Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore İki Şehrin Hikâyesi-Charles DİCKENS

İki Şehrin Hikâyesi-Charles DİCKENS

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-22 15:36:59

Description: İki Şehrin Hikâyesi-Charles DİCKENS

Search

Read the Text Version

unutmaması, acısını içine gömüp kendisinisevgili çocuklarına ve babasını teselli etmeyeadaması için yalvardı ona.Lucie'nin babasına da aynı tonda bir mektupyazdı ve karısıyla çocuğunu bilhassa ona emanetettiğini ifade etti. Bunu bu kadar vurgulamasınınsebebi, onu ileride içine düşmesi muhtemel birumutsuzluk halinden ve geçmişe dair kötüdüşüncelerden uzaklaştırma umuduydu.Mr. Lorry'ye yazdığı mektupta ise hepsini onaemanet etti ve dünyevi işlerle ilgili açıklamalardabulundu. Ardından, dostluğuna ve sıcak ilgisinene kadar minnettar olduğunu ifade edencümleler ekleyip mektubu bitirdiğinde her şeybitmiş oldu. Carton aklına hiç gelmedi. Zihnidiğerleriyle o kadar meşguldü ki, bir an için bileaklına gelmedi o.Tüm bu mektupları lambalar söndürülmedenevvel bitirebilmişti. Döşeğine uzandığında budünyadaki işinin sona erdiğini düşündü.Gelgelelim dünya uykusunda geri çağırdı onu

ve kendini pırıl pırıl gösterdi ona. Özgür vemutlu, yeniden Soho'daki eski evde (gerçiiçindeki hiçbir şey gerçeğine uymuyordu),inanılmaz bir gönül rahatlığı ve ferahlık içinde,Lucie ile birlikteydi tekrar ve karısı ona hepsininbir rüya olduğunu ve kendisinin hiçbir yeregitmediğini söylüyordu. Hiçbir şey hatırlamadığıbir uyku arası ve sonra çektiği acıları gördü veyeniden karısının yanına döndü, ölmüş amahuzurluydu ve arada hiçbir fark yoktu. Derkenhiçbir şey hatırlamadığı başka bir ara ve sonrakasvetli bir sabaha gözlerini açtı, neredeolduğunu ya da ne olduğunu anlayamadı bir an,ta ki zihninde o düşünce çakana kadar, \"Bugünbenim idam günüm!\"İşte onun için saatler, elli iki kafanınuçurulacağı güne kadar böyle geçmişti. Şimdi nekadar soğukkanlı olsa da ve ölümü sakin birkahramanlıkla karşılayacağını umut etse de,hâkim olması çok zor yeni bir fikir canlanmayabaşlamıştı zihninde.Hayatına son verecek aleti daha önce hiçgörmemişti. Yerden ne kadar yüksekti, kaç

basamaklıydı, kendisi nerede duracaktı, onanasıl dokunacaklardı, kendisine dokunacak ellerkırmızıya boyanacak mıydı, yüzü ne yanadönük olacaktı, ilk önce mi gidecekti yoksa enson mu? Bu ve benzeri pek çok soru, elindeolmadan, beyninin içinde dönüp duruyor,aklından çıkmak bilmiyordu. Hiçbiri korkudankaynaklanmıyordu; belli bir korku yoktu içinde.Daha ziyade, rahatsız edici ve tuhaf şekilde,vakti geldiğinde ne yapacağını bilme arzusuyduve bu arzu orada geçireceği o kısacık zamanakıyasla çok büyüktü; içinde bütün bunlarıöğrenmek isteyen başka bir ruh vardı sanki.Hücresinde bir ileri bir geri yürürken zamanakıp geçiyor, saatler bir daha asla duyamayacağıdakikaları vuruyordu. Dokuz geçip gitti, ongeçip gitti, on bir geçip gitti, on iki ise geneebediyen gitmek üzere yaklaşıyordu. Kafasınıkarıştıran bütün bu tuhaf düşüncelerle epeyceboğuştuktan sonra kendine geldi biraz. Sonrausulca onların isimlerini tekrar ederek bir aşağıbir yukarı yürüdü. İçindeki kavganın en zorlukısmı sona ermişti. Zihnini bulandıran hayalleri

bir kenara bırakıp kendisi ve sevdikleri için duaederek bir aşağı bir yukarı yürüyebildi.On iki de sonsuza dek gitti.Saat üçte götürüleceği söylenmişti ona; amaarabalar caddelerde çok ağır ve yavaş bir şekildeilerlediği için daha erken çağrılacağını biliyordu.Bu yüzden kendisini saat ikiye hazırladı;böylece hem kendini güçlendirecek, hem dediğerlerine güç verebilecek zamanı olacaktı.Ellerini göğsünde birleştirmiş, düzenliadımlarla bir ileri bir geri yürürken. La Force'dabir ileri bir geri yürüyen mahkûmdan farklı biradamdı ve saatin biri vurduğunu duyduğundaşaşırmadı. Diğer saatlerden farksızdı bu. Kendinitoparlayabildiği için Tanrı'ya büyük bir içtenlikleşükredip, \"İşte şimdi bir saat kaldı,\" diyedüşündü ve arkasını dönerek yürümeye devametti.Derken taş geçitte ayak sesleri duydu.Yürümeye ara verdi.

Anahtar kilide sokuldu ve çevrildi. Kapıaçılmadan evvel veya tam açılırken bir adamalçak sesle, İngilizce şöyle dedi; \"Beni buradahiç görmedi; karşılaşmadık. Şimdi tek başına git;ben burada bekliyorum. Hadi, vakit kaybetme!\"Kapı hızlıca açılıp kapanmıştı ve tamkarşısında sessiz ve kararlı bir şekilde durarak,yüzünde pırıltılı bir gülüşle, parmağını sessizolması için uyarır gibi dudağına götürmüş olanadam Sydney Carton'du.Bakışları öyle parlak ve etkileyiciydi ki, ilkanda, mahkûm onun kendi hayali olduğunusandı. Ama ağzını açtığında bunun onun sesiolduğunu anladı; Carton mahkûmun elini tuttuve elini kavrayan gerçekten onun eliydi.\"Görmeyi umduğun en son kişi bendimherhalde, öyle mi?\" dedi Carton.\"Seni gördüğüme inanamıyorum. Gerçekteninanamıyorum. Yoksa sen de mi\" –birdenendişelenmişti– \"mahkûm edildin?\"

\"Hayır. Şansa bak ki, buradaki gardiyanlardanbirine sözüm geçti ve bu sayede karşındayımşimdi. Onun yanından geliyorum şimdi –yanikarının yanından, sevgili Darnay.\"Mahkûm ellerini ovuşturdu.\"Karının senden bir ricası var.\"\"Nedir?\"\"Senin de çok iyi bildiğin ve sevdiğin odokunaklı sesiyle, en içten haliyle, ısrarla veinatla yalvarıyor sana.\"Mahkûm başını hafifçe yana çevirdi.\"Bunları sana neden söylediğimi ya da bununne anlama geldiğini açıklayacak vakit yok.Yalnızca söyleyeceklerimi yapman gerek –şimdişu ayağındaki çizmeleri çıkarıp benimkileri giy.\"Mahkûmun arkasındaki duvara dayalı duranbir sandalye vardı. Carton, öne atılarak, ışıkhızıyla onu bunun üzerine itti ve yalınayak

başında durdu.\"Hadi çizmelerimi giy. Elini çabuk tut; aceleet. Çabuk!\"\"Carton, buradan kaçış yok; asla yapamayızbunu. Sen de benimle birlikte ölürsün. Delilikbu.\"\"Eğer benimle birlikte kaçmam isteseydimdelilik olurdu; ama öyle bir şey dedim mi ben?Eğer şu kapıdan çıkmanı istersem o zaman banabunun delilik olduğunu söyle ve hurda bekle.Kravatını çıkarıp benimkini tak, paltonu daçıkarıp benimkini giy. Sen bunları değiştirirkenben de kafandaki şu kurdeleyi çıkarayım ve sende saçlarını benimki gibi dağıt şöyle!\"Müthiş bir çabukluk, doğaüstü bir istek veişbitirici bir güçle tüm bunları yaptırdı Darnay'e.Mahkûm onun elinde bir çocuktan farksızdı.\"Carton! Sevgili Carton! Delilik bu. Bunu aslabaşaramayız, bunu asla yapamayız, daha öncedenendi ama kimse başaramadı. Senden rica

ediyorum, acıma kendi ölümünü de ekleme.\"\"Senden şu kapıdan dışarı adım atmanı istiyormuyum Darnay? Böyle bir şey istersem karşı çıkbana. Şu masanın üzerinde kalem, mürekkep vekâğıt var. Elin titremeden yazabilecek misin?\"\"Geldiğinde titremiyordu.\"\"Gene titremesin, söylediklerimi yaz. Hadidostum, çabuk!\"Darnay allak bullak olmuş bir halde başınıtutarak oturdu. Carton ise, sağ eli ceketiningöğüs cebinde hemen onun yanında dikildi.\"Ne söylüyorsam aynen yaz.\"\"Kime hitaben yazacağım?\"\"Hiç kimseye.\" Carton'ın eli hâlâgöğsündeydi.\"Tarih yazayım mı?\"

\"Hayır.\"Mahkûm her soruda başını kaldırıp bakıyordu.Carton ise eli cebinde, tepesinden onabakıyordu.\"Eğer uzun zaman önce aramızda geçenkonuşmayı hatırlıyorsan,\" dedi Carton, tane tane,\"ne anlama geldiğini hemen anlarsın. Bunukesin hatırlarsın, biliyorum. Unutmak sana görebir şey değil.\"Bu sırada Carton elini göğsündeki ceptençıkardı; mahkûm da fırsattan istifade, telaşlı birmerakla başını kaldırıp baktı ona ve elinde birşey olduğunu fark etti.\"Sana göre bir şey değil, yazdın mı?\" diyesordu Carton.\"Yazdım, elinde silah mı var?\"\"Hayır, üzerimde hiç silah yok.\"\"Elindeki ne peki?\"

\"Yakında öğrenirsin. Yazmaya devam et; azkaldı.\" Sonra gene dikte etti. \"Sözlerimindoğruluğunu kanıtlayabileceğim günlerigördüğüm için çok mutluyum. Sakın bunuyaptığım için üzülüp dertlenme. Gözlerimahkûma takılmış bir şekilde bu sözlerisöylerken eli ağır ağır, usulca onun yüzünekadar indi.Kalem Darnay'in parmaklarının arasındanmasaya düştü ve Darnay boş gözlerle Carton'abaktı.\"Bu buğu da nereden çıktı?\" diye sordu.\"Ne buğusu?\"\"Gözümün önünden bir şey geçti.\"\"Bir şey mi kokladım ben?\"\"Ben bir şey fark etmedim; ama burada öylebir şey olamaz. Kalemi alıp bitir şunu. Acele et,hadi!\"

Hafızası zarar görmüş ya da melekeleriniyitirmiş gibi görünen mahkûm dikkatinitoplamaya gayret etti. Bulanık gözlerle, zar zornefes alarak Carton'a baktığı sırada o da –eliyine göğsünde– dimdik bakıyordu ona.\"Hadi, acele et!\"Mahkûm bir kez daha kâğıdın üzerine eğildi.\"Başka türlü olsaydı,\" derken Carton'ın elitekrar usul usul, dikkatlice aşağı indi; \"o büyükfırsatı kullanmazdım. Eğer başka türlü olsaydı,\"ve el şimdi mahkûmun yüzünün önündeydi;\"Cevabını vermem gereken çok daha fazla soruolurdu. Eğer başka türlü olsaydı...\" Cartonkaleme baktı ve yazının giderek anlaşılmazişaretlere dönüştüğünü gördü.Carton elini bir daha göğsüne götürmedi.Mahkûm sitem dolu bir bakışla yerinden fırladıama Carton, hazır tuttuğu eliyle hemen burundeliklerine yapıştı onun ve sol kolunu belinedolayarak tuttu onu. Darnay kendisi uğrunahayatını hiçe sayan adamla belli belirsiz

mücadele etti; ama çok geçmeden kendindengeçerek yere yığıldı.Carton, yüreğinin olduğu kadar amacına sadıkellerle, çabucak, mahkûmun kenara koymuşolduğu kıyafetleri giydi, saçını arkaya tarayarakmahkûmun kurdelesiyle bağladı. Sonra dasessizce seslendi, \"Gir içeri! Hadi gel!\" ve Casusiçeri girdi.Kendinden geçmiş bir halde yatan adamınyanma diz çökmüş olan Carton başını kaldırıp,\"Gördün mü?\" dedi mektubu koynuna sokarak,\"içinde olduğun tehlike ne kadar büyükmüş.\"\"Mr. Carton,\" dedi Casus, parmaklarınımahcup bir şekilde şıklatarak, \"eğer sizyaptığımız pazarlığa sadık kalırsanız, benimbaşım derde girmez.\"\"Korkma. Ölünceye kadar sözüme sadığım.\"\"Eğer şu elli iki hikâyesi doğruysa sözünüzesadık kalmanız gerek zaten Mr. Carton. Eğerüzerinizde bu kıyafetlerle bu durumu

atlatabilirseniz korkacak bir şey yok demektir.\"\"Korkmayın! Pek yakında size zarar verecekbir durumda olmayacağım ve diğerleri deburadan gitmiş olacak, umarım! Şimdi biriyardım etsin de 'beni' arabaya koyalım.\"\"Sizi mi?\" diye sordu Casus, tedirgin birşekilde.\"Onu,\" diyorum, \"yer değiştirdiğim adamı.Beni getirdiğin kapıdan mı çıkacaksınız?\"\"Evet.\"\"Beni getirdiğinizde kendimi güçsüz ve halsizhissediyordum ve şimdi çıkarken çok dahahalsizim. Bu ayrılık sahnesi fazla yordu beni.Burada bu tür sahneler sık yaşanıyordur.Hayatın kendi ellerinde. Acele et! Yardımçağır!\"Tir tir titreyen Casus bir an durarak, \"Beni elevermeyeceğinize yemin eder misiniz?\" diyesordu.

Carton ayağını yere vurup, \"Ne diyorsun!\"dedi; \"Bu işi halledeceğime dair yemin etmedimmi daha önce, şimdi şu değerli dakikaları niyeharcıyorsun? Onu konuştuğumuz avluya çıkar,arabaya bizzat kendin yerleştir, Mr. Lorry'yeteslim edip ona hiçbir ayıltıcı vermemelerini,temiz havanın yeterli olacağını ve son gecesöylediklerimi ve bana verdiği sözühatırlamasını söyle ona, sonra da hızla uzaklaş!\"Casus gitti ve Carton masanın başına geçipellerini alnına dayadı. Casus yanında iki adamlageri geldi hemen.Bir tanesi, yere yığılmış bedene bakarak,\"N'olmuş bu adama?\" dedi. \"Yoksa arkadaşının'Saint Giyotin piyangosunda büyük ödülükazandığını mı öğrenmiş?\"\"Aristokrata piyangodan hiçbir şey çıkmamışolsaydı, iyi bir yurtsever bundan daha fazlaüzülemezdi,\" dedi diğeri.Kendinde olmayan bedeni kaldırarak, kapınınönünde bıraktıkları sedyeye yatırdılar ve onu

götürmek için eğildiler.\"Fazla zamanımız yok Evremonde,\" dediCasus, uyarır gibi.\"Biliyorum,\" dedi Carton. \"Arkadaşıma dikkatedin lütfen, hadi şimdi yalnız bırakın beni.\"\"Hadi o zaman çocuklar,\" dedi Barsad.\"Kaldırın da gidelim artık!\"Kapı kapandı ve Carton yalnız kaldı. Şüpheçekici bir durum ya da tehlike çağrıştıranherhangi bir ses duymak için pür dikkat dışarıyıdinledi. Hiç ses yoktu. Kilitler döndü, kapılarkapandı, uzak koridorları geçen ayak sesleriduyuldu; ne bir çığlık yükseldi ne de alışılmadıkbir telaş oldu. Az sonra bir parça daha rahatnefes almaya başladığında masanın başınaoturdu tekrar ve saat ikiyi vurana dek etrafıdinledi.Sonra bir takım sesler yükseldi ama bunlarınne olduğunu bildiği için korkmadı Carton.Peşpeşe kapılar açıldı ve nihayet onunkine geldi

sıra. Bir gardiyan, elinde bir listeyle, içeri bakıpsadece, \"Beni takip et Evremonde!\" dedi ve onuuzaktaki kocaman karanlık bir odaya götürdü.Karanlık bir kış günüydü ve hem içerinin hemde dışarının karaltısından kolları bağlanmayagetirilmiş olan diğer mahkûmları zar zorseçebildi Carton. Bazıları ayaktaydı; bazılarıoturuyordu. Bazıları ise ağlayıp dövünüyor,yerlerinde duramıyorlardı, ama sayıları çokdeğildi bunların. Büyük çoğunluk sessizdi ve hiçkıpırtısız yere dikmişlerdi gözlerini.Karanlık bir köşedeki duvara yaslanmış, elliiki kişinin içinde kendisinden sonra getirilenleriizlerken, önünden geçen bir adam, durarak sankionu tanıyormuş gibi sarılmak istedi. Carton,adamın durumu fark edeceğini düşünerekpaniğe kapıldı; ama yoluna devam etti adam.Kısa bir süre sonra, narin bir genç kız bedeninesahip genç bir kadın, rengi gitmiş sevimli vezayıf yüzü ve kocaman açılmış sabır yüklügözleriyle, Carton'ın az önce kendisinigözlemlediği yerinden kalkarak onunlakonuşmaya geldi.

\"Yurttaş Evremonde,\" dedi, soğuk eliyle onadokunarak, \"ben sizinle La Force'ta kalan zavallıküçük terziyim, hatırladınız mı?\"Carton mırıldanarak karşılık verdi: \"Doğru.Neyle suçlandığınızı unutmuşum ama.\"\"Komplo kurmakla. Ama Tanrı biliyor ya,hiçbir suç işlemedim ben. Böyle bir şey olabilirmi? Kim benim gibi zavallı ve küçük biryaratıkla komplo kurmayı düşünür ki?\"Bunu söylerken kadının yüzünde belirenhüzünlü gülüş Carton'a o kadar dokundu ki,gözlerinden yaşlar akmaya başladı.\"Ölümden korkmuyorum Yurttaş Evremonde,ama hiçbir şey yapmadım ben. Eğer ölümüm,bizim gibi fakir insanların yüzünü güldürecekolan Cumhuriyet'e bir fayda sağlayacaksaölümden gocunmam elbet; ama bu nasıl olacakbilemiyorum hiç Yurttaş Evremonde. Ben zavallıbir küçük yaratığım sonuçta!\"Şu hayatta, yüreğini ısıtıp burkacak son şey

olan bu zavallı kız yüreğini ısıtıp burktuCarton'ın.\"Sizin serbest bırakıldığınızı duymuştumYurttaş Evremonde. Doğru olsaydı keşke!\"\"Öyleydi. Ama sonra yeniden yakalanıpmahkûm edildim.\"\"Yurttaş Evremonde, eğer sizinle aynı arabayadüşersek elinizi tutmama izin verir misiniz?Korkmuyorum, ama küçük ve güçsüzüm, bubana cesaret verecektir.\"Sabır yüklü gözler yüzüne çevrildiğindeCarton bunların içinde ani bir şüphe, sonra daşaşkınlık gördü. Çalışmaktan ve açlıktanyıpranmış gencecik parmakları tutarakdudaklarına götürdü.\"Onun için kendinizi feda mı ediyorsunuz?\"\"Kansı ve çocuğu için de. Şışşt! Evet.\"\"Ah izin verin de cesur elinizi tutayım,

yabancı!\"\"Şışşt! Tamam zavallı kardeşim, son ana kadartut elimi.\"Hapishanenin üzerine düşen gölgeler, öğledensonra aynı saatlerde kalabalıkla çevrilibarikatların üzerine düştüğünde Paris'ten çıkmaküzere yola çıkmış bir araba incelenmek üzeredurduruldu.\"Kimsiniz? Yanınızdakiler kim? Evraklarınızıgörelim!\"Evraklar verildi ve o da okudu.\"Alexandre Manette. Doktor. Fransız.Hanginiz bu?\"İşte şu; aciz, anlaşılmaz bir şeyler mırıldanıpsayıklayan yaşlı adam işaret edilir.\"Anlaşılan Yurttaş Doktor'un aklı pek yerinde

değil, öyle mi? Devrim ateşi fazla gelmişherhalde ona.\"Hakikaten çok gelmişti bu ona.\"Eh! Pek çok kişi aynı dertten mustarip. KızıLucie. Fransız. Bu kim?\" İşte bu.\"Doğru ya, başka kim olacak? Lucie,Evremonde'nin karısı, değil mi?\"Doğru.\"Eh! Evremonde'un başka bir yerderandevusu var. Lucie, kızı. İngiliz. İşte bu.\"İşte orada, başka kim olacak?\"Öp bakalım beni Evremonde'nin kızı. Şimdiiyi bir Cumhuriyetçi'yi öptün ya, bu ailen içinyeni bir şey; unutma bunu! Sydney Carton.Avukat. İngiliz. Hangisi?\" Arabanın birköşesinde yatıyordur. Ona da işaret edilir.\"Anlaşılan İngiliz avukat bayılmış, ha?\"

Temiz havada kendine geleceği umuluyordur.Sağlığının iyi olmadığı ve Cumhuriyet'inöfkesine maruz kalmış bir arkadaşındanayrılmanın üzüntüsünü yaşadığı anlatılırgörevliye.\"Bu mu sebep? O kadar önemli bir şey değilki bu! Cumhuriyet'in öfkesine maruz kalmış ve ominicik giyotin penceresinden bakmak zorundakalan pek çok kişi var. Jarvis Lorry. Bankacı.İngiliz. Bu kim?\"\"Benim. Bir ben kalmıştım zaten.\"Bütün bu sorulara cevap veren JarvisLorry'ydi. Arabadan inip eli kapıda bir grupgörevliye cevap vermişti. Adamlar ağır ağırarabanın etrafından dolaştılar ve yine ağır ağırarabacının olduğu kısma çıkıp tepedeki valizebaktılar; arabanın etrafına üşüşmüş halk, kapınınönünde birbirini itekliyor, aç gözlerle içeribakıyordu; annesinin kucağındaki küçük birçocuk, giyotine giden bir aristokratın karısınadokunabilmek için kolunu uzatmıştı.

\"Evraklarınızı buyrun Jarvis Lorry,imzalandı.\"\"Artık gidebilir miyiz yurttaş?\"\"Gidebilirsiniz. Hadi arabacı! İyi yolculuklar!\"\"Hoşça kalın yurttaşlar. –Evet, ilk tehlikeyiatlattık!\"Bu sözler de ellerini kavuşturup yukarı bakanJarvis Lorry'ye aitti. Arabada dehşet vardı,gözyaşı vardı ve baygın yatan yolcunun ağırnefesi kaplamıştı her yanı.Lucie yaşlı adamın koluna yapışıp, \"Çokyavaş gitmiyor muyuz? Daha hızlı gidemezmiyiz?\" diye sordu.\"O zaman kaçıyor gibi görünürüz yavrum.Onları fazla zorlamamak lazım; şüphe çekerizsonra.\"\"Arkaya baksanıza, peşimizden geliyorlarmı?\"

\"Yolda kimse yok güzel yavrum. Peşimizdedeğiller.\"İkişer üçer evlerin, ıssız çiftliklerin, yıkıkdökük binaların, boyahanelerin, tabakhanelerinyanından geçiyoruz ve sonra geniş tarlalarlayapraksız ağaçlarla kaplı caddelerden.Önümüzde gelişigüzel uzanan sert kaldırımtaşları, her iki yanımızda ise yumuşak ve derinçamur. Bazen, takırdayıp arabayı sarsantaşlardan kurtulmak için kenarlardaki çamurabatıyoruz; bazen de tekerlek izlerine ve subirikintilerine. Böyle anlarda sabırsızlığımızınıstırabı öyle artıyor ki, kaçıp kurtulmak –vesaklanmak– için çılgın bir telaş ve aceleyle hiçdurmaksızın ilerliyoruz.Yine geniş tarlaların, yıkık dökük binaların,ıssız çiftliklerin, boyahanelerin, tabakhanelerinönünden ve sonra yine ikişer üçer evlerinolduğu yapraksız ağaçlarla kaplı caddelerdengeçiyoruz. Bu adamlar bizi kandırıp başka biryoldan geri mi götürüyorlardı yoksa? Aynıyerden daha önce de geçmemiş miydik?Tanrı'ya şükür değil. Bir köy. Arkaya bakın,

arkaya bakın bakalım takip ediliyor muyuz?Şişşt! Posta arabalarının mola yeri.Dört atımız ağır ağır dizginlerinden çözülüyor;araba, atları olmadan ve sanki bir daha hiçhareket etmeyecekmiş gibi, ağır ağır küçücükyolda dikiliyor; sonra ağır ağır, birer birer, görüşalanına yeni atlar giriyor; eski arabacılar ağırağır paralarını sayıyorlar, yanlış hesap yapıpolmadık sonuçlar çıkarıyorlar. Bütün bu süreboyunca yüklü kalplerimiz öyle hızlı çarpıyor ki,gelmiş geçmiş en hızlı atlar bile dörtnalagiderken böyle çok ses çıkaramaz.Az sonra yeni arabacılar yerlerini alıp eskilergeride kalıyor. Köyü geçip tepeyi tırmanıyoruz,aşağı iniyoruz, sonra da alçaktaki sulak alanlaravarıyoruz. Aniden arabacıların konuşmalarışenlenip canlanıyor ve dizginleri hızla çekipatları durduruyorlar. Takip mi ediliyoruz?\"Heey! Arabadakiler. Söyleyin bakalım!\"\"Neyi?\" diye soruyor Mr. Lorry, başınıpencereden uzatarak.

\"Kaç kişiydiler?\"\"Sizi anlamıyorum.\"\"... Son postada. Bugün giyotine kaç kişigitti?\"\"Elli iki.\"\"Dedim sana! Sayı büyük! Şu yanımdakivatandaş kırk iki diyordu da; demek on kelledaha gidecek. Giyotin bir güzel halleder onları.Pek güzel. Hadi bakalım. Deeh!\"Gece kapkaranlık çöküyor. Baygın yolcukıpırdanıyor; kendine gelmeye ve anlaşılır şeylersöylemeye başlamıştır; hâlâ onun yanındaolduğunu sanıyordur; adıyla hitap ederek elindene olduğunu sorar ona. Ah yüce Tanrım, ne oluracı bize ve yardım et! Dikkat edin, bakınbakalım, takip ediyorlar mı?Rüzgâr ardımızdan koşuyor, bulutlarpeşimizde uçuşuyor, ay tepemizde dolanıyor vevahşi gece bizi kovalıyor, ama şu ana dek bizi

takip eden başka hiçbir şey yok.

XIVÖrgü BittiAynı saatlerde, elli iki kişi kaderlerinibeklediği sırada Madam Defarge, İntikam veİhtilal Komitesi'nden Jacques Üç ile birliktekaranlık ve uğursuz bir kurul oluşturmuştu.Madam Defarge bu vekillerle şarap dükkânındadeğil, eskiden yol işçisi olan bıçkıcınınbarakasında görüşüyordu. Bıçkıcı bu görüşmeyebizzat katılmamış, kendisinden istenmedikçekonuşmayan ve fikri sorulmadan söylemeyen biruydu misali, az ötede bekliyordu.\"Ama bizim Defarge,\" dedi Jacques Üç,\"tartışmasız iyi bir Cumhuriyetçi, öyle değil mi?\"Çenebaz İntikam, cırlak sesiyle, \"Fransa'daondan iyisi yoktur,\" diye bağırdı.Madam Defarge, kaşları hafif çatılmış, eliniyardımcısının dudaklarına götürerek, \"Sakin olİntikam,\" dedi, \"beni iyi dinle. Yurttaş kocam,

iyi bir Cumhuriyetçi ve cesur bir adamdır;Cumhuriyet'e çok hizmette bulunmuştur ve onungüvenini kazanmıştır. Ama bazı zaafları var, buDoktor'a merhamet edecek kadar zayıf işte.\"Jacques Üç, \"Çok yazık,\" diye boğuk bir seslebağırdı ve zalim parmakları aç ağzında, şüphecibir tavırla başını salladı; \"iyi bir yurttaşayakışmıyor bu hiç; çok fena.\"\"Bakın,\" dedi madam, \"bu Doktor benim hiçumrumda değil. Kellesi ister kalsın, ister uçsun,hepsi bir benim için. Ama Evremonde ailesindenhiç kimse kalmamalı; karısı ile çocuğu dapeşinden gitmeli onun.\"Jacques Üç, \"Kadının kafası bu iş için fazlagüzel,\" diye bağırdı gene boğuk sesiyle. \"Oradamavi gözler ve sarı saçlar görmüştüm daha önce;Samson bunları kaldırdığında muhteşemgörünüyorlardı.\" Tüm zalimliğiyle, bir lezzeterbabı gibi konuşuyordu.Madam Defarge gözlerini yere indirip bir süredüşündü.

Jacques Üç, \"Ayrıca çocuğun da san saçlarıve mavi gözleri var,\" dedi dalgın bir keyifle, \"veorada çocuk görmeyiz pek. Hoş bir manzaradır!\"Madam Defarge, \"Sözün kısası,\" dedi, dalmışolduğu düşüncelerden sıyrılarak, \"bu konudakocama güvenemem. Dün geceden beridüşünüyorum da, ona planımın ayrıntılarınıanlatmak hiç de iyi bir fikir değil, dahası, eğergecikirsem, kocamın onları uyarma tehlikesi var,dolayısıyla kaçabilirler.\"\"Böyle bir şey asla olmamak,\" diye bağırdıJacques Üç; \"kimse kaçmamalı. İstediğimizsayının yarısındayız daha. Günde yüz yirmikelle uçmalı mutlaka.\"\"Sözün kısası,\" diye devam etti MadamDefarge, \"kocam bu ailenin topunun imha edilipedilmediğini benim kadar önemsemiyor, ben iseDoktor'a anlayış gösterebilecek bir durumdadeğilim. Bu yüzden başımın çaresinebakmalıyım. Gel bakalım buraya, küçükyurttaş.\"

Duyduğu ölümcül korkunun etkisiyle kadınahürmet edip itaat gösteren bıçkıcı elinde kırmızışapkasıyla yanaştı.Madam Defarge, \"Küçük yurttaş, kadınınmahkûmlara gönderdiği şu işaretler konusunda,\"dedi sert bir tonda, \"tanıklık etmeye hazırmısın?\"\"Tabii ya, neden olmasın!\" diye bağırdıbıçkıcı. \"Kadın kar kış demeden, her gün, saatikiden dörde kadar işaret gönderdi hep, bazenyanında çocuk olurdu, bazen olmazdı. Benbiliyorum ne olduğunu. Gözlerimle gördüm.\"Bunları söylerken bütün el kol hareketleriniyaptı, aslında hiç görmediği envai çeşit işaretinbir kısmını tekrar edermiş gibi bir hali vardı.\"Belli ki bir komplo var,\" dedi Jacques Üç.\"Çok açık!\"Madam Defarge hüzünlü bir tebessümeşliğinde gözlerini ona çevirerek, \"Peki jüri nediyecek buna?\" diye sordu.

\"Vatansever jüriye güvenebilirsiniz sevgiliyurttaş. Jürideki arkadaşlarım adına söylüyorumbunu.\"\"Durun bir bakayım,\" dedi Madam Defarge vegene düşüncelere daldı. \"Peki o zaman! ŞuDoktor'u kocamın hatırına ayrı tutalım mı?Benim için varlığının da yokluğunun da birönemi yok. Ama kocamın hatırına ayıralım mıonu?\"\"Doktor bir kelle daha demek,\" dedi JacquesÜç, alçak sesle. \"Yeterli sayıda kelleyeulaşamadık daha; bence yazık olur.\"\"Onu gördüğümde o da kızının yanında işaretgönderiyordu,\" diye destekledi Madam Defargeda; \"kızı suçlayıp babasını suçlamamak olmaz;bu yüzden sessiz kalmamalıyım ve bütün işi şuküçük yurttaşın üzerine yıkmamalıyım. Ben defena bir tanık değilim hani.\"İntikam ve Jacques Üç, hararetli bir şekildeitiraz edip madamın en takdire değer ve enmuhteşem tanık olduğunu söylemek için

birbirleriyle yarıştılar. Küçük yurttaş ise saf dışıkalmamak adına, onun ilahi bir tanık olduğunuiddia etti.\"Adam şansını bir denesin bakalım,\" dediMadam Defarge. \"Tamam, onu diğerlerindenayrı tutmayacağım! Saat üçte görevlisiniz; bugünidam edilecek grubu izlemeye gideceksiniz. –Yasen?\"Soru, bıçkıcıyaydı ve o da hemen olumlu birkarşılık verdi. En coşkulu Cumhuriyetçiolduğunu söylemek için fırsat kolluyordu zatenve kendisini öğleden sonra o tuhaf millî berberiizleyerek piposunu tüttürme zevkinden mahrumbırakacak bir şey olursa en mutsuzCumhuriyetçi'ye dönüşecekti. Bunları söylerkentavırları o kadar abartılıydı ki, her an her dakika,kendi emniyetine dair küçük bireysel korkularıolduğu şüphesi uyanabilirdi (ki MadamDefarge'ın onun üzerine diktiği küçümseyicikara gözlerine bakılırsa muhtemelen öyleydi).\"Ben de,\" dedi madam, \"orada olacağım. İşbittiğinde –yani akşam sekiz gibi– yanıma, St.

Antoine'a gelin de, bunları benim bölgemdekikişilere ihbar edelim.\"Bıçkıcı ona hizmet etmekten büyük onur vememnuniyet duyacağını söyledi. Ama sonraMadam'ın ona bakmasından utanıp küçük birköpek gibi onun görüş alanından kaçtı veodunlarının arasına çekilip testeresini elinealarak içindeki karmaşayı gizlemeye çalıştıMadam Defarge, jüri üyesi ile İntikam'akapıya biraz daha yaklaşmalarını işaret etti veaklından geçenleri biraz daha etraflıca anlattıonlara:\"Karısı birazdan eve varır, kocasının ölümünübekler. Yas tutup gözyaşı döker. Cumhuriyet'inadaletinden şüphe duyar bir haldedir şimdi o. Buyüzden bunun düşmanlarına karşı sempatisivardır. Onun yanına gideceğim.\"Jacques Üç, mest olmuş bir halde, \"Nemuhteşem bir kadın, ne muhteşem bir kadın!\"diye haykırdı. İntikam da, \"Ah, bir azizesin sen!\"diye bağırıp sarıldı ona.

Madam Defarge, \"Örgümü al,\" deyip bunuyardımcısının ellerine bıraktı, \"ve her zamanoturduğum yere koy. Her zamanki sandalyemitut bana. Doğruca oraya git şimdi, herzamankinden büyük bir kalabalık olabilirbugün.\"İntikam hevesle, \"Emirlerini seve seve yerinegetiririm şefim,\" diyerek onu yanaklarındanöptü. \"Gecikmezsin değil mi?\"\"Onlar başlamadan oradan olurum.\"İntikam, \"Arabalar varmadan evvel gel.Gecikme sakın canım,\" diye bağırdı arkasından,zira madam \"arabalar varmadan evvel!\" sokağasapmıştı bile.Madam Defarge duyduğunu ve zamanındaorada olacağını anlatmak ister gibi hafifçe elinisalladı ve çamurlara bata çıka ilerleyerekhapishane duvarının köşesinden döndü. Madamgiderken arkasından onu izleyen İntikam ve jüriüyesi büyük bir hayranlıkla onun o hoşendamını ve üstün ahlakını konuştular.

O devirde, dönemin yıpratıcı etkisiyle bozulanpek çok kadın vardı; ama hiçbiri yolunda dimdikilerleyen bu insafsız kadın kadar korkunçdeğildi. Güçlü ve korkusuz karakteri, sağlamsezgisi ve çabukluğu, müthiş kararlılığı, onu sertve haşin göstermekle kalmayıp bu yönlerininiçgüdüsel bir şekilde fark edilmesini mümkünkılan güzelliği, bu zorlu zamanlarda iyiceayyuka çıkmıştı. Çocukluğundan berihaksızlıklara kafa yormanın ve içinde kök salansınıfsal nefretin etkisiyle dişi bir kaplanadönüşmüştü adeta. İçinde en ufak bir merhametyoktu. Bir zamanlar bu meziyete sahiptiyse bileşimdi hiç kalmamıştı.Masum bir insanın, atalarının işlediğigünahlardan dolayı ölüme gitmesi hiçbir şeyifade etmiyordu ona; karşısında sırf o değil,hepsi vardı. Karısının dul, kızının yetim kalacakolması da hiçbir şey ifade etmiyordu; bu ceza azbileydi, çünkü onlar doğal düşmanları veavlarıydı; dolayısıyla da yaşama hakları yoktu.İçinde merhamet olmadığından ona yalvarmanınhiçbir anlamı yoktu, kendisi için bile.

Sokaklarda sık sık giriştiği o mücadelelerinbirinde yenilip yere serilecek olsa kendineacımazdı ya da yarın giyotine gidecek olsa, onuoraya gönderen adamı kendi yerine ölümegönderme arzusundan başka bir şey duymazdıiçinde.İşte Madam Defarge o kaba kıyafetinin altındaböyle bir yürek taşıyordu. Özensizce giydiğikıyafeti, tuhaf bir şekilde yakışıyordu ona vesiyah saçları o adi kırmızı şapkasının altında çokdaha gür duruyordu. Koynunda dolu bir tabancasaklıydı. Belinde ise keskin bir hançer. MadamDefarge böyle tam donanımlı, bu tarzdaki birkarakterin kendine güvenen hali ve gençkızlığından beri çıplak ayak ve baldırlarlakumsalda yürümeye alışkın birinin kıvrakrahatlığıyla sokaklarda ilerledi.Şimdi son yükünü almak üzere bekleyenarabanın ve bu yolculuğun planlarını yaparkenMiss Pross'u nasıl alacakları meselesi dün geceMr. Lorry'nin kafasını oldukça meşgul etmişti.Sadece arabayı fazla yüklemekten kaçındığı içindeğil, barikatları geçerken arabanın ve

yolcuların incelenmesi sırasında harcanacakzamanı en aza indirmek için de gerekliydi bu;zira kaçışları, orada burada kazandıkları üç-beşsaniyeye bağlı olabilirdi. Mr. Lorry endişeli birdüşünce silsilesinin ardından nihayet, şehri terketme izinleri olan Miss Pross ve Jerry'nin saatüçte, o devirde mümkün olan en hızlı yolla orayıterk etmelerini önerdi. Eşyaları olmadığındankısa sürede onları yakalayacak, hatta önlerinegeçerek, atları önceden hazırlayacaklar ve hepsigeç kalma korkusu içindeyken, gecenin değerlisaatlerindeki bu yolculuğu oldukçakolaylaştırmış olacaklardı.Bu acil ve tehlikeli durum karşısında gerçekbir hizmet sunma fırsatı yakalayan Miss Prosstüm bu ayarlamaları sevinçle karşılamıştı.Jerry'yle birlikte arabanın yola çıkışınıgörmüşler, Solomon'un getirdiği kişinin kimolduğunu anlamışlar, on dakika kadar merakiçinde kıvrandıktan sonra planın son aşamasıolarak arabayı takip etmişlerdi ve tüm bu olaylarsırasında sokaklarda ilerleyen Madam Defargebütün o planların yapıldığı ıssız eve giderek

daha çok yaklaşıyordu.\"Şimdi ne düşünüyorsunuz Mr.Cruncher?\"dedi Miss Pross, o kadar sıkıntılıydıki doğru dürüst konuşamıyor, ayakta duramıyor,hareket edemiyor, hatta zor yaşıyordu;\"Yolculuğumuza bu avludan başlamasak mı?Zaten bir araba yola çıktı bugün buradan, şüpheçekebilir.\"\"Bana kalırsa hanımefendi,\" dedi Mr.Cruncher, \"haklısınız. Sonuçta doğru ya dayanlış ne derseniz onu yapacağım.\"\"Değerli varlıklarımız için içimde öyle büyükbir korku ve umut var ki,\" dedi Miss Prossheyecanla haykırarak, \"herhangi bir planyapabilecek durumda değilim. Sevgili Mr.Cruncher, siz bir plan yapabilecek durumdamısınız?\"\"Valla hanımefendi, böyle bir şey gelecekteolabilir,\" dedi Mr. Cruncher, \"ama şu anda, şuyaşlı halimle hiçbir şey düşünemiyorum. Busıkıntılı dönemde verdiğim iki sözü ve ettiğim

yeminleri duymak ister misiniz hanımefendi?\"\"Hay Tanrım!\" diye haykırdı gene Miss Prossheyecanla, \"adam gibi söyle şunu da, yolumuzadevam edelim.\"\"Öncelikle,\" dedi tir tir titreyen Mr. Cruncher,kül gibi soluk ve ciddi bir yüzle, \"şu zavallılarbir kurtulsun, bir daha bu işi yapmayacağım,asla!\"\"O dediğiniz şey her ne ise Mr. Cruncher,\"dedi Miss Pross, \"bunu bir dahayapmayacağınıza eminim ve lütfen bunun banane olduğunu anlatmanız gerektiğinidüşünmeyin.\"\"Hayır, hanımefendi,\" diye karşılık verdiJerry, \"size söylemeyeceğim. İkinci olarak, şuzavallılar bir kurtulsun, bir daha Mrs.Cruncher'ın işine asla karışmayacağım!\"\"Evinizdeki bu mesele her ne ise,\" dedi MissPross, gözlerindeki yaşlan silip kendinitoparlamaya çalışarak, \"buna tamamen Mrs.

Cruncher'ın hâkim olması iyi olur tabii. –Ahbenim zavallılarım!\"Sanki bir kürsüde nutuk çekiyormuş gibitelaşla öne eğilerek, \"Hatta ve hattahanımefendi,\" diye devam etti Mr. Cruncher,\"siz bizzat dediklerimi aklınızda tutup Mrs.Cruncher'a söyleyin, şu dua etme konusundafikirlerimin ne kadar değiştiğini ve şu an onundua ediyor olmasını ne kadar çok istediğimianlatın Mrs. Cruncher'a.\"\"Evet, evet, evet! Umarım dua ediyordurşimdi sevgili Jerry,\" diye haykırdı kendindengeçmiş olan Miss Pross, \"umarım bütün dualarıkabul olur.\"Mr. Cruncher, hayli ağırbaşlı, hayli yavaş birtarzda ve daha da fazla nutuk atar gibi birhavada, \"Tanrı yardımcımız olsun,\" diye devametti, \"söylediğim ya da yaptığım ne varsa buzavallı yaratıklara yarasın! Tanrı yardımcımızolsun, (eğer bu feci durumdan sıyrılmalarınısağlayacaksa) diz çöküp dua edelim! Tanrıyardımcımız olsun hanımefendi! N'olur yardım

et Tanrım!\" Mr. Cruncher sözlerini daha iyi birşekilde sonlandırmak için uğraşmış ama işeyaramamıştı.Bu arada, emin adımlarla yolunda ilerleyenMadam Defarge, eve yaklaşmıştı.\"Eğer bir gün vatanımıza dönebilirsek,\" dediMiss Pross, \"etkileyici sözlerinizin hatırladığımve anlayabildiğim kadarını Mrs. Cruncher'aanlatacağımdan emin olabilirsiniz ve bu korkunçdönemde bu hususta tamamıyla ciddiolduğunuza da tanıklık edeceğimegüvenebilirsiniz. Şimdi düşünelim lütfen! SevgiliMr. Cruncher düşünelim hadi!\"Hâlâ emin adımlarla yolunda ilerleyen MadamDefarge eve daha da çok yaklaşmıştı.\"Eğer siz önden gidip,\" dedi Miss Pross,\"arabanın ve atların buraya gelmesine engelolsanız ve beni bir yerde bekleseniz iyi olmazmı?\"Mr. Cruncher bunun gayet iyi bir fikir

olduğunu düşündü.\"Beni nerede bekleyebilirsiniz?\" diye sorduMiss Pross.Mr. Cruncher o kadar şaşkına dönmüştü ki,Temple Bar'dan başka bir yer gelmedi aklına.Eyvah! Temple Bar yüzlerce mil uzaktaydı veMadam Defarge eve iyice yaklaşmıştı artık.\"Katedralin kapısında,\" dedi Miss Pross. \"Beniiki kulenin arasındaki katedral kapısındanalsanız yolu çok uzatmış olur muyuz?\"\"Yok hayır hanımefendi,\" dedi Mr. Cruncher.\"O zaman doğru dürüst bir adam gibi,\" dediMiss Pross, \"doğruca mola yetine git ve atlandeğiştir.\"Mr. Cruncher tereddütlü bir şekilde başını ikiyana sallayıp, \"Sizi burada yalnız bırakmakonusunda emin değilim. Ya başınıza bir işgelirse?\"

\"Orası Tanrı'ya kalmış artık,\" dedi Miss Pross,\"korkmayın siz de. Beni saat üçte ya da işte üçedoğru katedralin oradan alın; kesinlikle buradanyola çıkmamızdan çok daha iyi olacak bu. Çokeminim bundan. Hadi bakalım! Tanrıyardımcınız olsun Mr. Cruncher! Siz beni değil,hayatları belki de bize bağlı olan o zavallılarıdüşünün!\"Bu sözler ve Miss Pross'un yalvarır gibi sıkıcaellerine sarılması Mr. Cruncher'ı ikna etmişti.Yüreklendirici bir şekilde bir-iki defa başınısalladıktan sonra hazırlanmak üzere hemendışarı çıktı ve Miss Pross'u, önerdiği gibi, yalnızbıraktı.Böyle bir önlem almış olmaları ve bunuhemen uygulamaları Miss Pross'un içini çokrahatlatmıştı. Sokaklarda tanınmamak içingörünüşünü değiştirmek ise başka bir rahatlamasebebiydi. Saatine baktı, ikiyi yirmi geçiyordu.Kaybedecek vakit yoktu, hemen hazırlanmasıgerekiyordu.Miss Pross ıssız odalarda yalnız kalmanın ve

her kapının ardından biri bakıyormuş hissininverdiği tedirginlik ve korkuyla bir tas soğuk sualarak kızarmış ve şişmiş gözlerini yıkamayakoyuldu. O kadar telaşlı ve tedirgindi ki suyunyüzüne çarptığı andaki görüş kaybından rahatsızoluyor, sürekli durarak, kimsenin onuizlemediğinden emin olmak için etrafınabakıyordu. Bu araların birinde irkilerek bir çığlıkattı, çünkü odanın ortasında dikilmiş duran birivardı.Tas yere düşüp kırıldı ve sular MadamDefarge'ın ayaklarına doğru aktı. Bu ayaklar neacımasız yollardan geçtikten ve ne çok kanabulandıktan sonra bu suyla buluşmuştu.Madame Defarge soğuk bir ifadeyle MissPross'a bakıp, \"Evremonde'un karısı nerede?\"diye sordu.Bir anda Miss Pross'un aklına bütün odalarınkapılarının açık olduğu geldi ve bu da kaçmışolduklarını düşündürebilirdi. Miss Pross'un ilk işibunları kapamak oldu. Odanın içindeki dörtkapının hepsini kapattı. Sonra da Lucie'nin

kaldığı odanın kapısının önünde durdu.Madam Defarge'ın koyu renk gözleri bütün buhareketi takip etti ve bittiğinde Miss Pross'unüzerine dikildi. Miss Pross'un güzel denebilecekhiçbir yanı yoktu; yıllar vahşiliğinievcilleştirememiş ya da görünüşündeki sertliğiyumuşatamamıştı; ama kendi çapında azimli birkadındı o da ve gözlerini dikip Madam Defarge'ıbaştan aşağı süzdü.\"Şeytanın karısı olmalısın sen,\" dedi MissPross soluk soluğa. \"Ama beni alt edemezsin.Ben bir İngilizim.\"Madam Defarge küçümseyici bir şekildebaktı, ama aslında onu kendine denk gördüğüMiss Pross'un gözünden kaçmamıştı.Karşısındaki sıkı, sert ve sağlam kadın, Mr.Lorry'nin yıllar önce gördüğü, güçlü elleri olankadındı. Madam Defarge Miss Pross'un aileninsadık dostu olduğunu, Miss Pross da MadamDefarge'ın ailenin taş kalpli düşmanı olduğunugayet iyi biliyordu.

Madam Defarge, \"Sandalyemi tutup örgümükoydukları şu yere giderken,\" dedi elini hafifçeölümcül alana doğru sallayarak, \"Lucie'yeuğrayıp güzel dileklerimi ileteyim dedim. Onugörmek istiyorum.\"\"Senin ne kadar kötü niyetli olduğunubiliyorum,\" dedi Miss Pross, \"ama unutma kikarşında ben varım.\"Her ikisi de kendi dilinde konuşuyordu; ikiside birbirini anlamıyordu; ikisi de tetikte,karşısındakinin ne dediğini bakışlarından vetavırlarından çıkarmaya çalışıyordu.\"Şu noktada Lucie'nin benden saklanmasınınbir faydası yok,\" dedi Madam Defarge. \"İyiyurttaşlar bunun ne anlama geldiğini bilirler.Bırak da göreyim onu. Git de onu görmekistediğimi söyle ona. Beni duyuyor musun?\"\"Eğer senin şu gözlerin bir vinç olsaydı,\" dediMiss Pross, \"ben de dört direkli bir İngilizkaryolası olurdum, gene de beni yerimden birmilim kıpırdatamazdın. Öyle kolay değil gavur

karı. Beni alt edemezsin sen.\"Madam Defarge onun bu laflarından pek birşey anlamadıysa da önüne bir set çekildiğinialgılayabilmişti.Madam Defarge, \"Sen ne ahmak, ne domuzbir karısın!\" dedi kaşlarını çatarak. \"Bana cevapverme. Lucie'yi görmek istiyorum. Ya onugörmek istediğimi ona söyle ya da önümdençekil de gidip bulayım onu!\" Bunu söylerkensağ kolunu kızgın bir şekilde sallamıştı.\"Senin şu saçma sapan dilini bir gün anlamakisteyeceğim aklımdan geçmezdi, ama şu an,gerçeğin ne olduğundan ya da bunun birkısmından şüphe edip etmediğini öğrenmek içinşu üzerimdeki kıyafetler haricinde her şeyimiverirdim.\"Bir an ikisi de gözlerini kırpmadan birbirlerinebaktılar. Madam Defarge, o ana kadar MissPross'un onu ilk gördüğü noktada duruyordu,ama şimdi öne doğru bir adım atmıştı.

\"Britanyalıyım ben,\" dedi Miss Pross. \"Herşeyi göze alabilirim. Canımın kıymeti yoktur.Seni burada ne kadar uzun tutsam, yavru kuşumiçin o kadar iyi olur. Eğer bana elini sürecekolursan, o kara kafanda tek tel saç bırakmamhaberin olsun.\"Miss Pross, tüm bu seri cümlelerin arasındabaşını iki yana sallayıp çakmak çakmakbakıyordu Madam'a ve her bir cümle tek birsolukta çıkıyordu ağzından. Öte yandan, MissPross hayatı boyunca kimseye tek fiske dahivurmuş değildi.Ama cesareti duygusallığındankaynaklanıyordu ve birden gözlerinden yaşlarboşandı. Madam Defarge bu cesaretianlayamayıp gözyaşlarını bir zayıflık olarakgördü. \"Ha ha ha!\" diye güldü, \"seni zavallı şey!Ne sandın kendini! Ben en iyisi Doktor'lakonuşayım.\" Sonra yüksek sesle bağırdı,\"Yurttaş Doktor! Evremonde'un karısı!Evremonde'un kızı! Şu konuştuğum sefilyaratığın haricinde kim varsa cevap versinYurttaş Defarge'a!\"

Belki bunu takip eden sessizlik, belki MissPross'un yüzündeki sırrı açığa vuran ifade, belkide ikisinden de bağımsız bir kuruntu MadamDefarge'ın kulağına onların gittiklerinifısıldamıştı. Hızla kapıların üçünü açıp içeribaktı.\"Bu odaların hepsi dağılmış, birileri hızlıcatoparlanırmış sanki buralarda, yerlere bir doluıvır zıvır saçılmış. Arkandaki odada biri varherhalde! Bir bakayım.\"\"Asla!\" dedi Miss Pross ve Madam Defarge bucevabı Miss Pross'un kendisinin isteğini anladığıkadar iyi anlamıştı.Madam Defarge kendi kendine, \"Eğer odadadeğillerse gitmişlerdir, ama yakalanıp gerigetirilebilirler tabii,\" dedi.Miss Pross da, \"O odada olup olmadıklarınıbilmediğin sürece ne yapacağını bilmeyeceksin,\"dedi kendi kendine, \"ve eğer ben sana fırsatvermezsem bunu öğrenemeyeceksin; dahasıbunu öğrensen de öğrenemesen de buradan

dışarı çıkartmayacağım seni.\"\"İlk günden beri sokaklardayım, daha hiçbirşey durduramadı beni, seni parçalara ayırır, geneçekerim o kapının önünden,\" dedi MadamDefarge.\"Issız bir avludaki şu koca evin tepesindeyalnızız seninle, kimse duyamaz bizİ, Tanrı banagüç versin de seni burada daha çok tutabileyim,ne de olsa şurada geçirdiğin her dakika yavrukuşum için dünyalara bedel,\" dedi Miss Pross.Madam Defarge kapıya doğru atıldı. MissPross ise içgüdüsel bir şekilde iki eliyle belinesarılarak sımsıkı tuttu onu. Madam Defargedebelenip vurmaya çalıştıysa da fayda etmedi;Miss Pross her zaman nefretten çok daha güçlüolan sevginin azmiyle onu sımsıkı kavradı, hattaboğuşma sırasında düştükleri yerden de kaldırdı.Madam Defarge iki eliyle birden Miss Pross'unsuratına yumruklar atıp tırmalıyordu onu; amaMiss Pross başı önde, madamın beline sarılmayadevam edip boğulmakta olan bir kadını tutarmışgibi sımsıkı yapıştı ona.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook