Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bu Ülke-Cemil MERİÇ

Bu Ülke-Cemil MERİÇ

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-20 02:51:05

Description: Bu Ülke-Cemil MERİÇ

Search

Read the Text Version

geçirdiniz. imdi ba ka bir tahılsözkonusu. Daha nefis, daha besleyici birekmek sa layacak, bir tahıl: susam. Bususam, kapıları açan büyü. Haramima aralarının kapılarını de il, hükümdarhazinelerinin kapılarını: kitap.

Okumak ÜzerineSusam ve Zambaklar’ı Proust* çevirmiFransızcaya. Ruskin’in bahçesineoldukça uzun bir revaktan giriyoruz.Romancı, elli sekiz sayfalık bir giri le,eseri -daha do rusu kendini- tanıtıyor:“Ruskin okumaya çok önem verir.Ben bu fikirde de ilim. Çocukkenokudu umuz kitapların yeri ba ka,cazibeleri büyük, hatıraları aziz. Ama buokumalardan bizde kalan, daha çokoturdu umuz yerlerin ve günlerinhatırası.”Proust yanılmıyor mu acaba?Tecessüsümüz yeni fetihlerekanatlanırken, gündeli e, baya ıya,alı ılmı a takılıp kalan bir dikkat nekadar zavallı. Okumak, iki ruh arasındaâ ıkane bir mülakattır. Her yabancıintiba vuslatın büyüsünü bozar. stergüne ı ıldasın gökkubbede, ister duvardabir petrol lambası yansın. Pencerede

akıyan ku lardan bize ne. Reel olantabiat de il, kitaplarda görülen rüyadır.Meçhule açılan bir kapıdır kitap.Meçhule, yani masala, esrara, sonsuza.Proust’a dönelim: “Okumak ba ka,sohbet ba ka. Okurken bir ba kadü ünceyle temas halindeyiz, ama tekba ımıza mıyız, insan fikrî bakımdan çokdaha güçlü. Konu ma, bu gücü da ıtır.Okurken sadece ilham alırız, kafamızdiledi i gibi çalı ır. Hem yalnızız, hemberaber. Bir nevi mucize...” Ne yazık ki,bu sihirli mahremiyetin de hudutları var.“Güzel kitaplar yazar için bir son,okuyucu için bir davettirler. Suallerimizecevap vermezler. Birtakım arzularuyandırırlar bizde, i tiyaklarımızıalevlendirirler. Yazar sözünü bitirincea arak farkederiz ki, hiçbir eysöylememi tir henüz...” Kitap hersualimizi kar ılayamaz, do ru. Ama,hangi sohbetten doyarak çıkarız? Bukanma bilmeyen susuzluk insanın

alınyazısı de il mi? üphelerimizi,tereddütlerimizi arzın ve zamanın bütünbüyük zekâları çözemezse, dar birco rafyanın ve hasis tesadüflerinkar ımıza çıkardı ı bir insan nasılçözebilir? Kitap denen uçsuz bucaksızokyanusta daima yeni ke ifler yapmakkabil. Hangimizin irfanı, o sonsuz“belki”yle boy ölçü ebilir?“ airlerin co kunlu u bize degeçer. Ama, bu heyecanın mânâsınıanlayamayız. Çizdikleri tablolarda,bildi imiz dünyadan çok ba ka bir dünyaile kar ıla ırız. Bu manzaralarharikuladedir, çünkü bir dâhinindikkatini çekmi lerdir. Serseri ve kayıtsızbir dikkat tesadüfen o manzaralarüzerinde durmu . Tasvir sanatının enbüyük hüneri: sis. Sanatçının görevi,tabiatı örten çirkinlik ve manasızlıkörtüsünü öyle bir aralayıvermek. Bak vegör demek bize, sonra kaybolmak.” Yalnızo kadar mı? Okuyucularını bu sihirli

âlemde adım adım dola tıran yazarlar davar. skoçya, Walter Scott’un* cazibesineyakalananlar için kendi vatanlarındandaha canlı, daha gerçek, daha iyi bilinenbir dünyadır.“Okuma, içimizdeki meçhul âleminkapılarını açan bir anahtar.” Pekiyi ama,o meçhul âlemin tekevvününde payı yokmu okumanın? ç dünyamızın sınırlarınıgeni leten kitap de il mi?Proust devam ediyor: “Okumazihnî hayatı uyandırmalı, yerini almamalıonun. Ba kalarının hazırladı ı bir balde il hakikat, onu kitap sayfalarındantoplayamayız, kafamızın ve gönlümüzüniç hamleleri ile fethedebiliriz ancak.”Do ru. Zihin arı, kitap çiçek, dı dünyakovan. “Aydın okumak için okur. Kitabakitap oldu u için peresti eder.Buldu unu yükler hafızasına.Sindiremez, hayatına katamaz. Kendikendini zehirler. Bu feti ist saygızararlıdır, ama çok yaygındır da. Bu

“edebî hastalı a” büyük adamlar dahaçok tutulurlar. Dü ünce ile, do rudando ruya temas etmedikleri zamankitaplarla beraber olmaktan ho lanırlar.Zaten, kitaplar da onlar için yazılmı de ilmi? Büyük zekâlar kitabîdirler. Ama bu,kitabîli in bir kusur olmasına mânide ildir. Kitabîlik, zekâdan çokhassasiyet için tehlikeli. Dâhi herokudu unu temessül eder, kendi malıolur fikirler. Bir kucak odun küçük birate i söndürür, büyük bir ate i daha dacanlandırır.”A a ı yukarı ayrı yıllarda bir ba kadü ünce adamı çok daha ha in, çok dahainsafsız bir makale yayımlıyordu. Psikologromancının Revue Philosophique’de çıkanbu yazıyı (“La Manie de la lecture”, Ossip-Lourie, s. 263 vd. 1915) okumamıolmasına imkân var mı? “OkumaHastalı ı” ser- levhalı makale öyleba lıyor:“Bütün medeni ülkelerde aynı

ikâyet: Okumuyoruz. Kitaplar ço aldıkçaokuma sevgisi azalıyor. Ama, yine debirçokları için okuma bir hastalık.Böyleleri incelemek, dü ünmek,dinlemek, e lenmek için okumaz;okumak için okur. Ne sanat heyecanıararlar, ne zekâlarını geli tirmeemelindedirler. Çok okurlar, ellerinegeçeni okurlar. Sabırsızdırlar,sırtlarından bir yük atmak isterler sanki.Okuduklarını reddetmek veya tartı makihtiyacını duymazlar. Kitap kapanırkapanmaz içindekiler unutulur. Enbüyük zevkleri kitap de i tirmektir. Hermatbua’ya saldırırlar. Kimi yansını okurkitabın, kimi yalnız sonuna bakar. Kimide bir ba tan bir ba a okur (meselâgazete tiryakileri.) Okur gibi yapanlar dacaba. Hepsi de rüya görür gibi okur.” Butiryakilik tembelli in marazi bir eklidir,yazara göre. “Okuma delisi birçok eylerianladı ını vehmeder. Ba kalarınınsözleriyle yetinmek, her konuda

ba kasının anlayı ına, ba kasınınfikirlerine ba vurmak, alı kanlıkların enkötüsü. “Kitapta okudum, gazete yazıyor”gibi sözler iradenin ve ki ili in yoklu unugösterir. A ın ve düzensiz okuma hafızayı,dü ünce mekanizmasını bozar. Hastagündelik hayattan kopar, çevresinde olupbitenleri göremez, anlayamaz. Marazıokumanın belirtilerinden biri hafızazayıflamasıdır. Hasta gerçek hâdiseleriunutur, okuduklarını hatırlar. Realitedenuzakla ır, kitaptaki olaylara ba lanır.Dü ünceleri birbirine karı ır. Kendiba ına muhakeme edemez olur.”Yazar söylediklerini öyle hülâsaediyor: “Okudu unu tahlil etmeyen, dahaönce okuduklarıyla kar ıla tırmayan, heran kendi kafasını kullanmayan zekâsınımahveder. Okumak, sayfanın bütününü,cümleleri, kelimeleri anlamaktır. Dikkatgev eyince gölge dü ünceler kalır kafada.Çabuk okuyan dikkatini teksif edemez.”Makalenin yazarı bu çe it okumayı

gerçek bir hastalık olarak vasıflandırır.“Okuma ile zehirlenenler uykularınıkaybederler. Uykusuzluk psikozba langıcıdır. Bu hastalık da, afyon veesrar gibi, rüyalara, hayallere, sanrılarayolaçar. lletin bir ba ka tezahürü demektup yazma, daha do rusu yazı yazmahastalı ıdır.”Freud’a göre nevrozların ba lıca,hattâ biricik kayna ı cinsî hayattır;“Felsefe Dergisi”nin psikolog muharririnegöre, marazî okuma. “Ne garipdir ki,imdiye kadar hiçbir sinir hekimi buvahim hastalı ı incelememi .”Asır ba ı, ruhiyatın kahramanlıkça ı. Kimi Fransız iirini tereddî ilevasıflandırır hekimlerin, kimi sosyalizmihastalık sayar. Bu dikkate lâyıkmakalenin aynı mübalâ a ile malûloldu unu dü ünüyoruz. Marazı okumasebep midir, netice mi? Ba ka bir tâbirle,insanlar sinir hastası oldukları için mirealiteden kaçar, kitaba sı ınır, yoksa

uykularını kaybettikleri, kitaba ilticaettikleri için mi sinir hastasıdırlar? DonKi ot’u çıldırtan kitap mı, Don Ki ot çılgınoldu u için mi kitap delisi?Proust’a dönelim: “Okumak da birdostluk kurmak”, diyor Proust. Di erdostluklardan farkı samimiyetinde.Konusu bir ölü, bir uzaktaki. Bunun içinde hasbî ve iç açıcı. Çirkinli indensıyrılmı bir dostluk. Saygı, ükran,ba lılık dedi imiz ve o kadar yalanlakarı tırdı ımız bütün o merasimler,bütün o nezaket gösterileri kısır veyorucu. Dostluklarımız çok defatesadüfün eseri. Bir sempati ba langıcı,dü ünülmeden söylenmi bir söz, yanlıanla ılan bir iltifat, yazdı ımız ilkmektuplar müebbeden çözemeyece imizbir alı kanlıklar a ının ilk dü ümleri.Okuma, dostlu u ilk saf hâline irca eder.Kitaplarda merasime ihtiyaç yok.stersek ak amı onlarla geçiririz,istersek... Çok defa istemeyerek ayrılırız

onlardan ‘hakkımızda ne dü ünecekler?’Acaba bir patavatsızlık yaptık mı?Ho landılar mı bizden? Falanı görüncebizi unutacaklar mı? gibi. Saf ve sakin birdostluk. Ne alâyi e lüzum var, negevezeli e. Sükût içinde bir kayna ma.Bir kendi kendimizle ba ba a kalı .Sükût, söz gibi kusurlarımızın,sırıtı larımızın izini ta ımaz. Yazarındü üncesi ile kendi dü üncemiz arasınaegoizmleri sokmaz, konu mayı yabancıunsurlarla zehirlemez. Kitap sahidenkitapsa dili de saftır. Yazar yabancıcisimleri ayıklamı , dü üncesini oldu ugibi sunmu tur bize. Her cümlesi birsonrakine benzer. Aynı ses, aynı perde.Yazarı aksettiren bir ayna.“Zekâ geli tikçe artar bu sevgi,tehlikeleri de azalır. Sıhhatli bir zekâkitapları çalı malarına tâbi kılar. Onuniçin e lencelerin en asilidir okuma, dahado rusu en asille tiricisidir. Kitap zekâyıkibarla tırır. Hassasiyetimizle

dü üncemizi ancak kendi içimizde, zihnîhayatımızın derinliklerinde geli tirebiliriz.Ama, zekânın tavırlarını efendile tirmekiçin okumak zorundayız. Bazı kitapları,edebiyat ilminin bazı inceliklerinibilmemek, dâhiler için bile fikrî biravamlık i areti. Kibarlık ve asalet,dü ünce dünyasında da bir nevialı kanlıklar francmaçonnerie’sinden,*bir gelenekler mirasından ibaret.”

TercümeTercüme ya soluk bir foto raf, diyorkitap, yahut sadakatsiz ama renkli vecanlı bir taklit. Tercüme bir yaratı ,bence... iir gibi, deneme gibi amaonlardan çok daha güç. Edebiyatçılar,hiç olmazsa on büyük air, on büyükromancı, on büyük tiyatro yazarıüzerinde anla abilirler, hangimiz onbüyük mütercim sayabiliriz?Evet, tercüme sanatların en gücü:ba ka bir iklimde, ba ka bir ça da do andü üncenin kendi topra ımızda dirilmesi.Yalnız dü üncenin mi? Tercümede lafzateslimiyet ihanetlerin en büyü ü.Georgique tercümesi, De Lille’eAkademi’nin kapılarını açmı . BüyükFrederik’e göre, asrın en orijinal eseri butercüme. Richelieu, De Lille’in Akademi’yegiremeyecek kadar genç oldu unusöyleyince, üyelerden biri haykırmı “Çokmu genç? ki bin ya ında, Virgile kadarya lı.”

Chateaubriand, Milton tercümesiüzerinde otuz be yıl çalı mı , yine deba arılı sayılmıyor tercümesi. bretalalım.Voltaire, mütercimi u a a benzetir,kendini efendisinin yerine koyan u a a.Yanlı . Üstat mütercimle tercümanıkarı tırıyor. Mütercim, mutlak’ı arayanbir çılgın, “felsefe ta ını bulmaya çalı anbir simyagerdir, bir Sizifos’tur belki, birhaber ta ıyıcısı de ildir.Rivarol için bir üslup temrinidirtercüme, en büyük faydası insana kendidilinin imkânlarını tanıtmasıdır. Belkido ru, ama hakikatin bütününükucaklamıyor bu hüküm. Tercüme birfetihtir, yalnız dili de il, dü ünce vehassasiyetin girift dünyasını dazenginle tiren bir fetih.

Divan Edebiyatında RomanDivan Edebiyatında roman yok. Niçinolsun?Batı’nın ilk romanlarından biri“Topal eytan”.* Kahraman, evlerindamını açar, bizi yatak odalarına sokar.Roman* ba langıcından itibaren birif adır. Osmanlı’nın ne yaraları vardır, neyaralarını te hir etmek hastalı ı.Hikâyeleri ya bir cengâveri ebedîle tirir,ya “hisse alınacak bir kıssa”dır.Roman’ın burjuvaziyle do du unusöylerler. Burjuvazi Avrupa’nın imtiyazı,daha do rusu yüz karası. Bir kelimeyleroman, ba ka bir dünyanın, ba ka birruh ikliminin, ba ka bir toplumun eseri.Daha zavallı bir dünya, daha di i birmanevî iklim, daha geveze bir toplum.Ba ka bir tâbirle, bu edebî nevi birbuhranın, bir uyu mazlı ın, reelle idealarasındaki bir nisbetsizli in çocu u,içtimaî bir sıhhatsizlik, hiç de ilse birtedirginlik alâmeti. Sınıf kavgalarıyla

sahneye çıkı ı bundan. nanan birtoplumda, pürüzlerini yoketmi birtoplumda, hayalî çözüm yolları aramayaihtiyaç duymayan bir toplumda romanınne i i var?Osmanlı, Osmanlı kaldıkça Batıromanını anlayamazdı. Önce uzun birtemessül, daha do rusu tesemmümmerhalesinden geçecek, iktisadî veiçtimaî müesseseleriyle de i ecekti.Medeniyet can çeki iyor. Gökbombo , hayat abes; roman bu kalpsizdünyanın insanını bütünüyle sahneyekoymak iddiasında. Bütünü, yani çarpıkinsiyakları, hayvanca i tihaları, çılgınarzuları veya arzusuzlukları ile. A k da- Tanrı gibi- öldü üne göre, cinsiyettek de er. Bezirgân hayâsızlı ın üstünebir al attı: cinsî bunalım. Sade,kütüphanelerin eref misafiri, sadizmabesin ikiz karde i.

Türk Teceddüt EdebiyatıSadullah Pa a,* “Zaman zaman-ıterakki, cihan cihan-ı ulum/Olur mucehl ile kabil bekaa-yı cem’iyat” derkenbütün bir neslin i tiyaklarına tercümanoluyordu. Filhakika, Osmanlıintelijansiyasının en muhafazakartemsilcileri bile teceddütten yanaydılar.stesek de, istemesek deAvrupalıla acaktık. Ama bu inkılap, birteslimiyet de il, bir temessül olmalıydı.mparatorluk bütün müesseseleriyleyıkılırken, edebiyat nasıl mukavemetedebilirdi?Ne yazık ki, Do u’yla Batıarasındaki diyalog bahtiyar bir terkiplesona ermedi, eremezdi de. Zavallı NamıkKemal! “Avrupa ark’ı tanımaz” diyeferyat eder; hakikatte Avrupa’yıtanımayan bizdik, tanımayan ve uzunzaman tanıyamayacak olan.Ma lubiyetimiz, geni ölçüde bu gafletin

eseri.“Türk Teceddüt Edebiyatı”,* asırlıkbir kavganın airane bir fezlekesi. Evet,altı yüzyıllık bir gelene e arkamızıdönmü tük. Ama, kazançlarımız dabüyüktü. Yeni ülkeler fethetmi tie de biy a t ım ız . “Be erîle mi ”, dahado rusu Avrupalıla mı tı.“Türk Teceddüt Edebiyatı”, gerçekbir edebiyat tarihinden çok bir redd-imiras beyannâmesidir: uzun bir“Mukaddime-i Celâl”, yedi yüz sayfalık birzafer ne idesi. Kitabı açar açmaz sanatınbüyülü dünyasındasınız; çirkinliklerinkayboldu u bir dünya: sesler dahafüsunkâr, kokular daha sarho edici,insanlar daha güzel. Bu rüya iklimininhâliki: tannan bir hassasiyet, bir kalb-irâ edâr, ve bir üslûb-u sihrâmizdir.Cibâli ve girdapları olan bir nesir; kâh birnâra, kâh bir fısıltı. smail Habip,*edebiyat tarihine edebiyat haysiyetikazandırdı; tenkide demeliydik. Filhakika,

tarih Habib’in en zayıf tarafıdır: tarih vefelsefe. Belki de, sevimlili ini bir parçabilgisizli ine borçlu. Batı’nın edebiyatnazariyeleriyle fazla u ra madı ı içinkendisi kalabildi; kendisi, yani dürüst veiçli bir Türk yazarı.smail Habip, edebiyatıiçtimaîle tirdi: “Teceddüt Edebiyatı”,Türkiye’de bir nevi efkâr-ı umumiye, birzevk ve irfan ittirâdı yaratan kitap.Habib’in mirasçıları nerede? akirtleri neoldular? Büyük ölüyü ebedîistirahatgâhına te yi eden tek sesduyduk: Tanpınar’ın sesi Sonra me ’umve nankör bir sükût. Avrupalıla mıedebiyatımızın çiçek bahçelerinde onunladola tık, Hâmit’i* o tanıttı bize, Fecr-iÂti’yi o sevdirdi... Ve yarattı ı dünya ilegöçüverdi: gurupla biten bir afak. Oco kun zekâ, ya adı ı ça ı taziz için altıasırlık Türk edebiyatının gölgedekalmasına razı olmu tu. Her yeniyialkı lıyordu; airdi, yani çocuktu. Bu

tahrip kasırgasının bütünmukaddeslerini yokedece inidü ünemedi. Gönlünü ve ümitleriniba ladı ı gençlik, onu da kitabıylaberaber nisyânın karanlık dehlizineitiverdi. imdi orada, çok sevdi iFuzûlî’ler, Galip’ler, Nedim’lerleyanyanadır.

Bizde Hiciv YokHiciv, lirizm ırma ının co kun bir kolu:önceleri bulanık akar, sonra durulur.Zamanla bir mekteb-i edeb olur, tarihgibi. Vatanı, Roma. lk büyük temsilcileri:Horatius* ile Juvenalis.* Birincisi Sadi’yi*ve Hayyâm’ı* hatırlatır: rint, bilge, zarif;ikincisi Sahyun* Nebilerini: ha in, yavuz,öfkeli. Horatius bahtiyarların airi,Juvenalis mustariplerin... Zekâ ilevicdan. Horatius, sevdikleriniyaralamamak için oklarını uzaklara atanbir heccav, ça ının zevk ve zarafethocası. Juvenalis’in peri-i ilhâm’ı: öfke.Cinayet istihza ile cezalandırılmaz. air,alevden kamçısına sarılır hicvin;saraylardan meyhanelere ko ar,meyhanelerden genelevlere. Juvenalis’incehennemini bir Fransız ressamı öyletablola tırmı : Korent nizamındasütunlara dayalı muhte em bir salon.Roma’nın çökü devrinde sık rastlanan

bir sefahat âlemi. Zengin kuma larlaörtülü yataklarda bedmest delikanlılar.ölen, sonuna yakla maktadır. Fonda,fecrin ilk pırıltıları. Ve yataklarınarkasında, torunlarının kepazeli iniseyreden heykeller; utançtan takesilmi e benzeyen ecdat. Genç birsoytarı, ayak parmaklarında yükselerek,elindeki dolu kadehi heykellerden birineuzatmaktadır.Sonra, hiciv yata ına çekilir.Klasik Fransız iirinde bo uk bir yankıdırHoratius’un yankısı. talya’da destandır,spanya’da roman. Bir kelimeyleistiklalini kaybeder; hikâye olur, denemeolur, tiyatro olur.Tâhir-ül Mevlevi,* hiciv “te rih-irezâil ve te hîr-i erâzil için yazılır” diyor.iir, ne bir te rih masasıdır, ne bir te hirçarmıhı. “Nezih olmak artıyla, hak vehakikatin müdafii, gadr ve fezâhatınmâniidir.” Ne zavallı bir müdafi! Hiciv,ma erî vicdanın kararlarını infaz eden bir

intikam mele i olsa, “gadr ve fezâhat”hükümran olabilir miydi hâlâ?slâmiyet, “sebb ü etm”i* hogörmez. Bununla beraber, airin ha antecessüsü zaman zaman bu yasakbölgede at ko turmaktan çekinmez.Osmanlı’nın vakur ve selim zevki için,uzun sürmemesi gereken bir oyundurhiciv. Heccavın çevresine teklif edece iyeni bir de erler manzumesi yok ki, hicveihtiyaç duyulsun. Nefî’n i n “Sihâm-ıKazâ”sıyla Sürurî’n i n * “Hezeliyyât”ı*arasındaki fark, birincinin daha usta birair elinden çıkmı olması.Sonra Tanzimat, yani edebiyatımızıistilâ eden Batı. Büyük bir kabiliyetinküçük kinlerini dikenle tiren:“Zafernâme.”* E ref* de minnacık birZiya Pa a:* “bir güzel mazmunbulunca...” kendini bile hicvedece inisöyleyen air ne kadar ciddiye alınabilir?Mısraları bir anının zehirli i nesi; ve airan kadar sorumsuz. Neyzen Tevfik,*

yıldırımı olmayan im ek. “Hân-ı Ya ma”*ba arılı bir tercüme, daha do rusupasti . “Sis” imparatorlu un mezar ta ıkitabesi. Fecirle sona eren bir karanlık.Nihayet gazete sütunlarına pusan“ta lama”, kanatsız ve baya ı.Günümüzün “ta lamacısı”, akbabalarayaranmak için güvercinlere saldıran birmaskara. Oysa, airin kanıyla imzalanmayan hicviyeler, asırlarınmahkemesinde imzasız bir mektup kadaritibarsızdır.

Polemikrfanımızı istilâ eden, bulanık lâfızlardanbiri de polemik. Dilimize bir haramisessizli iyle giren bu yabancı misafirlerinif a, daha do rusu ispat ettikleri tekhakikat: aydınlarımızın havsalaya sı mazgafleti. Her telkine açık, tembel ve serseribir tecessüs... Nezleye yakalanır gibiideolojilere yakalanıyoruz, ideolojilere vekelimelere. Tanzimat nesli, hiç olmazsabu bahiste, iffet ve haysiyetini korumu .Kalktı ını iddia etti imiz Kapitülasyonlar,ruh dünyamızda ya ıyor, hem de bütünhabasetiyle. Alafrangalık, zevki vetefekkürü dumura u ratan bir kabuk.Polemik, Yunancadan geliyor:Polemikosh sava demek. Fransızcaya1584’te girmi (Chanson polemique: savaarkısı). Hem sıfat hem isim. “Kamüs-uFransevi”nin verdi i kar ılık: “münaka a-ikalemiyye”; TDK sözlü ünün: “açıktartı ma”; Meydan-Larousse:“oldukça

sert nitelikte kalem tartı ması”, diyor.Polemik de, Batı’nın bütünhastalıktan gibi, Tanzimat’ınaçtı ı yoldangiriyor, ülkemize. manın oldu u yerdesava a yer var mı?Namık Kemal: “barika-i hakikatmüsademe-i efkârdan do ar” diyor.Hangi barika-i hakikat?Polemik zekâların sava ıymı .Zekâlar birbiriyle sava maz. Kinlerin,pe in hükümlerin, gizli çıkarların sava ı,polemik. Eski bir inancı yoketmek isteyenyeni bir dü üncenin sava ı. Ve hermübariz kendi cephesinde muzaffer.Polemi in Batı’daki tarihçesine birgözatalım: Hıristiyanlık yerle tiktensonra, putperestlerle eretiklere atepüskürür. Hiç kimseyi ikna etmeyen birlâkırdı tufanı. Rönesans, “ilmi polemik’lerça ı. Terbiye kurallarını hiçe sayan birsava . XVII. asırda polemik biraz dahakibarla ır. Bununla beraber, “eskiler”le“yeniler” kavgası edebiyat cumhuriyetini

birbirine katar. Bu kavga sona ererken,Batı edebiyatlarının en büyük kalemsava çısı sahneye çıkar: Voltaire.“Candide” yazarı, bütün zaafları ve bütünihti amıyla burjuvazinin temsilcisidir.Hain, hayâsız, saldırgan, ama, yükselenbir sınıfın temsilcisi. Sonra htilal, geli enbasın ve siyasî polemik.XX. yüzyılda polemi in tarihi,gazetecili in tarihi ile kayna ır. Polemikde me k “ ahsiyat” demek, bir Fransızyazarına göre (Leon Daudet); dü ünceleriayakta tutan insanlardır; insanlarıyıkmadıkça dü ünceleri sarsamayız.Aristophanes’den Hugo’ya kadar herbüyük hicivcinin belli ‘vur abalıya”larıvardır. iddetsiz sava olmaz. Öfke bazeniçin için kükrer, Pascal’ı n “Bir Ta ralıyaMektuplarında oldu u gibi. Bazen, ter tertepinir, Voltaire’de oldu u gibi.Polemi in ruhu samimiyet vedürüstlük. Mübala a, tersine tepen birsilâh. Çatılan adamın meziyetleri de

belirtilmeli. Önce en kesin, en kar ıkonmaz delille ba lamalı yazıya. lk darbeöldürücü olmalı. Kavgada iltimasa yeryok.Dü man kazanmaktankorkmamalı diyor aynı yazar. Ne kadarkibar davranırsanız dü mandankurtulamazsınız. Oysa zaferle taçlananher sava size yeni dostlar kazandırır:dü manlarınızın dü manları.talyan tiyatrolarının iarı, çok defapolemi in iarı: “castigat ridendo mores”(ahlâksızları gülerek cezalandırmak),gülerek ve çok kere de ö reterek.Polemi in tuzu biberi: küfür.Luther, Erasmus, Calvin tulumbacı gibiküfrederler. Namık Kemal’i okurken(bilhassa Mektuplar’ını) sık sık yüzümüzkızarır. Sava çıda “nezahet- i lisaniyye”aranmaz.Yumu ak kalplilik de olmazpolemikte. Ölüm bir mazeret de ildir.Voltaire: “ya ayanlara saygı borçluyuz az

çok”, diyor... “ölenlere tek borcumuzkalmı tır: hakikat.” slâmiyet: “ölülerinizihayırla yadediniz” buyurmaktadır,ölülerinizi yani sizden olanları.Ya ayanları yöneten ölülerdir. Demek kiöldürülmesi gereken ölüler de var.

2.Müsta riplerMüste rik,Do u irfanıile u ra anAvrupalılarınkendilerineverdikleriisim. Aynımevzuüzerindeçalı an birOsmanlıyabu isminverilmesicaizde ildir.Biz, sondevirmuharrirleri,maarif-igarbiyeyiark’a

ithaleçalı anbirermüsta ribiz.Ahmet Mithat*

Mehlika Sultan’a  ık Yedi GençBirer çocuktu Genç Osmanlılar...yaramaz, serke . Mefhumlar vemüesseselerle oynuyorlardı. MehlikaSultan’a â ık yedi gençtiler. Meçhulüarıyorlardı, meçhul ve mutlakı. Sonundahepsi uslandı. Kanatları yorgun, kalpleriyaralı yurda döndüler. Gurbet kocatmı tıgenç ahinleri... gurbet ve tecrübeler.Bir zelzelenin içindeydik. Nekanun-u kadim kalmı tı, ne deb-i dirin(eski töreler). Köprüler atılmı tı, geriyedönülemezdi artık. Ya amak içinyenile mek lâzımdı. Nereden ve nasılba layacaktık?Ça bir arayı humması içindedir...kâh bedbin, kâh ümit dolu. lk defaolarak, sınıf-ı ulema parçalanıyor,çevresine yeni teklifler sunan birintelijansiya do uyordu. Genç Osmanlılarbu a kın kafilenin en tanınmıtemsilcileri.

Ortak vasıfları, müsta riplikti bugençlerin. Ama faziletleri ve günâhlarıylaOsmanlıydılar. Daha sonraki nesiller gibiyabancıla mamı lardı. Evet, geçen asrınaydınları, aynı kanaatlarını payla anmütecanis bir kitle de ildir. Hattâ heraydın, hayatının belli merhalelerindeoldukça farklı dü üncelerin havarisidir.Koca bir asrı, birkaç haramzade evlâdınabakarak mahkûm edemeyiz. Bir ça ıbütünüyle kötülemek, bütünüyleyüceltmek kadar yanlı .

Su Alan GemiBu ülke 89’dan beri su alan bir gemi...Fransız htilali yalnız Batı feodalitesi’ninde il, ihtiyar ark’ın da ölüm çanı.Osmanlı bir ba ka medeniyetin varlı ını ozaman farkeder. Henüz ne imanınıkaybetmi tir, ne haysiyetini. Zirvelerdenbakar diyâr-ı küfre. Avrupa maddedir,kendisi ruh.Bu tanımadı ı dünyanın kesif vemüselsel taarruzları kar ısındakuvvetinden üphe etme e ba lar.Hayret, yerini hayranlı a bırakır,hayranlık teslimiyete.Ahmet Mithat,* saldıran küfürkar ısında ahlanan imandır, ahlananve hücuma geçen. Avrupa kırkharamilerin ma arası, Ahmet Mithathazineyi ülkesine ta ıyan dev.Ama gemi su almakta devam eder:maddecilik, ke i lerin kara cübbelerialtında mparatorlu un dört buca ına

ta ınır. Tarihinden kopardır aydın,topra ından, hatıralarından, hikmet-ivücudundan kopardır. Ahmet Mithat sondireni ; ama o devin de zaafları var, herOsmanlı gibi, Türk dü ünce tarihinde ilkteslimiyet, ilk kendini inkâr, bir kelimeyleilk intihar olan Be ir Fuat’ı* umûmiefkâra o takdim eder. Cizvitmekteplerinin bu bahtsız kurbanı da DonKi ot gibi zamanın dı ındadır: zamanın,daha do rusu kuca ında ya adı ıdünyanın. Don Ki ot hayalle gerçekarasındaki uçurumu kılıcıyla doldurur,kılıcı ve gönlüyle; Fuat nâ ını fırlatıruçuruma.Bu frenkle mi aydınlar kafilesininbir ba ka öncüsü: Ali Nâmık. SadrazamSait Pa a’nın* o lu, ömür boyu gurbetteya adı; bazen Ghenier* idi, bazen Zola,bazen Jaures.* Fransızca stanbulgazetesinin aboneleri onun âte inyazılarını hayranlıkla okudular. Aboneler,yani sekiz Rum, üç be Ermeni ve birkaç

Fransız. Sonra bir mezar sessizli i.1918’lerin o hassas, o hayalperestsosyalisti, bir yabancı firmanın temsilcisiolarak öldü.Bahâ Tevfik,* dalâlet ordusununüçüncü gönüllüsü... drakinin kapılarınıher millî de ere taassupla kapayan bumaddeci yazar, Batı’nın en hâyideyalanlarını ilmin son sözü olarak sergiler,“Evlenmeyin”, der etrafındakilere...“Evlenmeyin, çünkü bizde aile hayatıyoktur.” Bu sahte nihilistin* daveti alaylakar ılanır. Ama, irfanı tâbiiyet de i tirenaydınlarımız yeni Tanrılarına evlatlarınıkurban ederler. Cevdet Pa a’nın* torunuKatolik rahibesi, Fikret’in o lu Protestanpapazı olur. Halûk bir “cins isim”dirartık; tarihten kaçanların ismi.

Bir mparatorlu un AnatomisiK a ç a n la r : “Bo uluyoruz”, diyorlar...“Memleket bir zelzele arefesinde. Gitmek,kaderin hatalarını düzeltmektir.Cangıldan ehire, kasırgadan limana,kaostan tarihe kaçı .”Yükseli devrinde aydın, toplumunherhangi bir ferdidir: zevkleri ile, zilletleriile, mukaddesleri ile. Ne imtiyazı vardır,ne imtiyaz pe indedir.Tanzimat, Babıâli’nin*Avrupalıla ması. Bürokrasi, halktan da,saraydan da kopar. Aydın da bürokrattır,hem de çok nazlı, çok hassas, çok hercaîbir bürokrat.“Hâkim ideoloji, hâkim sınıfınideolojisi” diyor kitap. Osmanlı ülkesindehâkim sınıf, Fransız veya ngilizburjuvazisi. Sarayın direni i azaldıkçakapitalizm, taarruzunu yo unla tırır:ke i ler, mektepler, mürebbiyeler, masonlocaları... Osmanlı Bankası,* ni anlar,

sefaret baloları ve Beyo lu’nu zevkpanayırına çeviren uh aktrisler.Aydın, batan bir gemidedir. Ufuktarüyaların en muhte emi: Avrupa.Servetin, öhretin, ehvetin daveti. Azgıni tihaları vardı intelijansiyanın ve bumasal hazineleri kendisini bekliyordu.Avrupalı dostları lütufkârdılar. Kar ılıkolarak biraz “ihanet” istiyorlardı sadece.Halk oynanan oyunu seziyordu,insiyaklarıyla. Ve maziye sı ınıyordu;maziye, yani hatıralarına,mukaddeslerine. Tek ümidi kalmı tı:saray. Ve saray çatırdıyordu.Aydın için padi ah, kendisinidünya zevklerinden ayıran bir hâil idi.Padi ah olmasa, Avrupa’nın emrinde veAvrupa’nın inâyetiyle kendisi yönetecektidevleti. Hürriyetçiydi, terakkiciydi,medeniyetçiydi. Halkı sava a hazırlamakmı? Hangi halkı? Ne sava ı? Kime kar ısava ?



Müsta ripTanzimat sonrası Türk aydınına en çokyakı an sıfat müsta rip. Edebiyatımız birgölge-edebiyat; dü üncemiz bir gölge-dü ünce. Üç edebî nevi itibardadır:Taklit, intihal, tercüme.Ama zirvelerin hiçbirinitanımıyorduk. Avrupa’yı Avrupa yapandü ünce fatihleriyle temasımız yasaktı.Haset kitabevinden ibaretti Avrupa’mız,girdapları olmayan bir kıta, tezatsız vetek boyutlu; bir kartpostal Avrupa’sı.Co rafyamızda tek kıta vardı,kafatasımızda tek yarım küre. Türkçekonu an birer Fransızdık.Cetlerimiz Avrupa’yıehlile tireceklerini ummu lardı. NamıkKemal bir fetih hülyasıdır. Namık Kemalve nesli... Asya’nın akl-ı pîrânesi’yleAvrupa’nın bikr-i fikrini evlendirmek. Bucihangirane ihtiras, yerini rezil birzevkperestlige bıraktı. Genç Batı’nın her

nazına, her cilvesine katlanan ihtiyarbirer â ık olduk.Avam anlayamaz bizi diyorduk;avam, yani kendi insanımız, tarihin veedebiyatın dı ındadır, kendini kader’ehapsetmi . Yükselen bir medeniyet içinkur un i lemez bir zırh olan kader inancı,çöken bir toplum için yüklerin en a ındır.Yı ını kavganın, yani hayatın dı ına itenbu teslimiyetin kayna ı tevekkül de il,tereddidir. Ve... kaçıyorduk.

rfan’a KaçıHasta adamın tabutu ba ında kâhdi lerini gıcırdatarak, kâh sırıtarak nöbetbe kle ye n “dost” devletler; zekâsınınbütün gücüyle imparatorlu u biraz dahaya atmaya çalı an, mustarip, müvesvisbir hükümdar; hain ve gafil Babıâli; vesiyasî hayatın dı ında ya ayan halk.Türk dü ünce tarihi, ülkesiylegöbek ba ını koparan bir intelijansiyanındramı. Bu bahtsız kafilenin, bayra ınıta ıyaca ı içtimaî bir sınıf yok. Vatanındagariptir. Alkı layıcısı: ekalliyetler veAvrupa.Abdullah Cevdet, yeni bir vatanarayan bu ıstırap kervanının en samimitemsilcisi. Paris’e giderken bir yangındankaçtı ını sanıyordu, genç doktor.Hürriyete ve irfana susuzdu. Tekdü manı vardı; istibdat. “ htiyarîmenfa”sına ayak basar basmazmilletlerarası maceracılar aldı etrafını. Ne

istiyorlardı? Devlet-i Âliyye’yi parçalamak.Hayalperest air, padi aha sava açan birgazetenin ba yazarı oldu: “Osmanlı”. Amahalka yayılamadı gazete. Halk halifeyeba lıydı. Abdullah Cevdet anladı ki: ÖnceOsmanlının kafasını de i tirmek lâzım,kafasını ve kalbini. Bir evvelki neslinhayalleri gerçekle memi ti,gerçekle emezdi de. Kültür dâvasıhalledilemeden siyasetle u ra makabesdi. Zoraki politikacıyı içine dü tü üçıkmazdan bir dostu kurtardı: EbuzziyaTevfik.* Filhakika, Jön Türklerin bukıdemli mücahidi, velinimeti kinciAbdülhamit’e takdim etti i bir arızada,genç doktoru öyle müdafaa ediyordu:“Jön fesede* namında elyevm sviçre’debulunan hey’et-i ne riyenin ba ına geçmiolan doktor Cevdet söz anlar bir adamdır.Bunun ne riyât-ı küstahânesi hiç üpheetmem ki sâika-yı yeis iledir. Bu adamasöz dinletebilece imi ve yâveri-i teveccüh-ü âhâneleriyle böyle ne riyât-ı sakîmeye

hatime ektirebilece imi ümid ederim.”Abdullah Cevdet, tecrübelidoktorun ümitlerini yalancıçıkarmayacaktı. 30 Nisan 1900’de kalemealdı ı bir istirhamnâmede unlarıo k u y o r u z : “ evketlü, kudretlüvelinimetimiz padi ah-ı islâmpenâhhazretleri... hsan buyrulan yüz elli lirayıbâ-kemâl-i ihtiram ve mubâhât aldım.”v.s.Daha sonra “Sefâret-i seniyesertabibi” Abdullah Cevdet bir ba katezkeresinde, “Hazreti zillullâh-ı fil âlem”*olarak vasıflandırdı ı padi ahtan“terakkisi olmayan sertabiblikten”alınarak Avusturya sefaretine ikinci kâtiptâyin edilmesini rica ediyordu.Bu dehalet bir ihanet miydi?Hayır. Kendisini dinleyelim:“Anlamı tım ki, okuyucuları yüzadedi geçmeyen bir gazetede, kurusözlerle, kuru kafalara âb ü tâbverilemez. O kadar güzide siyasî

mahkûmların tahliyesine ve bir dereceyekadar terfihine muvaffak da olunca,hükûmet-i seniyenin bir memuriyetkabulü hakkındaki teklifinireddedemedim.” Fil hakika dürüst birfikir adamı, bir avuç maceraperestinkaranlık ve üpheli emellerini ilânihâyedestekleyemezdi. Kahramanlık hatadaısrar etmemektir. “ çtihad” bir parça dabu yumu ak ba lılı ın eseri.1904’te kurulan derginin tekhedefi, Türk okuyucusuna Batı’yıtanıtmaktı. “Bir ikinci medeniyet yoktu”doktora göre; “Medeniyet Avrupamedeniyetidir”, diyordu... “bunu gülü ile,dikeni ile isticlâs etmekmecburiyetindeyiz.” “ ktibas etmekmânâsız, kopya etmek sathî ve tehlikeli”idi. Tek çözüm yolu vardı: Türkiye’yimedeni Avrupa’nın bir parçası yapmak.Batılıla mak Batı fikriyatını hazmetmekti.Dergisinin adı da gösteriyordu ki,doktor slâmiyet’ten uzakla mak

niyetinde de ildir: “Samimi emelimiz,gerek iç gerek dı boyunduruklardankurtulmu , vatanda larının hepsininbirlik hâlinde ve karde oldukları, ırk vedin farklarının yokedildi i bir Türkiyegörmek. En az tenevvür etmi olan unsurMüslüman unsurudur.” ... “Uzuntecrübeler sonunda gördüm ki, ı ıkHıristiyan dünyasından gelirseMüslüman ruhu ona bütün kapılarıkapayacaktır. Biz ki, Müslümandamarlarına yeni bir kan akıtmakvazifesini alıyoruz, ilerici prensipleribizzat slâm müesseselerinde aramalıyız.”Bir kelimeyle slamiyet’i Batıla tırmakistiyordu, doktor.Do uyu Batı ile zenginle tirecektik,ama Do u’nun büyük de erlerinitanıdıktan sonra. Bütün aheserleriokuyacaktı halk, kalbi de, kafası dageni leyecekti. htilaller fâniydiler, kanlakazanılan zaferler kanla silinirdi. Türklerslâm âleminde irfan öncüsü olmalıydılar;

“Türkiye hükümeti, umum Müslümanhükümetlerinin en kuvvetlisi ve nisbetenen müterakkisidir. MüslümanlarTürkçeyi ö renmelidirler ki... terakkiyât-ımaddiye ve maneviyelerinde müstefik vemütefeyyiz olabilsinler.” “Müslümanlarterakkiyât-ı medeniyeyi ancak Müslümanve menbadan istinbat ve kabul ederler.”Ne airane, ne muhte em birütopya.Filhakika Cevdet, ne birsosyologdur, ne bir siyaset felsefecisi. Ohassas air, cihan ümul bir tecessüs,yani bir dü ünce Don Juan’ı idi. Kimleritatmadı ve tanımadı ki... Her mabedeu radı, bütün resullere sordu yolunu.Zaman zaman mezarların yakamozunuhakiki nur sanması mukadderdi.Augias’ın ahırını* temizleyim derken,mabedin duvarlarını yıktı.O çileke aydının fikir dünyası birtezatlar mah eridir. “Akl-ı Selim*mütercimi çok defa kalbiyle dü ünür ve

kafasıyla hisseder. Bir yandan Goetheokutarak içtima! bünyeyi de i tirmekümidi, bir yandan ırkların öncedençizilmi bir kaderi oldu una inanan LeBon’a sarılı . Ama tezat tabiatın kanunude il mi? Cevdet, o tedirgin zekâ, aradı ıbüyük ve müebbed vatanı irfanda buldu.Bulabildi mi acaba?

Yunan’a KaçıKâmil Pa a’nın* Telemak’ı* Avrupa’dangelen bir Hümâyunnâme.* Yunan, solukbir fon kitapta. Konu an Fenelon de il,bir Osmanlı pa ası.Saadullah Bey Ilyada’yı* çevirme ekalkmı : bir gençlik hevesi veya genç birheves.Avrupa’nın dildâdesi Yunân-ıkadîme, fazla iltifat etmez Osmanlı.Edebiyatımızda yunanperestlikYahya Kemal ile ba lar, Yahya Kemal veYakup Kadri ile. ran’dan Yunan’a geçeniki dost bu yolculuktan altın meyvelerledönerler. Ama anlarlar ki gurbettehlikelerle dolu... Bâkî’leri, Galipleri,Hâmit’leri yeti tiren bir iiri, Yunân-ıkadîme ba lamak, ummanı ırma aba lamaktır.Bu kaybedilmi dâvanın biricikhavarisi; Salih Zeki. Zavallı air. Ömürboyu bir rüyayı ya adı, bir fetih rüyası

de ildi bu, bir kaçı ihtiyacı idi. Acı, rezilbir realiteden muhte em bir dünyayakaçı . arkılar geliyordu uzak bir adadan,sirenlerin arkıları. Gemide yalnızdı SalihZeki ve gemi bir kâbustan kaçıyordu.arkılar geliyordu bir adadan. Denizfırtınalıydı, ba ka gemiler de vardıufukta. Halide Hanım, Kenan ellerineyelken açmı tı, Hâlit Fahri mâverâyıÇin’e. rfanımız “terk-i tâbiiyet”ediliyordu.Salih Zeki’nin dramı, bir neslindramıdır, bir neslin de il, birkaç neslin.Türk aydını Tanzimat’tan beri sı ınacakada arayan bir garip sürgün.iir Yunan’dı Salih Zeki için,Yunan’a benzeyendi. Bu topraklardaya ayan son Yunanlı sayardı kendini.Oysa iliklerine kadar Türktü. Gururu ile,zevkleriyle, zaaflarıyla.Sirenlerin arkısını Chenier deduymu . htilal bo mu sesini.Romantizmle yeniden do mu air ve bir


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook