için son günlerdeki bu ayakkabıcılık meselesininkendi kafasında yarattığı can sıkıcı bir hayalolup olmadığına karar veremedi; ne de olsaarkadaşı her zamanki kıyafetleri ve görüntüsü veher zamanki meşguliyetiyle tam karşısındaoturuyor ve kendisinde meydana gelendeğişiklik ya da rahatsızlığa dair en ufak birbelirti göstermiyordu.İlk anda yaşadığı zihin karmaşasının veşaşkınlığın ardından her şey biraz dahanetleşiyordu. Eğer bu yaşananlar gerçekolmasaydı ve geçerli bir sebebi olmasaydı, JarvisLorry'nin orada ne işi vardı? Neden Dr.Manette'in muayenehanesindeki kanepede,üzerinde kıyafetleriyle uyuyakalmıştı ve sabahınbu erken saatinde Doktor'un yatak odasınınkapısının önünde bu meselelerle kurcalıyordukafasını?Birkaç dakika içinde Miss Pross yanına gelmişbir şeyler fısıldıyordu. Eğer içinde hâlâ bir şüphekırıntısı kalmış olsaydı Miss Pross'un sözlerikesinlikle bunu gidermiş olacaktı; ama o zamanakadar Mr. Lorry'nin zihni berraklaşmış, aklında
herhangi bir şüphe kalmamıştı. Her zamankikahvaltı saatine kadar beklemeyi, sonra da sankihiçbir şey olmamış gibi Doktor'la görüşmeyiönerdi. Eğer Doktor her zamanki doğaldurumundaysa, Mr. Lorry, tedbiri eldenbırakmadan, ondan artık bunca sıkıntının içindetoparlayabildiği kadarıyla biraz akıl fikirvermesini isteyecekti.Kendini Mr. Lorry'nin sağduyusuna bırakmışMiss Pross ile birlikte plan itinayla uygulandı.Her zamanki usule uygun giyinip kuşanması içinbolca vakti olan Mr. Lorry, kahvaltıda beyazketen gömleği ve düzgün bacaklarını ortayakoyan her zamanki ipek çoraplarıyla yerini aldı.Doktor her zamanki gibi kahvaltıya çağrıldı ve oda teşrif etti.Mr. Lorry; ona ancak nazikçe ve aşama aşamayaklaşabilirlerse sağlam bir ilerlemekaydedebileceklerini düşünüyordu ve bu yollaanlayabildikleri kadarıyla, Doktor kızınındüğününün bir gün önce olduğunu sanıyordu.Laf arasında geçen, ama aslında kasıtlı olarakbahsedilen ve hangi günde ve ayda olunduğunu
ortaya koyan bir mevzu Doktor'u düşünmeye,kafasında hesap yapmaya itmiş, gözle görünürölçüde huzursuz etmişti onu. Öte yandan, diğerher açıdan o kadar kendindeydi ki, Mr. Lorryaradığı çareye ulaşmaya azmetti. Çare Doktor'unkendisiydi.Böylece kahvaltı bitip sofra toplandıktansonra Mr. Lorry ile Doktor yalnız kaldıklarında,Mr. Lorry şefkatli bir sesle arkadaşına şöylededi:\"Dostum Manette, aramızda kalsın ama beniderinden ilgilendiren çok tuhaf bir meselehakkında görüşlerinizi almak içinsabırsızlanıyorum; yani aslında bana çok tuhafgeliyor, belki de benden daha bilgili olduğunuziçin size o kadar tuhaf gelmeyecek.\"Son günlerdeki meşguliyetinden dolayı rengideğişen ellerine göz atan Doktor'un canı sıkılmışgörünüyordu, ama Mr. Lorry'yi dikkatle dinledi.Biraz önce ellerine yeterince göz atmıştı.\"Doktor Manette,\" dedi Mr. Lorry arkadaşının
koluna sevgiyle dokunarak, \"bu benim çokyakın bir dostumun meselesidir. Lütfendiyeceklerime çok iyi kulak verin ve onun adına–daha da önemlisi, kızının– evet kızının hatırınabana biraz fikir verin, sevgili dostum.\"\"Anladığım kadarıyla,\" dedi Doktor alçak birsesle, \"zihinsel bir şok bu herhalde?\"\"Doğru!\"\"Açıkça anlatın,\" dedi Doktor. \"Hiçbirayrıntıyı atlamayın.\"Birbirlerini anladıklarını gören Mr. Lorrykonuşmaya devam etti.\"Sevgili Manette, bu eski ve uzun süredirdevam eden türde bir şok ve duygulara, hislere,eeh –sizin de dediğiniz gibi– zihne çok büyükve şiddetli ölçüde tesir ediyor. Zihin. Bu öyle birşok ki, geldiğinde kurbanını bambaşka bir âlemegötürüyor, ne kadar süre kalıyor bilinmez,çünkü kendisi ne kadar zaman geçtiğinianlayamıyor sanırım ve bunu anlamanın da
başka hiçbir yolu yok. Hasta bu şok halinden,kendisinin de açıklayamadığı bir şekilde çıkıyor–bir keresinde herkesin önünde bunu çarpıcı birbiçimde ortaya koymuştu. Bu şoktan çıktığındatamamen eski haline dönüyor, yani son derecezeki, zihinsel işlevler bakımından yetkin,bedensel olarak müthiş aktif ve zaten engin olanbilgisini durmadan tazeleme peşinde olan biradam oluveriyordu. Ama ne yazık ki\" –duraksayıp derin bir nefes aldı– \"rahatsızlığınüksetti.\"Doktor alçak bir sesle sordu, \"Ne kadarsürdü?\"\"Dokuz gün dokuz gece.\"\"Nasıl gösterdi peki kendini? Acaba,\" buarada yine ellerine bir göz atmıştı Doktor, \"buşokla bağlantısı olan, eski bir uğraşına geri midöndü?\"\"Aynen öyle oldu.\"\"Peki siz hiç onu,\" dedi tane tane ve sakince
konuşarak, \"o işle uğraşırken görmüş müydünüzdaha önce?\"\"Bir kere görmüştüm.\"\"Peki rahatsızlığı nüksettiğinde bazı açılardan–ya da her açıdan– o gördüğünüzdeki gibimiydi?\"\"Her açıdan aynıydı diye düşünüyorum.\"\"Demin kızından bahsettiniz. O burahatsızlığın nüksettiğini biliyor mu?\"\"Hayır. Bu durum ondan saklandı, umarımhep de saklı tutulacak. Bunu bir ben biliyorum,bir de güvenilir bir kişi daha.\"Doktor, Mr. Lorry'nin elini sıkıca tutupmırıldandı, \"Çok naziksiniz. Çok düşünceli birdavranış bu!\" dedi. Mr. Lorry de onun elinisıkıca tutarak karşılık verdi ve bir süre sessizkaldılar.\"Şimdi sevgili Manette,\" dedi Mr. Lorry biraz
sonra, en nazik ve şefkatli haliyle, \"ben sadecebir işadamıyım ve böyle çetrefil ve zormeseleleri çözme konusunda pek iyi değilim.Fazla bilgim yok; kafam da basmaz bu işlere,bana yol göstermenizi rica ediyorum sizden. Bukonuda sizden başka kimseye bu kadargüvenemem. Dünyada sizin kadar bu konudabilgisine güvenebileceğim kimse yok. Burahatsızlık nasıl nüksediyor acaba söyleyebilirmisiniz? Tekrar etme riski var mı? Tekrarı etmesiönlenebilir mi? Tekrar ederse nasıl tedaviedilmeli? Neden böyle bir şey oluyor? Dostumiçin ne yapabilirim? Dostuna yardım etmekonusunda benim kadar istekli olan biri dahayoktur herhalde, ama bir bilsem ne yapacağımı.Böyle bir durumda ne yapacağımı bilmiyorum.Eğer siz bana zekânızla, bilginizle vedeneyiminizle doğru yolu gösterirseniz bir şeyleryapabilirim; ama yol yordam bilmeden elimdenfazla bir şey gelmiyor. Lütfen anlatın bana,durumu daha net görmemi sağlayın ve onayardımcı olabilmem için yol gösterin.\"Doktor Manette bu içten sözlerin ardından
düşüncelere daldı ve Mr. Lorry de fazla üstünegitmedi.\"Bana kalırsa sevgili dostum,\" dedi Doktor,kendini zorlayıp sessizliği bozarak, \"anlattığınızrahatsızlık hastanın beklemediği bir şey değildi.\"Mr. Lorry, \"Peki o bundan korkuyor muydu?\"diye sormayı göze aldı.\"Hem de çok.\" Doktor istemsizce ürperdi.\"Böyle bir endişenin hastanın üzerinde nekadar büyük bir yük yarattığını ve onu bu kadarüzen bir konu hakkında kendisini konuşmayazorlamasının ne kadar zor –hatta neredeyseimkânsız– olduğunu bilemezsiniz.\"\"Peki acaba,\" dedi Mr. Lorry, \"bu başınageldiğinde, bu sırrı birine açabilse biraz olsunrahatlamaz mıydı?\"\"Rahatlardı herhalde. Ama söylediğim gibi, buneredeyse imkânsız bir durum. Hatta –bazıdurumlarda– bunun oldukça imkânsız olduğunu
düşünüyorum.\"Kısa bir sessizliğin ardından, \"Peki,\" dedi Mr.Lorry, elini yeniden nazikçe Doktor'un kolunakoyarak, \"siz bu krizi neye bağlıyorsunuz?\"\"Bence,\" dedi Doktor Manette, \"bu illetin ilkortaya çıkış sebebini zihninde yoğun bir şekildeyeniden yaşatan fevkalade bir durum oldu. Onamüthiş ıstırap veren bir takım güçlü çağrışımlaroluştu zihninde sanırım. Belki de bir süredir buçağrışımların –kimi durumlarda– yani birsebeple canlanacağı yolunda korkular vardıiçinde. Kendini boş yere bunlara hazırlamayaçalıştı; belki de bütün bu hazırlık ve çaba onungücünü kırdı.\"\"Peki bu rahatsızlık sırasında yaşadıklarınıhatırlıyor mudur?\" diye sordu Mr. Lorry doğalbir tereddütle.Doktor üzgün bir şekilde odaya gözgezdirdikten sonra başını iki yana sallayıp alçakbir sesle cevap verdi, \"Hayır, hiçbir şey.\"
\"Biraz da gelecekten bahsedelim o zaman,\"dedi Mr Lorry.\"Gelecekten,\" dedi Doktor yeniden gücünütoparlayarak, \"oldukça umutluyum. Bu son krizibu kadar çabuk atlattıysa Tanrı'dan ümitkesilmez. Uzun süredir korku içinde vebelirsizce beklediği karmaşık bir olayın baskısıaltında ezilmiş, üstesinden gelmeye çabalamış vekara bulutlar dağıldıktan sonra iyileşebildiyse,bundan sonrası daha kötü olamaz.\"\"Çok iyi! Rahatladım gerçekten. Çok teşekkürederim size!\" dedi Mr. Lorry.\"Ben teşekkür ederim!\" diye yineledi Doktor,başını saygıyla eğerek.\"Yalnız iki mesele daha var ki,\" dedi Mr.Lorry, \"sizin fikrinize ihtiyacım var. Anlatayımmı?\"\"Arkadaşınıza bundan daha büyük bir iyilikyapamazsınız.\" Doktor elini Mr. Lorry'ye uzattı.
\"O zaman birinci mesele şöyle: Dostum yapıitibarıyla son derece çalışkan ve inanılmazölçüde enerjik bir insandır; bilgisini artırmak içinbüyük gayret sarf eder, durmadan okur,deneyler yapar, hiç boş durmaz. Bu kadarçalışmak fazla mı geldi acaba ona?\"\"Sanmıyorum. Zihnini hep bir şeylerle meşguletmeye alışmış o zaten. Bu, bir parça onundoğası, bir parça da yaşadığı sıkıntının sonucuolabilir. Kafası sağlıklı şeylerle uğraştığı sürece,sağlıksız bir yöne kayma tehlikesi azalır. Kendikendini gözlemleyerek böyle bir bulgu eldeetmiş olabilir.\"\"Kendisini gereğinden fazla zorlamadığındaneminsiniz yani?\"\"Bana kalırsa öyle.\"\"Peki sevgili Manette, eğer o şimdi kendinigereğinden fazla yorarsa...\"\"Sevgili Lorry, bunu sanmıyorum. Bir süredirciddi anlamda bir sıkıntı varmış hayatında, şimdi
başka şeylerle meşgul olmaya ihtiyacı var.\"\"Kusura bakmayın, biraz ısrarcı birişadamıyım işte. Kendini aşırı yorduğunu farzedersek, bu rahatsızlık yeniden ortaya çıkar mıdersiniz?\"\"Sanmam. Böyle bir sebeple,\" dedi DoktorManette, kendinden emin bir tarzda,\"rahatsızlığının yeniden ortaya çıkacağını hiçsanmıyorum. Bana kalırsa bundan sonra, krizinüksettirebilecek tek şey, yaşayacağı sarsıcı birhis olur. Tüm olanlardan sonra ve iyileşmesininardından bu berbat illetin bir daha yakasınayapışacağına pek ihtimal vermiyorum. Burahatsızlığı nüksettirme ihtimali olan durumlarınortadan kalktığına inanıyorum artık.\"Ufacık bir şeyin zihnin hassas yapısını alt üstedebileceğinin bilincindeki bir adamınçekingenliğiyle konuşmuştu Doktor Manette, öteyandan yaşadığı acılar ve gösterdiği sabırlabirlikte zamanla gelişen bir kendine güven devardı halinde. Bu güveni arkadaşı sarsacakdeğildi. Mr. Lorry çok daha rahatlamış,
Doktor'un sözlerinden cesaret bulmuştu ve ikincimeseleye geçti. Bunun çok zor olacağınıhissediyordu; ama Miss Pross'la bir pazar sabahıaralarında geçen konuşmayı ve son dokuzgünde gördüklerini düşününce bu durumlayüzleşmesi gerektiğini anladı.\"Dostumun iyi bir şekilde atlattığı bu geçicirahatsızlığı sırasında uğraştığı şeye,\" dedi Mr.Lorry, boğazını temizleyerek, \"demircilik işidiyebiliriz, evet demircilik. Durumu dahasomutlaştırmak için diyelim ki, eski kötügünlerinde küçük bir demirci ocağında çalışırdı.Şimdi de hiç beklenmedik anlarda gene kendiniocağında sanıyor. Bunu bu şekilde yaşatmasıçok acı değil mi?\"Doktor elini alnına götürüp ayağını sinirli birşekilde yere vurdu.Mr. Lorry, \"Hep yanında tuttu ocağı,\" dediarkadaşına endişeli gözlerle bakarak. \"Bunuevden atması iyi olmaz mı kendisi için?\"Doktor hâlâ elleri alnında, ayağını sinirli sinirli
yere vuruyordu.\"Bir tavsiyede bulunmak zor geldi sanırım,\"dedi Mr. Lorry. \"Bence bu çok yerinde bir kararolurdu. Ama galiba...\" derken başını iki yanasallayıp sustu.Doktor Manette, rahatsız edici kısa birsessizliğin ardından, \"Şimdi bakın,\" dedi, Mr.Lorry'ye dönerek, \"bu zavallı adamın aklındangeçenleri tam olarak açıklamak çok zor. Birzamanlar, kendisini oyalayacak bir iş bulmayıçok gönülden istemiş ve bunu bulduğunda çokmutlu olmuş; belli ki bu iş onun acısını epeydindirmiş o zaman,' zihninin karışıklığıylaparmaklarının karışıklığı yer değiştirmiş ve budeğişimle birlikte giderek ustalaşarak,parmaklarının hüneri kendi kendine eziyet etmehünerinin yerini almış; dolayısıyla bunugözünün önünden ayırmayı hiç düşünmemiş.Şimdi bile, arkadaşınız hiç olmadığı kadar umutdolu olduğu ve kendine güveni tam olduğuhalde, ya bir gün bu eski meşguliyetine dönmeihtiyacı duyarsa ve onu bulamazsa diye,kaybolmuş bir çocuğun yüreğindekine benzer
bir hisle paniğe kapılıyor.\"Doktor başını kaldırıp Mr. Lorry'nin yüzünebaktığı anda tarif ettiği kişiyi andırıyordu.\"Peki ama –tüh! Ben de böyle yıllardır sırfmaddi şeylerle, gineler, şilinler, banknotlarlafalan uğraşan bir işadamı olarak çok sorusordum size belki ama– diyorum ki bu nesneyiböyle hep yanında tuttukça fikir de hep aklındakalmıyor mu? Eğer bu şeyi atmış olsaydı sevgiliManette, korkulan da onunla birlikte gitmişolmaz mıydı? Sözün kısası, bu demirci ocağınımuhafaza etmek, korkulara teslim olmakla aynıanlama gelmiyor mu?\"Bir sessizlik daha oldu.\"Takdir edersiniz ki,\" dedi Doktor titrek birsesle, \"bu çok eski bir dost.\"Başını iki yana sallayarak, \"Ben olsam onuyanımda tutmazdım,\" dedi Mr. Lorry; Doktor'unkaygılandığını görünce gücünü toplamıştı. \"Onabu dostu feda etmesini tavsiye edeceğim. Yalnız
bunun için sizin onayınızı istiyorum. Hiçbirfaydası yok artık o ocağın ona. Hadi sevgilidostum, bana bu yetkiyi verin lütfen. Kızınınhatırı için, sevgili Manette!\"Doktor belli ki kendi içinde büyük birmücadele veriyordu!\"O zaman, kızımın hatırı için yapılsın; uygungörüyorum. Ama bunu, o etraftayken kaldırmanıtavsiye etmem. O yokken atılsa daha iyi; eskidostunu bir süre görmedikten sonra özlesin.\"Mr. Lorry seve seve kabul etti hemen ve konukapandı. Günü kırlarda geçirdiler ve Doktorepeyce toparladı kendini. Bunu takip eden üçgünde de gayet iyiydi ve on dördüncü gün kızıLucie ve damadına katılmak üzere yola çıktı.Mr. Lorry, Doktor'un sessiz kaldığı dönemdealdıkları tedbiri önceden açıklamıştı ona veDoktor bu duruma uygun olarak Lucie'ye birşeyler yazmış, o da hiçbir şeydenşüphelenmemişti.Doktorun evden ayrıldığı gece Mr. Lorry,
elinde bir balta, testere, keski ve çekiç, yanındada elinde feneriyle kendisine eşlik eden MissPross ile arkadaşının odasına gitti. Orada, kapalıkapılar ardında Mr. Lorry, gizemli ve suçlu birtavırla ayakkabıcı tezgâhını paramparça ettiğisırada Miss Pross da sanki bir cinayete ortaklıkediyormuşçasına –o gaddar görünüşüyle degayet uygundu buna– ışık tuttu ona. Hiçgecikmeden, tezgâh (amaca uygun biçimdeparça parça edilmiş olarak) mutfaktaki ateşteyakıldı ve bütün aletler, ayakkabılar ve deriparçaları da bahçeye gömüldü. Mr. Lorry veMiss Pross, eylemlerini gerçekleştirirken vebunların izlerini yok ederlerken, öyle korkunçbir yıkım ve gizlilik söz konusuydu ki, ikisi dekendilerini feci bir cinayetin suç ortağıymış gibihissetti ve aynen de öyle görünüyorlardı.
XXBir RicaYeni evli çift eve döndüğünde, onları tebriketmeye gelen ilk kişi Sydney Carton oldu.Carton geldiğinde, Lucie ve Charles eve döneliçok olmamıştı. Carton'ın ne alışkanlıklarında, negörünüşünde, ne de tavırlarında bir gelişmevardı; ama üzerine, Charles Darnay'in yeni yenifark ettiği güçlü bir sadık dost havası gelmişti.Carton, kimsenin duymayacağı bir andaDarnay'i pencerenin kenarına çekip onunlakonuşma fırsatı kolluyordu.\"Mr. Darnay,\" dedi Carton, \"sizinle dostolmayı umarım.\"\"Zaten öyle değil miyiz?\"\"Bunu söyleyecek kadar zarif ve iyisiniz; amanezakete gerek yok şimdi. Dost olmayı umarımderken, tam olarak bunu demek istememiştim.\"
Charles Darnay –her zamanki haliyle–güleryüzlü ve sevecen bir şekilde ne demekistediğini sordu.\"Hayatım boyunca,\" dedi Carton,gülümseyerek, \"aklımdan geçenleri ifadeetmekte zorlandım. Ama izninizle anlatmayaçalışayım. Her zamankinden daha sarhoşolduğum meşhur akşamı hatırlıyorsunuz değilmi?\"\"Beni çok fazla içtiğinizi söylemeyezorladığınız o meşhur akşamı hatırlıyorum.\"\"Ben de hatırlıyorum. Böyle gecelerin lanetifena çöker üzerime ve hep hatırlarım. Umarımhayatımın sonuna geldiğimde bunu hesabakatarlar! Telaşlanmayın; kafanızıütülemeyeceğim.\"\"Telaşlanmadım kesinlikle. Beni telaşlandırantek şey sizin bu içtenliğiniz.\"\"Ah!\" dedi Carton, elini savurur gibi,kayıtsızca sallayarak. \"Söz konusu sarhoş
halimle (bildiğiniz gibi bunun gibi daha bir doluörnek var) sizi sevip sevmediğim konusundakonuşurken çekilmezdim. Umarımunutabilirsiniz bunu.\"\"Çoktan unuttum.\"\"Gene nezaketen böyle konuşuyorsunuz!Ama Mr. Darnay, ben öyle sizin kadar kolayunutamam bazı şeyleri. O akşamki halimi hiçunutamıyorum ve sizin bu durumu hafife alancevabınız bile bunu unutmama yetmiyor.'\"Eğer bunu hafife aldığımı düşündürttüysem,\"diye karşılık verdi Darnay, \"bağışlayın lütfen.Size şaşırtıcı ölçüde sıkıntı veren ufak birmeseleyi bir kenara bırakmaktı tek amacım.Şerefim üzerine yemin ederim ki, bu olay çoktanaklımdan silinmişti. Gerçi silinecek ne vardı ya!Hatırlayacak bir şeyim varsa bu da o gün banayaptığınız büyük iyilik olmalı.\"\"Siz şimdi büyük iyilik deyince,\" dedi Carton,\"itiraf etmem gerekir ki, onların hepsiprofesyonel palavralardı. O sırada sizin ne
olacağınız çok da umurumda değildi. –Amabakın, o sırada diyorum; geçmiştenbahsediyorum yani.\"\"Siz de benim size olan minnet borcumuhafife alıyorsunuz şimdi,\" dedi Darnay, \"amaben sizin bu durumu hafife almanızıtartışmayacağım.\"\"Gerçek bu, Mr. Darnay, inanın bana! Sizeasıl söylemek istediğim konudan uzaklaştımbakın; ben sizinle dost olmaktanbahsediyordum. Şimdi, siz beni tanıyorsunuz;benim öyle diğer adamlar gibi yükseklerdeuçmayı beceremediğimi bilirsiniz. Eğer bundanşüpheniz varsa, Stryver'a sorun, o söyler size.\"\"Bu konudaki fikrimi onun yardımı olmadanvermeyi tercih ederim.\"\"İyi! Sonuçta siz beni hiçbir halta yaramayanve de asla yaramayacak olan beş para etmez biriolarak biliyorsunuz.\"\"Asla yaramayacak mı, değil mi, bilemem.\"
\"Ama ben biliyorum ve siz de inanın bana.Eh, benim gibi değersiz, kötü bir nama sahip biradamı olur olmadık zamanlarda evinize kabuledebilecekseniz, bari izin verin, imtiyazlı biradam olarak girip çıkayım; işe yaramaz, hiçbirözelliği olmayan bir mobilya parçası olarakgörün beni isterseniz (tabii ki bunun sizinlearamızdaki benzerlikle hiçbir alakası olmadığınıeklemek isterim); eski günlerin hatırına tutulan,gözden çıkarılmış bir eşya gibi. Bana bu izniverirseniz bunu kötüye kullanacağımı hiçsanmam. Senede ancak dört-beş defa uğrarımzaten herhalde. Ama böyle bir hakkim olduğunubilmek bana iyi gelecektir.\"\"Gerçekten yapar mısınız bunu?\"\"Bunu söylemenizden burada yerim olduğuanlamını çıkarıyorum. Teşekkür ederim Darnay.Peki bu hakkımı kullanırken size isminizle hitapedebilir miyim?\"\"Tabii ki Carton, nasıl istersen.\"Bunun üzerine el sıkıştılar ve Sydney gitti.
Aradan birkaç dakika geçmişti ki dışa karşı geneo kayıtsız tavrını takınmıştı.Carton gittikten sonra Charles Darnay akşamMiss Pross, Doktor ve Mr. Lorry ile oturmuşkonuşurken, Sydney Carton ile aralarında geçenkonuşmadan bahsetti genel hatlarıyla ve SydneyCarton'ın probleminin hiçbir şeye aldırmamak veönem vermemek olduğuna değindi. Ondanbahsederken ters ya da suçlayıcı bir hali yoktu;yalnızca ona bakan herkesin görebildiği bir şeyiaktarır gibiydi.Bu sözlerinin güzel karısının zihnini meşguledeceğini hiç düşünmemişti; ama sonradankarısının yanına, odalarına gittiğinde onu eskisigibi alnı belirgin bir biçimde gerilmiş olarakkendisini beklerken buldu.\"Bu gece biraz düşünceliyiz galiba!\" dediDarnay karısını kollarıyla sararak.Elleri kocasının göğsünde, \"Evet sevgiliCharles,\" dedi Lucie, gözlerini sorgulayıcı vedikkatli bir ifadeyle kocasının üzerine dikmişti;
\"bu gece epey düşünceliyiz, çünkü kafamızdabazı şeyler var bu gece.\"\"Neymiş onlar Lucieciğim?\"\"Söyleyeceğim ama lütfen bana bu konuda birşey sormayacağına söz ver, olur mu?\"\"Söz mü vereyim? Sevgilim ister de ben nasılsöz vermem?\"Bir eli karısının yanağına düşen altın sarısısaçları yana atıp diğer eli kendisi için çarpanyüreğinin üzerinde dururken aksi nasıldüşünülebilirdi ki!\"Charles, bence Mr. Carton senin bu geceonunla ilgili söylediklerinden daha fazla ilgi vesaygıyı hak eden bir insan.\"\"Ne dedim ki ben? Neden peki?\"\"İşte bunu sorma lütfen bana! Ama bence –biliyorum ki– hak ediyor bunu.\"
\"Sen biliyorsan benim için kâfi! Benden neyapmamı istiyorsun peki canım?\"\"Sevgilim, senden ona karşı hep çok iyidavranmanı ve hatalarına karşı hoşgörülü olmanıisteyeceğim. İnan ki çok derinden yaralı birkalbi var ve bunu çok çok nadir açıyorinsanlara. Ben o kalbin kanadığına şahit oldumsevgilim.\"\"Ona ters bir davranışım olduysa,\" dediCharles, afallamış bir halde, \"buna çoküzülürüm. Hiç böyle düşünmemiştim onun için.\"\"Ama durum bu kocacığım. Hiç iflaholacağını sanmıyorum; ne kişiliği ne dekaderinin düzeleceğinden umudum var artık.Ama onun iyi şeyler, güzel şeyler, hatta yüceşeyler yapabileceğinden eminim.\"Lucie bu yitik adama olan inancının saflığıylao kadar güzel görünüyordu ki, kocası saatlercebakabilirdi bu yüze.Kocasına iyice sokulup başını göğsüne
yaslayıp gözlerini onunkilere dikerek, \"Bir de şuvar sevgilim!\" diye devam etti Lucie, \"unutma kibiz mutluluğumuzdan güç alıyoruz, o ise çektiğiacıyla iyice güçsüzleşiyor!\"Karısının bu ricası Charles'ı derindenetkilemişti. \"Bunu hiç unutmayacağım birtanem! Hayatım boyunca hep hatırlayacağım.\"Altın sarısı başına doğru eğilip güldudaklarına bir öpücük kondurdu ve ona sımsıkısarıldı Charles. Eğer karanlık sokaklarıarşınlayan perişan haldeki avare, onun o masumsözlerini ve yumuşacık sevgi dolu mavigözlerinden akıp kocasının öpüşleriyle silinenmerhamet gözyaşlarını görseydi gece boyuağlardı –ve dudaklarından bir kez daha şu sözlerdökülürdü:\"Şu merhametli güzel yüreği koru Tanrım!\"
XXIYankılanan Ayak SesleriDoktor'un yaşadığı köşe, mükemmel yankıyapan bir köşeydi. Lucie, kocasını, babasını,kendisini, yaşlı dadısını ve arkadaşını sessizsedasız mutlu bir yaşantının içinde birbirinebağlayan altın ipi durmadan dolayarak huzurlayankılanan köşedeki dingin evde, yıllarınyankılanan ayak seslerini dinleyerek oturdu.İlk başlarda son derece mutlu bir genç eşolmasına rağmen, elinden işin yavaş yavaşkaydığı ve gözlerinin donuklaştığı zamanlarolurdu. Yankılarla ona doğru gelen bir şey vardı,belli belirsiz, uzaklardan, zar zor duyulabilen birşeydi bu, ama yüreğini hoplatmaya yetiyordu.İçinde pır pır eden umutlar ve kuşkular –umutlar, henüz tanımadığı bir sevginin umutları,kuşkular ise, geriye kalan günlerinde bu yenikeyfî tadamayacağı kuşkularıydı– göğsünüdaraltıyordu hep. Yankılanan seslerin içindemezarının başında yükselen ayak seslerini de
duyuyordu o zaman; sonra perişan haldekikocasını ve onun kendisi için nasıl yas tutacağınıdüşününce gözyaşları sel olup akıyordu.Aradan zaman geçti ve küçük kızı Luciedünyaya geldi. Sonra yaklaşan bu yankılarınarasına kızının minik adımları ve bıcır bıcırsesleri karıştı. Gene de beşiğin yanındaki gençanne yaklaşan büyük yankıları daima duydu.Sesler yaklaşadursun, loş ev çocuğunkahkahalarıyla aydınlanmıştı ve genç anneninsıkıntılı günlerinde sığındığı, çocuklatın ilahîdostu sanki yavrusunu kollarına almış ve onukutsal bir neşe kaynağı yapmıştı.Dur durak bilmeden hepsini birbirinebağlayan altın ip, Lucie'nin mutluluğunudiğerlerine ilmik ilmik geçiriyor ve bunu başkaher şeyden önde tutuyordu, böylece Lucieyılların yankılarında sıcak ve rahatlatıcı seslerduydu. Bunların içinde kocasının ayak seslerigüçlü ve yoğun; babasınınkiler ise sağlam vedingindi. Miss Pross'a gelince, koşumtakımlarının içindeki ele avuca sığmaz bir süvariatı gibi yankıları artırıyor, kamçılandığında
burnundan soluyarak bahçedeki çınar ağacınınaltını eşeliyordu!Üzüntülü seslerin olduğu zamanlarda bilekırıcı ve kaba değildi bunlar. Lucie'ninkinebenzer altın saçlı minik bir oğlanın bitkinyüzünü yastığın üzerinde bir ışık halesi gibiçevrelediğinde ve o yüzünde nurlu birtebessümle, \"Sevgili anneciğim ve babacığım,sizi ve tatlı ablamı bırakıp gitmek zorundaolduğum için çok üzgünüm; ama beniçağırıyorlar, gitmem lazım!\" dediğinde bile gençannesinin yanaklarını ıslatan yaşadığı acınıngözyaşları değildi, ama kendisine emanet edilenruh elinden alınmıştı işte. Onun için üzül amaona engel olma. Tanrı'ya kavuşacak o. Tanrıkorusun onu!Böylece diğer yankılara bir de bir meleğinkanat çırpışları karışmıştı ve bunlar dünyevideğil, cennetin soluğunu taşıyan yankılardı.Sonra bahçedeki küçük mezarın üzerinde esenrüzgârların iç çekişleri de katıldı bunlara ve ikiside yazın bir kumsalda uyuyakalmış denizinesintisi gibi, sakin bir mırıltı eşliğinde geldi
Lucie'nin kulağına –bu sırada küçük Luciebüyük bir hevesle sabah faaliyetlerini yapıyor yada annesinin dizinin dibinde, hayatına karışmışİki Şehrin diliyle bıcır bıcır konuşarak bebeğinigiydiriyor olurdu.Yankılar nadiren Sydney Carton'ın ayakseslerine cevap veriyordu. Carton yılda en fazlabeş-altı defa davetsiz uğrama hakkınıkullanıyordu ve bir zamanlar sıkça yaptığı gibibütün akşamı onlarla geçiriyordu. Oraya aslaiçkili gitmiyordu. Yankılarda Carton hakkındafısıldanan bir şey daha vardı ve bu yıllardırbütün dürüst yankılar tarafından fısıldanıpdurmuştu.Hiçbir adam bir kadını bu kadar sevemezdi veonu kaybetse bile, onun artık bir eş ve anneolduğunu bildiği halde böyle masum ve inatçıbir şekilde ona bağlı kalamazdı, öyle kiLucie'nin çocukları bile Carton'a karşı tuhaf birsempati besliyorlardı –belki de içgüdüsel birduyarlılıkla acıyorlardı ona. Bunu yaratan hangigizli duygulardı hiçbir yankı söyleyemezdibunu; ama böyleydi işte, çok barizdi bu. Küçük
Lucie'nin tombul kollarını uzattığı ilk yabancıCarton olmuştu ve büyürken de hep yanındaoldu. Küçük oğlan ise son nefesini verirken bileonun adını sayıklamıştı. \"Zavallı Carton! Benimiçin öpün onu!\"Mr. Stryver, çamurlu suda ilerlemeye çalışankoca bir tekne gibi hukuk yolunda almış başınıgidiyordu, işe yarar arkadaşını da tekneninkıçındaki sandal misali dümen suyundasürüklüyordu. Bu ayrıcalıklı sandallar genelliklezorluklarla karşılaşır, çoğunlukla da suya batıpçıkarlardı ve işte Sydney de böyle batmış birhayat yaşıyordu.İçindeki o kayıtsız ve güçlü hal, hoşnutolmasa da, her türlü tatsızlık ve rezillikten okadar daha kolay ve güçlüydü ki, Cartonilerlediği yoldan çıkamadı bir türlü ve aslanınçakalı olmaktan vazgeçmeyi hiç düşünmedi,oysa bütün hakiki çakalların bir gün aslanadönüşmeyi umması beklenirdi. Stryver isezenginleşmişti; bir dolu malı mülkü ve üç oğluolan dinç bir dul bayanla evlenmişti, oğlanlarınküt kafalarında parlayan düz saçların haricinde
hiçbir pırıltıları yoktu.Mr. Stryver, baştan ayağa en sevimsiz haliylepatronluk taslayan bir tavırda bu üç genç beyikoyun gibi önüne katıp Soho'daki köşeye gelmişve onları öğrenci olarak Lucie'nin kocasınateslim ettikten sonra şöyle demişti, \"Selam! Etisenin, kemiği benim, ailecek pikniğe giderkenşu üç parça eti kulları istersen Darnay!\" Bu üçparça et teklifinin kibarca reddedilmesi Mr.Stryver'ı çileden çıkarmış, genç beyleri kendieğitmeye karar vermişti ve onlara ilk olarak, buözel öğretmen gibi Dilencilerin kibrinden uzakdurmalarını tavsiye etmişti. Bir de içkiyi fazlakaçırdığı akşamlarda Mrs. Stryver'ı karşısına alıpbağıra çağıra, bir zamanlar Mrs. Darnay'inkendisini \"avlamak\" için ne tuzaklar kurduğunu,kendisinin de \"avlanmamak\" için ne muhteşemtaktikler uyguladığını anlatıp dururdu. Bu boliçkili ve palavralı toplantılara katılan barodanarkadaşları, Stryver'ın bu yalanı söyleye söyleyebuna inanmaya başladığını belirterek onuhoşgörüyorlardı –bu öyle iflah olmaz birdurumdu ki herkes köşe bucak kaçıyordu
ondan.Tüm bunlar, küçük kızı altı yaşına basıncayakadar Lucie'nin köşesinde bazen düşünceli,bazen şen kahkahalarla dinlediği yankılarınarasındaydı. Çocuğunun pıtır pıtır ayaksesleriyle, babasının her zamanki canlı vekendinden emin adımlarının ve sevgili kocasınınayak seslerinin içini nasıl ısıttığını söylemeyegerek bile yok. Dahası Lucie'nin müthiş birincelik ve tutumlulukla idare ettiği ve hiçbirşeyin israf olmadığı huzurlu evlerindeki en ufakyankı genç kadının kulağına güzel bir melodigibi geliyordu. Hele babası ona, evlendiktensonra kendisine daha da bağlandığını, kocası isekarısının hiçbir ilgi ve görevinin ona olansevgisini ve desteğini azaltmadığını söyledikçeve ona, \"Hepimizin her şeyi olmayı nasılbaşarıyorsun? Hepimizin işine yetişiyorsun amahiçbir zaman telaş etmiyorsun ya da yapacakçok şeyin varmış gibi davranmıyorsun?\" diyesordukça, bu sözler tatlı tatlı yankılanıyorduLucie'nin kulağında.Ama bütün bu süre boyunca, uzaklarda
yankılanan ve gözdağı verircesine köşedegürleyen sesler de vardı. Küçük Lucie'nindoğum gününün kutlandığı şu günlerde, sankiFransa'da büyük bir fırtına kopmuş da denizlermüthiş bir şekilde kabarmışçasına, korkunç birşekilde çıkmaya başlamıştı bu sesler.1789 yılının Temmuz ortalarında bir gece, Mr.Lorry geç vakit Tellson'dan gelerek, karanlıkpencerenin önündeki Lucie ile kocasının yanınaoturdu. Sıcak ve hararetli bir geceydi ve üçününde aklına aynı yerde çakan şimşekleri izlediklerigeçmişteki o pazar gecesi geldi.\"Galiba,\" dedi Mr. Lorry, kahverengiperuğunu arkaya doğru iterek, \"geceyiTellson'da geçirmem gerekecek. Bütün gün okadar çok işimiz vardı ki, neredenbaşlayacağımızı, nasıl yapacağımızı bilemedik.Paris müthiş bir huzursuzluk içinde ve bütünmüşteriler bize akın ediyor! Oradakimüşterilerimiz varlıklarını bize nasılaktaracaklarını şaşırmış haldeler. Bunlarıİngiltere'ye gönderebilmek için deli gibiuğraşıyor bazıları.\"
\"Hiç hoş değil bu,\" dedi Darnay.\"Hiç hoş değil mi diyorsunuz sevgili Darnay?Evet ama bunun nedenini bilmiyoruz. İnsanlarmantıksız davranıyorlar! Tellson'daki bazı kişilerbenim gibi yaşlandı artık, yani durduk yerebankanın işleyişini değiştiremeyiz ya biz.\"\"Öyle ama,\"dedi Darnay, \"havanın ne kadarkasvetli ve karanlık olduğunu görüyorsunuz.\"\"Elbette görüyorum,\" diye kabullendi hemenMr. Lorry, kendini her zamanki ılımlı halininkalmadığına ve yakındığına ikna etmeye çalışanbir hali vardı. \"Ama bu kadar berbat ve uzun birgünün ardından benim de canım sıkıldı artık.Manette nerde?\"Tam o sırada karanlık odaya giren Doktor,\"Buradayım,\" diye seslendi.\"Evde olmanıza çok sevindim; zira bütün günetrafımı saran telaştan ve önsezilerden yok yeresinirim bozuldu. Umarım dışarıçıkmıyorsunuzdur.\"
\"Hayır; isterseniz beraber tavla oynayalım,\"dedi Doktor.\"Doğruyu söylemek gerekirse, pekistemiyorum galiba. Bu gece sizinle kapışacakgücüm yok. Çay tepsisi hâlâ burada mı Lucie?Göremedim de.\"\"Tabii ki, sizin için beklettim.\"\"Teşekkür ederim yavrum. Tatlı kız yattı mı?\"\"Evet, mışıl mışıl uyuyor.\"\"Aman iyi, her şey yolunda! Gerçi Tanrı'yaşükürler olsun, burada her şey her zamanyolunda tabii; ama bugün sinirlerim çokbozuldu, eh artık eskisi gibi genç de değilim! Ahçayım mı yavrum! Teşekkürler. Şimdi sen de gelyanımıza da, hep beraber sessizce oturuphakkında çeşitli teoriler ürettiğin şu yankılarıdinleyelim.\"\"Teori değildi aslında; sadece bir fikir.\"
\"Eh fikir olsun o zaman akıllı kızım,\" dedi Mr.Lorry, Lucie'nin eline sevgiyle hafifçe vurarak.\"Ne kadar çok ve yüksek çıkıyor sesleri, değilmi? Dinlesenize!\"Bu küçük topluluk Londra'nın karanlık birpenceresinin önünde oturduğu sırada, aceleci,çılgın ve tehlikeli adımlar büyük bir azimleönlerine çıkanı yıkacakmış gibi ilerliyordu ve St.Antoine'ın ötelerinden deli bir öfkeyle yaklaşanbu adımlar bir kere kızıla bulandı mı kolay kolaytemizlenemezdi.O sabah St. Antoine, ileri geri dalgalananengin ve karanlık bir korkuluk denizi gibiydi vebir aşağı bir yukarı oynayan kafaların tepesineara ara güneşin altında ışıldayan çelik kılıçlarınve süngülerin ışığı vuruyordu. Sonra St.Antoine'ın dar geçidinden muazzam bir uğultuyükseldi; bir orman halindeki çıplak kollar, kışrüzgârlarıyla kurumuş ağaç dalları misali havayadikilmişti. Bütün parmaklar, ne kadar uzaktanatılmış olurlarsa olsun, kendilerine fırlatılan silah
ya da silaha benzer ne varsa, kapmak içinuğraşıyordu.Bu silahlan kim veriyordu, bunlar neredengeliyordu, her şey nasıl başlamıştı, kalabalığıntepesinde, bir şimşek gibi duran ve sarsılıptitreyen bunca eğri büğrü silah hangi yollagelmişti onlara, bunların cevabım verecek tekkişi yoktu içlerinde; öte yandan tüfekler dağıtılıpduruyordu –ve tabii fişekler, barut, top mermisi,demir çubuklar, sopalar, bıçaklar, baltalar,mızraklar ve akla gelebilecek ve işe yarayacakher tür silah elden ele dolaşıyordu. Hiçbir şeykapamayanlar ise, kanlı ellerle duvarlardan taşve tuğlalar sökmekle meşguldü. St. Antoine'dakiher kalp ve nabız deli gibi atıyordu. Oradaki hercanlı hayatını hiçe sayıyor, hırslı bir sabırsızlıklakendini feda etmek için çıldırıyordu.Nasıl her fokurdayan girdabın bir merkezivarsa, bu köpürmüş kalabalığın da merkeziDefarge'ın şarap dükkânıydı ve kazanın içindekaynayan her bir damla, Defarge'ın içindeşimdiden baruta ve tere bulandığı, etrafa emirleryağdırdığı, silah dağıttığı, birini itip ötekini
çekiştirdiği, silahı birinden alıp diğerine verdiğive tüm bu yoğun kargaşa eşliğinde didinipdurduğu girdaba kapılmaya can atıyordu.\"Yakınımda dur Jacques Üç,\" diye bağırdıDefarge; \"ve siz Jacques Bir ve Jacques İki,hemen gidin ve ne kadar vatanseverin başınageçebilirseniz geçin. Karım nerede?\"\"Eh işte! Buradayım ya!\" dedi madam herzamanki sakinliğiyle, ama bugün örgüörmüyordu. Madamın azimli sağ elinde, herzamanki ve nispeten yumuşak aletlerinin yerinebir balta vardı, kuşağında da bir tabanca vekorkunç bir bıçak duruyordu.\"Nereye gidiyorsun sen?\"\"Seninle geleceğim,\" dedi madam, \"dahasonra da kadınların başında göreceksin beni.\"\"Hadi o zaman!\" diye bağırdı Defarge,çınlayan sesiyle. \"Yurtseverler, dostlarım, hazırızartık! Bastille'e!\"
Fransa'daki bütün nefesler sanki bu iğrençkelimeyi seslendirmişçesine büyük bir gürültükoptu ve canlı deniz dalga dalga kabararak,birbirinin üzerine bindi ve tüm şehri önüne katıpazgınca o noktaya taşıdı. Çanlar çalarken,davullar vururken ve deniz öfkeyle kabarıp yenikumsalını döverken saldırı başladı.Derin hendekler, iki asma köprü, koca kocataş duvarlar, sekiz tane büyük kule, top, tüfekler,ateş ve duman. Şarap dükkânının sahibiDefarge, bütün o ateşin ve dumanın içinde –deniz onu alıp ateşin ve dumanın içinden topunyanına kadar taşımış, o da başına geçer geçmeztopçu oluvermişti– iki azılı saat boyunca yiğit birasker gibi çatıştı.Derin hendek, bir asma köprü, koca koca taşduvarlar, sekiz tane büyük kule, top, tüfekler,ateş ve duman. Köprünün teki aşağı indi! \"Hadiarkadaşlar, hadi! Hadi Jacques Bir, Jacques İki,Jacques Bin, Jacques İki bin, Jacques Yirmi beşbin; tüm Melekler ve Şeytanlar –artık hangisiniseçerseniz– ha gayret!\" Şarap dükkânının sahibiDefarge iyice ısınmış olan topun başından hiç
ayrılmadı.\"Yanıma yaklaşın kadınlar!\" diye bağırdıkarısı da. \"Ne diyorsunuz? Bastille elegeçirildikten sonra biz de erkekler gibiöldürebilir miyiz?\" Elleri farklı farklı silahlarladolu olsa da içinde bulundukları açlık veintikamın etkisiyle tek silah olan kadınlar, tizsesleriyle ve var güçleriyle bağırdılar.Top, tüfek, ateş ye duman; ama gene de derinhendek, tek kalmış asma köprü, koca taşduvarlar ve sekiz büyük kule vardı önlerinde.Yaralanıp yere düşenler kabarmış denizde ufakyer değiştirmelere sebep oluyordu. Patlayansilahlar, yanan meşaleler, üzerinden dumanlarçıkan ıslak saman yüklü arabalar, yakındakisiperlerden her yöne hummalı bir çalışma,feryatlar, yaylım ateşi, lanetler, dur durak bilmezbir cesaret, uğultu, patırtı ve canlı denizin öfkelisesi; ama gene de derin hendek, tek kalmış asmaköprü, koca taş duvarlar, sekiz büyük kule vehâlâ topun başındaki şarap dükkânı sahibiDefarge, dört azılı saatin ardından iyiden iyiyekızışmışlardı.
Kalede kaldırılan beyaz bayrak vegörüşmelerin ardından –ama bu öfkeli fırtınadahiçbir şey doğru dürüst görünmüyor veduyulmuyordu– deniz birden inanılmaz birşekilde kabarıp köpürdü ve Defarge'ı asmaköprüden aşırıp koca taş duvarların üzerindensekiz büyük kulenin arasına teslim etti!Onu oraya fırlatan okyanusun gücü öyle karşıkonulmazdı ki, Bastille'in dış avlusuna varıncayadek, Güney Denizi'nde dalgalarla boğuşuyormuşgibi ne nefes almak ne de başını çevirmekmümkün oldu. Vardığında, duvarın dibindeetrafına bakınmaya çalıştı. Jacques Üç hemenyanındaydı; hâlâ kadınların başında gidenMadam Defarge ise elinde bıçağıyla, görüşmesafesindeydi. Her yanda bir. kargaşa, sevinç,kulakları sağır eden ve delice bir çılgınlık,şaşırtıcı bir gürültü ve her şeye rağmen öfkeli birpantomim vardı.\"Mahkûmlar!\"\"Kayıtlar!\"
\"Gizli hücreler!\"\"İşkence aletleri!\"\"Mahkûmlar!\"Bütün bu çığlıkların ve on binlercebağdaşmazlığın arasında, zaman ve mekankadar sonsuz bir insan seliymiş gibi içeri akandenizde en fazla duyulan çığlık \"Mahkûmlar!\"idi. En baştaki dalgalar önlerine gelengardiyanları sürükleyip açılmadık hiçbir kuytuköşe kalmaması için onları ölümle tehditettiğinde, Defarge elini bu adamlardan birinin –kır saçlı, elinde meşale olan bir adam– göğsünedayayıp onu diğerlerinden ayırdı ve duvarlakendisi arasına sıkıştırdı.\"Bana Kuzey Kulesi'ni göster!\" dedi Defarge.\"Çabuk!\"\"Gösteririm tabii,\" diye karşılık verdi adam,\"benimle gelin. Ama orada kimse yok.\"\"Yüz Beş Kuzey Kulesi'nin anlamı ne?\" diye
sordu Defarge. \"Çabuk söyle!\"\"Anlamı mı dediniz mösyö?\"\"Bu bir mahkûm mu yoksa hücre mi? Yoksaseni hemen şuracıkta gebertebileceğim anlamınamı geliyor?\"Yanlarına yaklaşan Jacques Üç, \"Gebert onu!\"diye boğuk bir sesle bağırdı.\"Mösyö, orası bir hücre.\"\"Göster orayı bana!\"\"Şöyle gidelim o zaman.\"Her zamanki açgözlü haliyle ve adamlaDefarge arasındaki diyaloğun kandökülmeyecek bir noktaya doğru ilerlemesindendolayı hayal kırıklığına uğramış olan JacquesÜç, Defarge'ın koluna, Defarge da gardiyanınkoluna yapışmıştı. Bu kısa konuşma sırasında.üç kafa birbirine iyice sokulmuştu, ama o haldebile birbirlerini zor duyuyorlardı. Canlı okyanus
Kale'yi istila ederken ve kalenin avlularında,koridorlarında ve merdivenlerinde sel olupakarken muazzam bir ses çıkarıyordu. Okyanusdışarıda da duvarları derin, boğuk bir uğultuyladövüyor, bu kargaşadan yükselen çığlıklarhavada dağılıyordu.Defarge, gardiyan ve Jacques Üç, kol kolaolanca hızlarıyla ilerleyerek, gün ışığının bir kezolsun girmediği kasvetli mahzenlerden, karanlıkkodeslerin iğrenç kapılarının önünden geçtilerve mağarayı andıran basamaklardan inerekmerdivenden çok kurumuş şelaleleri andıran, taşve tuğladan sarp yokuşlar tırmandılar tekrar. PekÇok yerde, özellikle ilk geçtikleri yerlerde onlarda sele kapılmıştı ama inişleri bitip döne dönekuleye tırmanırlarken yalnız kaldılar. Heybetlikalın duvarlar ve kemerlerle kuşatıldıklarındankalenin hem içindeki hem dışındaki fırtınanınsesi çok boğuk ve derinden geliyordu şimdi,sanki bütün o gürültü duyma hislerini yokedecekti.Gardiyan alçak bir kapının önünde durdu,anahtarı şakırtılar eşliğinde kilide soktu, kapıyı
yavaşça açtı ve hepsi kafalarını eğmiş içerigirerlerken şöyle dedi:\"İşte Yüz Beş, Kuzey Kulesi!\"Duvarın tepesinde, önünde taş bir bölme olan,kalın demir parmaklıklı ve camsız küçük birpencere vardı, bu yüzden gökyüzünü görmekiçin iyice yere çöküp tepeye bakmakgerekiyordu. Az ötede üzeri kalın ızgaralarlakaplı küçük bir baca vardı. Bir tabure, bir masave bir de ot yatak vardı içeride. Dört duvar dakapkaraydı ve bunlardan birinin üzerinde birhalka asılıydı.\"Meşaleyi şu duvarlara tut da göreyim,\" dediDefarge gardiyana.Adam söylenene uydu. Defarge da gözleriyleışığı dikkatlice takip etti.\"Dur! –Şuraya bak Jacques!\"Jacques Üç açgözlü bir tavırla okurken,\"A.M.!\" diye boğuk bir sesle bağırdı.
Defarge, baruta bulanmış esmer parmağınıharflerin üzerinde gezdirerek \"AlexandreManette,\" dedi arkadaşının kulağına. \"Bakburaya da 'Zavallı bir doktor' yazmış.' Bu taşatakvim çizen de kesin oydu. Elindeki ne? Koldemiri mi? Versene onu bana!\"Defarge'ın tüfeği elindeydi hâlâ. BunuJacques'e uzatıp kol demirini aldı çabucak vekurt yeniği tabure ile masayı birkaç darbeyleparamparça etti.Defarge, \"Işığı biraz daha yukarı tut!\" dedigardiyana öfkeli bir biçimde. \"Şu parçalarınarasına iyi bak Jacques! Al şu bıçağımı,\" deyipfırlattı ona; \"yatağı yırt aç, samanların içine bak.Sen de şu ışığı kaldır biraz daha!\"Gardiyana tehditkâr bir şekilde baktıktansonra ocağın üzerine eğilip bacaya baktı veelindeki kol demiriyle bunun kenarlarına vurduve üzerindeki demir ızgarayı çıkarmaya çalıştı.Birkaç dakika sonra yukarıdan sıvalar ve tozlardökülmeye başlayınca başını yana çevirdi; tümbu toz dumanın ve eski küllerin içinde ve
bacanın içindeki bir çatlakta silahını tedbirli birşekilde el yordamıyla gezdirdi.\"Küllerin içinde de samanların içinde de birşey yok mu Jacques?\"\"Hiçbir şey.\"\"Hadi şunları hücrenin ortasına toplayalım.Yak bakalım şunları!\" .Gardiyanın yakmasıyla küçük yığın alev alevyandı. Ateşi yanar halde bırakıp tekrar eğilerekalçak kemerli kapıdan dışarı çıktılar ve avluyagiden yolu takip ettiler; aşağı indikçe duymahisleri düzeliyordu; ta ki kendilerini gene öfkeliinsan selinin içinde bulana dek..İnsanlar coşkulu bir halde oraya burayakoşturuyor, Defarge'ı arıyordu. St. Antoine,şarap dükkânı sahibini Bastille'i savunan veinsanların üzerine ateş açan valinin üzerinesalmak için inliyordu. Aksi halde valiyargılanması için Belediye Sarayı'nagötürülemeyecekti. Aksi halde vali kaçacak ve
insanların kanları (onca yıl hiçbir değerleriyokken birden değerlenivermişti) yerdekalacaktı.Göz alıcı gri ceketi ve kırmızı nişanıyla buasık suratlı yaşlı görevlinin etrafını sarmış, tutkuve hırs içinde inleyen güruhun içinde sakinkalan tek bir kişi vardı, o da bir kadındı. \"İştekocam geliyor!\" diye bağırdı Defarge'ıgöstererek. \"Bakın Defarge!\" Kadın, asık suratlıyaşlı görevlinin hemen yanında hiçkıpırdamadan durdu, Defarge ve kalabalığın gerikalanı adamı sokaklarda sürüklerken de,hedefledikleri noktaya yaklaştıklarında, adamıarkadan iteklemeye başladıklarında da vebıçaklarla, yumruklar adamın üzerine yağmurgibi indiğinde de madam hiç kıpırdamadan, hepadamın yakınında durdu ve en sonunda adamcansız yere yığıldığında madam hemenyanıbaşındaydı onun ve birden harekete geçipayağını adamın ensesine dayayarak –uzunsüredir elinde duran– zalim bıçakla adamınbaşını gövdesinden ayırdı.St. Antoine'ın ne olduğunu ve neler
yapabileceğini göstermek adına, lambalarınyerine insanları asmak gibi korkunç fikriuygulama vakti gelmişti. Kan beynine sıçramıştıSt. Antoine'ın ve demir elin zorbalığının vehâkimiyetinin kanı dökülmüştü artık –BelediyeSarayı'nın basamaklarından, valinin bedenininyattığı yerden aşağı akıyordu– ve MadamDefarge'ın, başını kesebilmek için adamınbedenine sabitlediği ayakkabısının tabanından.Başka öldürülecek adam var mı diye etrafabakındıktan sonra, \"Lambayı şu tarafa indir!\"diye bağırdı St. Antoine; \"Askerlerinden birinide nöbetçi diye dikelim!\" Nöbetçi lambadireğinde sallanırken, deniz tekrar kabardı.Bu dehşet verici karanlık suyun ve birbirininüzerine binen yıkıcı dalgaların derinliği akıl alırgibi değil, gücü ise meçhul. Vicdansız deniz tümacımasızlığıyla bedenleri, intikam seslerini veacıdan katılaşmış, merhametten eser kalmamışyüzleri çalkalayıp duruyordu.Ama bu azgın ve öfkeli ifadelerle dolu insanselinin içinde –diğerlerinin tam aksi– yedişerkişilik iki grup vardı ki kapılmış giden bu
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 839
- 840
- 841
- 842
- 843
- 844
- 845
- 846
- 847
- 848
- 849
- 850
- 851
- 852
- 853
- 854
- 855
- 856
- 857
- 858
- 859
- 860
- 861
- 862
- 863
- 864
- 865
- 866
- 867
- 868
- 869
- 870
- 871
- 872
- 873
- 874
- 875
- 876
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 850
- 851 - 876
Pages: