Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore İki Şehrin Hikâyesi-Charles DİCKENS

İki Şehrin Hikâyesi-Charles DİCKENS

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-22 15:36:59

Description: İki Şehrin Hikâyesi-Charles DİCKENS

Search

Read the Text Version

çağırdım. İşte o zaman onun karnında birbebek taşıyan bir kadın olduğunu anladımve böylece onun iyileşmesine dair azıcıkümidimi. de yitirdim.Hâlâ büyük kardeş diye bahsedeceğimMarki atından inip ayağında botlarlaodaya gelerek, \"Öldü mü?\" diye sordu.\"Hayır,\" dedim; \"ama ölümü çokyakın.\"\"Şu sefil yaratıkların bedenleri de nekadar güçlü oluyor!\" dedi merak dolugözlerle kadına bakarak.\"Acı ve ümitsizlik,\" dedim, \"müthiş birgüç barındırır içinde.\"Bu sözlerim üzerine önce bir kahkahaattı, sonra kaşlarını çattı. Ayaklarıylasandalyemin yanına bir sandalye çekti;kadına dışarı çıkmasını emretti, peşindensesini alçaltarak şöyle dedi.

\"Doktor, kardeşimin başı bu köylülerlebelaya girince hemen sizi çağırmak geldiaklıma. İtibarı yüksek birisiniz ve istikbaliparlak bir genç adam olarak, kendiçıkarlarınızı görecek kadar akıllısınızdırmutlaka. Gördükleriniz burada kalsın,dışarı çıkmasın.\"Hastanın nefes alıp verişini dinledim vecevap vermekten kaçındım.\"Acaba beni dinleme şerefini verecekmisiniz bana Doktor?\"\"Mösyö,\" dedim, \"benim mesleğimdehastaların sırları her zaman sır olarakkalır\" Cevap verirken temkinlidavranıyordum, zira gördüklerim veduyduklarım beni hayli rahatsız etmişti.Hastanın nefesini duymak o kadargüçtü ki, dikkatlice nabzına ve kalpatışlarına bakmayı denedim. Canlıydı amao kadar. Tekrar yerime otururken etrafabaktığımda, kardeşlerin dikkatli gözlerle

beni süzdüklerini gördüm. ****Bu satırları büyük zorluklar içindeyazıyorum, hava çok soğuk, yakalanıpyer altı hücresine gönderilmekten vehepten karanlıkta kalmaktan öylekorkuyorum ki yazıyı kısa tutacağım.Hafızamda hiçbir bozulma ya da sıkıntıyok; kardeşlerle konuştuğum her şeyikelimesi kelimesine gayet net bir şekildehatırlıyorum.Genç kadın bir hafta boyunca cançekişti. Son nefesini vermeye yakın,kulağımı dudaklarına yaklaştırdığımdabana söylediklerinin çok azınıanlayabildim. Bana nerede olduğunusordu, ben de söyledim; kim olduğumusordu, söyledim. Ben de ona soyadınısordum ama boşunaydı. Yastığınüzerindeki başını hafifçe salladı ve tıpkıkardeşi gibi o da sırrını sakladı.Kardeşlere onun hızla kötüleştiğini vefazla vaktinin kalmadığını söyleyene

kadar ona başka soru sorma fırsatımolmadı. O zamana kadar genç kadınınyanında benimle köylü kadın dışındakimse olmasa da, kardeşlerden biri hepyatağın benim bulunduğum başucundakiperdenin hemen arkasında haset içindeoturmuştu. Ama kadın fenalaştıktan sonrane konuştuğumuza pek aldırmadılar, öyleki ben de mi ölüyorum yoksa diyedüşünmeden edemedim.Onlara her bakışımda ikisinin de, küçükkardeşin (ben. öyle diyorum) bir köylüyle,o köylü oğlanla kılıç kılıca mücadeleetmiş olmasını gururlarınayediremediklerini gördüm. Sankizihinlerine takılan ve onları rahatsız edentek şey bu meselenin aile şerefini alçalttığıve onları gülünç duruma düşürdüğüdüşüncesiydi. Ne zaman küçük kardeşlegöz göze geldiysem bakışlarından bendenne kadar nefret ettiğini anladım, ne de olsaoğlandan neler öğrendiğimi biliyordu.Bana büyük kardeşten daha düzgün ve

kibar davranıyordu belki, ama bunugörebiliyordum. Dahası, büyüğün zihninede bir yük olduğumu görmek zor değildi.Gece yarısına iki saat kala hastam öldü–benim saatime göre, onu ilk gördüğümsaate denk geliyordu bu. Gencecik perişanbaşı usulca yana düşüp başına gelen tümdünyevi haksızlıklar ve acılar sonaerdiğinde yanında bir tek ben vardım.Kardeşler yola çıkmak için sabırsız,aşağı kattaki bir odada bekliyorlardı.Yatağın yanındayken onların kamçılarıylabotlarına vurup durduklarını ve odada biraşağı bir yukarı yürüdükleriniduymuştum.Yanlarına indiğimde, \"Nihayet öldümü?\" diye sordu büyüğü.\"Öldü,\" dedim.\"Tebrikler kardeşim,\" dedi dönüp duranbüyük kardeş.

Daha önce para teklif etmiş, ama bensonraya ertelemiştim. Bana bu defa birkese altın uzattı. Elinden aldım, amamasaya bıraktım. Bu meseleyi düşünmüşve hiçbir şey almamaya karar vermiştim.\"Beni bağışlayın lütfen,\" dedim. \"Amabu şartlar altında kabul edemem.\"Birbirlerine baktılar önce, sonra benbaşımla selam verdiğimde onlar dakarşılık verdiler ve birbirimize başkahiçbir şey söylemeden ayrıldık.Yorgunum, yorgunum, çok yorgun –buacılar bitirdi beni. Şu sıska parmaklarımlayazdıklarımı okuyamıyorum.Sabah erkenden kapımın önüneüzerinde adımın yazdığı küçük bir kutuiçinde o bir kese altın bırakılmıştı. İlkandan beri içimde bir huzursuzluk, neyapmam gerektiğini düşünüyordum. Ogün Bakan'a, karşılaştığım bu iki hastanınbaşına gelenler ve gittiğim yerle ilgili

olarak özel bir mektup yazmaya kararverdim, ona her şeyi anlatacaktım.Saray'ın gücünü ve soyluların ne kadarayrıcalıklı olduğunu biliyordum ve bumeseleyi ciddiye almalarınıbeklemiyordum ama hiç değilse kendiiçimi rahatlatmış olacaktım. Olayı kendikarımdan bile bir sır gibi saklamıştım vebunu da mektubumda belirtmeyi uygunbuldum. Diğerleri de bunu öğrenecekolurlarsa nasıl bir tehlike içine gireceğiminfarkında değildim ama bunun başkalarıiçin tehlikeli olabileceğininbilincindeydim.O gün o kadar meşguldüm ki, mektubuo gece bitiremedim. Ertesi sabah, bunubitirebilmek için her zamankinden çokdaha erken kalktım. Yılın son günüydü.Tam mektubum yeni bitmiş, önümdeduruyordu ki, beni görmek isteyen birhanımın geldiğini söylediler:Kendime görev edindiğim işten hergeçen gün daha çok uzaklaşıyorum.

Burası o kadar soğuk, karanlık ve hislerimöyle uyuşmuş bir halde ve üzerime çökenöyle büyük bir kasvet ki.Beni görmeye gelen genç, alımlı ve çokhoş bir kadındı, ama fazla ömrü kalmamışgibiydi. Büyük bir endişe içindeydi.Kendisini Marki Evremonde'un karısıolarak tanıttı. O anda oğlanın büyükkardeşten bahsederken kullandığı isimlefuların üzerine işlenmiş olan harfibirleştirdim zihnimde ve o soyluyu çokyakın zamanda gördüğüm sonucunavarmak hiç de zor olmadı.Hafızam hâlâ yerinde amakonuşmamızı aynen yazamıyorum.Eskisinden çok daha fazlagözetlendiğimden şüpheleniyorum, amane zamanlar gözetleniyorum tambilemiyorum. Vahşet hikâyesindekigerçeklerin, kocasının bu olaya dâhiloluşunun ve benim oraya götürülüşümünbir kısmından kuşkulanmış, bir kısmını dakendi kendine keşfetmişti. Ama genç

kadının öldüğünü bilmiyordu. Büyük biracı içinde söylediğine göre, genç kadınlagizlice görüşüp ona merhamet göstermeyiumuyordu. Dahası Tanrı'nın gazabınıuzun zamandır acılar çeken o kişilerinevinden uzak tutmayı umuyordu.Onun bir kız kardeşi olduğunudüşünüyordu ve en büyük arzusu onayardım etmekti. Böyle bir kardeşinvarlığından haberdar olduğumu; ama dahafazla bir şey bilmediğimi söyledim ona.Bana güvenip gelmesinin sebebi, benim okızın adını ve yaşadığı yerisöyleyebileceğim ümidiydi. Oysaikisinden de habersizdim. ****Bu kâğıt parçaları başımı derde soktu.Dün bir tanesini gardiyan aldı, bir de uyarıverdi. Bugünlük bu kadar.İyi yürekli, şefkatli bir kadındı veevliliğinde mutsuzdu. Nasıl olabilirdi ki!Kocasının kardeşi ona hiç güvenmiyor vehiç sevmiyordu onu ve onun hakkında

kötü şeyler söyleyerek etkiliyordu herkesi;kadın hem ondan hem kocasından korkarhale gelmişti. Onu kapıya kadargeçirdiğimde, arabasının içinde iki üçyaşlarında tatlı bir erkek çocuğu olduğunugördüm.\"Onun hatırına Doktor,\" dedi,gözyaşları içinde çocuğu işaret ederek,\"elimden ne gelirse yaparım. Aksitakdirde ona miras kalan bu isimle aslagünyüzü görmeyecek. Bana öyle geliyorki, eğer bu günahların bedeli ödenmezsebir gün acısı ondan çıkacak. Elimde nekaldıysa –birkaç mücevherin ederindenancak biraz fazla bu– oğluma bırakacağımki onun da ilk işi, eğer kız kardeşibulunabilirse, bu yaralı aileye, merhumannesinin merhamet ve keder yüklü buemanetini bağışlamak olsun.\"Sonra kadın oğlunu öpüp okşayarak,\"Tüm bunlar senin için sevgili oğlum.Dediğimi yerine getireceksin, değil miküçük Charles?\" dedi. Çocuk cesurca,

\"Evet!\" diye karşılık verdi. Kadının eliniöptüm ve o da oğlunu kucağına alıp öpüpokşayarak gitti. O kadını bir daha hiçgörmedim.Kadın kocasının adını bildiğimidüşünerek telaffuz ettiğindenmektubumda onun adını belirtmedim.Mektubu mühürledim ve kimseyegüvenemediğimden o gün bunu bizzatkendi elimle teslim ettim.O gece, yılın son gecesi, saat dokuzadoğru, siyah giysili bir adam kapımınzilini çaldı, beni görmek istedi ve gençuşağım Ernest Defarge'ı usulca takipederek yukarı kata çıktı. Uşağım karımlaoturduğum odaya girdiğinde –ah karım,canım karım! Benim güzel genç İngilizkarım!– kapıda bekliyor olması gerekenadamın sessizce uşağımın arkasındadikildiğini gördük.\"Rue St. Honore'da acil bir vaka var,\"dedi adam. Çok vaktimi almayacağını,

aşağıda bir arabanın beklediğini söyledi.O araba beni buraya, mezarıma getirdi.Ev gözden kaybolur kaybolmaz, arkadanbiri uzanıp ağzımı siyah bir bezle sıkıcasarıp kollarımı bağladı. Karanlık birköşeden o iki kardeş çıkarak bizeyaklaştılar ve tek bir işaretle benitanıdıklarını belli ettiler. Marki cebindenbenim yazdığım mektubu çıkarıp banagösterdi, sonra elinde tuttuğu bir fenerinateşiyle yaktı bunu ve küllerini ayağıylasavurdu. Hiç kimse tek kelime etmiyordu.Buraya getirildim, diri diri gömüldüğümmezara.Eğer bu korkunç yıllar boyunca Tanrıbu iki kardeşten herhangi birinin katıyüreğine değseydi de bana sevgilikarımdan bir haber getirseydi –hiç yoksaölü mü diri mi onu bildirseydi– o zamanTanrı'nın bu kardeşleri hepten terketmediğini düşünebilirdim. Ama artıkbiliyorum ki, o kırmızı haç onlar içinölümcül bir işaret ve Tanrı'nın

merhametinden asla nasiplenemeyecekler.Ben Alexandre Manette, kederli mahkûm,1767 senesinin bu son gecesinde,dayanılmaz ıstıraplar içindeyken, onları vetüm soylarını, son ferdine kadar tümyaptıklarının hesabını verecekleri günehavale ediyorum. Hem bu dünyada hemde Tanrı katında hepsinin hesabısorulacaktır elbet.Belgenin okunması bittiğinde salondakorkunç bir gürültü koptu. Müthiş bir kanasusamışlığın ve galeyanın sesiydi bu. Doktor'unyazdıkları zamanın en kinci ihtiraslarınıkörüklemişti ve bu ortamda önlerine bir kelledüşmeden durulmayacaktı halk.Mahkeme ve seyircilerin önünde Defarge'larabu belgeyi neden tören alayı sırasında ellerinegeçen diğer Bastille belgeleriyle birliktegöstermediklerini ve bunları neden ellerindebeklettiklerini sorma gereği duyulmadı. Buiğrenç ailenin, St. Antoine tarafından uzunsüredir lanetlenmiş olduğunu ve ölümcül kayda

işlendiğini göstermeye de gerek olmadı. Biradam ne kadar erdemli olursa olsun, ne kadarönemli hizmetlerde bulunmuş olursa olsun, ogün orada böyle bir suçlamadan kurtulması pekolası değildi.Ölüme mahkûm bu adam için işin en kötüyanı, onu suçlayan kişinin halkın bildiği birvatandaş, kendisinin yürekten bağlı olduğu birarkadaş ve aynı zamanda kayınpederi oluşuydu.Halkın en çılgın isteklerinden biri, eski çağlaraait ulusal erdemleri örnek alarak sunağınüzerinde kurban törenleri düzenlemekti. Buyüzden Başkan, Cumhuriyet'in bu iyidoktorunun iğrenç aristokrat ailenin kökünükazıyarak Cumhuriyet'e ne büyük bir iyilikettiğini ve hiç kuşkusuz kızını dul ve onun daçocuğunu yetim bırakan bu olaydan ulvi birheyecan ve haz duyuyor olması gerektiğinisöylediğinde (söylemese gidecek olan kendikellesiydi) salonda taşkın bir heyecan vevatanperver bir coşku oluştu; hiç kimsede enufak bir acıma hissi yoktu.Madam Defarge, İntikam'a gülümseyerek,

\"Doktor da ne kadar nüfuzluymuş değil mi?\"diye mırıldandı. \"Şimdi kurtar bakalım onuDoktorcum, hadi kurtar!\"Her jüri üyesinin oyuyla bir uğultu yükseldi.Bir daha, bir daha. Uğultular birbirini takip etti.Karar oybirliğiyle onaylandı. O hem yürektenhem doğuştan bir aristokrat ve Cumhuriyetdüşmanıydı; herkesin diline düşmüş bir zalimdi.Conciergerie'ye dönecek ve yirmi dört saatiçinde de idam edilecekti!

XIAlacakaranlıkÖlüme mahkûm masum adamın zavallı karısı,kararı duyunca beyninden vurulmuşa döndü.Ama hiç sesini çıkarmadı ve içinde şu dünyadakocasının bu ıstırabına destek olabilecek vebunu çoğaltmayacak tek kişinin kendisiolduğunu söyleyen ses öyle güçlüydü ki,çabucak kendine geldi, hatta yaşadığı şoktanbile sıyrıldı.Yargıçların dışarıdaki gösteride yer almasıgerektiğinden mahkeme dağılmıştı. Halkgürültülü bir şekilde sıraların arasından geçereksalonu boşaltırken Lucie yüzünde sevgi veteselli dolu bir ifadeyle kollarını kocasına açmış,ayakta duruyordu.\"Ona bir dokunabilsem! Ona bir kereciksarılabilsem! Ah iyi yürekli vatandaşlar, ne olurmerhamet edin bize!\"

Charles'ın yanında sadece dün gece onualmaya gelen dört adamın ikisi, Barsad ve birgardiyan kalmıştı. Herkes gösteriyi izlemeküzere sokağa dökülmüştü. Barsad yanındakileredönerek, \"Bırakalım da sarılsın; ama sadece birdakika,\" dedi. Barsad'ın önerisi sessizce kabuledildi ve Lucie'yi salondaki sandalyelerinarasından geçirerek, kocasının sanıkkürsüsünden eğildiğinde onu kollarının arasınaalabileceği yüksekçe bir yere götürdüler.\"Elveda, biricik sevgilim. Yavrumuz sanaemanet. Bir gün yorgun bedenlerin dinlendiğiyerde yeniden buluşacağız!\"Karısını göğsüne bastırdığında Charles'ınağzından dökülen sözlerdi bunlar.\"Buna katlanabilirim sevgili Charles. Tanrıbana güç verdi. Çocuğumuz için dua et.\"\"Dualarımı seninle gönderiyorum.Öpücüklerimi seninle gönderiyorum. Benim içinelveda de ona.\"

\"Kocacığım. Hayır! Bir dakika!\" Charleskendini ondan ayırmaya çalışıyordu.\"Ayrılığımız uzun sürmeyecek. Bu ayrılık hergeçen gün yüreğimi daha çok parçalayacak; amason ana kadar vazifemi yerine getireceğim ve birgün yavrumuzu bırakıp gittiğimde Tanrı onagüzel arkadaşlar bahşedecek, tıpkı banabahşettiği gibi.\"Babası, Lucie'nin peşinden gitmişti ve tamikisinin birden önünde diz çökecekti ki, Darnayelini uzatarak onu durdurdu ve şöyle seslendi:\"Hayır, hayır! Bizim önümüzde diz çökecekne yaptınız siz, ne yaptınız! Eski günlerde nebüyük bir mücadele verdiğinizi biliyoruz şimdi.Benim soyumdan şüphe ettiğinizde ve sonra dabundan emin olduğunuzda neler yaşadığınızıbiliyoruz şimdi. Sevgili kızınızın hatırı içiniçinizdeki haklı nefreti bastırıp onu yendiğinizide biliyoruz şimdi. Size bütün kalbimizle,sevgimizle ve hürmetimizle teşekkür ederiz.Tanrı sizi korusun!\"Lucie'nin babasının verebildiği tek karşılık

ellerini beyaz saçlarının arasından geçirerek acıdolu bir çığlıkla çekiştirmek oldu.\"Başka türlü olamazdı,\" dedi mahkûm. \"Herşey olacağına vardı. Şu ölümcül varlığımı ilkolarak yanınıza getiren de zavallı anneminbenden istediği şeyi nafile bir çabayla yerinegetirme isteğiydi. Bunca kötülükten iyilikdoğmayacaktı elbet ve bu kadar çileli birbaşlangıç doğal olarak mutlu bir sonlabitmeyecekti. İçiniz rahat olsun ve beni affedin.Tanrı sizleri korusun!\"Darnay götürülürken karısı onu bırakmakzorunda kaldı ve ellerini dua eder gibibirleştirerek yüzünde pırıl pırıl bir ifade verahatlatıcı bir gülümsemeyle arkasından baktı.Kocası mahkûm kapısına vardığında Luciedönerek başını sevgiyle babasının göğsüneyasladı, ona bir şeyler söylemeye çalıştı ve sonrada yere yığıldı.O ana kadar ücra bir köşede hiç kıpırdamadanduran Sydney Carton yerinden fırlayarak gençkadını kaldırdı. Lucie'nin yanında sadece babası

ve Mr. Lorry vardı. Onu yerden kaldırıp başınadestek olurken Carton'ın kolları titriyordu.Gelgelelim sadece merhamet barındırmayan –içinde bir parça da gurur taşıyan– bir havasıvardı.\"Onu arabaya kadar taşıyayım mı? Çok hafifzaten.\"Lucie'yi zorlanmadan arabaya taşıyıpyumuşak bir şekilde koltuğa yatırdı. PeşlerindenLucie'nin babası ve eski dostu Mr. Lorry dearabaya bindi ve Carton sürücünün yanındakiyerini aldı.Daha birkaç saat önce, Lucie'nin karanlıktahangi engebeli taşların üzerine bastığını hayalettiği giriş kapısına vardıklarında Sydney Carton,Lucie'yi yeniden kucağına alarakmerdivenlerden yukarı, odasına çıkardı. Onuoradaki bir kanepenin üzerine yatırdığında kızıve Miss Pross yanına çöküp ağladılar.Carton, \"Onu kendine getirmeye çalışmayın,\"dedi Miss Pross'a alçak bir sesle, \"böylesi daha

iyi. Uyandırmayın sakın, sadece bayıldı.\"Küçük Lucie yerinden sıçrayıp heyecanlaCarton'ın boynuna atılarak büyük bir üzüntüyle,\"Ah Carton, Carton, sevgili Carton!\" diye ağladı.\"İyi ki geldin, annemi kurtarmak için bir şeyleryapacağını sanıyorum, babamı kurtarmak içinde! Ah anneme baksana Carton! Onu sevenleronu böyle görmeye dayanabilir mi?\"Carton çocuğun yanına eğildi ve onun pırılpırıl parlayan yanaklarını kendi yüzüne dayadı.Sonra onu nazikçe kendinden uzaklaştırarakbaygın yatan annesine baktı.\"Gitmeden önce,\" dedi ve duraksadı –\"onuöpebilir miyim?\"Sonradan, Carton'ın eğilip dudaklarını kadınınyüzüne değdirdiği o anda bir şeyler mırıldandığıhatırlanacaktı. O anda ona en yakın olan küçükLucie, sonradan onlara ve tatlı bir yaşlı kadınolduğu vakit torunlarına, Carton'ın annesine,\"Sevdiğin bir yaşam,\" dediğini duyduğunusöyleyecekti.

Carton diğer odaya geçtiğinde, Mr. Lorry'ylebirlikte peşinden giden Lucie'nin babasınadönerek şöyle dedi;\"Dün çok etkiliydiniz ama Doktor Manette; birkere daha deneyin. Bütün o yargıçlar ve nüfuzlukişiler size karşı çok iyiler ve hizmetlerinizinbilincindeler, öyle değil mi?\"\"Charles'la ilgili hiçbir şey benden gizlenmedi.Onu kurtaracağıma dair inancım çok güçlüydü;kurtardım da.\" Bu cevabı verirken büyük birgüçlükle ve çok yavaş konuşmuştu.\"Tekrar deneyin. Yarın öğlene kadarzamanımız çok yok ama deneyin.\"\"Denemek niyetindeyim. Kaybedecek vakityok.\"\"Güzel. Daha önce yaptığınız gibi sahipolduğunuz enerjiyle müthiş şeyleryapabileceğinizi biliyorum –ama tabii,\" deyipgülümseyerek içini çekti ve ekledi, \"buhakikaten zorlu bir durum. Yine de deneyin!

Hayatımızı boşa harcadığımızda hiçbir değeriolmaz, oysa bu çabaya değer hayat. Öyleolmasaydı bunu bir kenara atmak bu kadar zorolmazdı.\"\"Şimdi doğruca,\" dedi Doktor Manette, \"Savcıve Başkan'ın yanına gideceğim ve adlarınısöylemek istemediğim başka kişilere gideceğim.Yazmam gereken yerlere yazacağım ve –Amabir dakika! Sokakta kutlama var ve havakararana kadar kimseye ulaşamam.\"\"Doğru. Ehh! Bu da en iyi ihtimalle zayıf birümit zaten ve sırf karanlığa kaldı diye dahaümitsiz olmayacak durum. Ama nasıl bir yolizleyeceğinizi bilmek isterim! Hiçbir beklentimolmasa da. Şu korkunç güçlerle muhtemelen nezaman görüşürsünüz Doktor Manette?\"\"Umarım, karanlık basar basmaz. Yani birkaçsaat sonra.\"\"Hava dört gibi kararıyor. Süreyi birkaç saatdaha uzatalım. Eğer ben saat dokuzda Mr.Lorry'nin yanına gidersem ne yaptığınızı

arkadaşımızdan ya da bizzat sizden öğrenebilirmiyim?\"\"Evet.\"\"İşiniz rast gitsin!\"Mr. Lorry, Sydney'e dış kapıya kadar eşlik ettive giderken omzuna dokunup onu geri çevirdi.\"Benim hiç ümidim yok,\" dedi Mr. Lorry,alçak sesli ve kederli bir fısıltıyla.\"Benim de yok.\"\"Şu adamların birinin ya da hepsinin onuncanını bağışlamaya niyetleri olsaydı bile –ki buçok büyük bir beklenti; sonuçta onun ya daherhangi bir insanın hayatının ne anlamı var kionlar için!– mahkeme salonundaki oncatantanadan sonra bunu göze alabilirler mibilmiyorum.\"\"Bence de. O gürültüde giyotinin düşüşünüduyar gibi oldum.\"

Mr. Lorry kolunu kapının kenarına dayayıpbaşını koluna gömdü.\"Umudunuzu yitirmeyin,\" dedi Carton, usulca,\"üzülmeyin. İleride belki Lucie'ye avuntu olur,diye Doktor Manette'i bu fikre teşvik ettim.Yoksa Lucie, 'Kocamın hayatı yok yereharcandı, sona erdi,' diye düşünüp kendinisıkıntıya sokabilir.\"\"Evet, evet, doğru,\" diye karşılık verdi Mr.Lorry, gözlerini kurulayarak, \"haklısınız. Amasonu çok yakın; gerçekten hiç umut yok.\"\"Doğru. Sonu çok yakın, gerçekten hiç umutyok,\" diye tekrarladı Carton. Sonra da kararlıadımlarla yoldan aşağı yürüdü.

XIIKaranlıkSydney Carton sokağın ortasında durdu,nereye gideceğine karar verememişti. Kendikendine, \"Dokuzda Tellson'da,\" dedi dalgın birifadeyle. \"Bu sırada kendimi göstermek için birşeyler yapsam mı acaba? İyi olur. Bu insanlarınburada benim gibi bir adamın olduğunubilmeleri iyi olur; bu hem yerinde bir önlem hemde gerekli bir hazırlık. Ama dikkatli olmaklazım, çok dikkatli! İyice düşünmeliyim!\"Belli bir nesneye yönelmiş olan adımlarınıtartarak, kararmaya başlayan yolda birkaçsokağa saptı ve zihnindeki düşüncenin olasısonuçlarını görmeye çalıştı. İlk izlenimionaylanmıştı. Nihayet kararlı bir tavırla,\"Kesinlikle,\" dedi, \"bu insanların burada benimgibi bir adamın olduğunu bilmeleri gerek.\"Sonra da yüzünü St. Antoine'a çevirdi.Defarge o gün kendisini St. Antoine'ın kenar

mahallesindeki bir şarap dükkânının sahibiolarak tanıtmıştı. Şehri iyi bilen biri için onunevini kimseye sormadan bulmak zor bir şeydeğildi. Carton dükkânın yerini iyice öğrendi veyakınlardaki sokaklardan tekrar çıkarak birlokantada yemek yedikten sonra deliksiz biruykuya daldı. Uzun yıllardan sonra ilk defa ogece fazla alkol almamıştı. Dün geceden berisadece azıcık sulandırılmış şarap içmişti ve düngece de konyağı artık onunla bir işi kalmamış biradam gibi Mr. Lorry'nin şömine tabanına ağırağır dökmüştü.Zinde bir şekilde uyanarak kendini yenidensokaklara vurduğunda saat yediyi bulmuştu. St.Antoine'a doğru giderken içinde ayna olan birdükkân vitrininin önünde durdu ve gevşemişkravatını, paltosunun yakasını ve dağılmışsaçlarını kabaca düzeltti. Bu iş de bitincedoğruca Defarge'ın dükkânına yönelerek içerigirdi.Dükkânda boyuna parmaklarını oynatankarga sesli Jacques Üç'ten başka kimse yoktu.Jüri üyelerinin arasında gördüğü bu adam,

küçük tezgâha dayanmış içkisini içerek,karıkoca Defarge'larla sohbet ediyordu. İntikamise, sanki bu kadronun olağan bir üyesiymiş gibisohbete karışıyordu.Carton dükkâna girip oturarak (kötü birFransızcayla) küçük bir şarap istediğindeMadam Defarge önce kayıtsız bir bakış attı ona;sonra biraz daha meraklı, az sonra daha dameraklı gözlerle inceledi onu ve yanına giderekne sipariş ettiğini sordu.O da az önce söylediği şeyi tekrarladı.Madam Defarge siyah kaşlarını meraklakaldırarak, \"İngiliz misiniz?\" diye sordu.Carton, kadına en ufak bir Fransızca sözcüğübile zor anlıyormuş gibi baktıktan sonra azönceki yabancı aksanıyla, \"Evet madam, evet!İngiliz'im!\" dedi.Madam Defarge şarabı getirmek içintezgâhına döndü ve Carton eline bir Jakobengazetesi almış, sanki ne yazdığını çözmeye

çalışıyormuş gibi pür dikkat sözcüklerin üzerineeğilmişken kadının, \"Yemin ederim, tıpkıEvremonde!\" dediğini duydu.Şarabı, Defarge getirdi ve ona iyi akşamlardiledi.\"Efendim?\"\"İyi akşamlar.\"\"Ha, iyi akşamlar vatandaş,\" dedi Carton,bardağını doldururken. \"Ahh! Şarap da çokgüzelmiş. Cumhuriyet'e içiyorum.\"Defarge tezgâha geri döndüğünde, \"Evet,biraz benziyormuş cidden,\" dedi. Bunun üzerineMadam sertçe, \"Tıpkı o diyorum sana,\" diyekarşılık verdi. Jacques Üç ortamı yumuşatmayaçalışır gibi, \"Baksanıza madam, aklınız heponda.\" Sıcakkanlı İntikam gülerek, \"Hakikatenhaa! Onu yarın bir kez daha görmeye canatıyorsunuz!\" dedi.Carton gazetesindeki satır ve kelimeleri,

yüzünde gayretli ve dalgın bir ifade, işaretparmağıyla ağır ağır takip etti. Diğerleri kollarınıdipdibe tezgâha dayamış, alçak seslekonuşuyorlardı. Gazetesine yönelmiş Carton'ı,dikkatini bozmadan izledikleri birkaç dakikalıksessizliğin ardından konuşmalarına devamettiler.\"Madam haklı,\" dedi Jacques Üç. \"Niyeduralım? Müthiş bir güç bu. Niye duralım?\"\"İyi hoş da,\" dedi Defarge, \"bir yerde durmaklazım. Bütün mesele, nerede duracağız?\"\"Hepsini yok edince,\" dedi madam.Jacques Üç, \"Harika!\" diye boğuk bir seslebağırdı. Bu fikre İntikam da bayılmıştı.\"Hepsini yok etmek güzel bir düşüncekarıcığım,\" dedi Defarge, bir parça sıkıntılı; \"bengenel olarak karşı değilim buna. Ama şu Doktorçok acılar çekti; adamı gördün bugün; kâğıtokunurken yüzü ne hale geldi.\"

\"Yüzünün ne hale geldiğini fark ettim tabii!\"diye yineledi madam, aşağılayıcı ve sinirli birşekilde. \"Evet. Gördüm yüzünü. Bu yüzCumhuriyet'e sadık bir vatandaşın yüzü değildikesinlikle. Ne hali varsa görsün!\"Defarge itiraz eder gibi, \"Peki ya karıcığım,\"diye sürdürdü konuşmasını, \"kızının çektiğiacıyı gördün mü? Kim bilir bu da ne büyük biracıdır babası için!\"\"Kızını da gördüm,\" diye karşılık verdimadam; \"evet, kızma ara ara baktım. Bugüniyice inceledim onu, daha önceki günlerde deincelemiştim. Hem mahkemede inceledim, hemde hapishanenin yanındaki sokakta. Ama şimdişu parmağı kaldırmak lazım işte!\" Parmağınıkaldırdı (onları dinleyen kişi gözlerini gazetedenayırmıyordu hiç) ve sanki bir giyotinin bıçağınıindiriyormuş gibi büyük bir tıkırtıyla önündekitezgâhın kenarına indirdi.\"Muhteşem bir vatandaş bu!\" diye boğuk birsesle bağırdı jüri üyesi.

\"O bir Melek!\" dedi İntikam ve madamasarıldı.Kocasına dönerek, \"Sana gelince,\" diyedevam etti madam, acımasızca, \"sana kalsa –neyse ki değil– şimdi bile kurtarırdın bu adamı.\"\"Yoo!\" diye itiraz etti Defarge. \"Kolay bir şeyolsa bile uğraşmazdım. Ama bu işi buradabırakırdım. Diyorum ki, duralım artık.\"\"Bana bak Jacques,\" dedi Madame Defarge,öfkeyle; \"sen de küçük İntikam; ikiniz de banabakın! Dinleyin şimdi! Ben bu zalim ve baskıcıaileyi işledikleri tüm suçlardan dolayı yıkılıp yokedilmek üzere çoktan kaydıma geçirmiştim.İsterseniz sorun kocama.\"Daha bir şey sorulmadan, \"Evet doğru,\" diyeonayladı Defarge.\"Bu müthiş günlerin başında, Bastilledüştüğünde, bugün okunan o mektubu buldu veeve getirdi, sonra gece yarısı, dükkândakimsenin kalmadığı vakit kapıyı kapayıp tam

burada, şu lambanın ışığında okuduk bunu.İsterseniz sorun ona.\"\"Evet doğru,\" diye onayladı Defarge.\"O gece, mektubu okumamız bitip de lambasöndüğünde ve günün ilk ışıklan kepenklerdenve şu demir parmaklıkların arasından içerisüzüldüğünde ona bir sırrımı açıklayacağımısöyledim. İsterseniz sorun ona.\"\"Evet doğru,\" diye onayladı gene Defarge.\"Ona sırrımı açıkladım. Şu bağrıma şimdivurduğum gibi iki elimle vura vura dedim kiona, 'Defarge, ben deniz kıyısında balıkçılarınarasında büyüdüm ve Bastille'de bulunan okâğıtta da yazdığı gibi, o iki Evremonde kardeştarafından hırpalanmış köylü aile benim ailemdi.Defarge, yerde ölümle burun buruna, yaralıyatan oğlanın ablası benim ablamdı, o kocabenim ablamın kocasıydı, o doğmamış çocukonların çocuğuydu, o oğlan benim erkekkardeşimdi, o baba benim babamdı, o ölenlerbenim ölülerimdi ve tüm bunların hesabını

sormak bana düşer!' İsterseniz sorun ona.\"Defarge da artık tasdik etmekten yorulmuş,öylece kadını dinliyor, o tasdik etmesiniisteyince çaresiz kabul ediyordu. Bir kere dahatasdik etme zamanı gelmişti.\"Evet doğru,\" diye onayladı Defarge bir kezdaha.\"O zaman git de 'Rüzgâr' ile 'Ateş'e söylenerede duracaklarım,\" diye karşılık verdimadam; \"bana değil.\"İki dinleyicisi de kadının hiddetinin ölümcültabiatından korkunç bir haz duymuş –diğerdinleyici ise görmese bile kadının bembeyazkesildiğini hissedebiliyordu– ve ikisi de derin birsaygıyla karşılamıştı bunu. Defarge, güçsüzazınlık olarak, Marki'nin merhametli karısınıhatırlatan birkaç söz söyleyecek oldu; ama karısıson sözlerini tekrarlamakla yetindi. \"Git 'Rüzgâr'ile 'Ateş'e söyle nerede duracaklarım, banadeğil.\"

İçeri müşteriler girdi ve grup dağıldı. İngilizmüşteri içtiklerinin parasını ödedi, şaşkın birtavırla bozuk paraları saydı ve bir yabancıolarak. Millî Saray'a nasıl gidebileceğini sordu.Madam Defarge onu kapıya kadar geçiripkolundan tutarak gideceği yönü işaret etti. Osırada İngiliz müşterinin aklından geçen ise okolu yakalayıp kaldırarak altına sert ve derin birbıçak darbesi indirmenin ne iyi bir iş olacağıydı.Ama yoluna devam etti ve çok geçmedenhapishane duvarının gölgesinde kayboldu.Kararlaştırdıkları saatte bu gölgeden çıkaraktekrar Mr. Lorry'nin evine vardığında yaşlıadamı huzursuz bir sıkıntı içinde odanın içindebir aşağı bir yukarı yürürken buldu. Şu ana dekLucie ile olduğunu ve onun yanından burandevuya gelebilmek için birkaç dakikalığınaayrıldığını söyledi. Lucie'nin babası dörde doğrubankadan çıkmış ve bir daha görünmemişti.Babasının arabuluculuğunun Charles'ıkurtaracağına dair bir ümidi vardı Lucie'nin, amabu yok denecek kadar azdı. Babası gideli beşsaati geçmişti. Nerede olabilirdi?

Mr. Lorry saat ona kadar bekledi; ama DoktorManette gelmedi ve Lucie'yi daha fazla yalnızbırakmak istemediğinden Mr. Lorry'nin onunyanına dönerek, gece yarısı tekrar bankayagelmesinin iyi bir fikir olduğuna karar verdiler.Bu sırada Carton da, şöminenin başında,Doktor'u bekleyecekti.Carton bekledi de bekledi, saat on ikiyi vurdu;ama Doktor gelmek bilmedi. Mr. Lorrydöndüğünde ondan haber alamadığı gibi hiçbirhaber de getirmemişti. Nerede olabilirdi?Bu sorunun cevabını bulmaya çalışıyorlardıve Doktor'un uzayan yokluğunda tam daiçlerinde cılız bir ümit filizlenmeye başlamışkenmerdivenlerde onun sesini duydular. Daha içerigirdiği anda her şeyin yitip gittiğini anladılar.Gerçekten birilerini görmeye gitmiş miydi,yoksa bütün bu süre boyunca sokaklardadolanıp durmuş muydu, bilinmez. Ayaktadikilmiş onlara bakarken hiçbir şey sormadılarona, zira yüzü her şeyi anlatıyordu.

\"Bulamadım,\" dedi Doktor, \"mutlakabulmalıyım onu. Nerededir?\"Başı ve boynu açıktı ve gözleri çaresiz birifadeyle odanın içinde dolaşarak konuştuğusırada paltosunu çıkardı ve yere attı.\"Tezgâhım nerede? Her yere baktım amabulamadım tezgâhımı. Elimdeki işler ne oldu?Fazla zamanım kalmadı. O ayakkabılarıbitirmem lazım.\"Mr. Lorry ve Carton birbirlerine baktılar veiçleri parçalandı.\"Hadi ama!\" dedi Doktor, perişan bir haldesızlanarak; \"işimin başına döneyim ben artık.Bana tezgâhımı verin.\"Hiçbir karşılık alamayınca, çılgına dönmüş birçocuk gibi, saçlarını çekiştirip ayağını yerevurmaya başladı.İçler acısı bir şekilde haykırarak, \"Şu zavallıadama eziyet etmeyin artık,\" diye yalvardı

onlara; \"hadi tezgâhımı verin artık bana! Eğer bugece o ayakkabıları bitiremezsem ne yaparızsonra?\"Kendini tamamen kaybetmişti!Onunla mantıklı bir şekilde konuşmanın ya dakendine getirmeye çalışmanın bir işeyaramayacağı o kadar açıktı ki –sanki aralarındaanlaşmış gibi– ikisi de ellerini teskin edici birşekilde Doktor'un omzuna koyarak ateşinkarşısına oturttular onu ve tezgâhının biraz sonraönüne geleceğini söylediler. Doktor koltuğagömülüp közlere bakarak derin düşünceleredaldı ve hüngür hüngür ağladı. Sankitavanarasındaki o günlerden beri olan her şeyanlık bir hayal ya da düşmüş gibi, Mr. Lorryonun büzülerek, Defarge'ın yanında kalırkenkihaline dönüşüşünü izledi.İkisi de bu yıkık görüntü karşısında dehşetekapılmış, derinden etkilenmiş olsa da bu türduygulara teslim olmanın zamanı değildi. Sonümidini ve güvenini yitirmiş olan yapayalnızLucie'yi düşündüler. Sanki yine anlaşmışlar gibi,

yüzlerinde aynı ifadeyle birbirlerine baktılar. İlkkonuşan Carton oldu:\"Son umudumuz da sona erdi, zaten fazladeğildi. Evet, en iyisi kızının yanına götürmekonu. Ama gitmeden önce, size söyleyeceklerimidikkatle dinler misiniz? Ama ileri süreceğimşartların nedenini ve neden sizden bana sözvermenizi isteyeceğimi sormayın; bir nedeni var–hem de iyi bir neden.\"\"Eminim öyledir,\" diye karşılık verdi Mr.Lorry. \"Devam edin lütfen.\"Bu arada, aralarındaki koltukta oturan şahıstekdüze bir şekilde öne arkaya sallanıp duruyorve inliyordu. Gece vakti bir hasta yatağınınbaşucundaymış gibi alçak sesle konuşuyorlardı.Carton ayaklarının altında dolaşan paltoyualmak üzere eğildi. Bu sırada Doktor'un içindegünlük görevlerinin listesini taşıdığı küçük kılıfyere düşüverdi. Carton bunu aldığında içindekatlı duran bir kâğıt gördü.

\"Buna bakmak lazım!\" dedi. Mr. Lorry debaşıyla onayladı. Carton kağıdı açtı ve \"Tanrı'yaşükürler olsun!\" diye haykırdı.\"Nedir o?\" diye sordu Mr. Lorry, merakla.\"Bir dakika! İzninizle, bunu yeri gelinceaçıklayayım,\" dedi Carton ve elini paltosununcebine sokup içinden başka bir kâğıt çıkardı,\"şimdi bu, benim bu şehirden çıkmamısağlayacak belge. Bakın ne diyor –SydneyCarton, İngiliz, değil mi?\"Mr. Lorry belgeyi alıp gözünü Carton'ınheyecanlı yüzüne dikti.\"Bunu benim için yarına kadar saklayınlütfen. Biliyorsunuz yarın onu görmeyegideceğim ve hapishaneye giderken bu yanımdaolmasa iyi olur.\"\"Neden?\"\"Bilmem; götürmemeyi uygun buldum. ŞimdiDoktor Manette'in yanında taşıdığı bu kâğıdı

alın. Bu tıpkı benimki gibi, Doktor' un, kızınınve torununun istedikleri zaman bariyeri ve sınırıgeçmelerini sağlayacak bir belge; anladınız mı?\"\"Evet!\"\"Belki de başlarına gelen tüm felaketlere karşıson bir önlem olarak almıştı bunu dün. Üzerindetarih var mı? Ama fark etmez; bakmaya gerekyok; benimkini de onlarınkinin yanına koyun.Şimdi bakın! Bir-iki saat öncesine kadar onunböyle bir belgesi olduğuna ya da olabileceğineihtimal vermiyordum. Çok iyi oldu bu, yani iptaledilene kadar. Yakın bir zamanda iptal edilebilirçünkü ve böyle düşünmek için geçerlisebeplerim var.\"\"Tehlikede değiller ya?\"\"Çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıyalar.Madam Defarge'ın onları ihbar etmesi gibi birtehlike söz konusu. Bunu onun kendi ağzındanduydum. Bu gece kulak misafiri olduğumsözlere bakılırsa başlan büyük belada. Hiç vakitkaybetmeden casusu buldum. Anlattıklarımı

teyit etti. Hapishane duvarının civarında yaşayanbir bıçkıcının Defarge'ların adamı olduğundanve bu adamın Madam Defarge'a, mahkûmlarasık sık işaret gönderen kadını –Carton, Lucie'ninadını söylememişti– anlattığından bahsetti.Sıradan bir suçlamaya, bir hapishanekomplosuna maruz kalacaklarını görmek hiç dezor değil; böyle bir suçlama hayatına malolabilir, –hatta belki çocuğununkine ve belki debabasınınkine– çünkü ikisi de orada, yanındagörülmüşler. Korkmayın. Hepsinikurtaracaksınız siz.\"\"Keşke kurtarabilsem Carton! Ama nasıl?\"\"Size nasıl olacağını anlatacağım. Bu sizebağlı ve onları sizden başkası da kurtaramazzaten. Bu yeni ihbar yarına kadar yapılmaz;muhtemelen iki-üç günü bulur; hatta belki de birhaftayı. Biliyorsunuz giyotin suçluları için yastutup ağlamak büyük bir suç. Onun ve babasınınbu suçu işleyecekleri gün gibi aşikâr ve bu kadınithamlarına bu ağır topu eklemek içinbekleyecek, sonra da onları suçlu gösterecektir.Beni takip edebildiniz mi?\"

\"Öyle dikkatli ve öyle kendinizden eminkonuşuyorsunuz ki,\" dedi Mr. Lorry, Doktor'unkoltuğunun sırtına dokunarak, \"bir an içimdekiacıyı bile unuttum.\"\"Paranız var ve karşı kıyıya seyahatedebileceğiniz anda gereken şeyleri teminedebilirsiniz. İngiltere'ye dönüş içinhazırlıklarınız tamamdı zaten. Yarın erkendenatlarınızı hazırlatın, böylece öğleden sonra ikideyola çıkabilirsiniz.\"\"Tamamdır!\"Carton'ın öyle coşkulu ve heyecanlı bir halivardı ki, bu ateş Mr. Lorry'yi de sarmış, birdengençleşip canlanmıştı sanki.\"Soylu bir yüreğiniz var. Bu iş için sizdendaha iyi bir adam olamayacağını söylemişmiydim? Bu gece, içinde bulunduğu veçocuğuyla babasının da dâhil olduğu tehlikeyianlatın ona. Bunu iyice vurgulayın, yoksa kendigüzel başını da kocasının yanına zevkle yatırır.\"Bir anlık bocalamanın ardından önceki gibi

devam etti. \"Çocuğunun ve babasının hatırına,sizinle birlikte, hep beraber, o saatte Paris'tenayrılmasının ne kadar gerekli olduğuna iknaedin onu. Bunun kocasının son isteği olduğunusöyleyin. Sandığından ya da umut ettiğinden çokdaha fazlasının buna bağlı olduğunu söyleyin.Sizce babası, hem de bu acılı haliyle, onundediklerine uyar mı acaba?\"\"Bundan eminim.\"\"Ben de öyle düşünmüştüm. Hazırlıklarınızıburadaki avluda, sessizce ve seri bir şekildeyapın, hatta arabadaki yerinizi bile alın. Benyanınıza gelir gelmez beni de içeri alırsınız veyola çıkarız.\"\"Ne olursa olsun sizi bekleyelim, öyle mi?\"\"Elinizde diğerleriyle birlikte benim çıkışbelgem de var biliyorsunuz, yerimi mutlakaayırın. Yalnızca benim gelmemi bekleyin, sonrada doğru İngiltere'ye!\"\"Eh, o zaman,\" dedi Mr. Lorry, Carton'ın

heyecanlı ama sağlam ve güçlü elini sıkarak, \"buiş benim gibi yaşlı bir adama bağlı değil sadece,çünkü yanımda genç ve hevesli bir adamolacak.\"\"Tanrı'nın da yardımıyla hepsi olacak! Şimdibana yapmış olduğumuz bu planı ne olursaolsun değiştirmeyeceğinize dair söz verinlütfen.\"\"Söz veriyorum Carton.\"\"Şu sözlerimi yarın aklınızdan çıkarmayın; herne sebeple olursa olsun,eğer planımızda birdeğişiklik veya gecikme olursa, hiç kimseninhayatı kurtulmaz ve ne yazık ki pek çok hayatheba olur.\"\"Tamam unutmayacağım. Kendi payımadüşeni aynen yerine getirmeye çalışacağım.\"\"Umarım ben de yapabilirim. Hoşça kalın!\"Carton bu sözleri bir içtenlik taşıyan ağırbaşlıbir tebessümle söylemiş, hatta yaşlı adamın elini

öpmüş olsa da hemen ayrılmadı yanından.Sönmekte olan korların önündeki sallananbedeni yerinden kaldırmak, ona paltosunu veşapkasını giydirmek ve hâlâ tezgâhını veelindeki işi sorarak inleyip yalvaran bu şahsı,bunları bulmak için dışarı çıkmaya ikna etmekiçin Mr. Lorry'ye yardım etti. Yanında yürüdü veevin avlusuna yönlendirerek destek oldu ona;kederli yüreği korkunç geceyi gözlüyordu –oysabir zamanlar ona, kendi harap kalbini açtığındane kadar mutluydu. Carton avluya girip onunpenceresinin ışığına bakarak, birkaç dakikabekledi orada. Gitmeden önce gözü hâlâ ışıkta,sessizce onun için dua edip, \"Elveda,\" dedi ona.

XIIIElli İkiConciergerie'nin karanlık hapishanesindegünün mahkûmları kaderlerini bekliyorlardı.Sayıları bir yılın haftaları kadardı. Bu elli iki kişio öğleden sonra, şehrin hayat gelgitiyle engin veölümsüz denize döküleceklerdi. Hücreleri dahaboşaltılmamışken, yeni sahiplerini bulmuştu;kanları daha bir önceki gün dökülen kanlarakarışmadan bir sonraki gün onlarınkinekarışacak olan kanlar bulunmuştu.Elli iki kişinin ismi okundu. Bunların arasındaonca servetinin kendi hayatını satın almayayetmediği yetmiş yaşındaki toprak sahibinden,yoksulluğunun ve görünmezliğinin onukurtarmaya yetmediği yirmi yaşındaki terzi kızakadar birçok kişi vardı. Yapılan kötülüklerdenve ihmalden doğan hastalıklar bütün kurbanlarıaynı derecede etkiliyor, o feci ahlaki çöküntü,ağza alınmaz sıkıntılardan doğan dayanılmazbaskı ve kalpsiz kayıtsızlık hiçbir ayrım

gözetmeksizin herkesi aynı şekilde vuruyordu.Hücresinde yalnız başına bekleyen CharlesDarnay, duruşmadan geldiğinden beri hiçbir boşhayale kapılmamıştı. Okunan yazının hersatırında kendi mahkûmiyetini duymuştu. Artıkhiçbir şahsın çabasının onu kurtarmayayetmeyeceğini, milyonlar tarafındanyargılandığını ve bireysel çabaların hiçbir işeyaramayacağını çok iyi anlamıştı.Öte yandan sevgili karısının yüzü aklındaykentüm bunlara katlanmak hiç de kolay değildi.Hayata sıkı sıkıya bağlıydı ve bu bağıgevşetmek zordu; buna gayret edip belli birnoktadan hafif hafif gevşetecek olsan başka birnoktada daha da güçleniyordu; gene tümgücüyle buna yüklenip açmayı b aşarsa çokgeçmeden gene bağlanıyordu. Düşüncelerindede bir telaş vardı, kaderine boyun eğmemek içindirenen kalbi büyük bir heyecan ve öfkeyleçarpıyordu. Bir an kaderine boyun eğecek gibiolsa, geride kalacak olan kansı ve çocuğu itirazederek, bunun ne kadar bencilce bir durumolduğunu gözüne sokuyordu.

Ama bütün bunlar ilk baştaki hisleriydi. Çokgeçmeden kendisini bekleyen kaderin utanılacakbir şey olmadığı, her gün pek çok kişinin buhaksız yola sürüklendiği ve bunu cesurcakarşıladıkları fikri ağır basarak güç verdi ona.Bunu takip eden ise, sevdiklerinin iç huzurununve rahatlığının kendisinin sakin metanetine bağlıolduğu düşüncesiydi. Böylece, bu olumludüşüncelerin sonucunda, aşama aşamarahatlayarak biraz sakinleşebildi Charles.Mahkûmiyetinin ardından, gece bastırıp heryer kararmadan evvel, zihninde dolaşan sondüşüncelerdi bunlar. Yazı yazmak için malzemeve ışık alma izni olduğundan, zindan fenerlerisönene kadar yazmak üzere oturdu.Lucie'ye uzun bir mektup yazdı vekendisinden duyana kadar babasınınmahkûmiyetiyle ilgili hiçbir şey bilmediğini,tıpkı onun gibi, babasının ve amcasının bufelaketteki paylarından haberdar olmadığını vebunu kâğıt okunduğunda öğrendiğini anlattıona. Kullanmaktan vazgeçtiği adı ondangizlemesinin sebebinin ise onunla

nişanlanmadan önce babasının koyduğu bir şartolduğunu –neden böyle yaptığı şimdianlaşılıyordu– ve düğün sabahı hâlâ bu konudaısrar edişini zaten daha önce açıklamıştı ona.Babasının hatırı için, onun bu kâğıdın varlığınıunutup unutmadığını ya da bunu, bir pazar günübahçedeki o güzel yaşlı çınar ağacının altındaoturduklarında anlatılan kule hikâyesi sırasındahatırlayıp hatırlamadığını babasına aslasormaması için yalvardı kansına. Bu aklınagelmiş olsaydı bile, şüphesiz, Bastille'le birliktebunun da yok olduğunu varsaymıştı, çünkühalkın, mahkûmlardan geriye kalan ve cümleâleme açıkladıkları o varlıklar arasında buyazıdan hiç bahsedilmemişti. Akla gelebilecekher türlü yolu kullanarak, babasına kendisinisuçlamasına gerek olmadığı, yalnızca onlarıniyiliği ve birlikteliği için kendisini unuttuğugerçeğini yineleyerek onu teselli etmesini –bunusöylemesine gerek olmadığını eklemişti bunoktada– rica etti karısından. Sonra da bir günnasıl olsa cennette yeniden bir arayageleceklerini söyleyerek, onu ne kadar sevdiğinive ona ne kadar minnettar olduğunu


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook