Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore cennet

cennet

Published by Mehmet Sıddık Kılavuz, 2020-11-18 00:55:01

Description: cennet

Search

Read the Text Version

DÂR-I SAÁDET Molla Muhammed el-Mûşî� el-Kersî� )CENNET( Müellif: ISBN: 978-605-6945-56-4 Grafik-Mizanpaj: Salih Küçük Baskı: e-mail: [email protected] Cilt: Step Ajans Matbaacılık Ltd. Şti. Semendel Yayınları: Göztepe Mah. Bosna Cad. No: 11 Bağcılar-İ�STANBUL Tel: 0212 446 88 46 Matbaa Sertifika No: 45522 İ�stanbul/Temmuz 2020 Sağlam Mücellit 0212 693 19 33 Güven Mah. Okul Sk. No: 4/1A 34160 Güngören / İ�STANBUL Tel: 0212 519 36 96 Fax: 0212 519 36 97 Gsm: 0533 488 27 02 www.semendel.com e-mail: [email protected] Yayıncı Sertifika No: 47458 [Bu kitabı ve diğer bütün kitaplarımızı www.semendel.com sitesindeki Kütüphane bölümünden, ayrıca Google Play ve App Store’dan bağlantı sağlayarak dijital ortamda da okuyabilirsiniz.] © Bu kitâbın bütün yayın hakları Semendel Yayıncılık Anonim Şirketi'ne áiddir.

Rumûzu’l-Kur’ân Külliyyâtı’ndan Müellif Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî (TAHŞİYE YAYINLARI)



İÇİNDEKİLER Eserin ne maksad ve hangi usûlle yazıldığını îzáh eden bir TAKDÎM ............ 17 Gizli zındîka komitesi Cennet ve Cehennem’i neden inkâr ediyor? ................ 19 Saíd Nursî böyle bir eserin ileride yazılacağını nasıl müjde veriyor? ................ 20 “Saádet-i ebediyye” dendiği zamân mü’minler bundan neyi anlamalılar? ...... 21 Dâr-ı Saádet Cennet’in evsáf ve özellikleri hakkında BİRİNCİ BÂB ............. 22 Birinci Mebhas: Cennet kelimesinin lügavî ve ıstılâhî ma‘nâsı nedir? ............. 25 Dünyâ bahçeleriyle dâr-ı saádete “Cennet” denilmesinin sebebi nedir? ......... 25 Sekiz adet Cennetten biri olan “Cennetü’l-Huld” ne demektir? ..................... 27 “Cennetü’n-Naím” ve “Cennetü’l-Me’vâ” ne demek ve kimler içindir? .......... 29 “Cennât-ü Adn” ve “Cennâtü’l-Firdevs” ne demek ve kimlere hazırlanmış? .. 29 Elláh’tan sırf Cenneti değil de, neden “Cennetü’l-Firdevs”i istemeli? ............ 31 “Dâru’s-Selâm”, “el-Hüsnâ” ve “Dâru’l-Mukáme” kimlere hazırlanmış? ....... 31 Elláh’ın Dâru’s-Selâm’a da‘vetini kimimiz neden ağırdan alıyoruz? ............... 32 ‫( َجنَّـا ٌت‬Cennetler) kelimesinin cem‘ sígasıyla gelmesinin sebebi nedir? ......... 34 Cennetlerdeki derece ve merâtib, mukímleri hiç kıskandırmaz mı? ................. 34 Cennetin her bir parçası ile tamâmına birden niçin “Cennet” denilir? ........... 34 Cennet’te gözlerin görmediği ve kulaklarının işitmediği ni‘metler .................. 35 İnsân, kalbine hutúr etmeyen bir ni‘metten aceb nasıl lezzet alır? .................. 35 Eh-i îmâna ihsân edilen Cennetler aynı mı, yoksa farklı mıdır? .................. 36 Dünyâda olduğu gibi Cennet’te de zevâl ve göç var mı? .................. 38 Âhırette Cennet’i “Cennet” ve lezzeti “lezzet” yapan unsur nedir? ................ 38 Cennet ve ehlinin ebedî ve bâkí olduğunu gösteren âyetler nelerdir? ............. 38 Ehl-i Cennetin nâil olacakları en son ve en mükemmel ni‘met nedir? ............ 40

6 Dâr-ı Saádet Ehl-i Cennetin endîşesini giderip beklentilerini karşılayan hadîsler ................ 43 Cennet ve Cehennem’de ölümün olmayacağına dâir âyât-ı beyyinât .............. 45 Peki, Cennet’te ölümün olmamasının asıl sebeblerinden biri nedir? .............. 46 Cennet’in ebediyyetini haber veren delîllerden üçüncüsü: İcmâ‘ .................... 46 Cennet şu ân mahlùk ve mevcûd mudur? Mevcûd ise yeri nerededir? ........... 49 Yarım yamalak amellerimizle Cennet’i kazanmamız mümkün mü? ............... 50 Resûl-i Ekrem (asm)’ın, Mi‘râc Gecesinde Cennet-i A‘lâyı görmesi ............... 51 Âdem babamız ve Havvâ vâlidemizin, Cennet’in varlığına delâleti ................. 54 Cennet ve Cehennem’in hâlen mevcûd olduğuna Ehâdîsten deliller .............. 54 Sekerâta giren herkesin Cennet ve Cehennem’deki yerini görmesi ................ 57 Ölüm meleği 500 arkadaşıyla kimin rûhunu kabz etmeye gidiyor? ................. 60 Böyle bir da‘vet, nâzik muámele ve nezîh bir karşılama ile ölebilmek .........… 61 Üç táifenin sekerâttaki sevinç, hasret ve elem dolu halleri nasıldır? ............... 61 Sessiz gözüken şu kabrin arkasında nasıl cıvıl cıvıl bir hayat var? ................... 62 Mükezzib ve dállîn gürûhunu sekerâtta ve kabirde neler bekliyor? ................. 63 Kabir kim için bir Cennet bahçesi, kimlere bir Cehennem çukurudur? .......... 64 Cennet var olmasa, sekerâtta şehîdlere makámları nasıl gösterilebilir? ......... 66 Ehl-i hak mezâhibin Cennet’in hâlen mevcûd olduğuna dâir ittifâkları .......... 67 Mahlùk ve mevcûdiyyeti kabûl edilen Cennet hâl-i hâzırda nerede? .............. 69 Kabirde lezzet veyâ eleme ma‘rûz kalan rûh mudur, yoksa cesed midir? ....... 72 Kabirde bedenin özelliklerine sáhib acbü’z-zeneb de müteessir olur mu? ...... 72 Cennet-i Kübrâ ve suğrâ; Cehennem-i Kübrâ ve suğrâ ne demektir? ............. 73 Kabir mü’mine nasıl bir misâlî Cennet, kâfire de misâlî cehennem olur? ....... 73 Mü’minin bedenini incitmeden çıkan rûhunu melekler nereye götürürler? .. 75 Ölünce rûhu A‘lâ-yı İlliyyîne giden mü’minin kabirde sorgusu nasıl yapılır? .. 75 Mü’minin sálih amellerinin kabir hayâtında ona bir faydası olur mu? ............. 76 Dünyâda başlayıp âhirette devâm edecek hayât, kabirde ne hâldedir? ........... 77 Cennet’in kaç tane kapısı vardır? Bu kapılardan kimler gireceklerdir? .......... 81 Hakkını vererek abdest alıp sonra kelime-i şehâdet getirenin ecri ne olur? . 83 Mü’minler için dayanıp döşenen Cennet kapılarının genişliği ne kadardır? . 85

İçindekiler 7 Cennet kapılarının özellikleri nedir ve üzerlerindeki halkalar ne işe yarar? . 87 Mü’min, istediği zamân Cehennem ehlinin perîşân hâllerini nasıl seyreder? . 88 Âdem babamızın muvakkaten ayrıldığı öz vatanımıza muhteşem dönüş! ....... 89 Cennet’lerde kaç tâne nehir vardır? Bu nehirlerin özellikleri nelerdir? ......... 90 Mü’minin Cennetinden doğan nehirler etrâfa nasıl birer güzellik katarlar? .. 92 Kökleri yukarıda ve dalları aşağıda olan ağaçlar Cennet’i nasıl süslerler? ...... 93 Mü’minler sarâylarında iken; suyu bol bu nehirlerden nasıl faydalanırlar? .... 97 Cennet’in ırmakları, yatakları olmaksızın düz arâzíde taşmadan nasıl akar? .. 98 Başka yerden çıkıp bahçemizden geçen nehir neden fazla keyif vermez? ....... 98 Cennetlerden kaç nehir çıkıp akar? Bunların kokusu ve tadı nasıldır? ........... 99 Şarâbdan nehirler, içenlerde sarhoşluk, baş ağrısı ve kusmaya yol açar mı? . 100 Kevser, nasıl bir nehirdir ki, Kur’ân’da bir sûreye onun adı verilmiştir? ....... 101 İki parmakla tıkalı kulaklardan, Kevser’in çağlama sesi nasıl işitiliyor? ........ 103 Cennet’te Beydah ve Bârik nehirlerinden daha çok kimler istifâde ederler? . 103 Cennet’te mü’minlerin muhteşem köşk ve sarâylarının özellikleri nelerdir? . 104 Takvâ üzere olmayanlar, Cennet’te güzel nağme ve sesleri dinleyebilir mi? . 105 Cismânî saádet ve lezzette şâhâne bir mesken, bir ev veyâ bir sarâyın yeri . 106 Cennet meskenlerinden “Ğurfe” ne demektir? Ne gibi özelliklere sáhibdir? 108 Cennet meskenlerinden Ğurfe’ye nâil olmanın asgarî şartları nelerdir? ....... 110 Kerpici altından bir sarâyda oturmak, ebedî genç olunmadan ne işe yarar? . 111 Cennet ehlinden derecesi en aşağı olan bir kişiye Elláh neler ihsân edecek? . 112 Cennet’te inciden sarâyların sâkinleriyle ta‘rîfi imkânsız güzellikleri ............ 113 Cennet’in ebedî meskenlerinden ev ma‘nâsındaki “beyt”lerinin özellikleri .. 113 Áile hayâtı, akrabâ ve komşularımızla Cennet’te de devâm edecek midir? .. 114 Cennet meskenlerinden “hayme”lerde kimler kimleri hasretle bekliyorlar? . 114 Sarâylar neye göre altın, gümüş, yâkút, zümrüt ve zebercedden yapılmışlar? 115 Melekler Cennet’te neden erkek veyâ kadın súretinde hizmet ederler? ...... 115 Cennet’in ağaç, meyve ve yeşilliklerinin mâhiyyet ve özellikleri nelerdir? ... 117 Sonsuz ni‘metlere gark olan ehl-i Cennetin tuvalet ihtiyâcı olacak mı? ........ 118 İsimleri dünyâdakilerle aynı olan Cennet ni‘metlerinin lezzetleri nasıldır? .. 119

8 Dâr-ı Saádet Cennet ni‘metlerinin şeklen ve ismen dünyâdakilere benzemelerinin sebebi 120 Cennet’te kuş eti ve kiraz gibi bütün ni‘metlere neden “meyve” deniyor? ... 122 Cennet ni‘metlerinin tadlarının bir hâlde kalmayıp artarak devâm etmesi ... 122 Hizmet ehl-i Cennetin ayağına geldiğine göre, hizmetkârlara ne gerek vardı? 123 Cennet’te açlık ve tokluk hissinin olmaması ni‘metlere nasıl bir değer katar? 126 Cennet’te mevsimlerin olmaması meyvelerine nasıl bir hásıyyet kazandırır? 127 Dünyâ meyvelerine benzeyen Cennet semerelerinin çekirdekleri var mı? .... 131 İnsân uçsuz bucaksız Cennet’i bu hantal bedenle mi gezip dolaşacak? ......... 133 Muz ve Arabistan kirazının ne özelliği var ki, ismen bahsediliyorlar? ........... 134 Hurma ve nardan Cennet meyvesi olarak ismen bahsedilmesinin hikmeti ... 136 Ağaçlar ehl-i Cennetin istedikleri meyveleri geciktirmeden nasıl getirirler? . 138 Ehl-i Cennet ne kadar şereflidir ki, rızıkları onların peşlerinden koşarlar? .. 140 Koparılan bir meyvenin yerine gelmesi için bir sene mi geçmesi lâzımdır? .. 141 O ne muhteşem bir ağaçtır ki, bir atlı yüz senede gölgesini kat‘ edemiyor? . 143 Cennet ağaçlarının gövde ve dalları, dünyâ ağaçları gibi odundan mıdır? .... 144 Ehl-i Cennet isterse zevk u safâ için orada ekin ekip çiftçilik yapabilir mi? . 148 Cennet’te mü’minlere ikrâm edilen Kâfûr, Selsebîl ve Tesnîm çeşmeleri .... 149 Cennet’te zamânın olmaması ni‘metler üzerinde nasıl bir etki yapıyor? ....... 153 Cennet’teki sınırsız ni‘metler haşr-i cismânîye delîl olmaya yetmez mi? ....... 153 Kur’ân’ın “yalancı” tehdîdine muhátab olmamak için beşer ne yapmalıdır? . 156 Hánımlar, beyler! Cennet’teki çarşı ve pazarlardan haberiniz var mı? .......... 157 Cennet’te insânların güzellikleri sâbit olmayıp neden sürekli artmaktadır? . 157 Cennet ehli, güzelliklerin menbaı Rablerinin cemâlini nasıl görecekler? ..... 159 Makám ve menzili düşük bir mü’mine Cennet’ten düşen pay ne kadardır? . 166 Ehl-i Cennet aynı ânda nasıl yüz bin hûrîlerle sohbet edip zevk alabilir? ..... 170 Kahvaltıda bizi ni‘mete boğan Rabbimiz, acabâ Cennet’te ne ikrâm edecek? 172 Biri yetmiyor mu ki, Rahmân ü Rahîm kullarına ikişer Cennet ikrâm ediyor? 172 Cennet neden tek seviye değil de, derece ve mertebelerden müteşekkildir? . 173 Bir peygamberle bir bedevînin dereceleri aynı mı ki, bir sofrada otururlar? . 174 Avâm, ba‘zılarının mertebece kendinden yüksek olduklarını fark eder mi? . 174

İçindekiler 9 İlim öğrenmek için yola çıkan birinin, dünyevî ve uhrevî mükâfâtı nedir? .... 179 Mahşerden herkes kendi Cennetine aynı şartlarda ve sür‘atte mi gidecek? .. 184 Cennete zorlukla ulaşan mü’minlerin tebessüme yol açan garîb hâlleri ........ 184 Cennet’tin yatak, yastık, koltuk, halı, kilim vesâire yönünden güzellikleri .... 188 Elláh, Cennet ehline “yiyiniz, içiniz” diyor da neden “isrâf etmeyin” demiyor? 189 Dünyâdaki uygulamanın aksine, ehl-i Cennetin yaslanarak yeyip içmesi .... 190 “Ekl, şürb, mesken ve nikâh” Cennet’in de en büyük zevkleri arasında mı? 191 Birisi hakkında, “Cennet’te komşum olmasını istemem” demek doğru mu? 193 Cennet’te, bu álemde yaşanmış tüm olayları seyretme imkânı var mıdır? ... 194 Sohbetin en güzeli neden karşılıklı koltuklar üzerinde yüz yüze olanıdır? .. 194 Cennet’te insânı mahcûb ve rahatsız edecek kötü manzaralar var mıdır? ... 196 Cennet’te, Nûh Túfânını cânlı cânlı kim görmek istemez? ............................ 196 Ehl-i Cennetin üzerlerine kurulacakları tahtların belli başlı özellikleri ....... 198 Kocalarıyla hemhâl olan Cennet hánımları her dâim nasıl bâkire kalırlar? 200 Cennet’te bir mü’min, yetmiş bin hûrîsiyle aynı ânda nasıl berâber olur? ... 200 “Dünyâda şöyle râhat bir koltuğa yaslanamadım” sözünü sıksan ne damlar? 201 Hasmından intikámının alınması insânda nasıl bir lezzet hâsıl eder? ............. 202 Cennet ni‘metleri ile dünyâ ni‘metleri arasındaki benzerlik ne cihetledir? ... 202 Cennet yataklarının astarı istebrak olursa, acaba yüzleri nasıl bir kumaştır? 208 Refref ve abkarî, mü’minlerin Cennetlerine nasıl bir güzellik ve zevk katar? 208 Nemârık ve zerâbî denen yan yana dizili yastıklar ve yerlere döşeli sergiler 210 Bir sarâyın ayrılmaz parçası kap kacak, Cennet’e nasıl bir güzellik katar? .... 212 Gayr-ı meşrú‘ eğlencelerle, hiç bu ebedî zevk u safâdan mahrûm kalınır mı? 212 Cennet’te ipek elbiselerle altın ve gümüşten kaplara sáhib olmanın yolu ...... 215 Cennet’te altın tepsi ve billûr ibrîk sáhibi olmak için ne yapmamız gerekir? 217 O nasıl bir şarâbdır ki, ehl-i Cenneti sarhóş edip başlarını da ağrıtmaz? ....... 218 Kadeh tokuşturmak neden Cennet ni‘metleri arasında da bulunuyor? ......... 220 Cennet’te zencebil karışımı dop dolu kadehleri kimler kimlere sunacaklar? 221 Cennet’te mü’minlere sunulacak çeşit çeşit taám ve şarâblar nelerdir? ........ 222 Zahmetli bir yolculuk sonrası Cennet’e ilk girenlere ne ikrâm edilecek? ..... 224

10 Dâr-ı Saádet Kevser Nehrinin toprağı, kokusu, rengi ve lezzeti nasıl bir güzelliktedir? .... 226 Cennet ehlinin aklına gelir gelmez önüne sunulan lezzet timsâli kuş etleri .. 226 Cennet’te açlık, susuzluk ve şehevî ihtiyâc yoksa, bunca ni‘metler ne içindir? 228 Her bir mü’min için özel, kimsenin ellemediği ve ağzı mühürlü şarâblar ...... 230 Cennet’te yiyip içip sonra abdest bozma ve cünüblükten yıkanma var mı? ... 236 Dünyâda olduğu gibi Cennet’te de Cennetlikler arasında boy farkı var mı? . 236 Cennet’te Güneş olmadığı hâlde, gölge neden ni‘metler arasında sayılıyor? . 237 Dünyâ hánımları ve hûrîlerde hayz ü nifâs halleri olacak mı? ........................ 238 Dünyâda bir ihtiyâc ve dinlenme vakti olan uyku Cennet’te de var mıdır? ... 241 Karı koca olmak nasıl bir ihtiyâc ve lezzet ki, Cennet’te de devâm ediyor? .. 241 İnsân, kîn beslediği kardeşiyle Cennet’te komşu olacağını biliyor mu? ......... 243 Dünyânın aşırı sıcak ve soğuğu peşimizi Cennet’te de bırakmayacak mı? ..... 245 Eşref-i mahlûkát olan insân kaç şekilde Cennet’le müjdelenmiştir? .............. 246 Cennet kapılarından geçmek için gerekli anahtar ve pasaport nelerdir? ...... 253 Pasaport almadan sâlimen Sırât’tan geçip Cennet’e girmek mümkün mü? .. 256 Tefekkürât ve a‘mâl-i sáliha Cennet’te nasıl bir şekil alacaklardır? ............... 257 Mü’minler şimdiden Cennet’lerinde bahçe düzenlemesi yapabilirler mi? .... 257 Cehennem’den istiáze âyetleri neden Cennet’i taleb edenlerden çoktur? ..... 259 Cennet ve Cehennem mü’minlerin duálarına nasıl mukábele ederler? ........ 262 İlim ve zikir meclislerini, İlâhî tecellî ve melekler ordusu nasıl istiáb eder? . 263 Cennet ve Cehennem, heyecân ve öfke ile Rablerinden ne isterler? ............ 265 Cennet-i A‘lâda nûr unsuru ve beyâz renk neden daha çok hâkimdir? ........ 266 Ehl-i Cennet durmadan değiştirdikleri elbiselerini nereden alıp giyerler? ... 267 Her tarafı kaplayan kokuları ehl-i Cennet ne kadar mesâfeden hissederler? 267 Ana ve babasına isyân edenle sıla-i rahmi keseni nasıl bir ákıbet bekliyor? . 268 Cennet’in at ve binekleri ehl-i Cennete nasıl doyulmaz birer zevk verecek? . 268 Cennet binekleri atlar ve develer o güzelim mekânları kirletmezler mi? ...... 270 Cennet ehlinin çoğunu neden ümmet-i Muhammed (asm) teşkîl eder? ....... 271 Cennet’e girmek, neden Hazret-i Muhammed (asm)’ın şefâatiyledir? .......... 272 Ümmet-i Muhammed nasıl bir sıralama ile Cennet’e girip yerleşecek? ........ 276

İçindekiler 11 Farklı dillerle ölen mü’minler Cennet’te aralarında nasıl anlaşacaklar? ...... 276 Cennet’te rü’yet-i cemâlullaha mazhar olup, O’ndan Kur’ân dinleme zevkı 277 Cennet’te mü’minler hamd, tesbîh ve kırâat-ı Kur’ân’la meşgúl olacak mı? .. 283 Ehl-i Cennet birbirlerine karşı dünyâdaki üzücü olayları hatırlatır mı? .......... 283 Cennet’te ámî bir mü’min böyle ise, makámı yüksek olanların hâli nicedir? 285 Mahşerde hiçbir engelle karşılaşmadan Cennet’e girecekler kimlerdir? ...... 285 Sálih emellerin karşılığının Cennet meyvesi olarak görülmesi ne demek? .. 287 Cennet’te akrabâlık ve dostluk bağlarıyla ziyâretleşme devâm edecek mi? . 288 Dünyâyı lezzetten ibâret gören birinin Cennet neden havsalasına sığmaz ki? 288 Enbiyâ, evliyâ, ebeveyn ve ahbâb sevgisi nasıl bir Cennet meyvesi verecek? 288 Makámca aşağı olan mü’minler Cennet’te peygamberlerle nasıl görüşecek? 290 Cennet’te insânın cânını sıkıp keyfini kaçırabilecek herhangi bir şey var mı? 293 Bugün cânımızı sıkan biri yârın Cennet’te komşumuz olursa ne yapacağız? 293 Ehl-i Cennet, Resûl-i Ekrem ve diğer peygamberlerle görüşebilecekler mi? 295 Cennet’te farklı derece, makám ve imkânlar bir kıskançlığa yol açabilir mi? 295 Her peygamber ve ümmetinin, kendilerine mahsús ayrı bir yeri mi var? ....... 295 Cennet’te birbirlerini sevenlerin buluşma ve ziyâretleri nasıl olacak? .......... 295 Bir kişi Cennet’te bir ânda yüz bin yerde bulunup nasıl sohbet edebilir? ..... 296 Ehl-i Cennet akrabâ ve ahbâbını nerede ve nasıl kabûl edip ağırlayacak? ... 296 Ehl-i Cennetin kalbinden geçen bir arzû ve istek ânında nasıl karşılanır? ... 297 Cennet’te her bir insân, kendi áleminde nasıl birer haşmetli sultán olur? ... 297 Peki, bu havsalaya sığmaz hadsiz ni‘mete nâil olmanın asgarî şartı nedir? ... 298 Elláh, mala, zevke ve râhatına düşkün insâna neden Cennet’i va‘detmiş? ... 299 Kur’ân’da Cennet’e girecek mü’minlerin şifreleri nasıl veriliyor? ................. 309 Îmânın ne demek olduğunu bilmeden gerçek mü’min olabilir miyiz? ........... 309 Îmânsız İslâmiyyet veyâ İslâmiyyetsiz îmân sebeb-i necât olabilir mi? .......... 310 Bu zamânda takvâ neden amel-i sálihden daha mühim hâle gelmiştir? ........ 313 Günâhkâr mü’min neden eninde sonunda ebediyyen Cennet’e girer? ......... 317 Dünyâ ni‘metlerinin verdiği ezâ ve cefâ, Cennet ni‘metleri için de geçerli mi? 325 Dünyâ metâı nasıl bir güzelliktir ki, ya onların veya sáhiblerin ömrü kısadır? 327

12 Dâr-ı Saádet Mü’minler, kâfirlerin kaybettikleri Cennetlerine nasıl vâris olacaklardır? ... 329 Mü’minlerin Cennet’te nâil olacakları en büyük ni‘met ve saádet nedir? ..... 330 Hz. Ebûbekir (ra) âhiretten böyle korkarsa, aceb bizim hâlimiz nice olur? .. 331 Mü’minlere faydalı olacak bir “korku” ve “muhabbet” nasıl olmalıdır? ...... 332 İnsân için şu dâr-ı fânîde en yüksek mertebe, makám ve derece nedir? ...... 332 İnsânın mahdûd ve kusúrlu korku ve muhabbeti ile Cennet kazanılır mı? .. 333 İnsanın korku ve ümîdle işlediği sevâb ve günâhlarda hissesi ne kadardır? .. 334 Neden asıl sıkıntı, tevbeden imtinâ ve günâhlarda da ısrâr etmektedir? ..... 335 Mûcibince amel edildiğinde amel edeni Cennet’e götüren a‘mâl-i sáliha ... 338 Mü’min ve kâfirlerin Cennet ve Cehennem’de biribirlerine vâris olmaları 339 Elláh’ın ibâdını takdîrle yâdettiği ahlâk-ı hamîde ve a‘mâl-i sáliha nelerdir? 340 Resûlüllahın ümmetini hayırla yâdettiği ahlâk-ı hamîde ve a‘mâl-i sáliha .. 353 Kur’ân okuyan kimsenin Cennet’teki makám ve derecesi ne kadardır? ... 355 Îmân, tevhîd, teslîm ve tevekkülün müteselsilen saádet-i dâreyni iktizásı .. 359 Rablerinin rızásını kazanan mü’minlerin uhrevî haslet ve fazíletleri nelerdir? 361 Elláhü Teálâ ve meleklerin, mü’minleri ve yakınlarını Cennet’e da‘vetleri .... 362 Ehl-i Cennet’in yüzlerindeki parlaklık, sevinç ve sürûrun sebebi nedir? ....... 365 Mahşerde Resûlüllâhın bizleri tanıyıp şefâat etmesi için ne yapmalıyız? ...... 368 Fazl ü rahmet olmadan neden ameliyle hiç kimse Cennet’e giremez? .......... 370 Hâl böyle iken niçin âyetlerde “Cennet amellerin karşılığıdır” deniyor? ...... 373 Cehennem’in cezâ-yı amel, Cennet fazl-ı İlâhî olmasının sırr-ı hikmeti ....... 376 İnsânın alın teri ve el emeğinin karşılığı hiç “müjde” şeklinde verilir mi? .... 377 Ücretini peşinen alan insân, ameline karşı nasıl bir mükâfât isteyebilir? ..... 378 Cennet’teki menzil ve dereceler amelin karşılığı mı, fazl-ı İlâhîden midir? .. 379 İnsânın el emeği ve alın terinin karşılığı neden hediyeden daha lezzetlidir? 379 Cennet ehlinin korku ve üzüntüden uzak, tâm bir emniyyet içinde olmaları 379 “Üzüntü” nasıl cân sıkıcı bir şeydir ki, “Cennet’te hüzün yok” deniliyor? ... 381 Ehl-i Cennet’in, Elláh tarafından selâma mazhar olmaları ne demektir? ... 385 Ni‘meti ni‘met eden ve ni‘meti kemâline kavuşturan şeyler nelerdir? ......... 387 Ayrılık, ihtiyarlık, hastalık, ölüm ve yokluk Cennet’te de var mı? ................ 388

İçindekiler 13 Rızá-yı İlâhî ve cemâlulláha mazhariyyet nasıl bir Cennet ni‘metidir? ........ 389 Ehl-i Cennet, melâike-i kirâm tarafından nasıl selâma mazhar olurlar? ..... 389 Cennet’e girenlerin başında muhâcirlerin fukarâsının gelmesinin sebebi? .. 392 Sûre-i Zümer’de mü’minlere bakan “‫”فُ ِت َحـ ْت‬in başına neden “‫ ”و‬geldi? ..... 393 Cennet kapılarının açık, Cehennem kapılarının ise kapalı olmasının sebebi 395 Ehl-i Cennetin kendi aralarında sık sık buluşup-görüşüp selâmlaşmaları .... 399 “Selâm” neden bir şeáir-i İslâmiyyedir? Neden selâmın yayılması istenmiştir? 399 Kîndâr, kıskanç ve içten pazarlıklı insânların Cennet’teki hâlleri nicedir? ... 401 Cennet’te dünyâ hátırâlarını cânlı olarak seyretmek nasıl bir güzelliktir? .... 403 Ehl-i Cennet, Cehennemdeki hasımlarını nasıl görüp de rahatlayacaklar? .. 404 Dünyâ kameraları dört bir yandan niçin habire çekim yapıp duruyorlar? ... 406 Farklı iki yerde makámlarını gören Cennet ve Cehennem ehlinin hâlleri .... 410 Ehl-i Cennet’in her isteğinin yerine getirilmesini hayâl edebiliyor muyuz? .. 411 Ehl-i Cennet, Cehennemliklerin azâblarından hiç huzúrsuz olmazlar mı? ... 415 Dünyâ elbiselerinin belâsı “eskime” ve “yıpranma” Cennet’te de var mı? ... 418 Kadınlara şerîatın ölçüsüne göre yaklaşmanın âhirette karşılığı nedir? ........ 419 Ehl-i Cennet için kıymetli taş, takı ve süs eşyâları ne ma‘nâ ifâde ederler? ... 421 Dünyâda bir ihtiyâc ve ni‘met olan uyku, Cennet-i A‘lâ’da da var mıdır? .... 424 Ehl-i Cennet, Cehennem’deki ásí ve kâfirlerle nasıl dalga geçecekler? ......... 428 Dünyâ hánımları ve Cennet hûrîlerinin güzellik ve özellikleri nelerdir? ....... 431 Cennet’e gitmeden Cennet’in bir nümûnesini bu dünyâda yaşamanın yolu .. 431 Havvâ vâlidemiz olmasa, Âdem babamız için Cennet’in ne ma‘nâsı olurdu? 432 Karı koca hakkında Kur’ân’ın “‫ ”اَ ْز َوا ٌج‬ta‘bîrini kullanmasındaki hikmet ....... 433 Cismânî saádet cihetiyle Cennet’in en lezzetli ve en zînetli maddesi nedir? . 434 Cennet’te dünyâdan gelme hánımlar mı, yoksa hûrîler mi daha güzeldir? .... 435 Dünyâdan gitme hánımlar, acabâ kocalarını orada da ta‘cîz edecekler mi? . 436 Hûrîlerin bacak kemiklerindeki iliklerin gözükmesi nasıl bir güzelliktir? ..... 436 Cennet’e giden mü’mine hánımların güzellik ve özellikleri nelerdir? ........... 437 İnsânın áilesi, akrabâsı ve ahbâbı olmadan neden Cennet lezzet vermiyor? . 440 Bütün güzelliklerini yitirerek ölen bir kadın, nasıl hûrîlerden üstün olur? .... 445

14 Dâr-ı Saádet O geniş ve karmaşık Cennet’lerde mü’minlere kim rehberlik yapacak? ....... 446 Cennet’te karşılıklı ve şiddetli şehvet, birlikteliğin tadını kaçırmaz mı? ....... 450 Dünyâda iki lokma ve bir yatışta tükenen erkeğin Cennet’teki hâli nasıldır? 452 Hûrîilerin gözü, yanakları ve sohbetleri kocalarını nasıl hâlden hâle sokar? . 455 Günâh işleyip sünnete muhálefet ederek hûrîlerini üzmek kâr-ı akıl mıdır? . 456 Dünyâ kadınları, hûrîlerden üstün olduklarını onlara nasıl kabûl ettirecek? . 456 Cennet’te birbirlerine áşık eşlerin keyfini kaçıracak bir şey var mıdır? ......... 457 Cennet’te erkeklere binlerce hûrî veriliyor. Peki, kadınlara ne verilecek? ... 457 İslâm’da cihâd ne kadar mühimdir ki, mücâhidin mükâfâtı hûrîlerdir? ......... 457 Bir mü’min bir ânda binlerce hánımıyla nasıl hemhâl olur? ........................... 458 Kara gözlü, al yanaklı, beyâz tenli ve tatlı sohbetli hûrîler kimleri bekliyor? . 460 Cennet’te bir iş bir işe niçin mâni‘ değildir? Bin iş birden nasıl yapılabilir? . 461 Fânî dünyâ için çırpınan insân, ebedî Cennet’e karşı neden müstağnîdir? ... 463 Evlenince izâle olan bekâret hâli, Cennet hátûnları için neden dâimîdir? .... 464 Bir mü’minin Cennet’te bir ânda binler yerde aynen bulunmasının sırrı ...... 464 Dünyâdan Cennet’e giden kadınlar, eş olarak orada kimlere verilirler? ...... 466 Hz. Mûsâ’nın kızkardeşi, Âsiye ve Meryem annemiz kiminle evlenecekler? . 467 Cennet hánımları nasıl birer zevk timsâli olacaklar? ....................................... 473 Eşlerin dünyâda keyfini ve zevkıni kaçıran şeyler Cennet’te de olacak mı? ...... 475 “Yaşlılar Cennet’e giremez”se, ihtiyâre olarak ölen bunca hánım ne olacak? ..... 480 Cennet kadını olan hûrîler de her dâim bâkire mi olacaklar? .......................... 481 İnsânın eşinin eline yabancı bir elin değmemesi neden bu kadar mühim? ............ 481 Mü’min cinlerin de dünyâlı hánımları ve Cennet’ten hûrîleri olacak mı? ...... 481 Dâr-ı elemde bir esâs olan áile hayâtı, dâr-ı saádet Cennet’te neden olmasın? ... 482 Kemâl dereceleri farklı mü’minlerin Cennet’te alacakları lezzet aynı mıdır? ... 482 Eşler arasında yaş farkından doğan sıkıntı Cennet’te de yaşanacak mı? ............. 487 Farklı boy ve ömürle ölen erkeklerin cüsse ve yaşları nasıl olacak? ........... 488 Cennet’te dâimâ bâkire olan dünyâlı kadın ve hûrîler kaç yaşında olacak? 489 Kur’ân, hûrîleri neden “sedefinde saklı, saf ve berrâk inciler”e benzetiyor? 491 Cennet hánımlarının yanak ve ten rengi nasıl yâkút ve mercâna benziyor? 492

İçindekiler 15 Hánımın eşinden başkasını görmemesi insâna nasıl büyük bir saádet verir? 496 Cennet’te hánımının kocasına şu tatlı sözleri fısıldamasını kim istemez? ..... 497 Tesettürsüzlük ve açık-saçıklık áile hayâtını sarsan nasıl iki bombadır? ....... 501 Koni şeklinde muhteşem çadırlardaki kara gözlü hûrîler kimleri bekliyor? .. 501 Ahlâkı, sîmâsı ve sohbeti güzel bir kadından daha kıymetli ne olabilir? ....... 503 Dünyâlı hánımlar ve hûrîlerin Kur’ân’da övülen evsáf-ı halkıyyeleri nedir? .. 506 Dünyâlı hánımlar ve hûrîlerin Kur’ân’da övülen evsáf-ı hulkıyyeleri nedir? .. 507 Kocalarına eziyyet eden hánımlara hûrîler, Cennet’te nasıl çıkışıyor? ... 509 Daha dünyâda iken Aynâü’l-Mardıyye’sine koşan şehîd delikanlı kimdir? .. 509 Dünyâ hánımlarının mehri olur da, Cennet’te hûrîlerin mehri olmaz mı? .. 511 Hûrîlerin bir dişi ve elinin parlaklığı nasıl dünyâyı ve Cennet’i aydınlatır? .. 512 Hûrîlerin Cennet’teki şarkı ve türkülerinden mahrûm olmak kâr-ı akıl mı? .. 516 Sırf hûrîlerin gönül okşayan sözleri için Cennet’e doğru koşulmaz mı? ........ 516 Mü’minler Cennetlerine vardıklarında onları nasıl bir karşılama bekliyor? .. 521 “Ğılmân” ve “vildânün muhalledûn”un hizmetleri nasıl birer keyif unsurudur? .. 527 Bülûğ çağından evvel vefât eden çocukların Cennet’teki durumları nedir? .. 530 Kur’ân, niçin vildânı, lü’lü’-i mensûra (etrâfa saçılmış incilere) benzetti? .... 533 Hizmetçileri, pervâne gibi ehl-i Cennet’in etrâfında nasıl tavâf ederler? ..... 537 Cennet ehlinin, hem cismânî ve hem de rûhânî saádet ve lezzetleri nelerdir? .. 541 Burada yarım kalan arzûlar Cennet’te nasıl mükemmelen tatmîn olacak? ... 543 Elláh’ın ehl-i Cennet’ten, ehl-i Cennet’in de Elláh’tan râzı olması ne demek? .. 545 Cennet ehlinin en büyük ve gönüllerini hóş eden lezzet ve ni‘metleri nedir? .. 554 Cennet ehlinin toplanıp sohbet edecekleri ve birbiriyle tanışacakları yerler .. 554 Ehl-i Cennet’in Rableriyle selâmlaşıp sohbetlerinden daha tatlı ne olabilir? .. 555 Cennet’te ehl-i îmânın rü’yet-i Cemâlulláh’a mazhariyyeti nasıl olacak? ...... 557 Mahşerde gadab-ı İlâhîye ma‘rûz kalan kâfirler neden Elláh’ı göremezler? ... 561 Cemâlulláha nâil olmak için neleri yapmalı ve nelerden kaçınılmalıdır? ...... 564 Kazásız belâsız likánın, ya‘nî Elláh’a kavuşmanın en kestirme yolu nedir? .... 565 Elláh’a dost ve O’na mülâkí olmak isteyenler neden ölümü arzulamalı? ...... 569 Rabbimiz her Perşembe kendisini ziyârete gelen misâfirlerini nasıl ağırlar? .. 574

16 Dâr-ı Saádet Elláh’ın cemâli karşısında neden bütün Cennet ni‘metleri sönük kalır? ........ 576 Elláh, kalb-i beşere hutúr etmeyen ni‘metleri nerede ne nasıl verecek? ........ 577 Rü’yet-i Cemâlulláh husúsunda Sahâbe, Tâbiín ve ehl-i hak ihtilâf etmiş mi? .. 578 Resûl-i Ekrem ve sâir beşer için rü’yet-i Cemâlulláh’ın mâhiyyeti nasıldır? . 582 Beşerin gözüyle görülen künh-i mâhiyyet-i İlâhiyye değilse, peki nedir? ...... 582 Ehl-i Cennet’in hepsi Cemâlulláha aynı derecede mi mazhar olacaklar? ..... 582 Cennet’e girmeden evvel mahşer günü Cenâb-ı Hakk’ı kimler görür? .......... 588 Cennet ehlinden Cemâlulláh’a mazhar olamayan kimse var mıdır? .............. 588 Dünyânın Cennet, Cennet’in de Cemâlulláh yanında ne ehemmiyyeti var? . 589 Ehl-i Cennetin nisâ táifesi de cemâl-i İlâhî ile müşerref olacaklar mı? ......... 590 Mi‘râc’daki rü’yet-i nebî ile Cennet’teki rü’yet-i mü’minîn aynı mıdırlar? .... 591 Peki, Cemâlulláhı müşâhede etmekte merâtib ve derece var mıdır? ............. 592 Dünyâdaki gibi, Cennet’te de ulemânın rehberliğine ihtiyâc olacak mı? ..... 592

‫بِ ْس ِم الّٰلِ ال ّرَ ْحٰ ِن ال ّرَ ۪حي ِم‬ ‫اَ ْل َح ْم ُد ِ ّٰلِ رَ ِّب ا ْل َعالَ ۪مي َن َو ال َّص َل ُة َو ال َّس َل ُم َع ٰل‬ ‫َس ِيّ ِدنَا ُمَ َّم ٍد َو َع ٰل ٰا ِل ِه َو َص ْح ِب ِه اَ ْجَ ۪عي َن‬ TAKDÎM E vvelâ: Öyle bir Zât-ı Rahmân-ı Rahîm’e hamd ü senâlar olsun ki; o Zât-ı Akdes, Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân gibi bir Kitâb ile bize, Cennet ve saádet-i ebediyye müjdesini vermiş ve gelecek âyet-i kerîmenin ifâdesiyle, dâr-ı saádet olan Cennet’i bizzât Kendisi ta‘rîf ve tavsíf buyurmuştur: ‫(“ َويُ ْد ِخ ُل ُهــ ُم ا ْل َجنَّــةَ َع ّرَفَ َهــا لَ ُهــ ْم‬Ve) Elláhu Teálâ, (onları) ehl-i îmân ve táati, âhiret áleminde (Cennet’e idhál eder.) Onları, öyle ebedî bir saádet diyârına kavuş- turur. (Onu) o Cennet’i, onun evsáfını daha dünyâda iken (kendilerine) Cenâb-ı Hak, Peygamber-i Zî-şân’ı ve Kitâb-ı İlâhî’si vâsıtasıyla (bildirmiştir.) Sanki onlar, yaratıldığı günden berî Cennet’teymiş gibi Cennet’in her tarafını bilirler, hîç yâbân- cılık çekmezler ve başka birinin ta‘rîfine muhtâc olmazlar. İşte, ehl-i îmân ve táat, öyle ulvî bir ikámetgâha nâil olacaklardır.”1 Sâniyen: Öyle bir Habîb-i Rabbi’l-Álemîn’e salât ü selâm olsun ki; o zât-ı Ekrem (asm), saádet-i ebediyye ve Cennet’i kazanmamız için, sünnet-i seniyyesi ile bize hakíkí rehber olmuştur. Sâlisen: Dâr-ı imtihân ve tecrübe olan şu álem, bir gün kıyâmet hengâmında kapanınca; dâr-ı âhiret ve Cennet-i Bâkıyye, hemen arkasında tahakkuk ede- cektir. Bu mes’elenin hakkániyyeti; hem naklen hem aklen hem de zerreden 1 Muhammed, 47:6.

18 Dâr-ı Saádet Arş’a kadar bütün kâinâtın şehâdetiyle ve delâletiyle sâbittir; vukúu ise, kat‘í ve zarûrîdir. Evet, Cenâb-ı Hak; Kehf Sûresi’nin 107 ve 108. âyet-i kerîmelerinde, nev-ı beşer ve cinler táifesini, “îmân ve amel-i sálih” mukábilinde “Firdevs Cennetleri” ile taltíf buyuracağını sarâhaten ifâde etmiştir. Şöyle ki: ‫ِا َّن الَّ ۪ذي َن ٰا َمنُوا َو َع ِم ُلوا ال َّصا ِل َحا ِت َكانَ ْت لَ ُه ْم َجنَّا ُت‬ ‫ا ْل ِف ْر َد ْو ِس نُ ُز ًل َخا ِل ۪دي َن ۪في َها َل يَ ْب ُغو َن َع ْن َها ِحوَ ًل‬ “(Îmân edip sálih amel işleyenlere gelince; elbette onlar için, ‘Firdevs Cennet- leri’ bir konak olmuştur.) Mü’minler, (onda) Cennet’te (ebedî olarak kalıcı olup) yerleşecekler. (Ondan aslâ ayrılmak istemeyeceklerdir.)”2 Hem Resûl-i Ekrem (asm) da bir hadîs-i kudsîde; Elláhu Teálâ’nın, sálih kullarına nasıl bir Cennet ve saádet hâzırladığını şöyle haber veriyor: ‫اَ ْع َد ْد ُت ِل ِعـبَا ِد َى ال َّصا ِل ۪حي َن َما َل َع ْـي ٌن رَاَ ْت َو َل اُذُ ٌن َِس َع ْت َو َل َخـطَـرَ َع ٰل قَ ْل ِب بَ َشـ ٍر‬ “Sálih kullarım için öyle ni‘metleri hâzırladım ki; onları, ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş, ne de bir insânın hátırına gelmiştir.”3 İşte Cennet’in varlığını ve sâbit olduğunu bize haber veren bu âyet ve hadîs-i kudsî gibi; pek çok âyât-ı Kur’âniyye ve ehâdîs-i Nebeviyye, bu husústa başka beyân ve îzáha ihtiyâc bırakmamıştır. Zîrâ, bu mes’ele, Güneş gibi záhirdir ve bunda şek ve şübheye aslâ mahal yoktur. Biz, bu konudaki yüzlerce âyet ve ha- dîslerden sâdece nümûne olarak mezkûr âyet ve hadîs-i kudsîyi zikrettik. De- mek, bu konu naklen sâbittir ve onun tahakkuku kat‘ídir. Râbian: Şu álemin iki netîcesinden biri olan Cennet’in vücûdu; aklen ve kâinâtın şehâdetiyle de sâbittir, kat‘ídir. Evet, şu kâinâtın gidişâtına dikkatle bakıldığı zamân, iki zıd unsurun; hem tekvînen hem teklîfen, biribiriyle mücâ- dele ve mücâhede ederek devâm edegeldiğini görürüz. Meselâ; gece-gündüz, kış-yaz, sıcak-soğuk, güzel-çirkin, açlık-tokluk gibi unsurlar, tekvînen biribiriyle mücâdele ettiği gibi; îmân-küfür, tevhîd-şirk, sevâb-günâh, hayır-şer, ihlâs-nifâk, ahlâk-ı hasene-ahlâk-ı seyyie gibi unsurlar da teklîfen biribiriyle mücâhede et- mektedir. Elbette bu iki unsur; kıyâmet kopunca, hesâb, kitâb ve tasfiyeden sonra 2 Kehf, 18:107. 3 Sahîh-i Buhárî, c. 4, s. 143; Sahîh-i Müslim, s. 2174-2175.

Takdîm 19 biribirinden ayrılarak a‘lâsı Cennet’e, süflîsi Cehennem’e akarak Cennet ve Ce- hennem havuzu teşekkül edecektir. Zîrâ, iki zıd unsurun, ile’l-ebed berâber aynı yerde devâm etmesi aklen mümkün değildir. Öyle ise, sırr-ı imtihân için yoğ- rularak bir araya getirilen bu unsurlar; vakti gelince, biribirinden tefrîk edilip ayrılacaktır. İşte o tefrîk ve fasl günü, yevm-i âhirettir, haşir meydânıdır. Üstâd Bedîuzzamân (ra) Hazretleri, bu hakíkati, “Sözler” adlı eserinde şöyle ifâde et- miştir: “Evet, Cennet-Cehennem, şecere-i hılkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden dalının iki meyvesidir ve şu silsile-i kâinâtın iki netîcesidir ve şu seyl-i şuûnâtın iki mahzenidir ve ebede karşı cereyân eden ve dalgalanan mevcûdâtın iki havzıdır ve lütuf ve kahrın iki tecellîgâhıdır ki; dest-i kudret bir hareket-i şedîde ile kâinâtı çal- kaladığı vakit, o iki havuz münâsib maddelerle dolacaktır.”4 Hámisen: Bu asırda ehl-i nifâk ve ehl-i dalâlet, çok ileri gitti. Bütün hedefleri ve icrâatları; îmânın temel kal‘alarını yıkmak ve ehl-i îmânı, inanç ve i‘tikádla- rında fitneye uğratmak üzere şekillendi. Evet, bu gürûh-i şerîreden bir kısmı, Cennet ve Cehennem’in vücûdunu inkâr ediyorlar. Bir kısmı, Cennet ve Cehennem’in ebediyyetini kâbul etmiyorlar. Bir kısmı, Cennet’teki saádet ve lezâizin, Cehennem’deki azâb ve ikábın cismânî olmadığını, rûhânî olduğunu da‘vâ ediyorlar. Bir kısmı, hûrîlerin vücûdunu red- dedip, “Ba‘zı ehl-i Cennet’e, dünyâ kadar bir yer veriliyor; yüz binler kasr, yüz binler hûrî ihsân ediliyor” şeklinde gelen bu ve benzeri hadîslerle istihzâ’ ederek bunun mümkün olmadığını, aklın bunu kabûl etmediğini ve buna ihtiyâc da olmadığını ifâde ediyorlar. Daha bunlar gibi pek çok mesâilde, fâsid ve bâtıl te’vîllerle ehl-i îmâna vesvese veriyorlar, hattâ onların i‘tikádını sarsıyorlar. Zikrettiğimiz bu mesâil hakkında yüzlerce âyât-ı Kur’âniyye, binlerce ehâdîs-i Nebeviyye ve had- siz delâil-i tekvîniyye mevcûd ve sâbit olduğu ve bunların tahakkukuna şehâdet ettikleri hâlde; maalesef bir kısım ehl-i îmân, bu nev‘ mesâilde şek ve şübheye düşüyorlar. İşte bizler; hem ehl-i nifâk ve dalâletin, mezkûr mesâil hakkındaki efkârının ne kadar mesnedsiz ve asılsız olduğunu isbât etmek, hem de ehl-i îmânın bu mevzú‘lar husúsundaki îmânlarını takviye etmek için bu eseri bir hey’et-i ilmiy- ye olarak kaleme aldık. 4 Sözler, 29. Söz, 2. Maksad, 4. Esâs, Remizli Bir Nükte, s. 532.

20 Dâr-ı Saádet Sâdisen: Bu takdîmin başında geçen âyet ve hadîs-i şerîfin ifâde ettiği ma‘nâ ve hakíkata imtisâlen bir mü’min; evvelâ sağlam bir i‘tikád ve îmân ile sonra amel-i sálih ve takvâ ile daha sonra amel-i sálihin rûhu hükmünde olan ihlâs ve samîmiyyetle o Cennet ve saádet-i ebediyyeyi ve Cemâlulláh ni‘metini kazan- mak için ciddiyyetle hâzırlanacak, gayret edecek, tevfîkı Elláh’tan taleb edecek- tir. Yâ Rabbenâ! Tevfîkıni refîk eyle. Âmîn. Sâbian: Üstâd Bedîuzzamân (ra) Hazretleri, “Yirmi Sekizinci Söz” adlı eseri- nin baş kısmında şöyle buyuruyor: “Şu söz, Cennet’e dâirdir. Şu ‘Söz’ün iki makámı var. Birinci Makám, Cennet’in ba‘zı letáifine işâret eder. Fakat, ‘Onuncu Söz’de on iki hakíkat-ı kátıa ile gáyet kat‘í bir súrette ve bu ‘Söz’ün ‘İkinci Makám’ında ‘Onuncu Söz’ün hulâsası ve esâsı, mü- teselsil gáyet metîn Arabî bir bürhân-ı kat‘í ile gáyet parlak bir tarzda vücûdu isbât olunan Cennet’in isbât-ı vücûdundan bahis değil, belki şu makámda yalnız suâl ve cevâba ve tenkíde medâr olan birkaç ahvâl-i Cennet’ten bahseder. “Eğer tevfîk-ı İlâhî refîk olsa, sonra azím bir söz, o muazzam hakíkata dâir ya- zılacaktır, inşâelláh.”5 Bedîuzzamân (ra) Hazretleri, bu cümleleriyle ileride Cennet’in letáifinden ve ahvâl-i Cennet’ten bahseden “Azím Bir Söz”ün te’lîf edileceğini tebşîr bu- yurmuştur. Te’lîf ettiğimiz bu eserin, Üstâd Bediüzzamân (ra) Hazretleri’nin müjdelediği “Azím Bir Söz”ün bir ferdi, bir mâsadakı, bir nümûnesi ve bir misâli olmasını, rahmet-i İlâhiyyeden temennî ve niyâz ederiz. Böyle bir tebşîre bizleri lâyık gören Yüce Rabbimize hadsiz hamd ü senâlar olsun. Sâminen: Kaleme aldığımız bu eserde her ne kadar ba‘zı âyet ve hadîsler tekrâr edilmiş gibi görünse de Cennet’le alâkalı bir âyet-i kerîmede veya bir hadîs-i şerîfte ba‘zen birden fazla konu ifâde edildiği için her bir konuda ayrı bir delîl teşkil etmesi hasebiyle o âyet ve hadîs tekrâr edilmiştir. Zâhiren tekrârdır, hakîkatte tekrâr değildir. Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, cümlemize bu eserden hakkıyla istifâde etmeyi nasíb ü müyesser eylesin. Bizi, Cennet ve cemâliyle müşerref kılsın. Hesâbsız Cennet’e giren kullarının zümresine ilhâk buyursun. Îmân, amel-i sálih, takvâ ve ihlâs dâiresinde yaşamaya bizleri muvaffak eylesin. Resûl-i Ekrem (asm)’ın şefâatine nâil buyursun. Âmîn.  5 Sözler, 28. Söz, s. 497.

‫بِ ْس ِم الّٰلِ ال ّرَ ْحٰ ِن ال ّرَ ۪حي ِم‬ ‫اَ ْل َح ْم ُد ِ ّٰلِ رَ ِّب ا ْل َعالَ ۪مي َن َو ال َّص َل ُة َو ال َّس َل ُم َع ٰل‬ ‫َس ِيّ ِدنَا ُمَ َّم ٍد َو َع ٰل ٰا ِلهِ َو َص ْح ِبهِ اَ ْجَ ۪عي َن‬ Bu eser, Cennet’e ve saádet-i ebediyyeye dâirdir. Evvelâ: Şunu ifâde edelim: Saádet-i ebediyye, iki kısımdır: Birinci Kısım: Saádet-i rûhâniyyedir. Ya‘nî, Elláhu Teálâ’nın, doğrudan doğruya rızásına, lütfuna ve tecellîsine mazhar olup kurbiyyet kesbetmektir. Bu kısım saádet, tafsílden müstağnîdir. Ya‘nî, Kitâb ve Sünnet’te ne kadar îzáh edilmiş ve tafsílât verilmiş ise o kadar anlıyoruz veyâ bu birinci kısım saádetin gerçek mâhiyyetini ve hakíkatını anlamak, gayr-ı kábildir, mümkün değildir. Bu saádet, ancak yaşanır; ta‘bîr ve ta‘rîf edilmez. İkinci Kısım: Saádet-i cismâniyyedir. Ya‘nî, maddeten ve cismen hissedilen, záhirî duyularla ve sâir cevârih ile lezzeti tadılan Cennet’in maddî ni‘metlerinden hâsıl olan saádettir. Bunun da temeli, üç kısma ayrılır: 1. Mesken. 2. Me’kel (yiyecek ve içecekler). 3. Menkeh (evlenmek)tir. Bu ikinci kısım saádeti itmâm ve ikmâl eden ve bu ni‘metleri hakíkí ni‘met eden de ancak devâm ve hulûddur. Ya‘nî, o ni‘metlerin dâimî ve ebedî olma- sıdır. Zîrâ, saádet devâm etmez, muvakkat olursa; zıddına, ya‘nî saádetsizliğe inkılâb eder. Sâniyen: Bizler, bu eserimizde “Birinci Bâb” ile “İkinci Bâb”da Cen- net’teki saádet-i cismâniyyeden; “Üçüncü Bâb”da ise saádet-i rûhâniyyeden bahsedeceğiz.

BU ESER, ÜÇ BÂBDIR. BİRİNCİ BAB Cennet’in evsáf ve özellikleri hakkındadır. Bu bâb, iki fasıldır. BİRİNCİ FASIL: Yedi mebhastır. Birinci Mebhas: Cennet kelimesinin lügavî ve ıstılâhî ma‘nâsı hakkındadır. İkinci Mebhas: Kur’ân’da geçen Cennet kelimesinin tahlîli hakkındadır. Üçüncü Mebhas: Cennet’in isimleri hakkındadır. Dördüncü Mebhas: Cennet’in bâkí ve ebedî olması hakkındadır. Beşinci Mebhas: Cennet’in hâlihâzırda mevcûd ve mahlûk olması hakkındadır. Altıncı Mebhas: Cennet’in nerede olduğuna dâirdir. Yedinci Mebhas: Cennet, ikidir.

BİRİNCİ BAB



BİRİNCİ FASIL Yedi mebhastır. BİRİNCİ MEBHAS Cennet kelimesinin lügavî ve ıstılâhî ma‘nâsı hakkındadır. Cennet kelimesinin lügavî ma‘nâsı: Cennet kelimesi, lügatta; setr ve tesettür ma‘nâsındadır.6 Cennet lafzı, bostân ma‘nâsında da kullanılmaktadır.7 Hurma ve sâir ağaçları bulunan bahçeye de denir.8 Cennet kelimesinin ıstılâhî ma‘nâsı ve Şer‘-ı Şerîf’teki ta‘rîfi: Cennet: “Hîç- bir gözün görmediği, hîçbir kulağın işitmediği ve hîçbir kalbe hutúr etmeyen maddî ve ma‘nevî lezâizi; sürûr ve sevinci câmi‘ âhiretteki Dâru’n-Naím’e denir.”9 “Örtmek, gizlemek” ma‘nâsında olan ‫ َجــ ٌّن‬masdarından müştak olan Cennet ismi, “bitki ve ağaçları ile toprağı örten bahçe” ma‘nâsına gelir. Âhiret hayâtında mü’minlerin ebedî saádet mahalli olan memleketin bu şekilde tesmiye edilmesi- nin sebebi; manzarası i‘tibâriyle dünyâ bahçelerine benzemesi veyâ eşsiz ni‘met- lerinin, insân idrâkinden gizlenmiş olması şeklinde îzáh edilmiştir. İKİNCİ MEBHAS Kur’ân’da geçen Cennet kelimesinin tahlîli hakkındadır. Kur’ân-ı Kerîm’de ٌ‫ َجنَّــة‬kelimesi, ma‘rife (‫ ) اَ ْل َجنَّــ ُة‬ve nekire (ٌ‫ ) َجنَّــة‬olarak altmış altı (66) def‘a; ‫ َجنَّتَــ َك‬kelimesi iki (2) def‘a; ‫ َجنَّتَــ ُه‬kelimesi bir (1) def‘a; ‫ َجنَّـ ۪ى‬kelimesi bir (1) def‘a; ‫ َجنَّتَـا ِن‬kelimesi üç (3) def‘a; ‫ َجنَّتَـ ْ ِن‬kelimesi dört (4) def‘a; ‫ َجنَّت َ ْي ِهـ ْم‬kelimesi bir (1) def‘a; ‫ َجنَّـا ٌت‬kelimesi ise ma‘rife ve nekire olarak altmış dokuz (69) def‘a, toplam yüz kırk yedi (147) def‘a geçmektedir. 6 Mu‘cemü’l-Mekáyisi’l-Lügat li İbn-i Fâris, (1/421). 7 es-Sihâhu’l-Cevherî, (5/2094). 8 Lisânü’l-Arab li İbn-i Münzir, (13/100). 9 Hâdiyü’l-Ervâh ilâ Bilâdi’l-Efrâh, (127); Rûhu’l-Meánî li’l-Âlûsî, (1/201).

26 Dâr-ı Saádet Müfred (tekil), tesniye (ikil) ve cem‘ (çoğul) sígalarıyla Kur’ân-ı Kerîm’de 147 def‘a geçen Cennet kelimesi, yerine göre üç farklı ma‘nâyı ifâde etmektedir: 1. Cennet kelimesi, Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi beş (25) yerde, dünyâdaki bağ, bahçe ve bostânı ifâde etmek için kullanılmıştır.10 2. Altı (6) yerde Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva’nın iskân edildikleri mekânı ifâde etmek için kullanılmıştır.11 3. Kalan yüz on altı (116) yerde ise Cennet kelimesi, âhiret hayâtının ebedî saádet memleketini ifâde etmek için kullanılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de “Cennet” kelimesi, Dâru’s-Sevâb olan âhirette, ehl-i îmâ- na verilecek olan mükâfât yeri ma‘nâsında, hem müfred (tekil) olarak ٌ‫ َجنَّـة‬şek- linde, hem tesniye (ikil) olarak ‫ َجنَّت َــا ِن‬ve ‫ َجنَّتَــ ْ ِن‬şeklinde, hem de cem‘ (çoğul) olarak ‫ َجنَّـا ٌت‬şeklinde yüz on altı (116) âyet-i kerîmede kullanılmıştır. Zemînin bir olması, ağaçlarının iç içe bulunmasından dolayı müfred; misilsiz lezâiziyle hem rûha hem de bedene hıtáb etmesi sebebiyle tesniye; çok geniş ve ağaçlarının çok çeşitli olması ve değişik bölümlerinin bulunmasından dolayı da cem‘ olarak kullanılmıştır ki; bu ifâdelerin hepsi de Cennet’i medh ü senâ etmeye mütevakkıftır.12 Dâr-ı âhiretteki mükâfât yeri ma‘nâsındaki “Cennet” kelimesi, Kur’ân-ı Kerîm’de; 1. Ma‘rife ve müfred olarak, ya‘nî ‫ اَ ْل َجنَّــ ُة‬şeklinde kırk beş (45) yerde geçmiştir.13 2. Nekire ve müfred olarak, ya‘nî ٌ‫ َجنَّة‬şeklinde on bir (11) yerde geçmiştir.14 10 Bakara, 2:265, 266; En‘ám, 6:99, 141; Ra‘d, 13:4; İsrâ, 17:91; Kehf, 18:32, 33, 35, 39, 40; Mü’minûn, 23:19; Furkán, 25:8, 10; Şuarâ, 26:57, 134, 147; Sebe’, 34:16, 16; Duhán, 44:25; Necm, 53:15; Káf, 50:9; Kalem, 68:17; Nûh, 71:12; Nebe’, 78:16. 11 Bakara, 2:35; A‘râf, 7:19,22,27; Táhâ, 20:117, 121. 12 Rahmân Sûresi’nin Tefsîri, s. 551-552. 13 Bakara, 2:82,111, 214, 221; Âl-i İmrân, 3:142, 185; Nisâ, 4:124; Mâide, 5:72; A‘râf, 7: 40, 42, 43, 44, 46, 49, 50; Tevbe, 9:111; Yûnus, 10:26; Hûd, 11:23, 108; Ra‘d, 13:35; Nahl, 16:32; Meryem, 19:60, 63; Furkán, 25:24; Şuarâ, 26:90; Ankebût, 29:58; Yâsîn, 36:26,55; Zümer, 39:73,74; Gáfir, 40:40; Fussılet, 41:30; Şûrâ, 42:7; Zuhruf, 43:70,72; Ahkáf, 46:14,16; Muhammed, 47:6,15; Káf, 50:31; Haşr, 59:20,20; Tahrîm, 66:11; Nâziát, 79:41; Tekvîr, 81:13. 14 Âl-i İmrân, 3:133; Furkán, 25:15; Şuarâ, 26:85; Necm, 53:15; Vâkıa, 56:89; Hadîd, 57:21; Hâkka, 69:22; Meáric, 70:38; İnsân, 76:12; Gáşiye, 88:10; Fecr, 89:30.

Birinci Bâb/Birinci Fasıl 27 3. Nekire ve cem‘ sígasıyla, ‫ َجنَّا ٌت‬şeklinde otuz altı (36) yerde geçmiştir.15 4. ‫ َجنَّـا ُت‬lafzı; yedi (7) yerde ‫ اَلنَّ ۪عيـ ُم‬lafzına;16 on bir (11) yerde ‫ َعـ ْد ٌن‬lafzına;17 bir (1) yerde, ‫ اَ ْل ِفــ ْر َد ْو ُس‬lafzına18, diğer bir (1) yerde ise, ‫ اَ ْل َمــاْ ٰوى‬lafzına19 izáfe edilmiştir. 5. Hem ma‘rife, hem de cem‘ sígasıyla, ya‘nî ‫ اَ ْل َجنَّــا ُت‬şeklinde sâdece Şûrâ Sûresi’nin 22. âyet-i kerîmesinde geçmiştir. 6. Tesniye sígasıyla, ya‘nî ‫ َجنَّت َــا ِن‬şeklinde sâdece Rahmân Sûresi’nin 46 ve 62. âyet-i kerîmelerinde geçmiştir. Kezâ, tesniye sígasıyla gelen ‫ َجنَّت َـ ْ ِن‬kelimesi, yine Rahmân Sûresi’nin 54. âyet-i kerîmesinde geçmiştir. Hulâsa: Yukarıda da beyân edildiği gibi, Kur’ân-ı azímüşşân’da dâr-ı âhi- retteki mükâfât yeri ma‘nâsındaki “Cennet” kelimesi, müfred, müsennâ ve cem‘ sígalarıyla, toplam yüz on altı (116) âyet-i kerîmede zikredilmiştir. Cennet’e áid ta’rifât ve tavsífâtla birlikte ise, yüzlerce âyeti bulur. Gelecek mevzú‘lar arasında bu âyet-i kerîmeler yeri geldikçe beyân ve îzáh edilecektir. ÜÇÜNCÜ MEBHAS Cennet’in isimleri hakkındadır. Âhiret áleminde ehl-i îmân ve táate ihsân edilecek o yüksek ve geniş memleketin en hás ve umûmî ismi “Cennet” olup, Cennet’in diğer bir kısım isim- leri ise şöyledir: 1. Cennetü’l-Huld )‫( َجنَّ ُة ا ْل ُخ ْل ِد‬ ‫“ اَ ْل ُخ ْل ُد‬el-Huld” isminin lügat ma‘nâsı; “Sebât etmek, bir yerde dâim durmak”20 15 Bakara, 2:25; Âl-i İmrân, 3:15, 136, 195, 197; Nisâ, 4:13, 57, 122; Mâide, 5:12, 85, 119; Tevbe, 9:21, 72, 89, 100; İbrâhîm, 14:23; Hicr, 15:45; Hacc, 22:14,23; Furkán, 25:10; Duhán, 44:52; Muhammed, 47:12; Feth, 48:5,17; Zâriyât, 51:15; Túr, 52:17; Kamer, 54:54; Hadîd, 57:12; Mücâdele, 58:22; Saff, 61:12; Tegábün, 64:9; Talâk, 65:11; Tahrîm, 66:8; Meáric, 70:35; Müddessir, 74:40; Burûc, 85:11. 16 Mâide, 5:65; Yûnus, 10:9; Hacc, 22:56; Lokmân, 31:8; Sáffât, 37:43; Vâkıa, 56:12; Kalem, 68:34. 17 Tevbe, 9:72; Ra‘d, 13:23; Nahl, 16:31; Kehf, 18:31; Meryem, 19:61; Táhâ, 20:76; Fâtır, 35:33; Sád, 38:50; Gáfir, 40:8; Saff, 61:12; Beyyine, 98:8. 18 Kehf, 18:108. 19 Secde, 32:19. 20 Mu‘cemü’l-Mekáyisi’l-Lügat Li İbn-i Fâris, 2/207.

28 Dâr-ı Saádet veyâ “Devâmu’l-beká, ya‘nî bekánın devâm etmesi”21 demektir. Cennetü’l-Huld ismi, Cennet’in ebedîlik vasfını ifâde eder. Zîrâ, Cennet ehli, orada geçici değil, dâimî kalıcılardır. Kur’ân’da geçen ma‘nâsıyla; ehl-i îmânın dâim ve ebedî kal- dıkları, oradan göçüp gitmeyecekleri yere verilen isimdir.22 “Cennetü’l-Huld” ismi, Kur’ân-ı Kerîm’de sâdece bir yerde geçmektedir. Şöy- le ki: ‫“ قُـ ْل اَ ٰذ ِلـ َك َخـ ْ ٌر اَ ْم َجنَّـ ُة ا ْل ُخ ْلـ ِد الَّـ۪ي ُو ِعـ َد ا ْل ُمتَّ ُقـو َۜن َكانَـ ْت لَ ُهـ ْم َجـزَٓا ًء َو َم ۪صـرًا‬Ey Resûlüm! O kâfirlere (de ki: Bu mu) böyle âteşli bir mahal mi, böyle müdhiş Cehen- nem felâketi mi (daha hayırlıdır, yoksa takvâ sáhibleri için va‘d edilmiş olan huld Cenneti mi) dâimî bir ikámet mahalli mi daha hayırlıdır? Elbette Huld Cennet’i daha hayırlıdır. O Huld Cennet’i (ki, onlar için) o takvâ sáhibi zâtlar için bir lütf-i İlâhî olarak (bir mükâfât ve bir varılacak yer olmuştur.)”23 Cennet-i Huld, “Ni‘metleri kesilmeyen Cennet” demektir. “Huld” kelimesi ile “Hulûd” kelimesi aynı ma‘nâyı ifâde etmektedir. Cennetler, zâten birer hulûd diyârıdır. Böyle huld ile tavsíf edilmesi, onların üstünlüğünü açıklamak içindir veyâ dünyevî Cennetlerden, bahçelerden ayrılması içindir. Cehennemlerde hayr bulunmadığı bilinmektedir. Burada, “Cehennem mi daha hayırlıdır, Cennet mi?” diye suâl olunması; bir tevbîh (kınama), bir takrî’ (başa kakmak) hikmetine mebnîdir. Ayrıca, Cennet ve ehlinin ebedîliğini, ni‘metlerinin dâimî ve bâkí olduğu- nu ifâde eden pek çok âyet-i kerîme mevcûddur.24 Dileyen, dipnotta verdiği- miz âyet-i kerîmelerin meâl ve tefsîrlerine mürâcaat edebilir. İleride bu mevzú‘, müstakil olarak îzáh edilecektir. 2. Cennâtü’n-Naím, Cennetü’n-Naím (‫ َجنَّا ُت النَّ ۪عي ِم‬, ‫) َجنَّ ُة النَّ ۪عي ِم‬ ‫“ النَّ ۪عيــ ُم‬en-Naím” kelimesinin lügat ma‘nâsı; “refâh, salâh ve güzel bir hayât 21 es-Sihâh, 2/469. 22 Hâdiyü’l-Ervâh ilâ Bilâdi’l-Efrâh, 129. 23 Furkán, 25:15. 24 Bakara, 2:25, 82; Âl-i İmrân, 3:15,136,198; Nisâ, 4:13, 57, 122; Mâide, 5:85, 119; A‘râf, 7:42; Tevbe, 9:72, 89, 100, 222; Yûnus, 10:26; Hûd, 11:23, 108; Ra‘d, 13:35; İbrâhîm, 14:23; Hicr, 15:48; Kehf, 18:108; Táhâ, 20:76; Enbiyâ, 21:102; Mü’minûn, 23:11; Furkán, 25:16, 76; Ankebût, 29:58; Lokmân, 31:9; Sád, 38:54; Zümer, 39:73; Zuhruf, 43:71; Ahkáf, 46:14; Feth, 48:5; Hadîd, 57:12; Mücâdele, 58:22; Tegábün, 64:9; Talak, 65:11; Beyyine, 98:8.

Birinci Bâb/Birinci Fasıl 29 içinde bol ni‘metlere mazhar olmak”25 demektir. Cennetü’n-Naím ise, bütün Cennet’lere verilen umûmî bir isimdir. Ya‘nî: “Ekl, şürb, libâs, güzel súret, güzel koku, güzel manzara, geniş meskenler ve hâkezâ záhir ve bâtın bütün ni‘metlerin bulunduğu yere denir.”26 Naím kelimesi, “İnsâna huzúr ve saádet bahşeden maddî ve ma‘nevî tüm güzellikleri, bol ni‘metleri” ifâde eder. Buna göre, Cennetü’n-Naím, “İnsâna huzúr ve saádet veren maddî ve ma‘nevî, cismânî ve rûhânî her çeşit ni‘metle dolu bir memleket” ma‘nâsına gelir. Cennâtu’n-Naím ve Cennetü’n-Naím ifâdeleri, Kur’ân-ı Kerîm’de on (10) âyet-i kerîmede geçmektedir.27 Dileyen, bu âyet-i kerîmelerin meâl ve tefsîrle- rine mürâcaat edebilir. 3. Cennâtü’l-Me’vâ, Cennetü’l-Me’vâ (‫ َجنَّا ُت ا ْل َماْ ٰوى‬, ‫) َجنَّ ُة ا ْل َماْ ٰوى‬ ‫“ اَ ْل َمــاْ ٰوى‬el-Me’vâ” kelimesi, ‫ يَــأْ ۪وى‬،‫ أَ ٰوى‬fiilinin masdarı olup, lügat ma‘nâsı; “Gece veyâ gündüz vakti barınıp sığınılacak mekân”28 demektir. Cennetü’l-Me’vâ ise: “Cennet’lerden bir Cennet’tir. Arş’ın sağ tarafındadır. Şühedânın menzilidir.” Veyâ, “Cebrâîl ve Mîkâîl gibi melâike-i kirâmın kaldığı yer”29 ma‘nâsına gelir. Cennâtü’l-Me’vâ ve Cennetü’l-Me’vâ ifâdeleri, Kur’ân-ı Kerîm’de, üç (3) âyet-i kerîmede geçmektedir.30 Dileyen, bu âyet-i kerîmelerin meâl ve tefsîrle- rine mürâcaat edebilir. 4. Cennâtü Adn (‫) َجنَّا ُت َع ْد ٍن‬ ‫“ َعــ ْد ٌن‬Adn” kelimesinin lügat ma‘nâsı: “ ‘İkámet etmek, bir yerde yerleşmek, kalmaktır.’ Bir kimse için, ‘Orada adn etti’ demek; ‘Orada ikámet etti’ demektir.”31 Cennâtü Adn ise; “Ebedî bostânlar, dâimî meskenler, sâbit ve mukím âhâlînin bu- lunduğu, sebât ve istikrârın ebedî olduğu mekân” demektir. Bu isim, Cennet’in 25 el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân, 499. 26 Hâdiyü’l-Ervâh ilâ Bilâdi’l-Efrâh, 132. 27 Mâide; 5:65; Yûnus, 10:9; Hacc, 22:56; Şuarâ, 26:85; Lokmân, 31:8: Sáffât, 37:43; Vâkıa, 56:12, 59; Kalem, 68:34; Meáric, 70:38. 28 Mu‘cemü Mekáyisi’l-Lügat, 1/151; el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân, 24. 29 Maánîyu’l-Kur’ân li’l-Ferrâ, 3/97; Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân li’t-Taberî, 13/27/55; Câmiu’l-Ahkâmi’l-Kur’ân li’l-Kurtubî, 9/17/96. 30 Secde, 32:19; Necm, 53:15; Nâziát, 79:39. 31 Mu‘cemü Mekáyisi’l-Lügat, 4/248; Müfredât, 326.

30 Dâr-ı Saádet bütün tabakalarına şâmildir. Zîrâ, Cennet’in bütün tabakalarında dâimî ikámet yerleri vardır. Kur’ân’da, “Adn Cennet’leri” ifâdesi, on bir (11) âyette geçmektedir.32 Dile- yen, bu âyet-i kerîmelerin meâl ve tefsîrlerine mürâcaat edebilir. 5. Cennâtü’l-Firdevs (‫( َجنَّا ُت ا ْل ِف ْر َد ْو ِس‬ ‫“ ا ْل ِفــ ْر َد ْو ُس‬el-Firdevs” kelimesi, Cennet’in tamâmı için kullanılan bir isim- dir. Aynı zamânda Cennet’in en üstünü ve en yükseği için de söylenir. Diğer Cennet’lere göre en üstün olan bu Cennet’e, bu isim daha lâyıktır. Firdevs’in asıl ma‘nâsı, “İçinde her türlü ağacın, özellikle üzüm bağlarının bulunduğu büyük bahçe” demektir. Ferâdis; bahçeler ma‘nâsındadır. Firdevs kelimesi için çeşitli ma‘nâlar verilmiştir: Ka‘b, “İçinde üzümler olan bahçedir” der. el-Leys, “Bağlık bir bahçedir. Müferdes demek; bağ, ya‘nî asmalık demektir” der. Mücâhid, “Rumca’da bahçe ma‘nâsındadır” der. Zeccâc, “Rumca’da bahçe ma‘nâsında olup, Arabca’ya naklolunmuştur. Bütün bahçelerde bulunan her çeşit meyve ve sebzeyi içine alan bir bahçedir” demiştir.33 “Firdevs” kelimesi, Kur’ân-ı Azímü’ş-şân’da iki (2) yerde geçmektedir. Kehf Sûresi’nde şöyle buyruluyor: ‫(“ ِا َّن الَّ ۪ذيـ َن ٰا َمنُـوا َو َع ِم ُلـوا ال َّصا ِل َحـا ِت َكانَـ ْت لَ ُهـ ْم َجنَّـا ُت ا ْل ِفـ ْر َد ْو ِس نُـ ُز ًل‬O kim- seler ki; îmân ettiler ve sálih amellerde bulundular. Onlar için Firdevs Cennetleri, bir konak olmuştur.) Bu yüksek vasıflarla muttasıf olan zâtlar, Cennetlerin en yük- seği olan ve üstünde Arş-ı Rahmân bulunan Firdevs adındaki Cennet’in bostânla- rına, bağlarına ve bahçelerine nâil olacaklardır.”34 ‫“ َخا ِل ۪ديـ َن ۪في َهـا َل يَ ْب ُغـو َن َع ْن َهـا ِحـوَ ًل‬Artık o Firdevs Cennetlerine nâil olanlar, (orada ebediyyen kalıcıdırlar.) Orada ebedî bir súrette ikámet edip mes‘údâne ya- şayacaklardır. (Oradan ayrılmak istemezler.) Oradan başka bir mahalle nakl olun- mak istemezler. ”35 32 Tevbe, 9:72; Ra‘d, 13:23; Nahl, 16:31; Kehf, 18:31; Meryem, 19:61; Táhâ, 20:76; Fâtır, 35:33; Sád, 38:50; Gáfir, 40:8; Saff, 61:12; Beyyine, 98:8. 33 Hâdiyü’l-Ervâh ilâ Bilâdi’l-Efrâh, 132. 34 Kehf, 18:107. 35 Kehf, 18:108.

Birinci Bâb/Birinci Fasıl 31 Mü’minûn Sûresi’nde ise Firdevs Cennetinden şöyle bahsedilmektedir: ‫“ اُ ۬و ٰلٓ ِئـ َك ُهـ ُم ا ْلوَا ِرثُـو َن‬Bu yüksek evsáfa hâiz olan mü’minler, (işte vâris olanlar, onlardır.)”36 ‫(“ اَلَّ ۪ذيــ َن يَ ِرثُــو َن ا ْل ِفــ ْر َد ْو َسۜ ُهــ ْم ۪في َهــا َخا ِلــ ُدو َن‬Onlar ki,) o güzel vasflara sáhib olan mü’minler ki; (Firdevs’e vâris olurlar.) Cennetlerin en yüksek derecesini, taba- kasını teşkîl eden o ebedî saádet mevkiıne, kendilerine başkalarından mîrâs kalmış gibi sáhib bulunurlar. (Onlar, orada ebedî olarak kalıcılardır.) Artık oradan ebedî olarak çıkmayacaklardır.” Resûl-i Ekrem (asm), bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır: ‫“ ِاذَا َســاَ ْل ُت ُم الّٰلَ فَا ْســاَلُو ُه ا ْل ِفــ ْر َد ْو َس فَ ِانَّــ ُه اَ ْو َســ ُط ا ْل َجنَّــ ِة َواَ ْعــ َى ا ْل َجنَّــ ِة‬Elláh’tan istediğiniz zamân, Cennetü’l-Firdevs’i isteyin. Çünkü, Firdevs, Cennet’in ortası ve a‘lâsıdır.”37 İmâm Süyûtí (ra), şöyle buyurmuştur: “Cennet’in ortasından murâd, ya‘nî Cennet’in en hayırlısı ve en efdali demektir.”38 6. Dâru’s-Selâm (‫) َدا ُر ال َّسلاَ ِم‬ ٌ‫“ َدار‬Dâr” kelimesi, “menzil” demektir. Belde ve memleketler için, hattâ bu ta‘bîr, dünyâ için kullanılır.39 Selâm ise, Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinden bir isim- dir. Dâru’s-Selâm, “Cenâb-ı Hakk’ın mü’min evliyâsı (müttakí ve sálih kulları) için hâzırladığı Cennet’tir. Bu memleketin bu ismi alması, gáyet lâyık ve muvâfık- tır. Çünkü, hakíkí selâmet oradadır. Dâru’s-Selâm olan o álemde fenâ değil, beká vardır; fakírlik değil, zengînlik vardır; zillet değil, izzet ve şeref vardır; hastalık değil, sıhhat ve áfiyet vardır. Orada keder, hüzün, âfât, nekáis ve mekârihin cümlesinden emniyyet ve selâmet vardır. Husúsan ölüm ve ihtiyârlıktan selâmetin olduğu bir álemdir. Bu memleketin teşrîf ve ta‘zíminden dolayı ‘dâr’ lafzı, Elláh’ın isimlerin- den bir isim olan ‘Selâm’ ismine izáfe edilmiştir.”40 36 Mü’minûn, 23:10. 37 Sahîhu’l-Buhárî, 2790. 38 el-Budûr’s-Sâfire fî Umûri’l-Âhire, 387. 39 el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân, 184. 40 Câmiu’l-Beyân, 5/7/32, 7/11/103; Hâdiyü’l-Ervâh ilâ Bilâdi’l-Efrâh, 128; Tefsîru’l-Kur’ân li-İbn-i Kesîr, 4/197; Tâcu’l-Arûs, 8/342.

32 Dâr-ı Saádet Dâru’s-Selâm, Cennet’e delâlet etmesi hasebiyle Kur’ânda iki (2) yerde geç- mektedir.41 İnsânın yaradılış gáyesi, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına nâil olup Cennet’te ebedî bir súrette mes‘úd olmaktır. Kur’ân’ın asıl hedefi de Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanan insânları Cennet’e götürmektir. Bunun için, Kur’ân lisânıyla umûm nev-ı beşer, “Dâru’s-Selâm” olan Cennet’e da‘vet edilir. Şöyle ki: ‫“ َوالّٰ ُل يَ ْد ُٓعـوا ِا ٰلـى َدا ِر ال َّسـ َا ِمۜ َويَ ْهـ ۪دي َمـ ْن يَ َٓشـا ُء ِا ٰلـى ِصـرَا ٍط ُم ْسـتَ ۪قي ٍم‬Ey insân- lar! Bu fânî dünyâya bedel, (Elláhu Teálâ,) sizleri, (selâmet mahalline) Cennet álemine, nice ebedî ni‘metlere sáhib olan ve içinde bulunacak zâtlar ile melekle- rin biribirine selâm vererek rahmet okuyacakları ebedî ikámetgâha (da‘vet ediyor.) İçinde hastalık, belâ, musíbet, ihtiyârlık, yorgunluk, ayıb, kusúr, elem, keder, ölüm; kısaca insânı mahzûn edecek ve korkutacak hîçbir hâlin bulunmadığı bir saádet mahalline sizleri da‘vet ediyor. Öyle bir saádete kavuşmaya vesîle olacak vazífeleri, îmân ve ubûdiyyeti sizlere emrediyor. (Ve) o hikmet sáhibi Zât, (dilediğini) kulla- rından hidâyete kavuşma kábiliyyetine sáhib bulunan ve bunu irâde eden her bir ferdi, (sırât-ı müstakíme) doğru yola (hidâyet buyurur) ki, o yol da İslâm Dîni’nden ibârettir. Öyleyse, ebedî bir ni‘mete, bâkí bir selâmete, dâimî bir saádete nâil olmak isteyen her insân, bu İlâhî Dîn’e sarılmalıdır.”42 Gelecek âyet-i kerîmede ise sırât-ı müstakím ehline dâru’s-Selâm olan Cen- net va‘dedilmektedir: ‫(“ لَ ُهـ ْم َدا ُر ال َّسـ َا ِم ِع ْنـ َد رَبِّ ِهـ ْم َو ُهـوَ َو ِليُّ ُهـ ْم بِ َمـا َكانُـوا يَ ْع َم ُلـو َن‬Onlar için,) Elláhu Teálâ’nın âyetlerini güzelce tefekkür edip öğüt alanlar ve istikámet üzere bulunan- lar için, (Rab’lerinin yanında) ma‘nevî huzúrunda, dâr-ı bekáda (selâmet mahalli) içinde hastalık, belâ, musíbet, ihtiyârlık, yorgunluk, ayıb, kusúr, elem, keder, ölüm, kısaca insânı mahzûn edecek ve korkutacak hîçbir hâl bulunmaz bir saádet mahal- li (vardır. Ve Elláhu Teálâ, yaptıkları amelleri sebebiyle onların dostudur.)”43 Hulâsa: Cenâb-ı Feyyâz-ı Mutlak olan Rabb-i Kerîm’imiz, emn ü emân ve saádet diyârı olan darü’s-selâm’ı ehl-i îmân için hâzırlamış ve böyle bir Cennet’i onlara va‘detmiştir. Orada ne korku, ne mahzûniyyet, ne hastalık, ne ihtiyârlık, ne ölüm, ne derd-i maíşetle meşgúl olmak, ne yorgunluk, ne ikrâm edilen rızkın 41 En‘ám, 6:127; Yûnus, 10:25. 42 Yûnus,10: 25. 43 En‘ám, 6:127.

Birinci Bâb/Birinci Fasıl 33 bozulup çürümesi vardır. Kısaca Cennet, selâmet diyârıdır. Ehl-i Cennet’e ne râhatsız edici, ne de mahzûn edici bir hâl ve sebeb árız olur. 7. el-Hüsnâ (‫)ا ْل ُح ْس ٰن‬ ‫“ ا ْل ُح ْســ ٰى‬el-Hüsnâ” kelimesi, kubhun ve çirkinliğin zıddı olup, her mergúb ve mahbûb şeye denir.44 “En güzel, en iyi, en mükemmel” ma‘nâsına gelen bu ke- lime, Cennet’e delâlet etmesi hasebiyle Kur’ân’da on (10) yerde geçmektedir.45 Ekser müfessirîn-i izáma göre; bu âyet-i kerîmelerdeki “Hüsnâ” ta‘bîrinden murâd; âhiretteki “Dâru’n-Naím” olan Cennet’tir. 8. Dâru’l-Mukáme (‫) َدارَ ا ْل ُم َقا َم ِة‬ ‫“ ا ْل ُم َقا َمـ ُة‬el-Mukáme” kelimesi, “İçinde ikáme edilen meclis”46 ifâdesi için kul- lanılır. Dâru’l-Mukáme: “Dâimî ikámet yeri ma‘nâsında olup, onda bulunanlar kesinlikle ondan ayrılmaz, başka yere intikál etmezler.”47 Bu yerden murâd ise; “Dâru’n-Naím” ve “Dâru’l-Hulûd” olarak tesmiye edilen Cennet’tir. Cennet ma‘nâsındaki “Dâru’l-Mukáme” ifâdesi, Kur’ân’da tek bir yerde geçmektedir.48 Ayrıca Kur’ân’da, Cennet için “Túbâ”,49 “Hayevân”,50 “Kademe Sıdk”,51 “Mak‘ad-i Sıdk”52, “Dâru’l-Karâr”53, “Hüsn-i Meâb”54, “Dâru’l-âhireh” “Dâ- ru’l-müttakín”55, “Makám-ı Emîn”56 (“Her türlü kötülük, çirkinlik, sıkıntı ve zarar- dan korunmuş olan güvenli mekân”) ve “Ravza”57 (Bol su kaynaklarına sáhib yeşil bahçe) gibi isim ve ta‘bîrler de kullanılmıştır. 44 es-Sihâh, 5/2099; Müfredât, 118. 45 Nisâ, 4:95; Yûnus, 10:26; Ra‘d, 13:18; Kehf, 18:88; Enbiyâ, 21:101; Fussılet, 41:50; Necm, 53:31; Hadîd, 57:10; Leyl, 92:6,9. 46 Meániyu’l-Kur’ân li’l-Ferrâ, 2/370; es-Sihâh, 5/2017. 47 Câmiu’l-Beyân, 12/22/139; Meálimü’t-Tenzîl, 4/529, Tefsîru’l-Kebîr, 26/27; Rûhu’l-Meánî, 8/22/199. 48 Fâtır, 35:35. 49 Ra‘d, 13:29. 50 Ankebût, 29:64. 51 Yûnus, 10:2. 52 Kamer, 54:55. 53 Gáfir, 40:39. 54 Ra‘d, 13:29; Sád, 38:49. 55 Nahl, 16:30 56 Duhán, 44:51. 57 Rûm, 30:25; Şûrâ, 42:22.

34 Dâr-ı Saádet Hulâsa: Âyet-i kerîmelerin işâretinden ve hadîs-i şerîflerden anlaşıldığı üze- re, ekser ulemâ-i İslâm’ın kabûl ettiği sekiz nev‘ Cennet vardır. Bunlar, ulemâ-i İslâm mâbeyninde değişik lafızlarla ta‘bîr edilse de, asıl olarak sekiz nev‘dir. Kur’ân-ı Kerîm’de, ‫“ َجنَّــا ٌت‬Cennetler” kelimesinin cem‘ sígasıyla gelmesi- nin yedi mühim nükteye işâreti vardır: Birinci Nükte: Cennetlerin taaddüdüne, çok olduğuna işârettir. İkinci Nükte: A‘mâl-i sáliha merâtibinin tenevvüüne ve buna karşılık verile- cek Cennetlerin de tenevvü‘ ve merâtibine işârettir. Demek, Cennetler çok sayıda olduğu gibi; Cennetlerin envâı ve merâtibi dahi muhteliftir. Amellere göre ayrı ayrı mertebeleri hâvîdir. Evet, amellerin mertebesine, derecesine göre Cennet’in mertebeleri de te- nevvü‘ eder; ayrı ayrı derecelere inkısâm eder. Fakat kimse, kendinden üstün makámda olanı anlayamaz; farkı bilemez. Onun için Cennet’te; “Keşke, benim de makámım böyle yüksek olsaydı! Ben de bunun gibi yüksek mertebelere sáhib olsaydım!” diye böyle bir temennîde bulunmaz. Herkes, kendi makámından, de- recesinden son derece memnûndur. Onun için orada, “Keşke!” demek yoktur. Üçüncü Nükte: Bu cem‘ sígası işâret eder ki; Cennet’in her bir cüz’ü, her bir parçası da birer Cennet’tir. Ya‘nî, Cennet, bir isimdir. Bütününe de Cennet denir; her bir parçasına ve cüz’üne de Cennet denir. Onun için Kur’ân-ı Hakîm, ‫ َجنَّــا ٍت‬kelimesini cem‘ getirdi. Ya‘nî, “Ayrı ayrı cennetler toplanır; sonra o yere ‘Cennet’ ismi verilir” şeklinde değildir. Belki her bir parçası da Cennet’tir; umû- mu da Cennet’tir. Dördüncü Nükte: Bu cem‘ sígası, îmâ eder ki: Cennet o kadar geniştir ki; herkesin hissesine düşen kısmı da sanki bütün Cennet kadar geniştir, vâsi‘dir. Demek, Cennet ehlinin her birisine, sanki bütün Cennet vardır. Ya‘nî, ehl-i Cennet, hep berâber, bir Cennet’te değildirler. Herkese verilen Cennet, bütün Cennet kadardır. Ya‘nî, Elláh (cc), hepsini bir yere, bir Cennet’e idhál edip is- mini Cennet koymamıştır. Belki, herkesin o kadar geniş bir Cennet’i vardır ki; sanki bütün Cennet, ondan ibârettir. Beşinci Nükte: ‫ َجنَّــا ٍت‬kelimesinin nekire gelmesi, sâmi‘in zihnine şu hadîsi getirir ve ona okur: ‫ ثُ َّم‬،‫ َش ِه ْد ُت ِم َن النَِّ ِ ّب َ ْم ِل ًسا َو َص َف ۪في ِه ا ْل َجنَّةَ َح ّٰت ا ْنتَ ٰهى‬:‫ قَا َل‬، ‫َع ْن َس ْه ِل ْب ِن َس ْع ٍد‬

Birinci Bâb/Birinci Fasıl 35 ‫ ثُ َّم‬.‫ َو َل َخطَرَ َع ٰل قَ ْل ِب بَ َش ٍر‬،‫ َو َل اُذُ ٌن َِس َع ْت‬،‫ ۪في َها َما َل َع ْ ٌي رَأَ ْت‬:‫قَا َل ۪في آ ِخ ِر َح ۪دي ِث ِه‬ ‫ تَتَ َجا ٰفى ُجنُوبُ ُه ْم َع ِن ا ْل َم َضا ِج ِع يَ ْد ُعو َن رَبَّ ُه ْم َخ ْوفًا َوطَ َم ًعا َو ِمَّا‬: ‫قَرَأَ قَا َل الّٰ ُل تَ َعا ٰلى‬ ‫ فَ َل تَ ْعلَ ُم نَ ْف ٌس َما أُ ْخ ِف َي لَ ُه ْم ِم ْن قُ ّرَ ِة أَ ْع ُ ٍي َجزَا ًء بِ َما َكانُوا يَ ْع َم ُلو َن‬. ‫رَزَ ْقنَا ُه ْم يُ ْن ِف ُقو َن‬ Sehl İbn-i Sa‘d (ra) şöyle demiştir: “Bir gün Resûlulláh (sav)’in Cennet’ten bahsettiği bir sohbetinde bulunmuştum. Sözünün sonunda şöyle buyurdu: ‘Orada hîçbir gözün görmediği, hîçbir kulağın duymadığı, hîçbir kimsenin hátırından bile geçirmediği ni‘metler vardır.’ Sonra şu âyeti okudu: ‫تَتَ َجا ٰفى ُجنُوبُ ُه ْم َع ِن ا ْل َم َضا ِج ِع يَ ْد ُعو َن رَبَّ ُه ْم َخ ْوفًا َوطَ َم ًعاۘ َو ِ ّمَا رَزَ ْقنَا ُه ْم يُ ْن ِف ُقو َن ۞ فَ َل‬ ‫تَ ْعلَ ُم نَ ْف ٌس َمٓا اُ ْخ ِف َي لَ ُه ْم ِم ْن قُ ّرَ ِة اَ ْع ُ ٍيۚ َجزَٓا ًء بِ َما َكانُوا يَ ْع َم ُلو َن‬ ‘Onlar, o kimselerdir ki, geceleyin namâz kılmak için (yataklarından kalkarlar; Rablerine, azâbından korkarak ve rahmetinden ümîdvâr olarak duá ederler. Ken- dilerine verdiğimiz rızıklardan da infâk ederler. Artık) dünyâda (işledikleri sálih amellere mükâfât olarak kendileri için, göz aydınlığından ne hâzırlanıb saklandığını kimsebilmez.’58”59 Bu hadîs, Buhárî ve Müslim’de Ebû Hüreyre’den rivâyet edildiği şekliyle de şöyledir: ‫ قال الله عز‬:‫ قال رسول الله صلى الله عليه وسلم‬:‫ قال‬،‫عن ابى هريرة رضى الله عنه‬ ‫ اعدد ُت لعبادى الصالحين ما لاعين رأت ولا أُذن سمعت ولا خطر على قلب‬:‫وجل‬ . )17 :‫ واقرأوا ان شئتم فَ َل تَ ْعلَ ُم نَ ْف ٌس َمٓا اُ ْخ ِف َي لَ ُه ْم ِم ْن قُ ّرَ ِة اَ ْع ُ ٍي (السجدة‬،‫بشر‬ Ebû Hüreyre (ra)’dan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir: Resûlulláh (sav) buyurdu ki: “Elláh Azze ve Celle şöyle buyurdu: ‘Cennet’te sálih kullarım için öyle ni‘metler ve ikrâmlar hâzırlamışım ki; ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne de kalb-i beşere hutúr etmiştir.’ ” Ebû Hüreyre (ra), daha sonra şöyle dedi: “Şâyet istiyorsanız, bu hakíkata işâret eden şu âyeti okuyunuz: 58 Secde, 32:16-17. 59 Müslim, Cennet, 5.

36 Dâr-ı Saádet ‫ فَـ َا تَ ْعلَـ ُم نَ ْفـ ٌس َمـا اُ ْخ ِفـ َى لَ ُهـ ْم ِمـ ْن قُـ ّرَ ِة اَ ْعـ ُ ٍن َجـزَا ًء بِ َمـا َكانُـوا يَ ْع َم ُلـو َن‬Ya‘nî: ‘Hîçbir nefis, kendileri için, gözleri rûşen edecek, aydınlatacak ni‘metlerden neler gizlenmiş, hâzırlanmış olduğunu bilemez.’ ” 60 61 Suâl: Bu hadîs-i kudsîde, “Cennet’te sâlih kullarım için öyle ni‘metler ve ik- râmlar hazırlamışım ki; ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne de kalb-i beşere hutûr etmiştir.” deniliyor. Halbuki gerek Kur’an-ı Kerîm’de, gerek Ehâdîs-i Nebeviy- yede Cennet’le alâkalı pek çok tavsífât bulunmaktadır. Bu durum, bir tezâd teş- kîl etmiyor mu? Elcevâb: Kur’ân ve Ehâdîs-i Nebeviyyede geçen Cennet’in evsâfıyla alâkalı beyânât, temsîlâttır. Cennet’te ehl-i îmân ve tâat için ihzár edilen ni‘metlerin hakíkatini bilmek ve ta‘rîf etmek mümkün değildir. Üstâd Bedîuzzamân (ra) Hazretleri, bu hadîs-i şerîfin şerhi sadedinde “Söz- ler” adlı eserinde şöyle buyurmuştur: “Hem anlarsın ki: Öyle bir Rahmân, öyle bir álemde, öyle hás ibâdına öyle ik- râmlar edecek; ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne kalb-i beşere hutúr etmiştir. Âmennâ...”62 “Ve şu meydân-ı tecrübe ve şu destgâh-ı imtihândan sonra onların Rabb-i Kerîm’i onları, îmânlarına mükâfât olarak saádet-i ebediyyeye ve İslâmiyyetlerine ücret olarak Dâru’s-selâm’a da‘vet ederek öyle bir ikrâm etti ve eder ki, hîç göz görmemiş ve kulak işitmemiş ve kalb-i beşere hutúr etmemiş derecede parlak bir tarzda rahmetine mazhar etti ve onlara ebediyyet ve beká verdi. Çünkü, ebedî ve sermedî olan bir cemâlin seyirci müştakı ve âyînedâr áşıkı, elbette bâkí kalıp ebede gidecektir. İşte Kur’ân şâkirdlerinin ákıbetleri böyledir. Cenâb-ı Hak bizleri onlar- dan eylesin. Âmîn!”63 Altıncı Nükte: Kur’ân-ı Kerîm’de Cennet’le alâkalı ba‘zı âyet-i kerîmelerde64 60 Secde, 32:17. 61 Buhárî, Bed’ü’l-Halk, 8; Müslim, Cennet, 2. 62 Sözler, 10. Söz, 6. Hakíkat, s. 77. 63 Sözler, 11. Söz, s. 126. 64 Bakara, 2:25; Âl-i İmrân, 3:15,136,195,197; Nisâ, 4:13,57,122; Mâide, 5:12,85,119; Tevbe, 9:21, 72, 89, 100; İbrâhîm, 14:23; Hicr, 15:45; Hacc, 22:14,23; Furkán, 25:10; Duhán, 44:52; Muham- med, 47:12; Feth, 48:5,17; Zâriyât, 51:15; Túr, 52:17; Kamer, 54:54; Hadîd, 57:12; Mücâdele, 58:22; Saff, 61:12; Tegábün, 64:9; Talak, 65:11; Tahrîm, 66:8; Meáric, 70:35; Müddessir, 74:40; Burûc, 85:11.

Birinci Bâb/Birinci Fasıl 37 ‫ َجنَّــا ٍت‬kelimesinin nekire getirilmesinin bir nüktesi de şudur: Tâ ki, herkes, nasıl bir Cennet’i istihsân edip istiyorsa; ne şekilde bir Cennet’i tasavvur edip düşünüyorsa; ona göre bir Cennet verileceğine işâret etsin. Evet, herkesin istediği, arzû ettiği Cennetler ayrı ayrıdır. Herkes, kendi zev- kıne göre bir Cennet ister. Meselâ; yayla hayâtına alışan bir kimse, yayla gibi bir yeri ve ona münâsib bir çadırı, bir evi ister. İşte ehl-i Cennet için, böyle yerler de vardır. Hem meselâ; şehirde yaşayan bir kimse, şehir hayâtına lâyık bir tarzda binâlar, köşkler, sarâylar, mâlikháneler ister. İşte ‫ َجنَّـا ٍت‬kelimesinin nekire getirilmesiyle; bu kelime, ma‘nâsını sâmi‘lerin zihinlerine havâle ediyor. Tâ, herkes, istediği ve tasavvur ettiği tarzdaki Cen- net’i düşünsün; onu Elláh’tan istesin. Zîrâ, her arzûya göre, ayrı ayrı Cennetler vardır. Yedinci Nükte: ‫ َجنَّا ٍت‬kelimesindeki tenvîn-i tenkîrî, sanki ‫(“ َو ۪في َهـا َمـا تَ ْشـتَ ۪هي ِه ا ْلَ ْن ُفـ ُس‬Orada) Cennet’te (nefislerinin istediği her şey ve gözle- rinin lezzet alıp hóşlandığı her şey vardır.)”65 âyetine bedel olarak gelmiştir. Evet, bu âyet-i kerîme ifâde eder ki: Sâmi‘lerin iştihâ ve istihsânları neyi is- tiyorsa, neyi arzû ediyorsa; o arzû edip istedikleri şey, Cennet’de vardır. Ta‘rîf-i ihâtası gayr-ı mümkindir.66 DÖRDÜNCÜ MEBHAS Cennet’in, Cennet’te ehl-i îmâna ikrâm edilecek ni‘metlerin ve Cennet ehlinin ebedî ve bâkí olması hakkındadır. Cumhûr-i ulemâ, Cennet’in, Cennet ni‘metlerinin ve o ni‘metlerden istifâde eden ehl-i Cennet’in ebedî olduğunu beyân etmişlerdir. Zîrâ, hem Kur’ân’ın açık ifâdeleri, hem de sahîh hadîsler, bu yüksek hakíkati haber vermektedir. Cenâb-ı Hak, fazl u kereminden, hem Cennet’e hem içindeki bütün ni‘met- lere, hem de ehl-i Cennet’e ebediyyet ve beká verir. Onun için Kur’ân-ı Azí- mü’ş-şân, Cennet’teki ni‘metleri ta‘dâd ederken; en son müjde olarak Cennet’in, içindeki ni‘metlerin ve Cennet ehlinin ebedî, bâkí ve dâimî olduğunu zikreder. 65 Zuhruf, 43:71. 66 Arabî İşârâtü’l İ‘câz Meâl ve Şerhi: 6/459-460.

38 Dâr-ı Saádet Evet, ni‘meti hakíkí ni‘met eden, lezzetleri tam tekmîl eden; ancak devâm ve hulûddur. Ya‘nî, ebedî, dâimî, müstemir olmasıdır. Cennet ni‘metlerinin fevkın- de bir ni‘met de, o ni‘metlerin ebedî ve dâimî olmasıdır. İşte Kur’ân-ı Hakîm, bu büyük ni‘meti ihtár sadedinde Cennet ni‘metlerini ta‘dâd ettikten sonra sık sık ‫ َخا ِل ۪ديــ َن ۪في َهٓــا اَبَــ ًدا‬ya‘nî, “Ehl-i Cennet, Cennet’de ebedî ve dâimî olduk- ları hâlde, Cennet ni‘metlerinden istifâde ederler, zevk u safâ içinde kalırlar” veyâ ‫ َو ُهـ ْم ۪في َهـا َخا ِلـ ُدو َن‬ya‘nî, “(Onlar, orada) Cennet’te (ebediyyen kalıcıdırlar)” cüm- lelerini zikreder. Bununla en büyük bir müjdeyi haber verir. Evet, insân, bir ni‘mete kavuştuğu veyâ bir lezzete mazhar olduğu zamân, en evvel zihnine gelen, fikrini meşgúl eden şey, “Acabâ bu ni‘met ve lezzet dâimî midir, devâm edecek midir? Yoksa zevâl ve fenâ ile bozulacak; devâm etmeyecek midir?” düşüncesidir. Ni‘metin devâmını hayâl etmedikçe, o insânın tam lez- zet alması mümkün değildir. Binâenaleyh, Kur’ân-ı Kerîm, ‫َو ُهــ ْم ۪في َهــا َخا ِلــ ُدو َن‬ cümlesi ile Cennet’in ebediyyetini ve ehl-i Cennet’in ezvâc, akrabâ ve ahbâbla- rıyla berâber orada dâimî ve ebedî olarak kalıp Cennet’in lezâiz ve ni‘metleriyle mütelezziz ve mütena‘im olacaklarını müjdelemekle, ni‘metin tekmîline işâret etmiştir. Zîrâ, ni‘metin tam ve kâmil bir ni‘met olması, ancak devâmlı olmasına bağlıdır. Hem, ‫ فَلَ ُهـ ْم اَ ْجـ ٌر َغـ ْ ُر َ ْمنُـو ٍن‬ya‘nî, “Îmân edip amel-i sálih işleyenler için Cen- net’te, hîç kesintiye uğramadan dâimî olan ecr u mesûbât, ni‘met ve lezzet vardır”67 gibi çok âyetlerle de bu hakíkat müjdelenmiştir. Hulâsa: Kur’ân’da sıkça tekrâr edilen ‫ َو ُهـ ْم ۪في َهـا َخا ِلـ ُدو َن‬cümle-i kudsiyyesi ifâde ediyor ki: Hem Cennet’in kendisi ebedîdir, hem ehl-i Cennet ebedîdir, hem onların akrabâ ve taallukátı, ezvâc ve hûrîleri ebedîdirler. Hem Cennet’in bütün bağ ve bahçeleri, köşk ve sarâyları, nehir ve çeşmeleri, çarşı ve pazarları, binekleri ebedîdir. Hem Cennet ehline orada ikrâm edilen bütün ni‘metler ve o ni‘metlerden alınan lezâiz ebedîdir. Hem ehl-i Cennet’in o ni‘metlerden istifâ- deleri de ebedî ve dâimîdir. Cennet, ebedî olmazsa, içindekiler de ebedî olmaz. Zâten Cennet’i Cennet eden, devâm ve hulûddur; içindekiler ebedî olmazsa Cennet’in bir ma‘nâsı olmaz. 67 Tîn, 95:6.

Birinci Bâb/Birinci Fasıl 39 Şimdi Cennetin ebedî ve bâkí olduğunu haber veren delîlleri zikredeceğiz: Cennet’in ebediyyetini haber veren delîllerden birincisi: Kur’ân-ı Azí- mü’ş-şân’dır. Mütekellim-i Ezelî, Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok âyet-i kerîmesin- de Cennet ve ehlinin ebedî olduğunu müjdelemektedir. Kur’ân’da Cennet’in ebediyyetini ifâde eden ta‘bîrler içinde en fazla kullanılanı, ‫ ُخ ْلـد‬kelimesi ve bu masdardan müştak olan kelimelerdir. Bu kelimeler, Kur’ân’da seksen yedi (87) yerde geçmekte olup, kırk bir (41) yerde Cennet’in ebedîliğini ifâde etmek için kullanılmıştır.68 Cennet’in ebedîliğini ifâde eden bir başka kelime de “ebedî olarak” ma‘nâ- sına gelen ‫ اَبَــ ًدا‬kelimesidir. Kur’ân’da yirmi sekiz (28) yerde geçen bu kelime, dokuz (9) yerde Cennet’in ebedîliğini ifâde etmektedir.69 Kur’ân’da Cennet’in ebedîliğini ifâde eden “huld” ve “ebeden” kelimeleri dı- şında başka ifâdeler de mevcûddur. Meselâ: ‫(“ َل يَ َم ُّســ ُه ْم ۪في َهــا نَ َصــ ٌب َو َمــا ُهــ ْم ِم ْن َهــا بِ ُم ْخرَ ۪جــ َن‬Onlara, orada) Cennet’te (bir yorgunluk dokunmaz. Onlar,) o Cennetlere giren zâtlar, (oradan) o Cennetler- den (çıkarılacak da değillerdir.) Orada ebediyyen ikámet ederek sonsuz ni‘metle- re, tecellîlere mazhar olacaklardır. Bu kavuşacakları eşsiz ve benzersiz lütuflar, mükâfâtlar aslâ yok olmayacaktır.”70 Cennet’in ebediyyetine inanmak, zarûriyyât-ı dîniyyedendir.71 Halef ve selef- ten cumhûr-i eimmenin i‘tikádı bu şekildedir.72 Cennet’in, içindeki ni‘metlerin ve Cennet ehlinin ebediyyetini sarâhaten ifâde eden pek çok âyet-i kerîme vardır.73 68 Bakara, 2:25, 82; Âl-i İmrân, 3:15,107, 136, 198; Nisâ, 4:13, 57, 122; Mâide, 5:85, 119; A‘râf, 7:42; Tevbe, 9:22, 72, 89, 100; Yûnus, 10:26; Hûd, 11:23, 108; İbrâhîm, 14:23; Kehf, 19:108; Táhâ, 20:76; Enbiyâ, 21:102; Mü’minûn, 23:11; Furkán, 25:15, 16, 76; Ankebût, 29:58; Lokmân, 31:9; Zümer, 39:73; Zuhruf, 43:71; Ahkáf, 46:14; Fetih, 48:5; Káf, 50:34; Vâkıa, 56:17; Hadîd, 57:12; Mücâdele, 58:22; Tegábün, 64:9; Talak, 65:11; İnsân, 76:19; Beyyine, 98:8. 69 Nisâ, 4:57, 122; Mâide, 5:119; Tevbe, 9:22,100; Kehf, 18:3; Tegábün, 64:9; Talak, 65:11; Beyyine, 98:8. 70 Hicr, 15:48. 71 Hâdiyü’l-Ervâh ilâ Bilâdi’l-Efrâh, 400. 72 Şerhu’l-Akídetü’t-Tahaviyye li İbn-i Ebi’l-İzz, 480. 73 Bakara, 2:25, 82; Âl-i İmrân, 3:15, 136, 198; Nisâ, 4:13, 57, 122; Mâide, 5:85, 119; A‘râf, 7:42; Tevbe, 9:21, 22, 72, 89, 100; Yûnus, 10:26; Hûd, 11:23, 108; Ra‘d, 13:35; İbrâhîm, 14:23; Hicr, 15:48; Kehf, 18:108; Táhâ, 20:76; Enbiyâ, 21:102; Mü’minûn, 23:11; Furkán, 25:15, 16, 76; Ankebût, 29:58; Lokmân, 31:9; Sád, 38:54; Zümer, 39:73; Zuhruf, 43:71; Ahkáf, 46:14; Feth, 48:5; Káf, 50:34; Vâkıa, 56:17; Hadîd, 57:12; Mücâdele, 58:22; Tegábün, 64:9; Talak, 65:11; İnsân, 76:19; Beyyine, 98:8.

40 Dâr-ı Saádet Bu âyet-i kerîmeler, delâlet-i kat‘ıyye ile Cennet’in bâkí olduğunu; içindeki ni‘metlerin ve ehlinin kesinlikle fenâya gitmeyeceğini ifâde eder. Nümûne ola- rak birkaçını zikredeceğiz: Birinci Âyet: ‫ِا َّن الَّ ۪ذي َن ٰا َمنُوا َو َع ِم ُلوا ال َّصا ِل َحا ِت َواَ ْخبَ ُتٓوا ِا ٰلى رَبِّ ِه ْمۙ اُو۬ ٰلٓ ِئ َك‬ ‫اَ ْص َحا ُب ا ْل َجنَّ ِةۚ ُه ْم ۪في َها َخا ِل ُدو َن‬ “Tahkík, îmân edenler ve sálih amellerde bulunanlar ve Rab’lerine tam bir itáat ve kemâl-i tevâzu‘ ve huşû‘ ile boyun eğenler; bu evsáfa hâiz olanlar, Cennet ehlidir- ler. Onlar, orada ebedî kalıcılardır.”74 İkinci Âyet: ‫َجزَٓا ُؤ۬ ُه ْم ِع ْن َد رَبِّ ِه ْم َجنَّا ُت َع ْد ٍن َ ْت ۪ري ِم ْن َ ْت ِت َها ا ْلَ ْن َها ُر َخا ِل ۪دي َن ۪في َهٓا اَبَ ًد ۜا‬ ‫رَ ِض َي الّٰ ُل َع ْن ُه ْم َورَ ُضوا َع ْن ُهۜ ٰذ ِل َك ِل َم ْن َخ ِش َي رَبَّ ُه‬ “(Mü’minlerin, îmânları ve amel-i sálihleri sebebiyle müstehak oldukları cezâ- ları,) îmân ve sálih amellerinin karşılığı, mükâfâtı, (Rablerinin indinde onların ikámetlerine mahsús olan bağlar ve bostânlardan ibâret olan Cennetlerdir ki; o Cennetlerin altında ehl-i Cennet’in telezzüzü için ırmaklar akar ve ehl-i Cennet de muhâlled) ebedî, dâimî (oldukları hâlde, o Cennet’te ebeden zevk u safâ içinde kalır- lar.) Ehl-i Cennet, cismin telezzüz edeceği her ni‘mete nâil olduktan sonra, gáye-i amelin en a‘lâsı ve en nihâyesi olan rızá-yı İlâhî’ye nâil olurlar ki; (Elláhu Teálâ, onlardan) onların amel ve ihlâslarından (râzı olur ve onlar da O’ndan) O’nun lütf ü ihsânından (râzı olurlar.) Rızá-yı İlâhî, rûhun gıdâsı olduğu cihetle, diğer ni‘met- lerden efdal olduğu gibi; rızá, cümle ni‘metlere neyl-i vusúlün esâsı olduğu cihet- le dahi efdaldir. (Şu beyân olunan rızá-yı İlâhî, şol kimseler içindir ki; o kimse, Rabb’isinden korkar.)”75 Üçüncü Âyet: ‫َوالَّ ۪ذي َن ٰا َمنُوا َو َع ِم ُلوا ال َّصا ِل َحا ِت َسنُ ْد ِخ ُل ُه ْم َجنَّا ٍت َ ْت ۪ري ِم ْن َ ْت ِت َها‬ ‫ا ْلَ ْن َها ُر َخا ِل ۪دي َن ۪في َهٓا اَبَ ًد ۜا لَ ُه ْم ۪في َهٓا اَ ْز َوا ٌج ُمطَ ّهَرَ ٌةۘ َونُ ْد ِخ ُل ُه ْم ِظ ًّل ظَ ۪لي ًل‬ 74 Hûd, 11:23. 75 Beyyine, 98:8.

Birinci Bâb/Birinci Fasıl 41 “(Ve o kimseler ki;) onlar, Elláhu Teálâ’ya, kitâblarına, resûllerine ve âhirete (îmân ettiler ve) îmânlarının muktezásı olan (sálih amellerde bulundular. Biz Azí- mü’ş-şân, yakın vakitte onları altlarından ırmaklar akar Cennet’lere, o Cennet’lerde ebedî kalıcı oldukları hâlde elbette idhál edeceğiz. Onlar için orada) Cennet’te hayız ve nifâsdan, dünyâda fıtratın sevmeyeceği ahlâk-ı zemîmeden ve sû-i işretten (pâk ve temiz eşler vardır ve onları,) ne sıcak, ne soğuk, tam karârında kemâl-i râhatta oldukları hâlde (gölgeler altında bulunduracağız.) Ve o gölge, gáyet medîd ve kesîf olup onda hîçbir harâret bulunmaz. Güneş te’sîr etmez, mümted bir gölgedir ki; ni‘met-i tâmmeyi ve râhat-ı dâimiyyeyi mûcibdir. Onlar, o Cennet’lerde dâimî bir huzúr ve saádet içinde yaşayıp duracaklardır.”76 Dördüncü Âyet: ‫“ اُ ْد ُخ ُلو َهـا بِ َسـ َا ٍ ۜم ٰذ ِلـ َك يَـ ْو ُم ا ْل ُخ ُلـو ِد‬Taraf-ı İlâhî’den ehl-i Cennet’e taltíf súretiy- le şöyle denilir: ‘Azâbdan kurtulmuş olarak (selâmetle Cennet’e girin! İşte şu gün; ebedî Cennet’te kalacağınız bir gündür.’)”77 Beşinci Âyet: ‫َواَ ّمَا الَّ ۪ذي َن ُس ِع ُدوا فَ ِفي ا ْل َجنَّ ِة َخا ِل ۪دي َن ۪في َها َما َدا َم ِت‬ ‫ال َّس ٰموَا ُت َوا ْلَ ْر ُض ِا َّل َما َٓشا َء رَبُّ َ ۜك َعطَٓا ًء َغ ْيَ َ ْم ُذو ٍذ‬ “(Saíd olanlar, Cennet’tedirler. Rabbin dilediği müddetden başka) onların Cen- net’ten daha a‘lâ ve yüce mahallere çıkmalarını Rabbin Teálâ murâd ettiği zamân müstesnâ (gökler ve yer devâm ettikçe orada ebedî kalacaklardır. Bir lûtuf ki; arkası kesilmiş, bir müddet ile sınırlanmış veyâ zevâle ma‘rûz olmuş değildir.) Bu lütuf, âhiret Áleminde ebediyyen devâm edecek olup onun sonu ve nihâyeti yoktur.”78 Cennet’in ebedî olduğunu kabûl etmeyenler, bu âyet-i kerîmede geçen, ‫“ َمـا َدا َمـ ِت ال َّسـ ٰموَا ُت َوا ْلَ ْر ُض ِا َّل َمـا َٓشـا َء رَبُّـ َك‬Rabbin dilediği müddetden başka gökler ve yer devâm ettikçe” cümlesini, da‘vâlarına delîl olarak getiriyorlar. Cumhûr-i ulemâ ise, onların bu delîllerini birkaç maddede şöyle çürütmüştür: 1. Arablar, ebedî olan bir şeyi semâvât ve Arz’ın devâmına teşbîh ettiklerin- den, âyet-i celîle, onların teşbîhleri vech üzere inzâl olunmuştur. 76 Nisâ, 4:57. 77 Káf, 50:34. 78 Hûd, 11:108.

42 Dâr-ı Saádet Evet, bu ve buna benzer ifâdeler, Arablar tarafından kullanılan ifâdeler olup bir şeyin nihâyetini değil, bi’l-akis “ebedîliğini” bildirir. Zîrâ, Arabcada sonu gelmeyen bir şeyi ifâde etmek için, bu ifâdenin yanı sıra, “gece karârıp etrâfı örtmeye devâm ettiği sürece”, “gece ve gündüz biribirini ta‘kíb ettikçe”, “denizde su var oldukça”, “dağ yerinde durdukça” gibi ifâdeler kullanılır. Mütekellim-i Ezelî, Kur’ân’ın ilk muhátabı olan Arab Kavmi’ne Cennet’in ebedîliğini bildirmek için, onların ifâdelerini kullanmıştır. Bu sebeble, âyetteki bu ifâdeden hareketle Cennet’in ebedî olmadığı sonucuna varmak yanlıştır. 2. Bu cümlede geçen Semâvât ve Arz kelimelerinden murâd; dünyânın değil; âhiretin Semâvât ve Arz’ıdır. Bu ma‘nâya nazaran, teşbîhe hâcet yoktur. Zîrâ, âhiret ebedî olduğundan, Semâvât ve Arz’ı da ebedîdir. Gelecek âyet-i kerîme- ler, bu hakíkati ifâde etmektedir: ‫“ يَــ ْو َم تُب َــ َّد ُل ا ْلَ ْر ُض َغــ ْرَ ا ْلَ ْر ِض َوال َّســ ٰموَا ُت‬Yer başka bir yere, gökler de başka göklere tebdîl edildiği gün.”79 Bu âyet-i kerîmede, kıyâmetle berâber dünyâ düzeninin tamâmen bozulup gök- lerin ve yerin, Cennet’te başka göklere ve yere dönüşeceği ifâde edilmektedir. ‫َوقَالُوا ا ْل َح ْم ُد ِ ّٰلِ الَّ ۪ذي َص َدقَنَا َو ْع َد ُه َواَ ْورَثَنَا ا ْلَ ْر َض‬ ‫نَتَبَ ّوَاُ ِم َن ا ْل َجنَّ ِة َح ْي ُث نَ َٓشا ُءۚ فَ ِن ْع َم اَ ْج ُر ا ْل َعا ِم ۪لي َن‬ “Cennetlere sevk edilen mü’minler, orada nâil oldukları ni‘metleri görünce (de- diler ki: ‘Hamd, Elláh’a mahsústur ki, bize olan va‘dini yerine getirdi ve bizi bu yere) Cennet’e (vâris kıldı. Cennet’ten dilediğimiz yerde ikámet ederiz. Artık ne güzeldir, güzel amel işleyenlerin mükâfâtı!’) ” 80 Görüldüğü gibi, bu âyet-i kerîmede geçen ‫ اَ ْلَ ْر َض‬kelimesiyle Cennet’te- ki Arz’dan bahsedilmektedir ki; bu da Cennet’in kendine hás bir Arz’ının var olduğuna delîldir. ‫“ ِا َّل َمــا َٓشــا َء رَبُّــ َك‬Rabb’in dilediği -müddet- müstesnâ.” Cenâb-ı Hak dilerse, bu müddeti çoğaltır veyâ azaltır. O’nun kudreti her şeye kâfîdir. Fakat, o Zât-ı Akdes, ehl-i îmân ve táatin Cennet’de ebedî kaldıklarını kesin olarak beyân bu- yurmuş olduğu için, artık böyle bir meşîet bulunmayacağı muhakkaktır. 79 İbrahîm, 14:48 80 Zümer, 39:74.

Birinci Bâb/Birinci Fasıl 43 Evet, tekvînen ve kudret-i İlâhiyye cihetiyle, Cennet’in ebedî olmaması mümkündür. Ya‘nî, Elláhu Teálâ mutlak irâde sáhibi olduğundan, dilerse Cennet’i ebedî kılmaz. Ancak, teklîfen ve va‘d-i İlâhî noktasında bu mümkün değildir. Mâdem Elláhu Teálâ, başta Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân olmak üzere bütün semâvî kitâblarda ve peygamberlerinin lisânıyla, ehl-i îmân ve táat için Cennet’in ebediyyetini haber vermiş ve bunu va‘detmiştir; elbette bu va‘dini ye- rine getirecektir.81 Cennet’in ebediyyetini haber veren delîllerden ikincisi: Ehâdîs-i Nebeviy- ye’dir. Cennet’in ebedî olduğunu isbât eden hadîs-i şerîfler pek çoktur. Nümûne olarak birkaçını zikredeceğiz: Hazret-i Abdulláh ibn-i Ömer (ra)’dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte, Resûl-i Ekrem (asm) bu hakíkate dâir şöyle buyurmaktadır: :‫ ثُ َّم يَ ُقو ُم ُمؤَ ِذّ ٌن بَ ْينَ ُه ْم‬،َ‫يَ ْد ُخ ُل أَ ْه ُل ال َجنَّ ِة ال َجنَّةَ َوأَ ْه ُل النَّا ِر النَّار‬ .‫ ُخ ُلو ٌد‬،‫ َويَا أَ ْه َل ال َجنَّ ِة َل َم ْو َت‬،‫يَا أَ ْه َل النَّا ِر َل َم ْو َت‬ “(Ehl-i Cennet, Cennet’e; ehl-i nâr, nâra dâhil olunca; aralarında bir müezzin) nidâ edici, (şöyle nidâ eder: ‘Ey ehl-i nâr! Artık ölüm yoktur.) Ebedî olarak âteşte kalacaksınız. (Ey ehl-i Cennet! Size de ebediyyen ölüm yoktur. Siz de ebedî ola- rak Cennet’te kalacaksınız.’)”82 ،‫ ِإذَا َصارَ أَ ْه ُل ال َجنَّ ِة ِإلَى ال َجنَّ ِة‬:‫ قَا َل رَ ُسو ُل الّٰ ِل َص َّل الّٰ ُل َعلَ ْي ِه َو َس ّلَ َم‬:‫ قَا َل‬،َ‫َع ِن ا ْب ِن ُع َمر‬ ‫ ثُ َّم يُنَا ِدي‬،‫ ثُ َّم يُ ْذبَ ُح‬،‫ ۪جي َء بِا ْل َم ْو ِت َح ّٰت ُ ْي َع َل بَ ْ َي ال َجنَّ ِة َوالنَّا ِر‬،‫َوأَ ْه ُل النَّا ِر ِإلَى النَّا ِر‬ ‫ فَ َ ْي َدا ُد أَ ْه ُل ال َجنَّ ِة فَرَ ًحا ِإ ٰلى‬،‫ َويَا أَ ْه َل النَّا ِر َل َم ْو َت‬،‫ يَا أَ ْه َل ال َجنَّ ِة َل َم ْو َت‬:‫ُمنَا ٍد‬ .‫ َويَ ْز َدا ُد أَ ْه ُل النَّا ِر ُح ْزنًا ِإ ٰلى ُح ْز ِن ِه ْم‬،‫فَرَ ِح ِه ْم‬ Hazret-i Abdulláh ibn-i Ömer (ra)’ın, Resûl-i Ekrem (asm)’dan rivâyet ettiği bir hadîsde, o zât-ı Ekrem (asm) şöyle buyurmuştur: “(Ehl-i Cennet Cennet’e ve ehl-i nâr nâra dâhil olduktan sonra, ölüm getirilip,) bir koç súretinde (Cennet ile Cehennem arasına bırakılır. Sonra) başı (kesilir. Ar- dından bir münâdî şöyle nidâ eder: ‘Ey ehl-i Cennet! Artık sizin için ölüm yoktur. 81 Tevbe, 9:111; Enbiyâ, 21:105. 82 Sahîhu’l-Buhárî, 81/50, 7/199; Müslim, 4/2189.

44 Dâr-ı Saádet Ey ehl-i nâr! Sizin için de artık ölüm yoktur.’ Böylece ehl-i Cennet’in sevinç ve ferahları; ehl-i nârın da hüzün ve kederleri ziyâdeleşir.)”83 Ebû Hüreyre (ra)’den rivâyete göre, Resûlulláh (sav) şöyle buyurdu: ‫فَ ِاذَا أَ ْد َخ َل الّٰ ُل أَ ْه َل ا ْل َجنَّ ِة ا ْل َجنَّةَ َوأَ ْه َل النَّا ِر النَّارَ قَا َل أُ ِت َي بِا ْل َم ْو ِت ُملَ ّبَبًا فَ ُيوقَ ُف َع َل‬ ‫ال ُّسو ِر الَّ ۪ذي بَ ْ َي أَ ْه ِل ا ْل َجنَّ ِة َوأَ ْه ِل النَّا ِر ثُ َّم يُ َقا ُل يَا أَ ْه َل ا ْل َجنَّ ِة فَيَطَّ ِل ُعو َن َخائِ ۪في َن ثُ َّم‬ ‫يُ َقا ُل يَا أَ ْه َل النَّا ِر فَيَطَّ ِل ُعو َن ُم ْستَ ْب ِش ۪ري َن يَ ْر ُجو َن ال َّش َفا َعةَ فَ ُي َقا ُل ِلَ ْه ِل ا ْل َجنَّ ِة َو ِلَ ْه ِل‬ ‫النَّا ِر َه ْل تَ ْع ِرفُو َن ٰه َذا فَيَ ُقولُو َن ٰه ُؤ َل ِء َو ٰه ُؤ َل ِء قَ ْد َعرَ ْفنَا ُه ُهوَ ا ْل َم ْو ُت الَّ ۪ذي ُو ِّك َل بِنَا‬ ‫فَ ُي ْض َج ُع فَ ُي ْذبَ ُح ذَ ْبًا َع َل ال ُّسو ِر الَّ ۪ذي بَ ْ َي ا ْل َجنَّ ِة َوالنَّا ِر ثُ َّم يُ َقا ُل يَا أَ ْه َل ا ْل َجنَّ ِة ُخ ُلو ٌد َل‬ .‫َم ْو َت َويَا أَ ْه َل النَّا ِر ُخ ُلو ٌد َل َم ْو َت‬ “Elláh (cc), Cennetlikleri Cennet’e, Cehennemlikleri de Cehennem’e koyduğunda; ölüm bir koç súretinde boynundan çekilerek getirilecek. Cennetliklerle Cehennemlikler arasında bir sûr üzerinde durdurulacak. Sonra, ‘Ey Cennetlikler!’ diye seslenilecek; onlar da korkuyla bakacaklar. Sonra, ‘Ey Cehennemlikler!’ denilecek; onlar da sevinç içerisinde şefâat umarak bakacaklar. Sonra hem Cehennemliklere, hem de Cennetlik- lere; ‘Bunu tanıyor musunuz?’ diye sorulacak. Onlar da hep birlikte ‘Onu tanıyo- ruz, o ölümdür’ diyecekler. Sonra o ölüm, Cennetliklerle Cehennemlikler arasındaki sûr üzerinde bir koç şeklinde yatırılıp boğazlanacak ve şöyle denilecektir: ‘Ey Cen- netlikler! Ebedîlik var, ölüm yok! Ey Cehennemlikler! Ebedîlik var, ölüm yok!”84 Ebû Saíd el-Hudrî (ra), merfû‘ olarak şöyle demiştir: ‫ِاذَا َكا َن يَ ْو ُم ا ْل ِقيَا َم ِة أُ ِت َي بِا ْل َم ْو ِت َكا ْل َك ْب ِش ا ْلَ ْملَ ِح فَ ُيوقَ ُف بَ ْ َي ا ْل َجنَّ ِة َوالنَّا ِر فَ ُي ْذبَ ُح َو ُه ْم‬ .‫يَ ْن ُظ ُرو َن فَلَ ْو أَ َّن أَ َح ًدا َما َت فَرَ ًحا لَ َما َت أَ ْه ُل ا ْل َجنَّ ِة َولَ ْو أَ َّن أَ َح ًدا َما َت ُح ْزنًا لَ َما َت أَ ْه ُل النَّا ِر‬ “Kıyâmet gününde ölüm alaca bir koç gibi getirilip Cennet’le Cehennem ara- sında durdurulacak ve onların gözleri önünde kesilecektir. İşte o ânda sevinçten ölecek bir kimse olsaydı, Cennetlikler ölürdü. Kederden ölecek bir kimse olsaydı, Cehennemlikler ölüp giderlerdi.”85 83 Sahîhu’l-Buhárî, 6548. 84 Tirmizî, 38/20, Hadîs No: 2734. 85 Tirmizî, 38/20, Hadîs No: 2735.

Birinci Bâb/Birinci Fasıl 45 ‫ إذَا َد َخ َل أَ ْه ُل ا ْل َجنَّ ِة‬:‫ أَ َّن رَ ُسو َل الّٰ ِل قَا َل‬،‫َع ْن أَ ۪بي َس ۪عي ٍد َوأَ ۪بي ُهرَيرةَ رَ ِض َي الّٰ ُل َع ْن ُه َما‬ ‫ ِإ َّن لَ ُك ْم أَ ْن تَ ِص ُّحوا فَلا تَ ْس َق ُموا‬،‫ ِإ َّن لَ ُك ْم أَ ْن َ ْتيَ ْوا فَلاَ تَ ُموتُوا أَبَ ًدا‬:‫ا ْل َجنَّةَ يُنَا ۪دي ُمنَا ٍد‬ .‫ فَ َل تَ ْبأَ ُسوا أَبَ ًدا‬،‫ َو ِإ َّن لَ ُك ْم أَ ْن تَ ْن َع ُموا‬،‫ َو ِإ َّن لَ ُكم أَ ْن تَ ِش ّبُوا فَلاَ تَ ْهرَ ُموا أَبَ ًدا‬،‫أَبَ ًدا‬ Ebû Saíd ve Ebû Hüreyre (ra)’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlulláh (sav) şöyle buyurdu: “Cennetlikler Cennet’e girince, bir münâdî şöyle seslenir: ‘Siz Cennet’te ebediy- yen yaşayacak, hîç ölmeyeceksiniz. Hep sağlıklı olacak, hîç hastalanmayacaksı- nız. Hep genç kalacak, hîç yaşlanmayacaksınız. Hep ni‘met ve mutluluk içinde olacak, hîç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz.’ ”86 ‫َعن م َعاذ بن جبل رَ ِضي الله َعن ُه أَن رَ ُسول الله صلى الله َعلَ ْي ِه َوسلم بَعثه ِإلَى ا ْليمن‬ ‫فَلَ َّما قدم َعلَ ْي ِهم قَا َل يَا أَي َها النَّاس ِإ ِنّي رَ ُسول رَ ُسول الله صلى الله َعلَ ْي ِه َوسلم ِإلَ ْي ُكم‬ ‫ُ ْي ِب ُك ْم أَن المرد ِإلَى الله ِإلَى جنَّة أَو نَار ُخ ُلود بِ َل موت َو ِإقَا َمة بِ َل ظعن‬ Muáz (ra)’dan şöyle rivâyet olundu: Resûlulláh (sav), Muáz’ı elçi olarak Ye- men’e gönderdi. Muáz (ra) gidince, Yemenlilere şöyle konuştu: “Ey insânlar! Şübhesiz ben, size Resûlulláh’ın elçisi olarak gönderildim. Resûl-i Ekrem (sav) size şunları bildiriyor: ‘Ölümle Elláh’a dönüş, ya Cennet’e ya da Cehen- nem’edir. Orası ebedîdir. Orada ölüm yoktur ve oradan başka bir yere göç de yoktur.’ ”87 Gelecek âyet-i kerîmeler de, dünyâdaki ölümden sonra dâr-ı âhirette ölümün bir daha olmayacağını; dolayısıyla ehl-i Cennet’in Cennet’te, ehl-i Cehennem’in de Cehennem’de ebedî kalacaklarını ifâde etmektedir. Duhán Sûresi’nde şöyle buyruluyor: ‫“ َل يَ ُذوقُــو َن ۪في َهــا ا ْل َمــ ْو َت ِا َّل ا ْل َم ْوتَــةَ ا ْلُ ۫و ٰلــ ۚى‬Artık o Cennetlere nâil olan zât- lar, (orada ölümü tadmazlar.) Bir daha ölmeleri takdîr edilmiş değildir. Ölümden korkmaksızın o ni‘metlerden istifâde ederler. (İlk ölüm müstesnâ) dünyâda iken öl- müş oldukları başka, artık tekrâr bir daha ölümü tadmayacaklardır.”88 86 Müslim, Cennet, 22. 87 et-Tergíb ve’t-Terhîb, c.7, s. 412. 88 Duhán, 44:56.

46 Dâr-ı Saádet Sáffât Sûresi’nde ise şöyle buyruluyor: ‫(“ اَفَ َمـا َ ْنـ ُن بِ َم ِيّ ۪تـ َن‬O Cennet’teki zât) Cennet ehlinden olan arkadaşlarına sözü yönelterek (diyecektir ki: ‘Değil mi, biz artık ölüler olmayacağız!’) Biz, bu Cen- net’te ebedî kalacak, bir daha hayâttan mahrûm kalmayacağız.”89 ‫‘(“ ِا َّل َم ْوتَتَنَـا ا ْلُ ۫و ٰلـى َو َمـا َ ْنـ ُن بِ ُم َع َّذ ۪بـ َن‬İlk ölümümüz müstesnâ.) Dünyâda iken öldük, kabirde de geçici bir hayât bularak sorgudan sonra yine hayâttan mahrûm kaldık. Fakat, şimdi bu âhiret hayâtında ebedî hayâta kavuştuk, artık bir daha ölümü tatmayacağız. Bu, bizim için bir büyük ni‘mettir. (Ve biz, azâb görücüler de olmayacağız, değil mi?’) Bu da muhakkaktır.”90 ‫(“ ِا َّن ٰهــ َذا لَ ُهــوَ ا ْل َفــ ْوزُ ا ْل َع ۪ظيــ ُم‬Şübhe yok ki; bu,) Cennet ehlinin nâil olacakları bu ebedî hayât, bu azâbdan tamâmen uzak bulunmak (elbette en büyük bir kurtuluştur.)”91 Cennet’te ölümün olmamasının bir sebebi; Cennet’te zamân olmadığı için, zamânın sebebiyyet verdiği tebeddül ve tegayyürün olmamasıdır. Dolayısıyla beden-i insânın, inhilâl ve inkırâza ma‘rûz kalmamasıdır. Zîrâ, Cennet’te ya zerrât demirbaş olarak sâbit kalır; ya da vâridât ve sarfiyyât müvâzenededir. Bu sebeble insân, Cennet’te ölüme mahkûm olmaz. Üstâd Bedîuzzamân (ra) Hazretleri, “Sözler” adlı eserinde bu konuyu şöyle îzáh etmiştir: “Şu álemde cism-i zî-hayâtın inkırâza ve mevte mahkûmiyyeti ise, vâridât ve masárıfın müvâzenesizliğindendir. Çocukluktan sinn-i kemâle kadar vâridât çok- tur; ondan sonra masárıf ziyâdeleşir, müvâzene kaybolur; o da ölür. Álem-i ebediy- yette ise; zerrât-ı cisim sâbit kalıp terkîb ve tahlîle ma‘rûz değil veyâhúd müvâzene sâbit kalır, vâridât ile masárıf müvâzenettedir. Devr-i dâimî gibi cism-i zî-hayât; telezzüzât için, hayât-ı cismâniyye tezgâhının işlettirilmesiyle berâber ebedîleşir.”92 Cennet’in ebediyyetini haber veren delîllerden üçüncüsü: İcmâ‘dır. Bütün sahâbe, tâbiín, tüm ehl-i hak mezheb imâmları; Cennet ve ehlinin ebediyyeti husúsunda icmâ‘ ve ittifâk etmişlerdir. Buna dâir ba‘zı beyânâtı aşağıda zikre- diyoruz. Şöyle ki: ‫ أدركنا العلماء في‬:‫قال الإمامان الحافظان الرازيان رحمهما الله أبو حاتم وأبو زرعة‬ 89 Sáffât, 37:58. 90 Sáffât, 37:59. 91 Sáffât, 37:60. 92 Sözler, 28. Söz, s. 498-499.

Birinci Bâb/Birinci Fasıl 47 ،‫ الجنة حق والنار حق‬...‫جميع الأمصار حجازا و عراقا وشاما ويمنا فكان من مذهبهم‬ .‫وهما مخلوقان لا يفنيان أب ًدا‬ Ebû Hâtim ve Ebû Zer‘a (ra) şöyle buyurmuşlardır: “Hicâz, Irâk, Şâm, Yemen, hulâsa bütün bu bilâdlardaki ulemâ-i İslâm’ın mez- hebi şudur ki: ‘Cennet haktır; nâr haktır. Her ikisi de mevcûd ve mahlûktur. Ebe- diyyen fenâya gitmezler, bâkídirler.’ ”93 (Bu mes’elede hepsi ittifâk etmişlerdir.) ‫ والنار حق داران مخلوقتان‬،‫ الجنة حق‬:- ‫ رحمه الله‬- ‫وقال الإمام الحافظ ابن حزم‬ ‫ ومن خرج‬،‫ كل هذا إجماع من جميع أهل الإسلام‬...‫مخلدتان هما ومن فيهما بلا نهاية‬ .‫عنه خرج عن الإسلام‬ İmâm Hâfız ibn-i Hazm (ra) şöyle demiştir: “Cennet haktır; nâr haktır. Şu ân dahi mevcûd ve mahlûkturlar. Hem Cennet ve Cehennem, hem de içindeki mevcûdât bilâ-nihâye ebedîdirler. Tüm ehl-i İslâm, bu konuda icmâ‘ ve ittifâk etmişlerdir. Bu icmâ‘dan çıkan, İslâm’dan çıkmıştır. (Ya‘nî, bu mes’eleyi reddedip kabûl etmeyen, İslâm’dan dahi çıkmış sayılır. el-İyâzü billâh.)”94 :‫ قال أهل السنة‬:‫ويقرر ذلك الإمام العلامة حافظ المغرب ابن عبد البر رحمه الله بقوله‬ ‫إن الجنة والنار مخلوقتان وأنهما لا تبيدان‬ İmâmü’l-Allâme Hâfızu’l-Mağrib ibn-i Abdi’l-Berr şöyle takrîr ve beyân et- miştir ki: “Cennet ve nâr, hâlihâzırda mevcûd ve mahlûkturlar. Ebediyyen fenâya git- mezler.”95 ‫ويؤكد ذلك أيضاً الإمام الحافظ قوام السنة أبو القاسم إسماعيل التيمي الأصبهاني‬ ‫ أهل السنة يعتقدون أن الجنة والنار خلقتا للبقاء ولا يفنيان أبدا‬:‫رحمه الله بقوله‬ Yine bu ma‘nâyı ve bu mes’eleyi te’kîden İmâm Hâfız, Sünnet’in káimi Ebû’l-Kásım İsmâíl et-Teymî el-Esbehânî (rh) şöyle demiştir: 93 Şerhu Usûli İ‘tikádi Ehli’s-Sünneh, 1/199. 94 ed-Durre fî Yecibu İ‘tikáduhu, 27. 95 Fethu’l-Ber Fi’t-Tertîbi’l-Fıkhi li Temhîdi İbn-i Abdi’l-Berr, 2/116.

48 Dâr-ı Saádet “Ehl-i Sünnet ulemâsı şöyle i‘tikád ederler ki: ‘Cennet ve Cehennem, beká için halk edilmişlerdir. Ebediyyen fenâya gitmezler.’ ”96 .‫ وأنهما لا تزالان باقيتين‬،‫ ليس للجنة والنار آخر‬:ً‫ قال أهل الإسلام جميعا‬:‫قال الأشعري‬ İmâm Eş‘arî (rh) şöyle buyurmuştur: “Ehl-i İslâm’ın hepsi demişler ki: ‘Cennet ve Cehennem için son yoktur. Dâimî ve ebedî olarak kalacaklardır.’ ”97 ‫ لا يفنيان أب ًدا ولا يبيدان‬،‫ والجنة والنار مخلوقتان‬:‫وقال الإمام أبو جعفر الطحاوي الحنفي‬ İmâm Ebû Ca‘fer et-Tahâvî el-Hanefî (rh) şöyle buyurmaktadır: “Cennet ve nâr, hâlihâzırda mahlûk ve mevcûddur. Ebediyyen fenâya gitmezler, bâkídirler.”98 ‫ وقد اتفق سلف الأمة وأئمتها وسائر أهل السنة والجماعة على أن‬:‫قال ابن تيمية‬ .‫من المخلوقات ما لا يعدم ولا يفنى بالكلية كالجنة والنار والعرش وغير ذلك‬ İbn-i Teymiyye şöyle demiştir: “Bütün selef-i ümmet ve imâmları ve sâir ehl-i sünnet ve’l-cemâat ittifâk etmişlerdir ki: Cennet, Cehennem ve Arş gibi sâir mah- lûkát-ı İlâhiyye, bi’l-külliyye ademe ve fenâya gitmez.”99 (“Her ne kadar İbn-i Teymiy- ye’den ba‘zı farklı görüşler rivâyet edilmişse de, onun asıl görüşü budur” denilmiştir.) ،‫ اتفقت فرق الأمة كلها على أن لا فناء للجنة ولا لنعيمها‬:‫وقال ابن حزم‬ ‫ولا للنار ولا لعذابها‬ İbn-i Hazm (rh) şöyle demiştir: “Ümmetin tüm fırkaları ittifâk etmişler ki: Hem Cennet ve ni‘metleri hem de Cehennem ve azâbı için aslâ fenâ ve zevâl yoktur.”100 ‫وقال الإمام السعد التفتازاني أجمع المسلمون على خلود‬ ،‫أهل الجنة في الجنة وخلود الكفار في النار‬ İmâm Sa‘d et-Teftâzânî (rh) şöyle buyurmaktadır: “Ehl-i Cennet’in Cen- 96 el-Hücce bi Beyâni Mühacce ve Şerhu Akídetu Ehl-i Sünnet, 2/434. 97 Dur’u Taaruzi’l-Aklî ve’n-Naklî, 2/358. 98 Şerhu Akídetu’t-Tahâviyye, 119. 99 Mecmûu’l-Fetâvâ, 18/307. 100 el-Faslu Fi’l-Milel ve’l-Ahvâi ve’n-Nihel, 4/69-70.

Birinci Bâb/Birinci Fasıl 49 net’te, ehl-i Cehennem’in de Cehennem’de ebedî kalacakları husúsunda tüm Müslümânlar icmâ‘ etmişlerdir.”101 Risâle-i Nûr Külliyyâtında; başta “Yirmi Dokuzuncu Söz” “Onuncu Söz” ve “Lâsiyyemâlar” olmak üzere, birçok yerde uhrevî álemin ve Cennet’in devâm ve bekásı, iki kere iki dört eder derecesinde kat‘í isbât edilmiştir. Mezkûr eserlere mürâcaat edilebilir. Hulâsa: Başta Kur’ân-ı Azímü’ş-şân birçok âyet-i kerîmesinde, Resûl-i Ek- rem (asm) birçok hadîs-i şerîfinde ve başta Üstâd Bedîuzzamân (ra) olmak üzere bütün ulemâ-i İslâm te’lîf ettikleri kitâb ve eserlerinde, müttefikan; Cen- net’in, içindeki ni‘metlerin ve Cennet ehlinin ebedî olduğunu bildirmişlerdir. Evet, kıyâmetten sonra hem Cennet, bâkí bir súret alacak; hem ehl-i Cennet, zevceleri, akrabâları ve ahbâbları ile berâber Cennet’te ebedî bir hayâta kavuşa- cak ve orada dâimî kalacak; hem de Cennet ni‘metleri ve onlardan alınan lezâiz, ebedî olacaktır. BEŞİNCİ MEBHAS Cennet’in vücûduna ve hâlihâzırda mevcûd ve mahlûk olduğuna dâirdir. Cennet, hâlihâzırda mevcûd ve mahlûktur. Buna dâir delîller pek çoktur. Bu delîllerden birkaçını zikredeceğiz: Birinci Delîl: Kur’ân-ı Azím’de Cennet hakkında kullanılan, ‫“ اُ ِعــ َّد ْت‬Hâzır- landı”102, ‫“ اَ َعــ َّد‬Elláh hâzırladı” 103 ve ‫“ اَ ْعتَ ْدنَــا‬Biz hâzırladık”104 gibi ifâdelerdir. Bu ifâdeler, Kur’ân-ı Kerîm’de Cennet için sekiz (8) âyette kullanılmıştır.105 Bu ifâdeler, geçmiş zamân kalıbında olup, Cennet’in Elláh tarafından hâzırlanmış olduğuna ve hâlihâzırda mevcûd olduğuna dâir kuvvetli birer delîldir. Evet, Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân’da, Cennet hakkında kullanılan ‫“ اُ ِعـ َّد ْت‬Hâ- zırlandı”, ‫“ اَ َعـ َّد‬Elláh hâzırladı” ve ‫“ اَ ْعتَ ْدنَـا‬Biz hâzırladık” kelimeleri, Cennet’in hâlihâzırda mevcûd ve mahlûk olduğunun en mühim delîlidir. Cennet’ten bah- seden gelecek iki âyet-i kerîmeyi nümûne olarak zikrediyoruz: 101 Şerhu’l-Makásıd li’t-Teftâzânî, 5/131. 102 Âl-i İmrân, 3:133; Hadîd, 57:21. 103 Tevbe, 9:89, 100; Ahzâb, 33:29, 35, 44. 104Ahzâb, 33:31. 105 Âl-i İmrân, 3:133;Tevbe, 9:89, 100; Ahzâb, 33:29, 31, 35, 44; Hadîd, 57:21.

50 Dâr-ı Saádet ‫َو َسا ِر ُٓعوا ِا ٰلى َم ْغ ِفرَ ٍة ِم ْن رَبِّ ُك ْم َو َجنَّ ٍة َع ْر ُض َها ال َّس ٰموَا ُت َوا ْلَ ْر ُض اُ ِع َّد ْت ِل ْل ُمتَّ ۪قي َن‬ “Ey mü’minler! (Rabbinizin mağfiretine ve eni, gökler ile yer genişliğinde olan Cennet’e koşunuz ki;) o Cennet, (müttakíler) şirki, meásíyi ve mâsivâyı terk edip ibâdet ve itáatte bulunanlar (için hâzırlanmıştır.)”106 ‫َسابِ ُٓقوا ِا ٰلى َم ْغ ِفرَ ٍة ِم ْن رَبِّ ُك ْم َو َجنَّ ٍة َع ْر ُض َها َك َع ْر ِض ال َّس َٓما ِء َوا ْلَ ْر ِض اُ ِع َّد ْت ِل ّلَ ۪ذي َن‬ ‫ٰا َمنُوا بِالّٰ ِل َو ُر ُس ِل ۪ه ٰذ ِل َك فَ ْض ُل الّٰ ِل يُ ْؤ ۪تي ِه َم ْن يَ َٓشا ُء َوالّٰ ُل ذُو ا ْل َف ْض ِل ا ْل َع ۪ظي ِم‬ “Mâdem bu dünyâ fânîdir; öyle ise, ey insânlar! (Rabbinizden bir mağfirete koşunuz) tevbe ve istiğfâr ediniz. O Yüce Ma‘bûd’unuzun mağfiretini celbetmeye vesîle olan sálih amelleri îfâya acele ediniz (ve öyle bir Cennet’e koşunuz ki; onun eni, gök ile yerin eni gibidir.) Her bir mü’mine verilecek Cennet, o kadar büyüktür. Onun yalnız eni, gök ile yerin enlerine eşittir. Artık onun uzunluğunun ne kadar fazla olduğu düşünülsün. İşte böyle muazzam Cennetler, (Elláh’a ve resûllerine îmân etmiş olanlar için hâzırlanmıştır) ve şu ânda mevcûddur. (İşte bu,) Cenâb-ı Hakk’ın böyle hâzırlamış olduğu Cennet álemi, (Elláh’ın lütfudur.) O’nun fazl ve rahmetinin bir eseridir. (Bunu, dilediği kimseye verir.) Bu, İlâhî bir lütuftur. Yoksa böyle bir Cennet’i, hîçbir kimse kendi gayreti ile kendi şahsí ameli ile hak etmiş olamaz. Bu, o kadar muazzam ve ebedî bir ni‘mettir ve bir saádettir ki; ta‘rîfi gayr-ı kábildir. (Ve Elláh, pek büyük lütuf sáhibidir.) İşte bunun içindir ki; mü’min kullarına öyle yüce makámları ihsân buyuracaktır.”107 Ayrıca her iki âyette “arz” (‫“ )عـرض‬genişlik” ifâdesinin kullanılması da, Cen- net’in el’ân mevcûd ve mahlûk olduğuna delâlet eder. Zîrâ, var olmayan bir şey için genişlik söz konusu olamayacağından, onun genişliğinden bahsedilemez. Bedîuzzamân (ra) Hazretleri, Bakara, 2:24 ve Âl-i İmrân, 3:131 âyet-i kerî- melerinde geçen ‫“ اُ ِعــ َّد ْت‬Hâzırlandı” fiilinin, Cehennem’in şu ânda mevcûd ve mahlûk olduğunu ifâde ettiğini şöyle îzáh etmektedir: “Mâzí sígasıyla zikredilen ‫ اُ ِعــ َّد ْت‬kelimesi, Cehennem’in el’ân mahlûk ve mev- cûd olup, Ehl-i İ‘tizâl’in; bi’l-âhare vücûda geleceğine zehâbları gibi olmadığına işârettir. 106 Âl-i İmrân, 3:133. 107 Hadîd, 57:21.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook