Cevat Bey, Abdülhamid'den müsaadealmıştır.»Asrî dayanamadı: « Tüh reziller, herifinyanına girmek için hâlâ mı izin istiyorlar?İhsan Bey devam etti:«Heyet odaya girmiş:Abdülhamid ayakta. İki büyük aynabir muazzam avizebirçok koltuklar,ve üzerinde battaniye diğer uzun bir koltukve Abdülhamid'in yanında oğluAbdurrahim Efendi.Ağır cezaları Abdülhamid burada verirmühim işlere burada bakarmış rivayetegöre.Ve hareme bitişik olduğundan bu daire
heyet girerken kadınların feryadınıişitmişlerdir.Esat Paşa yaklaşıp Abdülhamid'e bir metrekadar askerce bir selâm vermiş:Memuren geldik demiştir Millet Meclisitarafından.Millet seni hal'etti fetvayı şerife mebni.Hayatınızla evlâd ü ayalinizin hayatıemindir. Abdülhamid siyah ceketli imiş.Üzerinde bir pardösü.Pardösü iliklenmiş idi.Mabeyin setresi giymiş oğlu AbdürrahimEfendi, ve iki eli göbeğinde ihtiram vaziyeti.Tebliği bitirince Esat PaşaAbdürrahim Efendi kapanarak kanapeyeferyada ve ağlamaya başlamıştır.
Abdülhamid:Bazı ifadatım vardır, demiş.Beni burda yalnız bırakmayınız.Benim hayatım emin midir?Esat Paşa:Asildir Osmanlı milleti, demiş, bir padişahmâzulüne ne yapmak lâzım geldiğini bilir.Tekrar ediyorum ki canınız emindir.Abdülhamid'in çenesi titriyor imiş. Benzi fenahalde uçuk fakat çehresi gayet gazaplı vekorkunç:Ben bu işin böyle olacağını bilir idim, demiş.Ve konuşma sırasında eski hakan iki gündüraç bırakıldıklarını söylediği zaman bahsetmeyiunutmuştur şüphesiz:bisküvitlerden, şekerlemelerden,
havyarlardan, tereyağlarından, Haberaldığımıza göre saraya giren asker sepetlerdolusu yiyecek bulmuştur her tarafta.»« Vay anasını,» diye haykırdı Bakkal Sefer, vesipsivri kahkahalarla güldü. Altın dişlerişimşeklendiler:« 31 Mart'a bulaşmaktansa HareketOrdusuna katılmalıymışız, ama bizde o talihnerde?»Yusuf'la İhsan şaşırdılar.Hiç beklemiyorlardı Bakkal Sefer'in böyle birtepkisini.« Okusana, İhsan Bey, niye durdun?» «Okuyorum, efendi ağa.'Abdülhamid'in Müfarakatı.'Yani Abdülhamid'in gidişi,
Yusuf anlıyorsun ya, yani herifi nasıldehlemişler.»Bakkal Sefer tasdikledi: « SürdülerdiSelânik'e.Ama sonra Selanik Yunan'a geçince geldi.Seferberlikte İstanbul'da öldü, cenazesinide bir kaldırdılar, görmeliydin! Milletkırıldı ağlamaktan, sen sürgünü bırak İhsanBey, başka şey oku...» « Okuyalım.'Abdülhamid'in Serveti': Abdülhamid'inyanında Şark Şimendiferleri tahvilâtı700.0 imiş, 5 milyon 150 bin lira eder.»Yusuf güldü:« Çalışıp alın teriyle kazanmış, belli!»Bakkal Sefer gözlüklerinin altından baktıYusuf'a: « Şimdikiler gibi,» dedi,
«bal tutan parmağını yalar, oğlum.Havadis yok mu, İhsan Bey, havadis oku.»« Var, ama gazetenin bu yanı heptenparçalı.» « Olsun, oku, İhsan Bey.» «Taşkışla ve civarındaki yerler Osmanlı,Arnavut, Rum, Ermeni, Musevi, Bulgarkanlarıyla sulandı, vatan aşkı ve hürriyetiçin... Hayretle sordu Asrî Yusuf: « Türkyok muymuş be?» « Osmanlı diyor ya.» «İkisi bir mi?» « Bilmem.» « Sen oku hele...»« Tatavla'dan topları geçirmeye uğraşanaskerlere Ermeni kadınlarının yardımınıgörenler... »Bırakacak oldu gazeteyi İhsan Bey, bakkalıkızdırmaktan kesmişti ümidini: « Okunmuyor,paramparça.»Bu sefer Asri İsrar etti:« Ne olursa olsun, oku dibine kadar.»
« Kâmil Paşanın firarı. evler ateşe verilirpazar günü firarkonağındanCaddebostanı'na. . . . . . birkayığabinerekbir istimbotacan attığıAsri Yusuf hatırladı mapusluğunu: « Allahyolunu açık tutsun, tutulmasa bari!.. »Devam etti İhsan Bey: « 'Adana vukuatı'menhus eller, kirli nasıyeler. . .... . . evli bir Ermeni kadının hanesinezevci gelir, bu mel'unlardan üçünü kurşunlakatleder bu fırsattan istifade, Ermeni evlerinehücum hükümetin miskinliği
İslâmlar Ermenilere, Ermenilerİslâmlara . .evler ateşe verilirşehri yağma eden mürteciler .. Adana kıtali köylereTarsus sokakları cesetle doludur .Daha okuyalım mı?»« Oku.»« Meclisi Mebusan Risayeti Aliyesine:Efendim HazretleriHürriyet şehitleri.. Cenaze merasimi.. ol bapta emr ü ferman
Mahmut Şevket PaşaBak, Hürriyet Şehitleri nasıl gömülmüş:en önde bir takım süvari .daha sonra polis ve belediye memurları . . .. . . yeni padişah tarafındancenazede . .evvelâ ulemadan biri tarafından duaAyandan bir zat sonra mebuslardanve Mahmut Şevket Paşa hazretleri . .başka hiç kimse nutuk söylemeyecektir . . . .Şehitlerin ruhlarına mevlût . .Yeni padişahın oğlu (adı okunmuyor)himayesinde. Darülmusikii
Osmanîmüesseseleritarafındanşehitlere abidedikilecek ianeverenler:5000 Sabah imtiyaz sahibi Mihran20 kaleminde Tevfik108 tüccardan Halil100 Dâva vekillerinden SamuelAnastasyadi3020Avrupa'nın takdirleri:La Türki,
(Fıransızca gazete olacak). Avrupa memleketlerinden gelen telgıraflar . .GençTürklermuzafferiyetininParis28:Bütün gazeteler . . , Abdülhamid'inhal'iBudapeşte 27:. . . . Matbuat umumiyetle . . . .Paris Borsası, 28 Nisan:Borsa muamelesi sakindirDüyunu muvahhideyi Osmaniye kırk santimkazanmış
Şark Şimendiferleri tahvilleri ...Gayet sakindir Londra Borsası da .. . . . . . . . Osmanlı eshamları .AmsterdamFelemenk kıraliçesi bu gece doğurduğundanİran'da meşrutiyet. . . Hürriyetseverler bugünlerdekuvvetlendiğindenİlân:Üç gün Alemdağı'nda gezinti.Letafetüabuhavasıylameşhur
Onbeşkişiliksaztakımıgünde iki kerre yemek dahil. . . azimet ve avdet . . . ..iki liradır biletHükemayı Cihan .ve Talim ve Terbiye Tarihi . . . . ,. . . iş bueser KozanMutasarrıfısabıkıŞayanıhayret birilâçbaygınlığa
ve yürekçarpıntılarınaduçar olan. . . . ,Fırlattı gazeteyi İhsan. Sustular bir müddet.Asrî Yusuf'un ilişti gözü aynalarındanbirine: kıravatlı, kumral bir yiğit kendisinebakıyor. Her nedense birdenbire şapkasınıgiydi yiğit, gülümsedi.Asrî Yusuf:« Öf be!» dedi, «ne de olsa epeyceyürümüşüz...» Çıkardı şapkasını.«Hay anasını, ne zamanlarmış,» diyedüşündü, «dünyaya biraz geç gelmişiz,şükür!» Bir kumarbaz sevinci duydu:dubara atmak da mümkünken atmamışolmanın sevinci.Çopur İhsan Beyle Bakkal Sefer gittiler.Gazeteyi aldı yerden,düzeltip katladı,
derlitopluluk severliğiyle,ve masayabırakıyordu ki orda üzerinde masanın HazretiAli'nin devesiyle karşılaştı Asri Yusuf. Birkambur deveydi bu, bir tabut taşıyordu. Biragelli Arap, yüzünde nikap, yediyordu deveyi.Deveyi yeden, tabutta yatan,Hazreti Ali.Bir yol yeşil bir yol al, tabutun üstünde şal.Tabutta boydan boya tabuttan büyük Zülfikâr,ağzı çatal.Gökte bir melek, solda bir geyik, sağda birarslan, ağlıyor Hüseyin, ağlıyor Hasan. Veince bir camın üzerinde gidiyor HazretiAli'nin devesi lokum aynaların arasından.Sürümü çoktu bu levhaların,en uzakköylerden bile sipariş geliyor.Model: eski örnek, bir tek fazlalık: göktekimelek. Onu Çopur İhsan Beyle beraberErmenice bir dua kitabından çizmiştiler.
Asrî Yusuf bıraktı gazeteyi deveninüzerine, ve tuhaf bir sıkıntı duydubirdenbire.Hazırladı mangalı ayna dökmek için:camlar tertemiz, pırıl pırıl, lavantaşişelerinde ilâçlar: nitrat darjan, amonyak,sel dö senyat, maı mukattar, ve Asrî'ninyüreğinde artan sıkıntı...Vazgeçti ayna dökmekten, çıktı kapınınönüne:karşıda dinleniyordu kalaycı Şaban Ustanınçırağı, sırtını duvara dayamış. Bir bozkırköyü gibi perişan ve kimsesiz. Gayet iyibilirdi Asrî kıraç toprakta batan buköyleri.Marangoz Şükrü'nün dükkânından çıktı Halil.Yusuf sordu:« Yine Sükrü'ye komodin örneği mi çizdin,
hocam?»karısı gelmiş, haber verdim.» « Benim debir işim var seninle, hocam.» « Aklımda,Yusuf, Hazreti Ali'nin devesiniasrîleştireceğiz.» « O değil, hocam, hem burezillikleri ben satmayacağım artık. Benimişim, bir şey soracaktım sana. Hani,bilimiyon, yürüdük mü, diyecektim,asrîleştik mi Abdülhamid'den bu yana?»Halil şaşmadı Yusuf'un sorgusuna: « Elbetteyürüdük,» dedi,«daha da yürüyeceğiz. Bir merdivençıkıyoruz, diye düşün, basamaklar, sonbasamak, kapı, kapı açılacak, kendiliğindendeğil, biz açacağız elbette gireceğiz eve:rahat,sıcak.»« Yaşa be hocam! Bilimiyon, insanın içini açar
seninle konuşmak. Bir çayımı iç. Ben deaynaları dökerim kömür geçmeden.»Asrî Yusuf döktü aynalarını, Halil papatyaörnekleri çizdi aynalara işlemek için.Papatyalar,sarı sarı,iri iri, karısının,Ayşe'nin gözbebekleri...IV
Şubenin bahçesinde cephanelik boş. Veağaçlar: dut, akasya, erik.Şubenin bahçesinde kalabalık.Muhtarları başlarındave takım takım geldiler. 36'lılartoprağa çömeldiler.Beyaz torbaları rüyada bir memleket.Ve çarıkları.Ve yere bakan gözlerinde ayrılıkları.Mor cepkenle ipek şaltürkülerindir ve festivallerde sıçramaların.Hangi köylü benim köylümden iyi bilirkahrolası hünerini yamaların?Şubenin bahçesinde kalabalık,ve çarıkları,
ve yere bakan gözlerinde ayrılıkları,ve paramparça haşin perişanlıklarıve takım takım geldiler36'lılartoprağa çömeldiler.Kadınlar uzakta ayakta durdu:sessiz ve karanlık.Söylemeye doyulmamış bir Allahaısmarladık.Şubenin bahçesinde kalabalık.Sabahtı, akşam oldu.Neden bu kadar kolay bu tokat?İkindi döndü akşama.Bu küfür sadece rahat.Bitti yoklama.Bilirsiniz:
sevgili memleketimde benim,kışla yolculuğunda delikanlılarımkapatılır medreselerle camilere,yarasıyla henüz soğumamış kederin,sonsuz boşluğuna kurşun kubbelerin.Ve günler karşıda, uzakuzak turnalar gibi geçer...Gökte bulutların yolu: geçti bir turna kolu.Şubede cephanelik36'lılarla dolu.Kadınlarhasta aç kurtlar gibi geldiler,geçtiler ağaçları,toprağa çömeldiler.Görünmeyen saçları,ve kucaklarında biçareçocuklar gibiyufkalarıyla
bakraçlarıŞubenin bahçesindecephanelik karanlık.Ve kıpkızıl ağaçlar:dut, akasya, erik.Şubenin bahçesinde kadınların gözleri:on yaşındakilerde bile şimdi sadece anneolan,ve jandarmalar.Şubenin bahçesinde mecalsiz yalvarmalar:« Candarma, oğlum,candarma efendi ağa.Şu bakracı veriver. Versene, niye vermiyon?»« Candarma, kardeşim, candarma efendiağa.Aç kapıyı göreyim. Açsana, niye açmıyon?»
.« Candarma, kız, candarma efendi ağa... »Kadınlar âdeta sürünerek,başladı yaklaşmaya:« Candarma, canın çıksın.»« Candarma, teneşire gelesin.»« Alın, yeşilin yıkılsın üzerine, candarma.»Nöbetçiler biliyor:(hem köylü, hem jandarmaydılar) karı kısmıkızdı mı, kötü kızar, ha kızgın karı, hakürtlerin iti, atın üstünden alırlar yiğiti.Dipçikle yürüdüler karılara: « Yasak... »Kadınlar dağıldı çığrışarak.Taş attılarSövdüler avratlarına jandarmaların,bilhassa avratlarına.
Şubenin bahçesinde cephanelik karanlık. Veağaçlar simsiyah:dut, akasya, erik.Bir kadın bir dipçik yedi. Düştü, doğruldu.Ağzının içinde kan.« Kavaklar gibi boyun devrilsin,» dedi,«benim oğlum da candarma olur elbet,senin köyüne gider,bana ettiklerini anana eder!»Deminden beri seyrediyordu kadınlarlanöbetçileri, külhan kasketinin altında ve dalgibi içinde mavi tulumunun, canım ciğerim, onüç yaşındaki demirci Kerim.« Ölen candarma milleti,ooooha yumurtacılar!» diye bağırdı. Bakındı
etrafta polis olmasın diye.Şehirli her fakir çocuk gibi Kerim,jandarmayı takmıyor, nefretle korkuyordupolisten fakat.Dün akşam inmişti komserin bahçesine, vekomserin kanaryası dün akşam bahçedekafesten azat buzatHatırladı bunu.Çekti kansız yüzünde ucu kömür karalı minikburnunu, ve dolandı arkasına cephaneliğin.Kerim üç yıldır işçiydi fabrikasında CevatBeyin.Biliyordu artık demiri hamur gibi işlemeyi,çeliğe su verip menevişlemeyi.Şimdi kafasında bir tek şey var fakat:bir tel kafesve bir sarı kanarya, azat buzat.
Bir anahtar çıkardı tulumunun cebinden,koskocaman bir anahtar, soktu arkakapısının kilidine cephaneliğin.İçerdekiler kapıya yığıldılar. Kanaryalarazat buzat anahtar işlemedi fakat. Uğraştıbir daha, bir daha Mümkünü yok. Sövdü anaavrat komserine, cephaneliğine. Sonra eğildi,dayadı ağzını anahtar deliğine: « Umudunuzkırılmasın ayılar, yarın yine gelirim.» dedi.Ve karşıda eteğinde Kesikbaş Kalesininsimsiyah damların devasız korkusu, havada buodun ateşiyle pişen bulgur kokusu, bu kerpiçduvar, bu şimdi bir kertenkelenin girdiği delik,bu perişan: dut, akasya, erik, bu insankapatılan cephanelik, bu «yasak», bu örtülerive peştemalları yırtılarak devrilen kadınlar,bu Ortaçağ dünyasının içinde, bıraktıarkasında akşamı, yürüdü, yürüdü canımciğerim, yürüdü on üç yaşındaki işçi Kerim,yirminci yüzyılın en umutlu adamı.
Daldı memleketimde iç sokaklarına bir vilâyetmerkezinin. Uzaklardadır asfalt, istasyondanhükümet konağına beş yüz metre küsur hasret.Burda topraktı zemin, kutsal ve mübarek,atalardan kalma toprak, ve ineklerdenkalma tezek.Dövme demir halkalı kapıların yanındakaranlığında tahta perdelerden sarkandalların, aptal boşluklarıyla uykudaydımermer dibekler.Evlerin yalnız alt katları yapılmış, üstkatları feci, çıplak direkler.Kafeslerin arkasında gıramofon,kalın kalın konuşmalar,ve ağlayan bebekler.Duvarlara dayalı tekerlekler.Onlar artık bir daha duymayacak yollarınsevincini, böyle oldukları yerdeçürüyecekler.
Evine geldi Kerim. kerpiç ve tahtaydı yapı.Açıktı kapı, babası evde.Kerim'in babası Lutfullah Usta nalbanttıeskiden. Şimdi sarhoş ve işsiz. Kerim'ingündeliği besliyordu evi. Bir dokumatezgâhları vardı. Kerim'in anasıyla kızkardeşiastar dokuyorlardı. Fakat Lutfullah Ustakadınların işini zorla alıp satarak yediriyordukerhanede tuttuğu dosta. Ve haftalarcauğramıyordu eve.Kerim içeri girdiği zaman anası köşedeydisığınmış beyaz örtüsünün altına vekocaman gözleri korkmuş, bir kat dahakocaman. Kızkardeşi bir kurşun yemiş gibiensesine abanıp kalmış tezgâhın tefesine.Fırlamıştı, yerdeydi mekik. Devrilmiş birkavak gibi düşmüş yumak. Bıçaklakesildiği belli çözgünün: iplikler sarkıyorhışımla çekilip bırakılan uzun beyaz saçlargibi sallanarak. Ve orta yerde babası,elinde bıçak, ayakta duracak hali yok.
Kerim anladı. Ve suyun sıçrayarak buharainkılâbı gibi yürüdü üstüne babasının.Yürüdü canım ciğerim. yürüdü on üçyaşındaki işçi Kerim: « Ben sarhoş babaistemem dedi. karılardan geçinen erkeğede lüzum yok. Bu evin erkeği benim gayrı,gayrı rezillik yeter.»Babası dövmek istedi Kerim'i, çiğnemekayağının altında, belki de bıçaklamak.Kadınlar araya girdiler. Baba lanet etti,sonra hayret etti ve sanki bu hayretibekliyormuş gibi gitmek için fırlattı bıçağıyere, sonra eğildi aldı tekrar, ve gitti.Kadınlar ağlaştılar. Bilhassa anasıKerim'in.Yere çömelmiş ve beyaz örtüsünün içindesarsılıyordu daracık omzu. « Gayrı çıkmazkoynundan oruspunun, bir daha çalmazkapımızı.»Kerim önce öfkelendi bu hale,
« Ölen göbeller niye ağlıyonuz?»Sonra birdenbire o da başladı ağlamağa,kapandı kucağına anasının:« Keder etme ana.Kırma umudunu.Babam darılmaz bana.Rakı içmez bir daha bak.Oruspuyu da savacak.İstersen hemen varıp getireyim babamı.»Ve böyle hıçkırıklarla konuşarak, canımciğerim on üç yaşındaki işçi Kerimyirminci yüzyılın en mutlu adamı uyudukucağında anasının...
VKarısı Ayşe'ye mektupyazıyordu Halil, hapisanede,üst katta, pencereden geceyebakarak:«Sevgilim,bu ne rezillik,derya ufuklarından kopupgelirken üstüme köpürerek, baş ve yürekbir ulu rüzgâr içinde iken,oturup tahta iskemleye yangelerek,
istirahatta beden... Bu bahsibırak... Sevgilim,saçlarının içinde elim, şarkısı avucumda. Senaltı yüz kilometre benden uzakve başucumda... Bu da ayrı bir bahis. Biz bu41 senesindeikimizden konuşacak değiliz, henüz o kadarcesur değilim...Sevgilim,maskelenmiş masmavi yanıyor bak elektriklambasıbeyaz evin önündeyolun kenarında Ay ışığında yol aydınlık.Şubenin bahçesinde cephanelik,ve ağaçlar:dut, akasya, erik. Bir de kameriye olacak,göremiyorum.
Ağustosun biri. Geceler kısalmadı daha.Jandarma düdükleri. Yol tek ü tenha.Gökyüzünün yarısında bulutlar dolaşıyor.Böyle hışımla gelen,Zonguldak tirenidir. Mehtaba rağmen,gökyüzünün öteki yarısında, dağlara yakın,yıldızlar görüyorum.Demir köprüden geçti tiren, kavaklarınarkasından.Şehir iki bölüm: eskisi kalenin dibinde, zifirikaranlık.Kızlı kahve tutulmadı bu yaz. Mehtaptasimsiyah camlarında pırıltılar.Yeni şehir istasyona yakın. Ağaçlarınarasında mavi mavi ışıkları. Bir kadın sesiduydum. Çocuk çığlıkları. Sızladı burnumundireği, kızımı dehşetli özlemişim.
İki erkek hayaleti yan yana ağır ağır geçti.Memurdular, sanırım; çok vakurdular ve çokyorgun.Her halde konuşmuyorlardı.Beyaz evin alt katından ışık sızıyor her haldeyemekteler.Kalktı tiren:acı acı öttürüyor düdüğünü, kulak çınlamasıgibi. Kulakların çınlasın, karıcığm.Eskici Raif Ağanın sesi geliyor arkamda,beşinci koğuşun açık kapısından: « Benimbabama zulüm, ve bana zulüm ettiler. Yernizası dükkân nizası emlâk nizası... »Kendi kendine konuşuyor Raif Ağa, sağır, şaşıve dişsiz. « Dükkân aldım emlâki metrûkeden.Manifaturacı İsmail zulüm etti bize. Kolağasıkarısıydı rahmetli ablam. Ah, dedi bana, çokfelâketler gelecek senin başına, dedi bana.»
Raif Ağa sustu.Radyo başladı.Halkevinden verdiler hoparlöre.Cephanelik karanlık. Halbuki tıklım tıklıminsan dolu içi.Eskici Raif Ağa konuşuyor yine:« Zulüm ettiler zulüm ettiler, aileminkardeşleri zulüm ettiler bana. Çekerlermişesmayı gece gündüz benim evden yana. Kırdabana bir su içirdiler. Benim karı ilâç katmışyemeğe:kalkamaz oldumgidemez oldumkonuşamaz oldumçıkamaz oldum çarşıya.Zulüm ettiler bana, zulüm ettiler, zulüm
ettiler.»Kopan bir ip gibi birdenbire kesildi RaifAğanın sesi.Bir adam geçti yoldan.Cigara içiyor.Yine Raif Ağanın sesi:« Kardeşimin karısı bana bu hakareti yapan.Herkes onlarla birlik:karakol kumandanı filân.Kardeşimin karısı bana bu hakareti yapan.Bir muska yazdı bana.Ben bu hale giriftar oldum.Evimi köyümü karı tayfası taşladılar.Temelin altında param var, aldım parayı.
Kardeşimin karısı muska tutuyor bana doğru,gözümle gördüm.Mustantığa vardım, almadı ifademi.Baktım ki deli edecekler beni âdemi, koydumbenim karıyı cinayete.Kan tuttu beni, kan tuttu beni, kan.Yer nizası, emlâk nizası, dükkân nizası.Yer yarıldı, yandı emlâk, yıkıldı dükkân.Zulüm ettiler, zulüm ettiler bana, zulümettiler...»Eskici Raif Ağa artık temelli sustu, biliyorum:apansız uyumuştur. Şüphe düştü içime: RaifAğa bu gece ölecek sanıyorum.Valinin otomobili geçti yoldan. Gözeldir valibeyin kızları. Bu gece Halkevinde
büyüğünün düğünü var... »Halil devam ederken mektubuna Halkevindebaşlamıştı düğün. Müthiş bir rüya duruyordubahtiyar baba gözlerinin arkasında vali beyin:Derinde, dipte, kıpkırmızı balıklar tembel,uzun sazları kımıldatıyor. Kızı bir zifafbaygınlığında anadan doğma çıplak yatıyoryeşil bir su aydınlığında.Ve şimdi şehir bandosu vururken zeybekhavasını, ak bir sülün gibi dolaşırken masalarıgelin, kaynana, süzüm süzüm süzülürkenelmasları ve yağlarıyla yüklü, ve damat,mühendis dimdik yürürken gelinin peşindeölçülü adımlarıyla bir pergelin, baba vali beyhatırlıyor rüyasını, hatırlıyor hatırladığınıkendi kendinden gizleyerek. Belki bu müthişrüyaya sebep: beş gün önce dikilirken görmüşolmasıdır kızının ipekli, pembekombinezonunu.Vali bey çevirdi gözlerini kızından, büfeyebaktı: büfenin önü: et ve kumaş kalabalıktı. Ve
orda Bay Refik Başaran komuta ediyordugarsonlara.Bay Refik Başaran'dı düğünde en çokyorulan, ve en çok yorulduğundan en çokbahtiyar olan. Parti Vilâyet İdare Heyetiazasıydı Refik Başaran, Hava Kurumu,Çocuk Esirgeme, Kızılay, Halkevi ve Türk-Demirspor Kulübü, bütün resmî balolar,karşılama törenleri ve önemli düğünlerdaracık omuzlarına yüklenirdi RefikBaşaran'ın. Henüz vakit bulmamıştıevlenmeye, babadan kalma kasap dükkânınabakmasa eniştesi, anası Fatma Hocanımsarılık illeti kesmenin kaçakçısı olmasa,açlıktan ölebilirdi Refik Başaran partibinasıyla vilâyet arasında farkınavarmadan.Sıtmalı, sapsarı alnı daima terli, incecikbacaklarında telâş, ve kansız dudakları birçocuk imanıyla gülümseyerek su gibiharcardı kendini Refik Başaran.
Vali beyin indinde «lâf anlamaz bir adam»dı,parti başkanının gözünde: «Kürt Memet»,adlî tabibe göre: bir çeşit deliydi, halbuki osadece partiliydi.Parti başkanının kafası usturayla kazılı,kaşları kalın ve çatık, gözleri kocamankocaman, ve bir muazzam burnun altındabadem biçimi bıyık, hasılı yüzünde eskiharflerle «Ya Ali» yazılı.Parti başkanı zahire tüccarıdır.Bir kefen beyazlığında acılık.Kör bir bıçak gibi murabahacılık.Ve inanmış Müslümandır: beş vakit namaz.Hanımı erkekli kadınlı toplantılarda bulunmaz,hastalanır bir gün önce.parti başkanı âşıktır karısına: hiçihtiyarlamayan bir kadın, has ekmek gibi
tombul, ak ve yumuşak, ve levrek lezzetindeeti. Bazan öyle dayanılmaz bir sevinç olur kibaşkanın muhabbeti ağlar iki gözü iki çeşmehanımının dizlerine kapanarak. Fakat gülüstüne gül koklamaz değildir. Fakat yalnızyılda bir, İstanbul'a gittiği zaman.Başkan eğildi kulağına Belediye Reisinin:heybetli burnuna yaraşmıyordu hiç henüzergenleşmemiş inceliği hatim indiren çocuksesinin.Belediye Reisi: esmer, kıranta, dazlak, kısaboylu, zayıf. Belediye Reisi, kızarankulaklarında canı, dinliyordu Başkanı. Oherkesi böyle dinler. Tereyağından kılıçekmeyi. Herkesin kötü dediği kötü, iyidediği iyi.Belediye Reisi binbaşı tekavüdü.Seferberlikte şube reisiydi buraların, yerlihalkı yakın kıtalara sevkederek kazandışehrin teveccühünü.
Korkusu tek:Rüyalarının hayvanı, damdan dama seke seke,kızıl, sivri sakallı bir teke reislikten atılmak.Oğlu meczuptur Reisin.Şehrin bütün kızlarına nişanlı.Sırma saçları alabildiğine uzun, masmavigözleri alabildiğine sorguyla açık,Hazreti İsa gibi bir delikanlı. Bıldırhastalandı Reis, yandı ateşler içinde,Ecel teri bir kemik bir deri avucunda.Ve meczup oğlanla anası paylaştılarbakırları, kilimleri, bağıra çağırahastanın başucunda.İyileşti Reis, oğlanı kovdu evden,kırbaçla dövdü karıyı, ve cebindenbesledi üç gün yedi fukarayı.Belediye Reisi bir tarafında ömrünün güzel iki
insan yaratmış gibi mağrurdur: kaşları kalem,gözleri elâ belediye binasıyla umumi helâ.Ve Reis düşmanıdır bir tek insanın,asliye ceza hâkimi Rauf Beyin. Ve cezahâkimi Rauf Bey belediye düşmanıdır,şimdi, burda değil, her yerde, herzaman. Belediye cezasıyla gelen hersuçlu: beraat, olmazsa, tecil. Zaten RaufBey nadiren ceza verir. Kanunmaddeleriyle müthiş bir kavgadırhayatı. Avukatlara kızar kendi ararhakkını suçlunun. Her şeyin üstündeşahsî kanaati.Ayı İbrahim'le Rauf Bey aynımasadaydılar, maaile. SarıkamışHarbi'ni anlatıyordu yine İbrahim. Veuyukluyordu hâkim, altmış yaşının vegenç karısının yorgunluğuyla.Rauf Beyin karısı öğretmen.İki çocukları vardır.
Kadının birinci kocasından.FakatRaufBeyöyleseverkiçocuklarınıburdahiçkimsebilmezüveyolduklarını,bunuçocuklarbileunutmuşlardır.Mazi tangosunu çalıyor cazbant, eski bir yerlimalı. Hayat... Karınız gençtir, Rauf Bey, kâfideğil çocuklarını sevmek, karınız dans etmek
ister, Rauf Bey, uyumamalı.Sarıkamış'ın en karlı dağındayken Ayıİbrahim, silkindi birdenbire hâkim,kaldırdı karısını dansa, bastı bağrınadimdik, bastı bağrına taş basar gibi. Vetaze sıcak kokusuyla onun, ve seyrekbeyaz saçları sımsıkı taralı, ve matruş,ve kaptırmadan kendini dalgasınaakordeonun, yarı inmeli bacağını bellibelirsiz sürüyerek mağrur titrek gezindi.İsyan gibi cesur, adalet gibi hazindi.Sarıkamış hikâyesi yarıda kalan İbrahimyedek subaydı seferberlikte. Sarıkamış'tayaralandı.Dövüştü İstiklâl Savaşı'nda başındansonuna kadar. Belli değil ama, elliyaşında var. Parti ve belediye azasıdırşimdi.Ve zor sığdırarak kocaman gövdesiniminicik dükkânında arzuhalcilik yapar.
Karısı kara kuru, ufacık bir hanımcağız.Ayı İbrahim, karısı Hatça'nın aklına hayran.Dükkânda, dairede, kahvede, her yerde, herzaman:«Bizim Hatçanım şöylebizim Hatçanım böyle,Bizim Hatçanım dedi,bizim Hatçanıma soralım.Hatçanım, Hatçanım, Hatçanım... »Ve haksızlığa düşman. Haksızlık İbrahim içindiş ağrısı gibi bir düşmandır. Bir vatandaşuğrayınca haksızlığa İbrahim'in dişi ağrır.Vatandaşı hemen dükkânına çağırır ve Farisiterkibi tavsifilerle ateşfeşan ve makam saygısıgözetmeyen zehir zemberek arzuhaller yazılır.Ve İbrahim ki oldukça hasistir haksızlık girdi
mi araya, acımaz paraya, yıldırım telgıraflarıyağdırır kendi cebindenAnkara'ya. İki yıl önce bir sabah dükkânınaşöyle bir levha astı: «Muhterem sükkânıbelde, haksızlığı kahre bir berki belâdırhâmem elde, bî-kayd ü telâş güzar etme buyerden. Bir gün lâzım olur, defterine yaz:Mal müdürü hakkında vuku bulacakşikâyetlerden arzuhal ücreti ve pul parasıalınmaz.»Vilâyet ve başkanın şahsında parti derhalharekete geçti: rapor almak istediler İbrahimdelidir diye Fakat garnizon komutanı,hatırladı İbrahim'in -yedek de olsa- subaylıketmiş olduğunu, çizmelerini giyindi. Ertesi günyürüdü mal müdürü. Levha indi.Bir tarihteki bütün millî tangolar gibi mutlakara-ram'la bitti Mazi tangosu. Ve ceza hâkimiRauf Bey dönerken yerine üç kardeşlerigördü.
Üç kardeşler, üç kardeşler, Hayrettin, Seyfive Sefer. Onlar da düğüne gelmişler, boysırası dizilmişler: ilâç şişeleri gibi kapalı.Yalnız gözlerden ibaret bir başın altında enküçüğü üç kardeşin ve tırnak, üç kardeşinefendisi, üç kardeşin en küçüğü Hayrettin.Tuzpınarı'nda yazıhane: boş çuvallar vetenekeler, çürümüş arpa kokusu. Köyleridolaşırken ötekiler:Seyfi'yle Sefer, Hayrettin dükkânda, önündedefter, avcı örümceğin yalnızlığındaki kederbekler.Güllü hanım, Güllü hanım, Söğüt dalı gibinazlıipince belli hanım,bembeyaz elli hanım,Güllü hanım, Hayrettin'in karısı, alınsız birtevekkül gelmiş, gidiyordun,birdenbire niye durdun, ve bir gece yarısı
kaynananı vurdun? Seni en çok seven vekarıncayı bile incitmeyen ve üç yılandoğurmuş olan ak koyun, devrildi seninkırmızı terliklerinin üzerine.Kocandan dayak yiyordun yine. Hep aynısebep: Hayrettin'i kıskanıyordun kelimesizve hareketsiz kıskanıyordun kocanı. Yalnızgözlerden ibaret bir başın altındaki adamtercih ediyordu sana Sarraç'ın oğlu Ihsan'ı.Kocandan dayak yiyordun yine. Tabancaçekmecesindeydi aynalı konsolun, biraz kılve biraz dere suyu kokan çamaşırlarınarasında uzandı bembeyaz ilik gibi kolun,nazlı başının içinde kıpkızıl bir karanlık,birikmeler birikmeler, sıçrayıp atlaması,tohumun çatlaması, çıplak baldırlarınainerken tekmeler silâhın patlaması.Ve yıkıldı senin kırmızı terliklerinin üzerineyine seni kurtarmağa gelen,Hayrettin'in anası.
Kadın ölmedi.Ve beraat kararı aldı Güllü hanım asliye cezahâkimi Rauf Beyden.Hikâyenin sonu: Güllü Hanım altınlarını sattı,aldı Hayrettin'in elinden Sarraç'ın oğlunu,fakat belki onunla yatmadı, belki de yattı. Vealtı ay önce kayboldu ortadan. Ankara'daŞehnaz'ın kerhanesinde gördüler onu...Şehir bandosu İzmir marşını çalıyor.Refik Başaran koşarak susturdu bandoyu:vali bey nutuk söyleyecek.«Sayın davetlilerim,» diye başladı nutukve camlarından renkli kâatlar sarkanavizenin aydınlığındave zaman zaman telâşla bastırılan çatalbıçak tıkırtılarıylaürperip devam ederken..
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 838
Pages: