Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore İki Şehrin Hikâyesi-Charles DİCKENS

İki Şehrin Hikâyesi-Charles DİCKENS

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-22 15:36:59

Description: İki Şehrin Hikâyesi-Charles DİCKENS

Search

Read the Text Version

Çok geçmeden Madam Defarge'n elleriboğuşmayı bırakarak, sarmalanmış olan belineuzandı. Miss Pross, boğuk bir sesle, \"Kolumunaltında,\" dedi, \"çıkaramazsın. Çok şükür, sendengüçlüyüm. İkimizden biri bayılana ya da ölenekadar böyle tutacağım seni!\"Madam Defarge'ın elleri koynuna gitti. MissPross başını kaldırıp baktı, ne olduğunu görünceeliyle vurdu ve vurmasıyla ani bir ışık çakmasıve patlama oldu, ardından dumandan gözlerikamaşmış bir halde tek başına kaldı orada.Hepsi bir anda olup bitmişti. Duman ardındakorkunç bir sessizlik bırakarak dağılıp yerdecansız yatan öfkeli kadının ruhu gibi havayakarıştı.Yaşadığı ilk korku ve dehşetin ardından MissPross cansız bedenin yanından uzaklaşabildiğikadar uzaklaşıp merdivenlerden aşağı inerek boşyere yardım çağırmaya gitti. Neyse ki sonrayaptıklarının sonuçlarını düşünüp kendine geldive geri döndü. Yeniden o kapıdan içeri girmekkorkunç bir şeydi ama girdi, hatta başlığını ve

diğer eşyalarını almak için onun yanına kadargitti. Merdivenlerin orada bunları giydi ve kapıyıkapayıp kilitleyerek anahtarı aldı. Ardından,biraz soluklanmak ve ağlamak içinbasamaklarda oturduktan sonra kalkıp alelacelegitti.Şansına, başlığının üzerinde bir tül vardı,yoksa o sokaklarda durdurulmadan yürümesimümkün değildi. Şansına, görünüşünde öyledoğal bir tuhaflık vardı ki çirkinliği diğerkadınlarda olduğu gibi dikkat çekmiyordu. Herikisi de yararınaydı, çünkü yüzünde derin tırnakizleri vardı, saçı darmadağınıktı ve kıyafeti(titrek ellerle aceleyle düzeltilmiş olan) yüzlercedefa çekiştirilmiş gibiydi.Köprüden geçerken kapının anahtarını nehreattı. Refakatçisinden birkaç dakika öncekatedrale varıp orada beklerken aklı, ya anahtarbir ağa takıldıysa, ya bunun ne olduğunuanladılarsa, ya kapıyı açıp içeridekini görürlerse,ya çıkış kapısında durdurulup hapse gönderilirseve cinayetle yargılanırsa gibi sorularlameşguldü! Miss Pross tüm bu tasalı düşüncelere

dalmışken, refakatçisi belirdi ve onu alarakyoluna devam etti.\"Sokaklarda ses var mı?\" diye sordu MissPross.\"Her zamanki sesler işte,\" dedi Mr. Cruncher;kadının hem haline hem de sorduğu soruyaşaşırmış görünüyordu.\"Seni duymuyorum,\" dedi Miss Pross. \"Nededin?\"Mr. Cruncher boş yere sözlerini tekrarladı;Miss Pross onu duyamıyordu. \"O halde başımısallayayım,\" diye düşündü Mr. Cruncher, hayretiçinde, \"bunu her halükârda görür.\" Gördü de.Miss Pross az sonra, \"Sokaklarda ses var mı şuanda?\" diye sordu tekrar.Mr. Cruncher tekrar başım öne doğru salladı.\"Duymuyorum.\"

\"Bir saatte sağır mı oldu?\" dedi Mr. Cruncher,aklı karışmış, rahatsız olmuştu; \"ne oldu bukadına böyle?\"\"Sanki,\" dedi Miss Pross, \"böyle bir ışıkçakması ve patlama oldu ve o patlamaduyduğum son şeydi.\"\"Ne kadar da tuhaflaşmış!\" dedi Mr. Cruncher,iyice rahatsız olmuştu şimdi. \"Cesaretini artırmakiçin bir şeyler mi içti acaba? Kulak verin! Ölümarabaları geçiyor bir dolu! Duyuyor musunuzhanımefendi?\"Mr. Cruncher'ın kendisine bir şey söylediğinigören Miss Pross, \"Hiçbir şey duyamıyorum,\"dedi, \"Ah dostum, önce büyük bir patlama oldu,sonra her yanı büyük bir sessizlik kapladı ve busessizliğin sonu gelmiyor bir türlü, değişmiyorhiç, hayatımın sonuna kadar bitmeyecek sanki.\"\"Eğer yolun sonuna gelmiş şu ölümarabalarının sesini de duymuyorsa,\" dedi Mr.Cruncher, omzunun üzerinden bakarak, \"birdaha ömrü billah bir şey duyamaz.\"

Gerçekten de Miss Pross bir daha duymadıhiç.

XVAyak Sesleri Sonsuza Dek SusarÖlüm arabaları Paris caddeleri boyuncagıcırtılar ve gümbürtüler eşliğinde ilerliyor.Günün şaraplarını giyotine altı araba taşıyor.Akla hayale sığmaz bütün o açgözlü, her şeyisilip süpüren canavarlar sanki tek bir bedendetoplanmış, giyotine dönüşmüştür. Fransa'nın ozengin topraklarında ve çeşitli ikliminde bile bukorkuyu yaratan şartlardan daha belirgin birşekilde olgunlaşacak hiçbir çalı, yaprak, kök,filiz ya da biber tanesi yoktur. İnsanlığı, benzerşekilde, çekiçlerle ezecek olsan gene eskisıkıntılı haline döner. Aynı açgözlülük ve baskıtohumunu eksen belli ki yine aynı sonucu eldeedersin.Altı araba caddelerde ilerliyor. Güçlü büyücü,yani \"zaman\", bunları eskiye dönüştürecek olsa,mutlak hükümdarın arabaları, feodal soylularınmalzemeleri, ışık saçan gösterişli kadınlarınsüslenme odaları, Tanrı'nın evi olmaktan çok

hırsızların yuvası olan kiliseler ve milyonlarca açköylünün kulübeleri olarak görünürler! Amahayır; Yaradan'ın belirlediği düzeni uygulayanmüthiş büyücü dönüştürdüğü şeyleri asla eskihaline çevirmiyor. Bilge Bin Bir GeceMasalları'nda, \"Eğer Tanrı seni bu halegetirdiyse,\" der büyülenmişlere, \"o zaman öylekal! Ama geçici bir büyüyle bu hale geldiysen ozaman önceki haline dön!\" Arabalar aynışekilde, umutsuzca ilerliyor.Altı arabanın kasvetli tekerlekleri döndükçesokaklardaki kalabalığın arasında eğri büğrü birsaban izi oluşuyor. Yüzler bir o yana çevriliyor,bir diğer yana ve pulluk düzgün bir şekildeilerliyor. Civardaki evlerde yaşayan insanlar bugörüntüye o kadar alışıktırlar ki pek çokpencerenin önü boş; bazıları da ellerindeki işeara vermeksizin göz ucuyla arabanıniçindekilere bakıyor sadece. Kimi evlerde sırfbunu izlemeye gelen misafirler var; sonra evsahibi bir sergi düzenleyicisinin ya da yetkili birşahsın kayıtsızlığıyla, birbiri ardına arabalarıişaret ederek, dün ve ondan önceki gün içinde

kimlerin olduğunu anlatıyor onlara.Arabalardaki yolcuların bazıları etraftakilerive son yolculuklarında olup biten her şeyiduygusuz gözlerle bazıları da uyuşuk bir ilgiyleizliyor. Kimisinin başı öne sarkmış, sessiz biryeise gömülmüş; kimisi de bakışlarınınöneminin farkında, tiyatroda ve resimlerdegördüklerini anımsatan tavırlarla bakıyorlarkalabalığa. Birkaçı gözlerini kapamış düşünüyorya da dağılan kafasını toparlamaya çalışıyor.Sadece biri, o da çılgına dönmüş zavallı biryaratık, korkunun etkisiyle öyle dağılmış vesarhoş olmuş ki şarkı söyleyip dans etmeyeçalışıyor. Onca insanın içinde ne bakışlarıyla nede hareketleriyle insanlardan merhamet dilenenbir kişi bile yok.Arabaların hemen yanında bir takım atlımuhafızlar var ve insanlar sık sık yüzlerinionlara çevirip bir şeyler soruyor. Sorulan soruaynı olacak ki, insanlar bunun ardından üçüncüarabaya akın ediyor hep. O arabanın yanındakiatlılar kılıçlarıyla sürekli içerideki bir adamıişaret ediyorlar. Herkes onun hangisi olduğunu

merak ediyor; o ise arabanın arkasında, başıönüne eğik, arabanın yan tarafında oturan veelini tutan gariban bir kızla konuşmak içinayakta duruyor. Kendisine bakılmasını veyarattığı olayı umursamıyor hiç ve devamlı kızlakonuşuyor. Uzun St. Honore Caddesi boyuncainsanlar onun aleyhinde bağırıyorlar. O iseyüzüne düşen saçları geriye atmak için başınısallarken sessizce gülümsemek dışında bir tepkivermiyor. Kolları bağlı olduğundan yüzünedokunamıyor.Hapishane kuzusu Casus, bir kiliseninmerdivenlerinde durmuş, arabaların gelmesinibekliyor. İlk arabaya bakıyor, yok. İkincisinebakıyor, yok. Tam \"Acaba beni feda mı etti?\"diye kendi kendine düşünürken üçüncü arabayıgörüp ferahlıyor.\"Hangisi Evremonde?\" diye soruyorarkasındaki adam.\"Şu. Arkada duran.\"\"Kızın elini tuttuğu adam mı?\"

\"Evet.\"Adam, \"Geber Evremonde! Bütün aristokratlargiyotine! Geber hadi Evremonde!\"\"Şışşt, şışşt!\" diyor Casus hemen, ürkekçe.\"Niye demeyelim yurttaş?\"\"Yaptıklarının bedelini ödeyecek zaten, beşdakikası var. Şimdi rahat bırakalım onu.\"Ama adam bağırmaya devam ediyor, \"GeberEvremonde!\" ve Evremonde yüzünü bir an onadoğru çeviriyor. Sonra Casus'u görüyor, dikkatlebakıyor ona ve kendi yolunda ilerliyor.Saatler üçü gösteriyor ve kalabalığın arasındailerleyen saban izi dönüp dolaşıp infaz yerindeson buluyor. Kenarlara dağılmış insanlar sonpulluğun arkasına ufak gruplar halindeyanaşıyorlar, zira hepsi de Giyotin'in başınagidiyor. Bunun tam önünde, sandalyelerde,sanki parka eğlenceye gelmiş gibi oturmuş örgüören bir dolu kadın var. İntikam, en öndeki

sandalyelerden birinin üzerinde ayağa kalkmış,arkadaşına bakınıyor.\"Therese!\" diye bağırıyor İntikam en cırtlaksesiyle. \"Onu gören var mı? Therese Defarge!\"\"Daha önce hiç kaçırdığı olmamıştı,\" diyorgrupta örgü ören bir kadın.\"Yok; şimdi de kaçırmaz zaten,\" diyebağırıyor İntikam, aksi aksi. \"Therese!\"\"Daha yüksek sesle,\" diye akıl veriyor kadın.Ya! Daha yüksek sesle İntikam, çok dahayüksek sesle bağır ama seni gene de zor duyaro. Daha yüksek sesle de bağırsan İntikam, hattasonuna bir yemin de eklesen gelmez o artık. Biryerlerde can çekişen o madamı aramak içindiğer kadınları yolla istersen; bu kadınlarzamanında korkunç eylemler gerçekleştirmiştipler olsalar da, onu bulmak için şanslarını nekadar zorlarlar acaba?\"Şansa bak!\" diye bağırıyor İntikam,

sandalyenin üzerinde ayağını sertçe vurarak,\"arabalar geldi işte! Evremonde'un sevkiyatı anmeselesi, o ise yok ortalarda! Örgüsü elimde,sandalyesi hazır. Sinirimden ve hayalkırıklığından ağlayacağım şimdi!\"İntikam bu maksatla sandalyenin tepesindeninerken arabalar da yüklerini boşaltmayabaşlıyor. Azize Giyotin'in vekilleri cüppeleriylehazır bekliyorlardır. Tak! –Bir kelle uçuyor vekalabalığa gösteriliyor; örgü ören kadınlar dahabir dakika önce, o kellenin düşünüpkonuşabildiği sırada ona bakmaya tenezzületmemişken, sayıyorlar. Bir.İkinci araba da yükünü boşaltıp gidiyor; sonraüçüncü geliyor. Tak! Örgü ören kadınlar,ellerindeki işe hiç ara vermeden ya dabocalamadan sayıyorlar gene. İki.Sözde Evremonde aşağı iner, peşinden deterzi kız. Söz verdiği gibi kızın elini hiçbırakmamış, sabırlı elini aşağı inerken bileçekmemiştir. Kızın sırtını nazikçe, durmadanişleyen kesici mekanizmaya dayar ve o da

yüzüne bakıp teşekkür eder Evremonde'a.\"Eğer siz olmasaydınız sevgili yabancı, ben nebu kadar soğukkanlı olabilirdim –zira doğuştanbir zavallıyım ben ve kalbim de çok zayıf– ne deölüme mahkûm edilmiş o kişiye budüşüncelerimi açıp bugün burada hissettiğim şuumudu ve rahatlığı hissedebilirdim. Herhaldesizi bana Tanrı gönderdi.\"\"Ya da sizi bana,\" der Sydney Carton.\"Gözlerini benim üzerimden ayırmayavrucuğum ve başka hiçbir şeyi umursama.\"\"Sizin elinizi tutarken hiçbir şey umurumdadeğil. Ellerinizi bıraktığımda bu işi çabukbitirirlerse de umurumda olmaz.\"\"Çabuk bitecek. Korkma!\"Hızla azalan bir yığın kurbanın arasındadursalar da yalnızmış gibi konuşuyorlar. ToprakAna'nın bu iki çocuğu, başka şartlar altındabirbirinden çok farklı olsalar da, birbirlerinedestek olmak ve analarının koynunda dinlenmek

için bu karanlık yolda göz göze, el ele, kalpkalbe vermişlerdir.\"Cesur ve onurlu arkadaşım, size son bir sorusorabilir miyim? Ben çok cahilim ve bu dacanımı sıkıyor biraz.\"\"Söyle bakalım.\"\"Benim çok sevdiğim bir kuzenim var, tekakrabam ve tıpkı benim gibi yetim o da. Bendenbeş yaş küçük ve güneydeki bir çiftlikte yaşıyor.Yoksulluktan ayrı düştük ve onun başımagelenlerden haberi yok –yazmam yok ya– zatenyazabilseydim de nasıl söylenirdi ki bu! Böylesidaha iyi belki de.\"\"Evet evet; böylesi daha iyi.\"\"Yolda gelirken düşündüm de ve bana güçveren o nazik ve güçlü yüzünüze bakarken hâlâdüşünüyorum da, eğer Cumhuriyet sahidenyoksullara yardım ederse onların açlığını veacılarını azaltırsa kuzenim uzun yaşayabilir,hatta yaşlanabilir.\"

\"Ne önemi var ki güzel kardeşim?\"\"Peki acaba,\" kızın yakarmayan uysal gözleriyaşlarla doluyor ve dudakları daha da aralanıptitremeye başlıyor, \"ben onu gittiğim yerdebeklerken –ki eminim merhametle korunacağızorada– bu süre bana uzun gelecek mi?\"\"Gelmez yavrucuğum; orada Zaman yoktur,sıkıntı da yoktur.\"\"İçimi nasıl da rahatlatıyorsunuz! Ben çokcahilim. Sizi öpebilir miyim şimdi? Vakit geldimi?\"\"Evet.\"Birbirlerini dudaklarından öpüp ağırbaşlı birhavayla kutsuyorlar. Kızın elini bıraktığındaartık titremiyor. Sabırlı yüzünü tatlı, pırıl pırıl birazim kaplamıştır. Bir sonraki kişi, hemenönünde gidecek kişi o; örgü ören kadınlarsayıyorlar. Yirmi iki.\"Ben yeniden Dirilişim, ben Hayatım, dedi

Tanrı. Bana her kim inanıyorsa,.ölse bile, yaşarhâlâ ve her kim yaşıyor ve bana inanıyorsa aslaölmez.\"Mırıltılar yükseliyor, herkesin yüzü o yanadönüyor, kalabalığın kıyısında öyle bir itiş kakışoluyor ki, bütün o yığın koca bir dalga halindeöne doğru kabarıyor ve sonra kayboluyor. Yirmiüç.O gece şehirde herkes, onunki kadar huzurlubir yüz görmediklerini konuştu. Pek çok kişionun ne kadar aşmış ve ulvi göründüğünüekledi.Aynı bıçağın kurbanlarının en dikkatçekicilerinden biri –bir kadın– aynı darağacınındibinde, infazından kısa bir süre önce, aklındangeçen düşünceleri yazabilmek için izin istemişti.Eğer Carton'a da kendini ifade etme fırsatıverilseydi, şu ulvi sözleri sarf ederdi:\"Barsad'ın, Cly'ın, Defarge'ın, İntikam'ın,

Jüri'nin, Yargıç'ın ve eski düzenin imhasıylayükselen, sıra sıra dizili yeni zalimlerin, dahaşimdiki kullanımı sona ermeden bu hain aletlecan vereceklerini görüyorum. Güzel bir şehir vebu çukurdan çıkan pırıl pırıl insanlar görüyorumve uzun yıllar, gerçek anlamda özgür kalmakiçin verdikleri mücadelede, zaferlerinde,yenilgilerinde bu zamanların ve usul usulcezasını çekip tükenen öncesinin kötülüğünügörüyorum.Uğruna hayatımı verdiğim yaşamların, birdaha asla görmeyeceğim o İngiltere'de,. huzurlu,faydalı, refah içinde ve mutlu olduklarınıgörüyorum. Onu kucağında, benim adımıtaşıyan bir çocukla görüyorum. Babasınıyaşlanmış ve çökmüş; öte yandan düzelmiş vemuayenehanesinde insanlara hizmet ederkengörüyorum ve huzurlu. On yıl süresince onlarınhayatını zenginleştiren ve huzur içinde ödülünekavuşan eski dostları iyi kalpli yaşlı adamıgörüyorum.Onların, torunlarının ve sonraki tümnesillerinin kalplerinde kutsal bir yerim olacağını

görüyorum. Onu, yaşlı bir kadın olarak, her yılbugün ağlarken görüyorum. Onu ve kocasını,hayatları sona ermiş, bu fani dünyaya ait sonyataklarında yan yana yatarken görüyorum veikisinin de bana yüreklerinde, tıpkı birbirlerineolduğu gibi, en şerefli ve kutsal yeri ayırdıklarımbiliyorum.Göğsüne yasladığı ve benim adımı taşıyançocuğun bir zamanlar benim yürüdüğüm yoldayürüyüp hayatını kazandığını görüyorum.Yaptığı işte çok başarılı olduğunu, adımın onunışığıyla parladığını görüyorum. Adımın üzerinesürdüğüm lekelerin temizlendiğini görüyorum.Vicdanlı yargıçların ve şerefli adamların en öndegeleni olan bu adamın, gene benim adımıtaşıyan ve aşina olduğum bir alın ile altın saçlarasahip oğlunu buraya getirdiğini görüyorum –tabii o zaman şu anın çirkin halinden eserolmayacak burada– ve oğluna, şefkatli vetereddütlü bir sesle, benim hikâyemi anlattığınıduyuyorum.Bu şimdiye dek yaptığım en iyi, en doğru şeyve bu yolun sonu, şimdiye dek hiç bilmediğim

kadar güzel, çok güzel bir uyku.\"

Dipnotlar[1] Dickens burada 1775 senesini, romanınyazıldığı tarih olan 1859 ile karşılaştırıyor. XIX.yüzyılda Sanayi Devrimi'yle teknolojik vebilimsel yönden büyük ilerleme kaydedenİngiltere, aynı zamanda hâlâ ruhların,medyumların ve ruhani güçlerin etkisindeydi.(ç.n.)[2] İngiltere Kralı III. George, Fransa KralıXVI. Louis. (y.h.n.)[3] Yeni bir Hz. İsa doğuracağını vekıyametin başlayacağını öne süren İngiliz sahtepeygamber, dinî fanatik. (ç.n.)[4] 1850'lerde madenî paraların arkasında yeralan, bir elinde kalkan diğerinde üç çatallı asataşıyan kadın figürü, Britanya figürü. (ç.n.)[5] Giyotin kastediliyor. (y.h.n.)

[6] (İng.) Nişancı, vurucu. O tepede çoksayıda silahlı soygun yapıldığı için bu adverilmiş. (y.h.n.)[7] Temple Bar, Londra'nın en batıdakiyeridir. Yaklaşık 1293'ten beri şehre giriş kapısıolarak kullanılmıştır. (ç.n.)[8]Hareketlilikten kastedilen ortamınkaçakçılığa uygun hale gelmesidir. (y.h.n.)[9] Yaşlıları gençleştiren değirmenci figürü,eski bir halk hikâyesinden alınmıştır. (ç.n.)[10]\"Denizde olmak\" bir denizcilikteriminden türemiştir ve \"karışık, çalkantılı vedüzensiz bir ortam\" anlamında kullanılır. (y.h.n.)[11] Günümüzde Etiyopya.[12] Gana.

[13] Milattan Sonra anlamına gelen Latincekavram. (ç.n.)[14] İtalyan tiyatrosunun en bilinen soytarısıve Commedİo dell'Arte'nin komik karakteridir.Kıyafetleri genellikle aynı, çapraz büyük renklikarelerden oluşmaktadır. (ç.n.)[15] Dickens burada eski günlerdeki LondraRoyal Bethiehem Akıl Hasta hastaları izlemekiçin para ödeme geleneğinden bahsediyor.(y.h.n.)[16] İngiltere'de adli yılın başlangıcı ve sonu.(y.h.n.)[17] \"Çakal, aslan için hayvan avlar, kendiside aslanın araklarını yer\" görüşündenkaynaklanarak İngilizcede bir başkası adınadürüst olmayan ya da aşağılayıcı işler yapankişilere çakal deniyor. Kitapta da çakal terimi buanlamda kullanılıyor. (y.h.n.)

[18] Kral II. Charles (y.h.n.)[19] Orijinal cümle şöyledir: \"Rab'bindiryeryüzü ve içindeki her şey...\" Mezmurlar 24:1(y.h.n.)[20] Belli bir yerde vergi koyma ve toplamaişinin verildiği görevli. (ç.n.)[21] Vecde gelip kendinden geçenler. (ç.n.)[22] Roma-Yunan mitolojisinde öç tanrıçaları.Yunan mitolojisinde adları Erinye'lerdir. (y.h.n.)[23] Yunan mitolojisinde korkunç dişi yaratık.İçlerinde en ünlü (ve tek ölümlü) olanMedusa'ydı ve kendisine bakan herkesi taşaçevirme gücü vardı. (ç.n.)[24] G.A. Bürger'in 1773'te yazdığı balad,Lenore'nin ölmüş sevgilisinin kimliğine bürünenhayalet bir atlının, dehşet verici bir gecede kızı

alıp uğursuz bir yere götürmesini anlatan düşsel.bir aşk hikâyesidir. (y.h.n.)[25] Burada Dante'ye gönderme yapılıyor.(ç.n.)[26] Amatör balıkçılık konusunda klasiksayılan The Compleat Angler (Kusursuz Balıkçı)(1653) adlı kitabın yazarı. Ancak Dickensburada \"balıkçılık\" derken ceset hırsızlığınagönderme yapıyor. (y.h.n.)[27] Bu taşlar gemileri manyetik olarakkendilerine çeker. Yazar bu bölümde Darnay'inParis'e gitmesini böyle bir çekim gücüsimgesiyle aktarıyor. (y.h.n.)[28] Dickens burada Aisopos'un bir masalınagönderme yapıyor. (y.h.n.)[29] Hıristiyan inanışında Şeytan'ın Cennet'tenkovulmadan önceki adı olarak kabul edilmiştir.(ç.n.)

[30] Efsanevi Asur Kralı. Lüks ve zevke aşırıdüşkündü. (y.h.n.)[31] Roma mitolojisinde aşk tanrısı. Yunanmitolojisindeki Eros'un karşılığıdır. (ç.n.)[32] Burada, kralı idam eden celladın adıSamson olduğu için, İsrailoğullarının efsanevigücüyle anınan savaşçı kahramanı Samson'agönderme yapılıyor. (y.h.n.)[33] Fransız Devrimi sırasında çok popülerolan bir şarkı ve dans. (y.h.n.)[34] Paris'te Louvre Sarayı'nın bitişiğinde yeralan, Fransız Kraliyet Malikânesi. 10 Ağusots1792'de gönüllü askerler ve şehirliler sarayıbasarak kraliyet ailesini yakalamış ve TempleKulesi'ne kapatmıştı. (ç.n.)[35] Dickens orijinal metinde, ihbar etmekanlamına gelen denounce yerine, duyurmak, ilan

etmek anlamına gelen onnounce kelimesinikullanmıştır. (ç.n.)


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook