Demokrasi ve slâmiyetki asır önce basılan bir ikonoloji*kitabında, kadın olarak tasvir edilmidemokrasi; alnında asma yapraklarındanbir taç, sırtında kaba saba giysiler; birelinde nar, ötekinde yılan.Her ça kendi rüyalarını, kendiemellerini söyletmi kelimeye; herdemagog kendi yalanlarını. U runda selgibi kan akıtılmı . Nedir bu demokrasi?“Katıksız demokrasi ayaktakımının despotizmidir”, diyor Voltaire.*“Demokrasinin temeli fazilettir”, diyorMontesquieu*... De Maistre:* “hırstır”,diyor. Demokrasi adaletin temelidir,Vacherot’ya* göre. Proudhon’a göre,ruhanî ve cismanî bütün iktidarlarınsona ermesidir. Thierry* için, demokratikcumhuriyetlerin sonu ahlâkî bir alçalı tır.Günümüze gelelim: “Weberci* birsosyologa göre, demokrasiyi di er siyasîrejimlerden ayıran. önfaraziye: hürriyet.
Hürriyet, demokrasinin ba langıcındanitibaren mevcuttur; derece kabuletmeyen, kayıtsız artsız bir hürriyet. Bumefhum demokrasinin amacını dabelirler: e itlik. E itlik gerçekle emez,gerçekle irse demokrasi hikmet-ivücudunu kaybeder, yerini anar iyebırakır. Tarihteki demokrasileri anlamakve özlerinden ne kadar uzakla tıklarınıtayin etmek için onları bu saf tiplekar ıla tırmak gerek. (Bkz. J. Freund*“Le nouvel âge”, Paris Riviere, 1970).Ça da Avrupa’nın demokrasianlayı ı bu, kısaca. imdi de slâmiyet’indevlet telakkisine bir gözatalım.nsanlar, do u tan e ittirler:kullukta, fanilikte e itlik. Ama menfi bire itlik bu. Sonra, iman sayesinde yeni bire itlik kazanırlar, karde olurlar. Rabbinlütuflarmdan aynı ölçüdefaydalanacaklardır: hukukî ve müsbet bire itlik.Kulun bütün haysiyeti: mümin
olu unda. Kul, mümin olunca hukukî birhüviyet kazanır, dilenciyi halifeye e itkılan bir hüviyet.slâm için hürriyet felsefî de il,hukukî bir mefhum. Temeli: camianınbütün fertleri arasında tam bir hake itli i oldu u inancı.Hükmeden Allah’tır, bu hâkimiyetdevredilemez. Allah, her ul-ül emr’i*otorite ile do rudan do ruya teçhiz eder.Emir (veya Sultan) seçimle gelse de,durum de i mez. Allah’ın dı ında cismanîbir otorite yoktur. Vardır demek, Allah ’aerik ko maktır. Ul-ül-emr, Allah’ınaletidir sadece. slâmiyet’te her türlüistibdada, ahkâm-ı Kur’aniyye dı ındakiher türlü keyfili e kar ı direnmek içinbirçok yollar vardır.Kitap sahibi kavimler, slâm’ınüstünlü ünü kabul etmek ve ona cizyeödemek artıyla hudutlu, fakat teminatıolan bir hakka lâyık görülürler. Buhimaye, ümmetin bir civanmertli idir. Bir
nevi misafirperverlik. Himaye edilenlerindaha az vazifeleri oldu u için, hakları dadaha azdır. badetlerine devam edebilir,kendi kanunlarını uygulayabilirler.Putperestlerin camiada yeriyoktur. Ama Müslümanlar onları dazaman zaman korumu lardır. Her kâfirve putperest slâmiyet’i kabul eder etmez,misak’a dahil olur. slâm, cihan ümul birdindir, bütün insanlara hitap eder. Kastda tanımaz. Gerçek Müslümanınnazarında sosyal sınıf diye bir eyolamaz. Servet veya mevki ayırmazinsanları; Müslüman, Müslümana e ittir.Cevdet Pa a’nın söyleyi iyle: “Emr-itaayü çe a niyâ ile fıkarânın hallerimütekaarib ve müte âbihdir. Câmi-ierifde ise müsâvât-ı tâmme ve hürriyet’ikâmile vardır...” Fukara ile zenginarasında “bir büyük mesafe görünmez.”Ve Hıristiyan devletlerinde oldu u gibi,tefrika ve husumet de yoktur.“Binaenaleyh, akvâm-ı slâmiyede
commune ve socialiste ve nihiliste gibifürûk-ı îtizâliyye” bulunmaz.Emr (te riî magister)* Kur’an’ındır.Fıkıh* (kazaî magister)* bütünmüminlerindir. Müminler Kur’an’ı okur,ezberler ve hareketlerini ona göreayarlarlar. Bir hükm (icra kuvveti) var,hem mülkî, hem dinî. Hükm yalnızAllah’ındır. Bir aracı tarafından (ul-ül-emr) yürütülür. Ul-ül-emr’in ne kazaî, nede te riî kuvveti vardır.Vatanda lı ı yapan kan ve toprakde il, inanç. Ümmetin Avrupa dillerindekar ılı ı yok. Siyasî ve dinî bir ba . Kuranhem bir ibadet kitabı, hem bir anayasa,muhatabı bütün insanlık. (Bkz. Gardet,*“La Çite Musulmane”, Paris, Vrin, 1970).Demek ki slâmiyet’in temelmefhumu: e itlik. Bu bir amaç de il, birhak. Hürriyet, e itli in bir ba ka adı veyagörünü ü. Sınıf kabul etmeyen, imtiyaztanımayan bir dinde kimin, kime kar ıhürriyeti? Batı, hürriyeti, bir hata i leme
hakkı olarak tarif ediyor. Müslümanınböyle bir hakkı yoktur. Çünkü o ebedîhakikatin, yegâne hakikatin, cihan ümulhakikatin emrindedir.Evet, slâmiyet bir kanun ve nizamhâkimiyeti (nomokrasi)dir.* Batı’nıngerçekle tirme e çalı tı ı e itli i çoktanfethetmi tir. Fikir hürriyetini, insanıinsana saldırtan bir tecavüz silâhı olarakde il, bir ikaz, bir ir at vasıtası olarakkabul etmi tir. Demokrasinin takendisidir slâmiyet. Ama Batı’nınkindençok ba ka bir ruh ikliminde geli en, çokba ka umdelere dayanan bir demokrasi.
Aydınlatın Dini: zm’lerrfan, dü üncenin bütün kutuplarınıkucaklayan bir kelime. Tecessüsü maddedünyasına çivilemeyen, zekâyı zirvelerekanatlandıran, be erîyi ilâhi ilekutsîle tiren, uzun ve çileli bir nefisterbiyesi. slâm, insanı parçalamaz.rfan, kemâle açılan kapı, amelletaçlanan ilim. Batının “kültür”ünde buzenginlik, bu ihti am, bu hayataistikamet veri yok. rfan bir mevhibedir.Cehille geli en bir mevhibe. Kültür, katı,fakir ve tek buutlu bir lâfız. rfan, be eribe er yapan vasıfların bütünüdür.Kültür, homo ekonomikus’un kanlıfetihlerini gizlemeye yarayan bir al.rfan, dinî ve dünyevî diye ikiyeayrılamaz. Yani her bütün gibi tecezzikabul etmez.Kültür kaypaklı ı, müphemiyeti veseyyali yetiyle Avrupa’dır. Tarihedilmeyen ve edilemeyen bir kelime. Kâh
suda, kâh karada ya ayan bir hilkatgaribesi. Alman için ba kadır, Fransıziçin ba ka. Bazen içtimaî hayatınbütününü ifade eder, bazen biralı kanlıklar, bir kazanılmı hünerlermecmuasıdır. imdi hayatın kendisidir,imdi cilası.Avrupa’nın kılı kırka ayıran tahlilcizekâsı bilgiyi dünyevî ve dinî diye ikiyeböler. O’na göre dinî kültürle lâdinîkültür farklı mefhumlardır. Dünyevîkültür ne demek? Kültürü topra azincirleyen bu anlayı da bir ideoloji, yanibir aldatmaca de il mi?Din asırlardan beri ya ayan venesilleri huzura kavu turan, tecrübedengeçmi bir inançlar manzumesi; sıcak,dost, köklü. Batı’nın dünyevî dedi ikültür ise, hâkimiyetini tahkim içindü man ülkelere ihraç etti i sefil birideoloji. Taarruzun hedefi haçlıseferlerinden beri aynıdır; kılıçlakazanılamayan zaferi yalanla kazanmak.
deolojiler tahribe yeltendikleri imanınyerine sahtelerini ikame etmek içinuydurulan birer ersatz’dır. Ba ka birdeyi le, remizleri, merasimleri vekiliseleriyle ça ın icaplarına uydurulmubirer inanç manzumesi. Rü tünü idraketmemi nesillere ilim diye yutturulan,yalnız zarflarıyla ilmî, muhtevalarıylamasal, birer bulamaç.öyle diyelim; Avrupa Tanzimat’tanberi aynı emelin kovalayıcısıdır: Türkaydınında mukaddesi öldürmek.Mukaddesi yani slâmiyet’i. Bumukaddesin yerine kendi mukaddesinia ılayamazdı. Çünkü misyonerin hedefi,Devlet-i Âliyye’yi Hıristiyanlı a kazanmakyani, Devlet-i Âliyye ile bütünle mekde il, ezelî dü manını “etnik” bir toz yı ınıhaline getirmekti, istedi i kalıba sokaca ıuursuz ve iradesiz bir toz yı ını. Kaldı kislâm’a teklif edece i bir mukaddesi deyoktu, Avrupa’nın. Tahrip ameliyesi hiçde ilse aydınlar “kesimi”nde tam bir
ba arıya ula tı. Batı’nın muharrefHıristiyanlı a tevcih etti i tenkitleri kendidinimiz için de geçerli sandık. “Hür-endi ”likleriyle övünen nesiller türedi.“Hür-endi ”ler ananeye dü mandılar, tekmabutları vardı: teceddüt; tek mabetleri:Avrupa. Celâl Nuri, Abdullah Cevdet,Baha Tevfik ve Sabahattin Bey vs. Sözdebir isyandı bu... taassuba, istibdada kar ızekânın direni iydi. mihlâlin mes’uliyetiniimana yükleyen bu zavallılar bir asırönceki Fransız intelijansiyasının kiliseyekar ı sava ını tekrarlayan uursuz bireraktördüler. Zehirli telkinleri mukavemetkalelerini yok etti, imansız ve idealsiznesiller türettik. Pusuda bekleyenyabancı ideolojiler setleri yıkılan ırmaklargibi yayıldılar ülkeye. Bunları üç zümredetoplayabiliriz:1 - Hiçbir dünya görü üne ba lıolmayan ve sırf ihraç maksadıylauydurulmu müstehase telkinler. Bizimiçin uydurulduklarından onları millî diye
vasıflandırdık. Bu tahripkâr telkinlerinmümeyyiz vasfı tarihe dü manlıktı.Tarihe, yani millî birli in, millî uurunbiricik mimarına. Osmanlı barbardı,slâmiyet gericilikti, biz Hititler’in,Sümerliler’in çocu uyduk vs.2 - Bir nevi nasyonal sosyalizm.Nasyonal sosyalizm Alman milletinemahsustur ve ithal edilemez. Ancakkarikatürü, yani muharref bir nasyonalsosyalizm Türkle tirilebilir. Hayvanî’yiyani biyoloji i ilâhîle tiren bir inanan,bütün kavimlere kuca ını açmı bircamiadan iltifat görmesi beklenemezdi.3 - Sosyalizmler. Ba ka ülkelerintezatlarını halletmek ve Hıristiyan Batımedeniyetinin kar ıla tı ı engelleriortadan kaldırmak için imal edilensosyalizmler bize tarihî çerçevelerindensökülerek, içtimaî muhtevalarından tecritedilerek ezelî ve ebedî birer nass gibitakdim edildi.Üç zümrede topladı ımız bu
hazmedilmemi ve hazmedilmesine imkânolmayan inanç manzumeleri, hep aynıi tiyakı cevaplandırmaktadırlar, yani herüç inanç da mahiyetleri icabı dinîdirler.Mahiyetleri icabı dedik, zira üçünün de,ilmihalleri, rahipleri, remizleri vardır. Üçüde uura de il, uuraltına hitap ederler.Tenkit ve münaka aya tahammülleriyoktur.Geni halk tabakaları, ecdattanmüntekil imanlarına sıkı sıkıyaba lıdırlar. Rasyonel, irrasyonel gibinevzuhur tefriklerden Habersizdirler.slâmiyet’i toptan benimserler. thal malıideolojiler intelijansiyamızıninhisarındadır. Bütün zorlukları onlarlaçözer, bütün meçhulleri onlarlaa y d ı n l a t ı r l a r , slamiyet halktabakalarının “kültür”üdür. Bu sözdedünyevî kültür ise aydınların dini...
Din Afyon mudur?ato kiliseye dayanıyordu, kilise, nass’a.*Batı’nın dü ünce tarihi akılla naklinmücadelesi tarihi. Nakil, imtiyazlarınkalesiydi. Üçüncü sınıf, bu asırlık kaleyiaklın dinamitiyle tahrip etmedikçehürriyete kavu amazdı. Hıristiyanlık, eskitoprak köleleri için karanlık bir mahpesti,maddecilik* arz-ı mev’ut;* din zilletti,dinsizlik haysiyet.Burjuvazi iktidara geçer geçmezkiliseyle nikâh tazeledi; kiliseyle, yaninass’la. mtiyazlarını koruyacak birhisardı nass. imdi, aklım bayra ınıomuzlamak yeni bir içtimaî sınıfadü üyordu, en yoksul ve en kalabalıksınıfa.Mekanist maddecilik,* yükselenburjuvazinin* kavga silâhıydı; diyalektikmaddecilik* dördüncü sınıfın kavga silâhıoldu. Birincinin görevi feodaliteyi*yıkmaktı, ikincinin kapitalizmi. Din,
Avrupa için bir afyondur, bütünideolojiler gibi. Avrupa’nın tarihi, bir sınıfkavgası tarihidir. Osmanlı için uurdurdin, tesanüttür, sevgidir. Osmanlıtoplumu insan haysiyetine ve inançbirli ine dayanır. Hegel* belki haklı: tarihtezatlar içinde geli ir. Osmanlı’nın tezadıAvrupa’dır. Batı’da maddecilik bâtıl’ınhisarlarını yıkan bir dinamit, hürdü üncenin dinamiti; Osmanlımparatorlu unda maddecilik bir kendikendini tahrip cinneti.Avrupa, Osmanlı ülkesine papazihraç eder. Hıristiyanlı a davet için mi?Ne münasebet. Tek emeli, Osmanlı’yıdinsizle tirmektir. Dinsizle tirmek, yani“etnik bir toz” hâline getirmek.Bir kelimeyle: dinsizlik, Batınınyükselen sınıfları için ne kadarhayırlıysa, bizim için o kadar me umdur;onlar için ilerleyi ; bizim için çözülü ifadeeder, mukaddesi. ster siyah derili, istersarı...
nananlar karde tir.Aynı eyleri sevmek, aynı eyler içinya amak ve ölmek. Türk’ü, Arap’ı,Arnavut’u dü üne ko ar gibi gazayako turan bir inanç; gazaya, yani ir ada.Altı yüzyıl beraber a layıp, berabergülmek. Sonra bu muhte em rüyayıkorkunç bir kâbusa kalbeden me um birsalgın: maddecilik. Tarihin dı ına çıkanAnadolu, tarihin ve hayatın. Heyhat, buçökü te kıyametlerin ihti amı da yok,iirsiz ve ikâyetsiz.
Dü manlarımızın TanrısıAkıl, devlerin de il cücelerin silâhı.nsiyaktan daha ahmak bir meleke.Küstah, ımarık, mütecaviz. Hırsızfenerinin soluk ve üpheli aydınlı ı.Toprak köleleri bu Tanrı sayesindezincirlerini kırdılar, fakat insanlık nekazandı?nanç asildir. Medeniyetler onuneseri. Biri mühendisleri yaratır, ötekikahramanları.Gerçek akıl, ilâhi bir mevhibedir;a ka, sonsuza, feragata kanatlandırırbizi. nsanı maddeye ve rakkamazincirleyen bu miskin meleke, yabancı birTanrıdır: dü manlarımızın Tanrısı.
Der Sergüze t-i Caliban*Kendini Promete* sanan Avrupalı...içtikçe artan susuzluk, ve devrim.Giyotin, taçlı ba ları egzotikçiçekler gibi biçer; asalet yanan atolarınduman ve alevleri içinde tarihe karı ır. Yeni bir kahraman belirir sahnede:Caliban, bedmest ve küstah. Önceinsanlara saldırır sonra Tanrılara. OTanrılar ki, ezelden beri kâinatın belkemi iydiler.Sı ına ını kundaklar Caliban veayılınca afallar. Diyalekti in ve izafiyetinkaypak dünyasında sabit bir noktabulamayınca, abese iltica eder. Tanrıfikri, istikametini ayarlayanKutupyıldızıydı. Kayboldu. Onun yerinebir me ale oturtma a çalı ıyor, me aleveya mum. Bu garip mahlûk, kâhüphenin sınırlarında raksediyor, kâhfikri iffetini en bâtıl inançlara teslimediyor. Ça da Avrupalı’nın mukaddesi:
abesler, yani hantal, yalınkat ve iirsizideolojiler.
Yeni Bir deolojiSosyoloji buhranların çocu u. Comte,*ihtilalin ölüme mahkûm etti i Katolikli i,“insanlık dini” ismi altında horlatan biryan deli. Le Play* sürüyü er kuvvetlerinekaptırmak istemeyen kiliseyi temsil eder;ser kuvvetlerine, yani sosyalizme.Durkheim,* sarsılan düzeni rasyonalizmrayına oturtmaya çalı an bir hahamtorunu. Ortak vasıfları kötü birer nâsirolmak. Dâva: Hıristiyan Batı toplumunuistikrara kavu turmak, dördüncü sınıfınataklıklarını önlemek. Bir Fransız yazarı“çoban köpekleri” diyor üstatlara.Fransa 1958’e kadar liselerealmıyor sosyolojiyi. Bizde 1914’ten berikürsüsü var. Yeni teolojinin üç eknumu -Le Bon ve Demolins* gibi yamaklarıylabirlikte- kinci Me rutiyetin en itibardakâhinleri. Hangi meselemize aydınlıkgetirdiler? Ba ka bir dünyanın, ba ka birmedeniyetin çocu uydular. Yeryüzünde
ya adı ımızdan bile haberleri yoktunerdeyse. Büyük bir isticalle ithal edilenbu sahte ilim tek i e yaramı : nesillerinuyanmasını önlemek.kinci Dünya Sava ı’ndan sonrayeni putlar çıkmı ortaya: Truman,*Marshall plânı* ve Amerikan sosyolojisi.B u “bilimsel” sosyolojinin ilk amacı,Amerikan i çevrelerinin mutlakhükümranlı ını sa lamak; ilkke iflerinden biri sosyodrama.Sosyodramanın temelinde öyle bir pe inhüküm yatar: Amerikan toplumumümkün dünyaların en iyisi, amai letmelerde ufak tefek aksaklıklargörülüyormu , adam... Bu canım düzeneayak uydurmayan birkaç ruh hastası,psikodrama veya sosyodrama ile afiyetekavu turulur, olur biter.Sovyet sosyolojisi, sosyolojininkarikatürü.Hüsnüne esir oldu umuz bu yeniideoloji, edebiyatın en sevimsiz dalı. lme
benzeyen tek tarafı: sıkıcılı ı. Kenditarihlerinden, kendi mukaddeslerinden,bir kelimeyle kendi ruh dünyalarındanhabersiz nesiller, bir ülkeden bir ülkeye,bir medeniyetten bir medeniyeteta ınınca bütün hikmet-i vücudunukaybeden bu iirsiz, bu so uk ideolojidenöylesine bezmi lerdir ki, iffetleriniherhangi bir gerçek ideolojiye teslimetmelerine a mamak lâzım.Bu son moda mitolojinin yerlirahipleri bana hep Voltaire’in bir tarifinihatırlatır: “Avukat, Paris’in örfü adâtınıö renmek için yıllarca Teodosyus* veJustinianus* kanunlarını ezberleyen,sonra efendim, kaydını yaptırarak ücretimukabilinde müdafaaya çıkmak hakkınıkazanan kimsedir, sesi müsaitse tabiî.”
ki Dü man KardeAvrupalıya göre, Marx’la Weber,sosyolojinin iki dü man karde idir. Ama,Do u sözkonusu oldu mu, rakipleranla mazlıklarını unuturlar, co rafîkadercili i “bilimsel” bir hakikat gibisergiler Marx; “ülkeda ”larının Do u’yusömürürken vicdan azabı duymamalarıiçin, bir kurt masalı uydurur: ATÜT*Weber’in hareket noktası ise u:Avrupa dünyanın kalbgâhı; insan bütünbüyük fetihlerini Avrupa’nınkılavuzlu unda gerçekle tirmi tir. Ötekimedeniyetler, birer emekleme, birerba langıç, birer müsvedde. Avrupa’nınayırıcı vasfı: akılcılık. Ça da tarihinmimarı: burjuvazi. Dünyanın ba kaülkelerinde burjuvazi olmadı ı için,Avrupa’nınkine benzeyen bir medeniyetde yok. Birçok ülkeler kapitalizmin e i inekadar gelmi ler, fakat kapitalizmegeçmemi ler. Sınaî kapitalizm, Protestan
ahlâkının eseri.Acaba öyle mi? Weber’in Protestanahlâkına yamamak istedi i rasyonalite,irrasyonalitenin ta kendisi de il mi?nsanı e yala tıran, insan haysiyetinisıfıra indiren bu ahlâk, kapitalizmincinayetleri ve adilikleri üzerine örtülen biral.Tarih bir Avrupa dimidir, Weber’egöre. Oysa “Mukaddime”* 1860’lardaFransızcaya çevrilmi . Geni tecessüslübir ilim adamının bu büyük kitaptanhabersiz olu u dü ünülebilir mi? Neçirkin samimiyetsizlik!Weber, Protestan insanın yaniHıristiyan Avrupa’nın destancısıdır. Asilbir davranı ! Ama, o âte in Almanmilliyetçisinin Türk insanına if a edece ihakikat ne? Marksizm’in tek büyükfaydası olmu tur: dikkatimizi liberalAvrupa’nın yalanlarına çekmek. Yani,içtimaî ilimlerin birer ideoloji oldu unuö retmek. Weber de, “bir nevi
Marksizm”in panzehiri olarak tavsiyeyeayan.
Sakson KöleleriSakson köleleri boyunlarında bir tasmata ırlarmı : efendilerinin adı yazdırmı butasmaya. Aydınlarımız da onlarabenziyor; her biri bir eyhin müridi.Marx’ın ayırıcı vasfı: içtimaîhakikatlerin ezelî ve cihan ümulolmadı ını anlamı ve anlatmı olmak.Kapital yazarı biliyordu ki, dü ünce, bellibir ça ın, belli bir co rafyanın, belli birırkın imtiyazı de ildir. Ve ilmin çarkı,küflenmi bir saatin akreple yelkovanıgibi kendi öldü ü gün durmayacaktır. Negarip tecelli: dünyanın en diyalektikkafası, diyalekti e kar ı kullanılan enmüessir silâh oldu. Marksist ne demek?Marx, ne vahye mazhar birpeygamberdir, ne tecrübe dı ı bilgilerledonanmı bir kâhin. Onu be eriliktenuzakla tırmak, be eriyete kazandırdı ıbirkaç büyük hakikate ihanet de il mi?Hayatı, zaafları, hastalıklarıyla, belli bir
milletin, belli bir asrın adamıdır Marx.zm’ler -bu mânâda- insan idrakinegiydirilen deli gömlekleridir. Her ...ist,koltuk de ne i olmadanyürüyemeyece ini itiraf eden birzavallıdır. zm’ler birer anakronizm’dir,birer anakronizm yani kalıpla an,canlılı ını yarı yarıya kaybeden birerkonserve dü ünce. Batı’dan gelen hiçbir“izm” masum de ildir.Biz ki, nass’ı mukaddeslerdünyasından kovduk... Avrupa’nıniçtimaî ve siyasî mitosları kar ısında buapı ıp kalmak, bu kendini küçük görmek,bu papa anla mak ne için? Unutmamaklâzım ki “izm’ler içtimaî bir sınıfınmüdafaasıdırlar. çtimaî bir sınıfın, birmilletin veya bir medeniyet camiasının.
Tefekkürün Tarifidir DiyalektikÇa da Batı’nın koyun postuna bürünenkurt kelimelerinden biri de diyalektik.Diyalektik nedir? “Fikrî geli meningerçekten ilmî bir tarihi, ancak diyalektikmateryalizmle açıklanabilir” diyorPlehanov. Ama böyle bir izah, her ilmîizah gibi olayları dikkatle incelemeyi vegerçe i tanımayı gerektirir. Hiçbirnazariye, hiçbir felsefe, genel olarak nekadar do ru olursa olsun, böyle birincelemenin, bu türlü bir bilginin yerinitutmaz. Böyle bir muhtevadan mahrumher nazariye, mumyala mı , heybetiiçinde kısır bir nass olarak kalır.Diyalektik materyalizmin en büyükdü manı: nass’cılık. Diyalektik, birara tırma yöntemidir. Çok do ru.Yunan’dan Aristo mantı ını almaktatereddüt etmeyen slâm, ça da Batı’nındiyalekti inden de faydalanacak elbette.Faydalanacak ama, geri kalmı ülkelerin
ahmakça hayranlı ı içinde bir tılsımasarılır gibi de il. Yeni Osmanlılar,hürriyet diyordu... Avrupa’yı Avrupayapan hürriyettir. Genç sosyalistler,diyalektik, ilmin son sözü, diyorlar.Diyalektik maddecilik: garip birmefhum izdivacı. Diyalektik, bir davranı ,bir gerçe e bakı tarzı. Maddecilik,kalıpla mı bir dü ünce yani bir nass,ispat edilmesi gereken bir faraziye. limmaddeci imi . Ne münasebet! lim,gerçe i, bölerek anlama a çalı an, sınırlıolma a mahkûm bir tecessüs. Karanlıkbir ormanda dola tırılan çıra.Materyalizm veya idealizm gibi küstah vebütüncü nazariyelerin tehlikelidünyasına sokulmamalıdır ilim. Bence,diyalekti i zedeleyen ba lıca handikap,kuyruk sokumuna ili tirilen materyalistsıfatı. Diyalektik, “de i en”e çevrilenbakı , tezatların ilmi... diyalektik, üphe.Diyalektik, daima tedirgin, daima uyanıkbir uur.
Descartes’ın üphecili i, siyasî’nin,içtimaî’nin e i inde durur. Korkak birüphe. Marx’ın diyalekti i, daha hamleci,daha cesur. Kapital yazarı da Prometegibi, bütün Tanrılara dü mandır, bütünTanrılara, yani bütün yalanlara. Amayine de kalıplara iltica etmek zaafındankurtulamaz. Hegel idealistti, Prusya’nınresmî felsefesiydi Hegelcilik. Ödipkompleksi fikir adamlarının ortak zaafı.Marx da “karnı doyunca annesinetekmeler savuran ha an bir tay gibi”Hegel’e cephe alır: maddecidir. Marx’ınbenimsedi i maddecilik gerçektebildi imiz maddeciliklerden çok ba ka birmaddeciliktir, ama ne de olsa bir yanhakikat.Diyalektik dü ünce, hiç kimsenininhisarında de ildir. Tefekkürün tarifidirdiyalektik. Herakleitos’tan Hegel’e,Proudhon’dan Weber’e, Sartre’a,Gurvitch’e kadar, dü üncenin bütünfâtihleri diyalektikçidirler.
man mutlak hakikatlerin dünyası.Tefekkür, üphenin. bn Haldun, gerçe i,haber ve in a diye ikiye bölmü tü. Nekadar haklı... haber kabul edilir, in atahkik. Aklın cevelângâhı olan mahsusdünyada (duyular dünyası) hiçbirmutla ın yeri yoktur. Hiçbir milletinidraki ba ka bir milletinkinden, hiçbirferdin zekâsı ba ka bir ferdinkinden dahaüstün de ildir. Dü ünceye sınır çizilemez.üpheden bile üphe. Diyalekti in herdü ünce için kabul etti i münaka ahakkını kendisinden niçin esirgeyelim?Diyalektik tefekkürün tarifidir dedik,do ru. Tefekkürün tarifi, yani dü ünceyimücerretlere hapsedemeyece imizi ihtareden son derece mücerret bir if a, biri aret. Dü ünceyi mücerretlerehapsetmek, yani kalıpla tırmak,kemikle tirmek. Hayatla ölüm, gerçekleyalan iç içedirler, hazla elem gibi. Varlıkdenen esrarlı yuma ı ancak diyalekti intitiz, seyyal dikkati çözebilir. Diyalektik
dü ünceyi birkaç kaba düsturahapsetmek, diyalekti e ihanettir.Yorulmayan bir cehittir diyalektik: herkonuyu ayrı ayrı ve tekrar tekrar elealmak, bütün yönlerini ve bütünyönleriyle kavrama a çalı mak; köküyle,gövdesiyle, dallarıyla. Irma ınkaynaklarına çıkmak ve akı ını sondura a kadar izlemek.
Do u DespotizmiMontesquieu, Do u despotizminden sözeder. Dü ünmez ki despotizmin âlâsı,peresti kârı oldu u ngiltere’de ve tebaasıbulundu u Fransa’dadır. Ne beyzadelerindillere destan zulümlerini, ne isim hanesiaçık tevkif emirnamelerini hatırlar. Bua kın toprak a asının hakkımızdakitürrehatı sadece gülünçtür: “Türklerdünyanın en çirkin insanları idi. Karılarıda kendileri gibi kaknemdi. Rumdilberlerini görünce akılları ba larındangitti. Ba ladılar kız kaçırmaya. Zatenezelden beri hayduttular” v.s. “Türklere ek olacak öbür dünyada. Yahudilerisırtlarında cehenneme ta ıyacaklar.Bütün kavimlerin en cahili... Türkiye’detebaanın servetine, hayatına, haysiyetinekimse aldırı etmez. Anla mazlıklarçabucak karara ba lanır. öyle ki: Pa adavacıları dinler, sonra falakaya yatırırherifleri, bir âlâ döver ve böylece dâvayı
neticelendirir.” v.s.Bizi bu kadar tanır Montesquieu.Batı yazarlarında ciddiyet ve dürüstlükaramayacak kadar Batı irfanının â inâsıolanlar için bu hükümlerin tek orijinaltarafı terbiyesizliktir.“Kanunların Ruhu” müellifi,ülkesinin 1. François’dan beri çok sıkımünasebet halinde bulundu u Osmanlımparatorlu unu bu kadar tanırsa,Hint’i, Çin’i, ran’ı ne kadar tanır? Negaripdir ki bu hayalperest ve hayâsızyazarın Do u’ya izafe etti i despotizmbirçok Batılı yazar tarafındanmünaka asız benimsenir. Wittfogel*Sovyetler’e çatmak için Do u despotizmibayra ını omuzlar; bizim köksüz veufuksuz aydınlanınız da tarihimizikaralamak için Montesquieu’nün co rafîkadercili ine sı ınırlar.
Ça da Uygarlık Düzeyi ve saEfendimizAhırda do mu , çarmıhta can vermi ...Sonra anla ılmı ki, “semavattakipederimiz” günâhlarımızı ba ı latmak için(kime ba ı latacak belli de il) Mesih*suretinde tecelli etmi . Asırlar geçmi .Nasâra taifesi,* çarmıhta can verenefkat Tanrısı adına cinayetler i lemi .Haçlı orduları, zincirden bo ananköpekler gibi saldırmı ülkemize. Saint-Barthelemy* sa erefine tertiplenmi ;engizisyon sa adına konu mu .Kürenin, adı duyulmamı birbölgesinde minnacık bir kıta... Öncehaydutlarla ke i ler hüküm sürmü buülkede, sonra eski toprak köleleri.Dünyanın dörtte üçü kana boyanmı ,talan edilmi . Ve o kan denizindenma rur ve muhte em bir melike belirmi :“ça da uygarlık”. Mukaddesler kurbanedilmi dildadeye, makhur ve ma lup
kavimler peresti le diz çökmü önünde.Ve rub’-u meskûn,* Avrupa’nın abesleriniTanrıla tırmı .Biz ki slâm’ın kılıcı idik, “hezârbütgedeyi* mescid” eylemi , “nâkûsyerlerinde ezanlar” okutmu tuk; biz kisalibe kar ı hilâl, küfre kar ı hak, zulmekar ı adalettik... îrler pençe-i*kahrımızda lerzân olurken, felek bizi debu gözleri ahuya zebûn etmez mi? Nezilletlere katlanmadık bu dildade u runa,ne fedakârlıkları göze almadık! Pekiamma, “ça da uygarlık düzeyi”nde saefendimizin yeri ne?Tarihçilerin iddiasına göre, nerededo du u, ne zaman do du u, hattâdo up do madı ı meçhul olan bu insana,Avrupa’nın hâlâ taabbüt etmesianla ılmaz bir zaaf: belki birkadir inaslık,* belki bir narsisizm.* Hadibu idrak sakametini anlayı lı birtebessümle kar ıladık; kendihamakatimizi gelecek nesillere nasıl
ba ı lataca ız?nsanlı ın tarihi neden sa ileba lasın? Tarihin mihver ça ı sa’danönce be inci yüzyıl. Bugünün insanı ozamandan beri ya ıyor (Jaspers).*“Her ahıs tasavvurlarını kendilisanı üzre kurup da sonra ba ka lisanatercüme etti i gibi, her millet vak’alarıkendi tarihine göre tertib edip, ötekitarihleri ona kıyasla bulur... Yani hermillet kendi tarihini muhafazayamecburdur” diyor Cevdet Pa a.“Binâenaleyh, bizde de hicretin tarihba langıcı olması emr-i tabiîdir”. Tarih,gerçekte iki kısma bölünebilir. Pa a’yagöre: “asr-ı Âdemden, asr-ı slama kadar”olan zaman eski ça dır; ondan sonrayeni ça slâm’la ba lar. ‘Yeni tarihi de ikikısma ayırabiliriz: ikinci kısmın mebdei,matbaanın ke fidir.”Matbaanın ke fi, be eriyetintarihinde yeni bir devir açmı mıdır?Sanmıyoruz. Bizce yakın tarihi kanlı bir
çizgiyle ikiye bölen, giyotinin bıça ı.Filhakika 1789, sanayi inkılâbını, siyasîbir zaferle taçlandıran yepyeni bir devrinhabercisidir.Biz oyunu o zamandan kaybettik.Zavallı Cevdet Pa a! Hicri takvim,* hazinbir hatıra-ı tarihiyedir artık.
Bir nsan YaratmakAvrupa, iki asırdan beri bir delininpe inde. Bir ça ba lıyor bu deliyle, kaçasır sürece i belli olmayan bir ça ;hasta, sarsak, peri an, ama kalbi olanbir ça . Bütün devrimler onun adıylaçıkıyor sahneye. Rousseau, uuraltınınisyanı; uuraltının, yani tabiatın.Akademi’ye yolladı ı iki risale,asrın suratında saklayan iki tokat.“Yıkılacaksın” diye haykırır ona,“yıkılacaksın çünkü do ru yoldanayrıldın.”“Tiyatro Üzerine Mektup”,tiyatroyu bir mekteb-i edeb de il, birmekteb-i fezâhat olarak vasıflandırır.“Emil”* Kitâb-ı Mukaddesineytana yükledi i suçları hemcinsineyükler. Tanrı, ihtiyar bir oyuncakçı;insan hoyrat bir çocuk. ‘Yaratanınelinden çıkarken her ey güzel, insanıelinde her ey yozla ır.” Ve bu itham
bütün bir asrı büyüler: zekânın,üphenin hür dü üncenin asrını. Neden?Avrupa’nın ufkunda srafil’in sûru gibiçınlayan bu ses bir vicdanın sesidir,yaralı bir vicdanın. Medeniyet insanıöldürmü tür, insanı ve hayatı. Avrupa birkıyametin arifesindedir.“Emil” de bir ütopya, bütün büyükkitaplar gibi. Rousseau kurtulmakisteyen insanları gemisine davet eder;geminin adı terbiye, yöneldi i liman:tabiat.Avrupa iki asırdan beriRousseau’nun mirasıyla ya ıyor. Ça dapedagoji, hataları ve sevaplarıyla “Emil”ihecelemektedir. Rousseau da Sokrat gibihayâsız ve Sokrat gibi sarsıcı. Maruftâbirle, at sine i.On dokuzuncu asrın ikinci yansıAvrupa dü üncesinin ça layanla tı ıdevir. iir tahtında Hugo, tenkit tahtındaSainte-Beuve; Balzac ölümünden sonrabüyüdükçe büyümekte. Saint-
Simon’cular, Comte, La Play Marx. ZiyaPa a ile Namık Kemal’in bu devlerarasında yüz yıl evveline uzanıp,Rousseau’nun önünde diz çökmeleridikkate ayan de il mi? Osmanlımparatorlu u, bir buhran içindedir.Belki suni bir zelzele, ama zelzele. Enkazaltından neyi kurtaraca ız? Ziya Pa a,çocu u, diyor; Namık Kemal, vatanda ı.Ziya Pa a için “Emil’in cazibesinereden geliyordu? Bir insan yaratmakisteyi inden; tabii insan sıhhatli insan,soyut insan. “Emil”, üzerinde kafayorulması gereken bir modeldi sadece.Ziya Pa a’nın dü ünme e zamanı yoktu.Tercümeyi bile tamamlayamadı. Ve eserTanzimat aydınlarının tefekkür vetecessüs hudutlarını gösteren tarihi birv e s ik a ola r a k Mecmua-i Ebuzziyâ’nınsayfaları arasında unutuldu gitti...
Geç Kalmı ki Mezdekçi: Sade veStirnerkisi de Batı irfanının “müthi çocu u”,hasta, ölçüsüz. Sade bir zirve. nsanzekâsı hiçbir ça da memnu’un sınırlarınıöylesine zorlamadı. Ama Batı’damüstehcen onunla ba lamaz. “Ahd-ı Atik”yüz kızartıcı parçalarla dolu. (Ne idelerNe idesi’ni hatırlarsınız... Hadi iirinhakları vardır diyelim, hürriyeti vardır,Lut kıssasına ne buyrulur.)Yunan edebiyatı bir fuhuedebiyatı. Dufour, altı ciltlik FuhuTarihi’nin be yüz sayfalık birinci cildinibu edebiyata ayırır. Roma da Yunan’ınakirdi. Juvenalis gibi ahlâkçıları bileyüzünüz kızarmadan okuyamazsınız. Birkelimeyle Batı’nın eski edebiyatları içinmüstehcen diye bir mefhum yoktur. Afifolan kulaktır Roma’ya göre, göz enhayâsız tasvirleri okuyabilir. Ortaça agelince... Kilisenin tanınmı bir azizi
“Tanrı’nın yaratmaktan utanmadı ıuzuvların adını söylememek Tanrı’yahakarettir” diyor. Aziz’in tenbihikulaklara küpe olmu . Ne dindı ıedebiyat-ha a-hakaret etmi Tanrı’ya, nedinî edebiyat. D e came r o n, dekoltetasvirlere bayılanların hâlâ ba ucu kitabı.Yalnız Decameron mu? Balzac, XVI. asrınen yaman üslup ve dü ünce tâcidanRabelais’yi George Sand’a okumak ister.Sand gibi di lemedi i memnu meyvekalmayan bir alutfe-i cihan deh etliutanır, kapı dı arı eder Balzac’ı.nsanlı ınKomedyasıyazarı: “Sakınkadınlara ayıp eyler söylemeyin, saygıgösterin kulaklarına. Dü ünün ki afifolan, bir kulakları” derken bu sahneyi mihatırlıyordu acaba? XVII. asır,merasimperver ama Lafontaine’inConte’ları (Fableları de il) birmüstehcenler me heri.Voltaire’in ça da ları -en ciddileride dahil- yasak bölge tanımazlar,
Diderot’u n “Geveze nciler”i, üslup biryana, Sade’ın romanlarıyla boyölçü ebilir. Bir kelimeyle “ilâhî Marki” nebir münzevidir ne bir müceddit.Avrupalı’nın uuraltını dile getiren cesurve hayâsız bir psikolog. Julie’ye Mektuplaryazan Mirabeau, kendini politikanınçılgın kasırgasına kaptırmasa, bir ikinciSade olurdu.Unutmayalım ki Sade ya arkenaristokrasi can çeki iyordu. KüstahMarki, bütün inançlarını kaybetmi ti.Ba arısız bir izdivaç, baldızına kar ıduydu u a k, mukaddeslerini kaybedenadamın tek mukaddesi kalmı tı: Vücudu.Yirmi be yıl tımarhanede ya adı.Mecburi imsak, azgın i tihalarınıkamçıladıkça hasta muhayyelesininhayallerini kâ ıda döktü. Talihsiz birFeud. Zincire vurulan bir Enfantin. Sadeiçin hayatta ba kası yoktur. Saadetinsırrı insiyaklara teslimiyet. Tek dü man:Tanrı, yani ahlâk. Hiçbir anar ist cinayeti
överken onun kadar co kun de ildir.Sade, insanlı ı kurtarmak için canakıymayı ö ütlemez, cinayet cinayetoldu u için, yani i leyene cismanî bir zevkverdi i için insanın Tanrıla masıdır.A k yoktur, Sade için. Çiftle mevardır. Kadın bir zevk makinesidir. Kâmalındıktan sonra ifna edilir. nsanai kence en büyük haz kayna ı.Garip de il mi, unutulan Sade’ı içlibir air Fransa’ya tanıtır: Apollinaire.uuraltının karanlık dehlizlerindedola maktan zevk duyanlar, bu Freudazmanını muhabbetle ba ırlarınabasarlar. Avrupa’nın putlarından biriolur Sade.Stirner de bir ba ka Sade. Ozavallı mektep hocası da benli ininzindanına mahpus. Hayat hikâyesi tatsızbir roman. Do ar do maz öksüz kalmı .Annesi yeniden evlenmi . Talih hiçgülmemi zavallıya. Üvey baba, efkatsizbir çevre ve hastalıklar. Güçlükle
okuyabilmi . Sonra özel bir kız okulundafelsefe hocalı ı. Altı ay süren bir evlilik vebo anma. Sonra dört yıl nisbi bir rahatlıkdevresi. Berlin, Hippel’in meyhanesi, birakadehleri arasında geçen saatler, GençHegelcilerle dostluk. Kendilerine“Azadedilmi ler” ismini veren bu serazatinsanlar ne yasa tanımaktadırlar neba kan: Bauer Karde ler, air Hervegh,Ruge, Marx, Engels vs. Asıl adı GasparSchmidt olan kahramanımız, Stirnertakma adıyla birkaç makale karalıyor;dostları çok be eniyorlar. 1843’te yeni birizdivaç, Hippel’in meyhanesinde tanı tı ıbir kadın hayal arkada ı oluyor. Bir yılsonra, Stirner imzasını bir kitabınkapa ında görüyoruz: “Tek ve Dünyası”.Kitap de il felâket. Stirner, i indençıkarılıyor. Bu tehlikeli fikirlerin yayıcısıgenç kızlara felsefe okutamaz diyorlar.Hicivler birbirini kovalıyor, karısı uçuyoryuvadan ve sefalet ömür boyu yakasınıbırakmıyor. Sefalet ve yalnızlık: dehânın
ezelî yolda ları. Hippel meyhanesinde biryabancı olarak ya amı tı Gaspar. Kitabıça da larıyla arasındaki uçurumu bir katdaha derinle tirdi. Ve o co kun dü üncevolkanı bir kere intifa ettikten sonraebediyen sustu. Ne korkunç bir kader...Yıllarca ekmek parası kazanmak içintercümeler yaptı ve kırk dokuz ya ındaarbona yakalandı. Yasak bölgetanımayan o serazat fikir Don Ki ot’unupis bir sine in ta ıdı ı mikrop öldürdü (25Temmuz 1856). Kemikleri çürümedenunutuldu Stirner. O çılgın zekâyı,ölümünden yanın asır sonra birbiyografin (Mackay) hayran tecessüsüumulmadık bir ba’s-ü bâd-el mevtekavu turacaktı.Islıklarla kar ılanan “Tek veDünyası” ça ın en büyük, en derin kitabıolarak selâmlandı. Yazarın fırtınalarkoparan dü üncelerine bir gözatalım...Önce bir tespit. Sümer bütün ba ımsızlıkiddialarına ra men Hegelci. Hegel’e kar ı
ama, Hegelci diyalektikten kurtulamamı .Hep tez, artitez, sentez üçlüsü. Çocuk,insiyâklarıyla ya ar, Sümer’e göre. Tekdünyası ya adı ı dünyadır. Delikanlı,çevreden kopar. Görünenin arkasındagörünmeyeni arar. Dü ünceye, idealeâ ıktır. Bir mefhumlar âleminde ya ar.Olgunluk, bu iki zıt davranı ı kayna tırança dır. Yeti kin insan, oldu u gibi görürdünyayı. dealinden çok gerçe e yönelir.Yine çocuktur ama uurlanan bir çocuk.Vehimlerinden sıyrılmı tır, tek kılavuzuvardır: çıkarları. Toplumlar da aynımerhalelerden geçer. Antikite, insanlı ınçocukluk ça ı. Ya anılan dünya, tekgerçektir. tihaları, insiyakları yönetirinsanı. Sonra toplumların delikanlılıkdevri ba lar. Hâlâ bu ça ın içindeyiz.Mazinin hakikatlerine inanmıyoruz artık.Tek hakikat tanıyoruz: dü ünce veyaruh. Dinler, Tanrı diyor bu tecride,felsefe: akıl. Dü ünüyorum, o haldevarım... Ne demek? Dü ünceden ba ka
gerçek tanımamak de il mi? Hegel deaynı inancı bölü müyor mu?Stirner, soyumuzu delikanlılıkdöneminin vehimlerinden kurtarmakemelindedir. Olgunla an insan için tekgerçek: Ben. Liberalizm, hakiki insanmillettir, diyor. Fert, hodgâmlıktankurtulmak, yani insanca bir hayatakavu mak istiyorsa devletin içindeerimeli. Devleti Tanrıla tırıyor liberalizm.Bundan daha büyük istibdat olur mu?Siyasî hürriyet dedikleri, ferdin devlete vekanunlara teslimiyetinden ibaret. Ça dainsan “Hukukun forsası”. Sosyalizm dekomünizm de bir nevi “içtimaî liberalizm”.nsanlara kar ı hürmü üz de, özelmülkiyet canımıza okuyormu . Özelmülkiyet kalktı mı hürriyetimiztamamlanılmı . stedikleri bütüninsanların yoksul, bütün insanlarındilenci olması. çtimaî liberalizmininsanlara vaadi: Cihan ümul dilencilik.(Nitekim siyasî liberalizmin arma anı da
cihan ümul kölelik olmu tur.) Her eyherkesin olacakmı . Herkes kim? Toplum.Daima bir tecrit, daima hayalî bir varlık,hayalî ve ezici...Bu sözde “athee”ler gerçekte çokdindar ki iler. nsanlı a yeni putlarsunuyorlar. Hepsi de, ferdi, mevhumTanrılar u runa feda eden tehlikeli birerütopist. Cihan ümul insan diye bir eyyok. Fert var, ferdin kendisi, yani ben.nsan olmak, ideal insanıgerçekle tirmek... Lâf bunlar. Be eriyitemsil edecekmi im, niçin? Kendikendime yetmek, kendi kendimdenho nut olmak biricik görevim. Bendenba ka nev’i be er yok. Ne kural tanının,ne yasa, ne model. Yaramaz bir çocuk,örnek bir çocuktan; herkese kafa tutaninsan, dı baskılara boyun e enyaratıktan çok daha sıhhatli.Ben, her eyden önce ben. AmaFichte’nin ideal ve mutlak ben’i de il,gündelik ben, fâni ben. Gerçek olan tek
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 623
Pages: