Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Lugat

Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Lugat

Published by risalekz, 2024-05-31 09:52:26

Description: Ayhan Hocha

Search

Read the Text Version

mürettib
(a.s. retb'den c. mürettibîn) 1. tertîbeden, nizâma, sıraya
koyan. 2. i. yazı dizicisi [matbaada].
Sehv-i mürettib
mü-rettibin yaptığı harf veya kelime yanlışlığı.
mürettib-hâne
(a.f.b.i.) basımev-lerinde tertip ve dizgi işlerinin yapıldığı
yer.
mürettibîn
(a.i. rüteb'den, mürettib'in c.) mürettipler, yazı dizicileri.
mürettil
(a.s. tertîl'den) tertîl eden, Kur'ân-ı ağır ağır tecvit üzere
okuyan.
mürevva'
(a.s.) aklı, fikri, düşünüşü, görünüşü sağlam [kimse].
mürevvak
(a.s. revk'den) tervîk edilmiş, süzülmüş, tortusu giderilmiş,
(bkz: mür-teşih).
mürevvec
(a.s. revâc'dan) revaçlandırılmış, itibâr edilmiş, propagandası
yapılmış.
mürevveh
(a.s. râyıha'dan) râyihalandınlmış, kokulandırılmış [güzel].
mürevvic
(A.s. revâc'dan) 1. tervî-ceden, taraflısı olan [bir fikrin]. 2.
geçiren, sürüm kazandıran. 3. itibâr eden, yürüten;
propagandasını yapan.
mürevvih
(a.s. râyiha'dan) 1. râyi-halandıran, kokulandıran [güzel]. 2.
rahatlandıran.
mürg
(f.i.) sümük.
mürg
(f.i.c. mürgan) kuş. (bkz: tayr).
mürg-i âbî
(su kuşu) ördek; kaz.
mürg-i aftâb-âlem
(dünyanın güneş kuşu) ateş.
mürg-i âmîn
(âmin kuşu) devamlı olarak âmin diyerek uçtuğuna inanılan
melek.
mürg-i âzer-efrûz
(ateş gibi parlak kuş) kakmış kuşu.
mürg-i bâg
bülbül.
mürg-i bâl-şikeste
tank kanatlı kuş.
mürg-i bâm
bülbül.
mürg-i bî-gâhhân, mürg-i biyâkî
vakitsiz öten horoz.
mürg-i bismillah
kuş biçiminde yazılan besmele.
mürg-i çemen
bülbül.
mürg-i dana
(akıllı kuş) papağan.
mürg-i dil
gönül kuşu.
mürg-i felek, mürg-i gerdûn melek.
mürg-i guşt-rubâ
(et kapan kuş) çaylak.
mürg-i lıakk-gû
ishak kuşu. (bkz: mürg-i şeb-âvîz).
mürg-i haneği
(ev kuşu) tavuk.
mürg-i hoş-hân
bülbül.
mürg-i ilâhî
ruh, can, nefes.
mürg-i Îsâ
yarasa.
mürg-i leb
söz, lâf.
mürg-i Mecnûn
Mecnun'un başında yuva yaptığı söylenen kuş.
mürg-i nâme, mürg-i nâme-âver
(mektup götüren kuş) posta güvercini.
mürg-i nâme-ber
(mektup götüren kuş) güvercin.
mürg-i rengîn-tâc
(renkli taçlı kuş) horoz.
mürg-i rûz
Güneş.
mürg-i seher
bülbül.
mürg-i seher-hân
(sabah kuşu) bülbül; horoz.
mürg-i sidre
Cebrail Aleyhisselâm.


mürg-i subh
(sabah kuşu) bülbül.
mürg-i Süleyman
çavuşkuşu. (bkz: hüd-hüd).
mürg-i şeb-âheng, mürg-i şebhân, mürg -i şeb-hîz bülbül.
mürg-i şeb-âvîz
ishak kuşu. (bkz: mürg-i hakk-gû).
mürg-i şeb ü rûz
Ay ve Güneş.
mürg-i tarab
1) hanende, şarkı okuyucu; 2) bülbül; 3) güvercin.
mürg-i zebânek
bot. kuşdili denilen bitki.
mürg-i zer
Güneş.
mürg-i zîrek, mürg-i zîrek-sâr
(anlayışlı kuş) sığırcık kuşu.
mürg-i zerrin
sülün.
mürg-i zerrîn-bâl
Güneş.
mürg-i zerrîn-per
Güneş.
mürg-âb
(f.b.i.) 1. su kuşu. 2. ördek. 3. kurbağa, (bkz: dıfda1, guk).
mürgak
("ga" uzun okunur, f.i.) muz. Türk müziğinin en az altı asırlık
bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir numunesi
yoktur.
mürgan
("ga" uzun okunur, f.i. mürg'in c.) kuşlar, (bkz: tuyûr).
mürgan-ı arş
("ga" uzun okunur) büyük melekler.
mürgan-ı sidre
büyük melekler.
mürgane
("ga" uzun okunur, f.i.) kuş yumurtası.
mürgane
("ga" uzun okunur, f.zf.) kuşlar gibi, kuşlara yakışacak
şekilde.
mürg-bâz
(f.b.i.) kuşçu, kuş yetiştiren, (bkz: kuş-bâz).
mürg-dil
(f.b.s.) "kuş yürekli" tavşan yürekli, korkak.
mürgek
(f.i.) kuşcağız, küçük kuş.
mürg-endâz
(f.b.s.) bir büyük lokmayı çiğnemeden yutan.
mürg-zâr
(f.b.i.) kuş yatağı, kuşu bol olan yer.
mürg-zâr-ı ukbâ
cennet.
mürhiye
(a.i.) hafif müshil.
mürîb
(a.s.) şüphelendirici, şüpheli.
mürîd
(A.s. revd'den. c. mürîdân) 1. irâde eden, emreden, buyuran.
2. i. bir şeyhe bağlı olan kimse.
mürîdân
(a.s. mürîd'in c.) 1. irâde edenler, emredenler, buyuranlar. 2.
i. bir şeyhe bağlı olan kimseler, (bkz. müredâ').
mürîd-âne
(a.f.zf.) mürîd olana yakışacak yolda.
mürîdiyyet
(a.i.) mürit olma durumu, müritlik.
mürkıd
(a.i.) uyutucu ilâç.
mürr
(a.s.) acı. (bkz: telh).
El-hakku mürrün
doğru söz acıdır.
mürrâne
(a.i.) süngü.
mürsel
(a.s. resel'den. c. mürselîn) 1. irsal olunmuş, gönderilmiş,
yollanılmış. 2. peygamber. 3. salıverilmiş saç. 4. i. g. s. bir
yazı sitili.
Seyyidü'l-mürselîn
"gönderilenlerin büyüğü, ulusu olan" Hz. Muhammed.
mürselü'n-ileyh
huk. 1) ona gönderilen; 2) söz kendisine tebliğ olunan kimse;
3) nakliyat mukavelesi gereğince malı tesellüm etmeye
yetkili kimse.
mürselât
(a.i. mürsele'nin c.) 1. irsal olunan, gönderilen şeyler. 2.
melekler. 3. Kur'ân-ı Kerîm'in 77 nci sûresi. [Mekke devrinde
nazil olmuştur, 50 âyettir].


mürsele
(a.i.) 1. mektup, kâğıt, pusula. 2. gönderilen şey.
mürselîn
(a.s. mürsel'in c.) peygamberler.
mürselün ileyh
(a.b.s.) kendisine bir şey gönderilmiş olan.
mürsil
(A.s. resel'den) 1. irsal eden, gönderen, yollayan. 2, resul
(peygamber), elçi gönderen.
mürsil-i mektub
mektup gönderen.
mürsile
(a.s. resel'den) ["mürsil"in müen.]. (bkz. mürsil).
mürşid
(a.s. rüşd'den. c. mürşidin) 1. irşâdeden, doğru yolu gösteren,
kılavuz. 2. i. tarikat pîri, şeyhi [müridlerine yol gösterdiği
için]. 3. gafletten uyandıran.
mürşid-i a'zam
Hz. Muhammed.
mürşid-i dana
çok bilen, çok anlayışlı (mürşit).
mürşid-i kâmil
tas. Hakk'a kavuşmuş, "fenâfıllâh" mertebesine ulaşmış.
mürşid-i Rûm
Anadolu'nun mürşidi, Hz. Mevlânâ.
mürşid-âne
(a.f.zf.) mürşid olana yakışır surette.
mürşide
(a.s. rüşd'den) 1. ["mürşid"in müen.]. (bkz. mürşid). 2. i.
kadın adı.
mürşidin
(a.s. ve mürşid'in c.) mürşitler, doğru yol gösterenler; pirler.
mürtagib
(a.s. rağbet'den) irtigabeden, rağbet eden, istek gösteren.
mürtakî
(a.s. raky'den) 1. irtika eden, yukan çıkan, yükselen. 2.
ilerleyen, (bkz: müterakkî, müteâlî, mütesâid).
mürtebit
(a.s. rabt'dan) 1. irtibat eden, bağlanan. 2. ilgili, bağlantılı.
mürtecâ
(a.s. recâ'dan) irtica olunmuş, umulmuş, ümîd edilmiş.
mürtecel
(a.s. recl'den) irticalen, hemen, düşünmeden söylenilmiş söz
veya şiir.
mürteci
(a.s. recâ'dan) irtica eden, umucu, uman, ümitli.
mürteci'
(a.s. rücû'dan) 1. irtica eden, geri dönen. 2. gerilik, geriye
dönmek taraflısı, fr. reactionnaire.
mürtecil
(a.s.) hazırcevap, irticalen, düşünmeden hemen şiir veya söz
söyleyen.
mürtecil-âne
(a.f.zf.) irticalen söz veya şiir söyleyene yaraşır surette.
mürtecile
(a.s.) ["mürtecil" in müen.]. (bkz: mürtecil).
mürtecilen
(a.zf.) düşünmeden, hemen söz veya şiir söyleyerek.
mürtecim
(a.i.) birbiri üzerine istiflenmiş.
mürtedd
(a.s. redd'den) irtidâdeden, islâm dîninden dönen.
mürtedi'
(a.s.) irtidâ eden, yasak olan şeylerden kaçınan.
mürtedif
(a.s. redfden) irtidâf eden, ardına düşen, arkasından giden.
mürtefi', mürtefia
(a.s. refden) irtifa eden, yükselen, yükselmiş, yüksek; yüce.
Cibâl-i mürtefia
yüksek dağlar.
mürtefî arazî
coğr. yüksekel, alm. Hochland.
mürtefi' olmak
kaybolmak.
mürtefid
(A.s. irtifâd'dan) irtifâdeden, kazanan, edinen.
mürtehaf
(a.i.) hastalığı şaşırtan tedavi usulü.
mürtehen
(a.s. rehn'den) rehin olarak alınan, ipotek edilen.
mürtehil
(a.s. rıhlet'den) 1. irtihâl eden, dünyâdan göçen, ölen. 2. göç
eden.
mürtehin
(a.s. rehn'den) rehin olarak, ipotek olarak alan.
mürtehis
(a.s.) irtihâs eden, ucuz sayan.
mürtehiz
(a.s.) irtihâz eden, rezîl olan.
mürteî
(a.s. ra'y'dan) 1. irtiâ eden, otlayan. 2. kırda dolaşan.


mürteib
(a.s. ru'b'dan) irtiâbeden, korkan.
mürteid
(a.s. ra'd'den) irtiâdeden, korkup titreyen, (bkz: mürteiş,
ra'şedâr).
mürteiş
(a.s. ra'ş'den) irtiâş eden, titreyen, (bkz: mürteid).
mürteişe
(a.s.) ["mürteiş" in müen.]. (bkz: mürteiş).
mürtekıb
(a.s. rakb'dan) irtikabeden, bekleyen, göz hapsine alan. (bkz:
müterakkıb).
mürtekış
(a.s.) irtikaş eden, savaşta birbirine giren, karmakarışık olan.
mürtekib
(a.s. rükûb'dan. c. mürtekibîn) irtikabeden, kötü, yakışıksız iş
yapan; rüşvet alan, rüşvet yiyen, (bkz. mürteşî).
mürtekibân
(a.s. mürtekib'in c.). (bkz: mürtekibîn).
mürtekibîn
(a.s. mürtekib'in c.) irtikâbedenler, kötü, yakışıksız iş
yapanlar, rüşvet alanlar, rüşvet yiyenler.
mürtekiz
(a.s. rekz'den) yerli yerinde, dikili duran, sağlam duran.
mürtemî
(a.i.) keşif kolu, karakol.
mürtes
(a.i.) huk. harpte yaralanıp harp meydanı dışına
nakledildikten biraz sonra ölen islam mücâhidi.
mürtesem
(a.s. resm'den) 1. resmo-lunmuş, resimlenmiş. 2. mat.
izdüşüm.
mürteseme
(a.s. resm'den) ["mürtesem" in müen.]. (bkz: mürtesem).
mürtesih
(a.s.) sağlam ve sabit olan.
mürtesim
(a.s. resm'den) irtisam eden, resmi çıkan.
mürtess
(a.s.) irtisâs etmiş, duyulmuş, işitilmiş, (bkz: mesmû', şayi').
mürteşî
(a.s. rişvet'den) irtişa eden, rüşvet alan. (bkz: mürtekib,
müsterşî).
mürteşif
(a.s. reşfden) yudum yudum içen.
mürtesih
(a.s. reşh'den) süzülmüş, (bkz: mürevvak).
mürtevî
(a.s.) irtivâ etmiş, suya kanmış.
mürtezık
(a.s. nzk'dan) rızıklanan, azıklanan.
mürtezika
(a.i. nzk'dan) ulufe (maaş) sahipleri.
mürûc
(a.i. merc'in c.) çayırlar, çayırlıklar.
mürûdet
(a.i.) son derece taşkınlık, âsîlik, dikbaşlılık gösterme.
mürur
(a.i. merr'den) 1. geçme, bir yandan girip öteyandan çıkma. 2.
geçip gitme. 3. sona erme.
mürûr-ı bâlâ
astr. yıldızların meridyenden en büyük yükseklikteki geçişi,
üstgeçiş, fr. culmination superieure.
mürûr-ı eyyam
günlerin geçip gitmesi.
mürûr-i süflâ
astr. Kutup yıldızı aslında "ephemeride" denilen bir münhanî
(*eğri) çizerek hareket etmekte iken, bu eğri astronomlarca
pratik maksatlarla bir elips olarak kabul edilmiştir. Hakikî
kuzey (pöle) bu elipsin büyük ve küçük çaplarının kesişme
noktasındadır. Polaris (Kutup yıldızı) elipsin küçük çapının
altında bulunduğu anda mürûr-i süflâ'dadır. [elipsin büyük
çapı, hatt-ı istiva (ekvator) düzlemine paraleldir].
mürûr-i ulyâ
astr. *yücelim. Kutup yıldızı aslında "ephemeride" denilen
bir münhanî (*eğri) çizerek hareket etmekte iken, bu eğri
astronomlarca pratik maksadarla bir elips olarak kabul
edilmiştir. Hakîkî kuzey (pöle) bu elipsin büyük ve küçük
çaplarının kesişme noktasındadır. Polaris (Kutup yıldızı)
elipsin küçük çapının üstünde bulunduğu anda mürûr-i


ulyâ'dadır. [elipsin büyük çapı hatt-ı istiva düzlemine
paraleldir].
mürûr-i va'de-i yâr
sevgilinin verdiği sözün geçip gitmesi.
mürûr-i zemân
huk. zaman aşımı, bir dâvanın açılması veya bir hükmün
yerine getirilmesi için kanunen muayyen, belli olan
zamanların geçmesi, f r. prescription.
mürûriyye
(a.i. mürûr'dan) geçmelik, bir köprüden, bir yabancı ülkeden
geçerken verilen para.
mürüvvet
(a.i. mer'den) 1. insaniyet, mertlik, yiğitlik. 2. cömertlik,
iyilikseverlik. 3. kadın adı.
mürüvveten
(a.zf.) insanca, mertlik ve yiğitlikle.
mürüvvet-mend
(f.b.s.) 1. insaniyetli. 2. cömert, iyiliksever.
mürvârîd
(F.i.) inci. (bkz: dürr, lü'lü).
müsâadât
(a.i. müsâade'nin c.) 1. yardımlar. 2. izinler.
müsâade
(a.i. su'ûd'dan. c. müsâadât) 1. yardım, (bkz: muavenet). 2.
izin. 3. elverişli bulunma, [şiirde "müsâadet" şeklinde de
kullanılır].
müsâade-kâr
(a.f.b.zf.) uysal davranan, zorluk çıkarmayan, hoşgörü sahibi.
müsâade-kârî
(a.f.b.i.) uysal davranma, zorluk çıkarmama, hoşgörürlük.
müsâafe
(a.i. afv'den). (bkz. müsâade, müsamaha), fr. tolerence.
müsâb
(a.s. sevâb'dan) sevap kazanmış, sevap kazanan.
müsabaka
(a.i. sebk'den) birbirinden ileri olmaya, birbirini geçmeye
çalışma.
müsâbakat
(a.i.) yanş, yarışma.
müsâberet
(a.i. sabr'dan) 1. devamlı, sürekli olarak uğraşma. 2. bir şey
yapmaya hemen girişme, (bkz: mübâderet).
müsabık
(a.s. ve i. sebk'den) yanşan, yanşçı, müsabakaya katılan
kimse.
müs'ad
(a.s.) is'âd edilmiş, bahtiyar, mes'ut, mutlu kılınmış.
müsâdefe, müsâdefet
(a.i. sudûfdan) tesadüf etme, rastgelme.
müsâdemât
(a.i. müsâdeme'nin c.) çarpışmalar, tokuşmalar. .
müsademe
(a.s. sadm'den. c. müsâdemât) 1. çarpışma, tokuşma,
birbirine çarpma.
müsâdeme-i bahriyye
aşk. denizde çarpışma.
müsâdeme-i sefâin
gemilerin çarpması. "Bârika-i hakikat müsâdeme-i efkârdan
çıkar." (N. Kemâl) hakikat şimşeği, hakikatin ışığı, fikirlerin
çarpışmasından çıkar. 2. silâhlı çarpışma.
müsâderât
(a.i. sudûr'dan. müsâ-dere'nin c.) müsadereler, yasak şeylerin
kanuna uyglın olarak alınmaları, zoralımları.
müsadere
(a.i. sudûr'dan. c. müsâderât) 1. Tanzimat'tan önce, herhangi
kabahatli bir kimsenin malının hükümetçe, pâdişâh adına
zaptedilmesi. 2. memnu, yasak bir şeyin kanuna uygun olarak
zabtı, fr. confiscation.
müsadere ale'l-matlûb
mant. *savı kanmama, bir şeyi yine kendisiyle delil
göstermeye kalkma işi.
müsadif
(a.s. sudûfdan) tesadüf eden, rastlayan, rastgelen.
müsâf
(a.i. mesâfe'nin c.) mesafeler, uzaklıklar.
müsâfât
(a.s.) 1. birbirine kötü muamele etme. 2. hastayı tedâvî etme.
müsâferet
(a.i. sefer'den) 1. seyahat, yolculuk. 2. misafirlik, konukluk.
müsâfereten
(a.zf.) misafir olarak.


müsâfir
(a.i. sefer'den. c. müsâfırîn) 1. misafir, yoldan gelen, yolcu,
(bkz: ibn-üs-sebîl). 2. yolculuk sırasında birinin evine inen
konuk, (bkz: mihmân, dayf). 3. komşuya giden kimse. 4.
hek. gözün saydam tabakasında herhangi bir sebepten dolayı
meydana gelen beyaz leke.
müsâfir-hâne
(a.f.b.i.) 1. yolcu konağı, otel. 2. mec. (bu) dünyâ.
müsâfirîn
(a.i. sefer'den. müsâfir'in c.) 1. yolcular. 2. misafirler,
konuklar.
müsâfir-perver
(a.f.b.s.) konuksever.
müsâg
(a.s. sevg'den) isâga olunmuş, boğazdan kolaylıkla geçirilmiş,
kolay yutulmuş.
müsâg
(a.i. isâga'dan) akıtılmış, kalıba dökülmüş olan.
müsâhele
(a.i. sehl'den) 1. incelik ve uysallık gösterme. 2. kolaylık
gösterme. 3. kolay sanma.
müsâhele-kâr
(a.f.b.s.) 1. incelik ve uysallık gösteren. 2. kolaylık gösteren.
3. kolay sanan.
müsâhele-kârâne
(a.f.zf.) nezâket ve uysallık gösterene yaraşır yolda.
müsâheme
(a.i. sehm'den) kur'a çekme.
müsâhere
(a.i. seher'den) gece uyu-yamayıp uyanık durma.
müsahhan
(a.s. sahan ve suhûnet'-den) teshin edilmiş, ısıtılmış,
kızdırılmış.
müsahhar
(a.s. sihr ve sehhar'dan) büyülenmiş, büyülü; büyü ile
aldanmış.
müsahhar
(a.s. sihriyy'den) 1. teshir olunmuş, elde edilmiş, ele
geçirilmiş. 2. tutkun, itaat etmiş, boyun eğmiş. 3. huk. Vekîli
müsahhar
maznun (sanık) için mahkemece tâyin olunan avukat.
müsahhir
(a.s. sihriyy'den) teshîr eden, ele geçiren.
müsâhim
(A.s. sehm'den) kur'a atan, kur'a çeken.
müsâid
(a.s. süûd'dan) 1. yardım eden. 2. elverişli, uygun, (bkz.
muvafık). 3. müsâade eden, izin veren.
Gayr-i müsâid
elverişsiz; müsâade vermeyen.
müsâif
(a.s.) müsâafe eden, iş bitiren, uygunluk gösteren.
müsâkat
("ka" uzun okunur, a.i. sevk'den) fık. meyvasının bir kısmını
almak şartıyla bir bağı veya ağaçlan birine verme.
müsâkata
(a.i. sukut'dan) 1. düşürme. 2. peyderpey düşürme.
müsakkab
(a.s.). (bkz: musakkab).
müsakkaf
(a.s. sakfdan. c. müsakkatât) taskîf edilmiş, tavanlanmış, üstü
tavanla onulmuş, tavanı, damı olan.
musakkafa
(a.s.) ["masakkaf"in müen.]. (bkz. musakkaf)
müsakkafât
(a.s. sakfdan. müsakkaf in c.) müsakkaf olan, üzeri dam ile
örtülü olan yerler [ev, han, dükkân., gibi]
musakkal
(a.s. sıkal ve sıklet'den) ağırlandırılmış, ağırlandırılan.
müsakkıl
(a.s. sıklet'den) sakil kılan, ağırlaştıran.
müsakkib
(a.s. sakb'dan) teskibeden, delen.
müsâl
(a.i.) sakal, (bkz: lihye).
müsâlaha
(a.i. sulh'den. c. müsâla-hât) 1. barışma, uzlaşma.
Akd-i müsâlaha
barış antlaşması. 2. barış, güvenlik, (bkz: müsâlemet).
müsâlâha-nâme
(a.f.b.i.) barış andlaşması.
müsâlebe
(a.i. selb'den) yağma, talan.


müsâlefe
(a.i. selef den) 1. biriyle birlikte seyretme. 2. bir mes'elede
berâberleşme. 3. birine yol arkadaşı olma. 4. ileri geçme,
ileride, önde bulunma [birinden].
musâleme, müsâlemet
(a. i. silm'den) barış içinde olma, banşlık, barışıklık, (bkz:
müsâlâha2) .
müsâlemet-kâr
(a.f.s.) barışçı.
müsâlemet-üslûb
(a.b.s.) barışseverce, barışçıya yaraşır yolda.
müsâlif
(a.s. selef den) 1. biriyle beraber seyreden. 2. beraber olan,
beraberleşen [bir işde-]. 3. yol arkadaşı. 4. ilerde, önde
bulunan [birinden-].
müsâlih
(a.s. sulh'den). (bkz. musâlih).
müsamaha
(a.i. semâhat'den. c. müsâmahat) 1. görmemezliğe gelme,
göz yumma, hoş görme. 2. aldırış etmeme. 3. savsaklama.
müsâmaha-kâr
(a.f.b.s.) 1. görmezliğe gelen, göz yuman, hoş gören. 2.
aldırış etmeyen. 3. savsaklayan.
müsâmaha-kârâne
(a.f.zf.) 1. görmemezliğe gelerek, göz yumarak, hoş görerek.
2. aldırış etmeyerek. 3. savsaklayarak.
müsâmahat
(a.i. semâhat'den. müsâmaha'nın c.) göz yummalar, hoş
görmeler, aldırış etmemeler.
müsâmerât
(a.i. müsâmere'nin c.) akşam, gece toplantıları, eğlenceleri.
müsaitlere
(a.i. semr'den c. müsâmerât) 1. akşam, gece toplantısı,
eğlencesi. 2. okullarda talebeler tarafından oynan piyes.
müsâmih
(a.s. semâhat'den) göz yuman, hoş gören, aldırış etmeyen.
müsânât
(a.i.) yıllık iş görme.
müsânede, müsânedet
(a.i.) yardım etme, arka çıkma.
müsâneha
(a.i. sünûh'dan) sânih olma, akla, hatıra gelme.
müsânehe
(a.i.). (bkz. müsânât).
müsâraat
(a.i. sür'at'den) 1. sür'at ve acele etme. 2. teşebbüs, girişme.
müsâraaten
(a.zf.) sür'atli, acele olarak.
müsâraka
(a.i. sirkat'den). (bkz.müsarakat).
müsârakat
(a.i. sirkat'den) çalma, hırsızlık.
müsavat
(a.i. seviyy'den) müsâvîlik, * eşitlik, aynı halde ve derecede
olma.
müsâvâten
(a.zf.) müsâvî, eşit olarak.
müsâvât-perver
(a.f.b.s.) eşitliği seven, eşitlik isteyen.
müsâtere
(a.i. setr'den) 1. örtünme. 2. örtme.
müsâveme
(a.i. sevm'den) pazarlık etme.
müsâvî
(a.s. seviyy'den) 1. eşit, denk, birinin ötekinden farksız olanı,
aynı halde ve derecede bulunan. 2. mat. eşit (=) işareti.
müsâvi'ş-şekl
kim. eşbiçimli, fr. iso-morphe.
müsavim
(a.s. sevm'den) sıkı pazarlık eden.
müsavim bi'n-nazar
huk. [eskiden] görmek veya göstermek üzere aldığı malı
götüren kimse.
müsavim bi'ş-şirâ
huk. [eskiden] iştira etmek üzere aldığı malı götüren kimse.
müsâyefe
(a.i. seyfden) birbirine kılıç çekme, birbirine kılıçla vurma.
müşavere
(a.i. seyr'den) yol arkadaşı olma [birine].
müsbet, müsbete
(a.s. sübût'-dan) 1. tesbît edilmiş, delîl gösterilmiş. 2. gr.
olumlu. 3. fiz., mat. pozitif, fr. positif.
Ulûm-ı müsbete
pozitif ilimler. 4. meç. gerçek, doğru, yararlı olanı yapan
veya arayan.


müsbet aded
mat. artı sayı.
müsbet cihet
astr. pozitif yön.
müsbig
(a.s.) isbâg edici, tamamlayıcı.
müsbit, müsbite
(a.s. sübût'dan) isbât edici, eden.
Evrak-ı müsbite
delil, vesika olabilir kâğıtlar.
müsbit
(a.i.) yara ve hastalıktan dolayı pek halsiz kalan.
müsebba'
(a.s. seb'den) 1. yedili, yedi kısımdan meydana gelen. 2. geo.
yedigen, fr. heptagone. 3. ed. her beytine aynı vezinde ve tek
sayılı mısraıyle aynı kafiyede beş mısra ilâve edilen gazel,
kasîde.
müsebbaa
(a.i.) 1. yedi kere okunması gereken dua. 2. s. [müsebba'nın
müen.]. (bkz: rriüsebba').
müsebbeb
(a.s. sebeb'den) sebebo-lunarak meydana getirilen.
müsebbet
(a.s. sübût'dan) tespît olunmuş, sabit kılınmış.
müsebbib
(a.s. sebeb'den) 1. sebebo-lan. 2. îcâdeden.
müsebbibü'l-esbâb, müsebbib-i hakîkî
Cenâb-ı Hak.
müsebbibe
(a.s.) ["müsebbib" in müen.]. (bkz: müsebbib).
müsebbih
(a.s. sebh ve sibâhet'den c. müsebbihân) tesbîh eden,
subhânallah diyen.
müsebbiha
(a.i.) 1. şahadet parmağı, sağ elin ikinci parmağı. 2. s.
["müsebbih" in müen.]. (bkz: müsebbih).
müsebbihân
(a.s. müsebbih'in c.) tesbîh edenler, subhânallah diyenler.
müsebbihân-ı felek
melekler.
müsebbihân-ı melei'l-a'lâ melekler.
müsebbih-âne
(a.f.zf.) tesbîh ederek, subhân'Allah diyerek; subhân'Allah
diyene yaraşır yolda.
müsebbibin
(a.i. müsebbih'in c.) (bkz: müsebbihân).
müsebbit
(a.s. sübût'dan) tesbît edici, sabit kılan, devamlı kılan.
müsebbitü'l-levn
kim. mordan, fr. mor-dant.
müsebbitât
(a.i.c.) dondurucu, uyuşturucu, bayıltıcı ilâçlar.
müsebbite
(a.s.) ["müsebbit" in mü-en]. (bkz: müsebbit).
müsecca', müseccaa
(a.s. sec'den) ed. seci'lendirilmiş, cümlelerinin sonu kafiyeli
olan [söz, nesir],
ibâre-i müseccaa
seci'li, kafiyeli söz.
müseccel, müseccele
(a.s. secl'den) 1. tescîl edilmiş, sicile, deftere geçirilmiş. 2.
mahkeme defterine geçirilmiş.
Vukuât-ı müseccele
sicile, mahkeme defterine geçirilmiş vukuat.
müseccil
(a.s. secl'den) 1. tescîl e-den, sicile, deftere geçiren. 2.
mahkeme defterine geçiren.
müsedded
(a.s. sedâd'dan) teşdide-dilmiş, uzunluğuna doğrultulmuş.
müseddes
(a.s. süds'den) 1. tesdîs edilmiş, altıya çıkarılmış. 2. altı
kısımdan meydana gelmiş. 3. geo. altıgen, fr. hexagone. 4. ed.
her kıt'asmda altı mısra bulunur, ilk kıt'anın mısraları
aralarında kafiyeli olup, diğer kıt'alarda ise ilk dört mısra'
aralarında, son ikisi ise ilk kıt'a ile kafiyelidir.
müseddes-i muntazam
geo. düzgün altıgen, fr. hexagone regulier.
müseddes-i mükerrer
ed. son iki mısraı her kıt'ada -nakarat hâlinde- aynen tekrar
edilen müseddes.
müseddese
(a.s. süds'den) ["müseddes"in müen.]. (bkz: müseddes).


nıüseddid
(a.s. sedâd'dan) 1. tesdîdeden, doğrultan, doğru yola
sevkeden. 2. (sedd'den) tıkayan, sed ve büğet yapan. 3.
tıkanmış, sed ve büğet yapılmış, (bkz: mesdûd).
müsekkin, müsekkine
(a.s. sükûn'dan) teskîn edici, uyuşturucu, yatıştırıcı [ilâç].
Edviye-i müsekkine
teskîn edici, uyuşturucu ilâçlar.
müsellâh, müsellâha
(a.s. silâh'dan) silâhlanmış, silâhlı.
Kuvâ-yi müsellâha
silâhlı kuvvetler.
Sulh-i müsellâh
silâhlı sulh, silâhlanarak muhafaza edilen sulh.
müsellahan
(a.zf. silâh'dan) silâhlı olarak.
müsellem
(a.s. selm'den. c. müsel-lemât) 1. teslîm edilmiş, verilmiş. 2.
su götürmez, doğruluğu, gerçekliği herkesçe kabul edilmiş
olan.
müsellemân
(a.i. selm'den) yeniçeri devrinde, yol işleriyle vazifeli olan
asker.
müsellemât
(a.i.c. selm'den. müsellem'in c.) umumiyetle kabul edilmiş,
meydanda olan meseleler.
müselleme
(a.i.) yardımcı teorem.
müsellemin
(a.i. selm'den) tar. vergiden affedilmiş acemi askerler.
müselles
(a.s. selâse'den) 1. üçleştirilen, üçlü, üç.
ittifâk-ı müselles
(üçlü pakt) birinci dünyâ harbine kadar Almanya, Avusturya -
Macaristan, italya arasındaki anlaşma. 2. i. üç kere tasfiye
olunarak çekilmiş bir cins şarap. 3. i. geo. üçgen, fr. tri-angle.
4. muz. üç mısralı güfte. 5. i. g.s. bir yazı sitili.
müselles-i haddü'z-zâviye geo. *dar açılı * üçgen.
müselles-i kaimü'z-zâviye ("ka" uzun okunur) geo. dik "üçgen, fr. triangle rec-tangle.
müselles-i kürevî
geo.'küresel üçgen.
müselles-i muhî
anat. beyin üçgeni, fr. trigone cerebral.
müselles-i muhtelifü'l-adlâ' geo. çeşitkenar üçgen, fr. triangle scalene.
müselles-i münfericü'z-zâviye
geo. geniş açılı üçgen, fr. triangle obtusangle.
müselles-i müstevî
geo. düzlem üçgen.
müselles-i mütesâvi'l-adla' geo. eşkenar üçgen, fr. triangle equilateral.
müselles-i mütesâvi's-sâkayn geo. ikizkenar üçgen, fr. triangle isocele.
müselles-i şimalî
astr. kuzey yarımküresinde bulunan üç parlak yıldızdan
meydana gelen bir yıldız kümesi, lât. triangulum; fr. Triangle
Baureal.
müsellesü'r-re's
zool. Amerika'da yaşayan zehirli ve başı üç köşe olan bir
yılan.
müselles muvâzenesi
jeod., top. tek bir üçgenin ölçü hatâlarını gidermek için tatbik
edilen hesap sistemi.
müsellesât
(a.i.c.) mat. trigonometri, fr. trigonometrie.
müsellese
(a.s.) ["müselles'in müen.]. (bkz: müselles).
müsellese
(a.i.) kim. oksijen, hidrojen ve karbondan olma nesne.
müsellesî
(a.s.) müselles, üçgen biçiminde olan.
müsellim
(a.s. selm'den) 1. teslîm eden, veren. 2. i. [vaktiyle] mülkiye
kaymakamlarına ve nahiye müdürlerine verilen bir Unvan.
müsellis
(a.s.) 1. üç parçaya bölen, üç parçaya ayıran, üçe bölen. 2. i.
Hz. Ebube-kir, Ömer ve Osman'ı halîfe kabul edip de Hz.
Alî'nin halifeliğini reddeden Müslüman. 3. i. teslîs'i kabul
eden Hıristiyan.
Müselmân
(f.i.). (bkz. Müslim).


müselsel, müselsele
(a.s. silsile'den) 1. teselsül eden, zincirleme, ardı ardına,
ibâre-i müselsele
aralan kesilmeden, zincirleme giden ibare, cümle. 2. i. ed.
bütün mısraları kafiyeli manzume. 3. i. g. s. bir yazı sitili.
müselselen
(a.zf. silsile'den) teselsül ederek, zincirleme, birbirine bağlı
olarak.
müsemmâ
(a.s. semv ve sümüvv'den) 1. tesmiye olunan, bir ismi olan,
adlanmış, adlı. (bkz: benâm). 2. muayyan, belirli [zaman].
Bî-müsemmâ
isimlendirdiği şey mevcut olmayan.
müsemmâ bi'n-nakiz
adıyla, hâli ve hareketleri arasında tezad olan.
bî-müsemnıâ
adsız, bilinmeyen.
Ecel-i müsemmâ
eceliyle gelen, normal ölüm.
nıüsemmen
(a.s. semn'den) 1. sekiz renkli. 2. sekizli, sekiz parçadan
meydana gelen. 3. geo. sekizgen, fr. octogone. 4. f ı k. kıymet
biçilmiş veya biçilen kıymet kırşılığında satılmış şey. 5. ed.
sekizer mısralı bendlerden müteşekkil nazım.
müsemmene
(a.s. ["müsemmen1 in müen.]. (bkz. müsemmen).
müsemmim
(A.i. semm'den) zehirleyici, ağulayan.
müsennâ
(a.s. isneyn'den) 1. iki kat, iki katlı, ikili, iki kısımdan
meydana gelmiş. 2. i. gr. iki şahsa veya iki şeye delâlet eden
kelime. 3. i. gr. iki noktalı harf.
Tâ-i müsennâ
iki noktalı t (X). 4. i. g. s. bir yazı sitili.
müsennâiyyet
(a.i.) fels. ikili bolü.
müsennât
(a.s. müsennâün c.) iki noktalı harfin sıfatı.
Tâ-i müsennât
iki noktalı t (i), (bkz: müsennâ3).
müsennât
(a.i.c. müsenneyyât) su bentlerinin, arklarının kenarı.
müsennede
(a.i. sened'den) 1. arka yastığı. 2. arkaya dayanılacak yer.
müsennem
(a.s.) 1. ev çatısı şeklinde olan. 2. kabartma, kabartmalı
olarak hakkedilmiş olan.
müsenneyyât
(a.i. müsennât'ın c.) su bentlerinin, arkların kenarları.
müserrah
(a.s.) teşrih edilmiş, boşanmış, bırakılmış, (bkz: tatlîk).
müserrec
(a.s. serc'den) tesrîc edilmiş, eyer vurulmuş, eyerlenmiş,
eyerli.
Esb-i müserrec
eyerli at.
müserrece
(a.s. serc'den) ["müserrec" in müen.]. (bkz: müserrec).
müserrer
(a.i.) bot. göbekli bitki.
müserri'
(a.s. sür'at'den) tesri' eden, sür'atlendiren.
müsevvedât
(a.i. sevvâd'dan. müsevvede'nin c.), (bkz. müsveddât).
müsevvede
(a.i .seved'den. c. müsevvedât). (bkz: müsvedde).
müsevveg
(a.s. sevveg'den. c. mü-sevvegat) izin verilmiş, razı olunmuş.
müsevvegat
("ga" uzun okunur, a. s. müsevveg'in c.) izin verilmiş, razı
olunmuş şeyler.
müsevvegat-ı şer'iyye
kasırlara ait malların vasîleri; yetimlere ait veya mîrî araziye
dahil menkul veya gayrimenkullerin hazînece satılması veya
temlikinin şeriatça uygun görüldüğü sekiz durum, [bu temlik,
temlîk-i sahih ile yapılır].
müsevvem
(a.s. sevvem'den) 1. nişan ile nişanlı. 2. süslü
müsevver
(a.s. sûr'dan) etrafına sur, duvar çekilmiş.
müsevvere
(a.s. sûr'dan) ["müsevver" in müen.]. (bkz: müsevver).
müsevvîd
(a.s. seved'den. c. müsev-vidîn) tesvîdeden, müsvedde,
karalama, taslak yapan.


müsevvide
(a.s.) ["müsevvid" in müen.]. (bkz: müsevvid).
müsevvidîn
(a.s. müsevvid' in c.) tesvîdedenler, müsvedde, karalama,
taslak yapanlar.
müsevvif
(a.s. sevfden. c. müsevvifîn) geciktiren, atlatan, savsaklayan.
müsevvifîn, müsevvifûn (a.s. müsevvifin c.) geciktirenler, atlatanlar, savsaklayanlar.
Heleke'l-müsevvifûn
atlatmacılar helak buldu.(hadîs).
müseyyeb
(a.s. seyb'den) teseyyü-beden, tenbel, üşengen, ihmalci.
müseyyeb-âne
(a.f.zf.) ihmal e-dercesine, dikkatsizce.
müseyyef
(a.s. seyfden) Kılıç takmış, kılıçlı.
müshil
(a.s. ve i. sehl'den. c. müshilât) 1. kolaylaştıran.
Müshilü'l-umûr
işleri kolaylaştıran; Allah. 2. ishal veren, bağır-saklan
temizleyen, kazuratı kolaylıkla dışan attıran ilâç, f r. purgatif.
müshilât
(a.s. ve i. müshil'in c.) ishal veren, bağırsaktan temizleyen
ilâçlar, fr. purgatifs.
müshile
(a.s.) ["müshil" in müen.]. (bkz: müshil).
mü'sî
(a.s.) kederli kimseyi avutan.
müsî
(a.s. su'dan) isâet eden, kötülükte bulunan.
müs'id
(a.s. sa'd'den) is'âdeden, bahtiyar eden, mes'ud, mutlu kılan.
müsîl
(a.s. seyelan'dan) isâle eden, akıtan.
müsinn
(a.s. sinn'den) yaşlı, geçkin, kocamış, ihtiyar.
müsinne
(a.s. sinn'den) ["müsinn" in müen.]. (bkz: müsinn).
müskıtât-ı hudûd
(a.it.) f ı k. had cezâlannı ıskat ve izâle eden sebepler.
müskıtât-ı kısas
(a.it.) f ı k. gereken bir kısası ıskat ve izâle eden sebepler.
müskir
(a.s. sekr'den) iskâr eden, sarhoş eden, sarhoşluk veren.
Küllü müskirin haram
bütün müskir olan, sarhoş edici şeyler haramdır.
müskirat
(a.s. sekr'den) sarhoş eden, sarhoşluk veren şeyler.
müskire
(a.s. ["müskir"in müen.]. (bkz. müskir).
müskit
(a.s. sükût'dan) iskât eden, susturan, susturucu.
Cevâb-ı müskit
susturucu cevap.
müskitâne
(a.f.zf.) sustururcasına.
müskite
(a.s. sükût'dan) ["müskit"in müen.]. (bkz. müskit).
müslemü'n-ileyh
(a.i. ve s.) huk. bayi, satan, satıcı.
Müslim
(a.s. ve i. selâmet'den. c. Müslimîn, Müslimûn) islâm dîninde
olan.
Müslimân
(a.s. ve i. selâmet'den. c. Müslimânân) l. tslâm dîninde olan.
(bkz: dîn-dâr, Muhammedi, mü'min, mütedeyyin). 2. meç.
doğru, insaflı, merhametli [kimse]. 3. islâm dînine bağlı,
dindar.
Müslimânân
(a.f.s. ve i. selâmet'den. Müslimân'ın c.) Müslümanlar, islâm
dîninde olanlar.
Müslimât
(a.s. ve i. silm'den) islâm dîninde olan, Müslüman [kadınlar,
kızlar].
Müslime
(a.s. ve i. silm'den) Müslüman [kadın, kız], islâm dîninde
olan [kadın, kız].
Müslimîn
(a.s. ve i. silm'den) Müslümanlar, (bkz: Müslimûn).
imâmü'l-Müslimîn
islâm halîfeleri.
Müslimûn
(a.s. ve i. silm'den). (bkz: Müslimîn).
müsmin
(a.s. semen'den) 1. şişman, semiz. 2. semirten [ilâç].
müsmine
(a.s. semen'den) ["müsmin" in müen.]. (bkz: müsmin).


müsmir, müsmire
(a.s. semer'den) 1. semereli, yemiş veren, yemiş verici,
yemişli. 2. netîce veren, netîceli. 3. faydalı, verimli, (bkz:
semere-dâr).
Gayr-i müsmir
verimsiz, boş, faydasız.
Eşcâr-ı müsmire
meyva ağaçları.
müsned
(a.s. sened'den) l. isnâdedil-miş, nisbet edilmiş. 2. gr. yüklem,
fr. predicat. 3. Hz. Muhammed'in arkadaşlarından birinin
tanıklığına kadar götürülen. 4. e d. aruzda kapalı hece.
müsnedün-ileyh
(a.b.i.) "ona isnâdolunan, dayanılan", gr. özne, fr. sujet. (bkz:
mübtedâ).
müsnid
(a.i.) 1. söyleyene isnâd olunan söz. 2. zaman, dehr.
müsri'
(a.s. sür'at'den) tesrî' eden, sür'at, hız veren, sür'atlendiren,
hızlandıran.
müsria
(a.s. sür'at'den) ["müsri" in müen.]. (bkz: müsri').
müsrif
(a.s. serefden) israf eden, malını, parasını boş yere yok eden,
tutumsuz, savurgan, har vurup harman savuran.
müsrif-âne
(a.f.zf. serefden) malını, parasını boşuna yok ederek,
harcayarak, tutumsuzlukla, savurganlıkla.
müsrife
(a.s. serefden) ["müsrif"in müen.]. (bkz: müsrif)
muşta'bid
(a.s. abd'dan) istib'ât eden, kul edinen.
müsta'bir
(a.s. ubur'dan. c. müsta'birîn) isti'bâr eden, rüya tâbir ettiren.
müsta'birîn
(a.s. müsta'bir'in c.) isti'bâr edenler, rüya tâbir edenler.
müstabtın
(a.s. batn'dan) bir şeyin içyüzünü bilen; bir işin içyüzünü
anlamaya çalışan [kimse].
muşta'ceb
(a.s. aceb'den) şaşılacak olan.
müsta'cel
(a.s. acele'den) acele, tez, helen yapılması gereken [şey].
müsta'cele
(a.s. acele'den) ["müsta'cel" in müen.]. (bkz: müsta'cel).
musta'celen
(a.zf. acele'den) müsta'cel, acele olarak, çabucak, çarçabuk,
(bkz: ale-1-acele).
müsta'celiyyet
(a.s. acele'den) âcil olma hâli, "ivedilik.
müsta'cib
(a.s. aceb'den) isti'câ-beden, şaşan, şaşakalan.
müsta'ciben
(a.zf.) şaşarak, şaşa kalarak.
musta'cil
(a.s. acele'den) 1. isti'-câl eden, acele eden, çabuk, tez
olmasını isteyen. 2. acele giden.
müsta'cile
(a.s. acele'den) ["müs-ta'cil" in müen.]. (bkz: müsta'cil).
müsta'fi
(a.s. afv'den) 1. istifa eden, işinden kendi arzusuyla çekilen.
2. suçunun bağışlanmasını isteyen.
müstafzıl
(a.s.) bir şeyden arta kalan.
müstagall
(a.i. galle'den. c. müsta-gallât) üstü kapalı iratlardan başka,
zahire, tahıl gibi îrat getiren vakıf malı.
müstagallât
(a.i. galle'den. müstagall'in c.) müsakkafat (üstü kapalı)
iratlardan başka, zahîre, tahıl gibi îrat getiren vakıf mallar.
müstagfir
(a.s. gufrân'dan) istiğfar eden, günahlarının bağışlanmasını
Allah'tan dileyen.
müstagîs
(a.s. gıyâs'dan c. müsta-gîsîn) istigaze eden, yardım dileyen,
(bkz: müstegîs).
müstagîsîn
(a.s. müstagîs'in c.) istigâse edenler, yardım dileyenler.
Ya gıyâse'l-müstagîsîn
(ey yardım dileyenlerin yardımcısı) Allah.
müstağni
(a.s. ganî'den) 1. doygun, gönlü tok. 2. çekingen, nazlı
[davranan]. 3. lüzumlu, gerekli bulmayan.


müstagni-yâne
(a.f.zf. ganî'den) müstagnî olanlara yakışacak surette.
müstağrak
(a.s. gark'dan) batmış.
müstağrak bi'd-deyn
borca batmış [kimse].
müstagreb
(a.s. garâbet'den) istigrâbedilmiş, garip, tuhaf görülmüş.
müstagrebe
(a.s. garâbet'den) ["müstagreb"in müen.]. (bkz. müstagreb).
müstagrık
(a.s. gark'dan) 1. gark olmuş, dalmış, daldırılmış, batmış. 2.
kendini bilmeyecek derecede dalgın, düşüngen.
müstagrık-ı hûn
kana batmış.
müstagrık-ı ziya
ışığa batmış, ışıkla dolu.
müstagrib
(a.s. garâbet'den. c. müstagribîn) istigrâbeden, garibine giden,
şaşakalan.
müstagribân
(a.f.zf. garâbet'den) garibine giderek, şaşıp kalarak.
müstagribîn
(a.s. garâbet'den. müstagrib'in c.) istigrâbedenler, garibine
gidenler, şaşakalanlar.
müstagşî
(a.s.) örtünüp bürünen.
müstagzir
(a.s.) kaz gelen yerden tavuğu esirgemeyen.
müstahakk
(a.s. hakk'dan) [aslı "müstahikk" dir.]. (bkz. müstahikk).
müstahber
(a.s. haber'den. c. müstahberât) istihbar olunmuş, haber
alınmış, duyulmuş, işitilmiş.
mütahberât
(a i. haber'den. müstahbere'nin c.) alınmış, öğrenilmiş
haberler.
müstahbir
(a.s. haber'den) istihbar eden, haber alan, duyan, işiten.
müstahcer
(a.s. hacer'den) sertleşip taşlaşmış, taş hâline gelmiş.
müstahdem
(a.s. ve i. hidmet'den. c. müstahdemin) istihdam olunmuş,
hizmette bulunan, kullanılan, ücretle çalışan.
müstahdeme
(a.s. hidmet'den) ["müstahdem"in müen.]. (bkz: müstahdem).
müstahdemin
(a.s. ve i. hidmet'den. müstahdem'in c.) istihdam olunmuşlar,
müstahdemler, çalışanlar.
müstahdes
(a.s.) yeni bulunmuş, yeni ortaya atılmış.
müstahdim
(a.s. ve i. hidmet'den) istihdam eden, hizmette kullanan.
müstahdime
(a.s.) ["müstahdim" in müen.]. (bkz: müstahdim).
müstahdis
(a.s.) yeni bir şey bulan, bulucu.
müstahfaz
(a.s. i. hıfz'dan. c. müstahfazîn) 1. hıfzeden, koruyan. 2.
[Tanzimat'tan sonra] kırk yaşını aşmış olan yurttaşların -
muvazzaf ve rediflikten sonraki-askerlik hizmeti.
müstahfazîh
(a.s. ve i. hıfz'dan. müstahfaz'ın c.) müstahfazlar.
müstahfız
(a.s. hıfz'dan) koruyan, koruyucu.
nıüstahikk
(a.s. hakk'dan. c. müstahikkîn) hak etmiş, hak kazanmış,
lâyık.
müstahikk-ı kısas
huk. [eskiden] caniyi kısas suretiyle cezalandırmak hakkına
mâlik olan kimse.
müstahikkîn
(a.s. hakk'dan. müs-tahikk'in c.) hak etmiş olanlar, hak
kazanmışlar; lâyık olanlar.
müstahîl
(a.s.c. müstahîlât) imkânsız, mânâsız, boş, saçma şey.
müstahîlât
(a.i. müstahîl'in c.) imkânsız, mânâsız, boş, saçma şeyler.
müstahiyye
(a.i.) bot. küstümo-tugiller, fr. mimosees.
müstahkar
(a.s. hakaret'den) istihkar edilen, hakir, hor görülen,
küçümsenen.
müstahkem
(a.s.
hükm'den)
istihkâm
edilmiş,
istihkâmlı,
sağlamlaştınlmış, sağlam, (bkz: kavî, muhkem).


Mevki-i müstahkem
aşk. etrafına kale, siper gibi şeyler yapılarak sağlamlaştırılmış
yer.
müstahkeme
(a.s. hükm'den) ["müstahkem"in müen.]. (bkz: müstahkem).
müstahkır
(a.s. hakaret'den) istihkar eden, hakir, küçük gören,
küçümseyen.
müstahkıra
(a.s. hakaret'den) ["müstahkır"ın müen.]. (bkz: müstahkır).
müstahkim
(a.s. hükm'den) istihkâm eden, sağlamlaştıran.
müstahlas
(a.s. halâs'dan) istih-lâs olunmuş, kurtarılmış.
müstahleb
(a.s. halb'den) 1. hek. süt hâline getirilmiş, süt gibi beyaz ve
subye tarzında yapılmış olan ilâç. 2. i. biy. subye, fr.
emulsion.
müstahlef
(a.s. halefden) istihlâf edilmiş, kendi yerine geçirilmiş;
başkasının yerine konulmuş,
müstahlib
(a.s. halb'den) istihlâbeden, tırmalayan.
müstahlib
(a.s. halb'den) istihlâbeden,sağan.
müstahlib-i leben
süt sağan.
müstahlif
(a.s. halefden) istihlâf eden, kendi yerine geçiren; başkasının
yerine koyan.
müstahlis
(a.s. halâs'dan) istihlâs eden, kurtaran, kurtarıcı.
müstahmil
(a.s. haml'den) istih-mâl eden, yüklenen.
müstahrec
(a.s. hurûc'dan) istihraç edilmiş, çıkarılmış; bir şeyden
çıkarılmış, alınmış, bir kitaptan alınmış.
müstahrece
(a.s. hurûc'dan) ["müstahrec" in müen.]. (bkz: müstahrec).
müstahric
(a.s. hurûc'dan) 1. istihraç eden, çıkaran. 2. ibareden mânâ
çıkarmak kudretinde olan.
müstahrice
(a.s. hurûc'dan) ["müstahric" in müen.]. (bkz: müstehric).
müstahsal
(a.s. ve i. hâsıl'dan. c. müstahsalât) istihsâl edilmiş, hâsıl
olmuş, yetiştirilmiş, üretilmiş, [yapma kelimelerdendir].
müstahsalât
(a.i. müstahsal'in c.) yetiştirilmiş, üretilmiş şeyler.
müstahsen, müstahsene (a.s. hasen'den) 1. istihsân edilmiş, güzel sayılmış,
beğenilmiş, (bkz: makbul, pesendîde).
Umûr-i müstahsene
beğenilmiş işler. 2. muz. Türk müziğinde diapaza la sini
(dügâh) fa (acem) olarak kabul eden ahenk.
müstahsen mabeyni
muz. aynı sesi eviç kabul eden ahenk; aynı esâsa dayanan ney
çeşidi.
müstahsil
(a.s. hâsıl'dan. c. müstahsilin) istihsâl eden, husule getiren,
yetiştiren, yetiştirici, üretici.
müstahsilin
(a.s. müstahsilin c.) istihsâl edenler, husule getirenler,
yetiştiriciler, üreticiler.
müstahsir
(a.s.) yorulup halsiz düşen.
müstahyî
(a.s. hayâ'dan) istihyâ eden, utanan, utangaç, (bkz: şerm-sâr).
müstahzar
(a.s. huzûr'dan. c. müstahzarat) l. huzura getirilmiş, istihzar
edilmiş, hazırlanmış, hazır. 2. zihinde tutulmuş.
müstahzarat
(a.s. huzûr'dan. müstahzar'ın c.) 1. hazır, hazırlanmış şeyler.
2. zihinde hazır tutulmuş şeyler.
müstahzarât-ı tıbbiyye
hek. hazır yapılmış ilâçlar.
müstahzır
(a.s. huzûr'dan) istihzar eden, hazırlayan.
müstaidd
(a.s. uddet'den c. müs-taiddân) l. istîdadlı, kabiliyetli, bir
şeye kabiliyeti olan. 2. akıllı, anlayışlı, (bkz: fehîm, zekî).
müstaidd-i ilm ü kemâl
olgunluğa ve ilme istidatlı olan.


müstaiddân
(a.s. müstaidd'in c.) müstait, istidatlı kimseler.
müstaiddâne
(a.f.zf.) müstaid olana yakışacak surette.
müstaidde-
(a.s.) ["müstaidd"in nıüen.]. (bkz: müstaidd).
müstaiddin
(a.s. müstaidd'in c.). (bkz: müstaiddân).
müstaîn
(a.s. avn'den) istiâne eden, yardım isteyen.
müstaînen
(a.zf. avn'den) istiâne ederek, yardım dileyerek.
müstaînen bi'llâhi teâlâ
Allah'ın yardımına sığınarak.
müstaîr
(a.s. âriyet'den) 1. istiare eden, ödünç alan. 2. kinayeli
konuşan.
müstakar
(a.s. karâr'dan) 1. istikrar bulunan, yerleşilen, durulan yer. 2.
karargâh.
müstakbeh
(a.s. kubh'dan) beğenilmeyen, tiksinilen.
müstakbelle
(a.s. kubh'dan) ["müstakbeh" in müen.]. (bkz: müstakbeh).
müstakbel
(a.s. kabl'den) 1. istikbal edilen, karşılanan. 2. önde bulunan,
ilerideki, gelecek. 3. i. gr. istikbal sîgası, gelecek zaman, fr.
fütur.
müstakbelât
(a.i. müstakbelin c.) gelecek zamanlar.
müstakbele
(a.s. kabl'den) ["müstakbel" in müen.]. (bkz: müstakbel).
müstakbih
(a.i. kubh'dan) beğenmeyen, tiksinen.
müstakbil
(a.s. kabl'den. c. müstakbilîn) l istikbâl eden, karşılayan. 2.
kıbleye dönen.
müstakbilîn
(a.s. kabl'den. müstakbil'in c.) 1. istikbâl edenler,
karşılayıcılar. 2. kıbleye dönenler.
müstakdim
(a.s. kıdem'den) 1. istikdâm eden, takaddüm eden, ileride,
önde bulunan. 2. (kadem'den) çok ayaklı olan.
müstakille
(a.s. kıllet'den) ["müstakili"in müen.]. (bkz: müstakili).
müstakırr
(a.s. karâr'dan) istikrar bulmuş, karar kılmış; durulmuş;
yerleşmiş, sabit, [bu kelimeyi, çok zaman ve yanlış olarak
"müstakarr" şeklinde okurlar].
müstakırre
(a.s. karâr'dan) ["müstakırr" in müen.]. (bkz: müstakırr).
müstakıss
(a.s. kısas'dan) istıksâs eden, kısas isteyen.
müstakil
(a.s.) pazarlığın bozulmasını isteyen.
müstakilî
(a.s. kıllet'den.) başlı başına, kendi başına; kendi kendine,
ayrıca, "bağımsız.
müstakilî ve daimî haklar huk. bir gayrimenkul üstünde bulunan ve tapu siciline
bağımsız ve daimî olarak tescil edilen haklar.
müstakilleri
(a.zf. kıllet'den) 1. kendi başına, başlı başına olarak. 2. ancak,
yalnız.
müstakim
(a.s. kıyâm'dan) 1. doğru, düz, dik. 2. Temiz, namuslu, doğru.
Sırât-ı müstakim
hakk yol.
müstakîmü'l-cenâh
zool. düzkanatlılar çekirge., gibi.
müstakîm-âne
(a.f.zf. kıyâm'dan) namuslulukla, doğrulukla.
müstakime
(a.s. kıyâm'dan) ["müstakim" in müen.]. (bkz: müstakim).
müstakim kıt'ası
geo. doğru parçası.
müstakraz, müstakraza
(a.s. karz'dan. c. müstakrazât) istikraz olunmuş, borç alınmış.
Mebâlig-i müstakraza
borç alınan paralar.
müstakrazât
(a.i. karz'dan. müs-takraz'ın c.) istikrazlar, borç alınmış
paralar.
müstakrib
(a.s. kurb'dan) yaklaştıran, yaklaştıncı.


müstakriz
(a.s. karz'dan. c. müstakrizîn) istikraz eden, borç eden. (bkz:
medyun).
müstakrizîn
(a.s. müstakriz'in c.) istikraz edenler, borç alanlar.
müstaksî
(a.s. kusv'dan) 1. istik-sâ eden, nihayetine, sonuna varmak
isteyen. 2. dikkatle araştıran.
miietaksim
(a.s. kısm'dan) 1. tak-sîm eden, bölüşen. 2. (kasem'den)
yemin isteyen.
müstakteb
(a.s. katb'dan) fiz. polarılmış. fr. polarise.
müstaktıb
(a.s. kutb'dan) fiz. polargı, fr. polariseur.
müstaktır
(a.s. katre'den) istiktar eden, damlatan.
müstaktil
(a.s. katl'den) istiklal eden, ölüme karşı göğüs geren.
müsta'lî, müsta'liye
(a.s. isti'lâ'dan) istilâ eden, yükselen, üstün gelen, üste çıkan.
Hurûf-i müsta'liye
leng. "hı, şad, dad, n, zı, ayın, kaf" harfleri, fr. sons
emphatiques.
mıısta'lim
(a.s. ilm'den) isti'lâm eden, malûmat, bilgi isteyen.
müsta'mel
(a.s. amel'den) 1. kullanılmış. 2. eski, köhne.
müsta'mele
(a.s. amel'den) ["müsta'mel"in müen.]. (bkz: müsta'mel).
müsta'mer
(a.s. umrân'dan) muhacir yerleştirerek ma'mur, şen, bayındır
bir hâle getirilen [yer], fr. colonie.
müsta'merât
(a.i. umrân'dan. müsta'mere'nin c.) sömürgeler, fr. colonies.
(bkz: müstemlekât).
müsta'mere
(a.i. umrân'dan. c. müsta'merât) muhacir yerleştirerek
ma'mur, şen, bayındır bir hâle getirilen yer, sömürge, fr.
colonie. (bkz: müstemleke).
muşta'mil
(a.s. amel'den) isti'mâl eden, kullanan.
müsta'mile
(a.s. amel'den) ["müsta'mil"in müen.]. (bkz: müsta'mil).
müsta'mir
(a.s. umrân'dan) bir yere muhacir yerleştirerek orasını
ma'mur, şen, bayındır bir hâle getiren, sömüren, sömürgeci,
fr. colonisateur.
müstansır
(a.s. nusret'den) istin-sâr eden, yardım isteyen.
müstantak
(a.s. nutk'dan) istintak olunmuş.
müstantik
(a.s. nutk'dan) 1. istintak eden, söyletmek isteyen. 2. huk.
sorgu hâkimi.
müsta'raz
(a.s.) geo. enine, fr. transversal, e.
müsta'razü'r-re's
biy. yassıkafalı, kısakafalı, brakisefal, fr. brachycephale.
müsta'ribe
(a.s. arab'dan) ["müsta'rib" in müen.]. (bkz: müsta'rib).
nıüsta'reb
(a.s. arab'dan) Araplaştırlmış.
müsta'rik
(a.s. arak'dan) isti'râk eden, terlemek için yatan. zor,
müstas'ab
(a.s. sa'b'dan) güç olan; zor [iş].
müstas'abât
(a.s. sa'b'dan) zor(işler).
müstasfî
(a.s. safâ'dan) istisfâ eden, hâlisini, safını alan.
müstasgir
(a.s. sagîr'den) istisgar eden, küçük gören, küçümseyen.
müstasgir-âne
(a.f.zf.) küçük görerek, küçümseyerek.
müstashab
(a.s. sohbet'den) istishâf olunan, birine yanında arkadaş
olarak bulundurulan.
müstashib
(a.s. sohbet'den) istishâbeden, yanına alan, beraber
bulunduran.
müstashiben
(a.zf. sohbet'den) müstaship olarak, beraber olarak, yanında
bulundurarak.
müstas'ib
(a.s. suûbet'den) güç sayan, her şeyi zor gören.


müstasveb
(a.s. savâb'dan) istisvâbedilmiş, savap, mâkul, doğru
görülmüş.
müstasvib
(a.s. savâb'dan) istis-vâbeden, savap, mâkul, doğru gören.
müstatıbb
(a.s. tıbb'dan) istıtbâb eden, deva, çâre arayan.
müsta'tıf
(a.s. âtıfet'den) isti'tâf eden, şefkat, sevgi isteyen.
muşta'tıf-âne
(a.f.zf.) şefkat, sevgi talebedercesine.
müsta'tî
(a.s.) bahşiş isteyen.
müstatraf
(a.s.) istitrâf edilmiş, turfa, nâdîde sayılmış.
müstatrib
(a.s. tarab'dan) eğlence, neş'e, ahenk isteyen.
müstatrib-âne
(a.f.zf.) müstatrib olana, eğlence, neş'e, ahenk isteyene
yakışacak yolda.
müstatrif
(a.s. turfa'dan) istitrâf eden, turfa, nâdîde sayılan.
müstavsıla
(a.s.) takma saç kullanan [kadın].
müstavtın
(a.s. vatan'dan). (bkz: mutavattın).
müstavzı'
(a.s.) pazarlık eden.
müstavzih
(a.s. vuzûh'dan) istizah eden, izahat isteyen.
müstazhir
(a.s. zahr'den) istizhâr eden, dayanan, arka veren.
müstazhiren
(a.zf. zahr'den) müstazhir olarak, dayanarak, arka vererek.
nıüstazıll
(a.s. zıll'dan) gölgelenen, gölge altında bulunan; mec. birinin
himâyesi altında bulunan.
müsta'zım
(a.s. azm'den) 1. isti'-zam eden, büyük gören, büyük tutan. 2.
(aza-met'den) kibirli, gururlu.
müstazî
(a.s. ziyâ'dan) l. ziya, ışık alan, ışıklanan, ışıklı. 2. makbul,
âlâ, iyi.
müstaz'if
(a.s. za'fdan) istiz'âf eden, zayıf gören.
müstazraf
(a.s. zarf dan) içine almış, etrafı kuşatılmış.
müstazrıf
(a.s. zarfdan) içine alan, etrafını kuşatan, kuşatmış olan.
müsteân
(a.s. avn'den) kendisinden yardım beklenen, yardım istenen
[Allah'ın sıfati arındandır].
müsteâr
(a.s. âriyyet'den) 1. eğreti [alınmış], takma [ad].
Nâm-ı müsteâr
takma ad, eğreti ad [kendini belli etmemek üzere alınır].
Hayât-ı müsteâr
[muvakkat olan] dünyâ ömrü. 2. muz. Türk müziğinin
tahmînen iki buçuk ve nihayet üç asırlık bir mürekkep
makamıdır. Segâhdan yegâne farkı, "müsteâr dörtlüsü"
denilen segah perdesindeki uşşak dörtlüsü (segah, nim-hicaz,
neva, dik-hisar) nü kullanmasındadır. Segah perdesinde
durur; güçlüsü segah gibi neva (re) dir. Aynen segâh'ta
olduğu gibi şu arızalarla donanır "si" koma bemolü, "mi"
koma bemolü, "fa" bakıyye diyezi. Segâh'ın "la" bakıyye
diyezi ve segah perdesindeki uşşak dörtlüsünün "do" bakıyye
diyezi, nota içinde gösterilir; müsteâr'ı segâh'dan ayıran işte
bu "do" bakıyye diyezidir (nim-hicaz perdesi). Orta derecede
kullanılmış makamlardır.
müsteâr kelime
gr. yabancı sözcük.
müsteârek
(a.f.b.i.) muz. Türk müziğinin tahmînen iki asırlık bir
mürekkep makamı. Pek az kullanılmış ve zamanımıza bir
numunesi intikal etmemiştir.
müsteârün-leh
(a.b.s.) ed. istiarede müşebbeh (benzetilen) in mânası.
müsteârün-minh
(a.b.s.) kendisinden eğreti olarak bir şey alınmış kimse.
nıüsteb'ad
(a.s. bu'd'dan) baîd, uzak görülen, olacağı sanılmayan.


müstebân
(a.s. beyân'dan) 1. meydanda, açık [olan], (bkz: âşkâr, ayan,
vazıh, zahir). 2. açık olarak anlaşılan.
müstebân buyurulacağı veçhile
anlaşılacağı üzere.
müstebdel, müstebdele (a.s. bedel'den) istibdâl edilmiş, değiştirilmiş.
Efrâd-ı müstebdele
askerliğini bitirerek tezkere almış olan kimseler.
müstebdı'
(a.s.) fık. kazancı kendine yânî verene ait olmak üzere
sermâye verilen kimse.
müstebdi'
(a.s.) eşi emsali pek az bulunur sanan.
müstebdi-âne
(a.f.zf.) müstebdi' olana yakışacak surette.
müstebdil
(a.s. bedel'den) istibdâl eden, değiştiren.
müstebgi
(a.s.) olması için yardımda bulunan.
müstebhir
(a.s. bahr'den) istibhâr eden, deniz gibi geniş olan [kimse],
(bkz: mütebahhir).
müstebî
(a.s.) esir eden.
rnüsteb'id
(a.s. bu'd'dan) istib'âd eden, uzak gören, uzak sayan.
müstebidd
(a.s. istibdâd'dan) istib-dâdda bulunan, hükmü altında
bulunanlara söz hakkı ve hareket serbestliği vermeyen;
despot.
müstebid inzibat
sosy. zorlu disiplin, fr. discipline autoritaire.
müstebidd-âne
(a.f.zf.) müstebitçe, istibdat yaparak, hükmü altında
bulunanlara söz hakkı ve hareket serbestliği vermeyerek.
müstebidde
(a.s. istibdâd'dan) ["müstebidd" in müen.]. (bkz: müstebidd).
müstebik
(a.s.) istibak eden, yanşa çıkan.
müstebîn
(a.s. beyân'dan) açık, meydanda, (bkz: âşkâr, vazıh).
müstebkî
(a.s. beka'dan) istibka eden, baki olmasını isteyen.
müstebrî
(a.s.) istibrâ eden, uzvunda sidik damlası bırakmayan.
müstebşir
(a.s. beşâret'den) 1. istibşâr eden, müjdeleyen. 2. müjde ile
sevinen.
müstebşire
(a.s.) ["müstebşir" in müen.]. (bkz. müstebşir).
müstebtın
(a.s. bam'dan) istibtân eden, iç yüzüne vâkıf olan.
müstecâb
(a.s. cevâb'dan) isticâbe edilmiş, kabul olunmuş [dileği],
(bkz. mucâb).
müstecâbü'd-da've
duası kabul olunan, duası makbul olan.
müste'cel
(a.s. ecel'den) muayyen vakte kadar geciktirilen.
müste'cer
(a.s. ecr'den) istîcâr edilen, kira ile tutulan.
müste'cerün-fîh
(a.b.i.) kirâlama maksadı.
müstechil
(a.s. cehl'den) istichâl eden, câhil sayan.
müstechil-âne
(a.f.zf. cehl'den) câhil sayarak.
müste'cir
(a.i. ecr'den. c. müste'cirîn) 1. isticar eden, kira ile tutan [bir
şeyi]. 2. kiracı, (bkz. mükterî).
müstecîr
(a.s. civâr'dan) isticâre eden, aman dileyen, himaye bekleyen.
müstecîr-âne
(a.f.zf.) müstecîrcesine, aman dileyerek.
müste'ciren
(a.zf.) kiracı olarak.
müste'cirîn
(a.i. miiste'cir'in c.) l. kira ile tutanlar. 2. kiracılar.
müsteclib
(a.s. celb'den) isticlâbeden, çeken [kendine doğru].
müstecmi'
(a.s. cem'den) toplayan; toplanan.
müstecmi'-i haslet-i cemile güzel huyu toplayan; güzel huya sahip olan.
müstecmi-'ül-mecdi ve'ş-şeref
şân ü şeref ve büyüklüğü kendinde toplayan.
nıüstecvib
(a.s. cevâb'dan) istic-vâbeden, sual sorup cevâbını isteyen.


müsted'â
(a.s. da'vâ'dan. c. müsted'ayât) istida edilen, istenen, dilenen;
istida (dilekçe) ile istenilen [şey].
müsted'â-aleyh
(a.b.s. da'vâ'dan) kendisinden dâva ve şikâyet olunan [kimse].
müstedâm
(a.s. devâm'dan) 1. devamı istenilen. 2. devamlı, sürekli,
sürüp giden, (bkz: bakî, dâim).
müsted'ayât
(a.s. da'vâ'dan. müsted'â'nın c.) dilenen, istenilen şeyler; istida
(dilekçe) ile istenilen [şeyler].
müstedbir
(a.s. dübr'den) istidbâr eden, arkasını döndüren, yüz çeviren.
müstedell
(a.s. delâlet'den) istidlal olunmuş, bir delil ile ispat edilmiş,
["müs-tedlel" kelimesi yanlıştır], (bkz: müstenbat).
mıüstedil
(a.s. da'vâ'dan) istida eden, dilekçe veren [kimse].
müste'dî
(a.s. edâ'dan) 1. yardım ve korunma isteyen. 2. birinin zorla
malını alan.
müste'dib
(a.s. edeb'den) bilgi ve edep öğrenen.
müstedill
(a.s. delâlet'den) delîl ile ispat edilen.
müstedîm
(a.s. devâm'dan) 1. istidâme eden, devamını isteyen. 2.
devamlı, sürekli, (bkz: daimî), fel s. fr. remanent.
müstedîn
(a.s. deyn'den) istidâne eden, borç alan. (bkz: müsteîr).
müstedîr
(a.s. devr'den) dâire şeklinde olan, değirmilenen, değirmi,
(bkz: kürevî).
müstedrek
(a.i. derk'den) Arapça'da bir vezin.
müstedrik
(a.s. derk'den) istidrâk eden, anlamak isteyen.
müstefâd
(a.s. feyd'den) 1. kazanılmış, kâr edilmiş. 2. anlaşılmış, (bkz:
münfehim).
müstefâz
(a.s. feyz'den) dağılıp yayılmış.
müstefhem
(a.s. fehm'den) anlaşılan.
müstefhim
(a.s. fehm'den) anlamak isteyen, soran.
müstefîd
(a.s. feyd'den. c. müste-fîdân) istifâde eden, faydalanan.
müstefîdân
(a.s. müstefîd' in c.) istifâde edenler, faydalananlar.
müstefîd-âne
(a.f.zf.) istifâde ederek, faydalanarak.
müstefîz
(a.s. feyz'den) istifâze eden, feyiz alan, feyizlenen.
müstefız-âne
(a.f.zf.) feyiz alarak, feyizlenerek.
müstefreşe
(a.i. firâş'dan) odalık, câriye, (bkz: kenîzek).
müstefrig
(a.s. ferağ ve fürûğ'dan) 1. istifrağ eden, kusan. 2. hek.
gaseyan ettiren, kusturan.
Devâ-yi müstefrig
kusturucu ilâç.
müstefsir
(a.s. fesr'den. c. müs-tefsirîn) bir şeyin tefsirini, izahını,
geniş anlatılmasını isteyen.
müstefsire
(a.s. fesr'den) ["müs-tefsir" in müen.]. (bkz: müstefsir).
müstefsirîn
(a.s. müstefsir'in c.) istifsar edenler, bir şeyin tefsirini,
izahını, geniş anlatılmasını isteyen.
müsteftî
(a.s. fetvâ'dan) 1. istif tâ eden, müftüden fetva isteyen. 2. bir
müşkülün hallini, çözülmesini isteyen.
müsteftih
(a.s. feth'den) istiftâh eden, açan, başlayan.
müsteftiyye
(a.s. fetvâ'dan) ["müsteftî" nin müen.]. (bkz: müsteftî).
müstegas
("ga" uzun okunur, a.s. gıyâs'dan) istigase edilmiş,
kendisinden yardım istenmiş, istenen; Allah.
müstegîs
(a.s. gıyâs'dan. c. müstegisîn) istigase eden, yardım dileyen.
müstegîsîn
(a.s. gıyas'dan) (bkz: müstagîsîn).


müstehabb
(a.s. hubb'dan) 1. sevilen, beğenilen, (bkz: makbul, mergub).
2. farz ve vâcibden başka olarak sevap kazanılan iş. Sadaka
vermek; oruç tutmak [mübarek günlerde-] gibi.
müstehâm
(a.s.) şaşırmış, şaşa kalmış, (bkz: hayran).
müstehân
(a.s.) alçak, değersiz, adî.
müstehâs
(a.s. havs'dan) toprak altında saklı bulunan.
müstehâsât
(a.i. müstehâse'nin c.) taşıllar, fosiller, fr. fossilles.
Mebhasü'l-müstehâsât
paleontoloji, fr. paleon-tologie.
müstehâse
(a.i. havs'dan c. müstehâsât) taşıl, fosil, fr. fossile.
müstehâza
(a.i.) aybaşı gören kadın.
müstehcen
(a.s. hücnet'den) istih-cân edilmiş, açık saçık, edepsizce
[olan], (bkz: bî-edebâne, perde-bî-rûnâne).
müstehcene
(a.s. hücnet'den) ["müstehcen"in müen.]. (bkz: müstehcen).
müstehcin
(a.s. hücnet'den) istihcân eden, çirkin, kötü, fena gören.
müstehdî
(a.s. hedy ve hidâyet'den) istihdâ eden, doğru yolu, hak olan
Müslümanlık yolunu isteyen.
müstehdif
(a.s. hedeften) istihdaf eden, hedef tutan; hedef gibi dikilip
duran.
müstehiff
(a.s.) istihfaf eden, aşağı, bayağı sayarak alay edip eğlenen.
müstehîl, müstehîle
(a.s. havl'den. c. müstehîlât) 1. mümkün ve kabil olmayan
[şey]. 2. mânâsız, saçma şey.
Umûr-i müstehîle
mânâsız, saçma işler.
müstehîlât
(a.s. havl'den. müs-tehîl'in c.) 1. mümkün ve kabil olmayan
şeyler. 2. mânâsız, saçma şeyler.
müstehill
(a.s. helâl'den) 1. istihlâl eden, helallik dileyen. 2. helallaşan.
müste'hir, müste'hire
(a.s. isti'hâr'dan) teehhür eden, geciken.
Mes'ele-i müste'hire
huk. bir dâva görülürken, bu dâvadan önce ve bu dâva ile
ilgili olarak görülmesi îcâbeden başka bir mesele.
müstehlek, müstehleke (a. s. helâk'den) istihlâk edilmiş, yiyip içilerek tüketilmiş,
bitirilen.
Erzâk-ı müstehleke
sarf edilen erzak.
müstehlik
(a.s. helâk'den) istihlâk eden, yiyip içerek tüketen, bitiren, fr.
con-sommateur.
müstehlike
(a.s. helâk'dan) ["müstehlik"in müen.]. (bkz: müstehlik).
müstehvî
(a.s.) istihvâ eden, hayran eden, aklını alan.
müstehzi
(a.s. hezâ'dan) istihza eden, biriyle eğlenen, herkesle
eğlenmek âdetinde olan.
müstehziyâne
(a.f.zf.) istihza ederek, eğlenerek, alay yollu.
müsteîr
(a.s. âriyyet'den) istiare eden, ödünç alan. (bkz. müstedîn).
müstekbir
(a.s. kibr'den. c. müstekbirîn) kibirlenen, kendini büyük
gören, büyüklenen. (bkz: mütekebbir).
müstekbir-âne
(a.f.zf.) kendini büyük görerek, büyüklenerek.
müstekbirin
(a.s. müstekbir'in c.) kibirlenenler, kendini büyük görenler,
büyüklenenler. (bkz: mütekebbirîn).
müstekfî
(a.s.) yetecek kadarını isteyen.
müstekif
(a.s.) 1. dilenmek için elini uzatan. 2. bakarken gözünü
korumak için elini kaşının üstüne koyan.
müstekîn
(a.s.) alçak gönüllülük gösteren.
müstekinn
(a.s. kenn'den) istiknân eden, gizlenen, saklanan.
müstekinne
(a.i.) içteki kin.


müstekmil
(a.s. kemâl'den) istikmâl eden, tam, olgun bir hâle getiren,
eksiksiz olarak bitiren.
müstekmin
(a.s. kemn ve kümûn'dan) gizlenen, saklanan.
müsteknih
(a.s. künh'den) istiknâh eden, künhünü, esâsını, doğrusunu
araştıran.
müstekrâ
(a.s. kirâ'dan) kiraya verilen eşya. (bkz. mükterâ, mükrâ).
müstekreh-
(a.s. kerâhet'den. c. müstekrehât) istikrah edilmiş, kerih
görülmüş, tiksinilen, iğrenilen, iğrenç.
müstekrehât
(a.s. kerâhet'den. müstekreh'in c.) istikrah edilen, tiksinilen,
iğrenç şeyler.
müstekrehe
(a.s. kerâhet'den) ["müstekreh"in müen.]. (bkz: müstekreh).
müstekrehiyyet
(a.i.) iğrençlik, tiksinti.
müstekrî
(a.s. kirâ'dan) istikra eden, kira ile tutan, (bkz: mükterî,
müste'cir).
müstekrih
(a.s. kerâhet'den) 1. istikrah eden, tiksinen, kerîh gören,
iğrenen, nefret eden. 2. hek. iştah kesen.
müsteksir
(a.s. küsr ve kesret'den) istiksâr eden, çok gören, çok sayan.
müstekşif
(a.s. keşfden) istikşaf eden, keşfetmeye çalışan.
müstektib
(a.s.) istiktâbeden, söyleyip yazdıran, dikte eden.
müstelezz
(a.s. müs lezzet'den. c. müstelezzât) lezzet alınmış, tadına
varılmış.
müstelezzât
(a.i. lezzet'den. müstelezz'in c.) lezzet alınan şeyler.
müstelîm
(a.s. levm'den) beğenilmeyecek iş gören.
müstelizz
(a.s. lezzet'den) lezzet alan, tad alan, tadına varan.
müstelizze
(a.s. lezzet'den) ["müstelizz" in müen.]. (bkz: müstelizz).
müstelkî
(a.s.) istilka eden, arka üstü yatan.
müstelzim
(a.s. lüzûm'dan) istilzam eden, gerektiren; gereken.
müstemedd
(a.s.) kendisine yardım edilen, edilmiş olan.
müste'men
(a.s. emn'den) 1. kendisine aman verilmiş olan. 2. ecnebî
tebaasından olan kimse.
müstemend
(f.s.) 1. üzüntülü, kederli, hüzünlü. 2. bîçare, zavallı. 3.
talihsiz, mutsuz, (bkz: müstmend).
müstemendân
(f.s. müstemend'in c.) üzüntülü, gamlı, kasavetli kimseler.
müstemendâne
(f.zf.) 1. üzüntülü, kederli olarak. 2. talihsizlikle,
mutsuzlukla. 3. zavallıca.
müstemhil
(a.s. mehl'den) mühlet, zaman, muayyen bir vakit isteyen.
müstemi'
(a.s. sem'den. c. müs-temlîn) 1. istimâ eden, dinleyen,
dinleyici, işiten, (bkz: sâmi'). 2. bir okula yalnız dinleyici
olarak devam eden.
müstemia
(a.s. sem'den) ["müstemi' "in müen.]. (bkz: müstemi').
müstemian
(a.zf. semi'den) dinleyici olarak; işiterek, duyarak.
müstemidd
(a.s. meded'den) istim-dâd eden, yardım isteyen.
müstemidd-âne
(a.f.zf.) istimdâ-dederek, yardım isteyerek.
müstemiîn
(A.s. sem'den. müste-mi'in c.) dinleyiciler, fr. auditeurs.
müste'min
(a.s. emn'den) 1. istimân eden, aman dileyen. 2. vaktiyle
ecnebi tebaasına verilen bir unvan. 3. sığınan, canını
kurtarmak şartıyla teslîm olan.
müste'mine
(a.s. sem'den) ["müste'min" in müen.]. (bkz: müste'min).
ınüstemirr
(a.s. mürûr'dan) 1. istimrar eden, bir düziye uzayıp giden. 2.
sürekli, devamlı; bir düziye, dâima.


müstemirre
(a.s. mürûr'dan) ["müs-temirr"in müen.]. (bkz: müstemirr).
müstemirren
(a.zf.) müstemir olarak, sürekli, aralıksız, (bkz: daimî).
müstemît
(a.s.) savaşta ölümden yılmayan yürekli [kimse].
müstemlek
(a.s. mülk'den) 1. satın alınmış mülk. 2. (bkz. müsta'mer).
[yapma kelimelerdendir].
müstemlekât
(a.i. mülk'den. müstemleke'nin c.) sömürgeler, fr. colonies.
(bkz. müsta'mere).
müstemleke
(a.i. mülk'den. c. müstemlekât) sömürge, fr. colonie. (bkz :
müsta'mere).
müstemlî
(a.s.). (bkz. müstektib).
müstemsik
(a.s.) salıvermemek üzere sıkı tutan.
müstemti'
(a.s.) istimtâ eden, temettü' eden, faydalanan.
müstemzic
(a.s. mezc'den) istim-zâceden, yoklayan, soran [düşüncesini,
reyini, hatırını].
nıüstenbat
(a.s.) istinbât olunmuş, zımnen anlaşılmış, (bkz: müstedell).
müsterihi'
(a.s.).(bkz. müstahbir).
müstenciz
(a.s.) istincâzeden, va'dini yerine getirilmesini isteyen.
müste'nefün-aleyh
(a.b.s.) huk. aleyhinde, istinaf suretiyle dâva açılan kimse.
müstenfik
(a.s.) şunu bunu beslemek için malını tüketen.
müstenfir
(a.s.) istinfâr eden, ürken, ürküp kaçan.
müstenhic
(a.s.) birinin mesleğine giren.
müstenhir
(a.s. nehr'den) aka aka yeri oyan, nehir yapan.
müstenid
(a.s. sened'den. c. müstenidât) 1. istinâdeden, dayanan,
yaslanan; güvenen. 2. bir delili, şahidi olan.
müstenidât
(a.s. sened'den. müstenid'in c.) (bkz: müstenid).
müsteniden
(a.zf. sened'den) 1. istinâdederek, dayanarak, yaslanarak;
güvenerek. 2. bir delîl, şâhid (tanık) göstererek.
müste'nif
(a.s. enfden) 1. istinaf eden, yeniden başlayan. 2. bidayet
mahkemesinden (dâvaların ilk görüldüğü mahkemeden)
verilen hükmü kabul etmeyip, dâvasına, bir üst derecede
bulunan başka mahkemede bakılmasını isteyen [kimse].
müste'nife
(a.s. enfden) ["müste'nif in müen.]. (bkz: müste'nif).
müstenîm
(a.s. nevm'den) yalandan uyuyan, uyur gibi görünen.
müstenîr
(a.s. nûr'dan) istinâre eden, nur, ışık alan, parlak.
müste'nis
(a.s. üns'den) istînâs eden, ünsiyet peyda eden, yabaniliği
kalmayan, alışık.
müstenker
(a.s. nekr'den) inkâr edilmiş, (bkz: münker).
müstenkifi
(a.s.) idrâk eden, anlayan.
müstenkıs
(a.s. naks'dan) istin-kas eden, fiyatı kısmak, indirmek isteyen.
müstenkif
(a.s. nekfden) istinkâf eden, kabul etmeyen, geri duran, el
çeken, çekimser.
müstenkifi
(a.s.) 1. ağız koklayan. 2. inceleyen, araştıran.
müstenkir
(a.s.) inkâr eden. (bkz: münkir).
müstensih
(a.s. nesh'den) 1. istinsah eden, bir yazının suretini, kopyasını
çıkaran. 2. teksir, çoğaltma makinası, şapirograf.
müstenşıkk
(a.s. şakk'dan) burnuna su çeken [temizlik için].
müstenşid
(a.s. neşîde'den) istinşâdeden, birisinin şiir okumasını isteyen.
müstentic
(a.s. netîce'den) istin-tâceden, netice çıkaran.
müsterâh
(a.i. râhat'dan) 1. rahat edecek yer. 2. aptesâne. (bkz:
pâyhâne).


müsterak, müsteraka
(a.s. sirkat'den) sirkat olunmuş, çalınmış, (bkz: mesrûk).
Hamse-i müsteraka celâli senenin sonuna ilâve edilen beş
gün.
müstercâ
(a.s. recâ'dan) 1. rica edilmiş. 2. umulmuş, umulan, [yapma
kelimelerdendir].
müsterci'
(a.s. rücû'dan) istircâ eden, "innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn (
= biz Allah'ın kuluyuz, O'na râciiz, O'na döneceğiz)" diyen.
müsteredd
(a.s. redd'den) istirdâdedilmiş, geri alınmış.
müsterfih
(a.s. refâh'den) refah, bolluk, rahatlık isteyen.
müsterham
(a.s. rahm ve ruhum'dan) 1. istirham olunmuş, niyaz
olunmuş, yalvarılmış, yalvanlan. 2. birinin merhameti
istenilen.
müsterhî
(a.s. rehâ'dan) istirhâ eden, gevşek, sarkık, sölpük.
müsterhib
(a.s.) istirhâbeden, korkutan.
müsterhim
(a.s. rahm'den) 1. istirham eden; niyaz eden, yalvaran. 2.
merhamet dileyen.
müsterhim-âne
(a.f.zf. ruhm'-dan) istirham edene, yalvarana; merhamet
dileyene yaraşır yolda.
müsterhin
(a.s. rehn'den) istirhân eden, rehin alan; rehin isteyen.
müsterhis
(a.s. ruhs'dan) istir-hâs eden, ucuz sayan.
müster'î
(a.s.) istir'â eden, birinden bir şeyin korunmasını ve
saklanmasını isteyen.
müste'rib
(a.s.) borçlu, (bkz: medyun).
müsterih
(a.s. râhat'dan) istirahat eden, rahat bulan, gönlü rahat,
kaygısız.
müsterîhü'l-bâl
içi, gönlü rahat.
müsteriha
(a.s. râhat'dan) ["müsterîh" in müen.]. (bkz: müsterih).
müsterîhâne
(a.f.zf. râhat'dan) içi rahat olarak, gönül rahatlığı ile.
müsterkı'
(a.s.) yamaya, tamire muhtaç.
müsterşî
ı.a. (a.s. rüşvet'den) istirşâ eden, rüşvet isteyen, (bkz.
mürteşî).
müsterşid
(a.s. rüşd'den. c. müsterşidîn) istişâdeden, irşâd edilmesini,
doğru yolun gösterilmesini isteyen.
müsterşid-âne
(a.f.zf.) müsterşide, doğru yolun gösterilmesini isteyene
yaraşır yolda.
müsterşidîn
(a.s.
müsterşid'in
c.)
irşâdedilmesini,
doğru
yolun
gösterilmesini isteyenler.
müsterşiyâne
(a.f.zf.) rüşvet istercesine.
müsterzı'
(a.s. rızâ'dan) para ile sütnine tutan.
müsterzil
(a.s. rezîl'den) istirzâl eden, rezîl sayan.
müstes'ad
(a.s. sa'd'den) ıstısâdedilen, uğurlu sayılmış, uğurlu sayılan.
müste'sal
(a.s.) istîsal olunmuş, kökünden koparılmış.
müsteshil
(a.s. sehl'den) istishâl eden, kolay sayan.
müsteshil-âne
(a.f.zf.) kolay sayarcasına.
müsteshir
(a.s.) istishâr eden, alay eden.
müste'sıl
(a.s.) istîsal eden, kökünden koparan.
müstes'id
(a.s. sad'dan) istisâdeden, uğurlu sayan, uğur sayan.
müstesinn
(a.s. sinn'den) istisnan eden, yaşlanan, ihtiyarlayan.
müsteskal
(a.s. sıklet'den) istiskal edilen, kendisine, kovarcasına
muamelede bulunulan.


müsteskıl
(a.s. sıklet'den) istiskal eden, kovarcasına muamele eden.
müsteskılâne
(a.f.zf.) istiskal edene yakışacak surette.
müsteskî
(a.s. saky'den) hek. istiska olmuş, kamı su toplamış.
müstesliın
(a.s. selâmet'den. c. müsteslimîn). 1. istislâm eden, boyun
eğen. 2. islâm dînini kabul eden.
müsteslimîn
(a.s. müsteslim'in c.) 1. istislâm edenler, boyun eğenler. 2.
İslâm dînini kabul edenler.
müstesna
(a.s. seny1den) 1. istisna edilen, kural dışı bırakılan,
bırakılmış. 2. üstün. 3. ayrı tutulan, ayrık. 4. benzerlerinden
baskın.
müstesneyât
(a.s. müstesnâ'nın c.), (bkz. müstesna).
müsteşar
(a.i. meşveret'den) 1. kendisiyle müşaverede bulunulan,
kendisine iş danışılan. 2. vekâletlerde vekilden sonraki âmir.
müsteş'ar
(a.s. şuûr'dan) bildirilen, haberli.
müsteşarî
(a.f. meşveret'den) müsteşarlık.
müsteşfi'
(a.s. şefâat'den) şefaat dileyen, bağışlanmasını isteyen.
müsteşfî
(a.s. şifâ'dan) 1. şifâ dileyen, iyilik isteyen. 2. kendisine
baktıran.
müsteşfi-âne
(a.f.zf.) şefaat dilercesine.
müsteşhed
(a.s. şehâdet'den c. müsteşhedât) şahit tutulan, şahit olarak
gösterilen.
müsteşhedât
(a.s. müsteşhed'in c.) şahit tutulanlar, şahit olarak
gösterilenler.
müsteşhedât-ı edebiyye ed. kelimelere misal olarak gösterilen cümle veya şiirler.
müsteşhid
(a.s. şehâdet'den) istiş-hâdeden, şahit tutan.
müsteş'ir
(a.s. iş'âr'dan) istiş'âr eden, bildirilmesini isteyen [yazı ile-].
müsteşrik
(a.s. ve i. şark'dan. c. müsteşrikîn) şark topluluklarının
târihini, dilini ve edebiyatını ve folklorunu araştırmakla
meşgul olan âlim, fr. orientaliste.
müsteşrikîn
(a.s. ve i. şark'dan. müsteşrik'in c.) müsteşrikler, fr.
orientalistes.
müstetâb
(a.s. tayyib'den) istitâ-be edilen, hoş, güzel bulunan.
Kitâb-ı müstetâb
güzel kitap.
müstetim
(a.s.) istilâm eden, tamamlanmasını isteyen.
müstetir
(a.s. setr'den) istitâr eden, gizlenen, gizli, saklı.
müstevâ
(a.s.) müzekker (eril) ile müennesi (dişil) içine alan.
müstevcib
(a.s. vücûb'dan) 1. lâyık, (bkz: seza, şayan). 2. icâbeden,
gereken.
müstevda'
(a.s. ved'den) 1. emânet bırakılan. 2. emânet olarak bir malı
kabul eden.
müstevdî'
(a.s. ved'den) 1. emânet bırakan. 2. emânet bırakılan yer.
müstevfâ, müstevfî
(a.s. vefâ'dan) kâfi derecede, yeteri kadar, tam, mükemmel;
dolgun.
müstevfik
(a.s.) Allah'tan yardım dileyen.
müstevfir
(a.s. vefr'den) borçludan alacağını tamamen alan.
müstevhib
(a.s.) bahşiş isteyen.
müstevî
(a.s. sevî'den) 1. düz, her tarafı bir. 2. geo. düzlem. 3. gr.
erkeği ile dişisi bir olan veya hem erkek, hem dişi olan [isim,
sıfat].


müstev'ib
(a.s. va'b'den) 1. istiâbeden, içine alan, kapsayan. 2. kaplayan,
tutan.
müstevki'
(a.s.) 1. istika eden, olmasını bekleyen. 2 . olacak diye
kaygılanan.
müstevkid
(a.s.) 1. yanıp alevlenmiş. 2. yakıp alevlendirici.
müstevlede
(s. ve i. veled'den) huk. efendisinden olma çocuğu bulunan
cariye.
müstevli, müstevliye
(a.s. vely'den) 1. istilâ eden, ele geçiren, idaresi altına alan. 2.
yayılan, her tarafı kaplayan. 3.hek. salgın, fr. epidemique.
Maraz--ı müstevli
hek. salgın hastalık, fr. mala-dieepidemique.
Nezle-i müstevliye
hek. salgın nezle, nezle salgını.
müstevsi'
(a.s.) bollaşan, genişleyen.
müstevsik
(a.s.) birinden senet, vesîka alan.
müstevzi'
(a.s.) hak dergâhından ilham isteyen.
müsteykın
(a.s. yakîn'den) istikan eden, yakînen, kat'î olarak bilen.
müsteykız
(a.s. yakaz'dan) istîkazeden, uykudan uyanan, (bkz: bî-dâr).
müsteymin
(a.s.) 1. aman dileyen. 2. birinin yeminini isteyen. 3. mübarek
sayan.
müsteyser
(a.s.) kolaylanmış, hazır.
müsteysir
(a.s.) istîsar eden, nefsine ayıran.
müstezâd
(a.s. ziyâde'den) 1. ziyâdeleşmiş, artmış, çoğalmış. 2. i. ed.
bahr-i hecez vezinlerinden "mef ûlü mefâîlü mefâîlü faulün"
vezninde söylenmiş mısra'lara ,"mef-ûlü faulün" parçalanna
müsâvî birer parça katmak suretiyle meydana getirilen
manzume Meselâ Ey şûh-i kerem-pîşe dil-i zar senindir Yok
minnetin asla Ey kân-ı güher anda ne kim var senindir Pinhân
ü hüveydâ (Nedim)
müstezâd-ı südâsiyye
ed. uzun mısraları mefâîlün, mefâîlün, mefâîlün, mefâîlün,
ziyadeleri mefâîlün mefâîlün vezninde olan müstezat.
müste'zen
(a.s. izn'den) izin istenilmiş.
müstezill
(a.s. zelîl'den) istizlâl eden, birini zelîl, hor, hakîr gören.
müste'zin
(a.s. izn'den) izin isteyen.
müstezkir
(a.s. zikr'den) istizkâr eden, hatırlayan.
müstmend
(f.s.c. müstmendân) 1. üzüntülü, kederli. 2. bîçare, zavallı. 3.
talihsiz, mutsuz, (bkz. müstemend).
müstmendân
(f.s. müstmend'in c.) mahzun, kederli, üzgün kimseler;
biçâreler, zavallılar; talihsizler, mutsuzlar.
müstmendâne
(a.f.zf.) mahzunlukla, zavallılıkla.
müsûl
(a.i.) ayakta durma [saygıdan dolayı].
müs'ut
(a.i.) enfiye kutusu.
müsül
(a.i. misâl'in c.) 1. örnekler. 2. f e Is. Eflâtun'un "idees" sözü
karşılığı.
müsveddât
(A.i. sevvâd'dan) karalamalar, taslaklar.
müsvedde
(a.i. seved'den. c. müsveddât) 1. karalama, taslak, beyaz
edilmek üzere ilk yazılan ve üzerinde düzeltmeler yapılan
yazı. 2. beceriksiz, âciz, işe yaramaz [kimse].
müşa'
(a.s. şüyu'dan) 1. işâa olunmuş, şüyu bulmuş, yayılmış,
herkese duyurulmuş. 2. hissedarlar, ortaklar arasında
beraberce kullanıldığı halde hisselere ayrılmamış olan şey,
yer.


müşâabe
(a.i. şu'be'den) uzaklaşma.
müşâare
(a.i. şi'r'den) karşılıklı şiir söyle(ş)me, birbirine şiir söyleme;
şiir yansı.
müşâât
(A.i.) 1. yarış etme. 2. ileri geçme.
müşabehet
(a.i. şebeh ve şibh'den. c. müşâbehât) benzeyiş, benzeme.
müşa'bid, müşa'biz
(a.i.) hokkabaz.
müşabih
(a.s. şebeh ve şibh'den) benzeyen, benzer, (bkz. mümasil,
nazîr).
müşabihe
(a.s. şebeh ve şibh'den). ["müşabih" in müen.]. (bkz.
müşabih).
müşabih hadler
mat. benzer terimler.
müşâcerât
(a.i. müşâcere'nin c.) kavgalar, dövüşmeler.
müşâcere
(a.i. şecer'den. c. müşâcerât) 1. kavga etme, çekişme, (bkz:
niza). 2. ağaç ile birbirine vurma.
müşâfehât
(a.i. şefe'den. müşâfe-he'nin c.) ağız ağıza, yüzyüze, karşı
karşıya konuşmalar.
müşâfehe
(a.i. şefe'den. c. müşâfehât) ağız ağıza, yüzyüze, karşı
karşıya konuşma.
müşâgabe
(a.i.) fels. fr. eristique.
müşâgare
(a.i.) mehir alıp vermemek için iki kişi birbirinin
hısımlarından birer kadınla evlenme.
müşâhed
(a.s. şuhûd'dan) müşahede olunmuş, görülmüş, görülen.
müşâhedât
(a.i. şuhûd'dan. müşâ-hede'nin c.) 1. gözle görülen şeyler. 2.
fels. gözlemler.
müşahede
(a.i. şuhûd'dan. c. müşâhedât) 1. bir şeyi gözle görme, (bkz:
rü'yet). 2. tas. Allah âlemini görme.
müşâhede-i mücerrebât-ı fi'liyye
işlenerek elde edilmiş tecrübelerin görülmesi.
müşâhere
(a.i. şehr'den) aylıkla tutma.
müşâhere-hârân
(a.f.b.i.) aylıklılar.
müşâhereten
(a.zf.) aylıklı olarak.
müşâhereten icare
huk. aylıkla kiralama.
müşahhas
(a.s. şahs'dan) 1. teşhîs edilmiş, tanınmış, nev'i ve cinsi
anlaşılmış. 2. şahıslanmış, şahıs suretine girmiş. 3. fels.
somut, f r. concret.
müşahhasa
(a.s. şahs'dan) ["müşahhas"in müen.]. (bkz: müşahhas).
müşahhas aded
mat. 'somut sayı.
müşahhasât
(a.s. şahs'dan) somut bilgiler, fr. sciences concretes.
müşahhıs
(a.s. şahs'dan) teşhîs eden, taslağın adını koyan.
müşâhid
(a.s. ve i. şuhûd'dan. c. müşahidin) müşahede eden, gören,
bakan.
müşahidin
(a.s. ve i. müşâhid'in c.) müşahede edenler, görenler,
bakanlar.
müşâkat
("ka" uzun okunur, a.i.) sıkıntıya dayanma hususunda
yarışma.
müşâkat
(a.i.) düşmanlık; aykırılık.
müşâkele
(a.i. şekl'den) 1. şekilce bir olma, benzeme. 2. ed. birinin
söylediği bir sözü, diğerinin az çok evvelki mânâya zıt olarak
kullanması, [meselâ kaleme devam edip etmediği sorulan
havaî bir adam hakkında "kendi bâzan gelir amma, sözü
gelmez kaleme" denilmesi gibi].


müşâkil
(a.s. şekl'den) şekilce bir olan, benzeyen.
müşâr
(a.s. şevr'den) işaret olunan, işaretle gösterilen.
müşârün bi'l-benânı, müşârün bi'l-enâmil
parmakla gösterilen, (bkz: meşhur,
mümtaz, nâm-dâr).
müşârata
(a.i. şart'dan) şartlaşma.
müşârebe
(a.i. şürb'den) birlikte içme.
müşârefe
(a.i.) 1. yüksek yere çıkma. 2. şan ve şeref hususunda biriyle
övünme.
müşareket
(a.i. şirket'den) 1. şe-riklik, ortaklık, ortaklaşma, birine ortak
olma. 2. gr. işteşlik [sevişme: birbirini sevme; anlaşma:
birbirini anlama., gibi].
müşâreze
(a.i. şerz'den) huysuzluk, geçimsizlik.
müşârik
(a.s. şirket'den) 1. ortak, bir iş beraberliğinde bulunan, (bkz:
şerik).
Bilâ müşârik
ortaksız. 2. ortaklardan, beraber iş yapanlardan her biri.
müşâriz
(a.s. şerz'den) kavgacı, huysuz.
müşârün bi'l-benân
(a.s.) parmakla gösterilen.
müşârün-ileyh
(a.s. şevr'den. c. müşârün-ileyhümâ) "kendisine işaret
olunan" adı geçen, adı anılan [erkek]. [Tanzimat'tan sonra,
bahsedilen en yüksek rütbe için bu kelime kullanılmıştır].
müşârün-ileyhâ
(a.s. şevr'den) "kendisine işaret olunan" adı geçen, adı anılan
[kadın, kız].
müşârün-ileyhümâ
(a.s. şevr'den. müşârün-ileyh'in c.), (bkz müşarün ileyh).
müşâ'şa'
(a.s. şa'şaa'dan) 1. şa'şa-alı, parlak, parlayan, parıldayan,
(bkz: rûşen). 2. debdebeli, tantanalı, gösterişli.
müşâtara
(a.i. şatr'dan) biriyle bir şeyi yan yanya bölüşme.
müşâtemât
(a.i. müşâteme'nin c.) sövmeler, atışmalar, sövüşmeler.
müşâteme
(a.i. şetm'den) sövüşme, birbirine sövme, atışma.
müşattar
(a.i.) ed. teştîr edilmiş, mıs-râlan arasına ilâveten ayrıca
mısralar getirilmiş gazel veya kasîde.
müşattar-ı murabba'
ed. araya iki mısra ilâve edilmiş gazel veya kasîde.
müşattar-ı muhammes
ed. araya Uç mısra ilâve edilmiş gazel veya kasîde. [meselâ
şâir Büyük Nedim, Nedîm-i Kadîm'in Derdin nedir gönül
sana bir halet olmasın / Şad el-hazer ki sevdiğin ol âfet
olmasın" beytiyle başlayan gazelini taştîr ederken bu beyti şu
müşattar hâle getirmiştir Nedîm-i Kadîm'in "Derdin nedir
gönül sana bir halet olmasın" mısrâından sonra ve "Şad el-
hazer ki sevdiğin ol âfet olmasın" mısrâından evvel Büyük
Nedim'in ilâveleri "Bîmâr eden bu güne seni rahat olmasın /
Bizden tesettür etme abes külfet olmasın / Bî-câ tabibe
varmağa hiç hacet olmasın" dır.
müşattar-ı müseddes
ed. araya dön mısra ilâve edilmiş gazel veya kaside.
müşâverât
(a.i. müşâvere'nin c.) konuşmalar, danışmalar [bir iş
üzerinde-].
müşavere
(a.i. meşveret'den) danışma, bir iş üzerinde konuşma, fr.
consultation ["müşâveret" şeklinde de kullanılır].
müşavir
(a.s. ve i. meşveret'den. c. müşavirin) istişare edilen, -
kendisine- danışılan.
müşavire
(a.s. ve i. meşveret'den) ["müşavir" in müen.]. (bkz:
müşavir).


müşavirin
(a.s.ve i. müşâvir'in c.) istişare edilenler, -kendisine-
danışılanlar.
müşâyaa
(a.i.) 1. dostluk etme [biriyle-]. 2. uyma [birine-].
müşbi'
(a.s. şib'den) doyuran.
müşebba'
(a.s. şib'den) 1. işba' o-lunmuş, doymuş, tok, fr. sature.
müşebbeh, müşebbehe , (a.s. şebeh ve şibh'den) 1. benzetilen.
Sıfat-ı müşebbehe
lâzım ('geçişsiz) fiillerden, türlü vezinlerde başlıca faîl
vezninde gelen ve daimî bir vasfı gösteren sıfat [alîm (çok
bilen); şefîk (şefkatli)... gibi]. 2. fels. insanbiçimi,
antropomorf.
müşebbehât
(a.s. müşebbeh'in c.) benzetilenler.
müşebbehün-bih
(a.b.s. şibh'den) kendisine benzetilen, [cesur adamı arslana
benzetirken; cesur = müşebbeh, arslan = mü-şebbehün-
bih'dir].
müşebbek
(a.s. şebek'den) 1. şebeke şekline sokulmuş, ağ ve kafes gibi
örülmüş olan. 2. i. g. s. küçük ağaç parçalarından yapılan
oymalı pano. 3. i. muşabak, tersi ve yüzü ayrı ayrı
kullanılabilen sîm ve renkli ipliklerle yapılmış hesap işi
nakış.
müşebbi'
(a.s. şib'den) teşbî' eden, karnını doyuran.
müsebbibe
(a.i. şibh'den) 1. fels. insanbiçimcilik, fr. anthropomorphisme.
(bkz: mücessime). 2. Allah'ı insan biçiminde tasvir ve
tasavvur edenlerin mensup bulundukları Kelâmı mezhep.
müşeccer
(a.s. şecer'den) 1. ağaç gibi dallı budaklı [resim, yazı]. 2. üstü
çubuklu, dallı budaklı [kumaş].
müşedded, müşeddede
(a.s. şiddet'den) 1. şiddetlendirilmiş, şiddet verilmiş,
kuvvetlendirilmiş. 2. a. gr. şeddeli, şeddesi olan [harf,
kelime].
Hurûf-i müşeddede
şeddeli harfler.
müşeddid, müşeddide
(A.s. şiddet'den) şiddetlendiren, kuvvetlendiren, şiddetini
artıran, azdıran.
Esbâb-ı müşeddide
huk. suçlu hakkında bir cezanın şiddetini artırıcı sebepler.
müşeddide
(a.i. şiddet'den) f i z. yükselteç. fr. amplificateur.
müşekkek
(a.s. şekk'den) teşkîk o-lunmuş, şekke düşürülmüş, şüpheli.
müşekkeke
(a.s. şekk'den) ["müşekkek" in müen.]. (bkz: müşekkek).
müşekkel
(a.s. şekl'den) 1. şekle konulmuş, şekil verilmiş. 2. şekli,
kalıbı, kıyafeti yerinde, gösterişli.
müşekkele
(a.s. şekl'den) ["müşekkel" in müen.]. (bkz: müşekkel).
müşellel
(a.s.) lekeli.
müşemmes
(a.s. şems'den) güneşe gösterilmiş, güneş görmüş,
güneşlemiş; çok güneşli.
müşemmet
(a.s.) hayır ile yâd olunan kimse.
müşenne
(a.s.) teşnîf edilmiş, küpeli, küpe takınmış, küpe takarak
süslenmiş.
müşerrah
(a.s. şerh'den) teşrih olunmuş, açılmış.
müşerref
(a.s. şeref den) 1. şereflendirilmiş, kendisine şeref verilmiş,
şerefli. 2. i. kadın adı.
müşerrefe
(a.s. şerefden) ["müşerref" in müen.]. (bkz: müşerref).
müşerrez
(a.s. şerz'den) şîrâzesi olan.


müşerrih
(a.s. şerh'den. c. müşerri-hîn) 1. teşrîh yapan [doktor], fr.
anatomi s te. 2. şerheden, açıklayan.
müşerriha
(a.i. ve s. şerh'den) ["müşerrih" in müen.]. (bkz: müşerrih).
müşerrihîn
(a.i. ve s. şerh'den) 1. teşrih eden [doktorlar], fr. anatomistes.
2. açıklayanlar.
müşevvek
(a.s. şevk'den) dikenli, diken şeklinde olan.
müşevveş, müşevveşe
(a.s. şevâş'den) teşvîr edilmiş, belirsiz, karışık, düzensiz,
karmakarışık.
Umur-ı müşevveşe
karmakarışık işler.
müşevveşât
(a.s. müşevveş'in c.) karışıklıklar, karışık, karmakarışık
şeyler.
müşevveşiyyet
(a.i.) karışıklık,karmakarışık vaziyet.
müşevvik
(a.s. şevk'den. c. müşev-vikîn) 1. şevk ve gayrete getiren,
arzusunu, isteğini artıran. 2. teşvîk eden, fenalığa sevk eden,
ayartan, kışkırtan, önayak olan.
müşevvika
(a.s. şevk'den) ["müşevvik" in müen.]. (bkz: müşevvik).
müşevvikîn
(a.s. müşevvik'in c.). (bkz. müşevvik).
müşeyyed
(a.s. şîd'den) teşyîdedilmiş, yüksek, sağlam, muhkem
yapılmış, kunt yapı.
müşeyyede
(a.s. şîd'den) ["müşeyyed" in müen.]. (bkz: müşeyyed).
müşeyyid
(a.s. şîd'den) yüksek, sağlam, kunt yapı yapan.
müşfik
(a.s. şefakat'den) şefkatli, merhametli, acıyan; seven.
müşfika
(a.s. şefakat'den) 1. ["müşfik" in müen.]. (bkz: müşfik). 2. i.
kadın adı.
müşfik-âne
(a.f.zf. şefakat'den) şefkatle, merhametle, acıyarak.
müşg
(f.i.) misk.
müşg-âlûd
(f.b.s.) müşke, miske bulanmış.
müşg-bâr
(f.b.s.) misk yağdıran.
müşg-bîd
(f.b.i.) bot. sultanî söğüt ağacı, Acem söğüdü.
müşg-bû
(f.b.s.) misk kokulu.
müşg-dem
(f.b.s.) misk nefesli, nefesi misk gibi kokan.
müşg-efşân
(f.b.s.) müşk, misk saçıcı, misk saçan, (bkz: müşg-feşân).
müşg-fâm
(f.b.s.) müşk, misk renkli, siyah.
müşg-feşân
(f.b.s.) müşk, misk saçıcı, misk saçan, (bkz. müşg-efşân).
müşg-fürûş
(f.b.s. c. müşg-fürûşân) müşk, misk satan.
müşg-fürûşân
(f.b.s. müşg-fürûş'un c.) müşk, misk satanlar.
müşgîn
(f.s.) 1. miskli, misk kokulu. 2. siyah, kapkara şey.
Zülf-i müşgîn
siyah saç.
müşgîn-çâh
(f.b.i.) bâzı güzellerin yüzlerinde bulunan siyah ben. (bkz:
müşgîn-çeh).
müşgîn-çeh
(f.b.i.). (bkz. müşgîn-çâh).
müşgîn-külâh
(f.b.i.) güzelin siyah saçları.
müşgîn-küleh
(f.b.i.). (bkz. müşgîn-külâh).
müşgîn-sinân
(f.b.i.) uzun siyah kirpik.
müşg-sâ
(f.b.s.) misk gibi.
müşg-sâr
(f.b.i.) çok güzel kokan, misk kokan yer.
müşhid
(a.s. şehâdet'den) işhâdeden, şahit (tanık) getiren.
müş'ir
(a.s. şuûr'dan) iş'âr eden, haber veren, bildiren [yazı ile].
müşir
(a.s. şevr'den. c. müşîrân) 1. emir ve işaret eden. 2. i. mareşal.
müşîrân
(a.f. müşîr'in c.) mareşaller.


müşir-âne
(a.f.zf.) müşîre, mareşale yakışacak surette.
müş'ire
(a.i. şuûr'dan) fiz. 'gösterge, buhar ve hava tazyik (basınç)
inin şiddet derecesini gösteren âlet.
müş'ire
(a.s. şuûr'dan) ["müş'ir" in müen.]. (bkz. müş'ir).
müşîrî
(a.f.i.) müşürlük, mareşallik. (bkz. müşîriyyet).
müşîriyyet
(a.i.) 1. müşürlük, mareşallik. 2. müşürün, mareşalin makamı.
müşkek
(f.i.). (bkz: müşg).
müşkil, müşkile
(a.s. şekl'den. c. müşkilât) 1. güç, zor, çetin. 2. i. engel,
güçlük, zorluk, çetinlik. Mesâil-i
müşkile
çetin meseleler.
müşkilât
(a.i. müşkil'in c.) güçlükler, zorluklar.
Hallâl-i müşkilât
zorluklan, güçlükleri halleden, çözen.
müşkile
(a.i.) zor olan iş.
müşkil-güşâ
(a.f.b.s.c. müşkil-güşâyân) müşkül, güç, çetin şeyleri
halleden.
müşkil-güşâî
(a.f.b.i.) zorluklan, güçlükleri çözme.
müşkil-güşâyân
(a. f.b.s. müşkil-güşâ'nın c.) müşkül, güç, çetin şeyleri
halledenler.
müşkil-pesend
(a. f.b.s.) güç beğenen, herşeyi beğenmeyen.
müşkil-pesendân
(a. f.b.s. müşkil-pesend'in c.) güç beğenenler, her şeyi
beğenmeyenler.
müşkil-pesendâne
(a.f.zf.) güç beğenene, bir şey beğenmeyene yakışacak
surette.
müşkil-ter
(a.f.b.s.) çok müşkül, çok zor, çok çetin.
müşkil-terîn
(a.f.b.s.). (bkz. müşkil-ter).
müşmeiz
(a.s. işmi'zâz'dan) 1. sıkılan, ikrah ederek sıkılan; nefret eden.
2. titreyen, ürperen.
müşmeize
(a.s. işmi'zâz'dan) ["müşmeiz" in müen.]. (bkz: müşmeiz).
müsrif
(a.s. şerefden) 1. yükselen, çıkan. 2. ölüme pek yakın
bulunan. 3. etrafa bakan, etrafı gören. 4. bir hal almaya yüz
tutmuş olan. 5. vakıf malı muhafaza eden kimse, [bâzı
yerlerde "nazır" mânâsına da kullanılır].
müşrif-i harâb
yıkılmaya yüz tutmuş, (bkz: mâil-i inhidam).
müşrif-i vakf
mütevellinin tasarrufunu murakabe alanda bulundurmak
üzere tâyin edilen kimse, [buna "nâzır-ı vakf da denir].
müşrik
(a.s. şirk'den. c. müşrikin) Allah'a şerik, ortak koşan.
müşrikin
(a.s. şirk'den. müşrik'in c.) Allah'a şerik, ortak koşanlar.
müşşât
(a.i. mâşî'nin c.) ayaküstü yürüyen [insan, hayvan]
müşt
(f.i.) 1. yumruk, muşta, (bkz: müşte1). 2. avuç. (bkz: muşt).
müştagil
(a.s. şugl'dan) iştigal eden, bir işle meşgul olan, uğraşan.
müştail
(a.s. şa'l'den) iştial eden, yanan, tutuşan, ateş alan, alevlenen,
(bkz: münşeil).
müştak
(a.s. şevk'den. c. müştâkîn) 1. iştiyaklı, özleyen, göreceği
gelen, can atan. (bkz: arzûmend, hasret-keş). 2. i. erkek adı.
müştak cereyan
fiz. kol *akımı, fr. courant derive.
müştâkan
("ka" uzun okunur, a.f. müştâk'ın c.), (bkz. müştâkîn).
müştâkane
("ka" uzun okunur, a.f.zf. şevk'den) iştiyakla, arzu ile, çok
isteyerek, can atarak.
müştâkîn
(a.f.b.s.) özleyenler, can atanlar, (bkz: müştâkan).


muştakk
(a.s. şakk'dan. c. müştakkat) 1. iştiyak etmiş, başka bir
kelimeden çıkmış, türemiş, türeme.
müştakk-ı feyz ü nur
feyzin ve nurun hasretlisi.2. mat. *türev.
müştakka
(a.s. şakk'dan) ["müştakk" in müen.]. (bkz. müştakk).
müştakkat
("ka" uzun okunur, a.i. şakk'dan. müştakk'ın c.) türemiş
kelimeler.
müştakkun-minh
(a. b. s. şakk'dan) gr. kendisinden, başka bir kelime türemiş
olan asıl kelime.
müşte
(f.i.) 1. muşta, yumruk, (bkz: müşt1). 2. kunduracıların deriyi
vurarak inceltmekte kullandıkları mâden tokmak. 3. muşta,
birine vurmak için ele veya parmaklara geçirilen demir âlet.
müştebeh
(a.s.) karışık, zor.
müştebih
(a.s. şebeh ve şibh'den) iştibâh eden, şüphelenen, şüpheci.
müştebihât
(a.s. şebeh ve şibh'den. müştebih'in c.) şüphelenenler,
şüpheciler, kuşkulananlar, işkilliler.
müştebihe
(a.s. şebeh ve şibh'den) ["müştebih" in müen.]. (bkz:
müştebih).
müştebik
(a.s.) 1. pencere gibi örülü. 2. karışık.
müştedd
(a.s. şiddet'den) iştidâd eden, şiddetlenen, şiddetlenmiş, azan.
müştedde
(A.s. şiddet'den) ["müştedd" in müen.]. (bkz: müştedd).
müştehâ
(a.s. şehvet'den) iştihâyı gerektiren, arzu olunan, istenilen.
müştehât
(a.i.) erkeklik hissini tahrik edecek hâle gelmiş olan kız.
müşteheyât
(a.s. şehvet'den c.) iştahı çeken, iştah veren şeyler, lezzetli
şeyler.
müşteheyât-ı menfaat-perestâne
menfaat gösterircesine hırslar.
müştehî
(a.s. şehvet'den) iştehâsı olan, iştahlı, istekli, (bkz: hâhiş-
ger).
müştehir
(a.s. şöhret'den) ; iştihar eden, şöhret bulan, meşhur, (bkz.
nâm-dâr).
müştehire
(a.s. şöhret'den) ["müştehir" in müen.]. (bkz: müştehir).
müştehiyât
(a.s. şehvet'den) iştahlılar, istekliler.
müştehiye
(a.s. şehvet'den) ["müştehî" nin müen.]. (bkz: müştehî).
müştekâ
(a.s. şekvâ'dan) 1. şikâyet olunan. 2. i. şikâyet.
müştekâ-anh
kendisinden şikâyet olunan kimse.
müştekiyâne
(a.f.zf.) şikâyet edercesine.
müştekiyye
["muştekî"nin müen.]. (bkz: müşteki).
müşteki
(a.s. şekvâ'dan) iştika, şikâyet eden.
müştemel
(a.s. şümûl'den) bir şeyin içinde bulunan, bir şeyin
kavrandığı, içine aldığı, [bizde kelimenin cemî şekli
kullanılır].
müştemelât
(a.i. şümûl'den. müş-temel'in c.) eklentiler, bir şeyin içinde
bulunduğu, ona bağlı olan şeyler.
müştemil
(a.s. şümûl'den) istimal eden, kavrayan, saran, içine alan.
müşterâ
(a.s. şirâ'dan) iştira olunmuş, satın alınmış.
Mâl-i müşterâ
satın alınmış mal.
müşterek, müştereke
(a. s. şirket'den. c. müşterekin) 1. iştirak eden, ortak [olan],
ortaklaşa. 2. birlik; elbirliğiyle yapılan.
Fasl-ı müşterek
mat. arakesit, iki sathın (düz) birleştiği yer.
Mahrec-i müşterek
mat. paydaları eşit olan bayağı kesirler.
müşterek-ül-hayât
biy. ortakyaşar.


müşterek-ül-menfaa
ortaklaşa, beraberce faydalanma.
müşterekü'l-mikyâs adetler mat. ortak ölçülü sayılar.
müşterek tedrisât
ped. birlikte öğrenim.
müştereken
(a.zf. şirket'den) ortaklaşa, ortak olarak.
müşterekin
(a.s. şirket'den. müş-terek'in c.), (bkz. müşterek).
müşteri
(a.s. ve i. şirâ'dan. c. müş-terîîn) 1. iştira eden, satın alan,
alıcı. 2. alışverişte bulunan. 3. istekli, (bkz: hâhişger).
Müşteri
(a.h.i.) astr. Sakıt, Erendiz, Jüpiter, Mars. (bkz: sa'd-i ekber).
müşterik
(a.s.) kendi kendine söylenen [kimse].
Farîzat-ül-müşterike
mirasla ilgili şer'î bir mesele.
müştî
(a.s.) bir avuç dolusu.
müşt-zen
(f.b.s.) muştu, yumruk vuran, boksör, (bkz: muşt-zen).
müşvike
(a.i.) dikenli ağaç.
müt'a
(a.i.) 1. muvakkat kazanç. 2. Şîîlere mahsus geçici nikâh. 3.
mehr tesmiye olunmayan ve duhul ve halvet vâki olmayan
mutallakaya verilen bir takım elbise, [her şehrin örfüne göre
değişir].
mütâbaat
(a.i. teba'den) ittibâ etme, birine tâbi olma, arkasından gitme,
uyma.
mütâbi'
(a.s. teba'dan. c. mutâbiîn) tabî olan, uyan.
mutâbiîn
(a.s. mütâbi'in c.) tabî olanlar, uyanlar.
mütâcere
(a.i.) birbiriyle ticâret yapma.
mütâemet
(a.i.) ikiz doğurma.
mütâlâa
(a.i. tulû'dan. c. mütâlaât) 1. okuma. 2. tetkik. 3. düşünce.
mütâlaa-hâne
(a.f.b.i.) okuma salonu.
mütâlaât
(a.i. mütâlaa'mn c.) 1. okumalar. 2. tetkikler. 3. düşünceler.
mütâli'
(a.s. mütâlaa'dan. c. mütaliîn) okuyan.
mütaliîn
(a.s. mütâli'in c.) okuyanlar.
mütâreke
(a.i. terk'den) aşk. ateşkes, iki tarafın muvakkat bir zaman
için ateşi durdurması, fr. armistice.
mütâreke-i husûsiyye
aşk. husûsî (*özel), dar ölçüde ateş kes.
mütâreke-i umûmiyye
aşk. umûmî, geniş ölçüde ateş kes.
mütâreke-nâme
mütâreke yapılması için tarafların müştereken imzaladıkları
vesika.
mütârik
(a.s.) karşılıklı terkeden, bırakan.
Leşker-i mütârik
mütâreke eden, silâhı bırakan, ateşi kesen asker.
müteabbid
(a.s. ibâdet'den. c. müteabbidîn) taabbüdeden, ibâdet eden,
tapınan, kulluk eden [Allah'a].
müteahhidin
(a.s. müteabbid'in c.) taabbüdedenler, tapınanlar [Allah'a].
müteabbidâne
(a.f.zf.) tapınırcasına, kulluk edercesine [Allah'a].
müteabbis
(a.s.c. müteabbisîn) taabbüs eden, yüzünü ekşiten.
müteabbis-âne
(a.f.zf.) taabbüs ederek, yüzünü ekşiterek.
müteabbisîn
(a.s. müteabbis'in c.) taabbüs edenler, yüzünü eksilenler.
müteaccib
(a.s. aceb'den) taaccübeden, şaşakalan, şaşan (bkz:
mütehayyir).
müteaccib-âne
(a.f.zf.) şaşarak, şaşkın şaşkın, (bkz: mütehayyir-âne).
müteaccibe
(a.s. aceb'den) ["müte-accib"in müen.]. (bkz: müteaccib).
müteaccil-âne
(a.f.zf.) acelecilikle.
müteaccilîn
(a.s. müteaccil'in c.) aceleciler, acele edenler.
müteaccil
(a.s. acele'den c.) aceleci, acele eden.


müteaccin
(a.s.) taaccün eden, hamurlaşan, hamur hâline gelen.
müteaddî
(a.s. udvân'dan) 1. taaddî eden, zulmeden; saldıran. 2. gr.
geçişli (fiil) [düşündürmek, anlatmak... gibi]. 3. muz. Türk
müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup,
zamanımıza kalmış bir numunesi yoktur.
müteaddid, müteaddide (a.s. aded'den) taaddüdeden, çoğalan, çok, birçok, birkaç,
türlü türlü.
Evrâk-ı müteaddide
türlü türlü, birçok evrak, kâğıtlar.
müteaddiye
(a.s. udvân'dan) ["müteaddî" nin müen.]. (bkz: müteaddî).
müteâdî
(a.s. adû'dan) teâdî eden, düşmanlık eden. (bkz: müteaddî1).
müteâdid
(a.s.) taâdut eden, kol kola dokunan.
müteâdil
(a.s.) teadül eden, birbirine denk gelen, (bkz: mütekabil).
müteaffif
(a.s. iffet'den. c. müte-affifîn) iffetli, şerefli, namuslu.
müteaffif-âne
(a.f.zf.) iffetli-likle, namuslulukla.
müteaffife
(a.s.) ["müteaffif in müen.]. (bkz: müteaffif).
müteaffifîn
(a.s. müteaffif'in c.) iffetli, şerefli, namuslu [kimseler].
müteaffin
(a.s. ufûnet'den) taaffün eden, bozulup fena kokan; kokmuş,
çürük.
müteahhid
(a.s. ve i. ahd'den. c. müteahhidin) taahhüt eden, bir işi sözle,
imza ile üzerine alan.
müteahhidin
(a.s. ve i. ahd'den. müteahhid'in c.) taahhüt edenler, bir işi
sözle, imza ile üzerine alanlar.
müteahhir
(a.s. âher'den) teahhür eden, sonraya kalan, geciken.
müteahhire
(a.s. âher'den) ["müteahhir" in müen.]. (bkz: müteahhir).
müteahhirîn
(A.i.c.) son zamanlarda gelenler, yetişenler.
müteahhirîn-i ulemâ
âlimlerin son zamanlarda yetişenleri.
meteahid
(a.s.) taâhüt eden, bir işi üzerine alan. (bkz: müteahhid).
müteâkıb
(a.s. akab'dan) 1. taâku-beden, birbiri ardından gelen [sıra
ile]. 2. ardından gelen, arkası sıra beliren.
müteakibe
(a.s. akab'dan) ["müteâkıb"in müen.]. (bkz: müteâkıb).
müteakiben
(a.zf.) sonra; ardı sıra, arkası sıra, arka arkaya.
müteâkıd
(a.s. akd'den) akit, anlaşma yapan iki kişiden her biri.
müteâkıdeyn
(a.s.c.) alıcı ile satıcı.
müteakkıd
(a.s. akd'den) taakkud eden, düğümlenen, karışık, çapraşık
olan.
müteakkıl
(a.s. akl'dan. c. müteak-kılîn) taakkul eden, biraz düşünerek
anlayan.
müteakkıl-âne
(a.f.zf.) taakkul edene, anlayana yakışır surette.
müteakkılîn
(a.s. müteakkıl'ın c.) taakkul edenler, anlayanlar.
müteakkis
(a.s. aks'den) taakküs eden, ma'kûs olan, tersine dönen.
müteâl
(a.s. ulüvv'den) 1. yüksek, yüce. (bkz: bülend) 2. Tann'nın
sıfatlarından. 3. fels. *deneyüstü, tecrübe ile elde edilen
bilginin sınırlarını aşan. [aslı "müteâlî" dir].
müteâlî
(a.s. ulüvv'den) 1. yükselen, yüksek olan. (bkz: müteallî). 2.
yüce, üstün. 3. fels. deneyüstü, fr. transcen-dantal.
müteâlim
(a.s. alem'den ve ilm'den) taâlüm eden, herkesçe bilinen.
müteallî
(a.s.) taallî eden, yükselen, yüksek olan. (bkz: müteâlî).
müteallik
(a.s. alaka'dan) 1. asılı, bağlı. 2. taallûk eden, ilgili, ilişiği
olan. (bkz: âid, dâir, merbut).
müteallika
(a.s. alaka'dan) ["müteallik" in müen.]. (bkz: müteallik).


müteallikat
("ka" uzun okunur, a.i. müteallik'in c.) 1. yakın kimseler;
akraba. 2. gr. bir cümlenin mânâsını tamamlayan, açıklayan
kelimeler.
müteallikât-ı fi'l
gr. filin ailesi.
müteallil
(a.s.) taallül eden, bahane ile herhangi bir işin yapılmasını
geciktiren, özür ve bahane ile vakit geçiren.
müteallim
(a.s. ve i. ilm'den. c. müte-allimîn) taallüm eden, ilim, bilgi
edinen, öğrenen; okuyan, talebe (öğrenci).
müteallim-âne
(a.f.zf. ilm'den) taallüm ederek, bilgi edinerek, öğrenerek.
müteallime
(a.s. ilm'den) ["müteallim"in müen.]. (bkz: müteallim).
müteallimîn
(a.s. ve i. ilm'den. müteallim'in c.) ilim öğrenenler, bilgi
edinenler, talebeler (öğrenciler).
müteallin
(a.s.) taallün eden, alenî, aşikâr, meydanda olan.
müteâmı
(a.s.
amâ'dan)
taâmî eden,
görmemezlikten gelen,
görmezlenen.
müteâmiyâne
(a.zf.) görmemezlikten gelerek.
müteâmiye
(a.s. amâ'dan) ["müteâtnî"nin müen.]. (bkz: müteâmî).
müteammî
(a.s. amâ'dan) a'mâ olan, kör olan.
ıııüteammid
(a.s. amd'den. c. müteammidîn) taammüdeden, bilerek,
tasarlayarak yapan.
Gayr-i müteammid
tasarlamadan yapan.
müteammid-âne
(a.f.zf. amd'den) taammüden, bilerek, tasarlayarak.
müteammidîn
(a.s. amd'den. müte-ammid'in c.) taammüden, bilerek,
tasarlayarak yapanlar.
müteanımik
(a.s. umk'dan) taammuk eden, derinleşen, derine giden.
müteammim
(a.s. umûm'dan) taammüm etmiş, yayılmış, yaygın.
müteammime
(a.s.
umûm'dan)
["müteammim"
in
müen.].
(bkz:
müteammim).
müteânık
(a.s.) teânuk eden, birbirinin boynuna sarılan.
müteannî
(a.s.) taannî eden, zahmet çeken, zahmetli bir işi üzerine alan.
müteannid
(a.s. inâd'dan. c. müte-annidîn) taannüdeden, inâdeden,
dediğinden dönmeyen, direnen, (bkz: muannid).
müteannid-âne
(a.f.zf. inâd'dan) inatçılıkla, direngenlikle.
müteannidîn
(a.s. inâd'dan. müte-annid'in c.) taannüdedenler, inâdedenler,
dediğinden dönmeyenler, direnenler.
rnüteannit
(a.s. anît'den) taannüt eden, yanlış arayan, şunun bunun
yanlışını bulmak merakında olan.
müteannit-âne
(a.f.zf.) yanlış arayana, yanlış çıkarmaya çalışana yakışır
surette.
müteanniyâne
(a.f.zf.) zahmetle, sıkıntı çekerek.
müteâref
(a.s. örfden) herkesin bildiği, ünlü. (bkz: meşhur).
müteârız
(a.s. araz'dan) taâruze-den, birbirine zıd, muhalif olan.
müteârif
(a.s. örfden) 1. birbirini tanıyan, tanışan. 2. bilinen, bilinir,
(bkz: ma'rûf, meşhur).
müteârife
(a.i. örfden) mant., mat. gerçekliği apaçık, meydanda
olduğundan isbâtı îcâbetmeyen söz, aksiyon.
mütearrık
(a.s.) taarruk eden, terleyen.
müfearrız
(a.s. arz'dan) 1. taarruz eden, saldıran, sataşan. 2. başkasının
hakkına, hududuna geçen.


mütearrî
(a.s. ury ve uryet'den) 1. taarrî eden, soyunan, çıplak. 2. bir
şeyden alâkasını kesen.
mütearrib
(a.s. arab'dan) 1. Araplaşmış. 2. göçebe olarak yaşamakta
bulunan [kimse].
mütearribe
(A.s. arab'dan) ["mütearrib" in müen.].
mütearrif
(a.s. irfân'dan) arif olan, irfan sahibi [olan].
mütearris
(a.s. arûs'dan) tearrüs eden, kansına sevgisini açıklayan.
müteâsir
(a.s. usr'dan) teâsür eden, güçleşen. (bkz: müteassir).
müteassıb
(a.s. asab'dan. c. müte-assıbân, müteassıbîn) l. taassubeden,
taraf -darlık eden. 2. kendi dîninden ve milletinden başkasına
kin ve düşmanlık besleyen; hiç bir yeniliği kabul etmeyen.
müteassıb-âne
(a.zf.) müteassıbça.
müteassif
(a.s.) teassüf eden, doğru yoldan sapan, yolsuzluk eden.
müteassir, müteassire
(a. s. usr'den) teassur eden, güçleşen, güç, zor, çetin, (bkz:
müteâsir).
Umûr-i müteassire
çetin işler.
müteâsir
(a.s.) muaşeret eden, birbiriyle iyi geçinen.
müteaşşık
(a.s.) taaşşuk eden, âşık olan, delicesine seven.
müteâtıf
(a.s. atfdan) 1. teâtuf eden, birbirini seven. 2. kendisine
atfolunan, bağlanan.
müteâtî
(a.s. atâ'dan) teâtî eden, birbirine veren, verişen.
müteattıf
(a.s. atfdan) taattuf eden, esirgeyen, şefkat eden, bağışlayan.
müteattıf-âne
(a.f.zf. atfdan) esirgiyerek, şefkat göstererek, bağışlayarak.
müteattır, müteattıra
(a.s. ıtr'dan) güzel kokulu, güzel kokan.
müteattıs
(a.s.) aksıran.
müteâvin
(a.s. avn'den) birbirine yardım eden, yardımlaşan.
müteavvık
(A.s.) taavvuk eden, eğlenen, geciken, oyalanan.
müteavvız
(a.s. ıvaz'dan) ivaz, bedel alan.
müteavvic
(a.s. ivec'den) taavvii-ceden, eğrileşen, eğri.
Nihâl-i müteavvic
eğri fidan.
müteavvid
(a.s.) taavvüdeden, âdet edinen, alışılmış.
müteavviz
(a.s.) istiâze eden, sığınan.
müteayyin
(a.s. ayn'dan. c. müteayyinân) l. taayyün eden, belli,
meydanda olan, meydana çıkan. 2. karar verilmiş. 3. eşraftan,
belli, ileri gelen kimse.
müteayyinân
(a.s. ayn'dan) 1. taayyün edenler, belli, meydanda olanlar. 2.
karar verilmişler. 3. eşraftan, ileri gelen kimseler.
müteayyine
(a.s. ayn'dan) ["müteayyin" in müen.]. (bkz: müteayyin).
müteayyiş
(a.s. ayş'dan) taayyüş eden, yaşayan, yiyip içen, geçinen.
müteayyiş bi'l-hevâ
biy. hava ile yaşar.
müteâzıd
(A.s. adad'dan) kol kola tutunan, birbirine kol veren, yardım
eden.
müteâzım
(a.s.) taâzum eden, gözde büyüyen, göze büyük görünen,
(bkz: müte-kâbir, mütekebbir).
müteazzım
(a.s. azamet'den) taazzum eden, benlik satan, büyüklük
taslayan, (bkz. mütekebbir, azamet-furûş).
müteazzım-âne
(a.f.zf. azamet'den) büyüklük taslayarak, benlik satarak.
müteazzıv
(a.s. uzv'dan) uzuvlaşmış, organlaşmış.
müteazzî
(a.s. uzv'dan) organlaşmış, fr. organise.
müteazzî terbiye
ped. örgün eğitim.


müteazzib
(a.s.c. müteazzibîn) taazzübeden, evlenmeyen, bekâr kalan.
müteazzib-âne
(a.f.zf.) evlenmeyene, bekâr kalana yakışacak yolda.
müteazzibîn
(a.s. müteazzib'in c.) taazzübedenler, evlenmeyenler,
bekârlar.
müteazzil
(A.s. azl'den) taazzül eden, ma'zul olan, azledilmiş, işinden
çıkarılmış.
müteazzir
(a.s. özr'den) 1. taazzür eden, özürlü, özürü bulunan. 2.
mümkün olmayan, güç, zor.
müteazzire
(a.s. özr'den) [müteazzir" in müen.]. (bkz: müteazzir).
müteazziye
(a.s. uzv'dan) ["müteazzî" nin müen.]. (bkz: müteazzî).
müteazziz
(a.s. izzet'den) taazzüz eden, izzet, kuvvet, kudret, kıymet,
yücelik kazanan.
mütebâdil
(a.s. bedel'den) 1. tebâ-dül eden, birbirinin yerine geçen. 2.
sıra ile değişen. 3. geo. karşılıklı.
mütebâdile
(a.s. bedel'den) ["mütebâdil" in müen.]. (bkz: mütebâdil).
mütebâdir
(a.s. büdûr'dan) 1. tebâdür eden, birdenbire akla gelen. 2.
üstün, birinci olmak için çırpınan.
mütebâdir-i hatır
hatırlanan.
mütebâgız
(a.s. buğz'dan) buğz, kin güden.
mütebâdir-i zahir
ortaya çıkan, oluşan,
mütebaggız
(a.s.) tebâguz eden, buğz, kin gösteren.
mütebahhir
(a.s. buhâr'dan) buğu hâline gelen,tebahhur eden, buharlaşan,
dumanlanan, tütsülenen.
mütebahhir
(a.s. bahr'den. c. mütebahhirîn) bilgisi, deniz gibi geniş ve
engin olan. (bkz: allâme).
mütebahhlr-âne
(a.f.zf.) mütebahhir, bilgisi deniz gibi geniş ve engin olana
yakışacak yolda.
mütebâhî
(a.s. behâ'dan) övünen. (bkz: mubâhî, mütefâhir).
mütebahhirîn
(a.s. mütebahhir'in c.) bilgileri, deniz gibi geniş ve engin
olanlar.
mütebahhirîn-i ulemâ
âlimlerin en geniş bilgilileri.
mütebâhiyâne
(a.f.zf.) övünerek. (bkz: mütefâhir-âne).
mütebahtır
(a.s. tebahtur'dan) kibirle, gururla, kendini beğenmiş olarak
yürüyen.
mütebahtır-âne
(a.f.zf.) kibirle sallana sallana yürüyene yakışacak yolda.
mütebâid
(a.s. bu'd'dan) 1. tebâüd eden, uzaklaşan, birbirinden uzak
bulunan. 2. fiz. ıraksal, fr. divergent.
mütebâide
(a.s. bu'd'dan) ["mütebâid"in müen.]. (bkz: mütebâid).
mütebaki
(A.s. beka'dan) bakî kalan, geri kalan, artan.
mütebaki
(a.s. bükâ'dan) tebâkî eden, ağlar gibi görünen, yalandan
ağlayan.
mütebakiye
(a.s. beka'dan) ["mütebâkî"nin müen.]. (bkz: mütebaki).
mütebâlî
(a.s.) birini sınayan.
mütebâlih
(a.s.) ebleh gibi görünen, eblehlik, bönlük tavn takınan.
mütebâriz
(a.s. bürûz'dan) tebarüz eden, meydana çıkan, beliren, bariz,
aşikâr. (bkz: müteberriz).
mütebârizîn
(a.s. mütebâriz'in c.) tebarüz edenler, meydana çıkanlar,
belirenler.
mütebasbıs
(a.s.
basbasa'dan. c. mütebasbısîn) tabasbus
eden,
yaltaklanan.


mütebasbıs-âne
(a.f.zf.) tabasbus ederek, yaltaklanarak.
mütebasbısın
(a.s. mütebasbıs'ın c.) tabasbus edenler, yaltaklananlar.
mütebassır
(a.s. basar'dan) tabassur eden, basiretli, gözü açık, iyice
düşünen, ilerisini gören.
mütebassır-âne
(a.f.zf.) basiretle, iyice düşünerek, ileriyi görerek.
mütebassıt
(a.s.) yayılmış, serilmiş olan.
mütebâyiân
(a.i.c.) alıcı ile satıcı. (bkz. âkıdeyn).
mütebâyin, ınütebâyine (a.s. beyn'den) 1. zıt, birbirine uymayan, uyuşmaz. 2. mat.
ortakbölenleri olmayan.
Ef'âl-i mütebâyine
birbirine uymayan, zıt işler.
mütebeddi'
(a.s. bid' ve bid'at'dan) sünnet ehli iken bid'at ehli olan.
mütebeddi
(a.s. bedel'den) 1. tebeddül eden, değişen, başka hâle giren,
(bkz: mütehavvil). 2. kararsız.
mütebehhic
(a.s. behcet'den) şen, keyifli.
mütebekkim
(a.s. bekem'den) dilsiz-lenen, söz söylerken tutulup kalan,
(bkz: lal).
mütebekkim-âne
(a.f.zf.) söz söylerken tutulup kalarak, tutularak.
mütebellid
(a.s.) tebellüdeden, ağır davranan, tenbel.
mütebellil
(a.s.) 1. tebellül eden, ıslanan, nemlenen [şey]. 2. altını
ıslatan, (bkz: selîs-ül-bevl).
mütebcili
(a.s. billûr'dan) 1. tebellür eden, billurlaşan. 2. kim.
billurlaşmış. 3. meç. beliren, belirgin.
mütebennî
(a.s.) birini oğul edinen.
müteberkı'
(a.s.) teberku' eden, peçelenen, maskelenen.
müteberrî
(a.s. berâ' ve berâet'den) 1. teberrî eden, yüz çeviren,
uzaklaşan. 2. kurtulmuş, ihtiyacı olmayan. 3. her şeyden elini,
eteğini çeken; yüz çeviren. 4. Şiî ve Alevilerde hulefâ-yi
râşidîni sevmeyen.
müteberri'
(a.s. bürû'dan) teberru' eden, bağışlayan, bağışta bulunan.
müteberrid
(a.s. bürûdet'den) teberrüdeden, soğuyan.
Mâ-i müteberrid
soğuyan su.
müteberrik, müteberrike (a.s. bereket'den) teberrük eden, mübarek sayılan, uğurlu.
müteberriken
(a.zf.) uğurlulukla, uğurlu sayılarak.
müteberrir
(A.s.) teberrür eden, Allah'a derinden itaat eden.
müteberriz
(a.s.) teberrüz eden, meydana çıkan, beliren, (bkz:
mütebâriz).
mütebessil
(a.s.) tebessül eden, kızgınlık veya cesaretten dolayı yüzünü
ekşiten.
mütebessim
(a.s. besm'den) tebessüm eden, gülümseyen, gülen.
mütebessim-âne
(a.f.zf.) mütebessim olarak, gülümseyerek, gülerek.
mütebessir
(a.s.) tebessür eden, sivilce çıkaran.
mütebeşbiş
(a.s.) tebeşbüş eden, güler yüz gösteren.
mütebettil
(a.s. betl'den) tebettül eden, Allah'a yönelen.
mütebettilen
(a.zf.) Allah'a yönelerek.
mütebevvil
(a.s.
bevl'den)
tebevvül
eden,
işeyen,
[yapma
kelimelerdendir].
mütebeyyin
(a.s. beyân'dan) tebeyyün eden, meydana çıkan, anlaşılan.
mütebeyyine
(a.s. beyân'dan) ["mütebeyyin"in müen.]. (bkz: mütebeyyin).
mütecâdil
(a.s. cedl'den) mücâdele eden, savaşan, uğraşan.
mütecâhid
(a.s. cehd'den) 1. çalışıp çabalayan. 2. zora karşı uğraşan.


mütecâhil
(a.s. cehl'den) tecâhül eden, câhil gibi görünen,
bilmemezlikten gelen, bilmez görünen, (bkz: mutenalar).
mütecâhil-âne
(a.f.zf.) bilmemezlikten gelerek, bilmez görünerek.
müteca'id
(a.s. ca'd'dan) teca'üd eden, kıvırcık olan, kıvrık.
müteca'idü'l-eş'âr
saçları kıvırcık olan, kıvırcık saçlı.
miıtprânih
(a.s. cenb'den) ictinâ-beden, sakınan, çekinen, uzaklaşan,
kendini bir yana çeken, karışmayan, (bkz: müctenib).
mütecanis
(a.s. cins'den) 1. bir cinsten olan. (bkz: hem-cins). 2.fels. bir
cinsten. 3. fiz., kim. homogen, fr. homogene. 4. gr. eşsesli.
mütecanis zü'l-hudûd-i kesîre mat. homogen, çokterimliler.
mütecanise
(a.s. cins'den) ["mütecanis"in müen.]. (bkz: mütecanis).
mütecasir
(a.s. cesâret'den. c. mütecasirin) tecâsür eden, cür'et gösteren,
...e kalkışan, yeltenen; küstah.
mütecâsir-âne
(a.f.zf.) küstahçasına.
mütecasire
(a.s. cesâret'den) ["mütecasir"in müen.]. (bkz: mütecasir).
mütecâsirîn
(a.s. mütecâsir'in c.) cür'et edenler, cesaretlenenler; ...e
kalkışanlar, yeltenenler, küstahlar.
mütecavib
(a.s.) tecâvüb eden, cevap veren.
mütecâvil
(a.s.) cevelân eden, dolaşan.
mütecâvir
(a.s. civâr'dan) bir civarda olan, komşu.
Zâviyetân-ı mütecâviretân geo. yöndeş açılar.
mütecâvire
(a.s. civâr'dan) ["mütecâvir"in müen.]. (bkz: mütecâvir).
Zâviyetân-ı mütecâviretân geo. *yöndeş açılar.
mütecaviz
(a.s. cevâz'dan. c. mütecavizin) 1. tecâvüz eden, geçen, aşan.
2. sataşan, saldıran; sarkıntılık eden. 3. fazla, çok.
mütecâvizâne
(a.f.zf.) mütecaviz olana yaraşır surette; tecâvüz ederek,
sarkıntılıkla.
mütecavizin
(a.s. mütecâviz'in c.) tecâvüz edenler, saldıranlar, sarkıntılık
edenler.
mütecâzib
(a.s. cezb'den) cezbeden, çeken.
mütecebbir
(a.s. cebr'den) 1. teceb-bür eden, zorbalaşan, cebir ve zor
kullanan. 2. kibirlenen.
mütecebbire
(a.s. cebr'den) ["müte-cebbir" in müen.]. (bkz: mütecebbir).
mütecebbir-âne
(a.f.zf.) zorbalıkla. (bkz: cebren).
müteceddid
(a.s. cedd'den. c. müteceddidîn) 1. teceddüdeden, yenilenen,
yenileşen. 2. modanın yeniliklerini takip eden.
müteceddid-âne
(a.f.zf.) müteceddid olana, yenileşene yakışacak surette;
yenileşmiş biçimde.
müteceddide
(A.s. cedd'den) ["müteceddid"in müen.]. (bkz: müteceddid).
müteceddidîn
(a.s. müteceddid'in c.) teceddüdedenler, yenilenenler,
yenileşen-ler.
müteceffif
(a.s.) teceffüf eden, kuruyan, içi boşalan, koflaşan. [kabuklu
meyve], (bkz: mütecevvif, müteyebbis).
müteceffife
(a.s.) ["müteceffif in müen.]. (bkz: müteceffif).
mütecehhiz
(a.s. cihâz'dan) techîzath, donanmış.
mütecellî
(A.s. celâ' ve celv'den) 1. tecellî eden, görünen, meydana
çıkan. 2. parlak, (bkz: rûşen).
mütecellid
(a.s. celâdet'den. c. müte-cellidîn) tecellüdeden, celâdet,
kahramanlık, yiğitlik gösteren.
mütecellid-âne
(a.f.zf.) celâdetle, kahramanlıkla, yiğitlikle.


mütecellidin
(a.s. mütecellid'in c.) celâdet gösterenler, kahramanlar,
yiğitler.
nıütecenımi'
(a.s. cem'den. c. müte-cemmiîn) tecemmu' eden, toplanan,
biriken, yığılan.
mütecemmid, mütecemmide (a.s.) donan, donmuş, (bkz: müncemid).
Enhâr-ı mütecemmide
donmuş nehirler.
mütecemmiîn
(a.s. mütecemmi'in c.) tecemmu' edenler, toplananlar,
birikenler, yığılanlar.
mütecemmil
(a.s. cemâl'den. c. mütecemmilîn) tecemmül eden, süslenen,
bezenen; donanan.
mütecemmil-âne
(a.f.zf.) süslenerek, bezenerek, donanarak.
mütecemmilîn
(a.s. mütecemmil'in c.) tecemmül edenler, süslenenler,
bezenenler; donananlar.
mütecennî
(a.s.) 1. meyva toplayan. 2. iftira eden, suç atan. (bkz:
müfterî).
mütecennib
(a.s.) ictinâbeden, sakınan, kaçınan, çekinen, (bkz:
müctenib).
mütecennin
(a.s. cenn ve cünûn'dan) tecennün eden, delirmiş olan,
çıldırmış, (bkz: mecnûn).
mütecennin-âne
(a.f.zf.) delirerek, delicesine, çıldırmışçasına.
mütecerri'
(a.s. cür'a'dan) tecerrü' eden, yudumlayarak içen.
mütecerrid
(a.s. cered'den) 1. tecerrüt eden, soyunan, çıplak olan. 2. evli
olmayan. 3. tek başına kalan. 4. tas. dünyâ işlerinden
vazgeçip Allah'a yönelen.
mütecessid
(a.s. cesed'den) tecessüt eden, ceset hâline gelen, vücut peyda
eden.
mütecessım
(a.s. cism'den) tecessüm eden, cisimlenen, gözle görünen.
mütecessis
(a.s. cess'den c. mütecessisîn) l. tecessüs eden, gizliyi arayan,
gizliyi gözetleyen. 2. meraklı.
mütecessis-âne
(a.f.zf.) gizli şeyleri öğrenmeye çalışarak; merakla...
mütecessisîn
(a.s. mütecessis'in c.) tecessüs edenler, gizliyi arayanlar,
gizliyi gözetleyenler; meraklılar.
mütecevşin
(a.s.). (bkz. mütederri1).
mütecevvif
(a.s.) tecevvüf eden, içi boşalan, kof olan; kovuk olan. (bkz.
mütehallî).
mütecevviz
(a.s.) 1. caiz olmayan şeyi caiz gören. 2. mecazlı söz
söyleyen.
mütecevviz-âne
(a.f.zf.) 1. caiz olmayan şeyi caiz görürcesine. 2. mecazlı söz
söyleyerek.
mütecevvizîn
(a.s. mütecevviz'in c.) 1. caiz olmayan şeyleri caiz görenler.
2. mecazlı söz söyleyenler.
mütecezzî
(a.s. cüz'den) 1. cüz cüz, parça parça aynlan. 2. jeol.
ufalanmış.
Gayr-i mütecezzî
aynlamayan, bölünemeyen.
mütedâfi'
(a.s. def den) 1. tedafü' eden, itişen, kakışan. 2. düşmanı
defeden.
mütedâfian
(a.zf.) 1. itişerek, kakışarak. 2. düşmanı defederek.
mütedâfiâne
(a.f.zf.) itişir kakı-şırcasına; düşmanı defedercesine.
mütedâhik, mütedâhike (a.s.) tedâhük eden, karşılıklı gülüşen.
Etfâl-i mütedâhike
gülüşen çocuklar [karşılıklı].


mütedâhil
(a.s. dühûl'den) 1. tedahül eden, birbirine geçen, kansan. 2.
gecikmiş, ödenmemiş [maaş]. 3. mant. altık. 4. mat.
mütenâsib.
mütedair
(a.s. devr'den) dâir, ....le ilgili; ait, için, dolayı, üzerine.
mütedârib
(a.s. darb'dan) tedârüb eden, birbirine vuran, vuruşan, (bkz:
mütezârib).
mütedârik
(a.s. derk'den) tedârik eden, bulup hazırlayan.
Bahr-i mütedârik
(bkz: bahr).
mütedâvî
(a.s. devâ'dan) tedâvî eden, kendi kendine ilâç yapan ve
bakan.
mütedâvil, mütedâvile
(a.s. devlet'den) 1. tedavülde bulunan, elden ele gezen; geçen,
kullanılan.
Nukud-ı mütedâvile
tedavülde bulunan, kullanılan paralar. 2. döner [sermâye
hakkında].
mütedebbir
(a.s. dübür'den) tedbirli, ilerisini gören, ölçülü hareket eden.
mütedebbir-âne
(a.f.zf.) tedbirli olarak, ilerisini görerek, ölçülü olarak.
mütedeffin
(a.s. defn'den) defnedilen, gömülen.
mütedehhî
(a.s. dehâ'dan) dehâ, üstün zekâ ve anlayış sahibi gibi
harekette bulunan.
mütedehhin
(a.s. dehn'den) tedenhün eden, bağlanan.
mütedehhiş
(a.s.) yılgın.
mütedehhiyâne
(a.f.zf.) dehâ sahibine, üstün zekâ ve anlayış sahibi gibi
harekette bulunana yaraşır yolda.
mü tedellî
(a.s.) tedellî eden, nazlanan.
mütedelliyâne
(a.f.zf.) tedellî edene, nazlanana yaraşır yolda, nazlanırcasına.
mütedennî
(a.s. denâet'den) tedenni eden, gerileyen, aşağılayan.
mütedennis
(a.s.) tedennüs eden, kir peyda eden, kirlenen.
mütederri'
(a.s.) tederri' eden, zırhlanan, zırh giyen, (bkz: mütecevşin).
mütederric, mütederrice (a.s. derece'den) derece derece olan, basamaklı.
mütederris
(a.s. ders'den). (bkz. müteallim).
mütedessir
(a.s.) libâsa bürünme, elbise giyme, (bkz: müddessir,
mütezemmil).
mütedeyyin
(a.s. dîn'den) 1. dîne bağlı, (bkz: dîn-dâr). 2. borç edilen,
borçlanılan. 3. belirli bir dîni kabul etmiş olan.
mütedeyyine
(a.s. dîn'den) ["mütedeyyin" in müen.]. (bkz: mütedeyyin).
müteeddî
(a.s. edâ'dan) eda edici, eden, ödeyen, ödeyici.
müteeddib
(a.s. edeb'den. c. müteeddibîn) teeddübeden, edeplenen,
utanç duyan, utanan.
müteeddibâne
(A.f.zf.)
edepli,
terbiyeli
olana
yakışacak
surette,
edeplenerek, utanç duyarak.
müteeddibîn
(a.s. müteeddib'in c.) teeddübedenler, edeplenenler, utanç
duyanlar, utananlar.
müteehhib
(a.s.) kendi kendini yetiştirmiş [kimse].
müteehhil
(a.s. ehl'den) teehhül etmiş, evlenmiş, evli.
müteekkid
(a.s. te'kid'den) te'kidedici, tekrarlanan, sağlamlaşan.
müteellif
(a.s. ülfet'den) ülfet peyda eden, alışmış, alışkın.
müteellih
(a.s.c. müteellihîn) Allah'ın birliğine inanan.
müteellihîn
(a.s.c.) Allah'a tapınanlar, islâm âlimleri.
müteellim
(a.s. elem'den) teellüm eden, elemlenen, içi sızlayan, acı
duyan.


müteellimâne
(a.f.zf.) içi sızlayarak, acı duyarak.
müteemmil
(a.s. emel'den) teemmül eden, derin düşünen, dalgın.
müteemınil-âne
(a.f.zf.) teemmül edene, derin düşünene yaraşır surette; derin
derin düşünürcesine.
müteemmir
(a.s.) teemmür eden, âmirlenen, amirlik eden.
müteennî
(a.s. eny'den) teenni eden, acele etmeyen, ağır davranan,
temkinli, sakıngan.
müteenniyâne
(a.f.zf.) temkinli olarak, sakınarak, çekinerek.
müteessif
(a.s. esefden) teessüf eden, eseflenen, kederlenen.
müteessifâne
(a.f.zf.) müteessif olarak, eseflenerek, kederlenerek.
müteessifen
(a.zf.) teessüf ederek, müteessif olarak, üzüntü duyarak.
müteessir
(A.s. esr ve esâret'den) 1. teessüre kapılan, hüzünlü, kederli,
üzüntülü. 2. birinin acısıyla acılanan. 3. psik. duygulanmış,
[müteessir olma, etkilenme].
müteessirâne
(a.f.zf.) teessürle, üzüntü ile.
müteessiren
(a.zf.) 1. müteessir olarak, üzülerek, kederlenerek. 2.
etkilenerek.
müteeyyid
(A.s. te'yîd'den) teeyyü-deden, kuvvetlenen.
müteezzî
(A.s. ezâ'dan) eziyet çeken, sıkılan, incinen; üzgün, üzülmüş.
mütefahhıs
(a.s. fahs'dan) tefahhus eden, içyüzünü dikkatle araştıran.
mütefahhısâne
(a.zf.) araştırıp yoklayarak, her şeyi anlamayı, öğrenmeyi
merak ederek.
mütefahhir
(a.s. fahr'den) tefahhür eden, gururlanan, övünen, (bkz:
mütefâhir).
mütefahhirâne
(a.f.zf.) tefahhür ederek, övünerek, kurularak.
mütefâhir
(a.s. fahr'den) tefâhür eden, övünen, kurulan, kurum satan,
(bkz: mütefahhir).
mütefakkıh
(a.s. fıkh'dan. c. mütefakkıhîn) fıkıh âlimi (bilgini); fıkıhla
uğraşan.
mütefakkıhîn
(a.s. mütefakkıh'ın c.) fıkıh âlimleri (bilginleri); fıkıhla
uğraşanlar.
mütefakkid
(a.s. fakd, fıkdan ve fukud'dan) araştırıp soran, (bkz:
müdekkik).
mütefassım
(a.s.) 1. infisâm eden, kınlan, üzülen. 2. sütten kesilen.
mütefattın
(a.s. fatn'dan) tefattun eden, derhal farkına varan.
mütefattır
(a.s.) infitâr eden, yanlan.
mütefâvit, mütefâvite
(a.s. fevt'den) birbirinden farklı, çeşitli olan, aralarında fark
bulunan, (bkz: mütenevvi').
mütefâyid
(a.s.) faydalanan [birbirinden].
mütefâzıl
(a.s. fazl'dan) 1. fazilet ve bilgi yansına çıkan. 2. fazla, artık.
mütefazzıl
(a.s. fazl'dan. c. müte-fazzılîn) fazilet, meziyet ve bilgi
yansına çıkan, (bkz: mütefâzıl1).
mütefazzıl-âne
(a.f.zf.) fazilet, meziyet ve bilgi yansına çıkana yakışır
surette.
mütefazzılîn
(a.s. mütefazzıl'ın c.) fazilet ve meziyet yolunda yanş edenler.
mütefecci'
(a.s.) açıklanan, acınan, dertli olan.
mütefeccir
(a.s. fecr'den) tefeccür eden, açılan, görünen.
mütefehhim
(a.s. fehm'den) tefehhüm eden, anlayan.
mütefe'il
(a.s. fâl'den. c. mütefe'ilîn) 1. fal açan, fala bakan. 2. hayra
yoran, hayrın başlangıcı, uğur sayan.


mütefe'il-âne
(a.f.zf.) fal açar-casına; hayra yorarak.
mütefe'ilîn
(a.s. mütefe'il'in c.) l. fal açanlar, fala bakanlar. 2. hayra
yoranlar.
mütefekkik
(a.s. fekk'den) dalgın [adam].
mütefekkir
(a.s. fıkr'den. c. mütefekkirin) tefekkür eden, düşünen,
düşünür, düşünce sahibi.
Kuvve-i mütefekkire
düşünme kuvveti.
mütefekkirâne
(a.f.zf.) tefekkür ederek, düşünüp taşınarak.
mütefekkire
(a.i. fikr'den). (bkz. müfekkire).
mütefekkirin
(a.s. mütefekkir'in c.) düşünürler, düşünce sahipleri.
mütefellik
(a.s.) infilâk eden, patlayan, yanlan, açılan.
mütefellis
(a.s.) müflis olan.
mütefelsif
(a.s. felsefe'den) filo-zoflaşan; felsefe yapan.
mütefennin
(a.s. fenn'den) tefennün eden, teknik bilgi sahibi, fen âlimi.
mütefenninâne
(a.f.zf.) mütefennin olana yaraşır yolda.
mütefer'in
(a.s.) 1. firavnlaşan, firaun tavn takınan, firaun kesilen. 2.
kibirli. (bkz: mağrur, müteazzım).
müteferri'
(a.s. fer'den) 1. tefemi' eden, bir kökten ayrılan; dal budak
salan. 2. bir kökle ilgili olan.
müteferriât
(a.i. müteferri'nin c.). (bkz: teferruat).
müteferric
(a.s. ferec'den. c. müte-ferricîn) teferrüceden, gezinen, hava
almaya, gezmeye, eğlenmeye giden.
müteferricîn
(a.s. müteferric'in c.) teferrücedenler, gezinenler, hava
almaya, gezmeye, eğlenmeye gidenler.
müteferrid
(a.s. ferd'den. c. müte-ferridîn) teferrüdeden, tek ve yalnız
olan, eşi emsali olmayan.
müteferrid-âne
(a.f.zf.) teferrüd ederek, tek ve yalnız kalarak.
müteferridîn
(a.s. müteferrid'in c.) teferrüdedenler, tek ve yalnız olanlar,
eşi emsali olmayanlar.
müteferrig
(a.s.) feragat eden, vaz geçen.
müteferrih
(a.s. ferah'dan) ferahlanan, içi açılan.
müteferrik
(a.s. fark'dan) teferruk eden, dağınık, ayn ayn.
müteferriku'l-vüreykat-ı ke'siyye
bot. ayn çanakyapraklılar.
müteferrikü'l-vüreykat-ı tüveyciyye bot. ayn taçyapraklılar.
müteferrika
(a.i.) 1. ufak tefek masraflar için ayrılan para.
Masârif-i müteferrika
ufak tefek masraflar. 2. çeşitli işler gören. 3. pâdişâh,
sadrâzam ve vezirlerin emirlerini götüren kimse. 4. emniyet
teşkilâtında, hırsız, dilenci, mecnun, esrarkeş ve benzeri gibi
kimselerin
ilgili
makamlara
sevk
edilmek
üzere
banndınldıklan tasım.
müteferris
(a.s. ferâset'den) teferrüs eden, anlayan, anlayışlı, sezişli.
müteferris
(a.s.) teferrüs eden, mefrûş olan, döşenen.
müteferriz
(a.s. ferz'den) tefemiz eden, aynlan. (bkz. müfrez).
mütefessih
(a.s. tefessüh'den) tefessüh etmiş, çürümüş, bozulmuş,
kokmuş.
mütefessih
(a.s. füshat'den) bollaşan, genişleyen.
mütefettit
(a.s.) tefettüt eden, ufak ufak parçalanan.
mütefevvih
(a.s.) 1. tefevvüh eden, ağzına alan, söyleyen. 2. dil uzatan.
mütefevvik
(A.s. fevk'den. c. mütefevvikîn) tefevvuk eden, üstün gelen,
üstün.


mütefevvikâne
(a.f.zf.) üstün gelerek, üstünlükle.
mütefevvikîn
(a.s.) mütefevvik'in c.) tefevvuk edenler, üstün gelenler, üstün
olanlar.
mütefevviz
(a.s. fevz'den c. müte-fevvizîn) l. tefevvuz eden, uhdesine,
üzerine alan. 2. gayrimenkul malların tasarruf, sahip olma,
kullanma hakkını satın alan.
mütefevvizîn
(A.s. mütefevviz'in c.), (bkz: mütefevviz).
mü'tefik
(a.s.) tersine dönen, dönmüş.
mü'tefikât
(a.i.c.) Lût kavminin darmadağın olan şehirleri.
mütegabî
("ga" uzun okunur, a.s.) kendini gabî gösteren, ahmak tavn
takınan.
mütegabin
("ga" uzun okunur, a.s. gabn'den) tegabün eden, birbirini
aldatan.
mütegabiyâne
("ga" uzun okunur. a.f.zf.) gabîcesine, ahmakçasına.
mütegaddî
(a.s. gıdâ'dan) tagaddi eden, gıdâlanan, gıda alan. (bkz.
mütegazzî).
mütegaffil
(a.s.) tegaffül eden, gaflette bulunan, bilmiyor görünen.
mütegafil
("ga" uzun okunur, a.s. gaflet'den) tegafül eden, gafil
görünen, gafil gibi davranan.
mütegafilâne
("ga" uzun okunur. a.f.zf. gaflet'den) gafil gibi davranarak.
mütegalib
("ga" uzun okunur, a.s. galebe'den) -sıra ile- birbirine galip
olan, üstün gelen.
mütegallî
(a.s.) tegallî eden, galiye (misk ve amberden meydana gelen
güzel koku) sürünen.
mütegallib
(a.s. galebe'den. c. mütegallibîn) zorba,
mütegallibâne
(a.f.zf.) zorbacasma.
mütegallibe
(a.i.) zorba takımı, derebeyi.
mütegallibîn
(a.s. mütegallib'in c.) zorbalar.
mütegallif
(a.s.) gılaflanmış, kılıflı, kın içinde bulunan, (bkz:
mütegammid).
mütegallit
(a.s.) tegallüt eden, galata, yanlışa düşen, yanılan.
mütegamiz
("ga" uzun okunur, a.s. c. mütegamizîn) göz ucu ile işaret
eden [birbirine].
mütegamizîn
("ga" uzun okunur, a.s. mütegamiz'in c.) göz ucu ile işaret
edenler [birbirlerine].
mütegammid, mütegammide (a.s. gamd'den) kınlı; örtülü, (bkz: mütegallif).
mütegammide
(a.i.) zool. kınkan adlılar.
mütegammidetü'l-cenâh kınkanadlı böcekler.
mütegannî
(a.s. gınâ'dan) tegannî eden, nağme eden, ırlayan, şarkı
söyleyen. (bkz: müterennim).
mütegannic
(a.s. ganc'den) tegannüceden, nazlanan, naz gösteren.
müteganniyâne
(a.f.zf.) tegannî ederek.
mütegarrib
(a.s. gurbet'den. c. mütegarribîn) gurbete çıkan.
mütegarribîn
(a.s. mütegarrib'in c.) gurbete çıkanlar.
mütegarrid, mütegarride (a. s.) tegarrüdeden, güzel nağmeler çeviren [çok zaman kuş
hakkında söylenir].
Bülbül-i mütegarrid
güzel öten bülbül.
Tuyûr-i mütegarride
güzel öten kuşlar.
mütegarrir
(a.s.) igtirâr eden, gururlanan, güvenilmeyecek şeye güvenen.
mütegassil
(a.s. gusl'den) 1. gusl eden, yıkanan. 2. gasl eden, yıkayan.


mütegaşşî
(a.s. gışâ ve gaşy'den) 1. tegaşşî eden, bürünen, örtünen. 2.
gaşyolan, kendinden geçen.
mütegavvil
(a.s.) 1. tegavvül eden, uğraşan. 2. bir şeyin rengine giren,
(bkz: mütelevvin).
mütegavvir
(a.s.) tegavvür eden, derine dalan.
mütegayir
(a.s. gayr'den) 1. mugayir, zıt olan [birbirine]. 2. değişik,
farklı.
mütegayyib, mütegayyibe (a.s. gayb'den) tagayyübeden, gözden kaybolan, uzaklaşan,
görünmez olan.
Eşhas-ı mütegayyibe
kaybolan, kaybolmuş kimseler.
mütegayyim
(a.s. gaym'den) tegayyüm eden, bulutlu [hava].
mütegayyir
(a.s. gayr'den) 1. tagayyür eden, değişen, başkalaşan. 2.
bozulmuş, bozuk.
mütegayyir-âne
(a.f.zf.) değişmiş, bozulmuşçasına.
mütegayyiz
(a.s. gayz'dan) tagayyüz eden, kızan, kızmış, kızgın [kimse].
mütegazzi
(a.s.) tagazzî eden, gızâlanan, gıdalanan. (bkz: mütegaddî).
mütegazzib
(a.s.) tegazzûbeden, gazabe gelen, hiddetlenen.
mütegazzil
(a.s. gazel'den) 1. gazel söyleyen, gazel okuyan, (bkz: gazel-
hân, gazel-serâ). 2. gazel yazan, (bkz: gazel-nüvîs).
mütehâbb, mütehâbbe
(a.s. hubb'dan) birbirini dost sayan.
Düvel-i mütehâbbe
birbirlerini dost sayan devletler.
mütehabbir
(a.s.) iyi bilen, kökten bilen.
mütehabbis
(a.s. habs'den) kendini kaybeden, bir yere kapanan.
mütehabbis-âne
(a.f.zf.) kendini hapsedene, bir yere kapanana yaraşır yolda.
mütehaccim
(a.s.) hacimlenmiş, hacimli, cüsseli.
mütehaccir
(a.s. hacer'den) tahaccür etmiş, taş hâline gelmiş, taşlaşmış.
mütehaccire
(a.s. hacer'den) ["mütehaccir"in müen.]. (bkz: mütehaccir).
mütehâcî
(a.s. hecv'den) birbirini hicveden, birbirini yeren; hicveden.
mütehâcim
(a.s. hücûm'dan. c. mü-tehâcimîn) tehacüm eden, birbirine
hücum eden, saldıran.
mütehâcim-âne
(a.f.zf.) hücum edercesine, saldırırcasına.
mütehâcimin
(a.s. mütehâcim'in c.) tehacüm edenler, birbirine hücum
edenler, saldıranlar.
nıütehâciyâne
(a.f.zf.) hicvedercesine.
mütehaddır
(a.s.) tahaddur eden, yeşillenen, yeşil renk bağlayan, (bkz:
müte-hazzır).
mütehaddi'
(a.s. hud'a'dan) tahaddu' eden, bilerek aldanan.
mütehaddî
(a.s.) rtahaddî eden, çekişen.
mütehaddib
(a.s. hadeb'den) tahad-düb eden, kanbur olan, kanburlaşan.
mütehaddir, mütehaddire (a.s. hader'den) tahaddur eden, örtünen, bürünen; meç.
namuslu.
Nisvân-ı mütehaddire
örtülü, namuslu kadınlar.
mütehaddir
(a.s.) yokuş aşağı giden, hızla aşağı doğru inen, yuvarlanan,
(bkz: münhadir).
mütehaddis, mütehaddise (a.s. hudûs'dan) tehaddüs eden, meydana gelen veya çıkan,
peyda olan.
Vakayi'-i mütehaddise
ortaya çıkan vak'alar.
mütehaddis
(a.s.) tahaddüş eden, tırmalanan; ıztırap çeken.
mütehâdı'
(a.s.) aldanmamış iken aldanmış gibi görünen.


mütehaffız
(a.s. hıfz'dan. c. mütehaffızîn) tahaffuz eden, korunup
sakınan.
mütehaffızîn
(a.s. mütehaffız'ın c.) tahaffuz edenler, korunup sakınanlar.
mütehaffif
(a.s. hıffet'den) 1. tahaffüf eden, hafifleyen. 2. ayağa mest,
çizme gibi konçlu bir şey giyen.
mütehâfit
(a.s. heft'den) bir şeyin üzerine istekle saldıran.
mütehâfit-âne
(a.f.zf.) bir şeyin üzerine istekle saldınrcasına.
mütehakkık
(a.s. hakk'dan) tahakkuk eden, doğruluğu meydana çıkan.
mütehakkıka
(a.s. hakk'dan) ["mütehakkık"in müen.]. (bkz: mütehakkık).
mütehakkid
(a.s.) tahakkud eden, kin tutan, (bkz: kîn-dâr).
mütehakkim
(a.s. hükm'den. c. mü-tehakkimîn) l. tahakküm eden,
hâkimlik takınan. 2. zorba.
mütehakkim-âne
(a.f.zf.) tahakkümle; zorbalıkla.
mütehakkime
(a.s.
hükm'den)
["mütehakkim"
in
müen.].
(bkz:
mütehakkim).
mütehakkimîn
(a.s. mütehakkim'in c.) l. tahakküm edenler, hâkimlik
takınanlar. 2. zorbalar.
mütehalhıl
(a.s. halhal'dan) açılıp parçaları ayrılmış olan; kabarık,
kabartılmış olan.
nıütehâlif
(a.s. halfden) iki düşmandan ikisine de yemin veren.
mütehâlif
(a.s. hulfden) tehâlüf eden, birbirine uymayan.
mütehâlifü'l-merkez
merkezi bir olmayan.
Devâir-i mütehâlifetü'l-merâkiz
merkezî yerler olmayan dâireler.
mütehâlik
(a.s. helâk'dan) tehalük eden, kendini tehlikeye düşürecek
kadar acele ile bir işe koşan.
mütehâlik-âne
(a.f.zf.) büyük bir acele ile, çabuklukla.
mütehallî
(a.s. haly'den) tahallî etmiş, süslenmiş, donanmış [maddî,
manevî].
mütehallî
(a.s.) tahallî eden, boşalan, boş kalan, (bkz: mütecevvif).
mütehallid
(a.s. huld'den) tahallüdeden, bir yerde daimî olarak kalan,
(bkz: ebedî, hâlid, sermedi).
mütehallif
(a.s.) tahallût eden, uygun gelmeyen, uymayan.
mütehallik
(a.s. hulk'dan) ahlâk peyda eden, huy edinen, yeni bir huy
kazanan.
mütehallika
(a.s. halk'dan) ["mütehallik"in müen.]. (bkz: mütehallik).
mütehallil
(a.s.) 1. tahallül eden, bozulan. 2. araya giren, araya sokulan.
mütehallil
(a.s. hall'den) tahallül eden, hallolmuş, erimiş, çözülmüş.
mütehallile
(a.s. hall'den) ["mütehallil" in müen.]. (bkz: mütehallil).
mütehallim
(a.s. hilm'den) 1. yumuşak huylu imiş gibi görünen. 2. anat.
memeleşen, meme gibi yuvarlaklaşan.
mütehallis
(a.s. hulûs'dan) 1. halâs bulan, kurtulan. 2. mahlas alan,
[ikinci] ad takınan.
mütehallit
(a.s.) tahallût eden, karışan, karışık olan.
mütehâmî
(a.s. himâye'den) kendini himaye eden, sakınan, korunan,
(bkz. mütehammî).
mütehâmik
(a.s.
humk'dan)
kendini
ahmak
gösteren,
(bkz:
mütehammik).
mütehâmik-âne
(a.f.zf.) ahmakcasına.
mütehâmiyane
(a.f.zf.) kendini himaye edercesine; sakınarak, korunarak.


mütehammız
(a.s.
humz'dan)
tahammüz
eden,
ekşiyen.
(bkz:
mütehammir).
mütehammı
(a.s.) kendini himaye eden; korunan, (bkz: mutenamı).
mütehammik
(a.s. humk'dan) ahmaklaşan, ahmak gibi davranan veya
konuşan, (bkz: mütehâmik).
mütehammil
(a.s. haml'den. c. mütehammilin) tahammül eden, dayanan;
yük altında bulunup ses çıkarmayan [maddî, manevî].
mütehammilâne
(a.f.zf.) 1. tahammül ederek, dayanarak. 2. yüklenerek.
mütehammilin
(a.s. mütehammil'in c.) tahammül edenler, dayananlar, yük
altında bulunup ses çıkarmayanlar.
mütehammir
(a.s. hamr'den) tahammür eden, mayalanan, ekşiyen, fr.
fermente. (bkz. mütehammız).
mütehannî
(a.s.) münhanî olan, eğrilen.
mütehannin
(a.s.) çok göreceği gelen, özleyen, (bkz. mütehassir).
mütehârib, mütehâribe
(a.s. harb'den) harbeden, savaşan.
Düvel-i mütehâribe
birbiriyle savaşan devletler.
mütehârim
(a.s.c. mütehârimîn) teharüm eden, ihtiyar gibi görünen,
yalandan ihtiyarlık gösteren.
mütehârimâne
(a.f.zf.) yalandan ihtiyar gibi görünerek.
mütehârimîn
(a.s. mütehârim'in c.) teharüm edenler, ihtiyar gibi
görünenler, yalandan ihtiyarlık gösterenler.
müteharrik
(a.s. hark'dan) taharruk eden, yırtılan.
müteharrî
(a.s. hary'den) taharrî eden, araştıran.
mütehâriş
(a.s. tehârüş'den) tehârüş eden, hınldaşıp dalaşan.
müteharrik
(a.s. hareket'den) 1.hareket eden, kımıldayan, oynayan. 2.
fels., fiz. hareketli, işler. 3. a. gr. harekesi olan, harekeli
[harf].
müteharrik bi'z-zât
(kendi işler) otomobil, otomat.
müteharrikiyyet
(a.i.) fels. devingenlik, fr. mobilite.
müteharrim
(A.s. harâm'dan). (bkz. mütehazzir).
müteharrimâne
(a.f.zf.). (bkz. mütehazzir-âne).
müteharriş
(a.s. taharrüş'den) taharrüş etmiş, tırmalanan, tırmık yiyen.
müteharrişiyyet
(a.i.) irkitici-lik, fr. irritabilite.
müteharriyâne
(a.f.zf.) taharrî edene, araştırana yaraşır yolda.
müteharriz
(a.i.) sakınan, korunan.
mütehâsım
(a.s. husûmet'den. c. mütehâsımîn) 1. birbirlerine hasım olan,
karşılıklı düşmanlık eden. 2. karşılıklı dâva edenlerden her
biri.
mütehâsımîn
(a.s. mütehâsım'ın c.) birbirlerine hasım olanlar, karşılıklı
düşmanlık edenler; karşılıklı dâva edenler.
mütehâsid
(a.s. hased'den) biri birine hasededen, biri birini kıskanan,
çekemeyen.
mütehassıl
(a.s. husûl'den) hâsıl olan, meydana gelen.
Asâkir-i mütehassına
kaleye, istihkâmlı bir yere kapanmış askerler, erler.
mütehassıs
(a.s. husûs'dan) 1. ihtisası olan, bir işin bir şubesini çok iyi
bilen, uzman. 2. yalnız bir şeye ayrılmış, ayrı bir işte
kullanılan.
mütehassir
(a.s. haser'den) tahassür eden, pıhtılaşmış.
Dem-i mütehassir
pıhtılaşmış kan.
mütehassir
(a.s. hasr'den) hasret çeken, özleyen, (bkz: mütehannin).


mütehassir-âne
(a.f.zf.) hasret çekerek, özleyerek.
mütehassire
(a.s. hasr'dan) ["mütehassir" in müen.]. (bkz: mütehâşî).
mütehassis
(a.s. hiss'den) hislenen, duygulanan.
mütehassisâne
(a.zf.) hislenerek, duygulanarak.
mütehâşî
(a.s. huşû'dan) haşyet gösteren, korkup çekinen.
mütehâşî
(a.s. haşy'den) tehâşî eden, sakıngan, çekingen, (bkz:
mütehaşşî).
mütehâşi'
(a.s. huşû'dan) huşu ile eğilen.
mütehâşia
(a.s. huşû'dan) ["müte-hâşi" nin müen.]. (bkz: mütehâşi').
mütehâşiyâne
(a.f.zf.) sakınganlıkla, çekingenlikle; kaçımrcasma.
mütehaşşî
(a.s.) tehâşî eden, korkan, saygı ile karışık korkup çekinen,
(bkz: mütehâşî).
mütehaşşi'
(a.s. haşyet'den) tahaşşu1 eden, alçakgönüllü, (bkz:
mütevâzî).
mütehaşşib
(a.s. haşeb'den) odunlaşan, odunlaşmış.
mütehaşşid, mütehaşşide (a.s. haşd'den. c. mütehaşşidîn) tahaşşud eden, biriken,
toplanan.
Asâkir-i mütehaşşide
biriken, toplanan asker [bir yerde-].
mütehaşşidîn
(a.s.
mütehaşşid'in
c.)
tahaşşüdedenler,
birikenler,
toplananlar.
mütehaşşin
(a.s. huşûnet'den) huşunet, sertlik gösteren, (bkz: haşîn).
mütehaşşiyâne
(a.f.zf.) mütehaş-şî'ye, saygı ile karışık korkana yaraşır yolda.
mütehâtıb
(a.s. hitab'dan) birbirine hitabeden, söyleşen.
mütehâtir
(a.s.) birbirini tekzîbeden, yalanlayan.
mütehattır
(a.s. hutûr'dan) tahattur eden, hatırlayan.
mütehattır-ı eyyâm-ı mâzî geçmiş günleri hatırlayan.
mütehattî
(a.s.) 1. atlayıp geçen. 2. hatâ işleyen, yanılan.
mütehattim
(a.s. hatm'den) lüzumlu, gerekli.
mütehattime
(a.s. hatm'den) ["mütehattim" in müen.]. (bkz: mütehattim).
mütehâvin
(a.s. hevn'den) bir işi mühimseyemeyen, işinde gevşek ve
kayıtsız davranan, (bkz: mütekâsil).
mütehâvir
(a.s.) tehâvür eden, birbiriyle konuşan.
mütehavvif
(a.s.) havfe düşen, korkak.
mütehavvifâne
(a.f.zf.) korkak-casına, korkarak.
mütehavvife
(a.s. havfden) ["mütehavvif in müen.]. (bkz: mütehavvif).
mütehavvil
(a.s. havl'den) 1. tahavvül eden, değişen, değişmiş, değişik,
kararsız. 2. mat. değişken.
mütehavvil-i mutavassıt mat. 'parametre.
mütehayyil
(a.s. hayâl'den) tahayyül eden, hayâle dalan, hayal kuran.
mütehayyilâne
(a.f.zf.) hayal kurarak, hayâle, düşünceye dalarak.
mütehayyile
(a.s. hayâl'den) ["mütehayyil" in müen.]. (bkz: mütehayyil).
mütehayyile
(a.i. hayâl'den) hayal kurma merkezi, fr. imagination. (bkz:
muhayyile).
mütehayyir
(a.s. hayret'den. c. müte-hayyirîn) hayrette kalan, şaşmış,
şaşırmış, (bkz: mebhût).
mütehayyirâne
(a.f.zf.) şaşkın şaşkın, şaşkınca, şaşırarak.
mütehayyirîn
(a.s. mütehayyir'in c.) hayrette kalanlar, şaşmışlar,
şaşırmışlar.
mütehayyiz
(a.s. hayz'den. c. müte-hayyizân, mütehayyizîn) 1. tehayyüz
eden, yer tutan. 2. itibarlı, mühim, ileri gelen [kimse].


mütehayyizân
(a.s. mütehayyiz'in c.). (bkz. mütehayyizîn).
mutehazzı'
(a.s.) huzû' gösteren, alçakgönüllülük eden. (bkz: mütevazı').
mütehazzı-âne
(a.f.zf.) alçakgönüllülükle.
mütehazzır
(a.s.) tahazzur eden, yeşillenen, yeşil renk bağlayan, (bkz:
mütehaddır).
mütehazzır
(a.s.) huzurda bulunan,hazır [olan].
mütehazzib
(a.s.) hizip hizip, küme küme toplanan.
mütehazzin
(a.s.) hüzünlü, kederli,
mütehazzır
(a.s. hazer'den) dikkatli davranan, sakınan, çekinen.
mütehazzir-âne
(a.f.zf.) sakınarak, çekinerek.
müteheccî
(a.s. hecâ'dan) heceleyen.
müteheccid
(a.s.) teheccüdeden, gece uyanıp namaz kılan.
müteheddî
(a.s. hedy ve hidyet'den) 1. ihtida eden, doğru yola giren,
islâm dînini kabul eden. 2. hediye gönderen.
müteheddim
(a.s. hedm'den) teheddüm eden, inhidam eden, yıkılan, (bkz:
münhedim).
mütehekkim
(a.s. tehekküm'den) tehekküm eden, alay eden.
mütehekkimâne
(a.f.zf.) alay edercesine.
mütehellil
(a.s.) tehellül eden, sevinçten yüzü gülen.
mütehennic
(a.s.) tehennüceden, ansızın karnında canlanıp kımıldamaya
başlayan çocuk.
mütehettik
(a.s. hetk'den) 1. tehettük eden, yırtılan. 2. utanmaz, edepsiz,
yırtık.
mütehevvid
(a.s.) tehevvüdeden, Yahudi olan.
mütehevvir
(a.s. hevr'den) tehevvür eden, birdenbire hiddetlenen, osuruğu
cinli, öfkeli, kızgın.
mütehevvirâne
(a.zf.) anî öfke ile, hiddet ile saldırarak [sonunu
düşünmeden].
mütehevviren
(a.zf.) öfke ile, kızgınlıkla [sonunu düşünmeden].
müteheyyi'
(a.s. hey'et'den) hazırlanan, hazırlanmış, hazır.
müteheyyi'-i hareket
harekete, gitmeğe hazırlanmış.
müteheyyib
(a.s.) teheyyübeden, heybetli, korku ve saygı duygusunu
veren.
müteheyyic
(a.s. heyecân'dan) te-heyyüceden, heyecana gelen, coşan,
coşkun.
müteheyyicâne
(a.f.zf.) heyecana gelerek, coşarak, coşkunlukla.
müteheyyice
(a.s.
heyecân'dan)
["müteheyyic"in
müen.].
(bkz:
müteheyyic).
müteheyyim
(a.s.c. müteheyyimîn). (bkz: mütehayyir).
müteheyyimâne
(a.f.zf.). (bkz. mütehayyir-âne).
müteheyyimîn
(a.s. mütehayyim'in c.), (bkz: mütehayyirîn).
mütehezzic
(a.s.c. mütehezzicîn) tehezzüceden, makamla şarkı söyleyen.
mütehezzicâne
(a.f.zf.) makamla şarkı söylercesine.
mütehezzicîn
(a.s. mütehezzic'in c.) tehezzüc edenler, makamla şarkı
söyleyenler.
mütehezziz
(a.s.) ihtizaz eden, titreyen, zıngırdayan.
mütekabbız
(a.s. kabz'dan) 1. asık suratlı. 2. toplanıp çekilen. 3. buruşup
kasılan [adale].
mütekabbil
(a.s. kabul ve kubûl'den) kabul eden, üstüne alan.


mütekabil, mütekabile
("ka" lar uzun okunur, a.s. kabl'den) 1. tekabül eden, biri,
ötekinin karşısında olan.
Muâmele-i mütekabile
(bkz: mukabele bi-1-misl). 2. mat. karşıt.
mütekabilü'l-kadem
bot. antipot, fr. antipode.
mütekabilen
("ka" uzun okunur, a. zf.) 1. karşılıklı olarak. 2. mat. karşıt
olarak.
mütekabiletân
("ka" uzun okunur. a.i.c.) birbirine mütekabil (*karşıt) olan
iki şey.
Zâviyetân-ı mütekabiletân geo. birbirine mütekabil (karşıt) olan zaviyeler (açılar).
mütekabiliyyet
("ka" uzun okunur a.i.) 1. karşılıklı vaziyet. 2. fels. karşıtlık.
mütekâbir
(A.s. kibr'den) kendini büyük gören.
mütekaddim, mütekaddime (a.s. kadm' ve kudûm'den. c. mütekaddimîn) 1. tekaddüm
eden, öne geçen, ileri geçen, önde bulunan, baştaki. 2.
geçmiş, eskimiş, eski.
Ezmine-i mütekaddime
eski zamanlar, evvel zamanlar. 3. takdîm olunan, sunulan.
mütekaddimîn
(a.s. mütekaddim'in c.) evvelden gelip geçenler, eskiler, eski
insanlar.
mütekaddimîn-i şuarâ
eski şâirler.
mütekaddis
(a.s. kuds'den) takad-düs eden, kutsal olan, çok temiz olan.
mütekadim
("ka" uzun okunur, a. s.) tekadüm eden, geçmiş bulunan.
mütekâfî, mütekâfiyye
(a.s. küfv'den) birbirine küfüv, akran, denk olan,
berâberleşen.
Nisbet-i mütekâfiyye
aynı ölçüde olan.
mütekâfiyen
(a.zf.) birbirine küfüv, akran, denk olarak.
mütekâfiyen mütenâsib
fiz. münâsebeti olan veya nisbet olunan şeyin çoğalmasıyla
bir şeyin azalması veya münâsebeti bulunan şeyin
azalmasıyla bir şeyin çoğalması.
mütekâbil
(a.s.) üşengeç, tenbel.
mütekaid
("ka" uzun okunur, a.s. ve i. kuûd'dan c. mütekaidin) tekaüt
olup oturan, emekliye ayrılmış, emekli.
mütekaidin
("ka" uzun okunur, a.s. ve i. mütekaid'in c.) tekaüt olanlar,
emekliye ayrılmışlar, emekliler.
mütekâlib
(a.s. kelb'den. c. müte-kâlibîn) tekâlübeden, köpek gibi
birbirinin üzerine sıçrayan.
mütekâlibâne
(a.f.zf.) birbirinin üzerine sıçrayarak [köpek gibi].
mütekâlibîn
(a.s. kelb'den. müte-kâlib'in c.) köpek gibi birbirinin üstüne
sıçrayanlar.
mütekallib
(a.s. kalb'den) takallü-beden, dönen, değişen.
mütekallid
(a.s. kılâde'den. c. müte-kallidîn) 1. takallüdeden, boynuna
takan. 2. takınan, kuşanan.
Mütekallid-i seyf
kılıç kuşanan. 3. üzerine alan [birisi].
mütekallidîn
(a.s. mütekallid' in c.), (bkz. mütekallid).
mütekallil
(a.s. kıllet'den) az, azalmış olan.
mütekallis, mütekallise
(a.s. kulûs'den) tekallüs eden, gerilen, çekilip toplanan,
gerilmiş, gerilen.
Adalât-ı mütekallise
tekallüs etmiş, gerilmiş adaleler, kaslar.
mütekâmil
(a.s. kemâl'den. c. mütekâmilin) olgun, (bkz: mütekemmil).
mütekâmilâne
(a.f.zf.) olgunlukla, olgunluk göstererek.
mütekâmilin
(a.s.kemâl'den. müte-kâmil'in c.) olgun kimseler.


mütekamir
("ka" uzun okunur, a.s. kumar veya kımâr'dan) kumar
arkadaşı, birbiriyle kumar oynayan.
mütekammis
(a.s.) takammüs eden, kamîs, gömlek giyen.
mütekarib
("ka" uzun okunur, a.s. kurb'dan) 1. tekarübeden, yaklaşan,
yakın, gittikçe birbirine yaklaşan. 2. ed. (bkz: bahr-i
mütekarib). 3. fiz. ve mat. yakınsak, gittikçe birbirine
yaklaşarak uzanan [şualar, ışınlar, çizgiler].
mütekaribe
("ka" uzun okunur, a.s.) birbirine yakınlaşan.
Eşi'a-i mütekaribe
bir noktada toplanan ışınlar.
Hutût-i mütekaribe
bir noktaya uzanan çizgiler.
mütekaribiyyet
(a.i.) mat. yakınsama, fr. convergence.
mütekarin
("ka" uzun okunur, a.s. karn'den) 1. tekarün eden,
yakınlaşmış, yaklaşmış. 2. birbirine bitişmiş.
mütekarrib
(a.s. kurb'dan. c. müte-karribîn) takarrübeden, yaklaşan,
yakın [olan]. mütekarribü'l-hulûl [olan] girmesi yaklaşan
[ay].
mütekarribe
(a.s. kurb'dan) ["mütekarrib" in müen.]. (bkz: mütekarrib).
mütekarribîn
(a.s. mütekarrib'in c.) takarrübeden, yaklaşan, yakın [olanlar].
mütekarrih
(a.s. karh'tan) karhalı, yaralı, çıbanlı, cerahatli [yara, çıban].
mütekarrir
(a.s. karâr'dan) takarrür eden, kararlaşan; yerleşip kuvvet
bulan, (bkz: mukarrer).
mütekarrire
(a.s. karâr'dan) ["mütekarrir" in müen.]. (bkz: mütekarrir).
mütekasım
("ka" uzun okunur, a.s. kısm'dan. c. mütekasımîn) 1. tekasüm
eden, paylaşan, bölüşen. 2. andlaşan.
mütekasımîn
("ka" uzun okunur, a.s. mütekasım'ın c.) bir şeyi aralarında
bölüşüp paylaşanlar ve andlaşmalar.
mütekasır
("ka" uzun okunur, a.s. kasr'dan. c. mütekasırîn) 1. tekasür
eden, elinden geldiği halde iş yapmayan. 2. kısalık gösteren,
(bkz: mukassır).
mütekasırâne
("ka" uzun okunur, a.f.zf.) mütekasır olana, iş yapmayana;
kısalık gösterene yakışır surette.
mütekasırîn
("ka" uzun okunur, a.s. mütekasır'ın c.) 1. ellerinden geldiği
halde iş yapmayanlar. 2. kısalık gösterenler.
mütekâsif
(a.s. kesâfet'den) tekasüf eden, sıklaşan, koyulaşan,
yoğunlaşan.
mütekâsil
(a.s. kesel'den. c. müte-kâsilîn) tekâsül gösteren, üşenen,
üşengeç, tenbelce davranan.
mütekâsilâne
(a.f.zf.) üşengeçlikle, tenbelce davranarak.
mütekâsilîn
(a.s. kesl'den. müte-kâsil'in c.) tekâsül gösterenler, üşenenler,
tenbelce davrananlar.
mütekâsiliyye
(a.i.) dilencilik etmek suretiyle eline geçeni yiyerek can
beslemek üzere dünyâya gelmiş olduklarına inanan bir
tarikat.
mütekâsir
(a.s. kesret'den) 1. tekasür eden, çoğalan, çoğalmış, çok. 2.
ed. aruz ölçüsü.
mütekâsire
(a.s. kesret'den) ["mütekâsir" in müen.]. (bkz: mütekâsir).
mütekassî
(a.s.) tekassî eden, dikkatle araştıran.
mütekaşşi'
(a.s. kaş'dan) 1. balgam söktüren [ilâç]. 2. balgam çıkaran
[hasta].


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook