağmen şaşırarak baktı ona. 468

Güneşin K m “Ne yani, yalan mı söyleyeceksin yine?\" diye takıldı acısınarağmen takılmaya devam ederek. \"Hayır ismet. Seninle evleneceğim. Evlenme teklif ettiğindeevet demeye fırsatım olmamıştı. Lütfen iyileş. Seninle evlenece­ğim,” diye bağırdı sel gibi akan gözyaşlanyla. İsmet zorlukla elini kaldırarak Leyla’nın yanağına dokunduve hafifçe okşadı. Sonra kollan cansız bir şekilde yere düştü vegözleri kapandı. O sırada içeri giren ambulans görevlileri amnda kalp masajıyapmaya başlamışlardı. Her şeye rağmen İsmet geri gelmiyordu. \"Hayırrrl!” diye bağırarak yüreklen bir çığlık kopardı Leyla.“Eğer beni bırakırsan hayatım boyunca affetmem seni.” 469

Güneşin Km ^ B ö Lüm >7(-T O e tin , yaşanılan olayların şoku ve şaşkınlığı içindeydi. Bura- T L .^ a gelmeyi düşündüğünde işlerinin hiç kolay olmayacağınıbiliyordu. Zaten bu yüzden gelmek istemişti. Leyla onun kardeşisayılırdı. Ona yardım etmek göreviydi. Fakat her şeyin bu kadarsarpa saracağım hesaba katmamıştı. Bilarin adanılan düşündük­lerinden sayıca daha fazla çıkmıştı. Bu yüzden Kâhta'dan da tak­viye ekip gelmişti. Dışanda hala çatışma devam ediyorda Leyla’nın maruz kaldığı işkence ve îsmet'ın \imiltnasi ya-şadıklannm artık iyice tuzu biberi olmuş, gergin olan sinirleriniiyice germişti. Leyla vücudundaki uyuşturucunun etkisini halaüzerinde taşırken, İsmet’in vurulmasıyla amk tamamen kendi­ni kaybetmişti, Onun başında sürekli haykırıyor, bağırıyor, gençadamı omuzlarından tutarak sarsıyor. Kurşunun önüne benimiçin atladı, benim yüzümden ölüyor... Her şeye ben sebep oldum'diye sürekli hıçkırıklar arasında bağırarak ağhyoıdu. İsmet çokağır yaralanmıştı. Yarasına baktığında kananunm nonnalden 471

Gonca Çiftçioğullan fazla olduğunu fark etmişti. Kurşun karaciğerini delip geçmiş gibi görünüyordu. Bu kan kaybıyla yaşama şansı fazla değildi. Leyla'nın yaşadığı onca acıdan sonra, İsmet’in ölümünü kaldıra­ bileceğinden emin olamıyordu. Sağlık görevlileri kalbi duran genç adamı hayata döndürme­ ye çalışırken Leyla’yı yerden kaldırarak sanidı. Onu teskin et­ mek, rahatlatmak istiyordu. \"Tamam Leyla, sakin ol. Rahat bırak kendini,” diye sözle sa­ kinleştirmeye çalışsa da sakinleşmesi mümkün değildi. Sürekli kollan arasında çırpınıyor onu saran ellerinden kurtulmak İsti­ yordu. Onu İsmet’in başından kaldıramayacağını anlayınca rahat bıraktı. O anda İsmet’in duran kalbi zayıf da olsa hayat için ye­niden direnmeye başlamıştı. Hemen ambulansa taşındı ve Leylada onlarla birlikte hastaneye doğru yola çıktı. Leyla’nm ruhsalaçıdan hali iyi değildi o yüzden yanına bir polis memuru görev­lendirdi refakat etmesi için. İsmet’in vurulması kendi üzerinde de büyük şok etkisi yap­mıştı. Daha bir günlük arkadaşı olmasına rağmen içlerinde Ley­la’ya karşı hissettikleri duygular iki erkeği birbirine yaklaştırmış,belki yıllara dayanacak bir dostluğun temelleri atılmıştı. Tabi İs­met, aldığı bu yaradan sağ kurtulabilirse. İçten içe onun vurulma­sından dolayı suçluluk hissediyordu. Şu üzerindeki çelik yeleğigiymiş olsaydı, o kurşundan yara almadan kurtulabilecekti. Oysao, yeleği itiraz etmesine fırsat bile tanımadan hemen onun üzeri­ne geçirmişti. Leyla için duyduğu endişe her türlü tehlikeye karşıgözü kara yapmıştı İsmet’i. Bu yüzden kızıyordu şimdi kendisi­ne. Keşke üzerinden çıkanp İsmet’e giydirseydi. Keşke zamanıgeri döndürebilse onu vurulmadan kurtarabilseydi. Fakat keşke-lerin yaşadıklan bu hayatta yeri yoktu. Çünkü keşkeler hep piş-manlıklan anlatıyordu. Pişman olmak hiçbir şeyi değiştirmiyor­472

-İP* Cdrıa^n K mdu ki. Ne geçmiş ne de gelecek için. Yaşanılan olayın yansımasıher keşkeye rağmen varlığını sürdürüp gidiyordu. Keşke Ismeıvurulmasaydı, keşkel.. Keşke!,. Keşke Leyla hiç kaçınlmasay-dı...A m a olanlar olmuştu ve sadece acı ve üzüntü bırakarak so­nuçlanıyordu her şey. Keşkeler hayatımızı sardığı anda, pişman­lıklar yakamızı bırakmıyordu. Bir daha keşke dememek için neyapabilirdi? Bunu düşünmek daha iyi geldi o anda Çetin’e. Ambulansı gönderdikten sonra tekrar binadan içeri girdi.Dışarıdaki silah sesleri susmuş, Bilal’in adamları etkisiz halegetirilmişti. Fakat böyle büyük bir çiftliğin bugüne kadar kul­lanılmaması çok dikkat çekiciydi. Mahmut Bey yirmi yıl önceburasının oldukça işlek bir mekân olduğunu söylemişti. Haravardı. Demek ki Önceden at yetiştiriliyordu. Leyla’yı buldukla­rı bu gübre kokulu yerde eskiden tavuk entegre tesisi idi. Yumiyıldır kullanılmamasma rağmen gübre kokusu ilk gün gibi tazey­di. Fakat bölmelerde gübre izine rastlamamıştı. Bölmelerin öntarafmdaki yemliklerde yem de yoktu, Bunda bir gariplik sezdi.Yıllarca kullanılmayan bir bina neden taze gübre koksundu ki?Bir mantık bulamadı bunda. Çiftlik en yakm köye bir ya da ikikilometre uzaktaydı. Yakında bir ev bile yoktu, hayvanlar gelsinburayı pisletsin. Pencereler de açılmadığı için koku yoğun birşekilde binanm içinde hissediliyordu. Hatta açık olan pencereönünden de bu kokuyu duymak mümkündü. Başka bir şey daha vardı dikkatini çeken. İsmet ile gözetlemeyaptıklannda iki araba görmüşlerdi. Gerçi o iki araba hala evinönündeydi. Muhtemelen iki kişiye ait olması gerekirdi. Oystücionlar sadece B ilal’ı görmüşlerdi, Çatışma sonrası eve giren me­murlar arama yapmalarına rağmen ikinci kişiyi bulamamışlardı.Haraya da bakılmış orada da görememişlerdi. Burada da yoktu.O arabanın İdris'e ait olduğunu düşünüyorlardı, öyleyse eğer. 473

^ Gonca ÇiJtçioğuHan İdris neredeydi? Elindeki telsizle Mahmut B ey’i aradı, binanın içinde arama yapmak istediğini söyledi, Şüphelerinden bahsetti. İsmet'in vurulması Müdür B ey’i de çok sarsm ıştı, bu yüzden her şey kusursuzca halledilsin, kimsenin kaçmasına müsaade edil­ mesin istiyordu. Müdür Bey izin verince birkaç polisle birlikte binaya girip didik didik arama yapmaya başladılar Bu arada binanın içini görmek İsteyen Mahmut Bey, tehlike geçtiği için İlk er’in de ka­ merayla içeri girmesini istedi. Böylece onlar da yapılan arama­ yı bizzat görebileceklerdi. Bazı bölm elerdeki zem inin mozaik taş görünümü veren plastik serfloor ile kaplandıklannı gördü. Bunlann desenleri diğer bölmelerden farklı olduğu için Çetin’in dikkatini çekti. Aynı olsa hiç fark etmezdi. Z em ine yapıştınlan serflooru daha önce bölmelerden birinde gördüğü ince demir çubuk ile kenarlardan yavaşça kaldırdıklarında, çim ento dökül­ memiş tuğla zemin ile karşılaştılar. Birkaç tuğla birbirine kayna­ma yapılmadan dip dibe yerleştirilmişti. Çetin eğilip o tuğlalarıyine elindeki demir çubukla yerinden çıkardı. D em ek ki bu de­miri bu yüzden burada bırakmışlardı. T uğlaları kaldırınca ortayagizli bir bölme çıktı. Daha doğrusu gizli bir tünel çıkm ıştı. Tü­nelin ortaya çıkmasıyla birlikte dayanılmaz gübre kokusu dahada hissedilmeye başladı. Bu kokunun kaynağı da belli oluyorduböylece. Sanki özellikle bu tünellere tavuk gübresi getirilip deyerleştirilmiş gibiydi. Birkaç polis tünelin içine girip aramaya,araştırmaya başladılar. Çok zaman geçm eden ellerinde her ta­rafı iyice bantlanmış küçük naylon poşetlerle çıktılar. Anlaşılanbu tünelleri uyuşturucu saklama deposu olarak kullanıyorlardı.Dar ve karanlık olan bu tüneller birkaç kola ayrılarak binanınher tarafmı dolaşıyordu. Tünellerin her bir köşesi, her bir tara­fı uyuşturucu doluydu duvar dipleri ise hayvan gübresiyle. Bu474

Güneşin Kızı koicuları özellikle kullanarak bu tarafa gelen kişileri bu binadan uzak tutuyorlardı anlaşılan. Böylece kimse içeride uyuşturucu olduğunu düşünm ezdi. Kim bilir bu tüneller nereye kadar ula­ şıyordu ve içinde ne kadar uyuşturucu vardı? Tünele her girenelleri kollan poşetlerle dolu çıkıyordu. Poşetleri tünellerdeki darkoridorun duvarlannda bulunan gizli bölmelerden çıkanyorlardı.Her şey en ince aynntısına kadar düşünülerek h e s ^ edilmiş gi­biydi. D ışandan bakınca gözle görülmeyen poşetler gizli bölme­lerin ortaya çıkm asıyla göz önüne çıkmışlardı. O esnada Çetin'inaklına İdris geldi. Acaba o da bu tünelleri mi kullanarak kaçrmştı.Yerinden hem en doğrularak serfloor ile kaplanan diğer odalankontrol etm eye gitti, Bu arada K âhta’dan, öldürülen Bilal ve adamlan için cenazenakil arabası gelmişti. Görevliler içeri girerek teker teker ceset­leri dışan taşım aya başladılar. Çetin, İsmet’in vurulduğu. Bilal'ınde Öldürüldüğü bölmeye geldiğinde Bilal'in başında t^layan yaş­lı bir adam gördü. Bölmenin içinde yine taşlar içeriden açılmışüstteki plastik serfloor da bir insanın rahatlıkla girip çıkabileceğikadar kesilm işti. Çetin, yaşlı adamm İdris olduğunu ve o bölme­den bu binaya geçtiğini anladı. Demek ki bu tüneller çiftliktekibütün binaları y er altından birbirine bağlıyordu. Ayaklarındakispor ayakkabılan ile sessiz yaklaşmış olmasına rağmen, yaşlıadam onun geldiğini hissederek aniden ona doğru dönüp çöme-lirken y ere dayadığı av tüfeğini kavradığı gibi Çetin'e doğrulttu. “ Katil! Oğlum u öldürdünüz! Geberin hepiniz!\" diye bağıra­rak üst üste ateşledi. Dilek, Çetin, Adıyam an'a gittiğinden beri kendisini çok hu­zursuz hissediyordu. Gidişi davanın devamı gibi görünse de asılnedeni Leyla için duyduğu endişeydi. Çünkü davayı orada ki 475

^ Gonca Ç iftçioğulkın personel de aynı titizlikle kapatabilirdi. Onun buradan son dere­ ce yorgun ve uykusuz gittiğini biliyordu. Ona hissettirmemeye çalışsa da her sahaya çıkışında yüreği a ğ zın a g eliy o rd u . Şim di ise çok uzaklara gitmiş, orada büyük bir tehlikenin kucağına düş­ müştü. Leyla’yı kaçıran kişilerin ona uyuştunıcu vermesi Kemal Bey’i de çok sarsmıştı. Adamcağız hala bunun şokunu atamamış­ tı üzerinden. Zaten kolay atlatılacak bir şey de değildi. Leyla’nın rehin tutulduğu yer belirlendikten sonra Çetin hemen îsmet ile birlikte oraya gitmek üzere yola çıkmıştı. Kemal Bey, operas­ yonun izlenmesini isteyince internet üzerinden bağlantı kurula­ rak adım adım gelişmelerden haberdar olabiliyorlardı. Dilek’i de odasına çağımuş, endişeli bir şekilde operasyonu izlemeye başlamışlardı. Çiftliğe geldiklerinde yanlarında yeterli çelik ye­lek bulunmaması adamcağızın yüreğini ağzma getirmişti. Onlarorada yeleği birbirlerine sunarlarken, “Bekleyin, hepinize yelek gelinceye kadar girmeyin içeri,”diye bağırıp durmuştu. Fakat Çetin, babasının sözlerini her de­fasında duymazlıktan gelmişti. İsmet’in yeleği, Çetin’in sırtınageçirmesi ikisinin de rahatlamasını sağlamış olmasına rağmenKemal Bey yeleğini oğluna veren İsmet için endişe etmeye baş-lamışü bu sefer. Binanın içini kontrol etmesi için Çetin’i arka tarafa gönderdi­ğinde yüzü sapsan bir şekilde onun ortaya çıkmasını beklemişti.İçeriden silah sesleri geldiği anda oturduğu koltuğundan hızlafırlamıştı. Korkudan neredeyse yüreği ağzına gelecek gibiydi.Kendisi de en az onun kadar endişelenmiş ve korkmuştu. Çe-tin’in son derece korkusuz ve cesur olduğunu biliyordu. Sevdik­leri için hayatını tehlikeye atmaktan çekinmezdi. Aynı şeyi ra­hatlıkla Leyla için de yapıyordu. Silah seslerini duyduğu andan.476

-İP* Güneçın KmÇetin’in dışarı çıktığı ana kadar Kemal Bey hop oturup hop kalk­mıştı. Kendisi de çok endişeliydi. Ama şu anda yaşlı adam içindaha çok endişeleniyordu. Sahip olduğu tek evladı öldü mü kaldımı bilemeden çaresizce ve korkuyla bekliyordu. Hemen bir bar­dak su getirip titreyen ellerine tutuşturmuştu. Bir yudum su içipbardağı masaya bırakırken Çetin kapıdan görünüp hemen yanınaİsmet’i çağırmıştı. Oğlunu o bir anlık görüş bile doping yemiş gibi bir etki ya­ratmıştı üzerinde. Az önceki nerdeyse korkudan kalp krizi ge­çirecek olan baba gitmiş, yerine aklı başında, mantıJdı bir mü­dür gelmişti. Oğluna olan bakışlarmda öyle bir gurur vardı kibunu adamın yüzüne bakıp da görmemek imkânsızdı. Fakat burahatlama hali Bilal’in ortaya çıkmasıyla son bulmuştu. Onlarınarkasından hemen içeri girmesi, arka arkaya gelen silah seslerineredeyse kendisine bile kalp krizi geçirtecek noktaya getirmiş­ti. Kâhta'dan gelen takviye birim sayesinde kısa sûrede olaylarkontrol altına alınmıştı, Bu arada İsmet vurulmuş, Leyla ise peri­şan olmuştu. Ç etin’in, îsm et’i ambulansa yerleştirilirken kı halıgözlerinin önünden gitmiyordu. Genç adam için duyduğu endişeve üzüntü belli oluyordu. Leyla’yı şefkatle kucaklayarak ambu­lansa bindirmiş yanma da bir memur vermişti. Onun attığı her adım, her hareketi yüreğini sıkıştırıyor, için­de sıcak bir şeyler akıp gidiyordu. Onu bu derece severken budenli uzak olmayı hazmedemiyordu. Bunun sorumlusu kendi­si bile olsa genç adamı özlemle anyordu. İzmir'e döndüğündeher şeyi konuşacak gerekirse yalvaracak yakaracak, aftemıesmiisteyecekti. Herkes ikinci şansı hak ediyordu. Neden kendilerihak etmesindi ki? Bir şanslan daha olsa belki her şey ilk seferin­den çok daha güzel olabilirdi. Bunu yaşamadan bilemezlerdi. Oyüzden tekrar yaşamaları gerekiyordu. Çetin ile birlikte olmaya 477

Gonca Çiftçioğuttan çok ihtiyaç: vardı. İzmir'e sırf bu yüzden gelmişti. Onu bu dere- ce severken ona soğuk davranmaya dayanamıyordu artık. Genç adamla döner dönmez bunları konuşacaktı. Artık tehlike geçmiş, Bilal ve adamlan ölü olarak ele geçi- rilmişti. İsmet dışında iki memur daha yaralanmıştı. Onlar da hastaneye sevk edilmişlerdi. Çetin’in bazı endişe ve şüpheleri yüzünden binanın aranmasına karar verilmişti. Mahmut Bey ya­ pının içini görmek istediği için kamerayı taşıyan İlker de onlarla birlikte içeri girmişti. Çetin’in şüphelendiği gibi burasını uyuş­ turucu deposu olarak kullanıyorlardı. Karanlık tünellerin ortaya çıkması herkesi şaşırışa da piyasaya sürülecek olan uyuşturu­ cunun yakalanma sevinci, şaşkınlığı sollayıp geçiyordu. Çetin tünellerin uzandığı yerleri öğrenmek için bölmeleri dolaşmaya başladığında İlker de arkasından koşuyor her yerin görüntüsünü anında onlara uiaştınyordu. Bilal’in cesedi başındaki yaşlı adamı görünce Kemal Bey’in yüzü öfkeden hemen kararmıştı. “İdris!” diye bağırdı sinirle. Ellerini yumruk yapmış öldürücü bakışlarla yaşlı adama bakmaya başlamıştı. Güneş’e ve Leyla’yayaptüclan, uyuşturucu ile gençleri zehirlemesi hepsi yeterliydi buadamdan bu derece ne&et etmesi için. Kemal Bey, onun elleriyleüzerine dayandığı tüfeği görünce büyük bir panikle, “Çetin! Çık oradan,” diye bağırmıştı. Bir anda tüfeği hızla kavrayan İdris’in, namluyu hemen Çe­tin’e doğrultup ateş etmesi bir olmuştu. Çetin vücuduna gelensaçmalarla hızla geriye doğru sıçrayıp sırt üstü yere düşmüştü. Oanda Dilek, Kemal Bey’in ne halde olduğunu görecek durumdabile değildi. “Hayır!.-Hayır!.. Kalk lütfen Çetin, kalk” diye bağırıyordukendini tutamadan. Gözyaşları sel gibi akıyordu sanki yanağın­dan.478

G üneşin K m İdris, Çeiin’i vurduktan sonra çıktığı deliğe girip hcraeo orta­ dan kaybolmuştu. Silah sesini duyan kim varsa koşup gelmişler­ di. Birkaç kişi hemen İdris’in arkasından karanlık tünele girmişti onu yakalayabilmek için. Çetin, düştüğü yerde hafifçe kımıldamaya başladı. Eliyle vücudunu kontrol ediyordu. Acıyla buruşan yüzü, Kemal Bey'i iyice endişeden öldürecek duruma getirmişti. “Oğlum, iyi misin cevap ver bana,” diye bağınyordu sürekli. Yerden doğrulmak istiyor ama çelik yeleğe isabet etmiş de olsa kurşunların hızla vücuduna çarpması yüzünden doğrulanu- yordu. Hızla çarpan saçmalar göğsünde şiddetli bir ağnya sebep oirouşm. Vücudunu kontrol ettiğinde anladığı kadanyia bütün hepsi yeleğe denk gelmiş görünüyordu. O anda içinden İsmeı’e büyük bir minnet duydu. Eğer yelek olmasaydı üzennde, şimdidelik deşik olacaktı. Babasının endişeden kahrolduğunu biliyordu. İlker elindekamerayla, başm da dikilmiş ona bakıyordu. Elini kaldırıp baba­sına iyiyim der gibi bir işaret yaptı. Fakat Kemal Bey'in yüzü ra­hatlamak yerine korkuya bürünmüştü, gözlerini dehşetle açarak. “Çetin! Bölmenin altından kablo geçiyor, çabuk kaçın bombavar!” diye bağırdı. Başını çevirip kablolann olduğu yere bakmak istedi ama bubile büyük bir acı verdi vücuduna. Kabloları görür görmez çev­redeki polislere, “Çabuk çıkm binadan!” diye bağırdı zorlukla. Kendisinin dehemen doğrulup kaçması gerekiyordu. Bomba her an patlayabi­lirdi. Kemal Bey durmadan bağırıyor, onlan uyannaya çalışıyor­du. “Çabuk dışarı çıkın! Çetin, oğlum kalk lütfen, çabuk kaç!” 479

^ Gonca ÇiftçioğuUan Çerin zorlukla doğruldu, ayakta duracak durum da bile değil, di o anda gözleri içeri girerken camını açtığı pencerelerden birine kaydı. Bulunduğu yerin (am karşısındaydı pencereler. Hızla o ta­ rafa yöneldi ve zorlukla pencereye doğru atıldı. O esnada kulak- lan sağır edecek derecede korkunç bir patlama oldu.İdris karanlık tünellerden, bacağındaki yaşlılıktan kaynaklı ağ-nnın izin verdiği ölçüde hızla geçm eye çalışıyordu. Arkasındantakip için adam geleceğini biliyordu. H er hangi bir ihbar ve acildurum için bölmenin birine uzaktan kum andalı bom ba yerleş­tirmişlerdi. Artık o bombayı patlatmamn zam anı gelm işti. Arka­sındaki polisleri başka türlü atlatmasına im kân yoktu. Tüneldençıkmak üzereyken ateşleme tetiği bağlı olan cep telefonunda birtuşa basmasıyla binamn alev topuna dönm esi bir olm uştu. Oldu­ğu yerde durup keyifle patlamayı izlemeye başladı. “Sizi şerefsizler! Hem oğlumu aldm ız elim den hem de m al­larımı. Geberin işte!” diye bağırdı patlamadan sonraki sessizliğidinleyerek. Binanm olduğu tarafta hiç hareketlilik yoktu. Büyükihtimalle kurtulan bile olmamıştı. Kısa bir süre sonra dışandanbinanm içine girmeye çalışan polisleri görünce şaşırdı. “Hadi lan!” dedi şaşkınlıkla. “Sizi piç kurulan sizi! Nasılçıktınız oradan?” diye sinirle bağırdı, elindeki tüfeği uzaktakibinaya doğru sallayarak. Sonra kaçması gerektiğine karar veriparkasmı döndüğünde iri yan bir gölge hemen yolunu kesti. “Bir yere mi gidiyordun?” dedi gölge ona. İdris onu görür görmez, şaşkınlık ve korkuyla bir adun geri attı. 480

^ Güneşin K ızı “Aman Allahım, sen aklıma mukayyet ol,” deyip bir eliyle hemen gözünü ve yüzünü sıvazlayıp tekrar baktı Önünde dikilen adama. “Sen ölmüştün,” dedi şaşkınlıkla. Hala gördüğüne inanamı­ yor gibiydi. Hortlak görmüş gibi bakıyordu. “Evet ölmüştüm. Ama sen kızımı aldın. Bu çıkardı beni me­ zarımdan,” dedi Güneş sinirle. “O kahpe, kendi süründü,” diye atıldı hemen. “Şimdi sen, benim kızıma kahpe mi diyorsun?” diye önünde­ ki adama sıkı bir yumruk çaktı. İdris yumruğun etkisiyle bir adun geriledi yine. “ Seni alçak! N e yaptığını sanıyorsun?\" deyip. İdris de bir yumruk sallamaya çalıştı ama Güneş hemen eğilerek yumruktan kurtardı kendini. Sonra bir yumruk da midesine indirdi hemen İdris’in. İdris iki büklüm oldu aldığı darbeyle. “AJdınca geçen yirmi yılm intikamını mı alıyorsun?” diye güldü eli midesinde çektiği acıya rağmen. “Sence bunca yılm intikamı bir yumrukla alınacak kadar ba­ sit m i?” diye gürledi hemen Güneş. “Asıl intikam alması gereken benim. Büyük darbe vurdunişime. Senin yüzünden yıllanmı işi toparlamakla geçirdim. Tamyemden bu işin en tepedeki patronu olmuşken, bu sefer kızın ço­mak soktu inime.” “Eee nede olsa babasının kızı.” diye güldü alay edercesine.Fakat bundan duyduğu gurur sesine de yansımıştı. îdris, G üneş’in bunu gururla söylemesi üzerine onun dama­rına basarcasjna, “Bedeli de ağır oldu ama. Bilal nasıl da onu eroine boğdu.Gördün mü kızının son hal ini?” dive yarasına acımasızca saldırdı.

Gonca Çiftçioğullan Bu sözler Bayram'm yarasını öyle derin deşmişti ki acıyla kasıldı büliin vücudu. Hayalını uyuşturucu ile mücadeleye ada­ mış bu uğurda ailesini kaybetmeyi bile göze alacak kadar fe­ dakârlık yapmış bir adamın başına gelebilecek en ağır, en kötü şey gelmişti. Kınalı kuzusu, Leyla’sı bu şerefsizlerin kurbanı olmuştu. Duyduğu andan beri vücudu büyük bir acıyla yanıyor­ du. Bakmaya doyaınayacağı kadar güzel yavrusu bütün hayatını bununla mücadele ederek geçirecekti. Vücudu hep noksanlığı­ nı hissedecek, hem bedeni hem de merkezi sinir sistemi büyük tahribata uğrayacaktı. Dayanılmaz acılar içinde kıvranacaktı: Gençliği, hayatı yok olacaktı. Bunu hak etmek için ne yapmıştı Leyla’sı? Suçu, günahı neydi? Şu karşısındaki soysuz utanm a­ dan bir de kahpe demişti kınalı kuzusuna. Son halini gördün müdemişti utanmadan birde, îdris’in bu son sözleri bardağı taşıranson damla oldu. Sinirle yumruk yaptığı elini hızla indirdi yüzü­ne yeniden. Yaşça kendisinden on yaş büyük olan bu adam ın buyumruklara fazla dayanamayacağını biliyordu. Ama duramadı,durduramadı kendini. Dahası durmak istemedi. Kızı için, oğluiçin, ölen eşi için vurdu... vurdu. Vurdukça ağladı. Ağladıkçavurdu. Yirmi yılın birikmiş kinini yum ruklanyla adeta içindenakıtmaya çalıştı. Ağzı yüzü kan çanağına dönen İdris hala konuş­maya çalışıyor, sinirini tepesine sıçratıyordu. \"Kurtaramayacaksın kızını, Bu batağın içinde eriyip gidişiniseyredeceksin.” “Sus!” diye bağırdı gözyaşları içinde. “Ben kazandım, ben!” diye bağırdı diğeri. “Bana yaptıkları­nın cezasını kızın ödeyecek. Sen de çaresizce onun geberip git­mesini izleyeceksin.” diye sürdürdü konuşmasını. Durdu birden bire Bayram, tükenmişti, yıkılmıştı. Omuzlançökercesine geri çekildi. Vursa da vuımasa da onurdan yoksun şu482

^ Güneşin Kızızavallı, yarasını kanatacak bir söz bulacaktı yine. Çünkü yarasıderin ve jzdırabı çoktu. Karşısındaki, en zayıf noktasından yaniçocuğundan vuruyordu kendisini. Hangi sağlam yürek dayanır­dı bu darbeye. O da dayanamadı. Geriye doğru sendeleyerek biradım atlı. Onun geri çekilmesi diğerini canlandırdı hemen. Pan­tolon cebinden çıkardığı kelepçeli bıçağını ellerini arkaya alarakaçtı. Bayram gerçekten çökmüş bir haldeydi. En zayıf anındaydı.İdris bu zayıflığını kullanmak istedi. Vücudu yediği yumruklaryüzünden bitap düşmüş olmasına rağmen gücünün son kınmı-larmı kullanarak, hızla Bayram’a doğru alıldı. Bayram beklemi­yordu bu darbeyi. Son anda fark etti İdris’in bıçakla saldırdığını.Kendini hızla yana doğru çekmesine rağmen kolunda hissettibıçağın keskin ucunu. Verdiği acının farkına bile varmadı. Hız­la dönerek hemen İdris’i bileğinden yakaladı. Yaşlı adam yediğidayaktan zaten bitap düşmüştü, Zorlanmadı onu tutarken. Amadiğeri pes etmiyor, bıçağı ölümcül darbe yapmak için kullanma­ya çalışıyordu. Bayram bileğini bükerek almaya çalıştı bıçağıelinden. Fakat büyük bir direnişle karşılaştı. İdris bıçağı öyle sıkıtutuyordu ki elinden düşürmeye imkân yok gibiydi. Çok yakındıvücutları birbirine. İdris'in bıçağı göğsüne değiyordu. “ Bu sefer seni gerçekten mezara gömeceğim.” dedi İdris bı­çağın kabzasını daha da sıkarak. “Beni bu sözlerle sindireceğini mi sanıyorsun. Ben zatenhala o mezardayım,” dedi dişlerinin arasından. İki eliyle birdenİdris’in bileğini tutuyor bıçağın göğsüne saplanmasına engel ol­maya çalışıyordu. İdris pannaklarını gevşetnıemekte direniyor­du, Bayram onun bileğini biraz daha sıkıp elini çevirmeye çalıştı.Bu şekilde bıçağın yönünü değiştirmeyi amaçlıyordu. Zorluklada olsa biraz hareket ettirebildi. Onun ne yapmaya çalıştığını an­layan İdris, 483

^ Gonca ÇifiçioğuUan \"Sen de bu bıçağı bana saplayacak yürek nerde?” dedi pat­ lamış ve kan damlayan dudağını açabildiği kadar açıp gülerek. \"Bundan bu kadar emin olma. Kendim için değil am a kızı­ ma yaptıklann, her şeyi yaptıracak güçte benim için,” dedi ve o anda aniden asılarak bıçağın yönünü değiştirdi. İdris ne olduğu­ nu anlamadan hızla göğsüne saplanan bıçağa şaşkınlıkla baktı. Bayram son hız asıldığı için elini de kesen bıçağı öylece İd ris’in üzerinde bıraktı ve geri çekilip kanayan elini üzerindeki göm le­ ğine silmeye çalıştı. İdris aldığı yara yüzünden yavaş yavaş yere yıkılırken Bayram gözlerinde acım ayla karışık bir nefretle baktı. Sonra başında ayakta dikilip son nefesini verişini seyretti.484

G ü n eşin Kızı B ö Lüm 7 8 ilek adeta donup kalmıştı kararan bilgisayar ekranının 'önünde. Patlam a nedeniyle görüntü tamamen gitmiş, o bi­ nada bulunan herkesle birlikte Çetin’e de ne olduğunu öğrene­ m em işlerdi. Şoka girmişti resmen gözleri önünde gelişen olaylar yüzünden. Ö lüm den mucizevi şekilde kurtuluşuna tanık olmuştusevdiği adam ın. Tam tehlike geçti derken somasında gelen pat­lam a bütün sevincini dudaklarında söndürüp bırakmıştı. En songördüğü, Ç e tin ’in yerden zorlukla kalktığı ve karşı taraftaki böl­m elerden birine doğru hızla koşmaya çahşmasıydı. Sonra ekrankararm ıştı. İçinde öyle bir korku vardı ki başı fini fini dönüyordu. İçi­ne düştüğü dehşet yüzünden her an bayılabilirdi. Zorlukla başınıkaldırarak Kem al B ey'e baktı. Yüzü bir ölünün yüzü gibi bembe­yazdı. Sağ eli istem sizce göğsüne doğru gitmişti. Bunu gördüğüanda hem en yanına koşarak koltuğuna otunnasma yardım etti. 485

^ Gonca ÇifiçioğuUan Yaşlı adamın kalp krizi geçirmesinden korkuyordu. Telefonunu çıkararak ambulans istemeye yeltendi ama Kemal Bey, \"Bırak telefonu,” dedi kesin bir sesle. Sonra masanın üzerin­ deki cep telefonuna uzandı. Titreyen elleriyle zorlukla tutuyor­ du telefonu. Zor da olsa rehberden aramak istediği kişiyi buldu. Karşı taraf cevap verince, \"Neler oldu orada Mahmut?” diye sordu büyük bir korkuyla. Dilek, Mahmut Bey’in ne cevap verdiğini duym adı. A m a ko­ nuşmanın kısa kesileceğini Kemal B ey’in sesiyle anladı. “Ne olursa olsun, her şeyi görm ek istiyorum. Yanma yine kamera al,” dedi. Bu bir rica değil em ir tonunda söylenm iş bir sözdü, Sonra hemen telefonu kapattı. Eliyle yeniden sol göğsünütutup acıyla öne doğru eğildi. Onun bu hali endişesini iyice ar­tırdı. Artık kendi derdini unutmuş yaşlı adam için endişelenm eyebaşlamıştı. Aslında o anda kendisi de her an bayılabilirdi. G örü­nüşü bulanıklaşmış, kulağmda patlam am ın verdiği ses olay ye­rindeymiş gibi tahribat yapmıştı sanki. Ü zennde bir hafiflik var­dı. Ayaklan yere değmiyor, uçuyormuş gibi hissediyordu. Bununbayılmaya yakın bir his olduğunu anlayarak hem en oturabileceğiilk koltuğa omrdu. Yüzünü elleri arasına aldı. “Mahmut helikopter ile olay yerine gidiyor,” diyen KemalBey’in sesiyle başını zorlukla kaldırdı. “Sizin için kaygılıyım. İsterseniz hastaneye gidelim ,” dediyaşlı adamın bütün kanı çekilmiş beyaz yüzüne bakarak. “Şu anda ihtiyacım olan tek şey dua. A llah’a oğlum u banasağ salim geri vermesi için dua ediyorum ,” dedi yaşlı adam göz­lerinde biriken yaşlan elinin tersiyle silerek. Onun zorlukla da olsa soğukkanlı görünmeye çalışmasındancesaret alarak biraz kendisini toparlamaya çalıştı. Tek evladınıher an kaybettiği haberini alacak bir babanın yanında kendi heze-486

Güneşin Kızt yanlarını dışa vurmak istemiyordu. Gözünün önüne parçalanmış vücut parçaları geliyor, bunlar içinde Çetin’e ait olanları bulma­ ya çalıştığını görüyordu. Bu korkunç düşünceler neredeyse si­ nir krizi geçirmesine yol açacaktı Neden aklına iyi bir şeyler gelm iyor da her şeyin en kötüsü geliyordu ki? Neden onu sağ salim bulmayı ummak varken parçalanmış vücudunu düşünüyor­ du? Korkuydu sebebi. Evet korkuyordu. İyi düşünmek ve yanıl­ maktan korkuyordu. Bu yüzden beyni en kötüsünü getiriyordu aklına. Fakat bu en kötüsü onu da parçalara ayıracak kadar sert bir darbe vuruyordu vücuduna. Sanki kendi bedeni de parçalara ayrılm ışçasına sızlıyordu. Her bir hücresi bu acıyı hissediyor ve dışa vuruyordu. Oturamadı yerinde daha fazla. Bayılma riskine rağmen kalktı ayağa. Yavaş bir şekilde ve sendeleyerek yürüme­ ye başladı odanın içinde. Bu şekilde biraz da vücudundaki her bir hücreye söz geçireceğini sanıyordu. Ne benim vücudumu parçalane de Ç etin’in diye zihnine kendisine oynadığı bu oyunu bırak­ması için avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu. O sırada Kemal Bey’in pür dikkat ekrana baktığını görüncegörüntünün yeniden geldiğini anladı. Büyük bir heyecanla koşuponun koltuğunun yanma çekmiş olduğu sandalyeye oturdu veolay yerine büyük bir endişe ve korkuyla bakmaya başladı. Patla­ma binanm ön tarafında olduğu için bu kısım iyice harabeye dön­müştü. Tuğla, tahta ve cam parçalan her tarafa dağılmıştı. Olayyerine arka arkaya ambulans geliyordu. Takviye ekipler ve itfa­iye de gelm işti. Büyük bir koşturmaca yaşanıyordu. Görevlilerbinadan içeri girip sedyelerle yaralı taşıyorlardı. İki ya da üç tanede siyah ceset torbası çıkarıp cenaze nakil arabasına yerleştirildi.Kemal Bey hem en telefona sanidı yine. Ekranda Mahmut Bey’igörebiliyordu. Olayın kontrolünü eline almış, olay yenndeki gö­revlilere em ir ve komutlar veriyordu. Telefonu çalmaya başla­yınca açtı ve yüzünü ekrana döndü. Daha Kemal Bey sormadan, 487

G onca Ç ifiçio ğ u U an “Henüz Çetin i bende göremedim,\" dedi başını olumsuz an­ lamda sallayarak. Onun da endişeli olduğu ve olumsuz bir şey görmekten korktuğu hemen belli oluyordu. Bakışlarını eski ka­ yınpederine çevirdiğinde artık onun dayanma sınırının sonuna geldiğini anladı. Zorlukla kendine hâkim olmaya çalışıyordu. Yüzü beyazlığını kaybetmiş kıpkınnızı bir renge dönüşmüştü. O sırada binanm arkasından çıkan iki kişi dikkatini çekti. Çetin’i nerede olsa tanırdı. “Bakın, Çetin orada yaşıyor, hayatta!\" diye bağırdı saklaya- madığı bir sevinçle. Kemal Bey artık gözyaşlarını tutamıyordu. Soğukkanlılığınıkaybetmiş ekran üzerinden elleriyle oğlunu okşayarak, “Şükürler olsun Allah’ım yavrumu bana bağışladın,” diyeağlıyordu. Dilek anlayışla baktı ona. İnsan hangi makama gelirsegelsin yavrusuna karşı her zaman zayıftı. Bir de tek çocuğuysaeğer Kendisi de ondan daha farklı değildi. Çetin’i canlı, hattaayakta yürürken görmek artık kırılma noktası olmuş aynı KemalBey gibi hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Çelin, bir kolunu yanında yürüyen ve kendisini omuzlarındansararak tutan polise dayanarak zorlukla yürümeye çalışıyordu.Dilek onun bacağından yaralandığını ve yürümekte zorlandığı­nı gördü. Kamera artık onlara yönelmişti. Biraz daha yaklaşıncabacağına saplanmış büyük bir cam parçası dikkatini çekti. Kana­maya yol açmamak için olay yerinde çıkarmamışlardı anlaşılan.Sedyeler daha ağır yaralılar için kullanıldığından genç adam zor­lukla da olsa ambulansa doğru yürümeye çalışıyordu. Dilek onunyüzünü görünce bir şeylenn ters giniğini anladı. Gözleri sabitbakamıyordu, gözbebekleri yavaşça yana doğru kaymaya başla­yınca polisin kollarından yere doğru düştü. Kamera hala Çetin’inüzerindeydi ve yerde hareketsiz yatan genç adamın bilinci ka­palıydı. Mahmut Bey’in hemen ona doğru koşarak gittiğini gör­488

Güneşin Kızı düler. Çetin’in başmda yere eğilip boynuna dokunarak nabzınıyokladı. Sonra başını kaldırdı ve gözlerini Kemal Bey’e çevirdi. ‘‘Yok, bir şey merak etme. Yaşıyor,” dedi, Sonra kamerayıtutan polise, “Çek çabuk onu buradan!” diye bağırdı. Artık kamera başka tarafa doğru yönelmişti. Kemal Bey, en­dişeyle yine hemen telefona sanidı fakat karşı taraf cevap verme­di. Yaşlı adam yerinden ok gibi Cırlayarak ayağa kalktı ve bakış­larını Dilek’e çevirdi. \"Özel kalemi ara, Adıyaman’a giden ilk uçaktan bana yerayırtsın.”İsmet’i hastaneye getirdiklerinden beri neredeyse bir saat geç­mişti. Şu anda ameliyattaydı ve yaşam savaşı veriyordu. Yoldagelirken ambulans doktoru çok kan kaybettiğini bu yüzden Adı­yaman’a kadar dayanamayacağım söyleyerek Kâhta Devlet has­tanesine götürmeleri gerektiğini söylemişti. Durumu çok ağırdı,yaşama şansı fazla değildi. Her şeyi görüyor, konuşulanlan idrakedebiliyordu. Fakat İsmet’in dayanacağmı, dayanmak zorundaolduğunu da biliyordu. Bunu Leyla’sı için yapacağını, onu yaşa­nılan onca şeyden sonra yapayalnız ortada bırakmayacağını bili­yordu. İnsanüstü bir çabayla direniyordu genç adam, Bu yüzdenkim ne derse desin ümidini hiç yitirmiyordu. İsmet ameliyata gir­diğinde bekleme salonunda bir sandalyenin üzerine oturmuş hiçhareket etmeden, bir saate yakın öylece beklemişti. Kendi durumu da iyi değildi. Yüzü gözü şiş ve morarmıştı.Üstü başı kan içindeydi. Daha da önemlisi damarlarında eroingeziniyordu. Bütün bunları düşününce çok kötü göründüğünün 489

^ Gonca ÇifiçioğuUan <8r farkındaydı, Bir hemşireyle doktor yanm a yaklaşarak onu da m u­ ayene odasına almak istemişler fakat buna m üsaade etm emişti.Şok halinin devam ettiği açık bir şekilde belliydi. Vücudununyardım isteğine sanki beyni karşı çıkıyordu. En azından üstünübaşını temizleiebiiirdi. Fakat kım ıldayacak durum da bile değil­di. Zaten bir saat geçmeden İsm et’in ailesi olduğunu düşündüğübirkaç kişi gelmişti. Büyük ihtim alle gelenlerden biri armesiydi.Çok yaşlı görünmese de doktor ile konuştuktan sonra verdiği tep­ki bunu gösteriyordu. Sağ eliyle göğsünü yum ruklayarak ‘oğlumoğlum İsmetim! 'diye bağırmaya başlamıştı. Yanında gelen ya­kınlan ve hemşirelerin müdahalesi ile zorlukla kolundan tutarakoturtmuşlardı oradaki sandalyelerden birine. Yanında genç birbayan ile bir erkek vardı. Genç kadının yüzü çok tanıdık geli­yordu kendisine. Fakat aklı başında değildi ki çıkarabilsin kimolduğunu. Fakat kadın kendini görünce yanına geldi. “Geçmiş olsun. Ben İsm et’in kız kardeşiyim . A cilde sizinleilgilenmiştim,” deyince hatu-ladı. “Size de geçmiş olsun. İyileşecek İsmet, iyileşecek,” dedioturduğu yerde titreyerek. “Sizde kötü görünüyorsunuz. Bir doktor çağırayım,” dedi en­dişeyle. “Hayır, hayır iyiyim ben. Endişeliyim sadece,” diyebildi zor­ lukla da olsa doğru düzgün birkaç kelime kullanarak. O sırada İsmet’in annesi kendisine baktı. Bakışlarını kendi kızına çevirip başıyla kendisini gösterdi. “Bu, o mu?” diye sordu soğuk bir sesle. Az önce konuştuğu İsmet’in kız kardeşi başını sallayarak ce­ vapladı annesinin sorusunu. Kadın hemen bütün sinirini üzerine kusarcasına, “Bela getirdin sen bizim başımıza,” diye bağırdı. 490

G ü n eşin K m Kızı ve yanındaki erkek hemen annesinin ağzını kapatıp sus­turdular onu. Ve Kürtçe bir şeyler söylediler. Ne söyledikleriniduyamadı ama onu sakinleştirmeye çalışıyor olmalılardı. Şu andayapayalnız ve terk edilmiş gibi hissediyordu kendisini. İsmet’inailesi olayı duyar duymaz gelmişlerdi. Ambulansla gelirken yan­larındaki memur arayarak haber vermişti. Kendisine de kimi ara­masını istediğini sormuş, fakat hiç kimsenin ismini vermemişti.Arayacak kimi kalmıştı ki? Halasının evinde yaşananlardan son­ra kimseyi görmemişti. Yunus ile sadece telefonla görüşmüştü.Yakın olduklarını düşündüğü akrabalan şu an gözüne çok uzakgörünüyorlardı. îsm et’i reddettikleri gün aslında onu da reddet­mişlerdi. Dinlememişlerdi bile ona olan sevgisini. Yüreğindekiaşkı atmasını istemişlerdi. Sanki bir oyuncağı sokağa atar gibi.Kolay mıydı İsm et’e olan sevgisini yüreğinden söküp atması. Yalnızlığına çekilip bir köşeye kıvnlarak İsmet’in ameliyat­tan çıkmasını beklemeye başladı. İsmet’in annesi arada soğukbakışlarını üzerine çeviriyor, sonra kızının dürtmesi üzerine baş­ka tarafa bakıyordu. Arada içindeki acıyı sağ elini sol göğsünevurarak Kürtçe sözlerle dışa vuruyordu. Ağlayarak oturduğu yer­de sallanıyordu. Kadıncağızın yüzü endişeden iyice karannıştı.Gözlerinde korkulu bir bekleyiş vardı. Kolay değildi tabi kı evla­dının yaşam savaşı veriyor olması. Bu yüzden arada bir öldürücübakış atmasını umursamamaya çalışıyordu. Aradan yanm saat kadar daha geçtikten sonra bekleme salo­nuna Abuzer smcası, Ayşe yengesi ve Yunus girdiler. Üçü de kor­kunç görünüyordu. Ayşe yengesi kendisini görür görmez hemenelleriyle ağzını kapatarak küçük bir çığlık attı. “Aman Allah’ım Leyla, canım, ne oldu sana böyle?\" diyerekgelip hemen sanidı. Leyla onlann bu şekilde endişe ve korkuy­la yanlanna gelmesinden çok etkilenmişti. Her şeye rağmen onu 491

^ Gonca ÇifiçioğuUan ^ bulmaJc için uğraşmışlardı anlaşılan. Kendisine endişeyle bakan yengesine sarılarak ağlamaya başladı. Onların yakınlığı içinde birikmiş her şeyi dökercesine ağlamasına neden oldu. Sonra Abu- zer amcası da sarıldı ona. Yunus’un sarılması ise hepsinin göz­ lerini yaşartmıştı, O da Leyla gibi ağlıyor, “Seni kaybettik diye çok korktuk,” diyordu. “Olayları televizyonda duyduk. M erkez­ de aramadığımız hastane kalmadı. H içbirinde seni bulamadık. Babam belki Kâhta’dadır, deyince tesadüf oldu seni bulmam ız. Neden haber vermedin?” dedi genç adam. H ala yaşadığı şok ve endişe, yüzünden okunuyordu. Leyla onun kollarından kendisini kurtarıp ağlayarak baktı yüzüne. “İsmet benim için kendini feda etti. K urşunun önüne atladı,” dedi sonra da sinir krizi geçirircesine titrem eye başladı. Yunus onu tutarak sandalyeye oturttu v e başım om zuna yas­lamasını sağladı. Bir yandan da başını okşayarak teskin ediyordu. “Seni çok seviyor. Biliyorum artık bunu. Em in ol senin içindayanacak,” dedi. Fakat Leyla’nın söylediklerini duyan İsm et’in annesi, “Dedim size bela diye. Oğlumu ölüme sürüklem iş. Aşktankör etmiş çocuğumun gözünü. O masada yatan benim oğlumdeğil sen olmalıydın,” diye bağırarak L eyla’nın üzerine doğrugelmeye başladı. İsm et’in kız kardeşi ve birbirleriyle ilişkilerin­den eşi olduğunu tahmin ettiği yanlanndaki erkek, hem en kadınıtutup çekmeye başladılar. Abuzer amcası kadına bakarak, “Bunlan konuşmanın ne yeri ne de sırası,” diye tersledi si­nirle. O sırada beklem e odasına İsm et’in babası girdi. Ç ünkü girergirmez hemen Fatm a’ya “İsm et’ten haber var m ı? N asıl durum u diye sordu. “Hala ameliyatta baba,” diye karşılık verdi.

G ü n e ş i n K ı z ı <?, Annesi hemen kocasına. “Bizim oğlanın yangın olduğu kız bu, Onu kurtarmak için atmış kendini kurşunun önüne,” diye feryat etmeye başladı. Bun­ ları duyunca adam ın solgun olan yüzü daha da soldu. ICızma ba­ karak, \"D oğru m u bu söylediklen ananın?” diye sordu. Fatma üz­ gün bir şekilde başını Önüne eğdi. Sonra adam onlara döndü. Direkt bakışlannı Abuzer amca­ sına çevirdi. \"A şkın insana yaptırm ayacağı şey yokmuş. Bizim oğlanı da yangına attı bu aşk,” dedi üzgün bir şekilde “Allah o n lan n yolunu kesiştirmiş bir kere. İkisinin yüreğini de aşk yangınıyla yakmış, Nusret Ağa, ayırmak bize düşer mi?” “O ğlum un kurtulm asından daha çok istediğun bir şey yoktur. Önemli olan can sağlığı,” dedi adam. Bunlan duyan anası sinirle kocasına, “N eler diyon h e rif sen. Soyumuzu sopumuzu mu kirletecek­ sin?” diye bağırdı. Adam hızla kansına döndü “Sus be kadın! Sus! Bir kere de olsa kapat şu çeneni.” diye çıkıştı. Leyla şaşkınlık içinde bakıyordu İsm et’in babasına. Oğlunun ölümle yüzleşm esi yüreğini mi yumuşatmıştı acaba? Kurşunun önüne atladığını duym ak çok farklı bir lepki vermesine neden olmuşm. Ö lüm ü göze alan her şeyi göze alırdı. Demek ki böyledüşünüyordu. O anda vücudundaki titremenin iyice arttığını farketli. Ö nüne geçem ediği bir titreme nöbeti içine girmişti. Hem tit­riyor hem de vücudunu soğuk ter basıyordu. Şiddetli bir midebulantısı da eklenince hemen oturduğu yerden doğruldu. Yunusondaki değişimi fark etmişti. 493

r Gonca ÇifiçioğuUan “Ne oldu Leyla sana?” diye sordu endişeyle. Leyla elini ağzına kapatıp hızla lavaboya doğru koşmaya başladı. Yunus ve Ayşe yengesi de hemen arkasından koşup gel­ diler. Leyla kusma isteğinin önüne geçemeyip kusmaya çalıştı ama yirmi dört saatten fazladır ağzına bir lokma yemek girme­ mişti. Midesi boştu. Bu yüzden sadece safra çıkarabildi. Fakat bulantı hissi bir türlü geçmiyordu. Yüzünü yıkayarak kendine gelmek istedi. Hem yengesi hem de yunus iki kolundan tutup onlar yıkamaya çalıştılar. Çünkü ayakta duracak hali kalmamıştı. Kolunu bıraksalar yere düşecekti. “Kızım sen ateşler içinde yanıyorsun,” dedi yengesi. Yunus da en az annesi kadar endişeliydi. “Hemen doktor çağırıyorum ben,” diyerek yanlarından koşarcasına aynidı. Yengesi kolundan tutarak onu koridora çıkardı. Amcası da hemen yanma koşup gel­ di ve diğer kolundan tuttu. O anda İsm et’in ailesinin de kendisine endişeyle baktıklannı ve Fatma ve kocasının yanına geldiklerini gördü. Fatma hemşire olduğu için elini alnına koyarak ateşini kontrol etti. “Seni hemen yatırmamız lazım,” dedi endişeyle. O sırada bekleme salonuna Mahmut Bey ile birkaç tane polis memuru gir­ di. İlk önce İsmet’in babasıyla görüştüler. İsmet hakkında son durumu alınca gözleri endişeyle kendisine kaydı. O anda yanla­ nna bir doktorla birlikte sedye getiren bir hasta bakıcı yaklaştı. Amcası ve Müdür Bey’in yardımıyla sedyeye yattı. Yunus da ya­ nına gelmiş endişe içinde doktorla konuşmaya başlamıştı. Ken­ disindeki bu ani değişim herkesi çok korkutmuştu. Bu değişimin sebebini bu odada sadece Mahmut Bey ile kendisi biliyordu. Vücudu yoksunluk krizine girmişti. Tekrar uyuşturucu almadan bu semptomlan atlatamayacağmı biliyordu. Mahmut Bey bunun farkmda olarak. •04

■-fs> G ü n e ş i n K m <5b- \"S inirsel bir tepkime yaşıyor. Bugün rehin alındı ve işkence­ye maruz kaldı. Biz hastamızı alıyoruz. Aşağıda ambulans b e k li­yor. P sik iy atr i k l i n i ğ i n e götüreceğiz,” dedi. D oktor, M üdür B ey’in isteği doğrultusunda sedyenin a m ­bulansa yerleştirilm esine izin verdi. Abuzer amcası, yengesi veYunus büyük bir şok içindeydiler. M üdür B ey’in ağzından çıkanişkence sözü orada bulunan herkesin üzerinde soğuk duş etkisiyaratmıştı. H erkesin gözünde bir endişe ve acıma vardı sanki. Bubakışı belli belirsiz İsm et’in annesinin yüzünde de gördü. 495

G ü n eşin K ız ı <i- Böİüm 79 ambulansla bilmediği bir yere götürülüyordu. Mah- ¿ i o mut Bey başmda endişeyle bekliyor, bir yandan da tele­fonla birisini durumdan haberdar ediyordu. “Şu anda yoksunluk krizine girdi. Krizin daha da şiddetlen­mesinden endişeliyim,” diyordu. Kiminle konuşuyordu acaba,doktorla mı? Hastanedeyken psikolojik tedavi için götürüldüğü­nü söylemişti akrabalanna. O anda hepsinin yüzündeki merha­met duygularını ömrü boyunca unutamayacaktı. Maruz kaldığıişkence İsmet’in taş kalpli anasını bile yumuşarnııştı biraz daolsa. Konuşulanlara odaklanmaya ve gerçeklikten kopmamayaçalışıyor, böylece eroinin vücudunu esir ahnasma elinden gel­diğince direnmeye çalışıyordu. Fakat bu o kadar zordu ki, Da­marlarındaki zehir hiç acımadan bütün vücudunu dolaşıyorduadeta. Titremesi iyice artmıştı. Sanki bütün kaslan çekiliyor gibişiddetli bir ağrıya yol açmıştı. Aynca bütün vücudunda şiddetlibir kaşınma hissi uyanmıştı. Mide bulantısı da yine aynı şekildedevam ediyordu. 497

-s» Gonca ÇifiçioğuUan Ne kadar yol aldıklarını bilmiyordu. Zaman kavramını da yi­ tirmişti zaten. Gündüz mü gece mi hiç hatırlamıyordu. Ambulan­ sın içi karanlık gibiydi sanki Belki de akşamdı. Ambulans durdu­ ğunda kapısını dışandan birisi açtı. İçeri girip dikkatli bakışlarla kendisine baktı. Kjmdi bu yabancı adam? Neden kendisine bu­ ğulanmış gözlerle ve endişeyle bakıyordu? Saçı sakalı birbiri­ ne kanşmış, saçlan beyazlamış, yüzünde derin çizgiler oluşmuş bir adamdı. Hiç tanımıyordu. Artık öyle bir ruh hali içindeydi ki kimi tanıyıp kimi tanımadığını bile bilmiyordu. İsmet’i tanıyordu sadece. İsmet deyince yüreği sanki acıyla sıkıştı O neredeydi? Neden onun yanından kopanp almışlardı kendisini? Ambulans­ tan inerse sanki ondan kopacak, aynlacakmış gibi hisseni. “İsmet!” diye seslendi korkuyla bütün vücudu titreyerek. “İsmet hala ameliyatta kızım. Durumundan haberdar ede­ ceğim seni,” dedi Müdür Bey. Müdür Bey’i de tanıyordu tabi ki. Buraya geldiği günden beri bir baba şefkatiyle ilgilenmişti kendisiyle. Babası hayatta olsaydı o da kesin bu derece ilgilenir­ di. Belki daha bile fazla. O sırada yabancı adamın kendisini ku­ caklayarak sedyeden kaldırdığını ve ambulanstan indirip bir eve götürdüğünü fark etti. İçeri girer girmez bir yatağa yatırdı onu. “Leylam, güzel Leylam, kurtaracağım seni yavrum, dayan kızım,” diyordu sürekli. Sanki konuşurken ağlıyordu. Kimdi bu adam? Ve neden kendisine Leylam diyordu. O sırada bir bayan bir tas içinde su ve bez getirip bu yabancı adamın eline verdi. Adamm suyla ıslattığı bezle yüzünü şefkatle sildiğini fark etti. Yüzündeki morluklar yüzünden acıyla her inlediğinde adamın da yüzünü sanki acıyı hissediyor gibi buruşturduğunu görüyordu. Kimdi bilmiyordu ama öyle sıcak öyle sevecen bakıyordu ki içi hemen ısınıvermişti. Yüzünü silerken sanki büyük bir özlemle saçlannı da okşuyordu. Kendisine her dokunuşu büyük bir sev­ 498L

^ G üneşin K mgi barındırıyordu gözlerinde. Peki, ama neden ağlıyordu böyleiçli içli? Gözleri hep nemliydi. Yavaşça elini kaldınp yüzüne do­kundu. Onun bu tepkisi adamı hayretler içinde bırakmıştı. Sankibeklemediği bir tepki göstermiş gibiydi. Fakat bu beklenmediktepkisi o nemli gözlere bir ışık, bir parlaklık getirmişti aniden.Kendi elleriyle hemen yüzünde gezinen parmaklannı kavrayıpdudağına götürüp öpmüştü, \"Kızmı, kınalı kuzum benim,” diye o ellere sanhp öpüyordu.O sırada az önce suyu getiren kadın bu sefer birkaç parça eşyaile gelmişti. “Asiye Hanım, kendisi değiştiremez üzerini. Yardım ederse­niz sevinirim,” dedi. Kadıncağız şefkatle ve sıcacık bir gülümsemeyle baktı ikisi­nin yüzüne. “Ben giydiririm, siz endişelenmeyin,” dedi hemen. Yabancıadam onlan baş başa bırakıp dışarı çıktı. Kadıncağız sıcak birilgi ve incitmeye korkarcasuıa bir yumuşaklıkla yavaşça üzerinideğiştirdi. Leyla ilk defa gördüğü bu kadına şaşkınca bakıyordu.Kadıncağız onun kendisini yabancı hissettiğini anlayınca, “Leylacığım, endişelenmene gerek yok canım. MüdürünüzMahmut Bey’in eşiyim. Babanla birlikte bizim evdesiniz,” dedikadıncağız onu rahatlatmaya çalışırcasına. Zihni kendisine oyun oynuyordu kesin. Kadın ona babanlabirlikte demiş gibi geldi sanki. Baba ne güzel bir sözcüktü öyle.Yıllarca baba diyebileceği birisi olmamıştı. Hayatta hep bir yan­lan eksik kalmış, hiçbir şey de o boşluğu doldurmamıştı. Üzüldüo anda kadın için. Bilmiyordu herhalde babasının öldüğünü. Mü­dürü söylememiş miydi acaba? O kadar candan, içten ve sıcakbir sesle söylemişti ki babanla birlikte diye. Keşke gerçekten debabasıyla birlikte olabilseydi. Bunlan düşünürken gözlerine hü­cum eden yaşları ellerinin tersiyle silmeye çalıştı. 499

r ^ Gonca Çiftçioğullan ^ “Canım, ağlama lütfen seni üzmek için söylemedim, Babacı­ ğın da çok üzülüyor zaten bütün bunlara. Ah benim bahtsız yav­ rum ne acılar çektiniz öyle,” dedi kadıncağız teselli etmek ister gibiydi. Ama sözleri daha çok acıtıyordu canını. Sanki babası ba­ yattaymış gibi konuşuyor, hiç gerçekleşmeyecek rüyasını kâbusa dönüştürüyordu. O sırada kapı açıldı içeriye giren kişiyi görünce solgun yüzünde bir tebessüm oluştu. “Kemal Bey!” dedi heyecanla. Onu, bu haldeyken tammış olması Kemal Bey’i olduğu kadar, birlikte odaya giren diğer ya­ bancı adamı da çok mutlu etmiş, yüzüne buruk bir sevinç yerleş­ mişti. “Leyla, kızım,” diyerek yaklaştı yanma ve sıkıca sanidı. “Çetin, nerede?” Diye sordu onun da gelmiş olduğunu dü­ şünerek, Kemal Bey, yüzüne yansıyan bir acıyla baktı Leyla’ya. “Çetin de yaralandı. Ama çok şükür hayati tehlikesi yok. Az önce çıktı ameliyattan. Anestezi etkisinde hala, henüz uyanmadı. Bende seni görmeye geldim,” dedi. Bugün hepsi için çok zor bir gün olmuştu. İsmet ameliyattay­ dı, yaşayıp yaşamayacağı belli değildi. Çetin yaralanmıştı. Ken­ disi de eroin bağımlısı olmuştu. Ne çok şey yaşanmıştı bugün. Hepsi de bir şekilde zarar görmüştü bu gelişmelerden. Halbuki, bu olayı kendisi halletmeye çalışacaktı. İsmet zarar görmesin diye onu bile araştırmalannın dışında tutmaya çalışmıştı. Oy­ saki sevdiği adam şu anda kendisi yüzünden ölüm kalım savaşı veriyordu. Can yoldaşı Çetin bile kendisini kurtarmak için hiç düşünmeden kalkıp gelmişti İzm ir’den. Kemal Bey’in yüzü öyle solgundu ki buraya kadar geldiğine göre oğlunun durumu çok iyi değildi demek. O anda bütün vücudu yine titremeyle kasıldı. Yine ter içinde kalmıştı. Midesi ise taş varmışçasına ağırlaşmıştı. Çok şiddetli bir yoksunluk nöbetiydi. 50- JÂ

Gûne^n Km “Ne olur kurtarın beni,\" diye bağırarak ağlamaya başladı. Yabancı adam yanına gelip hemen kollanndan omuzlanndan tutup yattığı yerden kaldırdı ve sıkıca sanidı. “Kurtulacaksın bebeğim, dayan az kaldı gidiyoruz kızım,\" diye sarılıyor o da Leyla gibi ağlıyordu. Sonra başını Mahmut’açevirdi. “İşlemler tamam mı?\" diye sordu. Leyla duymasın diye dışa­rı çıkıp konuşmaya başladılar. Asiye Hanım ise içeride Leyla ileilgileniyordu. “Şimdi İstanbul AMATEM (Alkol ve uyuşturucu maddebağımlılığı araştırma merkezi) için başvuru yaptık. Birkaç günorada tedavisi yapılacak. Daha sonra Leyla ile senin p as^o rt iş­lemlerinizi hazırlayınca oradan Madrid’e gideceksiniz. ” Bayram ’ın yüreği binlerce parçaya bölünmüştü sanki. Herbir parçası kızgın bir demirle dağlanmış gibi acı veriyordu. Yıl­larca uzaktan sevmek zorunda kaldığı, onlan korumak için ya­nma yaklaşamadığı yavrusunu bu durumda görmek ölmektenbeterdi. Hayatını adamıştı bu mücadele için. Uyuşturucunun birinsanı nasıl yavaş yavaş eritip yok ettiğine defalarca şahit olmuş­tu. Onları hayattan kopartıp sahte bir huzur evresine taşıyan son­ra da kanmı emen bu uyuşturucu yüzünden hayatını kaybedenve düştüğü bataktan bir daha çıkamayan birçok kişi görmüştü.Kullanılan uyuşturucular içinde en kötüsü, afyon ve eroindi. Ero­inin bir kere dam ardan verilmesi bile o kişiyi ömür boyu bağımlıyapmaya yetip de artıyordu bile. Tedavi kişinin iradesine görebir nebzede olsa etkili oluyor fakat bağımlılıktan tamamen kur­tarmıyordu. Bu şekilde yoksunluk hissini ömür boyu hissediyor­lardı. Sadece etkileri azalıp sürekli tedavi ile ancak kontrol altınaalınabiliyordu. Kınalı kuzusu işte bu durumu yaşamak zorundabırakılmıştı. Bu yüzden isyan ediyor, bu yüzden acı çekiyordu. 501

Gonca Çiftçioğullan Onlarsız geçen yıllanna acıyordu. Babasız büyümek zorunda kalmış iki yavrusuna ve genç yaşta dul kalm asına neden olduğu eşine üzülüyordu. Bütün bunlan niçin yaşamak zorunda kalmış- lardı? Her şey bir hiç uğruna mı yaşanmıştı yoksa? Yavrusunu yine koruyamamış, bu mafyanın kurbanı olm asına seyirci kal­ mıştı. Oysaki her şeyi yavrularını korum ak için yapm ıştı. Vurulduktan sonra gözlerini İzm ir’de açmış, yakın dostlan Kemal ve Mahmut’un desteği ile Adıyaman’dan çıkartılarak İz­ mir’e götürülmüştü. Ameliyattan sağ çıkması demek hem ken­ disi hem de ailesi için ölüm fermanı demekti. Bunun bilincinde olan iki sevgili dostu, ölüm senaryosu kurgulayarak hem kendisi­ ni hem de ailesini korumuşlardı. Yıllarca onlardan bir adım ötede olup uzaktan seyrettiği yavrulanna bir kere bile sıkıca sarılama- mak, eşini kaybettiğini düşünen ve bunun acısıyla baş etm ek içinyoğun çaba harcayan kansına hiçbir şekilde destek olamamakkahretmişti kendisini. Onun acı çekişini kendisi de aynı acılançekerek karşıdan izlemişti. Hiçbir yürek dayanmazdı bu şekildesevdiklerinden ayn kalmaya. Kendi yüreği de dayanamıyordu.Kim bilir kaç defa içindeki özlemle koşup kucaklamak istem iş­ti yavnılannı. Sımsıkı sanimak istemişti eşine. Ben buradayım,gitmedim, hep yanınızdayım diyebilmek için yanıp tutuşmuştu.Fakat yapamamıştı. Sadece onlan düşündüğü için, yaşadığı orta­ya çıkmasın, yavrulan zarar görmesin diye yüreğine taş bağlayıpacınacak bir halde ve perişan bir şekilde onlan karşıdan seyret­meye devam etmişti. Sanki her geçen gün, her geçen ay ve her geçen yıl ömründenömür almıştı. Karm tokluğuna hayatına devam ediyordu. Sadeceonlan görmek için dayanıyordu bu sıkıntılara, bu yalnızlığa vebu çaresizliğe. Bu zor günlerinde tek tutunduğu dal, uyuşturu­cu ile mücadele olmuştu yine. Sevgili dostu Kemal, “Dışandaki

^ Güneşin K m adamım ol, aman vermeyelim yine bu şerefsizlere,\" diyerek, ye­ niden hayata tutunmasını sağlamıştı. Tekrar gayri resmi de olsaemniyetin içinde olmak, damarlarındaki kanın akışını hızlandır­mıştı. Hayatına biraz olsun canlılık getirmişti. Fakat hayata de­vam edebilmesi için bir de düzenli işinin olması gerekiyordu. İşteo zaman açmışlardı çalıştırdığı küçük marketi. Kemal ve Mah­mut da destek olmuşlardı açmasını sağlamak için. Hayatı azcıkdüzene girmiş olsa bile yavrulan ve eşi için çektiği hasret içteniçe hep bitirm işti onu. En büyük tesellisi kansı Nermin’in onlanen güzel şekilde yetiştirmesiydi. Oğlu okumuş öğretmen olmuş­tu. Gurur kaynağıydı yavrusu, İlkokul ve lise yıllannda dışandanbile ağırbaşlı ve olgun görüntüsüyle hep kendisini belli ediyordu.Hemen her gün gidip okul önünde seyrederdi oğlunu ve kızım.Sevgiyle, özlem le, gururla seyrederdi hem de. Hele Leyla’sı babamesleğine yönelip polis olduğunda, nasıl da gurur duymuştu kı­zıyla. B abasının kızı işte demişti kendi kendisine. Gurur kayna­ğıydı yavrusu. Gurur duymasının yanı sıra çok da endişelenmiştibaşma bir şey gelir korkusu yüzünden. Polis akademisinden me­zun olduğu andan itibaren adım adım onu izlemişti. Görev yap­tığı her ilde bir gölge gibi takip etmişti. Güçlüydû kızı, yamanbir polisti. Kendine güveni, mağrur duruşu hep göğsünün gururlakabarmasına neden olmuştu. Sonra İzm ir'de çok büyük işlereimzasını atm ış, azılı birçok suçlunun yakalanmasını sağlamıştı.O dönemde resm en sokaklarda yatıp kalkmış, kızı için gerekliistihbaratı toplam ak için dilenci gibi gezindiği günler olmuştu.Her başansı, göğsünü kabartan büyük bir sevince dönüşüyordu. Canından çok sevdiği karısı Nermin hastalandığında nere­deyse eli ayağı tutm az olmuştu. Kem al’den aldığı bilgiler doğ­rultusunda eşinin kanser olduğunu öğrendiği anda sanki dünyabaşma yıkılmış gibi hissetmişti. Onu kaybetme korkusu sarmıştı 503

J?* Goncû Çiftçioğullan - i tbütün \aicudunu. Yanında olup ona sarıiam asa bile y ıllarca onunvarlığım bilmek, karşıdan bile olsa her gün g ö n n e k bir nebze deolsa hayatına devam etmesini sağlam ıştı. O ysa hastalandığındabütün dünyası kararmıştı. Neredeyse karşısına çıkacak, ben bura­dayım diyecekti. Karısının bu zor günlerinde onun yanında oluphastalığı yenmesine yardımcı olacaktı. Fakat içi, yüreği erişe debunu yapamanıışlı. Murat için Leyla için yapam am ıştı. O rtayaçıkması demek onların hayatının tehlikede olm ası dem ekti. Ç ün­kü mafya her geçen gün daha da güçlenm iş, disiplinli bir şekildeorganize olmuştu. Bu yüzden zorlukla frenlem işti kendisini. Mer­min öldüğünde yüreğinin bir parçasını da onunla birlikte m ezaragömmüştü. Uzun bir süre atlatam am ıştı karısının ölüm ünü. İyicekendini salmış, saçı sakalı birbirine karışm ış bir şekilde sürdür­meye başlamıştı hayatını. Marketle bile doğru düzgün ilgilenm ezolmuş, yanında çalışan gencin üstüne yıkm ıştı bütün sorum lulu- Bir gün Kemal gelip de Leyla’nın A dıyam an’a, ölm üş baba-smın katillerini bulmak için tayin istem eyi düşündüğünü söyledi­ğinde damarlanndaki kan resm en donm uştu. O nu gönderm em esiiçin elinden geleni yapmasını istemişti sevgili dostundan. Fakatbir türlü vazgeçirememişti L eyla'yı bu kararından. Biliyorduvazgeçmezdi kızı. Çünkü babasını öldürenleri adalete teslim e t meden adaletin var olduğunu kabul etm eyecekti. Onun kızıyd sonuçta. Gitmekten vazgeçmesini istese de vazgeçeceğini hiç dü şünmemişti. Mecbur boyun eğmişlerdi onun bu isteğine hiç iste medikleri halde. Allah’tan diğer sevgili dostu M ahm ut oradaydı Onun, ben ilgilenir, adım adım takip ederim dem esi yüreğine biraz olsun su serpmişti, Ara ara arayıp kızı hakkında bilgi ve­ riyordu. Onun iyi olduğunu duymak endişelerini giderm ese de baba ocağında ve akrabalannın yanında olması içini biraz olsun rahatlatıyordu. 504

Güneşin K m ^54? Fakat bu g ü n M a h m u t ' u n arayıp verdiği haber, dünyasını bir kere daha karartmıştı, Kızının, Bilal tarafından rehin alındığını ve damardan eroin verildiğini öğrendiği anda bütün yaşamsal fonksiyonları sanki o anda durmuştu. Yaşama sebebi biricik kızıömrünü heba ettiği, m ücadele için hayatını feda ettiği uyuşturu­cuya maruz bırakılmıştı. Hem de en kötü şekilde ve en kötüsüne.Böyle bir durum da nasıl uzakta kalabilirdi ki. Yavrusunun çeke­ceği ızdırabı bile bile canlı canlı gömüldüğü mezarında nasıl du­rabilirdi. Kim se artık orada tutamazdı onu. İzmir’de oluşu anındamüdahale etm esine engel olsa da Çetin’in kardeşi gibi sevdiğiLeyla’yı kurtarmak için her şeyi yapacağını biliyordu. Aynı şe­kilde Mahmut da bütün imkânlarını seferber ederdi. Zaten etmiş­ti. Bugün hepsi için çok zor bir gün olmuştu. Kemal nerdeyseoğlunu kaybedecekti, Kendisi ise kızını. Mahmut da iki değerlidostunun acılarıyla yıkılacaktı. İçi kan ağlasa da güçlü olmak zonmda olduğunu biliyordu.Yavrusunu kurtarmak için her şeyi yapmalıydı. Ancak kendisiyardım edebilirdi ona. Hayatı hem uyuşturucu eğitüni almaklahem de onunla m ücadele ile geçmişti. Etkilerini ve tedavi yolla-nnı en iyi bilenlerden biri kendisiydi. Bu yüzden kınalı kuzusunuhemen tedavi altına aldırması gerekiyordu. Yoksunluk krizi birsüre sonra dayanılm az boyuta gelecek ve bu sefer uyuşturucu al­mak için kıvranacaktı. Onu böyle görmek yüreğinde dayanılmasızor acılara sebep oluyordu. M adrid’de uyuşturucu bağımlılığından kurtulmak isteyenleriçin büyük, kom plike bir tesis vardı. Oraya daha önce görevli git­miş profesyonel ve ileri tedavi yöntemlerini görmüştü. Bu yüz­den kızını bir an önce oraya götürüp tedavi ettirmek istiyordu.Gerçi T ürkiye’de de başta İstanbul Bakırköy Ruh ve Sinir Has­talıkları H astanest’nde olm ak üzere, her bölgede AMATEM bö- 505

^ Gonca Çiftçioğullan lümleri vardı. Kişileri uyuşturucudan arındırma amaçlı belli başlı bazı hastanelerde açılan bu bölümler yatarak ve ayakta tedavi hizmetleri sunuyordu. Buna rağmen kızım bir an önce Madrid’e götürüp tedavi ettirmek istiyordu. Çünkü İstanbul’da olduklarını duyan yakınlan gelip ziyaret edebilirlerdi. Leyla’ya verilen eroi­ ni kimsenin duymasını istemiyordu. En büyük dileği kızının ye­ niden eski sağlığına kavuşmasıydı. Biraz gözden uzak olmaları yıllardır yaşayamadıkları baba kız özlemlerini gidermek açısın­ dan da bir fırsat olacaktı. Orada yavrusunun tedavisiyle yakından ilgilenecek bu illetten kurtulabilmesi için elinden geldiğince ona yardım edecekti. \"Seni babası olarak bilmiyor değil mi?” Kemal’in sorusuyla düşüııcelerindeo sıynidı. “Henüz söyleyemedim ama bir şeyler hissediyor,” dedi. “Üçümüzün birbirini tanıdığını biliyor, bir şeyler sakladığı­ mızın farkmda ama o sakladığımız şeyin sen olduğunu bilmi­ yor,” Dedi Mahmut Bey. “İnşallah onlan konımak için gittiğimi anlar zamanla ve beni affeder. Zaten vurulduğumda ölmek üzereydim. Olayı bu şekilde kurgulamanız ve beni öldü göstermeniz çocuklanmm hayatlannı kurtardı. Yoksa şimdi onlan kaybetmiş olurdum,” dedi Bayram üzgün bir sesle. “Bütün bunlan zamanla anlayacaktır endişe etme,” dedi Ke­ mal Bey bir eliyle dostunun omzunu destek verir gibi sıvazlaya- rak- 0 sırada Asiye Hanım bir tepsiyle onlann yanına geldi. “Geldiğinden beri hiçbir şey yemedi. Belki biraz çorba içer diye düşündüm,” dedi tepsideki kaseyi işaret ederek. Bayram, Asiye Hanım’m yanma gelip tepsiyi elinden aldı. “Ben içirmeye çalışuım. Teşekkür ederim zahmet oldu size,” dedi. Kadıncağız anlayışla gülümsedi ona. Bir baba olarak elin­ 506ii

Cûneşin Kmden geldiğince kızına yaklaşmaya çalışıyordu. En azından bunagayret gösteriyordu. Geçen yirmi yılın yol açtığı açığı bir gündekapatmasına imkân yoktu ama elinden geldiğince çaba harcıyor­du. Bayram, Leyla’nın yattığı odaya girdiğinde onu yatağındadizlerini kamına çekerek büzüşmüş bir halde, tir tir titrerkenbuldu. Tepsiyi odadaki komidinin üzerine bırakıp hemen yatağınkenarına oturdu ve Leyla’yı kendine doğru çekti. \"Canım kızım, geçecek bunlar, bana güven. Beraber atlataca­ğız her şeyi,” dedi. Leyla sinirle ittirdi onu. \"Ben, senin kızın değilim. Babammış gibi konuşup durma,”diye bağırdı. \"Ben, senin babanım. Sana yalan söylemiyorum,” dedi Bay­ram içi burkularak. Leyla’nın yüzündeki şaşkmiığı ve çaresiz­liği görebiliyordu. Zavallı kızının yoksunluğa duyduğu ihtiyaçyüzünden çok zor anlar yaşadığını biliyordu. Göz kenarlan bilekıpkırmızı olmuştu. Yüzü ise kireç gibi beyazdı. Alnında boncukboncuk terler birikmiş, yavaşça yanağma doğru akıyordu. “Benim babam öldü. Vurdular onu, öldürdüler,” diye inkâretmeye çalıştı Leyla. Sanki bir yanı bu sözlerin doğru olmasımistiyor gibi çaresiz gözlerle bakıyordu Bayram’ın yüzüne. “Vurulmuştum ama ölmedim. Gizli kimliğim açığa çıkmış­tı. Yaşadığım öğrenilirse siz de onlann hedefi olacaktımz. Za­ten ağır yaralıydım. Yakın dostlanm Mahmut ve Kemal bu ölümolayını kurgulayıp öyle duyurdular. Ben de sahte bir kimlikleİzmir’de yaşıyordum zaten. Sürekli takip ediyordum sizi. Amayaklaşamıyordum yanınıza. Tehlikeye atmak istemediğimdenuzak durmaya çalıştım,” dedi çaresizlikle. “Nasıl dayandın? Annemin hasta olduğunu da biliyordun de­mek ki. Hiç mi için sızlamadı? Son bir kez olsun görmeye bilegelmedin.” 507

Gonca Çiftçioğullan \"Cehennem azabı yaşadım bende sizinle birlikte. Nerminimhastayken yanında olamamak kahrediyordu beni. Bir kere ortayaçıkarsam tekrar saklanamazdım. Bu durumda kardeşini ve senitehlikeye atmış olurdum. Mecbur kaldım dışarıda kalm aya.” Okadar üzgün, o kadar çaresizce bakıyordu ki L eyla’nın yüzüne.Ne söylerse söylesin sanki haklı bir sebebi yok gibi acı çekiyor­du. İki çocuğunu hayattayken yetim, eşini dul bırakmanın açık­lamasını yapamamamın ezikliği ve çaresizliği yüklenm işti sankiomuzlanna. “Şimdi çıktın ama,” dedi Leyla. \"Senin hayatın tehlikedeydi. Siz bunlan yaşamayın diye benhayattan çekilmiştim. Fakat senin buraya gelmen, büyük bir teh­likenin içine atılmana neden oldu. İzm ir’de Kemal ve ben süreklikontrol ediyorduk seni, buraya gelmce de Mahmul elinden geldi­ğince kommaya çalıştı.” Sonra uzanarak Leyla’nın saçlanm okşam aya başladı. Ken­disini affetsin istiyordu. Dayanamıyordu yavrusunu bu şekildegörmeye. Fakat Leyla hemen elini ittirdi onun. \"Yalan söylüyorsunuz bana. Babam hayatta olsaydı asla bı­rakmazdı bizi. Seni tanımıyorum git! Git!” diye bağırdı. Sonra ani gelen mide bulantısıyla yataktan hızla doğruldu. Bayram da onun arkasından fırladı hemen. Lavaboya geldiklerinde kızının başından tutarak kusmasına yardımcı olmaya çalışıyordu. Ama Leyla yine sadece safra çıkanyordu. \"Bir şeyler yemelisin yirmi dört saatten fazladır hiçbir şey yemedin. Gücünü toplaman lazım,” dedi Bayram, endişeyle onun yüzüne bakıyordu. \"Midem çok kötü. Hem ağnyor, hem bulanıyor,” dedi Leyla ondan yardım beklercesine. \"Yarın sabah daha iyi olacaksın. Hemen tedaviye başlayaca­ ğız.” 508

Oüneşin Kızı Leyla ağlayarak baktı babasının yüzüne, \"Dayanamıyorum, ne olur azcık verin bana. Son bir kere lüt­fen!” Bayram onun ağlayarak eroin istemesi yüzünden neredeyseyaprak gibi titremeye başlamıştı. Kızı bütün yoksunluğu hissedi­yordu. Her geçen dakika daha da kötü olacaktı. Bir an önce bu­radan ayrılmak için yoğun istek duydu. Şu anda onun karşısında,o kadar aciz ve çaresizdi ki. Hayatını uyuşturucu ile mücadeleyeadayan bir babanın yaşayabileceği en korkunç kâbusu yaşıyordu.Mahmut ve Kemal de yanlanna gelmişler, Leyla’nın çaresizlikiçinde kıvranışına tanık olmuşlardı. Leyla titreme nöbeti ve teriçinde bembeyaz yüzle karşılarında bir çocuk gibi yalvanyordu. “Lütfen baba, yalvannm bir gram sadece. Ne olur, çektiğimşu azaptan kurtar beni,” diye bağınyor, kendini yoksunluğun ver­diği açlıkla yerlere atıyordu.Kemal Bey, M ahmut’un evinden aynidıktan sonra yeniden has­taneye oğlunun yanma gelmişti. Oradaki dram içler acısıydı.Bayram’ın çektiği acıyı yüreğinde hissetti. Leyla'yı ne kadarteskin etmeye çalışırsa çalışsın, başarılı olamıyordu. En sonun­da uyku ilacı ile uyutmayı denemişler, bu sayede kızcağız birazrahatlamıştı. Gece on bir uçağı ile İstanbul'a gideceklerdi. Oradabir ambulans ile hemen AMATEM'e yatış yapacak ve tedavisinebir an önce başlanacaktı. İşlerinin hiç kolay olmadığını biliyordu.Bu vahim olaydaki tek tesellisi baba kızın yıllar sonra buluşmuşolmasıydı Çetin’in odasına girdiğinde onun hala uyuduğunu gördü.Kendi yavrusu da bugün nerdeyse ölüyordu. Bu düşünce yüzün­ 509

^ Gonca ÇifiçioğuUan den içi ürperdi aniden. Bugünkü yaşadığı korkuyu hayatı boyunca unutamazdı. Resmen ölüp ölüp yeniden dirilmişti. Bu mafyanınkolay lokma olmayacağını biliyorlardı ama böylesi bir tehlike­nin içinde oğlunun birkaç kez ölümle burun buruna geleceğini dehiç tahmin etmemiş, aklına dahi getirmemişti. Genelde aldığı hergörevi başarıyla yerine getirirdi. Oldukça başarılı bir kavramayeteneği vardı, Olaylan çok çabuk kavrar hızla hareket ederdi.Bugüne kadar defalarca ölümle yüz yüze gelmişti. A m a hiçbiriniböyle canlı bir şekilde karşıdan seyretmemişti. Polislik m esleği­ni seçen birisinin her türlü tehlikeyi biliyor olması gerekiyordu.Kendisi de polisti. Oğlu bütün riskleri bilerek bu m esleği seç­mişti. O hayatının merkezine yerleşen aksiyondan hiçbir zamanrahatsızlık duymamıştı. Bugüne kadar kendisi de çok rahatsız de­ğildi. Fakat tüfekten çıkan saçmaların olanca hızla Ç etin’e isabetetmesi ve sonrasındaki patlama aklını başından alm aya yetip deartmıştı bile. Allahtan Çetin arka taraftaki pencereden çıkmayıakli edip o yöne koşmuştu. Gerçi patlama anında camlar saçmagibi etrafa saçılmış biri de Ç etin’in bacağına saplanarak yaralan-masma sebep olmuştu ama buna şükrediyordu. O esnada oğlunukaybedebilirdi de. Binanm arkasından dolaşarak içeri girdiğindepencereleri açması patlama sırasında hayatının kurtulmasına ne­den olmuştu. Kendisi bütün bunlan çaresizce izlerken göğsünde hissettiği derin bir sızı nedeniyle kalp krizi geçirme durumuna gelmişti. Dilek de en az kendisi kadar şok olmuş ve üzülmüş­ tü. Evliliklerinin bitmiş olduğunu düşünerek, yaşamış olduklan acıyla yüzleşmelerinin daha iyi olacağını hesap etmiş, Dılek’ın İzmir’e gelmesine ses çıkarmamıştı ama anladığı kadanyla Di­ lek, Çetin’i hâlâ seviyordu. Bu durumda aradan çıkması gerekti­ ğini karar verdi. Oğlunu etkilemek için baskı yapmayacaktı artık. Onun Songül ile mutlu bir beraberliği olduğunu biliyordu. Son- 510

Güneşin Kızıgüi’ü de çok seviyordu. H er zam an aklı başında ve yumuşak huy­lu bir genç kadındı. O, Ç etin’i, oğlu da onu seviyordu. Zamanınnelere gebe olacağını şim diden kestirmek çok zordu. Sonra gözleri yine solgun ve bembeyaz yüzle uyumakta olanoğluna çevrildi. Bugün onu kaybedeceğim diye aklı gidecekti.Fakat oğlu yaşanabilecek en büyük acıyı yaşamış ve evladınınölümüne tanık olmuştu. Onun bu acı dolu günleri atlatmaya ça­lıştığı günler geldi aklına. Ellerinden geldiğince destek olm uş­lardı bu zor günlerinde ona. Fakat Dilek, ağır bir darbe almasınaneden olmuştu. Şim di daha iyi idrak edebiliyordu ÇetinTn du­rumunu. Oğlunun gerçekten sağlam bir iradeye sahip olduğunahükmetti içinden. Songül hayatına girmemiş olsa yine bu kadarsağlam durabilir m iydi bu acı hayat karşısmda işte bundan eminolamıyordu. Bu arada telefonu ısrarlı bir şekilde çalm aya başlaym ca he­men arayan n um araya baktı. D ilek anyordu. Buraya geldiğindenberi belki en az onuncu arayışıydı. “Çetin nasıl?” diye sordu yine hemen açar açmaz telefonu. “Hala kendine gelm edi.” “Önem li bir durum yok değil m i? D oktorlar ne diyor?*' “Yaşadığı travm adan sonra normal bir durum olduğunu söy­lüyorlar. U yuyorm uş şu anda. B üyük ihtimal sabaha kadar uyurdediler.” D ilek bir süre konuşm adan sessiz kaldı. “Merak etm e kızım , ben yanındayım. Kendine gelmce ararhaber veririm sana. Sen de düşünm e artık geçti her şey.'* dedi. Dilek telefonu kapatınca arkasından yine Songül aradı. Onun durumu da D ilek’ten farklı değildi. D ilek'e göre şanslı olduğu tek şey Ç etin’in y aşadıklannı görm em iş olmasıydı. Buna içinden şükretti. N e D ilek ne de kendisi bugün yaşananları ömürleri bo­ yunca unutamazlardı. Buna rağmen yaralanmış olması Songül'ü mahvetmeye yetmişti 511

\ î ^ Gonca ÇifiçioğuUan “KemaJ Bey. Çetin telefona cevap vemıiyor. Uyanmad: sanı- nm.\" dedi açar açmaz telefonu. “Yok, yavrum henüz uyanmadı. Doktorlar yann sabaha ka­ dar uyuyabileceğini söyledi. Endişelenme, önemli bir şey yok.” “Tamam, ben sabah tekrar ararım. Siz de kendinize dikkat edin,” dedi sevgi dolu sesiyle. Her zaman kibar ve nazik biriydi Songül. Çetin’in işi gerçek­ ten zordu. İki kadın da onu çok seviyordu çünkü. Ertesi sabah Çetin, kendine geldiğinde babasını başucunda görünce çok şaşırdı. Kemal Bey bütün bir geceyi kanepede otu­ rarak ve televizyon seyrederek geçirmişti. Gözüne bir damla bile uyku ginnemişti. Sürekli oğlunu kontrol etmiş, bir aksilikle kar­ şılaşacağı korkusu yaşamıştı, Çünkü bütün bir gün bu aksilikler peşlerini bırakmamıştı. Çetin, sorunsuz bir şekilde rahat ve derin bir uykuyla sabahı etmişti. Oğlunun gözlerini açtığını görünce, “Nasılsın oğlum?” diye sordu hemen. Çetin dün yaşanan onca şeyden sonra babası gelmezse şaşardı. Onun ne kadar ev­ hamlı ve endişeli olduğunu biliyordu. Zaten yaşanılan her teh­ likeli anda babasının yüzü hemen bembeyaz oluyor, endişe ve korkuyla kasılıyordu. Onu daha fazla evhamlandırmak istemedi. Zonklayan bacağına rağmen, “İyim baba, merak etme. Baya dinç hissediyorum kendimi.” O sırada ikisinin de çalan telefonları daha fazla konuşmaları­ na fusat vermedi. Çetin’i Songül, Kemal Bey’i de Dilek aramıştı. Daha sonra Dilek, Çetin’i de arayarak onunla da konuşmuştu. Genç adam, her iki kadına da iyi olduğunu, merak etmemelerim yakında İzmir’e geleceğini söylemişti. Songül ile konuşmaları sevgili havasında. Dilek ile de resmi bir tonda geçmişli. 512 /4-

Güneşin Ktzt Dilek ertesi gün akşam Çelin ile Kemal Bey’in hemen İzmir’e döneceklerini duyunca şaşırmıştı. En azından Çetin kendisini bi­ raz toparlaymcaya kadar birkaç gün daha kalacaklannı düşünü­ yordu. Kemal Bey, oğlunu kalması konusunda ikna edemediğini fakat yola çıkacak kadar da iyi olduğunu söylemişti. Baba oğul İzm ir'e geldiklerinden itibaren iki saate yakın birzaman geçmişti. Bu iki saati de içinde duyduğu heyecan yüzün­den zorlukla geçirmişti. Kemal B ey'in söylediğine göre Çetinkendi evine gitm ekte ısrar etmişti. Şimdi genç adamın evininbulunduğu apartmanın önünde bekliyor, onun dairesine çıkmakiçin cesaretini toplam aya çalışıyordu. Derin bir nefes alarakapartmanın içine girdi ve asansöre doğru yürüdü. Bostanb'da,deniz manzaralı, yedinci kattaki eve gelince heyecanla zile doğruuzandı. Bugün olm asa bile en kısa zamanda Ç etin'e hala onu çoksevdiğini söyleyecekti. Artık ona olan sevgisini içine göm mek­ten vazgeçmişti. Elleri titreyerek ve ter içinde çaldı zili. KapıyıKemal Bey açtı. O nu görünce yüzüne yayılan bir tebessümle kar­şıladı. “Gel kızım, biz de çok olmadı geleli. Çeiin'i sağ salim gör.\"diyerek onu içeriye buyur etti. Dilek heyecanla geldi se\ diğı ada­mın bulunduğu salona. Fakat gelir gelm ez, heyecanı büyük birhayal kırıklığına dönüştü. Çetin salondaki kanepede oturuyordu.Yaralı bacağının altına p u f koymuşlardı. Koltuğun yanındakikoltuk değnekleri çekti o anda dikkatim. Sonra gözlen yanındaoturan ve başını Ç etin'in om zuna yaslam ış olan Songül’ü gördü.O sırada Ç etin’in annesi de elinde çay tepsiyle mutfaktan çıktı veDilek’i gülüm seyerek karşıladı. 513

•i?** Gonca ÇifiçioğuUan “Dilek, kızım hoş geldin,” dedi geldiğine m em nun bir şekil­ de. Dilek eski kayınvalidesine gülümsedikten sonra bakışlarını Çetin'e çevirdi. O da dikkatle kendisine bakıyordu. \"Geçmiş olsun Çelin. Seni böyle iyi görm ek m utluluk veri­ ci.” dedi. Dünİdi korkuları gözünün önünden geçm işti. “Teşekkür ederim Dilek. Senin de oldukça endişelendiğini biliyorum. Ama bak sapasağlam karşınızdayım ,” dedi sıcak bir gülümsemeyle. Songül ayağa kalkarak ve sanlarak kendisini karşıladı. Sonra tekrar Çetin’in yanına oturdu ve genç adam ınelini kendi elleriyle sardı. Çetin de o elleri sım sıkı b ir şekildetuttu. Onların öyle samimi görünüşleri içini acıttı, yüreğini sızlat­tı. Buraya söylemeyi düşünerek geldiği şeyleri sessizce yutm akzorunda kaldı. Nezaketen biraz oturup onlarla birlikte çay içti.Ne Kemal Bey ne de Çetin in dünkü yaşanılanlarla ilgili hiç ko-nuşmamalan dikkatini çekti. Olaylann aynntılannı anlatarak bü­yük ihtimalle annesini ve Songül’ü üzm ek istem iyorlardı. AradaÇetin’in endişeli kaçamak bakışlarım kendi üzerinde yakaladı.Dünkü yaşananlardan sonra kendisinin de şok geçirdiğini hisse­den bakışlardı bunlar. Sıcaktı ve belki de biraz sevgi vardı içinde.Emin olamadı ama öyle hissetti. O esnada Kemal Bey’in cep telefonu çaldı. T elefona cevapveren adamın yüzü aniden kireç gibi bem beyaz kesilm işti. H er­kes bu değişimi gördüğü anda endişe ile ona bakm aya başladılar. “Tamam, gelişmelerden beni haberdar edin,” diyerek telefo­nu kapattı. “Ne oldu baba? Kimdi arayan?” diye m erakla sordu Çetin. Babası herkesin yüzüne tek tek baktıktan sonra konuştu. “Az önce Ateş hapishaneden kaçmış,” Sesindeki endişeyüzüne de yansımıştı ve bu endişeli bakışlar Ç etin’in üzerindeodaklanmıştı. 514

^ G üneşin Kızt i Dilek. Aleş ismını duyunca ürperdı. Onunla Ugdı bütün bil­ fgileri daha geldiği anda almışt,. Zaten geçen sene emniyet birim-leri içinde Ateş'i ve vahşetini duymayan yoktu. Onu insanüstü ■bir çabayla Çelin yakalayıp hapse aUınnıştı. Anık hapisten kaçtı­ğına göre, Ç etin’den intikam almak için gelecekti. Bunlar akima gelince o da diğerleri gibi korkuyla baktı Çetm'c. 515

Güneşin Kızı m N BöIüm 4 0^ ^ e y l a , sonbaharın yavaş yavaş kendisini hissettirdiği eylül « ¿ ç a y ı n ı n son günlerinde, yüzünü ılık meltemin hafif esüı-tisine çevirmişti. Tesisin bahçesinde bankın üzerinde oturuyor,dalgın bakışlarla çevredeki diğer hastalan seyrediyordu. Yemye­şil ve rengârenk çiçeklerle donatılmış bahçe, görüntüsüyle zatenhuzur veriyordu insanın içine. Babası hemen her gün ziyaretinegeliyordu. Emniyette görev yaptığı zamanlar buraya seminer içingeldiğinden tesisi ve imkânlannı çok iyi biliyordu. B abasıyla birlikte M adrid’e geleli neredeyse üç ay olmaküzereydi. Birkaç gün İstanbul’da tedavi olmuş, pasaport ve yerayarlam alan yapılıp her şey tamamlandıktan sonra baba kız bir­likte buraya gelm işlerdi. İstanbul’da da tedaviye devam etme du-rum lan olm asına rağmen ortam ve hava değişiminin iyi gelece- 517

Oonca OftÇİoğuUan ğini düşünerek, özellikle babası burayı tercih etm işti. G erçekten de uyuşturucu ile mücadele edenler için bulunm az özelliklere sa­ hip muhteşem bir tesisti burası. Son derece disiplinli ve kurallar çerçevesinde hareket edilen bir yerdi. Psikolojik terapi tedavinin merkezini oluşturuyordu. Sonra Suboxone ilaç tedavisiyle sıkı bir programa alıyorlardı. Yapılacak egzersizler, yürüyüşler, spor­ tif etkinlikler, hatta sanatsa! etkinliklerle hastayı nonnal hayatauyum sürecine alıştırıp bu hayatı daha çok sevdinneyi hedefli­yorlardı. Uyuşturucun esaretinden kurtulm ak için öncelikle bunuistemek gerekiyordu. Hem de cam gönülden istem ek gerekiyor­du. Çünkü yoksunluk krizleri çok şiddetli geçiyor, buna da da­yanmak çok zor oluyordu. Bu zorlu süreçte babası sürekli yanında olmuştu. O nun varlı­ğı bile zaten en büyük moral desteği idi kendisi için. Y ıllar sonrabuluşmanın coşkusuyla her gün birlikte vakit geçiriyor, bahçededolaşıyor, uzun uzun sohbet ediyor ve arada satranç oynuyorlar­dı. Babasının, geçireceği her evreyi ve adım ı çok iyi bilmesi bunagöre tedbirler alması sayesinde şu üç aylık dönemde büyük birgelişme kaydetmişti. Artık yoksunluk krizlerini sık yaşamıyordu.Krizler vücudunu sardığmda ilk zam anlar kadar şiddetli hisset­miyordu. İlk iki ay çok zorlanmıştı. Program ın kuralları da çokzorluydu. Pes etme aşamasından defalarca babasının yardım ı vedesteği sayesinde dönmüştü. Çok zayıflamış ve çökmüştü. Eskihalini bilenlerin gördüğünde şok olacakları derecede fiziksel de­ğişikliğe uğramıştı. İştahsızlık yüzünden aşın kilo kaybı yaşa­mıştı. Fakat son bir ay azcık toparlanmış, hatta biraz da olsa kiloalabilmişti. Yanaklarına bile az da olsa renk gelmişti. Babası uzun uzun onlardan ayn kaldığı zamanlan anlatmışçektiği özlem ve sıkıntıyı da dile getirmişti. İçten içe bunları dile getirerek onlan yalnız bırakm aktan kaynaklanan suçluluk duygusunu azaltm aya çalışıyordu. Aslında artık daha iyi anlı- 518

Otineçin K m yordu babasını. Hayatlarında en büyük fedakârlığı o yapmıştı. Hiç değilse kendisi, annesi ve kardeşi birliktelerdi. Dedesi ve anneannesi de onlara kol kanat germişlerdi. Oysaki babası ya­ payalnız, sadece uzaktan bakarak hasret giderebilmişti ailesi ile. Yine de kopam am ış çok uzaklaşamamıştı. Emniyetten de kop-mamıştı. Başka bir kimlikle yine sokaklarda onlar için çalışan birmuhbir olmuştu. Uyuşturucu ile mücadele hayatının her anındaonunla olm uştu yine. Şimdi algılayabiliyordu artık bazı şeyleri.Birçok başarılı operasyonun altında yine babasının imzası vardı.İzm ir’de sevgili kızının da gölgesi gibi olmuştu. Çetin ile bera­ber çalışırken çok başarılı bir süreç yaşamışlar, İzmir sokaklarımkeşlerden, hırsızlardan, katillerden armdırmışiardı. Her elde et­tikleri ipucunun arkasında babası olduğunu daha yeni öğrenmiş­ti. Sevgili babası, bizzat yanında olmasa bile her daim arkasmdaolmuş, elinden geldiğince de kızına her bakımdan yardım etmeyeçalışmıştı. Yeri gelm iş sokaklarda keşler gibi yaşamış, mallanntnereden aldıklarının izlerini sürmüş, çok sayıda uyuşnırucununyakalanm asında etkili olmuştu. Bunun dışında bir de iş hayatıvardı. G ündüzleri çalışıyor gece ise ava çıkıyordu. Yani uyuşüı-rucu avına. İzm ir’in işlek caddelerinden birinde küçük bir mar­keti vardı. B uradan gelen gelir hayli hayli geçimim sağlıyordu. Yine anlattığına göre A dıyam an’a tayin isteyip gelmesini hiçistememişti. A nnesinin buna zaten izin vermeyeceğini bildiğin­den içi rahattı. Fakat o ölünce korkmğu şeyde başına gelmişti.Direkt kendisiyle irtibat kuramadığı için Kemal Bey vasıtasıy­la vazgeçirm e çabasına girişm işti. Şimdi anlıyordu artık KemalBey’in bu işe ço k iyim ser bakmayışm m sebebini. Kimse engel olam amıştı buraya gelmesine. Biraz da kaderbelirliyordu herhalde alınan kararlan. Öyle düşünüyordu artık.Çünkü kaderi belirlem işti istikamet yönünü Adıyaman olarak.Sonra o kader karşısına İsm et'i çıkannıştı. İsmet aklından geçin­ 519


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook