Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Memleketimden İnsan Manzaraları-Nazım Hikmet RAN

Memleketimden İnsan Manzaraları-Nazım Hikmet RAN

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-18 15:49:18

Description: Memleketimden İnsan Manzaraları-Nazım Hikmet RAN

Search

Read the Text Version

sesi geliyor aklına: düşmanınkarşısında dimdik duran sesi,Hayır, diyen, Söylemem, diyenvedüşmana hiçbir şeyi doğru söylememekiçin kendi adını bile gizleyen. ZOE'ydiadı, ismim TANYA, dedi, onlara.(Tanya, Bursa Cezaevi'nde karşımdaresmin.Bursa Cezaevi'nde.Belkiduymamışsındır bile Bursa'nın adını.Bursa'm yeşil ve yumuşak birmemlekettir.Bursa Cezaevi'ndekarşımda resmin. Sene 1941 değil artıksene 1945. Moskova kapılarında değilartık. Berlin kapılarında dövüşüyorseninkiler, bizimkiler bütün namusludünyanınkiler...Tanya,senin memleketini sevdiğin kadarben de seviyorum memleketimi. (...)Seni astılar memleketini sevdiğin için,

ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim.Ama ben yaşıyorum,ama sen öldün.Sen çoktan dünyada yoksun,zaten ne kadar az kaldın orda:on sekiz senecik. Doyamadın güneşinsıcaklığına bile.Tanya,sen asılan partizan,ben hapiste şair.Sen kızım, sen yoldaşım.Resminin üstüne eğiliyor başım:kaşların incecik,gözlerin badem gibi,ama renklerini fotoğraftan anlamam mümkündeğil.

Fakat yazıldığına görekoyu kestaneymişler. Bu renkte gözlerçok çıkar benim memleketimde de.Tanya,saçların ne kadar kısa kesilmiş, oğlumMemet'inkilerden farkı yok.Alnın ne kadar geniş,ay ışığı gibi,rahatlık ve rüya veriyor insanın içine.Yüzün ince uzun,kulakların büyücek biraz.Henüz çocuk boynu boynun:henüz hiçbir erkek kolu sarılmamış anlıyorinsan.Ve püsküllü bir şey sarkıyor yakandan:

süsünü sevsinler mini mini kadın. Arkadaşlarıçağırdım, bakıyorlar resmine:Tanya,senin yaşında bir kızım var. Tanya,kızkardeşim senin yaşında.Tanya,senin yaşında sevdiğim kız. Bizim memleketsıcaktırbizde kızlar tez kadınlaşır.Tanya,senin yaşında kızlarla okulda, fabrikada,tarlada arkadaşızTanya,sen öldün,ne kadar namuslu insanlar öldürüldü ve

öldürülmekte, ama ben,söylemesi ayıpmış gibi geliyor bana, amaben,yedi yıldır kavgada hayatımı tehlikeyekoyamadan hapiste de olsa balgibi yaşıyorum.)Sabah oldu Tanya'yı giydirdiler,ama çizmeleri, şapkası, gocuğu yoktu,iç etmişlerdi onları. Torbasını getirdiler:torbada benzin şişeleri, kibrit, kurşun, tuz,şeker. Şişeleri boynunaastılar, torbasını verdiler sırtına. Göğsünebir de yazı yazdılar:«PARTİZAN».Köyün alanına kuruldu darağacı.Atlılar çekmiş kılıcı halka olmuş piyade askeri.

Zorla seyre getirdiler köylüleri.İki sandık üst üste, iki makarna sandığı.Sandıkların üstüne yağlı urgan sallanır,Urganın ucu ilmik.Partizan kaldırılıp çıkarıldı tahtına.Partizankolları bağlı arkadan durdu urganın altındadimdik.Nazlı, uzun boynuna ilmiği geçirdiler.Bir subay fotoğrafa meraklı,bir subay, elinde makina: Kodak,bir subay resim alacak.Tanya seslendi kolhozlulara ilmiğinin içinden:« Kardeşler, üzülmeyin.

Gün yiğitlik günüdür.Soluk aldırmayın faşistlere, yakın, yıkın,öldürün... »Bir Alaman vurdu ağzına partizanın, gençkızın beyaz, yumuk çenesine aktı kan.Fakat, askerlere dönüp devam etti partizan:« Biz iki yüz milyonuz.İki yüz milyon asılır mı?Gidebilirim ben.Ama bizimkiler gelecekler.Teslim olun, vakit varken... »Kolhozlular ağlıyordu.Cellât çekti ipi.Boğuluyor nazlı boynu kuğu kuşunun.Fakat dikildi ayaklarının ucunda partizan

ve hayata seslendi İNSAN.« Kardeşlerhoşça kalın. Kardeşler kavga sonuna kadar.Duyuyorum nal seslerini geliyor bizimkiler!»Cellât bir tekme attı makarna sandıklarına.Sandıklar yuvarlandılar.Ve Tanya sallandı ipin ucunda.Altı Aralıkta Kızılordu Moskova cephesindekarşı taarruza geçti.Aynı ayın on birinde şöyledir durum:Kuzey'de: Rogaçef'egirilmiş, Klin sarılmıştır,düşman atıldıYakroma'dan, ve İstraşehri kurtarılmıştır.

Kuzey'de on üç tümendir bozguna uğratılan:yedisi tank, ikisi motorlu, üçü piyade, biri S.S...Ve merkezde parçalanan dört piyade tümenidaha..Güney'de: iki tanktümeni ezilerekve «Büyük Alamanya»S.S. alayı katılıp öneTula kuzey-doğusundailerleniyor.Veonyedincitanktümeninidağıtanatlılarbirimotorluiki

piyadetümeninidedoğrayıpvekılınç-artıklarınınpeşinibırakmadan,ve gökyüzüyle karların arasında kartalkanatları gibi uçarak yamçıları girdilerrüzgârla beraber Venev şehrine. Ve dahagüneydebir tank tümeni ve bir motorlu-tümen itiliyorgüney-batıya doğru. Dört günde dört yüzbarınak kurtarıldı,(ve ben şimdi bile bunları yazarkenyerimde duramıyorum), ve öldürüldüotuz binden fazla düşman subay veeri. Aralık ayının on birinde böyledirdurum.

Gabriel Peri,Moskova tehlikede değil artık dört gündenberi.Gabriel Peri, senin bundan haberin yok, yokParis'in haberi. Paris sokaklarında topuklarınıbilhassa çarparak yere nalçalı çizmeleriylegezenleri Moskova kapılarında yendiler.Paris,Paris ışık şehri, ihtilâl şehri, Paris satıldı,Paris esir ve hapiste GabrielPeri.Gabriel Peri, Fıransa'nın Tulon şehrindedoğdu(1902). Havada balık kızartması, çam veyasemin kokusu, ışıkta Akdeniz'in akıllımaviliği, ve limanda, yağlı suyun üstündehantal, ağır zırhlıların çeliği. Babası,Dokların Teknik İşleri müdürüydü.

Anasının sımsıkı taranmış saçı, anasınınboynunda gümüş haçı, anası dindar.914'den 18'e kadar Gabriel Peri dört yılda ondört yıl büyüdü birden.Ve insanlar öldürürken ve öldürülürkendolaştı rıhtımlarda kumral bir çocuk:geniş güzel alnında henüz ergenleşmeyen eli,gözleri kederli bir sorguyla açık kara kehribargözleri pırıl pırıl öfkeli.919'da girdi sosyalist partisine ve sonunda20'nin komünist partisini kuranlardan biridir.Yaktı, karanlık sularda demirli duran, yaktı,aydınlığa götürmeyen bütün gemilerini,muzaffer çıktı nefsin ıstırabından. Ve okunuroldu artık bir insanın ömrü bir memleket vedünya kitabından.Beyaz deniz kuşları gibi uçardı kahkahasıbir liman gibi dumanlı yazı odasında

gazetesinin. Ve her yerde hazırdı çarpanbir yürek gibi kafası:Habeşistan'da, İspanya'da, Çin'de. Ve insanısabırlı bir dikkatle bir dinleyişivardı:makası kusursuz elbisesi, piposu,benekli papiyonu ve hafif tertipalaycı nezaketinin içinde.Ve kaç kerre mitinglerde gördükonu:insanlara saadeti müjdelerkenher şeyden dolayı ve her şeye rağmen. VeBurbon Sarayı'nda kızkardeşinin ırzı gibikorurken Fıransa'yıVe gün geldi, dışardan kapıya dayananlarlaiçerden kapıyı açanlara karşı ve artıkBurbon'da değil teslim olmayan gecelerin

içinde ve kaldırımlarda korurken ırzınıFıransa'nın satılıp yakalandı.Bu son gecesidir Gabriel Peri'nin.Hücreye geldiler demin durdular altındaelektrik ampulünün: parladı apoletleri ve kısakesilmiş sarı saçları.« Öleceksin,» dediler,«iltica et, hayatın bağışlanır.» Bunu çıplakbir kılınç gibi açık ve uzun söylediler.Gabriel Peri dikkatli bir sabırla ve hafiftertip alaycı nezaketiyle dinledi. « Hayır,»dedi.Tırmanmak bir dağın yamacına ve ordanmasmavi denizi görmek.Hayatının amacına sadık kalıp ölmeninsükûneti.Dostlarına ve yurttaşlarına yazdı son

mektubunu.Lüzumsuz bir tek virgül bile koymadantasnifli, berrak, ve sözü doğrudan doğruyasöyleyerek her seferki dikkatiyle yazdıbunu.İmzasını attı.Zarfı kapattı.Ve dinledi kendi kendini son defa:Pişman değildi.902'de başlayan ve bu sabah941 yılı Aralık ayının on birindebu sabah şafakla bitecek olanıelden gelseydi tekrarlamak tekrarlardı aynıyerden başlayıp aynı yoldan geçerek veyine gerekirse aynı yerde bitirmek üzere.Ve biraz kibirli bir rahatlık duyuyordu.

kafasıyla kitapların içinden gelmiştikavgaya fakat sadık kalmıştı ona namuslubir amele gibi. (...)Elektrik ampulü başladı ağarmaya sökecekbirazdan şafak.Ve bir manga ölümün karşısında kendisi deşarkı söyleyen yarınları hazırlayacak.Bu bir zafer şarkısı, bu gül kokan bir romans.«Adieu, et que vive la France!»(Allahaısmarladık ve yaşasın Fransa.)Gelip aldılar.Söküyor şafak.Dayadı sırtını.Gözleri namluların gözlerinde.Okudu Marseyyezi patriyot

okudu Marseyyezi Fransız yurtseveri.Yaylım ateş.Akdeniz'in en katıksız evlâtlarından biri yıkıldıdizüstü:(... )İkinci yaylım ateş.Gün ışığına doğru uzandı elleri ve kapandıtoprağa yüzükoyun Gabriel Peri.Dördüncü Kitabın Sonu

BEŞİNCİ KİTAPISöküyor şafak.Yastıkta koşuştu kırmızı saçlar.Uyandı Halil'in karısı Ayşe, açıldı beyazyüzünde kocaman altın gözleri.Oda buz gibi soğuk, yatak sıcak.Ve kadın, hapisteki erkeğiniistiyor.Karşıda küçücük karyolada kızı Leylâ bukış sabahına İskenderun'dan gelmiş biryemiş gibi.

Ve minicik kollarını, dizlerini büküpçenesine doğru dertop olmuş. Ve avuçlarıyumulu.Ana, gördü uyuyan kızını: tekrar rahmininiçinde duydu onu.Perdesiz pencereler.Ayşe çıktı yataktan,kocasının evde kalan siyah, uzun hırkasını aldısırtına.Mangalda yandı ateş.Mavi çinko çaydanlıkta ıhlamur.Dışarda Üsküdar uyandı uykudan, elâ gözlerimahmur, çıplak beyaz ayakları mercanterliklerinde.Dışarda semtin uyanışı Ayşe'ye hep böylegeliyor.

Dün para geldi Halil'den bugün cevapyazılıyor: «Şekerim, on dört buçuk lirayı vemakbuzun kenarında 'hasret' yazısını aldım,teşekkür ederim. Fakat çok üzüldüm, pekgücüme gidiyor benim için çalışman oralarda,nefret ediyorum kendi kendimden.Dün İstanbul'a indim, dönüşte ne tuhaf şeylerişittim vapurda.Hepsi paralarını dışarlara kaçırıyormuş,hem de kimler, milyonları varmış İsviçre,Amerika bankalarında.Memleketlerinden korkuyorlar demek.Demek, kaçmakta akılları fikirleri.Paraları Hollanda'daymış bazılarının,Almanlar el koymuşlar, ama sonra bizimefendilere cemile olsun diye yollamışlarAmerika'ya. Almanya Amerika'ylaharbediyor, ama ordan oraya para gidiyor.Para: vatansız.

Paraya sahip olan vatanlı mı? Hem, birazda vaziyet şöyle gibi: onlar paranın sahibideğil, para onların sahibi. Sonra bir şeydaha duydum, dehşetli sinirlendim: sözde,İsviçre'ye deyipAlmanya'ya buğday yolluyormuşuz. İnsaneti yiyenlere memleketimin buğdayınıyedirenlerinAllah belâsını versin. Belâ okumaklabitmesin mektubum. Sana yeni odamınresmini yapayım...Bu senin görmediğin üçüncü evimizdir. Buiskemle işte, bu masa, bu pencere, şunlarsaksıda kış çiçekleri.Bu: koltuk, içinde ben varım,Bu: küçük bir karyola, içinde Leylâ uykuda.Şurası dolap gibi bir şey:

alabilirsem kömürlerimi koyarım. Bugördüğün hem yük, hem mutfak.Şu da senin dede mirası meşhur kütüphanen.Duvara iyi bak: resmin, altında benimkisi.Odam bu kadar geniş değil, ya eşyaları küçükyaptım ya odam büyük kaçtı biraz.Biçimsiz oldu velhasıl.Karınız belki bir gün sahici bir ev yapar, artıkerkeği hapsedilmeyen bir ev, ama resminiyapamaz...Mektubum bitti şekerim. Kızınız uyandı,bana bakıyor. Ellerinizden öperim...»Günlerden hangi gündeyiz, diye düşündüAyşe.Hatırladı: on ikinci ay, ayın da on beşi.İmzasını attı.

Ve mektuba tarih koymadan zarfı kapattı.Halil'e ayın otuz birinde ulaştı mektup:akşamüstü Bethoven Hasan getirdi odasına.Mahzundu Halil: Bu sabah üçüncü koğuşta,gusülhanede köylü bir mahpus astı kendini.Yol parasından yatıyordu. Onlara tayınçıkmaz. Bu üçüncü yatışıydı vergiborcundan. Meydancı haber verdi: ölüyüindirdiler kuşağının ucundan. Halilhatırlıyor: kısa boylu sessiz bir adamdı.« Gelmedi bu sefer görüşmecisi filân,» dediler,«kaç kerre yemeğe buyur ettik yemedi,kimseciklere ağzını açıp bir cıgara verin biledemedi acından öldü fakir...»« Acından değil be,» dedi Asrî Yusuf,«Bilimiyon, onurlu adamdı, kahrındanöldü.. »

Mahzundu Halil, Ayşe'nin yazısını görünceunuttu mahzunluğunu.Bethoven Hasan bir parça alayla seyretti onu,sordu sonra:« Mektup yengeden, değil mi?»« Evet, nerden bildin?»« Galiba üst üste iki defa okudunuz da,hocam.»« İki değil, üç.»Bethoven Hasan hernedense utandı bukarşılıktan değiştirdi sözü:« Hocam, bu gece yılbaşı, ne yapacağız?»« Ben başgardiyana söyledim, Hasan, zateniçerde kumar oynayacak kendisi de. Biztoplanırız benim odada, sen OnlarYenilmeyecek senfonisini okursun Kuvâyi

Milliye Destanı'nı Ressam Alikarikatürlerimizi yapar, Asrî Yusuf'laİhsan Bey kızdırırlar Bakkal Sefer'i,zeybek oynar Aydınlı Ömer, İlyas Kaptanlezginka... »Bethoven Hasan kurnaz gülümsedi: « Benbir kiloluk rakı soktum içeri, hocam, onu daiçer miyiz?» « Neden içemeyelim, içeriz...Fakat o kadar parayı nasıl buldun?» «Parayla almadım, hocam, İzmirli jandarmavar ya, hani şu tütün işçisiymiş, o getirdi,hocayla içersiniz, dedi.Şişeyi Asrî Yusuf'un dükkânına sakladık.Ali'nin de haberi var.Yalnız, Bakkal Sefer duymasın, idareninispiyonudur.»Bethoven Hasan gitti.

Tuhaf bir helecana kapıldı Halil, hattâ,hernedense, biraz da utanıyordu, ömründeilk defa rakı içecekti hapiste.Çıkardı, hohladı, sildi gözlüklerini ve taktıtekrar.Okudu Ayşe'nin mektubunu bir kerre daha.Doymadı.Eski mektupları aldı dosyadan.Tarihsizdiler.Halil numara koymuştu hepsine.Ayşe'den son sekiz ayda gelen mektuplar.Dizdi mektupları iskambil falı açar gibi üstünemasanın.Sırayla alıp okudu.Bu, Ayşe'ye doğru, geçmiş zamana doğru bir

yolculuktu.II1.Bu mektubu yatakta hasta yazıyorum sana.Burda olsaydın bana ne iyi bakardın.

Leylâ bastı altısına.Yaşına göre zayıf:uyutuyorum gündüzleri.Şimdi uyandırdım:yanakları pembe pembeâdeta büyük insanlarınki gibi elâgözleri,(farkında mısın yalnız gözlerimizdeğişmiyor, ve kalıyorhatıralaşmadan orda iyi ve kötüçocukluğumuz.)Babaya mektup yazıyorum, Leylâ,dedim. Baba mı? dedi,esnedi. Pek uyku sersemi oluyor bu kız.Ev halkı selâm ederLeylâ ve ben ellerinden öperiz.

2.İyileştim.Buraları pek güzelleşti.Bahar.Yemiş ağaçları en güzel şeyi toprağın.Hapisanede var mı?Ordakiler de burdakiler gibi bahar açaraksenin dünyanı güzelleştirebiliyorlar mı?Leylâ ile hep seni konuşuyoruz:

«Babam mektubu ne zaman alacak?» diyesoruyor hep...«Bu gece yatacağız, sonra alacak, değilmi?» diyor.Peynirli pide yaptık, hatırladık seni,bahçede yedik.Babamız, sizi özledik.Şimdi Leylâ'nın bir sürü yaramazlığınısöylediler.Onu bir temiz dövmek için mektubukesiyorum.Geldi Leylâ.Azarladım.Ağlamaya başladı.Dövemedim.

Koca çınarın altına, iskemleye oturttum, birde batan hırkası vardır hiç sevmezgiydirdim onu da.Oturacak minicik burnuyla akşama kadarorda yapayalnız. Şimdi sen fena haldeacımışsındır. Ne yapalım fakat, adamolması için böyle lâzım, babamız.Başım ağrıyor.En iyisi hiç çocuğu olmamak, bunudiyemiyorum bir türlü.Seviyorum çocukları bütün eziyetleriyle.On iki çocuğum olsaydı dünyanın enbahtiyarı ben olurdum, düşün:Birinin eksiği ötekinde tamam, kusurlu ayrıayrıama on ikisi birleşince mükemmel bir tekadam

ve onun annesi ben.Hesabettim:bugün tamsen içeri gireli üç sene oluyorve ben ağabeyimin evindeyim iki senedir.«Hapiste günler ağır geçer seneler çabuk,»derdin,hapiste insanı olan için de öyle:günler ağır seneler çabuk.Ellerinden öperim kocacığım,babacığımız ellerinizden öperiz.

3.Telâş, kıyamet,burda bir maskelemektir gidiyor,herkes maskeliyor evini.Ben oturmuş, masallar okuyorum:Leylâ'ya değil, kendime.«Bir varmış, bir yokmuş,» diye başlayan,«Gökten üç elma düştü: biri size, biri bana,biri de masalı okuyana,» diye biten güzelmasallar.İyi günler, iyi günler,«Onların geleceği yok,» diyenin ağzı kurusun.

Dün yengemin odasında oturuyoruz, biri geldi:«Cemilânım'ın» dedi, «evi,» dedi, «yanıyor.»Fırladık, meğerse Şahin Paşaların eviymişyanan. Çatısı henüz tutuşmuş, alevlerçıkıyordu gittiğimiz zaman..İtfaiye geç geldi. Hortumları yoktu.Hepsi tamam oluncaya kadar ev yandı. Üçitfaiye neferi düştü balkondan:birisi ağırca yaralı, ikisi hafif. Bütün bunlargözümün önünde oldu. Hayret veçaresizlikle bunaldım,İçindekileri pek tanımam, ahbaplığım yok,fakat evi tanırım yirmi seneden beri. Sankiyirmi yıllık bir dostumu kaybettim.Alevler karşımda gibi hâlâ.Sonra düşün ki bugün bir ev, bir şehir, bir

dost değil dünya yanıyor.Şu bizim çizgili çizgili yusyuvarlak şeyimiztutuşmuş dönüyor karanlığın içinde,(bu işin resmini böyle yapıyorlar da hepgözümün önünde o.)Radyo gazetesini dinledim dün akşam:«Dayandı harp âfeti hudutlarımıza çepçevreyangındır dört bir yanımız,» gibi bir söz.Aklımda bu söz şimdi.Şimdi öyle canlı bir şey ki yangın benim için,şöyle bir yan gözle pencereden geceyebaksam göreceğim sanıyorum,bahçede çepçevre bütün ağaçlarıntutuştuğunu.

4.Sevgilim,öyle tuhaf günler geçiriyorum ki anlatamam.Erkenden kalkıyorum:ortalığı toplamakyemek pişirmekdikiş dikmek filân derken gün tamam.Hiçbir yere gittiğim yok.Helecan içinde evde oturuyorum.Bu günler helecanlıyım pek.Yalnız ben değil herkes de öyle ya:

oldukları yere sinerek kulaklarını dikip birşeyler dinleyen tavşanlara benziyorlar.Hani, höt, dese biri, fırlayıp kaçacaklarbayır aşağı.Şekerim,o kadar inanıyorum ki sanasana benzemek istiyorum.Doğru dürüst beş sene beraber yaşadık,üst tarafını hapislerde geçirdin.Şikâyet etmiyorum, hayatımız böyle degüzeldi.Nerde olursan ol,uzak, yakın, insan senin iptilâna tutulur.Sen zatısın iptilânın, (ne tuhaf söz başındabüyükbabamın fesi çenesinde kıranta, çember

bir sakal, ama, söz benim.)Görüyorsun ya, ey cânü tenim, (böyle denirmi? ama içimden geldi)mektupla halimi arzetmesini bilmiyorum.Ağzımda sana söylenecek lâkırdılarköpürüyor.Kalemi, kâadı bırak, yüz yüze gelipkonuşmak seninle: senin yanında sesimiduymak.Gözlerindenöperim,hayır,ellerinden.Son mektuplarımda «Ellerinden öperim»demiyorum galiba.Bakda,

yaz.İçimburkuldu,nasılolurdaöyledemem?5.Bir sürü dünya münasebetsizliğiyleuğraşıyorum.Hepsini alt etmeye ahdettim.

Yine bekledim piyangoyu çıkmadı.Yine alacağım, inadettim,hem de bakgörürsün, elli bin vuracak. KomşumuzCemilânım her gün bana geliyor, ama yalnızbana biraz da anneme.Birsaatoturur,gider.Senonutanımazsın,amaoseniseviyor,sendeonusev.Ne

harikuladekadın.Güzelelâgözlerindekuyruklusürmeler,küçücükağzıboyalı,yaşıaltmışayakın.Tansiyonudüşük,kalbivar.İşigücü,aklıfikri:resimyapmak.

Kızlığındanberiyaparmış.KocasıölünceonseneevvelmücevherlerinisatıpRoma'yagidiyorelli\"yaşında.Bereketversinkisatmamışburdakieviniyoksadönüşündeacından

ölecekmişkadıncağız.Şimdigeçiniyoraltkatıkirayaverip.Evibirâlem:püsküller, saçaklar, incik boncuklar, sonradağ taş resim: yağlı boya, pastel, hepsibirbirinden güzel çıplak kadın resimleri. Bir ikierkek başı da yok değil, ama onlar da peripadişahının oğlu.Sonra o ne tatlı, yumuşak renkler: şaraptortusu, gülkurusu, yavruağzı, vekaryağdıların, pembelerin çeşidi,limonküfü, camgöbeği, zümrüt yeşil ve pırılpırıl eflâtun. Sabahtan akşama kadar haşır

neşir boyalarıyla hâtûn. Burnunda gözlüğü,(onu yalnız resim yaparken takar, çünküdehşetli nefreti var ihtiyarlığı hatırlatanşeylere, gücenip küsüyor ihtiyarlığının imaedilmesine bile, insana düşman oluyorâdeta), ne diyordum, burnunda gözlüğüfırçalar dişlerinin arasında, (kırmızı saplı,beş kuruşluk küçük tutkal fırçaları, çünküötekiler çok pahalıymış. Zaten tuvalini bilekendi yapıyor: patiskayı tutkallaüstübeçleyip), ne diyordum, dişlerininarasında fırçalar ve sürmeli gözlerini kısıpsüzerek kendini bir kerre kaptırdı mırenklere dünya yıkılsa farkında olmuyor.Nitekim farkında olmamış Şahin Paşalarınevi yanarken. Ertesi gün bana:«Yazık, göremedim, resme dalmışım,kızım,» dedi, «fakat yangın yerini gördümdemin yangın yeri çirkin. Halbuki alevlergüzeldir: şarabînin, kızılın, turuncununnüansları, biraz da gazel yaprağı hattâ.»İşte benim Cemilânım böyle, şekerim.

Hamiş:Cemilânım'ınkedisibizimcivcivikaptı.Leylâ sana bunun resmini yaptı,şimdi getirdi,o da zarfa konacakmış.Leylâ'ya göre en mühim hadise bu.Belki, hele şükür, belki, ne yazık, insan oluyorkızımız artık.Ellerinden öperim.

6.Leylâ uyuyor.Bugünlerde pek iyileşti.Fakat dün ağzında değnekle iskemleye çıkmışdüşmüş.Değnek battı damağına. Bu kadarlageçiştirdik. Gece yatakta benden gizli ağladıhep. Ölümden pek korkuyor.«Ölür müyüm?» diye sorar hemen. Bu kızdabu ölüm korkusu neden? Hem anlatsana bana:nasıl oluyor da çıldırmıyoruz öleceğimizibildiğimiz halde? Yoksa, ben ölmem gibi migeliyor insana.Dayım söylüyor: cephede herkes böyle

düşünürmüş, doğru mu? Yoksa ölmeye de mialışıyoruz ihtiyarlamaya alıştığımız gibi. Bencebunun sebebi şu: herbirimizdeki kısalığınarağmen yaşamak daha kuvvetli ölümden.Burda herkes dışarlara gidiyor, ama bizimgibi cesaretle oturanlar da var.Sana bir havadis:Dün İstanbul'a inmiş Cemilânım, bilmem nerdehalis İngiliz üstübeci varmış ,onu almak için,çünkü beyaz boyasını kendi yaparcevizyağıyla ezip üstübeci.«Vapura bindim, kızım,» diyor,«çıktım güverteye. Her taraf havayimaviyle altın sarısı, biraz gümüşüylekülrengi de karışık. Gölgeler çok açık mor,süzme bal gibi bir ışık... Karşımda iki gençoturuyor: biri bayan, biri bay. Bayaninadına çirkin, bay inadına güzel. O nerenk, o ne ten, o ne saç. İnsan değil, pastel.

Bir de açıkkestane bir pardesü giymiş,kumaş da galiba ipekli biraz, o nekıvrımlar, doyum olmaz. Sabrettim, sıktımdişimi, nihayet dayanamadım, gözlüklerimitaktımburnuma, ilk önce yan gözle, sonra birazdaha, biraz daha cesaret derken kapıpkoyuverdim kendimi renklerine bayın. Benböyle dalmış giderken tıraş yerindeki biraçık yeşile birdenbire kıyamet koptu, kızım,âdeta saldırdı üstüme ağzı köpürmüş çirkinbayan. Yeryüzündeki bütün ölü renklersuratında kadının. Neler söylemiyor:Bay nişanlısıymış, ben deliymişim, poliseverecekmiş beni, Utanmaz, azgın kocakarı,diyor. Etraftan gülüşüyorlar. Bay ağzınıaçmıyor, kırıtıyor sadece. Erkek değil mi,memnun.Şükür, çok geçmeden vapur yanaştıköprüye çıktık. Ne dersin bu işe, kızım?

Karı kıskandı beni.»İşte Cemilânım'ın başına gelenler. Dikkatettim:bugün gözlerinde kuyrukları biraz daha uzunsürmeler vardı, ve «Karı kıskandı beni,»derken bahtiyardı.Halil, kimbilir nasıl gülerdin, sana geçen yılhattâ beş gün önce yazsaydım bu hikâyeyi.Ama şimdi hiçbir şeye gülmek gelmiyoriçinden, benim de öyle.Bazan ayıp sayıyor gülmeyi insan.Bugün 1941 yılı 27 Haziran.7.

Kocacığım,Dünya ile kessem de alâkamı bir dağıntepesinde yaşasam, yapamam değil mi?Hep aklımda fikrimde senin çıkman.Çık, bir hafta sonra ölmeye razıyım.Bu mektup burda kesildi kaldı bekledi iki gün.Anla, ne haldeyim, yorgunluktan sinir gelmiş.Bir sürü ilâç pis kokulu bir şeyler. İçmemlâzım, içerim, sen çıkarsan eğer.Birbirimize neye mal olduğumuzu anladık busefer. Hiç kavga etmeyiz gibi geliyor banaartık, yoksa yine eder miyiz dersin?Sana dehşetli ihtiyacım var.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook