mı, belli değil.. Bu anda sadece göğsünüyarıp kurtulmak istiyor, sevgili insanlarınabir hamlede topyekûn verip yüreğini.Ve devam ediyor senfoni.Soprano, alto, tenor, kemanlarinsan kemanlar insan vemağrur soruyor: Beyaz, sarı,kızıl, kara, ırkların ırklaramilletlerin milletlere kulluğunuve insanın insanı sömürmesinireddetmediler mi?»Ve fülütler konuşuyor kızkardeşimin sesiyle:«Saygıları: çocuklara, yıldızlara, şarkılara,toprak, motor ve kitap sevgileri,ve evlerinin güneşte saadetle pırıldayancamlanve yaratmak ihtiraslarıyla durupdinlenmedenhayatın ve aşkın adamları.»Fülütlerden son cümleyi alıp birdenbire bir
bıçak gibi yürekte altosu viyollerin:«Hayatın ve aşkın adamları tepeden tırnağakan içindeler, ve gözlerinde henüz şaşkınduran intikamları, hayatın ve aşkın adamlarıçekiliyorlar içerlere doğru çarpışarak.Yanıyor alabildiğine, yanıyor alabildiğinearkalarında toprak.»Şimdi kornetlerle kontrbaslar aldı sözü:bütün seslerin üstünde ağırlıkları. Ve ithamediyorlar, adaletlerinden emin: «Düşmangadredici, hilekâr ve amansızdır, zırhlarınıniçinde gelenler ölüme tapınırlar. İnsanıdoğuştan günahkâr sayan, insanda aklıöldürenlerdir. Ve kitapları yaktılar...Alınları taştan, soluklarında: yosunlu suçürümüş ot ve leş kokusu, ve elleri yırtıcıkuş pençeleri gibi sarılmış makanizmalara,ve kendilerine teslim olmayan bir tek yeşilfidan ve hayat gibi umutlu bir tek insanbırakmamak için geliyorlar tanklarınınarkasında iki büklüm. Çekirge sürüleri gibi
yok ediliyorlar, boşluklar açılıyorsaflarında, boşlukları doldurupsaldırıyorlar yine. Kiyef'i zaptettiler, ve kışbastırmadan önce girebilmek içinyürüyorlar Moskova ve Leningratüzerine.»Bütün sazlar birdenbire sustu, şimdi gümrahve tenor bir tek viyolonsel konuşuyor:«Yurttaşlar,kardeşler ve kızkardeşler,ordumuzun ve donanmamızın erleri,dostlarım size hitabediyorum.Ölümün adamlarına ölüm... »Bu hitaba cevap verip Maestro bütün âletlerigetirdi harekete.Bir Kuzey fırtınası geçti bir gürgenormanından, sonra yavaş yavaş ilerlediklarnetler ve anlattılar hikâyesini cevap
verenlerden birinin:«Köyde doğdu.Kolhozda büyüdü.Çalıştı elektrik santralinde.Okumayı ve insan yavrularını seviyordu.Ve askere alındığı zaman kopça burunluİvan çocuk bahçesinin kitabevi müdürüydü.Belorusya Lehistan sınırındaydı kıtası.Sabaha karşı çıktı nöbetten.Yeni sağılmış süt gibiydi ortalık, toprakyumuşacık, ıslaktı, ağaçlar buğuluydular.Ve kuşlar nerdeyse cıvıldayacaktı.Tozpembe söktü şafak.Ne güzel şey, şafak vakti sıhhatli ve genç
olmak.Çekik, maviş gözleriyle İvan etrafına baktı:Teslim etmiş kendini dümdüzuzanıyordu ova.Ilık uykularından başlamışlardıruyanmaya doğuda, içerlerdekolhozlar.Ve kalın, beyaz baldırlı kızlarnerdeyse binerler traktörlere.Kara tütünü sert bir cıgara yaktı İvan.Ve kopça burnu yüzünde büsbütün kaybolarakgülümsedi, memnun vatanından.Yürüdü.Ve kapıda bir daha dönüp bakarakarkasına girdi bölüğün barakasına.Arkadaşlar uyuyor mışıl mışıl.
Solunda Türkistanlı Ahmetyatıyor,sağında Ukraynalı Yurçenko,üst ranzada Ermeni Sagamanyan.Erkek teri ve asker kaputu kokusu.Ceketini çıkardı astı yerine.Kadife bir kumaş gibi indi birdenbire gözlerineuykusu.Yatağına oturdu İvanve eğildi esneyerek çizmelerine.Solunu çıkardı.Doğruldu kulak verdi:dışarda bir uğultu vardı.Birdenbire kapı açıldı ardına kadarve nöbetçi düdük çalıp haykırdı: Silâh başına.
Fırladılar.İlk çıkan İvan oldu.Bir ayağında çizmesi var öbüründe yok.Yanıyor kuzey batıda büyük orman,durmadan akan kan gibi hava.Top sesleri, top sesleri.Bir uçak filosu geçti çok yukardan.Ve ilk düşman tankları göründü güneyde:birbiri arkasında demirden, simsiyah altıhayvan.»Yıllardan: 1941. Günlerden: 22 Haziran.Ömründe hiç kimseyle kavga etmemişti İvan,(hattâ iyi yürekli, fakat çok aksi bir adamolan Ermeni Sagamanyan'la bile),korkaklığından değil barışseverliğinden. Vehiçbir millete düşmanlığı yoktu. Büyük bir
kusuru vardı İvan'ın: şaşmak bahsindeçocuktu.Ve tuhaf bir acıyla şaşmıştı HitlerAlamanya'da yerleştiği zaman. «Marks'ın,Engels'in, Bethoven'in ve Şiller'in milleti,Sosyal-demokratların ihanetine rağmen nasılolsa devirirler iti,» diye düşündü. Hitlerdevrilmedi.Biraz daha şaştı, biraz daha üzüldü İvan. Veşimdi 22 Haziran şafak vakti:«Gelenler Faşistlerdir, diye düşündü,«biz burdan, Alaman milleti içerdentemizledik demektir işi.»İvan dayandı burdan.Alaman, Rumen, Fin İtalyan, Macar,bir tek ölüm bayrağı altında saldırıyordular.
Çekoslovak, Belçika, Hollanda, Fıransafabrikaları emrindeydi gamalı haçın. Hitler'inuçakları ve tankları çoktu. İvan'ın askerliksanatında henüz yeter bilgisi yoktu ve her şeyerağmen bu işe bir parça hâlâ şaşan birçocuktu. Çekiliyordu içerlere doğruçarpışarak.Yanıyordu alabildiğine yanıyordualabildiğine arkada toprak. Dayanıyorduİvan. Fakat Alaman milletiHitler'e av köpekliğindeve İvan'ı şaşırtmakta devam etti. Ve buşaşkınlık sürdü ilk Alaman esirini görünceyedek. Kızılordu erleri toplanmışlardı esirinbaşına. Görülmedik bir âlete bakar gibibakıyorlardı yüzüne. İvan da baktı ve birdaha hiçbir şeye şaşmamak üzre hayretinioracıkta eski bir diş fırçası gibi bıraktı.Çünkü anladı ki İvan: karşısında duran yarıhayvan, yarı insan gelmişti Vels'in romanıDoktor Moro'nun Adası'ndan.»
Soprano sesleri çoktan geçmişlerdi arkayarenkleri: açık mavi, açık pembe, açık yeşil.Ve altolarla tenorlar ikinci plandaydı:turuncu, kestane ve gülkurusu. Ve en öndekıpkızıldı baritonlarla baslar: Karıncalartaşıyor sel basan yuvalarını.Bir memleket bir halı gibi katlanıyor birucundan. Elleriyle arpa yoluyor bir kadın,düşmana bırakmamak için, ve kan sızıyoravucundan. Bir memleket yükleniyor:yürekleri-yelken, insan denen gemilere. Veçocuklarını beşiğinden alıpyangındankaçıran anneler gibi tezgâhlan söküpgötürüyorlar gerilere: bazanaltlarındaezilerek fakat bir bayrak gibi elden elegeçirip ve bir tek vidasını düşürmeden yere.Kabil olsa şehirleri, ormanları, nehirleriyletoprağı omuzlayıp ve arkada partizanlardanbaşka bir şey bırakmadan göçeceklerdoğuya doğru topyekûn, göçecekler dönümyerine kavganın. Elleriyle arpa yoluyor birkadın ve kan sızıyor avucundan. Arpa yolankadını gördü İvan. Göz göze geldiler. Dişi
gözler erkek gözlere: « Nereyegidiyorsunuz,» dediler, «arpalar yolunupbitmedi henüz.»Bir ikindi üstü stepte bir yola düştü çekilentaburu İvan'ın. Yol geniş yol uzun.Yürekler postalların içinde postallar içindetaşın, tozun.Ricatta ağrıyan ayakların değil, silâhtaşıyan omuzun. Bir ucu mağrıpta yolun, birucu maşrıkta. Yol geniş yol uzun. Yolun üstüdarmadağın:semaver yatak yorgan. Ve patates çuvalları:karınları patlak. Düşman uçakları geçmişbesbelli burdan çok alçaktan uçarak.Göç eden kolhozlular baskına uğramışburda, belki bir öğle sıcağında yürürkenyakalanmışlar. Arabalar sırtüstü: havadatekerlekleri. Havada tekerlekler dokunsandönecekler, Ölüler yatıyor iki yanında
yolun. Ölüler yatıyor üstünde buğdayların.Kaçışırken peşlerinden yetişti kurşun.Kaçışırken kapaklandılar yüzükoyun.Gergin sırtlarında aynı anın içindenbakıyor: hareket ve sükûn.Yulaf tarlasında dolaşan kim?Yulaf tarlasında dolaşan ne?Yulaf tarlasında otluyor başıboş bir inekzaman zaman sol omzunda yarasınıyalayarak. Ve görünmez bir ipliğin ucundakanatlı bir böcek konup kalkıyor bir beygirleşinin üstüne. Hava sıcak.Havada pırıltılar yükseliyor döne döne.Bir ağaç.Bir elma ağacı.Elmalar yeşil,
Elmalar acı.Ağacı gördü İvan.Ağaç dile geldi:« İvan beni bırakıpnereye İvan?» dedi.Bir ölü.Bir kız çocuğu ölüsü.Al entarisi ak benekli.Çıplak bacakları çöp gibi ince, dal gibi uzun.İvan eğildi.Okşadı saçlarını ölü çocuğun.Saçlar dile geldi:« İvan beni bırakıp
nereye İvan?» dedi.Ve İvan kendi kendine soruyor:« Nereye, nereye, nereye? Nerde duracağız?Nerde, nasıl, ne zaman?»Kin duymayı öğrendi İvan vahşi fakat canayakın bir şarkı öğrenir gibi.Ve sırtları beyaz haçlı tankları yakıpve her köpek leşini serdikçe yeregözünde bir kat daha aziz oldu vatan.Sessiz ve öfkeliydi doludizgin.Ve artık nefret etmeyive affetmemeyi biliyordu.Ortaçağ sürüleri habire geliyordu,paraşütlerle inenmotosiklete binenOrtaçağ sürüleri. Subayları başlarındaydı:
yobaz inanmış, sormakyasak, düşünmek günah. Ve kalkık bir kaşınaltında tek gözlük gibi küstah ve zırhlarınıniçinde balık gibi mağrur üstinsan. Irzdüşmanı ve dehşetli obur.Kiyef'e kadar bu subaylardan beşini geberttiİvan.Kiyef kapılarında yanı başında düştü ErmeniSagamanyan.Sessiz kucaklaştılar.Ve yüzü gülmeyen aksi, esmer adamın ilk defagüldü yüzü: « Bana bir cıgara ver,» dedi.Halbuki o hiç kimseden cıgara istememiştişimdiye kadar. İki kat dövüştü İvan.Ve başçavuş oldular Türkistanlı Ahmet'leaynı günde. Çekiliyoruz, evet. amaAvrupa'yı kurtardığımız zaman generallikisterim,» dedi Ahmet.
Şimdi çekiliyorlardı. Önlerinde Avrupauzaklaşıyor arkalarında yaklaşıyorduMoskova. Fakat emindiler:dünya geri dönmeyecek Ortaçağa ve olduğuyerde saymayacak Bu bir doğum ağrısıdırgebedir toprak. Dostlarım size hitabediyorum,dostlarım dinleyin beni:»Ve temiz bir kırmızının üstünde baharrenkleriyle ve karlı ve aydınlık, bitti senfoni.Bethoven Hasan çekti parmaklarını kıvırcıksiyah saçlarından, doğruldu, sordu: « Hocam,bu ne güzel şey,Bethoven'in mi?» Radyoyu saygıyla kapattıHalil: « Hayır.» Sordu köylü Ressam Ali:« Müttefikler kazansın istiyorsun değil mihocam?» « Evet, ya sen?» « Ben de.» «Neden?»« Sen öyle istiyorsun diye.» « Öyle şey olurmu?» « Neden olmasın hocam?
Sen iyi adamsın, iyi adam kötü şey ister mi ?»,Halil güldü, sonra azarlar gibi konuştu:« İyi adam, kötü adam, şimdi bunları bırak.Memleketini seversin değil mi Ali? Köyünüdeğil, köyün de dahil Anadolu'yu, Rumeli'yi?»« Elbette, memleket sevilmez mi, sevilirhocam... »« Öyleyse dinle:Memleketini seven adam, amayalnız bizim burda değil, heryerde, Asya'da, Avrupa'da,Amerika'da, Afrika'da, amasahiden seven, şöyle candan,yürekten, halkın sevdiği gibimemleketini seven insan, Türkolsun, Bulgar olsun, Fıransız, nebileyim, Sumatralı, hattâ Alaman.onların kazanmasını ister.» Halil sustu.Bekledi ve konuştu: « Peki, sorsana,
neden?» « Niye sorayım hocam?Biliyorum:(... )Gazetede okudum:Alaman'ın komutanlarını övüp durur, hepsiasilzadeymiş ve cedbecet general çocuğu.Bir de memleketleri var:Şarki Prusya. Ötekilerininkini de yazmış,sanki alay edecek, hep köylü filânmışlar.Demek ister ki yenilecek onlar. Amayenilmeyecek.Sen köylüyü bilirsin. plancı kurnaz milletizdir.dağ dayanmaz karşımızda, nerde Alaman...»Güldü Betihoven Hasan: « Alaman'ı geç , sanamodel dayanmıyor.» Köylü Ressam Ali25'inde vardı.
Ağanın oğlunu vurmuştu bir kız meselesinden.Kâat gibi beyazdı yüzü.Gözleri bir buzağının altın gözleriydi vedudakları kalın, kırmızı.Ali diplomalıydı üç sınıflık köy okulundan.Üç ay önce başlamıştı yağlıboya resme.Halil'i bir gün resim yaparken gördü.Uzun parmaklarını ilkönce çekinerek sonracesaretle tuvale sürdü. Sonra sıcak soluğuayrılmadı Halil'in ensesinden iki gün. Sonraboya istedi Halil'den ve bir tahtanın üstündekendi resmini yaptı aynaya bakarak.İnanılmaz şeydi eser.Hemen İstanbul'dan resme dair kitapgetirttiler. Bir gecede ve hiçbir şeyanlamadan okudu Alî. Ve ertesi gün sorduHalil'e: « Hocam, akademi çalışmak ne
demek oluyor?» « Akademi demek, yaniçıplak insan resmi yapmak.Bu mutlak lâzım sana Ali, mutlak.» Ali anladıve üç gün sonra zatürreeden revire yattıBethoven Hasan. Çünkü koğuşta çırılçıplak(yalnız edep yeri örtülü) oturmuştu Hasan'ıaçık pencerenin önüne Ali. Ve akademiçalışmıştı. Bethoven'i ölümden zor kurtardılar.İstanbullu ve mürettipti Bethoven Hasan.Hapse on altı yaşında, yedi yıl öncegirerken üç büyük merakı vardı: sinema,spor ve alafranga müzik. Hapsine sebep ilkiki merakıdır: bilmem nerdeki olimpiyadıgidip yerinde görmek istedi. Parası yoktu.Bilmem hangi filimdeki gangıster gibiyaparım, dedi. Yapamadı, yakalandı.Ve tam on altı yaşında yedi buçuk seneyedi: sporun vücudu geliştirebileceğinisanmadılar, nüfus tezkeresine inanmadılar.Üçüncü merakına borçludur Bethoven
lâkabını.Nota bilmiyor ve hiçbir saz çalmıyordusenfoniler yapıyordu fakat.Fikirlerini yazıp bir mürettip özeniyle altalta dizerdi kâada sonra ağzıylaseslendirirdi onları.« Yüreğim bir senfoni cennetidir orkestramağzım,» derdi. Kaç kerre koğuşta köylümahkûmlara konser verdi. Ve alayetmediler, çünkü hiç kimseye kötülüğüyoktu ve kuvvetliydi yumruğu.« Hocam, bir senfoni yapacağım: Sizinanlattıklarınız,Ali'nin karşılığı ve benim düşündüklerim. İsmi:Onlar Yenilmeyecek. Bakın, şöylebaşlayacak:» Ve başladı mırıldanmayaBethoven Hasan. Sonra birdenbire durdu.Kara gözlerinde haksız yere dayak yemiş birçocuğun kederi ve affetmeyen hıncı vardı.
Halil sordu:« Niye kestin, Hasan?» « Hocam, hakkımyok benim böyle bir senfoni yapmaya: benbir hırsızım, bir gangıster.» Halil tutup çektikara saçlarını Hasan'ın:« Hayır, Hasan, sen bir mürettip ve namuslubir bestekârsın. Devam et güzel ve büyük işineoğlum. Saat da bire geldi çocuklar, artıkyatalım.»Bozkırda hava bir buz kalıbı gibi donmuştuâdeta. Demirinden tutmaya gelmez, elineyapışır nacak. Ortalık öyle ayazdı ki tilkilerbakır sıçacak.Kararı kararıveriyor kömür kestane. Sırtındapırıltıları ve titriyor eğilmiş saç mangalınüstüne hapisane.Yaymıştı Halil doğu cephesi hartasını odanınortasına, betona. Gazetelerden kesilipyapıştırılmış ve ölçüsü ayrı her parçanın.
Baltık, Karadeniz'e dehşetli yakın. Varşovaburnu dibinde Kiyef'in. Orel, Briyansk'danalabildiğine uzak. Ve Halil'in hartasındaMoskova'ya varabilmek için bazan bir arpaboyu, bazan bir dünya boyu yol aşılacak.Halil göz resimleri çizmiş kıyılarınahartanın. Gözlerin kimi önderi, kimiyandan. İnatla ve ısrarla bakan bir gözünyarılmış kaşı ve pınarından sızmakta kan.Gözlerin kimisi çift, kimisi tek. Tek gözlerinkimisi bir denizaltı periskopu gibi sinsi.Gözlerin bazıları alt alta, üst üste,karmakarışık. Gözlerin bazıları alabildiğineaçık okunuyor dehşetle yazıları. Ve kilitliceviz kutular gibi bazıları: içlerindesaklanan nedir? Gözler var: annedir.Gözler var: bebeklerinde yanan iki damlaışıkla nefret ve kinden ibaret. Gözler var:muhabbet. Gözler var: buğdayları güneşlibir harman manzarası gibi bakıyorlar.Ve sonra ikide bir ve sonra yine o göz:
inatla ve ısrarla bakanve yarılmış kaşıve pınarından sızmakta kan.Hartanın başına betona çömelmiş Halil vegözlüklerinin altında kendi gözleri:ergeç aydınlığı kaybedecek olan. Ve Halilseçemiyor:damarların dumura uğrayış ağrısı mıdırgözlerindeki, yoksa dünya dövüşürken kolubağlı oturmanın acısı mıdır? Şimdi donmuşgöllerinde Finlandiya'nın, şimdi Libyaçöllerinde yahut, Yahut Yogoslavdağlarında şimdi İstanbul'da, İzmir'de:cephede, Paris'de Gabriel Peri'nin yanındaolmak. Ankara radyosu:« On güne kalmaz,» dedi,«Führer'in tankları Moskova'da geçit resmi
yapabilir.» Halil biliyor ki yapamazlar.Fakat orda etinle, kemiğinleyaptırmayanların arasında olmamak veçömelip betona, ve hasta gözlerine bataniğneler, ve Lüminal:iki saat olsun uyuyabilmek için, ve çömelipbetona çizmek Moskova dolaylarının soncephe durumunu. Kurşun kalemle çizmek bunuonların kanlarıyla çizdiklerini.Ve Halil ince uzun parmakları boğumlu esmereliyle ve dişlene dişlene tahtası tiftiklenmişkurşun kalemiyle çiziyor Moskovadolaylarının son cephe durumunu.Çizgi başladı Kalinin'den ve meyillenip doğuyadoğru biraz. bitti Efremof üzerinde.Moskova'ya cephe yetmiş kilometreden az.Yayan 12 saat, uçakla 10 dakka, ve hartanınüstünde bir buçuk santim.Hartanın üstünde kar yok rüzgâr yok, gecegündüz yok, ölen yaşayan yok insan yok.
Harta kâat, harta resim. Hartanın üstündecephe Moskova'ya bir buçuk santim. Ve karınyağdığı toprağın üstünde yetmiş kilometredenaz. Karın yağdığı toprağın üstünde fakatdövüşüyor ölüme karşı pırıl pırıl hayat. Vedüşman inanılmayacak kadar uzak:yepyeni bir insan boyu uzak Moskova'dan.41 yılı Kasım ayının on altısı.On üçü zırhlı 50 tümen,3000 top,ve 700 uçakMoskova'ya bir kerre daha saldıracak.Plan:Sovyet başkentini sarmak iki yandan vekuzeyde ve güneyde derinliğine dalıp veşehri tutan kuvvetleri parça parça çemberiçine alıp yok etmek. Hitler, tank sayısı
bakımından üstün durumdadır. Tankönemli âlettir inkâr eden yok. Fakat bizdeinsanlar kullanır tankları onlarda tanklarinsanları.Tankların kullandığı insanlar bir yaz sabahıbaşlamışlardı yürümeye. Saçları taranmış veüniformaları şıktı.Yürüdüler kanayarak, yürüdüler ikimevsim boyu ve bir kış gecesi cennetkarşılarına çıktı. Ama artık ne saçlarıtaralı, ne üniformaları şık. Yarı bellerinekadar kar içinde ve boyunlarına gömülübaşları, uzamış tıraşları ve alınlarındapafta pafta çatlamış deri. Moskova'yı fethegelen ordu yaralıydı, açtı, üşüyordu.Omuzlarında kadın eteklikleri ve eldivendiye çocuk çoraplarına kadar her ısıtabilenşeyi zorla çekip almıştılar. Ve karşıdacennet. Ara yerde fakat o bitiptükenmeyen o aklar giyinmiş kızıl şeytansürüsü. Etrafta uçsuz bucaksız bembeyaz
ova.Karşıda cennet,Karşıda Moskova,Moskova,açlığın,kanamanın,soğuğun sonu,Moskova,Moskova yakıncacıktı.Moskova bir kaloriferdi,Moskova bir kilerdi,Moskova bir kuştüyü yastıktı.Musluklarda kaynar sular.
Mağazalar kürkle dolu.Süngünün ucuyla kilidi kır: en ısıtan,en yumuşak deri sırtındadır.Adım başında havyar, adım başındasucuk, ve tereyağlar dağlar gibi.Sonra yastık, yatak ve karnı tokuyumak.Artık ne baskın, ne cephe, nepartizan. Uyu uyan ısın ye. Uyu uyanısın.Ta ki yakılmadık bir gıram kömüriçilmedik bir kadeh votka kalmasın.Sonra harp bitsin artık ve dönülsün:kahraman.Moskova'yı fethe gelen ordu yaralıydı, açtı,üşüyordu. Ve bir hayvan içgüdüsüyle karlı bir
ovada kalan yaralı, aç ve üşüyen bir hayvanbir hayvan içgüdüsüyle gözü dönmüş, başıönde, kuyruğu gergin, sıcağa ve yemeğekavuşabilmek için dövüşüyordu.Dövüşüyordu: tüyleri diken diken. VeMoskova tehlikedeydi her şeye rağmen.41 yılı Kasım ayının on altısı. Volokolamskşosesinde karın üstünde Alaman tanklarınınkaraltısı. 20 tane. Simsiyah. Koskocaman.Herbiri kör bir gergedan gibi yürüyor öyleacıklı ve korkunç. Ve aptal bir pehlivangibi çirkin. Ve hiç benzemedikleri haldeakrebe benziyorlar.Petelino-garda, siperde 28 insan gördügelenleri. Ve yorgun baktılar birbirlerininyüzüne. Saatlarca dövüşmüş ve az öncebitirmişlerdi işini bir düşman bölüğünün.Ve yan yana, üst üste kadavra doluydusiperin önü. Tanklar yaklaşıyorduhomurdanarak. Siperde, kıstı kara üzümgözlerini Mustafa Sungurbay: « Vay
anam,» dedi, «vay, 20 tane be .» Ve yirmikurda rastlayan bir avcı gibi güldü.Kloçkof, arkadan atladı sipere, bölüğünsiyasal komiseriydi,« Merhaba çocuklar,» dedi.Ve büyük bir müjde verecekmiş gibi sustu,bekledi.Bölükte «Diev» diye çağırırlardı onu.Ukraynalı Bondarenko takmıştı bu adı ona:durup dinlenmeden çalışmasından ötürü.Bir zeytin ağacı gibi verimli,bir karınca gibi hamarat,ne zaman âşık olur,ne zaman yemek yer,ne zaman uyurdu,durup dinlenmeden yuğrulan bir hamurdu
Kloçkof Diev'in kocaman ellerinde hayat.Siperdekiler sevinçle baktılar Diev'e.Ayarladı sesini Kloçkof Diev ve müpdesiniverdi:« Hesapladım çocuklar, gelenler 20, biz 29: birtam sayı yüzde kırk beş adama bir tam sayıtank düşüyor. Biz tanklardan yüzde kırk beşfazlayız.»Diev hesabında yüzde beş yanıldı yalnız: 29'unbiri korkaktı.Sipere ilk yaklaşan tankın içinden Alaman:« Teslim olun,» diye bağırınca, kollarınıkaldırıp ayağa kalktı. Siperde kumandasızbir salvo sesi ve korkanın kalkmasıyladüşmesi bir oldu. Siperde 28 kaldılar.Kavga dört saatsürdü. Tankların on dördü insanların yedisihareketsiz kaldılar. Kavga kazanılmışgibiydi. Fakat Kloçkof Diev 30 tank daha
gördü. Geliyorlardı akşam karanlığınıyarıp. Ötekilerden iriydiler. Balestik,radyo, motor, çelik: yirminci yüzyılın bütünteknik hünerlerini taşıdıkları halde Ortaçağâletlerine benziyorlardı:«Diev» : Ukraynaca «Çalışmak» demek.bir şeyler vardı biçimlerinde falan ilmi-simyayla, büyüyle filân ilgiliymişler gibi.Kloçkof Diev sordu siperdekilere:« Yeni gelenleri saydınız mı?»« Hayır.»« Ben saydım: 30 altı tane de eskiden kalan,etti 36. Biz yirmi biriz.İnce eleyip sık dokumazsak bir adama iki tankdüşüyor diyebiliriz.Ve çekilmek imkânı yok: arkamızMoskova.
Yani, demek isterim ki... »Kujebergünof konuştu:« Kucaklaşalım.»HepsibirazşaşırmışbaktılarKujebergünof'a:insanıncanınısıkacakkadarağırbaşlıbiradamdı.Türküsöylemez,şakalaşmaz,sorulmadan
ağzınıaçmaz veancakkendisularındayaşayanbalıklargibiyaşardıkendi içinegömülü.TekrarladıKujebergünof:« Vakitvarkenkucaklaşalım.»Kucaklaştılar..Yeni gelen tanklar iyice yaklaşmıştı sipere.Kavga yarım saat sürdü. Tanklardan yedisekizini daha ve insanlardan daha on altısınıgötürdü. Tükendi cephaneleri insanların.Bir tek bombaları kaldı elinde Kloçkof
Diev'in. Tükendi cephaneleri insanların,fakat insanlar biliyorlardı yenilmezliğininamlusu insan yüreği devin.Beraber yaşanır,dövüşülür beraberama herkes kendi payına ölür.Cephane bitince Kujebergünof fırlayıp çıktısiperdenyerden su fışkırır gibi.Ve kollarını kavuşturup göğsünün üzerindedimdik yürüdü tanklara doğru.«Var olmak, yahut var olmamak»Kujebergünof bu bahsin dışındaydı.Çünkü boylu boyunca hayatın içindeydi.Kurşunlar karnını biçtiler. Mağrur güldü.
Kavuşuk kollarını çözmeden büküldü.Kujebergünof böyle öldü.Tutuşmuş yanan bir tankın kapağından dışarıçıkmak istiyor üç kişi. Gördü MustafaSungurbay, « Vay anam,» dedi, «vay...»Sıyırdı, aldı ağzına bıçağını. Çelikte sevinçleparladı iki ön dişi.Ve Mustafa telâşsız çıktı siperden yerden akanbir su gibi. Ve kaydı bir avcı ustalığıylaemekleyerek. Tanktakiler bıçaklandılar. Veyandılar Mustafa Sungurbay'la beraber.Mustafa Sungurbay böyle öldü.Nikolay Maslenko cephane bitince bir avuçkar attı tanklara.Küfretti, bağırdı, alamadı hırsını, yapıştıelleriyle en yakın tankın zincirine ve ezildialtında ağır, çelik paletlerin.Fakat yapıştıkları yerde kaldı bileklerinden
kopan parmakları çünkü zincir onlara değilonlar zincire gömüldü.Nikolay Maslenko böyle öldü.Kloçkof Diev attı son bombayı, tank durdu vegöçtü ve göçerken ateş açtı.Kloçkof yıkıldı delik deşik.Gözleri yumuşacık örtüldü.Nefes aldı: DOYMUŞ ve rahatve sanki yüz yaşındave beyaz yatağında öldü.Natarof'du siperde son sağ kalan.Yaralıydı. Gece bastı, çıktı siperden.Ormana girdi dirseklerinin üstündesürünerek. Dolaştı kanayarak günlerce.Bağırmıyor, inlemiyor, sesini saklıyordusaklıyordu bir emanet gibi onu. Rastladıdostlara nihayet.
Sesini bir solukta devretti onlara: hikâyesinianlattı yirmi sekizlerin ve öldü.Natarof böyle öldü.Arkada Moskova ayaktaydı.Beyaz sargılarında kan.200 milyon nüfuslu bir tek insan.Arkada Moskova ayaktaydı.Sükûnetli ve emindi yaşamaktan.Uçaksavarlarla ateş ediyorve cebinde şiir kitabında bir yaprağın kıvrılmışucu.Tiyatroya, sinemaya, konseregidiyordinliyordu Ştravs'ı veÇaykovski'yi top sesleri
arasında.Ve satranç oynuyordu siyahperdeleri inik camlarınarkasında.Genç işçilerini ileriye, cepheyegenç tezgâhlarını gerileregönderdi.İhtiyar işçiler hurdadan çıkarıp ihtiyartezgâhları saat gibi işlettiler.Moskova barikatlar yapıyor, tankçukurları kazıyordu.Ve Puşkin'i dökme tunç mantosununomuzlarında kar ve ayakta, dalgın, belki deyeni bir «Evgeni Annegin» yazıyordu.Düşman ulaştı Moskova kuzeyindeYakroma'ya ve güneyinde Tuta şehrine.Ve Kasımın sonu
ve Aralık ayının ilk günlerindeharcamış bulunuyordu ihtiyatlarını bütüncephe üzerinde.Ve Aralık ayının ilk günlerinde en naziksafhasındaydı durum.Ve Aralık ayının ilk günlerinde,Petrişcevo'da Vereiya şehri dolaylarında,kar gibi mavi bir gökyüzünün üzerindeAtamanlar 18 yaşında bir kız astılar.18 yaşındaki kızlar belki nişanlanır astılaronu.Moskova'dandı. Gençti, partizandı. Sevdi,anladı, inandı ve geçti harekete. İpin ucundaince uzun boynundan sallanan çocuk bütünazametiyle insandı.Çevirir gibi yapraklarını «Harp ve Sulh»romanının dolaştı karlı karanlıkta bir gençkızın elleri. Kesildi Petrişcevo'da telefontelleri, sonra Alaman ordusundan 17
beygirli bir ahır yandı. Ertesi gün partizanyakalandı.Yeni hedefin önünde yakalandı partizan,birdenbire, kıskıvrak, arkadan. Gökyüzüyıldızla, yürek hızla, bilek nabızla, şişebenzinle dolu ve kibrit çakılmak üzereydi. Vekibrit çakılmadı fakat.Tabancaya davranmak istedi. Çullandılar.Alıp götürdüler. Alıp getirdiler.Odanın ortasında dimdik durdu partizan:torbası omuzunda,başında kürk şapkası,sırtında gocuk,bacaklarında pamuklu kilot pantolonve keçe çizmeler.Subaylar baktılar partizana yakından:
badem nasıl kabuğunun içindeysefiliz gibi bir kızdı kürkün, keçenin vepamuklunun içindeki.Kaynıyor masada semaver.Satrançlı örtüde bir tabanca, beş kayışkemer,ve yeşil bir şişe konyak.Tabakta domuz sucuğu ve ekmek artıkları.Ev sahipleri mutfağa gönderildiler.Lamba sönmüştü.Ocağın ateşiyle kızılca karanlıktı mutfak.Ve ezilmiş hamam böceği kokuyordu.Ev sahipleri: bir çocuk, bir kadın, birihtiyar,sokuldular birbirlerine:dünyadan uzak ıssız bir dağ başında kurda
kuşa karşı yapayalnız kalmıştılar.Sesler geldi bitişikten:Soruyorlar:« Bilmiyorum,» diyor.Soruyorlar:« Hayır,» diyor.Soruyorlar:« Söylemem,» diyor.Soruyorlar:« Bilmiyorum,» diyor, « hayır,» diyor, «söylemem,» diyor.Ve yeryüzünde bu üç sözden başkasını unutanses sıhhatli bir çocuk teni gibi pürüzsüz ve ikinokta arasındaki en kısa yol gibi düz.
Bir kayış sakladı bitişikte:Partizan sustu.Çıplak bir insan eti ses verdi. Kayışlarsaklıyor arka arkaya. Yılanlar güneşedoğru sıçrayıp düşerken ıslık çalıyorlar.Genç bir Alaman subayı geldi mutfağa.İskemleye çöktü. Kapadı avuçlarıylakulaklarını.Ve gözleri sımsıkı yumulu ve öylece kaldıorda kımıldamadan sorgunun sonunakadar. Kayışlar saklıyor bitişikte.Saydılar ev sahipleri: 200...Sorgu tekrar başladı:Soruyorlar:«Bilmiyorum,» diyor,
Soruyorlar:« Hayır,» diyor,Soruyorlar: « Söylemem,» diyor.Ses kibirli fakat artık pürüzsüz değilkanayan bir yumruk gibi boğuktu.Partizanı dışarı çıkardılar.Başında kürk şapkası, sırtında gocuk,bacaklarında pamuklu külot pantolon ve keçeçizmeler yoktu. Bir don bir gömlekti.Beyaz, genç dişleriyle ısırılmaktan şişmişdudakları. Bacaklarında, boynunda,alnında kan. Kolları iple bağlı arkadan.çıplak ayaklan karda, iki yandasüngülüler, yürüdü partizan.Soktular partizanı Vasili Klulik'in izbasına.Oturdu tahta sıranın üstüne.
Çatık bir dalgınlık içindeydi.Su istedi.Nöbetçi verdirmedi suyu.Alaman askerleri geldiler.Böcekler gibi üşüştüler başına,çekiştirdiler, tartakladılar.Birisi ardarda kibrit yakıp tuttu altındaçenesinin, bir bıçkı sürttü sırtına birbaşkası dişli demir kanlanıncaya kadar.Sonra gittiler uyumaya.Nöbetçi süngünün ucunda çıkardı partizanısokağa.Mavi gözleri yuvarlak bir çocuk bakıyorcamdan:dünya buzların içinde, karın altındayapyalnız sokak yıldızların içinde.
Mavi gözleri yuvarlak bir çocuk bakıyorcamdan.Gördüklerini unutacak,büyüyecek, evlenecek,ve bir yaz gecesindebir öğle uykusunda yahutrüyasına girecek ansızın karda yıldızlarabasan çıplak ayakları bir genç kızın.Karın altında bir uçtan bir uca karınaltında yapyalnız sokak. Karın üstündepartizan: ayakları çıplak, kolları bağlıarkadan, bir don bir gömlek, yürüyorönünde süngünün bir uçtan bir uca gidipgelerek.Üşüdü nöbetçi, döndüler izbaya.Isındı nöbetçi çıktılar.Bu böyle sürdü saat 22'den ikiye kadar.
İkide nöbetçi değiştive artık partizan kımıldanmadan kaldı tahtasıranın üzerinde.Partizan18 yaşında.Partizanöldürüleceğini biliyor.Ölmek ve öldürülmek:hıncının kızıltısında belli belirsizdi bu fark.Ve ölümden korkmayacakve keder duymayacak kadar sıhhatli ve gençti.Bakıyor çıplak ayaklarına:Şişmiştiler,çatlayıp donmuştular kıpkırmızı.Fakat partizan dışındaydı acının.
Ve nasıl derisinin içindeyse öyleiçindeydi öfkesinin ve inancının.Zaman zaman annesi geliyoraklına. Mektep kitapları geliyoraklına. Cilâlı toprak bir çanakgeliyor aklına İliç'in resmi önündeduran ve içinde masmavi çiçekler.Çocukluğu geliyor aklına, bu okadar yakın ki kısacık entarilerinrenkleri bile tutulacak gibi elle. İlkhava bombardımanı geliyoraklına. Cepheye giden işçitaburları geliyor aklına sokaktangeçiyorlar şarkı söyleyerek veçocuklar koşuyor peşlerinden.Zaman zaman bir tramvay durağıgeliyor aklına annesiyle ordavedalaştılar. Bir gençlik toplantısıgeliyor aklına, bu o kadar yakınki kırmızı örtülü masada subardağı ve kesik kesik konuşankendi sesi bile tutulacak gibi elle.Ve artık durup dinlenmeden kendi
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 838
Pages: