muydu?\"\"Tesadüfen tek oydu.\"\"Tesadüfü boş verin Mr. Lorry. Geceninköründe binen tek yolcu oydu, değil mi?\"\"Evet.\"\"Siz yalnız mı seyahat ediyordunuz Mr. Lorry,yoksa yanınızda biri var mıydı?\"\"Yanımda iki kişi vardı. Bir beyefendi ilehanımefendi. Şimdi buradalar.\"\"Evet evet. Sanıkla konuşmuş muydunuz ozaman?\"\"Fazla değil. Hava fırtınalıydı, yolculuk uzunve zorluydu; ben de bir koltuğa uzanıpneredeyse yol boyunca uyudum.\"\"Miss Manette!\"Herkes az önce baktıkları genç hanıma çevirdi
gene gözlerini ve o da yerinden kalktı. Babası daonunla birlikte ayağa kalktı, elini kolundançıkarmamıştı hâlâ. \"Miss Manette, sanığınyüzüne bakın.\"Sanık için bu merhamet, gençlik ve güzelliktimsaliyle yüzleşmek bütün o kalabalıklayüzleşmekten çok daha zordu. O anda, genç kızmezarının başında beklermiş gibi orada öylecedururken gözlerini üzerine dikmiş olan kalabalıksakinleştirmeye yetmiyordu onu. Önündekiotları alelacele hayali bir bahçedeki çiçektarhlarına attı. Nefesini kontrol edipsakinleşmeye çabalarken titrek dudaklarıbembeyaz olmuş, tüm renk kalbine hücumetmişti. Koca sineklerin uğultusu gene artmıştı.\"Miss Manette, sanığı daha önce görmüşmüydünüz?\"\"Evet efendim.\"\"Nerede gördünüz?\"\"Az önce belirtildiği gibi vapurda efendim,
aynı gece.\"\"Az önce bahsi geçen bayan sizsiniz yani.\"\"Ah! Ne yazık ki öyle efendim!\"Genç kızın merhamet dolu ağlamaklı sesi.Yargıç sert bir tavırda konuştuğunda onun o hiçde ahenkli olmayan sesinin içinde kayboldu.\"Yalnızca size sorulan sorulara cevap verin vebir yorumda bulunmayın.\"\"Miss Manette, Manş Denizi'ni geçerkensanıkla konuktunuz mu hiç?\"\"Evet efendim.\"\"Anlatın.\"Derinleşen sessizlikte genç kız cılız bir seslekonuşmaya başladı:\"Beyefendi vapura bindiğinde-\"Yargıç kaşlarını çatarak, \"Sanıktan mı
bahsediyorsunuz?\" diye sordu.\"Evet efendim.\"\"O zaman sanık deyin.\"\"Sanık vapura bindiğinde babamın,\" bu sıradakız gözlerini sevgiyle yanında duran babasınınüzerine çevirmişti, \"çok bitkin ve hastaolduğunu fark etti. Babam öyle zayıftı ki onukımıldatmaya korktum ve güvertede, kamaralarainen merdivenlerin yanında ona bir yatakyaptım; sonra da onunla ilgilenebilmek içinyanına oturdum. O gece dördümüzden başkayolcu yoktu. Sanık babamı rüzgârdan ve soğukhavadan daha iyi korumak için yapmamgerekenleri tavsiye etmek için bile nazikçe izinistedi benden. Bunu nasıl yapacağımıbilmiyordum. Limandan çıktığımızda rüzgârınne yönden eseceğini bilememiştim. Bana yardımetti. Babama karşı çok büyük nezaket ve ilgigösterdi ve eminim içtendi bunu yaparken.Böylece konuşmaya başladık.\"\"Peki, bir şey soracağım. Vapura yalnız mı
binmişti.\"\"Hayır\"\"Yanında kaç kişi vardı?\"\"İki Fransız bey vardı.\"\"Konuştular mı?\"\"Son ana kadar, yani Fransızların sandallarınadönmeleri gereken vakte kadar konuştular.\"\"Bu listelere benzer bir kâğıt alışverişi oldumu aralarında?\"\"Aralarında bir kâğıt alışverişi oldu, ama neyleilgili olduklarını bilmiyorum.\"\"Kâğıtlar bu büyüklükte ve şekilde miydi?\"\"Olabilir ama çok yakınımda fısıldaşmalarınarağmen tam bilemiyorum; asılı duran lambanınışığından faydalanmak için kamaralara inenmerdivenin başında duruyorlardı; ışık soluktu ve
çok alçak sesle konuşuyorlardı, nekonuştuklarını duyamadım, sadece kâğıtlarabaktıklarını gördüm.\"\"Şimdi sanıkla olan konuşmanıza dönelimMiss Manette.\"\"Sanık –benim çaresizliğimden olacak– çokgüven vericiydi ve babama karşı çok kibar, iyive yardımcıydı,\" diyerek gözyaşlarına boğulduve ekledi, \"Ona zarar verecek bir şey söylersemona olan borcumu ödeyemem.\"Atsineklerinden bir uğultu yükseldi gene.\"Miss Manette, eğer sanık bu kanıtlarıvermekle yükümlü olduğunuzu –yani vermekzorunda olduğunuzu– ve bundankaçamayacağınızı anlayışla karşılamıyorsayapılabilecek hiçbir şey yok. Lütfen devamedin.\"\"İnsanların başına dert açabilecek ince ve zorbir iş sebebiyle seyahat ettiğini, bu yüzden detakma isim kullandığını söyledi bana. Bu iş için
birkaç günlüğüne Fransa'ya gitmişti ve dahauzun süre belli aralıklarla Fransa İngilterearasında gidip gelebileceğini anlattı.\"\"Amerika'yla ilgili bir şey söyledi mi MissManette? İyi düşünün.\"\"Aradaki anlaşmazlığın nasıl başladığınıanlatmaya çalıştı bana ve İngiltere'nin yaptığınınona göre yanlış ve aptalca bir şey olduğunusöyledi. Bir de şaka yollu, GeorgeWashington'un tarihe III. George kadar önemlibir isim olarak geçeceğini söyledi. Ama bunukötü niyetle değil, gülerek, eğlencesinesöylemişti.\"Bütün gözlerin yöneldiği bu ilginç sahnede,başaktörün yüzünde belirecek her türlü sertifadeyi seyirciler bilinçsizce taklit edecekti. Budelili açıkladığında genç hanımın alnı acıylakırışmış ve dikkat kesilmişti ve Yargıcın notalması için durakladığı anlarda, sözlerininyarattığı etkiyi görmek için hem savunmaavukatına hem de iddia avukatına baktı. Salonundört bir yanındaki izleyicilerin yüzünde de aynı
ifade vardı; öyle ki George Washington'la ilgilikorkunç dalalet üzerine Yargıç notlarındankafasını kaldırıp dik dik baktığında, pekçoğunun alnı tanığı yansıtan birer aynadanfarksızdı.Başsavcı tüm heybetiyle, tedbir ve usulaçısından genç hanımın babası DoktorManette'in çağrılmasının şart olduğunudüşündüğünü ifade etti. Böylece Mr. Manettetanık kürsüsüne çağrıldı.\"Doktor Manette, sanığın yüzüne bakın. Onudaha önce gördünüz mü hiç?\"\"Bir kere. Londra'daki evimi ziyaret etmişti.Üç ya da üç buçuk yıl önce falan.\"\"Vapurda yanınızda yolculuk eden vekızınızla konuşan yolcu olarak hatırlamıyormusunuz?\"\"Böyle bir şeyi hatırlamıyorum efendim.\"\"Bunları hatırlayamamanızın özel bir sebebi
olabilir mi?\"Mr. Manette alçak sesle cevap verdi, \"Var.\"\"Kendi vatanınızda, yargılanmadan, hattahiçbir suçla itham edilmeksizin, talihsiz birşekilde uzun süre hapis yattınız, değil mi DoktorManette?\"Herkesin yüreğini parçalayan bir tonda, \"Hemde çok uzun süre,\" diye cevapladı Mr. Manette.\"Bahsi geçen durumda daha yeni mi tahliyeolmuştunuz?\"\"Öyle diyorlar.\"\"O anı hatırlamıyor musunuz hiç?\"\"Hayır. Zihnim şeyden beri bomboş –nezamandan beri olduğunu bile bilmiyorum–hapiste kendi kendime ayakkabı yapmayabaşladığım zamanlardan, kendimi Londra'dasevgili kızımın yanında bulduğum ana kadarboş. Yüce Tanrım becerilerimi bana geri
bağışladığında kızımı hatırladım çok şükür; amaonu nasıl hatırladığımı bile söyleyebilecekdurumda değilim. O dönemden hiçbir şeyhatırlamıyorum.\"Başsavcı oturdu, sonra baba bz da yerlerinegeçtiler. Derken davada tuhaf bir gelişme oldu.Elde edilen bilgilere göre, sanık beş yıl önce.Kasım ayındaki o Cuma gecesi tespitedilemeyen suç ortağıyla Dover Postasınabinmiş, sonra da gece yansı, zifiri karanlıkta, biryerlerde inmişti, ama orada fazla kalmamış, on-on beş kilometre geride kalan bir garnizon vetersaneye yürüyerek bilgi toplamıştı; ama sonrasanığın o saatlerde, bahsi geçen garnizon vetersanenin bulunduğu kasabadaki bir otelin çaysalonunda başka birini beklediğini iddia eden birtanık çağrıldı. Sanığın avukatı bu yeni tanığapek çok soru sormuş, ama sanığı başka hiçbirzaman görmediğini söylemesi dışında bir cevapalamamıştı; tam bu sırada o ana kadar mahkemesalonunun tavanını izlemekte olan peruklu adambir kâğıt parçasına bir şeyler yazıp buruşturarakavukata fırlattı. Verdiği ilk arada bu kâğıdı açıp
bakan avukat büyük bir ilgi ve merakla sanığabaktı hemen.\"Bu kişinin sanık olduğundan eminsiniz öylemi?\" Tanık oldukça emindi.\"Sanığa çok benzeyen birini gördünüz mühiç?\" Karıştıracağı kadar benzeyen birini (tanıkaynen böyle demişti) görmemişti.Kâğıdı fırlatan adam, işaret ederek, \"Birşurada oturan beyefendiye, şu bilge kişiyebakın,\" dedi, \"bir de sanığa. Ne diyorsunuz?Birbirlerine çok benzemiyorlar mı?\"Bilge dostumuzun, ahlaksız olmasa da,dağınık ve pasaklı denebilecek görünüşünüsaymazsak, birbirleriyle kıyaslandıklarındayalnız tanığı değil, orada bulunan herkesişaşırtacak kadar birbirlerine benzediklerisöylenebilirdi. Yargıcın, savcının ricası üzerine,bilge dostumuza peruğunu çıkarmasınıemretmesiyle bu benzerlik iyice ortaya çıktı.Yargıç Mr. Stryver'a (sanığın avukatına) vatanaihanet suçundan yargılayacakları diğer kişinin
Mr. Carton (bilge dostum) olup olmadığınısordu. Mr. Stryver Yargıca hayır dedi; amatanıktan yargıca, bir kere olan şeyin bir dahaolma ihtimalini söylemesini isteyecekti; eğerihtiyatsızlığını daha önce görmüş olsaydı hâlâ okadar kesin konuşabilir miydi ya da gördüktensonra bile hâlâ kesin konuşur muydu gibi pekçok soru vardı aklında. Amaç bu tanığı ezipgeçmek ve davanın ona ait kısmını boşaçıkarmaktı.Mr Cruncher tanıkları izlediği süre boyuncaparmağındaki bütün pasları öğle yemeği niyetineyemişti. Şimdi de Mr Stryver'ın, sanığın davasınıiyi biçilmiş bir takım elbise gibi jürinin üzerinenasıl oturttuğunu merakla izliyordu; sözdevatansever Barsad'ın gizli bir casus ve vatanhaini, dahası utanmaz bir kan tüccarı olduğunuve lanetli Yehuda'dan sonra –ona da benziyordugerçekten– gelmiş geçmiş en büyük hainolduğunu anlatıyordu onlara. O pek erdemliuşak Ciy'ın ise onun arkadaşı ve ortağı olduğunuve aslında onun böylelerine layık olduğunu;sahtekârların ve yalancı şahitlerin Fransa'daki
aile meselelerinden dolayı sanığı kurbanseçtiklerini bir bir anlattı, ne de olsa Fransızkökenliydi ve Manş'ı sık sık geçmesigerekiyordu –ama ona yakın olan insanlarıilgilendiren bu aile meseleleri, hayatı pahasınada olsa, tüm bunları açıklamasına engeloluyordu. Genç hanımın ağzından zorla alınanve çarpıtılan sözler hiçbir şey ifade etmiyordu vebunları söylerken ne kadar acı çektiğine herkesşahit olmuştu, o ortamda genç bir beyefendi ilehanımefendi arasında böyle masum birmuhabbetin ve nezaketin gerçekleşmesi de çokdoğaldı; bu arada George Washington'la ilgili oölçüsüz sözleri kötü bir şakadan başka bir şeyolamazdı. En düşük seviyedeki ulusal nefretinve korkuların uygulanmasındaki girişimleridurdurmak devletin bir zayıflığı olarakgözükecekti, bu yüzden Başsavcı elinden geleniyapmıştı; ama hiçbir işe yaramamıştı, bu rezil veaşağılık kanıtlar bu tür davaları sık sıkkirletiyordu ve ülkede bunun gibi pek çokduruşma vardı. Ama tıka basa dolu olanmahkemeler bu tür temelsiz davalarla meşguledilmemeliydi. Ama orada Yargıç karşı çıktı
(söylenenler doğru değilmiş gibi sert bir ifadevardı yüzünde) ve oturduğu kürsüden buimalara izin veremeyeceğini söyledi.Sonra Mr. Stryver birkaç tanık daha çağırdı veMr. Cruncher beklerken, Başsavcı Mr. Stryver'ınjüriye giydirdiği takım elbiseyi ters yüz etti; yanihem Barsad'ın hem de Cİy'ın avukatınzannettiğinden çok daha iyi insanlar, sanığın iseçok daha kötü bir insan olduğunu açıkladı. Ensonunda Yargıç o giysiyi bir tersine çevirdi, biryüzüne çevirdi ama sonunda onu kararlı birbiçimde kesip sanığa kefen biçti. Sıra jüriüyelerinin değerlendirmesine geldiğinde salondayine koca sinekler toplaştı.Saatlerdir gözlerini salonun tavanına dikmişbir halde oturan Mr. Carton bu karışıklıkta bilene yerini ne de tutumunu değiştirmişti.Önündeki kâğıtları toplayan bilge arkadaşı Mr.Stryver bir yandan yanındakilerle fısıldaşıyor,bir yandan da endişeli gözlerle ara ara jüriyebakıyordu; bu arada Yargıç da yerindenkalkmış, kürsüde bir aşağı bir yukarı gidipgeliyordu, izleyicilerin kafasında ateşi çıkmış
şüphesi uyandırıyordu; bu arkasına yaslanmışoturan, yırtık cübbesi yarıya kadar düşmüş,özensiz peruğu çıktıktan sonra yamuk yumuktakılmış, elleri ceplerindeki adamın ise gözlerihâlâ tavandaydı. Tavırlarındaki umursamazlıkona itibarsız bir hava vermekle kalmıyor, aynızamanda sanıkla olan güçlü benzerliğini deazaltıyordu (oysa karşılaştırıldıklarında oluşananlık ciddiyetle benzerlik de artmıştı az önce),öyle ki onu fark eden seyircilerin çoğu onlarınpek de birbirlerine benzemediklerinifısıldaşıyordu. Mr. Cruncher da yanındakiadama gözlemlerini aktarıyordu: \"Bahse girerimbu adam hiçbir davayı kazanamıyordur. Davakazanabilecek bir tipe benzemiyor hiç, değilmi?\"Ama Mr. Carton umursamaz görüntüsünerağmen olan biteni tüm ayrıntılarıyla izliyorduve Miss Manette'in başı babasının göğsünedüştüğünde bunu ilk o görmüş, görür görmez deherkesin duyabileceği bir sesle, \"Heey görevli!Genç hanıma bakın çabuk. Beyefendiye yardımedin de bayanı dışarı çıkarsın. Bayılacak
neredeyse!\" diye bağırmıştı.Kız dışarı çıkarılırken salonda ona karşıbüyük bir acıma hissi oluşmuştu, babasına karşıda şefkat. Belli ki hapishane günlerini hatırlamakonu çok rahatsız etmişti. Sorgulandığı sıradaiçinde çok büyük bir acı hissetmişti ve onuolduğundan yaşlı gösteren dalgın ve düşüncelihal, ağır bir bulut gibi çökmüştü üzerine. Odışarı çıkarken, yerlerine dönen jüri üyeleri biran sessiz kaldılar, sonra jüri sözcüsü konuştu.Bir karara varamamışlardı ve yenidentoplanmak istiyorlardı. Yargıç bir kararavaramadıklarını duyunca şaşırmış (belki deaklında hâlâ George Washington vardı), amagözetim altında bir odaya kapanıpkonuşmalarından memnunluk duyacağını ifadeettikten sonra kendisi de başka bir odayaçekilmişti. Duruşma bütün gün sürmüştü vesalondaki lambalar yakılmıştı. Jüri üyelerininuzun süre gelmeyeceği söylentileri dolaşmayabaşlamıştı salonda. Seyirciler bir şeyler içmekiçin dışarı çıktılar, sanık da bulunduğu bölmeninarkasına geçip oturdu.
Genç hanımla babasının ardından dışarı çıkanMr. Lorry şimdi salona geri dönmüş, Jerry'yeişaret ediyordu. Olaya olan ilgisi dağılmış olanJerry hemen yanına geldi.\"Jerry, yiyecek bir şeyler almak istersen al.Ama fazla uzaklaşma. Jürinin geldiğiniduyabilecek mesafede ol. Bir saniye bilegecikme, çünkü kararı hemen bankayayetiştirmeni istiyorum senden. Hayatımdagördüğüm en hızlı habercisin ve benden çokönce Temple Bar'da olacağına eminim.\"Jerry bu sözlerin ve kendisine uzatılan birşilinin ardından daracık alnını kaşıdı. O sıradaMr. Carton gelerek Mr. Lorry'nin kolunadokundu.\"Küçük hanım nasıl?\"\"Çok üzgün; ama babası sakinleştiriyor,mahkeme salonundan çıktığı için kendini birparça daha iyi hissediyor.\"\"Bunu sanığa ileteceğim. Sizin gibi saygın bir
bankacının herkesin ortasında onunla konuşmasıdoğru olmaz.\" Mr. Lorry deminden berikafasında bunu tarttığı için kızardı ve Mr. Cartonsanığın olduğu bölmeye doğru ilerledi.Mahkemenin çıkışı o yöndeydi, peşinden deJerry, pürdikkat, dimdik saçlarıyla onu takip etti.\"Mr. Darnay!\"Sanık hemen öne atıldı.\"Doğal olarak tanık Miss Manette içinendişelisiniz. Toparlayacak ama. En kötü haliylegördünüz onu.\"\"Böyle bir şeye sebep olduğum için çoküzgünüm. Ayrıca ona teşekkürlerimi de iletinlütfen.\"\"Olur tabii. Eğer isterseniz iletirim.\"Mr. Carton'ın, neredeyse küstahlığa varankayıtsız bir hali vardı. Sanığa yan dönmüş,dirseğini sanık bölmesinin parmaklıklarınayaslamış bir halde, öylece duruyordu.
\"Rica ediyorum sizden. İçten teşekkürlerimikabul edin.\"Carton, hâlâ sanığa yan dönük, \"Nasıl birkarar çıkacağını düşünüyorsunuz Mr. Darnay?\"diye sordu.\"En kötüsünü.\"\"En akıllıca ve olması muhtemel şey bu. Amakarar için içeri geçmiş olmaları sizin lehinize birdurum.\"Salonun çıkışında oyalanmak zordu, buyüzden Jerry daha fazlasını duymadı. Onlarıöyle yan yana, tepedeki aynaya vuranyansımalarıyla baş başa bırakarak –görünüşolarak birbirlerine çok benzeseler de tavırlarıbambaşkaydı– gitti.Kıymalı çörek yiyip bira içerek oyalanmasınarağmen, hırsız ve serseri kaynayan geçitlerde birbuçuk saat çok zor geçmişti. Boğuk sesli haberciatıştırdığı yemeğin üzerine pek de rahat olmayanbir şeyin üzerine oturmuş uyuklamaktaydı ki,
kendini mahkeme salonuna giden merdivenleritırmanan yüksek uğultuya ve insan selinekapılmış buldu.Mahkemeye vardığında Mr. Lorry kapıdanona sesleniyordu \"Jerry! Jerry!\"\"Buradayım efendim! Gelmek çok zor oldu.Ama geldim işte efendim!\"Mr. Lorry o izdihamda haberciye bir kâğıtuzattı. \"Çabuk! Aldın mı?\"\"Evet efendim!\"Alelacele yazılmış notta sadece iki kelimevardı \"BERAAT ETTİ.\"Jerry dönerken kendi kendine, \"Gene'Yeniden Dirilen' yazılı bir mesaj gönderseydinizbu defa neden bahsettiğinizi anlardım,\" diyehomurdandı.Old Bailey Mahkemesi'nden uzaklaşıncayakadar ne konuşmaya, ne düşünmeye ne de
başka bir şey yapmaya fırsatı olmuştu; kalabalıköyle bir heyecanla akıyordu ki dışarı, Jerry'nindizlerinin bağı çözüldü ve şaşkın atsineklerisanki başka bir leş bulmayı umarmış gibi yoğunbir uğultuyla etrafa dağıldı.
IVTebrikGün boyu kaynayan güruhtan geriye kalanson kişiler de hafif bir ışıkla aydınlatılmışmahkeme koridorlarından akarak salonuboşaltırken, Doktor Manette, kızı Lucie Manette,Mr. Lorry ve savunma avukatı ile dava vekiliMr. Stryver, Mr. Charles Darnay'in –az önceberaat eden kişinin– çevresine toplanmış,ölümden döndüğü için onu tebrik ediyordu.Zeki yüzlü ve dik duruşlu Doktor Manette ileParis'teki tavan arasındaki ayakkabıcı arasındailişki kurmak, daha parlak bir ışıkta bile zordu.Ama kimse yüzüne ikinci kez bakamazdı; onugözlemleme firsatı, alçak ve kasvetli sesininhazin ahengini duymaya ve yok yere ara araüzerine bulut gibi çöken dalgınlığı fark etmeyekadar varmıyordu. Ruhunun derinliklerinde buhissi uyandıran –duruşmada olduğu gibi–bambaşka bir sebep vardı hep, uzun süredirdevam eden bu kederli haline ilişkin herhangi
bir şey, ama bazen de kendi kendine oluşuyordubu his ve onun hikâyesini bilmeyenlerin aslaanlayamayacağı bir hüzün kaplıyordu o zamaniçini, sanki üç yüz kilometre uzakhktakiBastille'in gölgesi, o yaz güneşinde bile üzerinedüşüyordu.Zihnindeki bu kara bulutları dağıtabilecek tekkişi kızıydı. Onu ıstırabının ötesindeki birGeçmiş ile gene bu ıstırabının ötesindeki birŞimdi'ye bağlayan altın ipti o; sesinin tınısı,yüzünün ışığı, elinin dokunuşu babasınınüzerinde harika bir etki yaratıyordu hep. Aslındahep değil, çünkü bazen kızının gücünün bileyetmediği anlar oluyordu; ama çok fazla değildibunlar, dahası artık kızı bunların sona erdiğineinanıyordu.Mr. Darnay büyük bir coşku ve minnetle MissManette'in elini öptükten sonra Mr. Stryver'adönerek içten bir şekilde teşekkür etti. Otuzyaşını biraz geçmiş olsa da yirmi yaş daha gençgösteren Mr. Stryver, iri kıyım, gür sesli, kırmızısuratlı, açık sözlü ve nezaketten pek nasibinialmamış bir adamdı ve kendini zorla (hem
manevi hem de fiziksel olarak) çeşitli toplulukve konuşmaların içine atması hayatı nasılomuzladığının bir belirtisiydi.Peruğuyla cübbesi hâlâ üzerindeydi vemüvekkiline öyle bir yanaştı ki zavalı Mr.Lorry'yi bir kenara itmiş oldu. \"Onurunuzukurtardığım için çok mutluyum Mr. Darnay.Zorlu bir davaydı, hakikaten zorluydu; amakurtulma ihtimaliniz yok değildi.\"Müvekkili Mr. Stryver'in elini tutarak, \"Sizehayatımı borçluyum –iki sebepten,\" dedi.\"Sizin için elimden geleni yaptım Mr. Darnayama bunu başka biri de yapmak için çabalardımutlaka.\"Bu noktada belli ki birinin, \"Ama siz çok dahaiyi yaptınız!\" demesi gerekiyordu, söyleyen Mr.Lorry oldu; ilgisiz denemezdi ama asıl amacıgruba yanaşmaktı.\"Öyle mi düşünüyorsunuz?\" dedi Mr. Stryver.\"Eh, bütün gün buradaydınız, anlamışsınızdır.
Siz de bir işadamısınız ne de olsa.\"\"Ben diyorum ki,\" dedi avukatın öncedışladığı sonra gruba dâhil ettiği Mr. Lorry, \"bendiyorum ki, artık Doktor Manette bu sohbetisona erdirip evlerimize gitmemizi söylese. MissLucie iyi görünmüyor, Mr. Darnay çok zor birgün geçirdi, biz de yorgun düştük.\"\"Kendi adınıza konuşun Mr. Lorry,\" dediStryver; \"Benim daha bir sürü işim var. Kendiadınıza konuşun.\"\"Kendi adıma konuşuyorum,\" dedi Mr. Lorry,\"hatta Mr. Darnay ve Miss Lucie adına da, şeyhepimiz adına konuşabilirim değil mi MissLucie?\" Genç kıza gözlerini dikti, bir yandan dababasına göz atıyordu.Adam ise donup kalmış, meraklı gözlerleDarnay'a bakıyordu; kararlı bir bakıştı, içindekorku barındırmayan ama nefret vegüvensizlikle çatılan kaşlar. Yüzündeki ifadeyebakılırsa aklından bir dolu şey geçiyordu.
Lucie elini hafifçe babasının elinin üzerinekoyarak, \"Babacığım,\" dedi.Adam yavaşça zihnindeki gölgeleri dağıtarakkızına döndü.\"Evimize gidelim mi babacığım?\"Derin bir nefes alıp, \"Evet,\" dedi adam.Beraat eden sanığın arkadaşları, o gece serbestbırakılmayacağını düşündükleri için –buizlenimi sanığın kendisi yaratmıştı– erkendağılmışlardı. Geçitlerdeki lambaların neredeysetamamı sönmüştü, demir kapılar bin bir gıcırtı vetakırtı eşliğinde kapanıyordu ve bu kasvetli yerertesi sabaha kadar, insanlar burayı darağaçları,tasmalar, kırbaç alanları ve dağlama demirleriyledoldurana dek bomboş duracaktı. Lucie Manettebabası ile Mr. Darnay'in arasında dışarı yürüdü.Bir at arabası çağrılmıştı, baba kız ona bindiler.Mr. Stryver cüppe odasına gideceği içinyanlarından ayrılmıştı. Gruba katılmayan veonlarla tek kelime konuşmamış olan ama
duvarın en karanlık köşesine yaslanan başka biriburada biraz dinlendikten sonra usulca doğrulduve araba yola çıkıncaya kadar baktı. Ardındankaldırımda duran Mr. Lorry ile Mr. Darnay'inyanına gitti.\"Eh Mr. Lorry! Demek bir işadamı olarak Mr.Darnay ile konuşabiliyorsunuz artık.\"Hiç kimse Mr. Carton'a o gün mahkemedeyaptıklarından dolayı teşekkür etmemişti; bunundeğerini bilen kimse yoktu. Cüppesini çıkarmıştıama cüppeli halinden daha iyi görünmüyordu.\"Eğer iyi niyetle görev duygusu arasındabölünmüş bir işadamının kafasında ne çelişkilerolduğunu bilseydiniz çok eğlenirdiniz Mr.Darnay.\"Mr. Lorry kızardı ve heyecanlı bir sesle şöylededi; \"Bunu daha önce de söylemiştinizefendim. Bir şirket bünyesinde iş yapan bizlerkendimiz için bir şey yapmayız. Kendimizdençok şirketi düşünürüz.
\"Biliyorum biliyorum,\" dedi Mr. Cartonkayıtsızca. \"Hemen sinirlenmeyin Mr. Lorry.Eminim siz de diğerleri kadar iyisiniz; hatta dahabile iyisiniz.\"Carton'ın dediklerine fazla aldırmadan,\"Aslına bakarsanız,\" diye devam etti Mr. Lorry,\"Neden bu meseleyi uzattığınızı bilmiyorum.Kusura bakmayın, yaşça sizden büyük olduğumiçin söylüyorum, bu işe neden bu kadarburnunuzu soktuğunuzu anlamıyorum.\"\"İş mi? Valla ben hiçbir işten anlamam,\" dediMr. Carton.\"Yazık olmuş beyefendi.\"\"Bence de.\"\"Zaten anlasaydınız,\" dedi Mr. Lorry, \"onunlameşgul olurdunuz.\"\"Aa yok canım! –Gene de olmazdım,\" dediMr. Carton.
Adamın kayıtsızlığına iyice öfkelenen Mr.Lorry, \"Bakın beyefendi,\" dedi, \"iş yapmak iyibir şeydir, saygıdeğer bir şeydir. Eğer iş bazıkısıtlamalar, suskunluklar ve engeller getirecekolursa, yüce gönüllü genç Mr. Darnay budurumla nasıl başa çıkacağını bilir. İyi gecelerMr. Darnay, Tanrı sizi korusun! Umarım bundanböyle hayatınız refah ve mutluluk içinde geçer.Şurada bir çekçek var!\" Yalnızca avukata değil,kendine de biraz kızan Mr. Lorry alelaceleçekçeke binerek Tellson'a gitti. Porto şarabıkokan ve pek ayık görünmeyen Carton ise gülüpDarnay'e döndü:\"Bu seninle beni bir araya getiren tuhaf birtesadüf. Bu gece burada, bu kaldırım taşlarındameslektaşınla dikilmek ilginç bir şey olmalısenin için.\"\"Yeniden bu dünyaya ait olduğumuhissetmiyorum pek,\" diye karşılık verdi CharlesDarnay.\"Hiç şaşırmadım; sabahki halinle şimdikiarasında dağlar kadar fark var. Konuşmaya halin
yok ama.\"\"Hiçbir şeye halim yok aslında.\"\"Niye bir şeyler yemiyorsun hâlâ? Omankafalar seni hangi tarafta –bu dünyada mıöbür dünyada mı– tutacaklarını mütalaaederlerken ben bir şeyler yemiştim. Gel sanayakınlarda yiyebileceğin iyi bir yer göstereyim.\"Carton, Darnay'i kolundan çekti ve beraberceLudgate yokuşundan Fleet Caddesi'ne doğruilerlediler, ardından üstü kapalı bir alanı geçerekbir hana vardılar. Burada Charles Darnay'in,çabucak gücünü toplamasını sağlayacak güzelbir yemek yiyip iyi bir şarap içeceği küçük birodaya alındılar; bu arada Carton aynı masada,önünde ayrı bir şişe porto şarabıyla Darnay'intam karşısına oturmuş, hafif küstah bir tavırdaonu izlemekteydi.\"Kendini bu fani düzene ait hissedebilecekmisin tekrar Mr. Darnay?\"\"Zaman ve mekân kavramım feci şekilde
dağıldı; ama en azından bunu anlayacak kadartoparladım kendimi.\"\"Muazzam bir mutluluk olmalı bu.\"Bunu söylerken sesi sertleşmişti ve kadehinitekrar doldurdu; kadeh büyüktü.\"En büyük arzum bu düzene ait olduğumuunutmak. Ne o bana iyi geliyor –bunun gibi iyişaraplar hariç– ne de ben ona. Bu açıdan pekbirbirimize benzemiyoruz. Hatta hiçbir açıdanbenzemediğimizi düşünmeye başladım.\"Günün heyecanıyla kafası karışmış olan ve bukaba saba tavırlı ikiziyle orada bulunuşunu birdüşten farksız gören Charles Darnay, ne cevapvereceğini bilememişti; sonunda hiçbir şeysöylemedi.Carton az sonra, \"Eh yemeğiniz bittiğine göreneden onun sağlığına kadeh kaldırmıyorsunuzMr. Darnay; hadi şerefine kadeh kaldırın.\"\"Kimin sağlığına? Kimin şerefine?\"
\"Hadi ama adı dilinizin ucunda. Mutlaka,eminim orada.\"\"Miss Manette'e o halde!\"\"Miss Manette'e o halde!\"Darnay şarabını içerken bütün dikkatiyle onuizleyen Carton kadehini omzunun üzerindenduvara firlattı ve bardak paramparça oldu;ardından zili çalarak biraz daha şarap istedi.Kadehini doldururken, \"Karanlıkta arabanızabinmesine yardım etmek isteyeceğiniz kadar hoşbir genç bayan o Mr. Darnay!\"Darnay kaşlarını hafifçe çatarak, az ve özkarşılık verdi; \"Evet.\"\"Böyle hoş bir bayanın insana acıması veuğruna gözyaşı dökmesi! Nasıl bir duygu acababu? Böylesi bir şefkat ve ilgi görmek içinyargılandığınıza değdi mi acaba Mr. Darnay?\"Darnay gene karşılık vermedi.
\"Sizin mesajınızı verdiğimde acayip mutluolmuştu. Öyle çok fazla belli etmedi ama benanladım.\"Bu ima Mr. Darnay'e o gün yaşadığı sıkıntılarıatlatmasında bu huysuz adamın kendi isteğiylene kadar yardımcı olduğunu hatırlatmıştı. Bunoktada konuyu değiştirip teşekkür etti.\"Bana ne minnet duyun ne de saygı gösterin,\"diye karşılık verdi gene kayıtsızca. \"Önceliklebir şey değil; aynca neden yaptığımı dabilmiyorum. Mr. Darnay size bir şey sorabilirmiyim?\"\"Tabii ki, hem böylece yaptığınız iyiliklerinkarşılığını az da olsa vermiş olurum.\"\"Sizi sevdiğimi düşünüyor musunuz?\"\"Gerçekten Mr. Carton,\" dedi diğeri tuhaf birsıkkınlıkla, \"bunu daha önce hiç düşünmedim.\"\"Şimdi düşünün o zaman.\"
\"Sanki seviyormuş gibi davrandınız, amabence sevmiyorsunuz.\"\"Ben de öyle düşünüyorum,\" dedi Carton.\"Ama anlayışınıza hayran kaldım.\"\"Gene de,\" dedi Carton zili çalmak içinuzanırken, \"eğer sakıncası yoksa hesabıisteyeyim ben ve dostça ayrılalım.\"Carton hemen, \"Hiçbir sakıncası yok!\" dedi,Darnay de zili çaldı. \"Hesabın hepsini miödeyeceksiniz?\" diye sordu Carton. Darnayolumlu cevap verince, \"O zaman bana bir kadehdaha aynı şaraptan getir garson, sonra da saatonda gel beni uyandır,\" diye ekledi.Charles Darnay hesabı ödedikten sonrakalkarak Carton'a iyi geceler diledi. Bu dileğekarşılık vermeksizin, meydan okur gibi,tehditkâr bir tavırda Carton da ayağa kalktı ve\"Son bir soru size Mr. Darnay, sarhoş olduğumumu düşünüyorsunuz?\" diye sordu.\"Galiba epeyce içtiniz Mr. Carton.\"
\"Galiba mı? Epeyce içtiğimi biliyorsunuz.\"\"Evet biliyorum.\"\"Öyleyse bunun sebebini de söyleyeyim. Benbozguna uğramış ağır bir işçiyim. Şu dünyadadeğer verdiğim hiç kimse yok, hiç kimsenin debana değer verdiği yok.\"\"Çok yazık. Yeteneklerinizi daha iyikullanabilirdiniz.\"\"Belki öyle Mr. Darnay ama belki de değil. Buayık, aklı başında halinize güvenmeyin çok,günlerin ne getireceğini bilemiyor insan. İyigeceler!\"Bu tuhaf adam yalnız kaldığında eline birmum alarak duvarda asılı olan aynanın yanınagitti ve dikkatlice kendini inceledi.\"Bu adamı seviyor musun?\" diye homurdandıkendi kendine; \"insan kendine benzeyen biradamı neden sever ki? Sende sevilecek hiçbirşey yok. Aman be! Kendinle ilgili neyi
değiştirdin şu hayatta? Kaybettiğin veolabileceğin şeyleri sana göstermesi onu sevmekiçin iyi bir neden olabilir! Onunla yerdeğiştirdiğini düşün bir, o mavi gözler sana aynıona baktıkları gibi mi bakacaktı ve o üzgün yüzaynı şefkatle mi acıyacaktı sana? Hadi ama açıkaçık söyle işte! Ondan nefret ediyorsun.\"Teselli için eli şaraba gitti gene ve birkaçdakikada hepsini bitirip üzerine damlayan uzunmumun eşliğinde, saçları masaya yayılmış,kollarının üzerine kapanıp uyuyakaldı.
VÇakalO günlerde çok içilirdi ve çoğu adam küfelikolana kadar içerdi. Zaman alışkanlıklarda öylebüyük değişimlere yol açtı ki, bir adamınbeyefendiliğine toz kondurmaksızın bir gecedene kadar şarap devirdiğine dair yapılacak makulbir açıklama, günümüzde komik bir abartı gibigörünürdü. Bu içki âlemlerinde hukukcamiasının diğerlerinden aşağı kalır yanı yoktu;tabii Mr. Stryver da, en sıkıcı yasal rekabetlerdeolduğu gibi bu konuda da akranlarından gerikalmıyordu hiç.Old Bailey'in ve duruşmaların gözdesi Mr.Stryver, çıktığı merdivenin altta kalanbasamaklarını ihtiyatla kesip atmaya başlamıştı.Birçok duruşmaya ve Old Bailey'e çağrılıyorduartık, hatta onun gelmesi için can atıyorlardı.Kırmızı suratıyla Yüksek Saray Mahkemesi'ndeYüce Mahkeme Başkanı'nın karşısına çıkıyorduher gün ve başı, bütün o peruklu kafaların
içinden, sıra sıra dizili, pırıl pırıl parlayanbinlerce benzerinin arasından güneşe uzanmayaçalışan koca bir ayçiçeği gibi sıyrılıyordu.Bir keresinde Baroda konuşulurken Mr.Stryver'dan ağzı laf yapan, vicdansız, beceriklive cesur bir adam olarak bahsetmişler, ama biryığın ifade içerisindeki özü yakalayamadığındandem vurmuşlardı, bu da bir avukatta olmasıgereken en çarpıcı ve gerekli becerilerdenbiriydi. Ama o bu konuda da kayda değer birgelişme göstermişti. Dava aldıkça işin özünü veesasını çıkarma konusunda güçlenmişti; gecegeç saatlere kadar oturup Sydney Carton'la içkialemi yapsa da sabah bütün hazırlığınıtamamlamış olurdu.Dünyanın en aylak ve umutsuz adamı SydneyCarton, Stryver'ın arkadaşıydı. İkisinin içtiğiiçki, Hilary Term ve Michaelmas[16] arasında,kralın gemisini yüzdürmeye yeterdi, Styver'ınher duruşmasında mutlaka Carton da olurdu veelleri ceplerinde salonun tavanına bakardı hep;bulundukları çevreler aynıydı ve buralarda bile
içki âlemlerini gece yarılarına kadar uzatırlardı,ardından Carton'ın güpegündüz gizlice, sallanasallana sefil bir kedi gibi evine doğru gittiğikonuşulurdu. En nihayetinde takipçileri, SydneyCarton'ın hiçbir zaman bir aslan olamayacaksada çok iyi bir çakal[17] olduğunu ve Stryver'abu alçak gönüllü sıfatla yardım ve hizmetsunduğunu konuşmaya başladılar.Handa kendisini uyandırması için para verdiğiadam, \"Saat on oldu efendim,\" dedi.\"Ne oldu?\"\"Saat on oldu efendim.\"\"Ne olmuş yani? Gece on mu?\"\"Evet efendim. Benden sizi uyandırmamıistemiştiniz hani.\"\"Haa! Tamam hatırladım! Çok güzel, çokgüzel.\"Yeniden uykuya dalmak için çabaladıysa da
adamın beş dakika boyunca gürültülü bir şekildeateşi karıştırmasıyla hünerli bir mücadeleyedönüşmüştü bu ve kalkıp şapkasını takarakdışarı çıktı Carton. Temple'a giden yola döndüve King's Bench Adalet Sarayı ile gazetebinalarının önündeki kaldırımda iki tur atıncakendine geldi ve Stryver'ın bürosuna döndü.Stryver'ın, bu tür görüşmelere asla katılmayankâtibi evine gitmişti ve kapıyı Stryver'ın kendisiaçtı. Ayağında terlikler, üzerinde bol bir gecelikvardı ve rahat etmek için yakasını iyice açmıştı.Gözlerinin çevresinde sınıfının özgürce yaşayantüm bireylerinde görülebilecek türde vahşi,gergin ve katılaşmış izler vardı, bunlarJeffreys'in portresinden başlayıp Sanatın heryeni türüyle birlikte şekil değiştiren ve içkidüşkünlüğünün olduğu bütün çağlarda çizilen oportrelerdeki gibiydi.\"Biraz geciktiniz Bay Hafıza,\" dedi Stryver.\"Her zamanki gibi geldim, on beş dakika geçsadece.\"
Sıra sıra kitapların, her yana saçılmışkâğıtların ve yanan bir şöminenin olduğu pis birodaya girdiler. Ocakta bir çaydanlık tütüyorduve bir enkazı andıran kâğıt yığınlarınınortasındaki masada çeşit çeşit şarap, kanyak,rom, şeker ve limon parlıyordu.\"Sanırım epeyce şişe devirmişsin Sydney.\"\"Bu gece iki şişe içtim galiba. Bugünkümüvekkilimle yemek yedik; daha doğrusu benonun yemek yemesini izledim –aynı şey!\"\"Benzerliğinize dikkati çekmek harika birtaktikti Sydney. Nasıl aklına geldi? İlk ne zamanfark ettin bunu?\"\"Oldukça yakışıklı olduğunu fark ettim, bendebiraz şans olsaydı ben de bu adama benzerdimbiraz, diye düşündüm.\"Mr. Stryver, vaktinden önce büyümüşgöbeğini hoplata hoplata güldü.\"Sen ve şans ha Sydney! Hadi bakalım işimize
bakalım, işimize bakalım.\"Çakal asık suratla kıyafetinin düğmeleriniçözerek yan odaya geçti ve elinde büyük birtesti su, bir leğen ve birkaç havluyla geri döndü.Havluları suya bastırıp hafif sıktıktan sonraözensiz bir şekilde başına sardı ve masanınbaşına oturarak, \"Evet, hazırım şimdi!\" dedi.\"Bu gece pek bir şey yok aslında Bay Hafıza,\"dedi Mr. Stryver, kâğıtlara bakarken, neşeiçinde.\"Kaç dava var?\"\"Sadece iki tane.\"\"Önce kötüsünü ver.\"\"Al bakalım Sydney. Kolay gelsin!\"Ardından aslan içki masasının yanındakikanepeye sırtını dayayıp yerleşirken, çakal daüzeri kâğıtlarla kaplı olan ve hemen yanıbaşında şarap şişeleriyle kadehlerin durduğu
kendi masasının başına geçti. İkisi de sık sık içkimasasına uzanıyordu ama farklı tarzlarda; aslangenelde ellerini kemerine yaslamış ateşe bakarakya da ara ara elindeki kâğıtları karıştırarak; çakalise çatık kaşlar ve kararlı bir yüzle işine öyledalmış bir hali vardı ki gözleri kadehine uzananeli takip etmiyordu bile –dolayısıyla kadehi çoğukez dudağına el yordamıyla götürüyordu. İki üçkere elindeki mesele öyle çetrefilli bir hal almıştıki çakal yerinden kalkıp havluları yeniden suyakoyma ihtiyacı duydu. Testi ve leğenin yanınayaptığı ziyaretlerden kafasına sarılmış ıslakhavlularla öyle bir dönüyordu ki, tuhaflığımanlatmak olanaksızdı ve buna bir de onun ohuzursuz ağırbaşlılığı eklenince iyice komikduruyordu.Sonunda çakal, aslana sıkı bir yemekhazırlayarak önüne koydu. Aslan bunu büyükbir dikkat ve ihtiyatla inceledikten sonra içindenseçimler yaparak yorumlarda bulunurken çakalda ona yardımcı oldu. Mesele enikonutartışıldıktan sonra aslan yine ellerini kemerinekoydu ve uzanarak düşüncelere daldı. Ardından
çakal, ağzına kadar doldurduğu bir kadehimidesine indirerek kafasını toparladı ve ikinciyemeği hazırladı; bu yemek de aslana aynışekilde sunulmuştu ve işleri bittiğinde saatsabahın üçünü gösteriyordu.\"Eh artık bitirdiğimize göre şöyle koca birbardak punç içebiliriz, değil mi Sydney?\" dediMr. Stryver.Çakal, üzerinden buharlar çıkan havlularıbaşından çıkarıp şöyle bir silkindi, esnedi, titredive Stryver'a razı oldu.\"Bugün o tanıkların karşısında çok sağlamdurdun Sydney. Sorduğun her soruyla.\"\"Ben hep sağlamımdır; öyle değil mi?\"\"Bunu inkâr edemem. Sinirin niye bozuksenin? Biraz daha punç doldur da rahatla.\"Çakal hoşnutsuzca homurdanarak teslim oldugene. \"Yıllar öncesinin Shrewsbury Okulu'nuneski öğrencisi Sydney Carton ha?\" dedi Stryver
onu bugünkü ve geçmişteki haliyledeğerlendirerek başını sallarken, \"EsirikliSydney Bir an iyi sonra kötü; bir gün keyifliertesi gün bunalımda!\"\"Ah!\" dedi Carton içini çekerek; \"Haklısın!Aynı Sydney, aynı şans. O zamanlar bile diğerçocukların ödevlerini yapar, kendiminkilerle pekuğraşmazdım.\"\"Neden peki?\"\"Kim bilir? Böyleyim işte.\"Elleri ceplerinde oturdu ve ayaklarını ileriuzatarak şöminedeki ateşi izledi.\"Carton,\" dedi arkadaşı üstünlük taslar gibitavırla; sanki şöminedeki ızgara bitmektükenmek bilmeyen çabaların tutuştuğu birocaktı ve yılların Shrewsbury Okulu'na gitmişyılların Sydney Carton'ı için yapılacak en doğruşey onu iteklemekti, \"sen baştan beri yanlış biryoldasın. Ne bir çaban var ne de amacın. Bir debana bak.\"
\"Aman be!\" dedi Sydney, hafifçe ve uysalcagülerek, \"akıl hocalığı yapma şimdi bana!\"\"Şu hale nasıl geldim ben?\" dedi Stryver; \"Şuanda sahip olduklarımı nasıl elde ettim?\"\"Bir kısmını sana yardım etmem için banapara vererek elde ettin. Ama bana laf söylemeneya da bu havalara değmez hiçbiri; istediğin şeyiyaptın. Sen hep ön sıralardaydın, bense heparkada.\"\"Ön sıralarda olmak zorundaydım; sonuçtaorada doğmadım ben de, öyle değil mi?\"\"Doğumunda yoktum gerçi, ama bence kesinorada doğmuşsundur,\" dedi Carton. Bu lafınüzerine gene güldü, Stryver da güldü.\"Shrewsbury'den önce de, Shrewsbury'de deve Shrewsbury'den sonrasında da,\" diye devametti Carton, \"sen hep en öndeydin, bense arkada.Paris'te öğrenci mahallesinde yaşayıp Fransızca,Fransız Hukuku ve başımıza dert olan Fransızdilberleri derslerini aldığımız öğrencilik
günlerimizde sen hep bir yerlere varıyordun,bense –hiçbir yere.\"\"Peki kimin suçuydu bu?\"\"Valla senin olmadığından emin değilim. Benbir köşede durup paslanmayı beklerken senbenim asla yapamayacağım şekilde çabalardın,uğraşıp didinirdin, zorlardın hep bir şeyleri. Amaşimdi şu saatte, gün doğmaya yakın, insanınkendi geçmişinden bahsetmesi can sıkıcı birdurum. Hadi gitmeden önce konuyu değiştirelimbiraz.\"\"İyi tamam! Güzel tanığın şerefine içelim ozaman,\" dedi Stryver, kadehini kaldırarak. \"Bukonu hoşuna gitti mi?\"Anlaşılan gitmemişti, çünkü gene canısıkılmıştı Carton'ın.Kendi kendine, \"Güzel tanık,\" diyemırıldanarak kadehine baktı. \"Bütün gün vegece boyu tanıklarla uğraştım; kim bu güzeltanık?\"
\"İlginç doktorun kızı, Miss Manette'denbahsediyorum.\"\"O güzel mi?\"\"Değil mi?\"\"Hayır.\"\"Ne diyorsun yahu, mahkeme salonundakiherkes hayran kaldı ona!\"\"Bana ne mahkeme salonundakilerinhayranlığından! Old Bailey, güzellik yargılamayeri mi? Altın saçlı bir bebekti işte!\"Mr. Stryver, \"Biliyor musun Sydney,\" dedisertçe bakarak ve elini kırmızı yüzündedolaştırarak, \"biliyor musun, o altın saçlıbebekten hoşlandığını düşündüm orada, ona neolduğunu görmek için nasıl da koştun hemen.\"\"Ona ne olduğunu görmek için mi koştum?Eğer bir bayan, bebek gibi olsun olmasın,gözünün önünde düşüp bayılıyorsa bunu
görmek için dürbüne ihtiyaç yok. Kadehimişerefine kaldırıyorum ama güzel olduğunu kabuletmiyorum. Ben başka içmeyeceğim artık;uyumaya gidiyorum.\"Ev sahibi elinde mumla konuğunumerdivenlerden aşağı yolcu ederken gün de kirlicamlardan soğuk soğuk bakıyordu. Carton dışarıçıktığında hava soğuk ve hüzünlüydü, solukgökyüzü bulutlu, nehir karanlık ve loştu,manzaranın bütünüyse ölü bir çöl gibiydi. Sabahrüzgârı toz bulutlarını önüne katmış, halka halkasavuruyordu, sanki ta uzaklardaki çöl kumlarıyükselmiş, bundan yayılan ilk serpintilerşimdiden tüm şehrin üzerine çökmeyebaşlamıştı.Bu adam içinde tükenmişlik, çevresinde buçölle, yolunun üzerindeki sessiz bir taraçanınkarşısında durduğunda bir an, onurlu hırslar,özveri ve azimle dolu hayallerin önündekiboşlukta uzandığını gördü. Bu güzel hayalşehirde aşklar ve güzellikler neşeli balkonlardanona bakıyor, hayatın meyveleri bahçelerdeolgunlaşıyor ve Umut suları gözünün önünde
pırıl pırıl parlıyordu. Bir dakika geçmemişti kihepsi yok oldu. Bir kuyuda birikmiş gibi duranevlerin arasından tepedeki odasına tırmanarakkendini üzerindeki kıyafetlerle dağınık yatağınabıraktı ve yastığı boşa akan gözyaşlarıylasırılsıklam oldu.Güneş hüzünlü hüzünlü yükseldi; güneşinüzerine vurduğu hiçbir şey, sahip olduğuyetenekleri ve güzel duyguları kullanmabecerisinden yoksun, kendi yaran ve mutluluğuiçin bir şeyler yapmayı beceremeyen, dahası bufeci halinin farkında olan ve bu feci halin onutüketmesi pahasına kendinden vazgeçen buadamdan daha hüzünlü değildi.
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 839
- 840
- 841
- 842
- 843
- 844
- 845
- 846
- 847
- 848
- 849
- 850
- 851
- 852
- 853
- 854
- 855
- 856
- 857
- 858
- 859
- 860
- 861
- 862
- 863
- 864
- 865
- 866
- 867
- 868
- 869
- 870
- 871
- 872
- 873
- 874
- 875
- 876
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 850
- 851 - 876
Pages: