Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore İki Şehrin Hikâyesi-Charles DİCKENS

İki Şehrin Hikâyesi-Charles DİCKENS

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-22 15:36:59

Description: İki Şehrin Hikâyesi-Charles DİCKENS

Search

Read the Text Version

Öğle vakti yaklaşıyordu, Doktor hâlâdönmemişti ve her geçen dakika Tellson'ı birazdaha tehlikeye atıyordu. Mr. Lorry, Lucie'ylekafa kafaya verip konuşmuştu. Lucie, babasınıno bölgede, bankanın yakınlarında, kısa bir süreiçin bir ev kiralamaktan bahsettiğini söyledi. İşiaçısından, itiraz edilecek bir mesele değildi buve görebildiği kadarıyla, Charles için her şey iyigitse ve o serbest bırakılsa bile, şehri hemen terketmeleri umudu yoktu; Mr. Lorry onlar için birev bulmaya çıktı ve tepelerdeki tenha bir arasokakta, panjurlarının kapalı oluşundan içindekimsenin oturmadığı anlaşılan kasvetli birbinada uygun bir yer buldu.Bu küçük yere ilk önce Lucie'yi, kızını veMiss Pross'u yerleştirdi; elinden geldiğince rahatettirmeye çalıştı onları, hatta kendisinin bilesahip olmadığı rahatlığı verdi onlara. Yanlarınada kapı kadar cüssesi ve kalın kafasıyla her türlüdarbeyi kaldırmaya müsait Jerry'yi koyup işininbaşına döndü. Ama içi hep huzursuz vekeyifsizdi, derken gün yavaş yavaş, ağır ağırsona erdi.

Gün bitip de banka kapandığında, Mr. Lorryde bitmiş bir haldeydi. Merdivende bir ayak sesiduyduğunda, bir önceki geceki gibi yineodasında yalnız, bundan sonra ne yapacağınıdüşünmekteydi. Az sonra karşısına bir adamçıktı ve onu ısrarlı bir şekilde süzdükten sonraadıyla hitap etti ona.\"Buyrun,\" dedi Mr. Lorry. \"Beni tanıyormusunuz?\"Kıvırcık siyah saçlı, kırk beş-elli yaşlarında,güçlü görünüşlü bir adamdı. Vurguyu hiçdeğiştirmeden Mr. Lorry'nin sözlerini tekrarladı:\"Beni tanıyor musunuz?\"\"Daha önce karşılaşmıştık galiba.\"\"Belki de şarap dükkânımda karşılaşmıştık.\"Mr. Lorry, hem ilgili hem de tedirgin birşekilde şöyle dedi o zaman: \"Doktor Manette'inyanından mı geliyorsunuz?\"

\"Evet, Doktor Manette'n yanından geliyorum.\"\"Ne diyor peki? Bana ne haber gönderdi?\"Defarge, kaygılanan Mr. Lorry'ye açılmış birkâğıt parçası uzattı. Kâğıtta, Doktor'unelyazısıyla şunlar yazılıydı:Charles güvende, ama ben hâlâ buradangüvenli bir şekilde ayrılamıyorum. Size bunotu getiren kişiden Charles'ın da karısınaufak bir not gönderebilmesini rica ettim.Bu kişiyi, Lucie'yle görüştürün lütfen.Not, bir saat önce La Force'da yazılmıştı. Mr.Lorry, notu yüksek sesle okuduktan sonrarahatlayarak, \"Karısının yaşadığı yere kadareşlik eder misiniz bana?\" diye sordu neşeli birsesle.\"Ederim,\" diye karşılık verdi Defarge.Defarge'ın ne kadar sessiz ve mekanik birşekilde konuştuğunu pek fark edememiş olan

Mr. Lorry şapkasını giydi ve beraber avluyaindiler. Orada iki kadın duruyordu; bir tanesiörgü örüyordu.On yedi yıl önce onu aynen bu şekildebırakan Mr. Lorry, \"Madam Defarge tabii ki!\"dedi.\"Evet o,\" dedi kocası.Kadının onlarla beraber yürümeye başladığınıgörünce, \"Madam da bizimle beraber gelecekmi?\" diye sordu Mr. Lorry.\"Evet. Yüzleri hatırlayıp insanları tanıyabilirböylece. Onların güvenliği için gerekli bir şeybu.\"Defarge'ın tavırlarından rahatsız olmayabaşlayan Mr. Lorry şüpheli bir şekilde bakıpyürümeye devam etti. Peşlerinden iki kadınonları takip ediyordu; ikinci kadın İntikam'dı.Sokaklardan olabildiğince hızlı bir şekildegeçip yeni evin basamaklarını çıktılar, Jerry

tarafından karşılandılar ve içeri girdiklerindeLucie'yi, yalnız başına hıçkıra hıçkıra ağlarkenbuldular Genç kadın Mr. Lorry'nin kocasındangetirdiği haberlerle bir anda canlanarak, notugetiren ele sıkı sıkı sarıldı –bu elin o gece,kocasının yakınlarında neler yaptığını veşimdiye dek neler yaptığı hakkında hiçbir fikriyoktu.Sevgilim,Üzülme sakın. Ben iyiyim, babanıngüçlü bir nüfuzu var burada. Bu mektubacevap veremeyeceksin. Çocuğumuzubenim için öp.Hepsi bu kadardı. Ama not gönderildiği kişiiçin o kadar büyük bir anlam taşıyordu ki, Luice,Defarge'dan sonra kansına dönerek, örgü örenellerinden birini öptü. Bu çok heyecanlı, sevgidolu, minnet dolu ve kadınca bir davranıştı amaörgü ören el buna karşılık vermedi –soğuk veağır bir şekilde aşağı düşüp yeniden örgüsünüaldı.

Bu tavırla birlikte Lucie kendine geldi. Notutam koynuna sokacağı sırada durdu ve elleriboynunda, korku dolu gözlerle MadamDefarge'a baktı. Madam Defarge Lucie'ninhavaya kalkmış kaşlarını ve alnını, soğuk vekayıtsız bir ifadeyle süzdü.\"Bak canım,\" diye söze girdi Mr. Lorry;\"sokaklarda sık sık bir sürü ayaklanmalaroluyor; muhtemelen seni rahatsız etmeyecekolsalar da, Madam Defarge böyle zamanlardakorumaya gücünün yettiği insanları görüpdurum el verdiğince tanımak ister –ki sonradanonları hatırlayabilsin. Öyle değil mi, YurttaşDefarge?\" dedi Mr. Lorry, üçünün takındığızalim tavır arttıkça Mr. Lorry'nin güven vericisesi de tereddütlü çıkmaya başlamıştı.Defarge asık bir suratla karısına baktıktansonra ters ters homurdanarak onaylamaktanbaşka bir tepki vermedi.Mr. Lorry, \"Hadi Lucieciğim,\" dedi, hem sestonu hem de tavırlarıyla elinden geldiğinceLucie'yi rahatlatmaya çalışarak, \"tatlı kızını ve

iyi Pross'umuzu getir buraya. Defarge, iyiPross'umuz bir İngiliz'dir ve tek kelimeFransızca bilmez.\"Söz konusu bayan, hiçbir yabancınınkendisine zarar vermeyeceğine olan güçlüinancından olacak, ne bir sıkıntı ne de korkuhissediyordu; kollarını kavuşturmuş, gözüne ilkçarpan kişi olan İntikam'a İngilizce, \"Heymeymenetsiz şey! İyisindir umarım!\" dedi. Sonrada Madam Defarge'ın üzerine doğru öksürdü;ancak iki kadın da ona hiç aldırış etmedi.Madam Defarge, ilk defa elindeki işe ara veripkaderin parmağıymışçasına şişini küçükLucie'ye yönelterek, \"Bu onun çocuğu mu?\"diye sordu.\"Evet madam,\" diye cevapladı Mr. Lorry; \"buzavallı mahkûmumuzun sevgili kızı, bir tanecikevladı.\"Madam Defarge ve refakatçisinin çocuğunüzerine düşürdüğü gölge o kadar tehditkâr veürkütücüydü ki, annesi içgüdüsel olarak

çocuğunun yanına diz çökerek onu bağrınabastırdı. Madam Defarge ve refakatçisinintehditkâr ve ürkütücü gölgesi bu defa hemannesinin, hem de çocuğun üzerine düşmüştü.\"Bu kadar yeterli kocacığım,\" dedi MadamDefarge. \"Gördüm onları. Gidebiliriz artık.\"Ama bu baskı altındaki tavrın içindeki kötüniyet –gözle görülür bir şey değildi bu, bellibelirsiz ve üstü kapalıydı– Lucie'yitelaşlandırmaya yetmişti; Madam Defarge'ınelbisesine yapışarak şöyle dedi:\"Zavallı kocama iyi davranın. Ona zararvermeyin. Onu görmeme yardımcı olun!\"\"Senin kocan beni ilgilendirmez,\" diye karşılıkverdi Madam Defarge, hiç istifini bozmadan vetepeden bakarak. \"Beni ilgilendiren seninbabanın kızı.\"\"Hatırım için, kocama iyi davranın.Çocuğumun hatırı için! Ellerini kavuşturup onamerhamet etmeniz için dua edecek. Herkesten

çok sizden korkuyoruz.\"Madam Defarge bunu bir iltifat olarak alıpkocasına baktı. Deminden beri sıkıntılı birşekilde başparmağının tırnağını kemiren Defargeda karısına bakarak ciddi bir ifade takındı.\"O kısacık mektupta kocan ne demiş sana?\"diye sordu Madam Defarge küçümseyici birtebessümle. \"Nüfuz mu diyordu? Büyük nüfuzumu varmış, neymiş?\"\"Babamın,\" dedi Lucie, alelacele koynundanmektubu çıkarırken ama telaşlı gözleri nottadeğil, kendisini sorguya çekendeydi, \"babamınorada büyük nüfuzu olduğundan bahsediyor.\"\"Mutlaka serbest bırakırlar o zaman!\" dediMadam Defarge. \"Yapsın bakalım.\"Lucie tüm içtenliğiyle, \"Size bir eş ve anneolarak yalvarıyorum,\" diye ağlamaya başladı,\"acıyın bana ve sahip olduğunuz gücü masumkocama karşı değil, onun yararına kullanın. Benikardeşiniz sayın. Size, bir eş ve anne olarak

yalvardığımı unutmayın!\"Madam Defarge yakaran kadına her zamankigibi soğuk soğuk baktı ve arkadaşı İntikam'adönerek;\"Çocukluğumuzdan beri ne eşler, ne annelergördük, hiç kimse düşündü mü onları? Onlarınkocaları, babaları da hapis yatıp ayrı düşmedi mionlardan? Hayatımız boyunca etrafımızdakikadınlar onca açlık, yokluk, susuzluk, hastalık,sefalet, baskı ve aldırmazlıkla uğraşırken onlarınhem kendileri için hem de çocukları içinduydukları acılara tanık olmadık mı biz?\"\"Başka bir şey görmedik ki,\" diye karşılıkverdi İntikam.\"Kendimizi bildik bileli böyle,\" dedi MadamDefarge, gözlerini tekrar Lucie'ye çevirerek.\"Şimdi sen karar ver! Bir tanecik eş ve anneninacısı bizim ne kadar umrumuzda olur?\"Örgüsünü alıp odadan çıktı. İntikam da onutakip etti. En son Defarge çıktı ve kapıyı kapattı.

\"Cesaretini yitirme sevgili Lucie,\" dedi Mr.Lorry onu yerden kaldırırken. \"Cesaret, birazcesaret! Şimdiye kadar her şey yolunda gitti –son zamanlarda zavallı insanların başınagelenlere bakacak olursan gayet iyi birdurumdayız. Neşelen ve halimize şükret.\"\"Şükretmiyor değilim, ümidimi de yitirmedim,ama o korkunç kadın benim ve bütünümitlerimin üzerine gölge gibi çöktü.\"\"Oldu mu şimdi?\" dedi Mr. Lorry; \"şu cesurküçük yürekteki umutsuzluk da ne böyle?Sonuçta bir gölge işte! Elle tutulur bir yanı yokLucie.\"Gelgelelim bu Defarge'ların tavırlarındakigölge onun da üzerine çökmüş, zihninin içinikurcalayıp duruyordu.

IVFırtına Öncesi SessizlikDoktor Manette evden ayrıldıktan dört günsonra dönebildi. Bu korkunç süre boyuncaolanları ellerinden geldiğince Lucie'densaklamayı başarmışlardı; öyle ki genç kadın,halkın her yaştan kadınlı erkekli bin yüzsavunmasız mahkûmu öldürdüğünü, bukatliamın dört gün dört gece boyunca her yanıkana buladığını ve kendi etrafını saran havanınaslında katliam kokusu olduğunu Fransa'danayrıldıktan çok sonra öğrendi. O sadecehapishanelere bir saldın olduğunu, bütün siyasimahkûmların tehlikede olduğunu ve bazılarınında kalabalık tarafından dışarı çıkarılaraköldürüldüğünü biliyordu.Doktor, Mr. Lorry'ye, kalabalığın kendisini LaForce'a katliam sahnelerinin gerçekleştiğiyerlerden götürdüğünü söylemişti gizlice.Hapishanede bir mahkemenin kurulduğunu,mahkûmların tek tek buraya getirildiğini ve

hemen orada seri bir şekilde katledilmelerine,serbest bırakılmalarına ya da (pek az durumda)hücrelerine gönderilmelerine karar verildiğinianlatmıştı. Doktor'u getirenler onu mahkemeyetanıtmış, o da on sekiz yıl Bastille'de suçsuz yereyatan biri olarak adını ve mesleğini açıklamıştıve o zaman yargı heyetinden biri ayağa kalkarakonu tanıdığını söylemişti; bu adam Defarge idi.Sonra Doktor, masadaki kayıtlardandamadının yaşayanlar listesinde olduğunuöğrenmiş ve kimi uyuklayan, kimi uyanık, kimieli kanlı, kimi temiz, kimi sarhoş, kimi ayıkmahkeme heyetine damadının hayatı veözgürlüğü için uzun uzun yalvarmıştı. Buçökmüş düzende büyük acılar çekmiş biri olarakDoktor'a yapılan tezahüratın ardından, CharlesDarnay'in bu kanunsuz heyetin huzurunaçıkarılıp yeniden değerlendirilmesine kararverilmişti. Hatta bir ara tam serbestbırakılacakken, onun lehine olan havaanlaşılmaz bir şekilde dağılmış (nedenini Doktorda anlayamamıştı), kendi aralarında gizli gizli birşeyler konuşmuşlardı. Heyete başkanlık eden

kişi daha sonra Doktor Manette'e, mahkûmungözetim altında tutulması gerektiğini, amakendisinin hatırına bu gözetim sırasındaemniyette olacağını söylemişti. Bunun üzerinebir işaretle mahkûm tekrar hücresinegönderilmişti; o zaman Doktor damadının başınabir kötülük ya da talihsizlik gelmeden, kapınınardında yükselen zalim çığlıklarıyla davayıbastıran izdihamın içinden geçebilmesinisağlamak ve orada kalabilmek için mahkemeyeöyle çok yalvarmıştı ki, sonunda izni almış vetehlike geçinceye kadar, gözünü kan bürümüş osalonda öylece beklemişti.Doktorun, atıştırdığı iki-üç lokma yiyecek ileuyuklamalarının arasında gördüğü şeyleranlatılır gibi değildi. Halkın serbest bırakılanmahkûmlar için duyduğu coşkulu neşe, limelime edilenler için gösterdikleri coşkulu vahşetkadar şaşırtıcıydı neredeyse. Hatta serbestbırakılan bir mahkûma, daha sokağa çıktığı andabir zalim tarafından yanlışlıkla mızrak saplandığıolmuştu. Bunun üzerine gidip onun yarasınısarması için Doktor'a yalvarmışlar o da aynı

kapıdan geçerek mahkûmu, kurbanlarınıncesetleri üstüne oturmuş birkaç merhametliadamın kolları arasında bulmuştu. Dahası, en azbu korkunç kâbus kadar hunharca birtutarsızlıkla hem Doktor'a yardım etmişler hemde büyük bir ihtimamla yaralıyla ilgilenmişlerdi–hemen ona bir sedye yapmış, onu olayyerinden uzaklaştırmışlardı– sonra da silahlarınıkaptıkları gibi öyle feci bir şekilde yenidenkasaplığa başlamışlardı ki Doktor Manetteelleriyle gözlerini kapamış, olayın ortalarınadoğru da kendinden geçmişti.Mr. Lorry bütün bu sırları dinleyip bir yandanda şimdi altmış iki yaşında olan dostununyüzüne bakarken, bu feci deneyimlerin onuneski hastalığını tetikleyeceğine dair bir kuşkuuyandı içinde. Ama onu hiç böyle görmemişti,bu halini hiç bilmiyordu. Doktor hayatında ilkkez çektiği acıların ona güç ve dayanıklılıkverdiğini hissetti. Hayatında ilk defa, kopan bukızılca kıyamette, kızının kocasının yattığızindanın kapısını kırarak onu karısına götürecekolan demiri yavaş yavaş dövdüğünü hissetti.

\"Her şey güzel olacak dostum; hiçbir şeyharcanmış ya da yıkılmış değil aslında. Sevgilikızım nasıl benim yeniden sağlığımakavuşmama yardım ettiyse, ben de onunsevgilisine kavuşmasına yardım edeceğim; Tanrıizin verirse yapacağım bunu!\" Doktor Manetteböyle diyordu. Mr. Lorry, Doktor'un alev alevyanan gözlerini, kararlı yüzünü, onun sağlam vesakin ifadesini ve hayatı yıllarca bir saat gibidurdurulmuş, sonra da uyuşuk uyuşuk yattığıonca zaman boyunca biriktirdiği enerjisiyleyeniden çalıştırılmış gibi olan bu adamındayanma gücünü görünce inandı ona.Çıktığı azimli yolda, Doktor'un o sıra uğraştığışeylerden çok daha büyük şeyler vardı. Prangalıveya özgür, iyi kötü, her türden insana bakan birdoktordu ve nüfuzunu o kadar akıllıca kullandıki çok geçmeden aralarında La Force'un daolduğu üç hapishanenin doktoru olarak görevaldı. Artık Lucie'ye kocasının tek başınakalmadığını, diğer mahkûmlarla bir aradaolduğunu söyleyebilirdi; her hafta kızınınkocasını görmeye gidiyor ve onun ağzından

çıkanları, tatlı mesajlar olarak kızına iletiyordu;bazen kocası doğrudan mektup gönderiyorduona (asla Doktor aracılığıyla değil), ama kızınona yazmasına izin verilmiyordu, zirahapishanelerde en çok kuşku yaratan durumlar,dışarıda arkadaşları ya da tanıdıkları olduğubilinen mültecilerden kaynaklanıyordu.Şüphesiz, Doktor'un yeni hayatı huzursuz birhayattı; gene de sağduyulu Mr. Lorry bununiçinde yer alan yeni besleyici gururugörebiliyordu. Bu gururu bozan hiçbir şeyyoktu; doğal ve değerliydi; ama merak daediyordu. Doktor mahkûmiyetinin o zamanakadar kızı ve arkadaşının zihinlerinde kendisininkişisel ıstırabı, eksikliği ve zayıflığıyla bağlantılıolduğunu biliyordu. Ama şimdi durum farklıydı,ikisi de, onun geçmişteki acı tecrübeleriniCharles'ın emniyetini ve nihai kurtuluşunusağlayacak bir güç olarak gördüğünü biliyorduve bu değişim ona öyle hayat vermişti ki Doktoridareyi ve önderliği ele almış, güçlü taraf olarakzayıflardan kendisine güvenmelerini istemişti.Lucie ile olan ilişkisinde yer değiştirmişlerdi,

ancak bu değişim birbirlerine duydukları şükranve sevgiden kaynaklanıyordu ve en büyükgurur, zamanında kendisine onca yardım etmişolan kızına yardım etmenin gururuydu. \"Netuhaf,\" diye düşündü Mr. Lorry her zamanki osevimli ve zeki haliyle, \"ama doğal bir durumtabii; o halde idareyi sen ele al dostum ve öyledevam et; daha emin ellerde olamazdı zaten.\"Ama Doktor, Charles Darnay'i serbestbıraktırmak için ya da en azından mahkemeyeçıkartılmasını sağlamak için ne kadar uğraştıysada olaylar çok sert ve hızlı bir şekildegelişiyordu. Yeni bir dönem başlamıştı; Kralyargılanmış, idama mahkûm edilmiş ve kellesiuçurulmuştu; dünyaya kafa tutup \"Ya zafer yada ölüm!\" diyerek Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlikya da Ölüm Cumhuriyeti ilan edilmişti; karabayrak gece gündüz Notre Dame'nin yüksekkulelerinde dalgalanıyordu; Fransa'nın dört biryanından üç yüz bin adam, toprak sahiplerinekarşı ayaklanmak için toplanmıştı, ejderhanıntoprağa ekilen dişlerini toplama vakti gelmişgibiydi, bunlar dağda, ovada, kayada, çakıllıkta,

alüvyonlu çamurda, Güney'in parlak göğününve Kuzey'in bulutlarının altında, otlakta veormanda, bağlarda, zeytinliklerde ve biçilmişçimlerle mısır tarlalarında, geniş nehirlerinverimli kıyılarında ve deniz kenarındakikumsallarda, akla gelebilecek her yerde eşitölçüde mahsul vermişti. Daha özgürlüğün ilkyılındaki bu sele –ki bu sel yukarıdan akmıyor,aşağıdan yukarı taşıyordu ve gökyüzününpencereleri açık değil, kapalıydı– kim tek başınakarşı koyabilirdi ki?Ne bir duraksama, ne acıma, ne huzur, neinsafa gelip bir ara vermek ne de zamanmefhumu vardı. Gece ve gündüz birbirini eskizamanlardaki düzenleriyle takip etseler de, aynıgün içinde gene bir sabah ve bir akşam yaşansada, başka hiçbir zaman ölçüsü kalmamıştı. Tıpkıateşli bir hasta gibi, halk bu deli öfkenin ateşindezamanı tamamen unutmuştu. Şimdi cellat,koskoca şehrin alışılmamış sessizliğini bozarakhalka Kral'ın kellesini gösteriyordu –ve şimdi,hemen peşinden olmuş gibi gelse de insana, dulbir kadın olarak hapiste geçirdiği zorlu ve

ıstıraplı sekiz ayın ardından, güzel karısınınsaçları ağarmış başını elinde tutuyordu cellat.Böylece, bu tür durumlarda kaçınılmaz olantezatlıklar yasasına uygun olarak, aradan uzunbir zaman geçti ve ateş kısa sürede her yanısardı. Başkentte bir ihtilâl mahkemesi, ülkegenelinde de elli bine yakın ihtilâl komitesikuruldu; şüpheliler için çıkan yasa, hemözgürlükleri hem de hayatı tehlikeye atmıştı; buyüzden iyi ve masum kişilerin, kötü ve suçlukişilerin eline düştüğü oluyordu; hapishanelerhiçbir günahı olmayan ve kendine savunmaşansı verilmemiş insanlarla tıka basa doluydu;artık düzen buydu ve işler böyle yürüyordu vedaha aradan yalnızca birkaç hafta geçmişkeneskiden beri süregelen bir âdet gibi görülüyordu.En kötüsü, bir iğrenç figür vardı ki, sanki dünyakurulalı beri varmış gibi aşinaydı artık halk buna–sert bayan, giyotinin ta kendisiydi bu.Bununla ilgili bir sürü şaka yapılıyordu; başağrısına iyi geldiği, saçların ağarmasını önlediği,cilde özel bir zarafet verdiği söyleniyordu, çoktemiz tıraş eden \"milli ustura\" deniyordu hatta

ona; bayan giyotini öpenler, ufak penceredenbakıp çuvala aksırmış oluyordu. İnsan ırkınınyenilenmesinin sembolü olmuştu bu. Haçınyerini almıştı bir bakıma. İnsanlarıngöğüslerinde, haçtan boş kalan yerde, çeşit çeşitgiyotin modelleri asılıydı artık ve haçın inkâredildiği her yerde bunun önünde eğiliniyor,buna inanılıyordu.Devrim o kadar fazla kelle uçurmuştu ki, hemkendisi hem de kirlettiği toprak kıpkırmızıolmuştu artık. genç bir şeytan için düzenlenmişoyuncak bir yap boz gibi, parçalara ayrılmıştı vegerektiğinde yeniden birleştiriliyordu. Güzelkonuşanı susturuyor, güçlüyü deviriyor, güzelive iyiyi ortadan kaldırıyordu. Halka mal olmuşyirmi iki arkadaş, yirmi biri hayatta, biri ölü,derken bir sabah peşpeşe hepsinin kafalarıuçuyordu. Kralın başını uçuran güçlü kuvvetlicellat, baş görevli mertebesine inmişti ama silahlıolduğu için adaşından[32] hem daha güçlüydühem de daha kördü ve her gün Tanrı'nın kendimabedinin kapılarını yıkmakla meşguldü.

Tüm bu dehşetin ve doğurduğu sonuçlarıniçinde Doktor başı dimdik yürümeye devam etti.Sahip olduğu güçten emin, tedbiri eldenbırakmadan emin adımlarla ilerliyor, nihayetindeLucie'nin kocasını kurtaracağından hiç şüpheetmiyordu. Gelgelelim zaman öyle güçlü vederin akıyor ve her şey öyle büyük bir hızla olupbitiyordu ki, Doktor'un hâlâ sağlam vekendinden emin adımlarla ilerlediği günlerdeCharles, bir yıl üç aydır hapisteydi. Aralıkayında devrim öyle zalim ve çılgın bir hal almıştıki güney nehirleri geceleyin boğulup feci şekildecan vermiş cesetlerden geçilmiyordu vemahkûmlar Güneyin kış güneşinin altındatopluca kurşuna diziliyorlardı. Ama Doktor, tümbu vahşetin içinde hâlâ başı dik ilerliyordu. Ogünlerde Paris'te herkes biliyordu artık onu;herkesten. başkaydı. Sessiz, insancıl, hemhastane hem hapishane kapılarında, mesleğinihem katiller hem de kurbanlar için eşit derecedeicra eden, bambaşka bir insandı. İş başındaykenhali tavrı ve Bastille mahkûmu hikâyesi onudiğer herkesten farklı kılıyordu. Kimse ondanşüphelenmiyor, kimse bir şey sormuyordu ona;

tek bilmek istedikleri gerçekten on sekiz yıl öncehayata döndürülüp döndürülmediği ya da fanilerarasında dolaşan bir ruh olup olmadığıydı.

VBıçkıcıBir yıl üç ay. Lucie her an bir sonraki güngiyotinin kocasının başını uçuracağı korkusuylayaşadı. Her gün taş sokaklardan, içihükümlülerle dolu at arabaları sarsıla sarsılageçiyordu. Güzel genç kızlar, hoş hanımlar,kumrallar, siyah saçlılar, ak saçlılar; delikanlılar;güçlü adamlar ve yaşlılar; soylular ve köylüler;bunların hepsi bayan giyotine kırmızı şarapoluyordu, her gün iğrenç hücrelerinden günışığına çıkarılıp onun kanmak bilmeyensusuzluğunu gidermek üzere sokaklardangeçirilerek taşınıyorlardı. Özgürlük, eşitlik,kardeşlik ya da ölüm; en sonuncusu,gerçekleştirilmesi en kolay olanıydı, \"YaşasınGiyotin!\"Eğer başına gelen bu ani felaketler vezamanın dönüp duran çarkları Doktor'un kızınısersemletip onu beyhude bir ümitsizliğeboğsaydı onun da diğer pek çok insandan farkı

kalmazdı. Ama St. Antoine'daki tavan arasındaak saçlı başı o gencecik göğsüne bastırdığıandan bu yana üstüne düşen görevleri en iyişekilde yerine getirmişti. Her vefalı ve iyiinsanın yapacağı gibi, yargılama günlerinde dehep görevlerine bağlı kaldı.Yeni yerlerine yerleşip babası rutin işlerininbaşına döner dönmez Lucie evi sanki kocası daoradaymış gibi düzenlemişti. Her şey olmasıgereken yerdeydi. Küçük Lucie'yi de tıpkıİngiltere'deki evlerinde olduğu gibi düzenliolarak ders çalıştırıyordu. Yakında yeniden biraraya geleceklerine olan inancım göstermek içinkendi kendine küçük oyunlar oynuyor –Charles'ın aniden çıkıp geleceği güne hazırolsun diye sandalyesini ve kitaplarını kenarakoymak gibi ufak tefek şeylerdi bunlar– vegeceleri, hapishanede, ölümün gölgesindeki pekçok mutsuz mahkûmun arasındaki sevgili kocasıiçin dua ediyordu, böylece zihnini bulandırandüşüncelerden bir nebze olsun uzaklaşmışoluyordu.Lucie'nin görünüşü fazla değişmemişti.

Kızıyla kendisinin giydiği, yas kıyafetlerinianımsatan düz siyah elbiseler mutlu günlerindegiydikleri canlı renkli elbiseler kadar temiz veözenliydi. Lucie'nin rengi solmuştu ve yüzünde,ara sıra değil, artık hep o eski endişeli ifadevardı; aksi halde hâlâ çok hoş ve güzeldi. Bazen,gece babasını öperken, bütün gün içindesakladığı derin acıya boğulur ve hayattaki tekdayanağının o olduğunu söylerdi. Babası da hiçtereddüt etmeden hep şöyle derdi ona: \"Benimhaberim olmadan ona hiçbir şey yapamazlar,onu kurtaracağım Lucie.\"Hayatlarındaki bu değişimin üzerinden fazlageçmemişti ki babası bir akşam eve geldiğindeLucie'ye şöyle dedi:\"Sevgili kızım, hapishanenin üst katlarında,Charles'ın öğleden sonra üçte çıkabildiği birpencere var. Oraya çıkabildiğinde –işler yolundagider de bir aksilik çıkmazsa– seni sokaktagörebilirmiş, öyle diyor, tabii sana göstereceğimyerde durursan. Ama sen onu göremeyeceksin,zavallı kızım, hatta görsen bile, onu tanıdığınıbelli eden bir işaret yapman senin için iyi

olmaz.\"\"Ah bana orayı göster lütfen babacığım, hergün giderim.\"Lucie o günden sonra, yağmur çamurdemeden her türlü havada her gün iki saatbekledi orada. Saat 14.00'ü vurduğunda oradaoluyordu ve 16.00'da kaderine boyun eğmiş birhalde geri dönüyordu. Çok yağışlı ya da soğukolmadığı zamanlarda yanında çocuğunu dagötürüyordu; diğer zamanlar yalnız gidiyordu vetek bir gün bile gitmediği olmadı.Dar ve dolambaçlı bir sokağın karanlık ve pisbir köşesiydi burası. Sokağın bu kısmındaki tekyapı yakacak odun satan bir oduncununbarakasıydı; geri kalanı sadece duvardı.Lucie'nin oraya gelişinin üçüncü günündeoduncu onu fark etti.\"İyi günler yurttaş.\"\"Sana da iyi günler yurttaş!\"

İnsanların birbirine bu şekilde hitap etmesikararlaştırılmıştı artık. Bir süre önce ateşlivatanseverlerin arasında, kendiliğinden, çıkmıştıbu laf ama şimdi herkesin uyması gereken biryasaydı.\"Gene buralarda mı dolaşıyorsun yurttaş?\"\"Gördüğün gibi yurttaş!\"Ufak tefek olan ve gereğinden fazla el kolhareketleri yapan bıçkıcı (bir zamanlar bir yolişçisiydi) hapishaneye bir göz attıktan sonraorayı işaret etti ve on parmağını yüzünün önüneparmaklık gibi götürerek komik bir tavırla,bunların aralarından bakar gibi yaptı.\"Aman neyse, beni ilgilendirmez,\" dedi. Sonraodunları kesmeye devam etti.Ertesi gün Lucie'nin yolunu bekledi ve o gelirgelmez yanına yanaştı.\"Aaa? Yine mi buralarda dolaşıyorsunyurttaş?\"

\"Evet yurttaş.\"\"Ah! Bir de çocuk getirmişsin! Bu seninannen, değil mi, küçük yurttaş?\"Küçük Lucie annesine sokularak, \"Evet midiyeyim anne?\" diye fısıldadı.\"Evet canım.\"\"Evet yurttaş.\"\"Ah! Ama beni ilgilendirmez. Ben işimebakayım. Testeremi gördün mü? Ben bunaküçük giyotinim, diyorum. La, la, la; la, la, la!İşte adamın kafası gitti!\"Adam konuşurken kütük yere düştü ve o dabunu alarak sepete attı.\"Ben kendime, odun giyotininin Samson'u,diyorum. Bak şimdi gene! Loo, loo, loo; loo,loo, loo! İşte kadının kafası da gitti! Şimdi de birçocuk. Hadi bakalım, gıdı gıdı; bıdı bıdı! İşteonunki de koptu. Bütün aileyi hallettik işte!\"

Lucie, adam sepete iki tane de kütük attığındaürperdi; ama bıçkıcı iş başındayken orada olupda ona görünmemek imkânsızdı. Lucie ogünden beri adamdan bir zarar gelmemesi içinoraya her gittiğinde ilk önce onunla sohbetediyor, sık sık da ona içki parası veriyordu; o dahiç nazlanmadan alıyordu bunu.Meraklı bir adamdı bıçkıcı; bazen Lucie onuunutup gözleri hapishanenin çatısına veparmaklıklara dalmış, kalbini kocasına açmışkenbirden kendine gelir ve adamı, elindeki testeredurmuş, dizini iskemlesine dayamış, kendisiniizlerken bulurdu. Böyle zamanlarda o yine, \"Bubeni ilgilendirmez!\" diyerek canhıraş bir şekildeodunları kesmeye devam ederdi.Her türlü havada, karda, kışta, ilkbaharın sertrüzgârlarında, yazın kızgın güneşinin altında,sonbahar yağmurlarında ve sonra gene karda,kışta Lucie her gün iki saat aynı yerde durupbekledi ve her gün oradan ayrılırkenhapishanenin duvarını öptü. Kocası onu(babasından öğrendiğine göre) bazen beş-altıseferde ancak bir kez görüyordu, bazen iki-üç

gün üst üste gördüğü oluyordu, bazen de bir-ikihafta hiç görmüyordu. Ama kocasının onugörme ihtimali ve bazen de görebilmesi onuniçin yeterliydi ve bu yüzden haftanın yedi günüorada öylece dikilebilirdi.Lucie böyle gidip gelirken ve babası bütün odehşetin içinde başı dimdik ilerlemeye devamederken aralık ayı geldi çattı. Kar hafiftenatıştırırken Lucie her zamanki köşesine vardı.Halk çılgınca bir keyifle kutlama yapıyordu.Gelirken, tepelerine küçük kırmızı şapkalargeçirilmiş olan küçük mızraklarla süslenmişevler görmüştü; bir de üç renkli kurdelelerlestandart yazı (en revaçta olan üç renkli harflerdi)yazılıydı:\"Cumhuriyet Birdir ve Bölünemez. Özgürlük,Eşitlik, Kardeşlik ya da Ölüm!\"Bıçkıcının sefil dükkânı o kadar küçüktü kicephesi bu yazıtı taşımaya yetmemişti. Amasonra buna ölüm kelimesini zar zor sıkıştıracakbirini bulmuştu. Dükkânın tepesine, iyi birvatandaş olmanın gereği, mızrakla şapka

yerleştirmiş, bir penceresine de \"Küçük AzizeGiyotin\" adını verdiği testeresini koymuştu –nede olsa o vakitlerde bu keskin bayan artık herkestarafından biliniyordu. Dükkânı kapalıydı vebıçkıcı da orada değildi; böylece Lucie yalnızkalıp rahat bir nefes aldı.Ama bıçkıcı uzakta değildi, az sonra birhareketlilik oldu ve Luice yaklaşan bağrışlarduydu; içini büyük bir korku kaplamıştı. Çokgeçmeden, İntikam ile Bıçkıcı'nın tam ortada, elele olduğu kalabalık bir grup insan, hapishaneduvarının köşesinden sel gibi aktı. Aşağı yukarıbeş yüz kişi vardı ve sanki beş bin şeytan gibidans ediyorlardı. Kendi söyledikleri şarkılardanbaşka müzik yoktu. Devrimin popüler şarkısıyladans ediyor, diş gıcırtısını andıran zalim birtempo tutuyorlardı. Kadınlarla erkekler birliktedans ediyordu; bazen sırf kadınlar, bazen sırferkekler sanki bu felaket onları bir arayagetirmiş gibi dans ediyorlardı. İlk başta kabasaba kırmızı şapkalar ve kaba yünlü giysilerdenoluşan bir fırtınaydılar; ama sonra sokağadoluşup Lucie'nin etrafında dans etmek için

durduklarında, hepsinin içinde kendindengeçercesine dans eden korkunç bir yaratığınruhu uyandı. Bir ileri bir geri gidiyorlar,birbirlerinin ellerine vuruyorlar, sonra birbirlerinikafalarından yakalayıp tek başlarına dönüyorlar,sonra gene birbirlerine tutunup çoğu yereyuvarlanıncaya kadar çifter çifter dönüyorlardı.Onlar yerdeyken diğerleri el ele tutuşup hepberaber halka halinde dönüyordu; derken halkatekrar dağıldı ve ikili dörtlü halkalar halindedönüp durduktan sonra hep birlikte durdular,derken tekrar başladılar, gene birbirlerinevurdular, birbirlerini kafalarından tuttular vedağıldılar, sonra ters yöne döndüler, derkenhepsi başka yana dönmeye başladı. Birden genedurdular, beklediler ve zamanı geri almış gibi,yol boyunca sıra sıra dizildiler ve başlarıönlerinde, yumrukları havada bağıra çağırailerlediler. Hiçbir kavga bu dans kadar korkunçolamazdı. Öyle tuhaf bir şeydi ki bu –birzamanlar masum ama şimdi şeytanlık içeren–sağlıklı olabilecek bir eğlence, insanların kanınıtutuşturan, duygularını altüst eden ve yüreklerinikatılaştıran bir olay haline gelmişti. İçerdiği

gözle görülür ölçüdeki incelik bu dansı daha daçirkinleştiriyor, iyi olan her şeyin nasıl yamulupbozulabileceğini ortaya koyuyordu. Gençkızların çıplak böğürleri, çılgınca salınanneredeyse çocuk yaştaki güzel kafalar ve bu kanile pislik bataklığında bata çıka ilerleyen narinayaklar bu delirmiş anın birer parçasıydı.Carmagnole[33] dansıydı bu. KalabalıkLucie'yi korkmuş ve şaşkına dönmüş bir haldebıçkıcının barakasının kapısında bırakıpgittiğinde, kar taneleri birer tüy gibi usul usuldüşerek, hiç olmadığı kadar beyaz ve yumuşak,yeri kaplamaya başladı.\"Aa, babacığım!\" dedi Lucie, bir an içinelleriyle kararttığı gözlerini yukarı kaldırıpkarşısında babasını gördüğünde, \"ne kadarberbat, ne kadar kötü bir görüntüydü öyle!\"\"Biliyorum yavrum, biliyorum. Bunları dahaönce de gördüm ben. Korkma sakın! Hiçbirisana zarar veremez.\"

\"Kendim için korkmuyorum babacığım. Amakocamı ve onun bu insanların insafına kaldığınıdüşündüğümde...\"\"Onu çok yakında onların insafındankurtaracağız. Ben gelirken o da pencereyegidiyordu, sana bunu söylemeye geldim ben de.Çevrede görecek kimse yok şimdi. En üst kattakipencereye bir öpücük gönderebilirsin.\"\"Tamam baba ve bu öpücükle ruhumu dayollayacağım şimdi ona.\"\"Ama onu göremiyorsun değil mi, zavallıyavrucuğum?\"\"Hayır baba!\" dedi Lucie, elini öpüp hasretleöpücük gönderirken bir yandan da ağlıyordu,\"Hayır!\"Derken karda bir ayak sesi duyuldu. GelenMadam Defarge'dı. \"Selam yurttaş,\" dediDoktor. \"Selam yurttaş,\" diye karşılık verdi o da.Başka da bir şey demediler. Madam Defargebeyaz yolda bir gölge gibi ilerleyip gözden

kayboldu.\"Koluma gir yavrucuğum. Onun iyiliği içinburadan neşeli ve cesur bir havayla geç şimdi.Aferin,\" yürümeye başlamışlardı; \"hem boşunadeğil bu neşe. Charles yarın yenidenmahkemeye çıkacak.\"\"Yarın mı!\"\"Kaybedecek zamanımız yok. Ben iyihazırlandım, ama almamız gereken tedbirler var;o resmen mahkemeye çağırılmadan alınamazdıbu tedbirler. Karar daha kendisine bildirilmediama yarın mahkemeye çıkarılacağından veConciergerie Hapishanesi'ne gönderileceğindeneminim; haberi tam vaktinde aldım.Korkmuyorsun değil mi?\"Lucie zar zor, \"Size güveniyorum,\" diyebildi.\"Güvenmelisin. Bütün endişelerin çokyakında sona erecek yavrucuğum; mahkemedenbirkaç saat sonra sevdiğine kavuşacaksın; onunher açıdan emniyetini sağladım. Şimdi Lorry'yi

görmem lazım.\"Durdu. Ağır ağır yaklaşan bir araba sesiduyuldu. Bunun ne anlama geldiğini ikisi degayet iyi biliyordu. Bir İki. Üç. Mahkûmlarıgiyotine götüren üç araba korkunç yükleriyledingin karın üzerinde ilerliyordu.\"Lorry'yi görmeliyim,\" diye tekrarladı.Bu sağlam yaşlı adam hâlâ en güvendiğikişiydi; bu durum hiç değişmemişti. Elkonulmuş ve devletin malı olmuş mülkler içinsık sık ona ve kayıtlarına baş vuruluyordu. O damal sahiplerini elinden geldiğince koruyordu.Tellson'un elindekileri onun kadar iyi koruyacakve bunu bu soğukkanlılıkta yapacak biri dahabulunamazdı.Kızıla çalan sarı ve bulanık gökyüzü ve SeineNehri'nden yükselen sis, akşamın habercisiydi.Bankaya vardıklarında hava kararmak üzereydi.Monsenyör'ün görkemli konutu harap veboşaltılmış bir haldeydi şimdi. Avludaki toz vekül yığınlarının üzerinde şu kelimeler yazılıydı:

\"Ulusal Mülk. Cumhuriyet Birdir veBölünemez. Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik ya daÖlüm!\"Mr. Lorry'nin yanında kim vardı acaba –sandalyenin üzerinde binici ceketi olan– vegörülmemesi gereken kişi kimdi? Tedirgin veşaşkın bir halde sevdiğini kollarına almak içinortaya çıkan bu kişi kimin yanından daha yenigelmişti? Sesini yükseltip başını girdiği kapıdanyana çevirerek, Lucie'nin titrek sesle söylemişolduğu, \"Conciergerie'ye gönderilmiş ve yarınyargılanacak mıymış?\" sözlerini kime tekraretmiş olabilirdi?

VIZaferBeş yargıç, bir savcı ve kararlı bir jüridenoluşan korkunç mahkeme kurulu her güntoplanıyordu. Listeleri her akşam çeşitlihapishanelere yollanır ve bunlar oralardakigardiyanlar tarafından mahkûmlara okunurdu.\"İçeridekiler, yaklaşın da akşam gazetesinidinleyin!\" pek çok gardiyanın yaptığı birespriydi.\"Charles Evremonde, yani Darnay!\"Böylece akşam gazetesi faslı, La Force'dabaşladı nihayet.İsmi okunan kişiler, ölümü bekleyenmahkûmlara ayrılan yere geçerlerdi. CharlesEvremonde, yani Darnay, bunun ne demekolduğunu bilirdi; zira yüzlercesi böyle gitmiştidaha önce.

İsimleri okumak için gözlük takmış olan şişsuratlı gardiyan, adını söylediği kişinin yerinegeçtiğinden emin olmak için başını kaldırıp gözattıktan sonra yeniden listesine dönerek herisimde aynı işlemi tekrarladı. Listede yirmi üçisim vardı, ama sadece yirmi kişiden ses geldi,çünkü çağrılanlardan biri hücresinde ölüpunutulmuş, diğer ikisi de çoktan giyotinleöldürülüp unutulmuştu. Liste, Charles Darnay'inhapishaneye ilk geldiği gece diğer tutuklularlakarşılaştığı kubbeli salonda okunuyordu. Omahkûmların hepsi katliamda yok edilmişti;Darnay'in geldiğinden beri yakınlaştığı ve sonraayrıldığı herkes darağacında ölmüştü.Birbirlerine söyledikleri aceleci veda sözlerive iyi dileklerin ardından çabucak ayrıldılar. Hergün yaşanan bir olaydı bu, sonra da La Forcetopluluğu, o günün akşamına, verilen kayıplariçin düzenlenecek oyunlar, bir de küçük konseriçin hazırlıklara daldı. Parmaklıkların önündetoplaşıp ağlaştılar; ama akşamki eğlence içingiden yirmi kişinin yerini doldurmakgerekiyordu ve kapıların kilitlenme saatine az

kalmıştı; ortak odalarla koridorlar gece boyugözcülük etsin diye koca köpeklere devredilirdi.Mahkûmlar duyarsız ya da duygusuz değillerdi;o zamanın gerektirdiği şekilde davranıyorlardısadece. Aynı şekilde, ince bir farkla da olsa, birtür coşkunluk ya da sarhoşluk hali, hiç şüpheyok ki, içlerinden bazılarına giyotine giderkengereksiz bir cesaret veriyordu ve bundan dolayıölmek yalnızca övünülecek bir şey değil, aynızamanda halkın kudurmuş zihninden yayılanfeci bir enfeksiyon gibiydi. Veba zamanıbazılarının bu hastalığa içten içe duyduğuyakalanma isteği gibi –acayip bir şekilde bundanölmek istiyorlardı. Aslında hepimizin içindesaklı olan ve ortaya çıkmak için belli şartlarbekleyen bu tür tuhaflıklar vardır.Conciergerie'ye giden yol kısa ve karanlıktı;haşarat dolu hücrelerinde geçen gece ise uzunve soğuk. Ertesi gün Charles Darnay'in adıokunmadan önce on beş mahkûm yargılandı.Hepsi de suçlu bulundu ve bunların duruşmasıbir buçuk saat sürdü.Bir süre sonra, \"Adı Darnay olarak geçen

Charles Evremonde,\" diyerek onu kürsüyeçağırdılar.Jüri üyeleri tüylü şapkalarla oturuyorlardı;ama diğer pek çok kişide kaba kırmızı şapkalarve üç renkli rozetler vardı. Charles Darnay jüriyeve gürültücü kalabalığa baktığında her şeyintersine dönmüş olduğunu ve canilerin dürüstinsanları yargıladığını düşündü belki de. Şehrinen aşağı, en zalim ve en alçak kesimi, hiç deaşağı ve alçak olmayan sayılarıyla salonunruhunu yönlendiriyordu; bağıra çağıra fikifbeyan ediyor, alkışlıyor, karşı çıkıyor, tahminyürütüyor ve jüriye bir çırpıda kararverdirtiyorlardı. Erkeklerin büyük bir kısmındaçeşit çeşit silah vardı; kadınların ise kimi bıçak,kimi hançer taşıyordu ve bazıları yemek yiyipbir şeyler içerek duruşmayı takip ederken, pekçoğu da örgü örüyordu. Örgü örenlerin arasındaelindeki örgünün yanı sıra, koltuğunun altınaboş bir şiş sıkıştırmış bir kadın vardı. En önsıradaydı, Charles'ın bariyere vardığı o ilkgünden beri görmediği ama görür görmeztanıdığı Defarge'ın yanında. Kadının birkaç defa

adamın kulağına bir şeyler fısıldadığını gördü veonun karısı olduğunu düşündü; ama bu ikisinebakarken asıl dikkatini çeken şey, kendisine bukadar yakın durmalarına rağmen orıa hiçbakmamalarıydı. Sanki inatçı bir kararlılıkla birşey bekliyor gibiydiler ve gözlerini jürininüzerinden bir an için bile ayırmıyorlardı.Başkanın önünde, üzerinde her zamanki sadekıyafetiyle, Doktor Manette oturuyordu.Mahkûmun görebildiği kadarıyla, kabacarmagnole kıyafetlerine bürünmeyipüzerlerinde her zamanki kıyafetler olan vemahkemeyle hiçbir bağlantısı olmayan birkendisi bir de Mr. Lorry vardı.Charles Evremonde, yani Darnay, savcıtarafından mültecilikle suçlanıyordu ve bütünmültecileri ölüme mahkûm eden yasayadayanarak, Cumhuriyet'in bedelini hayatıylaödemeliydi o da. Yasanın, o Fransa'yadöndükten sonra çıkmış olmasının bir önemiyoktu. Şu anda karşılarındaydı ve yasa daönlerindeydi; Evremonde Fransa'ya gizlicegelmişti ve kellesi isteniyordu.

\"Uçurun kellesini!\" diye bağırdı halk\"Cumhuriyet düşmanı o!\"Başkan bağırtılan dindirmek için zilini çalıpmahkûma uzun süredir İngiltere'de yaşadığınındoğru olup olmadığını sordu.Şüphesiz öyleydi.O zaman o bir mülteci olmuyor muydu? Okendisini ne olarak adlandırıyordu?Yasanın içerdiği anlamda bir mülteciolmadığını düşünüyordu.Neden böyle düşünüyordu? Başkan bilmekistedi.Çünkü kendisinin hiç hoşlanmadığı birunvandan ve gene hiç hoşlanmadığı birmevkiden kendi isteğiyle vazgeçmiş, ülkesiniterk etmişti –mahkemenin şu anki mültecitanımını kabul ediyordu– ama o Fransa'da,insanların sırtından geçinmek yerine İngiltere'dekendi çabasıyla bir yerlere gelmek istemişti.

Bunu nasıl kanıtlayacaktı?İki tanığının adını verdi:Theophile Gabelle ve Alexandre Manette.Ama İngiltere'de evlenmemiş miydi? Başkanhatırlattı hemen.Doğruydu, ama bir İngiliz'le değil.Bir Fransız vatandaşı mıydı?Evet. Doğuştan.Adı neydi, ailesi kimdi?\"Lucie Manette, şurada oturan iyi yürekliDoktor Manette'in tek kızı.\"Bu cevap halkın üzerinde olumlu bir etkiyapmıştı. İyi tanınan iyi yürekli doktorun adınıduyunca salondakiler coşkuyla bağırdılar.İnsanların duygulan o kadar değişkendi ki, dahabir dakika önce mahkûmu dışarı sürükleyip

katletme düşüncesiyle ona kötü kötü bakanvahşi yüzlerden şimdi gözyaşları dökülüyordu,Charles Darnay bu tehlikeli yoldaki ilkadımlarını. Doktor Manette'in kendisinedefalarca tekrarladığı tavsiyeler doğrultusundaatmıştı. Önündeki her adımı gene bu tedbirlidanışman belirlemişti ve ilerleyeceği yolun herkarışını hesaplamıştı.Başkan ona Fransa'ya neden daha önce değilde, tutuklandığı tarihte döndüğünü sordu.Daha önce dönmemişti; çünkü Fransa'da, terkettiği o şeylerden başka geçimini sağlayacağı birşey yoktu; oysa İngiltere'de Fransız dili veedebiyatı öğretmenliği yaparak geçiniyordu.Buraya, kendisinin yokluğu yüzünden hayatınıntehlikeye girdiğini söyleyen bir Fransızvatandaşının ısrarlı ve yazılı ricası üzerinedönmüştü. Bir vatandaşın hayatını kurtarmak vene pahasına olursa olsun onun için şahitlikyapmak, gerçeği söylemek için gelmişti. Bu,Cumhuriyet'e karşı, işlenmiş bir suç olabilirmiydi?

Halk coşkuyla bağırdı, \"Hayır!\" ve Başkanonları susturmak için zilini salladı. Ama işeyaramadı, çünkü hâlâ \"Hayır!\" diye bağırmayadevam ediyorlardı, derken sesler kendiliğindenkesildi.Başkan bu vatandaşın adını öğrenmek istedi.Sanık, söz konusu kişinin, kendisinin ilk tanığıolduğunu söyledi. Ardından kendinden emin birşekilde, bariyerde elinden alınan ama şimdiBaşkan'ın önündeki kâğıtların arasında olmasıgereken mektuptan bahsetti. Doktor –öncedenDarnay'e söz verdiği gibi– mektubun oradaolmasını sağlamıştı ve sıra dava tutanaklarınageldiğinde ortaya çıkartılıp okundu. Bunundoğruluğunu onaylaması için Yurttaş Gabelleçağırıldı ve o da doğruladı bunu. ArdındanYurttaş Gabelle, mahkemenin, uğraşmasıgereken Cumhuriyet düşmanlarının fazlalığındankendisini Abbaye Hapishanesi'nde unuttuğunuoldukça ince ve nazik bir şekilde ima etti –aslında mahkemenin yurtsever hafızasındantamamen silinmişti– ki yargılanmasından üç günönce ortaya çıkmıştı bu durum ve yurttaş

Evremonde'nin, yani Darnay'in teslim olmasıylajüri, Gabelle'e yöneltilen suçlamanın ortadankalktığını ve serbest bırakıldığını açıkladı.Soruların yöneltildiği bir sonraki kişi DoktorManette'ti. Sevilen kişiliği, cevaplarının açıklığıinsanların üzerinde büyük bir etki yaratmıştı;ama konuşmaya devam edip de, uzunmahkûmiyetinden kurtulduktan sonra edindiğiilk dostun bu sanık olduğunu söylediğinde vesanığın İngiltere'de sürgün kaldığı yıllarda kızınave kendisine daima sadık ve bağlı kaldığım,oradaki aristokrat hükümetle hiçbir yakınlığıolmadığını, hatta onun İngiltere düşmanı veAmerika dostu olduğunu iddia ederekyargıladıklarını söylediğinde –bütün buayrıntıları tüm sağduyusu, gerçekliği ve içtenliğiile ortaya döktüğünde jüri de halkla hemfikiroldu. Sonunda Doktor Manette, orada bulunanMösyö Lorry adındaki İngiliz beyefendininİngiltere'deki mahkemede tıpkı kendisi gibitanıklık ettiğini ve az önce anlattıklarınıdoğrulayabileceğini söylediğinde jüri bukadarının yeterli olduğunu ve eğer Başkan için

de uygunsa oylarını açıklayabileceklerinibildirdi.Her bir oyda Jüri üyeleri oylarını tek tek,yüksek sesle açıklıyordu), kalabalık büyük bircoşkuyla alkışlıyordu. Hepsi mahkûmun lehineoy vermişti ve Başkan onun beraat ettiğiniaçıkladı.Sonra kalabalığın nasıl bir döneklikyapabileceğini ya da dürtülerin nasıl cömertliğeve merhamete dönüşebileceğini ya da kabarmışzalim öfkenin nasıl sonlanabileceğini ortayakoyan o tuhaf sahnelerden biri yaşanmayabaşladı. Kimse bu tuhaf sahnelerin asıl sebebininhangisi olduğunu söyleyemezdi; belki de ikincisibaşta olmak üzere, hepsinin bir karışımıydı.Akan kanların üzerinden çok geçmemişti kiberaat kararıyla salon gözyaşlarına boğuldu vekadın erkek o kadar çok insan bir anda yanınakoşup kardeşçe duygularla boynuna sarıldı ki,Darnay o can sıkıcı ve uzun mahkûmiyetinardından yorgunluktan düşüp bayılacak gibioldu; öte yandan gayet iyi biliyordu ki, aynıkalabalık, farklı bir akıntıya kapılmış olsa bu

defa onu lime lime edip sokaklara saçmak içinaynı yoğunlukla üzerine hücum ederdi.Yargılanacak olan diğer mahkûmlara yeraçmak için Darnay'i dışarı çıkarttıklarında bütüno kucaklamalardan kurtulmuş oldu. Ondansonraki beş kişi, Cumhuriyet düşmanı olaraktopluca yargılanacaktı, zira Cumhuriyet'e nesözle ne eylemle destek olmuşlardı. Mahkeme,aradaki açığı ve bu ulusal kaybı çabucak telafietmek istercesine, Darnay daha salondançıkmadan getirilen bu beş adamın yirmi dört saatiçinde idam edilmesine karar verdi. En baştakimahkûm, bu kararı, hapishanelerde âdet halinegelmiş ölüm işaretiyle –parmağını kaldırarak–Darnay'e iletti ve hepsi birden \"YaşasınCumhuriyet!\" diye bağırdı.Doğrusu bu beş kişinin duruşmalarınıuzatacak izleyicileri kalmamıştı, çünkü Darnayve Doktor Manette kapıdan çıktıkları andaonlara koca bir kalabalık eşlik etmişti ve hepside mahkemede gördükleri tiplerdi –Darnay'inboş yere bakındığı iki kişi dışında. Dışarıçıkmasıyla kalabalık yeniden yaşlı gözlerle,


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook