etti. \"Güzel. Ya tipi; biliyor muyuz bunu?\"\"Yaklaşık kırk yaşlarında, 1,75 boyunda,siyah saçlı, esmer tenli, hoş denebilecek birsuratı var; koyu renk gözler, ince, uzun, solukbenizli bir yüz, burnu gaga gibi, ama düzinmiyor, sola doğru çarpık; bu da pek tekinolmayan bir ifade vermiş yüzüne.\"\"Tanrı iyiliğini versin. Adamın portresiniçizdin resmen!\" dedi madam gülerek. \"Yarınkaydedilecek hemen.\" Kapanmış olan (geceolmuştu çünkü) şarap dükkânına geri döndülerve Madam Defarge hemen tezgâhının başınageçerek yokluğunda biriken bozuklukları saydı,malzemeleri kontrol etti, hesap tuttukları defteriinceledi, kendisi başka notlar aldı, şarap dağıtanadamı olası her şekilde inceledikten sonra yatağagönderdi. Sonra bir kez daha para kâsesini tersçevirdi ve gece vakti güvende olsun diye,paralan mendilinin içine koyarak, birbiri ardınabirkaç düğüm attı. Bu sırada Mösyö Defarge,ağzında piposu, kayıtsız gözüken bir hayranlıkladükkânda bir aşağı bir yukarı yürüyor amakansına hiç karışmıyordu; aslında bu hem işinde
hem aile meselelerinde geçerli olan bir durumdu,hayatın içinde bir aşağı bir yukarı yürürdü.Sıcak bir geceydi ve zaten kokuşmuş birmahalledeki kapılan sımsıkı kapalı dükkâniğrenç kokuyordu. Mösyö Defarge'ın koku almaduyusu hiç de hassas değildi ama stoktakişarapların kokusu tatlarından kat kat keskingeliyordu burnuna; keza rom, konyak ve anasonstokunun da ağır bir kokusu vardı. Sönmüşpiposunu bir kenara koyarken bu kokukarışımına burun kıvırarak püfledi.\"Çok yorulmuşsun sen,\" dedi madam, mendiledüğüm attığı sırada kocasına bakarak. \"Herzamanki gibi kokuyor.\"\"Biraz yoruldum, evet,\" diye kabullendikocası.\"Biraz da canın sıkılmış,\" dedi madam; acelecigözleri yoğun bir şekilde hesapta olsa da, ara arakocasına bakmaktan geri kalmıyordu. \"Ah şuerkekler, erkekler!\"
\"Ama hayatım!\" diyecek oldu Defarge.\"Ama hayatım!\" diye tekrarladı madam,kararlı bir tarzda başını sallayarak; \"amahayatım! Bu gece ne kadar ruhsuzsun canım!\"\"Aslında,\" dedi Defarge, sanki bağrından birfikir kopmuş gibi, \"çok uzun sürdü.\"Karısı, \"Çok uzun sürdü,\" diye tekrar etti; \"Nezaman uzun sürmedi ki? İntikam ve misillemeuzun zaman ister; bu böyle.\"\"Yıldırım çarpması fazla uzun sürmüyor ama,\"dedi Defarge.\"Söylesene bana,\" dedi madam sakince,\"Yıldırımı üretip toplamak ne kadar sürer?\"Defarge sanki zihninde bir şey varmış gibi,düşünceli bir şekilde başını kaldırdı.\"Bir zelzelenin bir şehri yutması uzunsürmez,\" dedi madam. \"Ama o zelzeleninhazırlanması ne kadar sürer, sen onu söyle
bana?\"\"Uzun sürer herhalde,\" dedi Defarge.\"Ama hazır olup hayata geçtiği vakit, önünegelen her şeyi paramparça eder. Biz hiçbir şeyduymasak da görmesek de şu anda hazırlanıyorsürekli. Böyle teselli ol. Aklından çıkarmabunu.\"Düşmanın boğazını sıkarmış gibi ışıldayangözlerle bir düğüm daha attı.\"Şu kadarını söyleyeyim sana,\" dedisöyleyeceklerini vurgulamak için sağ eliniuzatarak, \"yol uzun sürdü belki ama o yol dageliyor artık. Söylüyorum sana, hiçbir zamangeri çekilmeyecek ve asla durmayacak.Söylüyorum sana, daima ilerleyecek. Etrafınaşöyle bir bak ve bildiğin tüm yüzleri düşün,bütün o Jacques'ların her geçen gün eminadımlarla artan öfke ve hoşnutsuzluklarımdüşün. Bu daha ne kadar devam eder? Hıh!Takma kafana artık.\"
\"Cesur karım,\" dedi Defarge, karısının önündebaşı yana eğik, elleri arkasında bağlı, dinöğretmeninin sorguya çektiği uslu ve cici birçocuk gibi, \"bunları sorgulamıyorum ben. Amaçok uzun sürdü ve belki de ömrümüz bunugörmeye yetmeyecek –sen de biliyorsun kikarıcığım, mümkün bu.\"\"Eh! Ne demek bu şimdi?\" diye sordu madam,sanki bir düşmanı daha boğarmış gibi bir düğümdaha atarken.\"Şey!\" dedi Defarge, yan şikâyet eder, yanözür diler bir tavırla omuzlarını silkerek. \"Zaferigöremeyebiliriz.\"\"Ama ona yardım etmiş olacağız,\" diyekarşılık verdi madam, ellerini kararlı birhareketle uzatarak. \"Yaptığımız hiçbir şeyboşuna değil. Zaferi göreceğimize tüm kalbimleinanıyorum. Ama o günleri göremeyeceksekbile, bundan hiç umudumuz kalmasa bile, banazalim bir hükümdarın ya da soylunun boğazınıgöster, ben gene onu...\"
Ardından madam dişlerini sıkarak, vargücüylebir sıkı düğüm daha attı.Korkaklıkla suçlandığını hissederek bir parçakızaran Defarge, \"Dur canım!\" dedi karısına;\"Ben de hiçbir şeyden çekinmem.\"\"Doğru! Ama senin zayıflığın, yola devamedebilmek için kurbanını ve elindeki fırsatıgörme ihtiyacı hissetmen. Bunlar olmadandevam et yola. Zamanı geldiğinde içindekikaplanı da şeytanı da ortaya çıkarırsın; amaşimdilik kaplan ve şeytanı içinde zincirli tut –gösterme kimseye– gene de hep hazır olsunlar.\"Madam sözlerinin etkisini artırmak için paradolu mendilini, beynini dağıtıyormuşçasınatezgâhına vurdu, ardından gayet sakin birşekilde ağırlaşmış mendilini koltuğunun altınasıkıştırıp yatma vaktinin geldiğini söyledi.Ertesi gün öğle vakti, bu hayran olunasıkadın, şarap dükkânındaki her zamanki yerindeyine büyük bir azimle örgü örüyordu. Yanındabir gül vardı ve kadın arada bir çiçeğe baksa da
o her zamanki havası hiç değişmiyordu. Kimisiiçen, kimisi içmeyen, kimisi ayakta, kimisioturan az sayıda müşteri dükkâna dağılmıştı.Çok sıcak bir gündü; meraklı ve maceraperestarayışlarını madamın yanında duran yapış yapışküçük bardaklara kadar taşımış olan sineksürüleri bardakların diplerine birer birer düşüpölmüştü. Etrafta gezinen diğer sinekler iseonların ölümünden hiç de etkilenmişebenzemiyorlardı; onlarla aynı kaderi paylaşanakadar en serinkanlı halleriyle (sanki kendileribirer fil ya da bir o kadar alakasız başka birhayvanmış gibi) onlara baktılar sadece. Ne kadargamsız oluyor sinekler! –o sıcak yaz günündeancak Saray halkı kadar düşünebiliyorlardı belkide.Derken, içeri giren bir şahıs gölgesini MadamDefarge'ın üzerine düşürdü, hiç aşina olmadığıbir tipti bu madamın. Madam örgüsünü kenarakoyarak, adamla ilgilenmeden evvel gülünübaşlığının kenarına taktı.Tuhaf bir durumdu. Madam Defarge'ın gülükaldırmasıyla müşteriler konuşmaya son vermiş,
teker teker dükkândan çıkmaya başlamışlardı.\"İyi günler madam,\" dedi yabancı.\"İyi günler mösyö.\"Bunu yüksek sesle söylemişti, ama örgüsünütekrar eline aldığında kendi kendine söylendi:\"Hah! İyi günlermiş, kırk yaşlarında, 1,75boyunda, siyah saçlı, esmer tenli, genel olarakhoş denebilecek bir suratı var; koyu renk gözler,ince, uzun, soluk benizli bir yüz, burnu gagagibi ama düz inmiyor, sola doğru çarpık; bu daona pek tekin olmayan bir ifade vermiş!Hepinize iyi günler!\"\"Bana küçük bir bardak eski konyak ile şöylekoca bir bardak soğuk su verebilir misiniz lütfenmadam?\"Madam kibar bir tarzda adamın ricasını yerinegetirdi.\"Muhteşem bir konyakmış bu madam!\"
Konyağa ilk defa bu kadar iltifat edilmişti veMadam Defarge daha öncekilerin ne haldeolduğunu iyi biliyordu. Gene de adama konyağıgereğinden fazla övdüğünü söyleyerekörgüsünü yeniden eline aldı. Yabancı, kadınınparmaklarını birkaç dakika izledikten sonraetrafa göz gezdirdi.\"Ne kadar güzel Örüyorsunuz madam.\"\"Alıştım artık.\"\"Çok da güzel bir desenmiş!\"\"Öyle mi düşünüyorsunuz?\" dedi madam,yüzünde bir tebessümle ona bakarken.\"Kesinlikle. Ne ördüğünüzü sorabilir miyimacaba?\"\"Oyalanıyorum işte,\" dedi kadın, parmaklarıhızlıca hareket ederken, yüzünde hala birtebessüm, ona bakıyordu.\"Belli bir şey örmüyorsunuz yani?\"
\"Duruma göre değişir. Bir gün işe yarayabilir.Eğer bitirirsem... şey,\" dedi madam, bir iç çekip,başını zalim bir cilveyle sallayarak, \"kullanırım!\"Dikkat çekici bir durumdu bu. St. Antoine'ınzevki Madam Defarge'ın başlığındaki gülekesinlikle ters düşüyor gibiydi. İçeri ayrı ayrı ikiadam girmişti ve tam içkilerini söylemeküzereyken gözleri bu değişikliğe takılıpduraksamışlar, sonra da orada olmayan birarkadaşlarına bakmıyorlarmış gibi yapıp dışarıçıkmışlardı. Zaten bu yabancı içeri girdiği vakitorada bulunanlardan sadece bir kişi kalmıştıgeriye. Hepsi çıkıp gitmişti. Casus gözlerini dörtaçmış ama hiçbir şey bulamamıştı. İnsanlarhiçbir şüpheye mahal vermeyecek doğal birşekilde, sefil, amaçsız, tesadüfi halleriyle uyuşukuyuşuk çıkmışlardı dükkândan.Parmakları harıl harıl örüp gözleri yabancınınüzerinde, işaretlerini işlerken, içinden \"JOHN,\"dedi madam. \"Biraz daha kal da, sen gitmeden'BARSAD'ı da öreyim.\"\"Evli misiniz madam?\"
\"Evet.\"\"Çocuğunuz var mı?\"\"Yok.\"\"İşler kötü gidiyor herhalde?\"\"İşler kötü; insanlar çok fakir.\"\"Ah talihsiz ve zavallı insanlar! Üstelik nekadar çok baskı var üzerlerinde –sizin dedediğiniz gibi.\"\"Sizin dediğiniz gibi,\" diye düzeltti hemenmadam ve adamın adının yanına hiç de hayraalamet olmayan bir şeyler ördü maharetlice.\"Ah pardon; bunu söyleyen bendim elbette,ama siz de öyle düşünüyorsunuzdur herhalde.Muhakkak.\"\"Öyle mi?\" diye karşılık verdi madam yükseksesle. \"Kocamla birlikte bu şarap dükkânınıayakta tutmaya çalışmaktan düşünmeye vakit
yok. Burada düşündüğümüz tek şey nasılyaşayacağımız. Bütün meselemiz bu, bu yüzdengece gündüz kafamız bir dolu şeyle meşgul,başkalarını düşünecek halimiz yok. Diğerinsanlar ne halde? Yapacak bir şey yok.\"Bulabileceği en ufak bilgi kırıntısını toplamakiçin orada olan casus, şaşkınlığını o tekinsizyüzüne yansıtmamayı başarmıştı ama dirseğiniMadam Defarge'ın küçük tezgâhına dayayıpazar azar konyağını yudumladığı sırada hâlâdedikoducu bir kahraman edasıyla dikiliyorduorada.\"Çok kötü oldu bu madam, yani Gaspard'ınidamı. Ah! Zavallı Gaspard!\" dedi derin bir acıile iç çekerek.\"Aman!\" dedi madam soğukkanlı ve kaygısızbir edayla, \"eğer insanlar bıçakları böyle amaçlariçin kullanırlarsa, sonuçlarına katlanmakzorunda kalırlar. O bu davranışının neye malolacağını biliyordu ve bunu ödedi.\" Casus,\"Bana kalırsa,\" dedi sesine güven çağrıştıran biryumuşaklık verip hınzır yüzünün her bir sinirine
yarak bir devrimci hassasiyeti katarak; \"Banakalırsa, bu zavallı adamdan dolayı bumahalledeki insanlar büyük bir merhamet veöfkeyle doludur. Aramızda kalsın.\"\"Öyle mi?\" dedi madam, boş gözlerle.\"Öyle değil mi?\"\"... işte kocam geldi!\" dedi Madam Defarge.Şarap dükkânının sahibi kapıdan içeri girince,casus şapkasına dokunup onu selamladı vesempatik bir şekilde gülümseyerek, \"İyi günlerJacques!\" dedi. Defarge olduğu yerde kalarakgözlerini adama dikti.\"İyi günler Jacques!\" diye tekrar etti casus,ama bu bakışlar karşısında sesindeki güven deyüzündeki gülümseme de zayıflamıştı.\"Bir yanlışlık var mösyö,\" diye karşılık verdişarap dükkânının sahibi. \"Başka biriylekarıştırdınız herhalde. Ben Jacques değilim.Adım Ernest Defarge.\"
\"Ne fark eder ki,\" dedi casus uçarı bir tavırlaama sinir olmuştu, \"gene de iyi günler!\"\"İyi günler!\" dedi Defarge ruhsuzca.\"İçeri girdiğinizde, sohbet etme zevkineeriştiğim madama, zavallı Gaspard'ın kötükaderinden dolayı St. Antoine'ın acı ve öfkeyleçalkalandığını –haklılar tabii!– duyduğumusöylüyordum.\"\"Ben böyle bir şey duymadım,\" dedi Defarge,başını iki yana sallayarak. \"Hiç haberim yok.\"Bunu söyledikten sonra Defarge küçüktezgâhın arkasına geçti ve elini kansınınsandalyesinin arkasına koyarak dikildi öylece,ikisi de tam karşılarında duran ve ellerinde olsabir kaşık suda boğacakları bu adamısüzüyorlardı.Artık işinde ustalaşmış olan casus, hâlâ hiçbirşeyin farkında değilmiş gibi bir havadaydı; birbardak konyağını bitirmiş, suyundan bir yudumalmış ve bir bardak konyak daha istemişti.
Madam Defarge da adamın bardağını doldurupörgüsünü yeniden eline aldı ve bir şarkımırıldanmaya başladı.\"Anlaşılan siz bu bölgeyi benden bile iyibiliyorsunuz, ha?\" dedi Defarge.\"Yok, pek değil ama daha iyi öğrenmekistiyorum. Buraların sefil sakinlerine karşı derinbir ilgim var.\"\"Hıh!\" diye homurdandı Defarge.\"Mösyö Defarge, sizinle konuşma mutluluğu,adınızla bağlantısı olan bazı kişileri anımsamaşerefi verdi bana,\" diye devam etti casus.\"Öyle mi!\" dedi Defarge, oldukça umursamazbir tavırda.\"Evet evet. Doktor Manette serbestbırakıldığında,onunla eski uşağı olarak siz ilgilenmiştiniz,biliyorum. Size getirmişlerdi onu. Gördüğünüz
gibi olan bitenden haberdarım.\"\"Doğrudur!\" dedi Defarge. Karısı örgüörerken yanlışlıkla olmuş .gibi ona bir dirsekatmış ve lafı uzatmadan bir cevap vermesinin iyiolacağını bir şarkı gibi mırıldanmıştı.\"Kızı size gelmişti,\" dedi casus, \"ve onu sizinyanınızdan alıp götürmüştü, yanında da düzgünkahverengi kıyafetli bir bey vardı; adı neydi? –başında da küçük bir peruk vardı hani –LorryTellson ve Ortakları Şirketi'nden– İngiltere'den.\"\"Doğrudur,\" diye tekrarladı Defarge.\"Çok ilginç şeyler kalmış aklımda!\" dedicasus. \"Doktor Manette ve kızını İngiltere'detanımıştım.\"\"Öyle mi?\" dedi Defarge.\"Onlardan haber almıyor musunuz artık?\"dedi casus.\"Hayır,\" dedi Defarge.
\"Aslında,\" diye söze karıştı Madam Defarge,işinden başını kaldırıp şarkısına ara vererek,\"artık onlardan haber alamıyoruz. Sağ salimvardıklarını duymuştuk, ardından bir-iki mektupdaha aldık, ama sonra onlar kendi yoluna, bizkendi yolumuza, bağımız kesildi tamamen\"Haklısınız madam,\" diye karşılık verdi casus.\"Doktorun kızı yakında evlenecekmiş.\"\"Evlenecek miymiş?\" diye tekrarladı madam.\"Öyle hoş bir kızdı ki çoktan evlenmiştir diyedüşünmüştüm. Bence siz İngilizler de pek soğukoluyorsunuz.\"\"Aaa! Benim İngiliz olduğumu neredenbiliyorsunuz?\"\"Dilinizden anladım,\" diye karşılık verdimadam, \"ve dil ne ise adam da odur banakalırsa.\"Casus bu saptamayı bir iltifat olarakgörmediyse de. bozulduğunu belli etmedi vegülerek geçiştirdi. Sonra da konyağı kafasına
dikip, şöyle dedi:\"Evet, Miss Manette evleniyor. Ama birİngilizle değil; kendisi gibi doğuştan Fransızolan biriyle. Gaspard demişken (ah ya zavallıGaspard! Ne büyük zalimlikti, korkunçtu!) MissManette'in Mösyö Marki'nin yeğeniyle, yaniGaspard'ın onca metre yukarıda sallanmasınaneden olan kişiyle evlenecek oluşu ne tuhaf;başka bir deyişle yeni Marki, Mr. CharlesDarnay ile –annesinin kızlık soyadı daD'Aulnais'miş.\"Madam Defarge hâlâ azimle örüyordu, amaaldığı haber kocasının üzerinde gözle görülür biretki yaratmıştı. Küçük tezgâhın arka tarafındapiposunu yakarken yaşadığı sıkıntı her halindenbelliydi, elleri titriyordu. Eğer casus onun buhalini gözden kaçırsaydı ya da bu durumuzihnine yazmasaydı ona casus denmezdiDefarge'ın bu halinin neyi kanıtladığı çok netolmasa da, en azından bir yerden onu vurmayıbaşarmıştı casus ve etrafta bir diğer kanıt içinyardımına gelecek başka müşteri olmadığından,
Mr. Barsad içtiklerinin parasını ödeyipdükkândan ayrıldı. Ayrılmadan önce, bir fırsatyaratıp kibar bir tarzda. Mösyö ve MadamDefarge'ı tekrar görmekten mutluluk duyacağınıve buna can attığını belirtmeyi unutmadı. CasusSt. Antoine'dan iyice uzaklaştıktan sonra bile,olur da geri dönerse diye, kan koca tıpkı adamınbıraktığı konumda bir süre beklediler.\"Acaba,\" dedi Defarge, alçak bir sesle, elikarısının sandalyesinin arkasında, ayaktadikilmiş ona bakarak piposunu tüttürürken,\"adamın Matmazel Manette hakkındasöyledikleri doğru olabilir mi?\"\"O söylediğine göre,\" dedi madam, hafifçekaşlarını kaldırarak, \"muhtemelen yanlıştır. Amadoğru da olabilir.\"\"Eğer doğruysa,\" diyecek oldu Defarge, amasustu.\"Eğer doğruysa?\" diye tekrar etti karısı.\"... Eğer doğruysa ve biz zaferi görebilirsek –
kızın iyiliği için umarım Kader kocasınıFransa'dan uzak tutar.\"\"Kocasının kaderi neyse,\" dedi MadamDefarge her zamanki sakinliğiyle, \"onu gideceğiyere götürecektir, yani onu bitirecek olan sona.Bütün bildiğim bu.\"Defarge, \"Ama bu çok garip –yani en azındanşimdilik çok garip değil mi?\" dedi karısına,neredeyse kendisine hak versin diye yalvarırmışgibi, \"baksana, babasına ve kendisine bu kadarsempati duyarken, evleneceği kişinin adım, azönce dükkândan çıkan şu berbat itin yanındaörgüne hapsedeceksin şimdi?\"\"Beklediğimiz gün geldiğinde daha da garipşeyler göreceğiz,\" diye cevap verdi madam.\"İkisini de yazdım buraya, kalacak hep ve ikiside hak ettiler bunu; yeter bu kadar.\"Bu sözleri söyledikten sonra örgüsünütoparladı ve hemen ardından başının kenarındakigülü çıkardı. St. Antoine halkı ya bu sakıncalısüsün kaldırıldığını içgüdüsel olarak hissetmiş
ya da bunun yok oluşunu bizzat gözlemişti; herne olduysa, semt halkı bir anda içeri doluşmuşve şarap dükkânı her zamanki halinebürünmüştü.Akşam St. Antoine halkı kendini sokağa attıgene, biraz nefes almak için, kapı eşiklerinde vepencere pervazlarında oturup sefil sokakköşelerine ve avlulara çıktılar, Madame Defargeelinde işiyle oradan oraya, bir gruptan diğerinedolaşmaya alışkındı. Bir Misyoner olan kadın –onun gibisi de çoktu– harıl harıl örüyordu.Bütün kadınlar örüyordu. Gereksiz şeylerörüyorlardı, ama bu mekanik iş bir yerde yiyipiçmenin yerini tutuyordu; çeneler ve sindirimsistemleri yerine eller işliyordu; sıska parmaklarıduracak olsa mideleri daha da büzüşecekti.Ama parmaklar çalıştıkça gözler de çalıştı vetabii zihinler de. Madam Defarge bir gruptandiğerine geçtikçe, bu üçlü de madamın konuşupgeride bıraktığı her bir küçük kadın öbeğindegiderek daha hızlı ve azimli bir şekilde işler halegeldi.
Kocası kapının önünde sigara içiyor,hayranlıkla karısına bakıyordu.\"Ne müthiş birkadın,\" dedi, \"güçlü, büyük, inanılmaz büyükbir kadın bu!\" diyordu.Etrafı karanlık sarmıştı ve kadınlar böyleoturmuş harıl harıl örgü örerlerken kiliseninçanları çaldı ve uzaklardan Saray avlusundakiaskerlerin trampet sesleri geldi. Karanlık iyiceçökmüştü üzerlerine. Kilisenin çanları çalarken –Fransa'nın üzerinde yükselen kulelerde tatlı tatlıçalan bu çanlar sonradan gürleyen toplarınsesine karışacaktı–, emin adımlarla yaklaşan birbaşka karanlık daha vardı; sefil sesleri bastırmakiçin çalınması gereken askerî trampetler o gece\"Güç ve Bolluk, Özgürlük ve Yaşam\" içinçalacaktı. Oturdukları yerde durmadan örgü örenbu kadınlar varacakları yere çok yaklaşmışlardı,ileride örgü örerek, uçurulan kelleleri sayarakoturacakları bitmemiş bir yapının çevresinisarıyorlardı şimdi.
XVIIBir GeceGüneş Soho'nun o sessiz köşesinde, Doktorve kızının çınar ağacının altında birlikteoturduğu o unutulmaz akşamki kadar parlak birhaleyle hiç batmamıştı daha önce. Baba kızağacın altında otururken yaprakların arasındanyüzlerinde ışıldayan ay da daha önce hiç oakşamki kadar tatlı bir parlaklıkla yükselmemiştikoca Londra'nın üzerinde.Lude ertesi gün evlenecekti. Son akşamıbabasına ayırmıştı ve çınar ağacının altında başbaşa oturuyorlardı.\"Mutlu musunuz babacığım?\"\"Evet yavrum.\"Epeydir orada olmalarına rağmen çok azkonuşmuşlardı. Hâlâ iş yapabilecek ya da birşeyler okuyabilecek kadar ışık varken bile Lucie
ne kendini elindeki işe vermiş, ne de babasınakitap okumuştu. Ağacın altında, babasının yanıbaşında, böyle oyalandığı çok olmuştu dahaönceleri, ama bu akşam diğerlerinebenzemiyordu, benzeyemezdi de.\"Ben bu gece çok mutluyum babacığım. Buaşk –benim Charles'a olan aşkım ve Charles'ınbana olan aşkı– derinden mutlu ediyor beni.Ancak hayatımı hâlâ size adayamayacakolsaydım ya da birkaç sokak ötesi bile olsaevliliğim beni sizden ayıracak olsaydı, ne kadarmutsuz olur, kendimi ne kadar kötü hissederdimbilemezsiniz. Aslında şu an bile-\"O anda sesine hâkim olamadı genç kız.Hüzünlü ay ışığında genç kız babasınınboynuna sarılıp başını göğsüne yasladı. Günışığının –insanları hayata çağıran o ışığın–belirmesiyle giden ay ışığı hep hüzünlüydüzaten.\"Sevgili babacığım! Bana son defa, hayatımagiren yeni sevgilerin ve yeni vazifelerimin asla
aramıza giremeyeceğinden emin olduğunuzu birkez daha söyler misiniz? Ben eminim bundanama siz de aynı düşüncede misiniz? Bunayürekten inanıyor musunuz?\"Babası kızını ikna etmek adına takındığı içtenbir kesinlikle cevap verdi, \"Tabii ki eminimyavrucuğum! Dahası,\" diye ekledi kızını şefkatleöperken, \"senin evliliğinle birlikte geleceğimçok daha aydınlık olacak Lucie –hiç olmadığıkadar hem de.\"\"Ah dilerim öyle olur babacığım!\"\"İnan bana yavrum! Gerçek bu. Bu durumunne kadar doğal ve doğru olduğunu düşün,olması gereken bu. Sen şu gencecik, fedakârhalinle hayatını heba edeceğin düşüncesininbeni ne kadar üzdüğünü anlayamazsın...\" Kızelini babasının dudaklarına götürdü, ama okızının elini çekerek lafını tekrar etti.\"... heba etmemelisin yavrum –benim içindoğa kanunlarına karşı gelip kendi hayatını hebaetmemelisin. Bana karşı öyle fedakârsın ki
benim zihnimden geçenleri tam olarakanlayamıyorsun, ama bir düşün, seninmutluluğun eksikken benimki nasıl tam olsun?\"\"Eğer Charles'ı tanımamış olsaydım, seninlegayet mutlu yaşardım babacığım.\"Doktor kızının farkında olmadan yaptığı veCharles'sız mutlu olamayacağını ortaya koyanitirafla gülümseyip karşılık verdi:\"Yavrucuğum karşına çıkan Charles oldu.Eğer Charles olmasaydı, bir başkası olacaktı. Öteyandan, bir başkası olmasaydı bu bendenkaynaklanmış bir şey olacaktı ve o zamanhayatımın karanlık kısmının gölgesi beni aşıpsenin de üzerine düşecekti.\"Lucie duruşmadan beri ilk defa onun bu acıdolu günlerden bahsettiğini duyuyordu.Babasının bu sözleri tuhaf ve yeni bir hisuyandırmıştı içinde ve bu his uzun süre aklındançıkmadı.Beauvais'li Doktor, \"Bak!\" dedi, ayı işaret
ederek. \"Işığına tahammül edemesem dezindanımın penceresinden ona bakardım hep.Bunun kaybettiklerimin üzerinde parladığınıdüşünmek öyle acıtırdı ki içimi, baktıkça başımızindanın duvarlarına vururdum. Uyuşuk veruhsuz gözlerle bakarken başka hiçbir şeydüşünmez, yalnızca bunun üzerineçizebileceğim yatay çizgilerin sayısıyla bunlarlakesişecek dikey çizgilerin sayısını hesapederdim.\" Derin düşüncelere dalmış bir haldeaya bakarken ekledi, \"Yirmi yatay, yirmi dikeydiye hatırlıyorum ve yirminciyi sığdırmak zorolmuştu.\"Eski günlere döndükçe babasının duyduğutuhaf heyecan da derinleşiyordu, ama bunlardanbahsetmesinde şaşılacak bir yan yoktu. Yalnızcabugünkü mutluluğu ve neşesiyle, geçmiştekikorkunç sabrını kıyaslıyordu sanki.\"Aya bakarken binlerce kez doğmamışçocuğumu düşündüm. Doğmuş muydu acaba?Sağlıklı mı doğmuştu, yoksa zavallı annesininüzüntüsünden ölmüş müydü? Ya da bir günbabasının öcünü alacak bir oğlan çocuğu
muydu? (Hapiste olduğum günlerde öç almaarzum dayanılmaz olmuştu.) Babasınınhikâyesini asla bilemeyecek bir oğlan çocuğu;hatta belki de onun kendi isteği ve iradesiyleortadan kaybolduğunu düşünecekti. Ya dabüyüyüp güzel bir kadın olacak bir kızçocuğuydu bu.\"Lucie babasına yaklaşarak yanağını ve eliniöptü.\"Kendi kendime, kızımın beni tamamenunutmuş olduğunu düşündüm hep – hattabenden bütünüyle habersiz olduğunu, beni hiçbilmediğini hayal ettim. Her sene yaşınıhesapladım durdum. Benim kaderimi hiçbilmeyen bir adamla evlendiğini gözümünönüne getirdim. Yaşayanların hatıralarındantamamen silinmiştim ve bir sonraki nesildeyerim yoktu.\"\"Babacığım! Var olmayan bir kız çocuğu içinbunları düşünmüş olman, d çocuk benmişim gibidağlıyor yüreğimi.\"
\"Sen, Lucie? Bütün bu hatıralar senin beniteselli etmen ve iyileştirmenden sonracanlanarak, bu son gecede şu ay ile aramızagirdi. –Ne diyordum ben?\"\"Seninle ilgili hiçbir şey bilmiyordu. Sendenhiç haberi yoktu.\"\"Doğru! Ama ayın parladığı diğer gecelerde,hüzün ve sessizlik beni başka türlü etkilediğinde–temelinde en acı olan her duygu gibi, kederlibir huzura benzer bir duyguyla etkilemişti beni–onun hücreme gelip beni hapishanenin surlarınınötesindeki özgürlüğe götürdüğünü hayalederdim. Seni şimdi gördüğüm gibi, sık sık ayışığında görürdüm onu, ama hiç kollarımaalamazdım, demir parmaklıklı küçük pencereylekapı arasında dururdu. Ama bahsettiğimçocuğun o olmadığını anlıyorsun değil mi?\"\"O suret bir simge, hayal miydi?\"\"Hayır. Bu başka bir şeydi. Rahatsız edicişekilde görüş alanımda duruyor ama hiçkıpırdamıyordu. Zihnimin kovaladığı siluet çok
başka, çok daha gerçek bir çocuktu. Dışgörünüşü hakkında, annesine benzediğindenbaşka bir şey bilmiyorum. Diğeri de onabenziyordu –tıpkı senin gibi– ama aynı değildi.Dediklerimi takip edebiliyor musun Lucie? Zorbiraz, değil mi? Bu karmaşık ayrımlarıanlayabilmek için tek başına zindanda kalmışolman gerekiyordu belki de.\"Doktorun eski günlere dönme çabasıylatakındığı aklı başında ve serinkanlı hâl kızınınkanını dondurmaya yetmişti.\"O nispeten huzurlu anlarda onun ay ışığındayanıma geldiğini hayal ederdim ve beni, ölmüşbabasının sevgi dolu hatıralarıyla dolu olduğunugöstermek için yuvasına götürdüğünüdüşlerdim. Resmim odasında olurdu ve benimiçin dua ederdi. Hayat dolu, neşeli ve güzeldi,ama benim zavalh hikâyem her yere sinmişti.\"\"İşte ben o çocuğum babacığım. Hayatım okadar iyi değildi ama seni aynen öyle sevdim.\"\"Sonra bana çocuklarını gösterirdi,\" dedi
Beauvais'li Doktor, \"benden haberleri vardı vebana acımayı öğretmişlerdi onlara. Birhapishanenin yanından geçtiklerinde, bununçatık kaşlı duvarlarından uzak tutulurlardı vedemir parmaklıkanna bakıp kendi aralarındafısıltıyla konuşurlardı. Kızım beni serbestbırakamazdı ama bana tüm bunları gösterdiktensonra beni tekrar hücreme götürdüğünü hayalederdim. Ardından rahatlayıp gözyaşlarınaboğulur, dizlerimin üzerine çökerek onun içindua ederdim.\"\"Ben o çocuğum baba, ah umarım öyledirbabacığım. Ah babacığım, canım babam, yarınbenim için yine aynı coşkuyla dua edecekmisiniz?\"\"Lucie, şimdi sana bütün bu eski sıkıntılarıanlatmamın sebebi seni kelimelerle ifadeedilemeyecek kadar çok sevmem ve böylesibüyük bir mutluluğu yaşattığı için Tanrı'yaşükretmemdir. En olmayacak hayallerekapıldığım anlarda bile şimdi senin yanındaduyduğum mutluluğu ve önümüzde uzanangüzel günleri hayal edemezdim.\"
Doktor kızına sarıldı, onu ağırbaşlılıklaTanrı'ya emanet etti ve kızını kendisinebağışladığı için alçakgönüllülükle şükretti. Birazsonra eve girdiler.Düğüne Mr. Lorry'nin haricinde davet edilenkimse yoktu; hatta sevimsiz Miss Pross'tan başkanedime de yoktu. Evlilikle birlikte yaşadıklarıyerde bir değişiklik olmayacaktı; evi birazgenişletmişlerdi sadece, daha önceleri görünmezuydurma kiracıya ait olan üst kattaki odaları dakendilerine katmış, başka bir şey yapma ihtiyacıduymamışlardı.Doktor Manette akşam yemeğinde çokneşeliydi. Sofrada yalnızca üç kişilerdi; üçüncükişi de Miss Pross'tu zaten. Charles'ın oradaolmayışına üzülmüştü Doktor; neredeysedamadını o gün oradan uzak tutan sevgi doluküçük oyuna karşı çıkacaktı ve bu sevecenduygularla kadehini onun şerefine kaldırdı.Sonra Doktor'un Lucie'ye iyi geceler dilemevakti geldi ve herkes odasına çekildi. Amagecenin ilerleyen saatlerinin sessizliğinde Lucie
yeniden aşağı inerek gizlice babasının odasınagirdi; tanımlayamadığı bir yığın korku vardıiçinde.Oysa her şey yerli yerinedeydi; çıt çıkmıyorduve babası mışıl mışıl uyuyordu, bembeyazsaçları rahat yastığının üzerinde izlenmeyedeğerdi ve elleri yatak örtüsünün üzerinde hiçkıpırdamadan duruyordu. Genç kız elindekigereksiz şamdanı ötede bir yere koydu vebabasının yanına sokularak dudaklarına biröpücük kondurdu; sonra da üzerine eğilerek onabaktı.Adamın hoş yüzü, esaretin acı sularıylayıpranmıştı, ama doktor bu izleri öyle güçlü birkararlılıkla kapamıştı ki, uykusunda bile bunlarıörtbas etmeyi başarmıştı. O gece, uykudiyarındaki tüm yüzler incelense, görünmez birsaldırgana karşı verdiği mücadelesiyle, onunkikadar sessiz, onunki kadar azimli ve ihtiyatlı biryüze daha rastlanamazdı.Lucie elini ürkekçe babasının göğsüne koyduve ona duyduğu bunca sevgiden ve adamın
çektiği onca ıstıraptan sonra hep babasınınyanında kalabilmek için dua etti. Sonra eliniçekti ve onu bir kez daha dudaklarından öperekdışarı çıktı. Artık güneş doğmuştu ve çınarağacının yapraklarının gölgeleri, adamınyüzünde, kızının ona dua ettiği sırada kıpırdayandudakları kadar yumuşak bir şekildeoynaşıyordu.
XVIIIDokuz GünDüğün günü hava pırıl pırıldı ve herkesDoktor'un Charles Darnay'le konuştuğu odanınkapalı kapısının önünde hazır bekliyordu.Kiliseye gitmek için hazırdı hepsi; yani güzelgelin, Mr. Lorry ve Miss Pross –bu kaçınılmazolaya kendini yavaş yavaş alıştırmış olan MissPross mutluydu mutlu olmasına, ama damadın,kendi kardeşi Solomon olması gerektiğidüşüncesini aklından çıkaramamıştı hâlâ.\"Görüyor musun?\" dedi gelini öve övebitiremeyen Mr. Lorry onun o hoş, sadegelinliğinin etrafında dönüp dururken; \"TatlıLuciem, demek seni bunun için geçirmişimManş'tan, ah ne kadar güzelsin! Tanrı'yaşükürler olsun! Bu kadar önemli bir şeyyaptığımın farkında değildim! ArkadaşımCharles'a yüklediğim görevin önemini o kadariyi bilememiştim!\"
\"Öyle bir niyetiniz yoktu ki,\" dedidoğrucubaşı Miss Pross, \"nereden bilecektiniz?Saçma!\"\"Öyle mi? İyi ama ağlamayın,\" dedi nazik Mr.Lorry.\"Ben ağlamıyorum,\" dedi Miss Pross; \"esas sizağlıyorsunuz.\"\"Ben mi Prosscuğum?\" (Mr. Lorry, durumagöre, ona samimi davranma cesaretini bulmuştuartık.)\"Evet daha demin ağlıyordunuz, gördüm sizive hiç şaşırmadım buna. Onlara öyle güzel biryemek takımı hediye ettiniz ki kim görse gözleriyaşarır. Bu takımın içindeki her bir çatal vekaşık,\" dedi Miss Pross, \"beni gözyaşlarınaboğdu, dün gece kutu geldikten sonra öyleağladım ki gözlerim görmez oldu.\"\"Çok mutlu oldum,\" dedi Mr. Lorry, \"ama anıolsun diye hediye ettiğim bu önemsiz nesnelerlegözlerinizi görmez etmek değildi amacım. Ah
ya! Böyle durumlarda insan kaybettiği oncaşeyin farkına varıyor. Ahh ah! Şimdi yanımdaelli yıllık eşim, bir Mrs. Lorry olabilirdi!\"\"Olamazdı!\" diye bir karşılık geldi MissPross'tan.\"Hayatımda hiçbir zaman bir Mrs. Lorry'ninyer alamayacağını mı düşünüyorsunuz?\"\"Hıh!\" dedi Miss Pross; \"siz doğuştanbekârsınız.\"\"Eee!\" dedi Mr. Lorry, gözlerinin içi gülerekufak peruğunu düzeltirken, \"haklısınız galiba.\"\"Daha beşiğinizde yatarken siz, bekârkalacağınız belirlenmiş,\" diye ekledi Miss Pross.\"O zaman bence bir hata var bu işte, hayatımhakkında bana da söz hakkı verilmeliydi. Neyse!Şimdi, sevgili Luciem,\" dedi Mr. Lorry, kolunuzarifçe Luice'nin beline dolarken. \"İçeridenonların sesleri geliyor ve Miss Pross'la ben,işbilir şahıslar olarak, duymak istediğin şeyleri
söyleme fırsatını kaçırmak istemiyoruz. Sevgilibabanı en az seninkiler kadar içten ve şefkatliellere bırakıyorsun güzel kızım; kendisine çokiyi bir şekilde bakılacak; önümüzdeki iki haftaboyunca, sen Warwickshire ve civarındaykenTellson'un bile önemi yok (onun yanında).Baban bu iki haftanın sonunda, Galler'degeçireceğiniz diğer iki hafta için sevgili kocanlasenin yanına geldiğinde, onu size ne kadarsağlıklı ve mutlu gönderdiğimizi göreceksiniz.Biri kapıya yaklaşıyor galiba. Şimdi başka birigelip öpmeden önce, şu sevgili kızımı öpeyimbir.\" Alnındaki o bildik ifadeye bakmak içinkızın o güzel yüzünü. bir an ellerinin arasındatuttu, sonra da Adem ile Havva kadar eski, içtenbir şefkat ve incelikle onun altın sarısı saçlarınıkendi küçük kahverengi peruğuna dayadı.Doktor'un odasının kapısı açıldı ve Doktor ileCharles Darnay dışarı çıktı. Doktor'un yüzü okadar soluktu ki –içeri girerken böyle değildioysa– en ufak bir renk belirtisi yoktu, öteyandan hal ve tavırları aynı olsa da, eskidenDoktor'u saran o her şeyden sakınma ve korkma
hissinin, belli belirsiz soğuk bir rüzgâr gibi geçipgittiği, Mr. Lorry'nin uyanık gözündenkaçmamıştı.Doktor kızını koluna taktı ve onumerdivenlerden indirerek Mr. Lorry'nin o gününşerefine kiraladığı arabaya kadar götürdü.Diğerleri de başka bir arabayla takip ettiler onlarıve biraz sonra Charles Darnay ve Lucie Manette,yakınlardaki bir kilisede, yabancı gözlerdenuzakta, mutlu mesut evlendiler.Nikâh bittiğinde, küçük topluluktakigülümseyen yüzlerin arasında parlayangözyaşlarının yanında, Mr. Lorry'ninceplerinden birinin karanlık gizeminden az önceçıkan elmaslar da gelinin elinde ışıl ışılparıldıyordu.Kahvaltı için eve döndüler; her şey iyi gitti vealtın saçlar Paris'teki tavan arasında zavallıayakkabıcının ak saçlarının kıvrımlarına nasılkarıştıysa şimdi de, kapının eşiğindevedalaşırlarken, sabah güneşinin altında öylekarıştı.
Uzun bir ayrılık olmayacağı halde zor birvedaydı. Ama babası kızını neşelendirmeyibaşarmıştı ve nihayet onun kendisini sarankollarından zarifçe sıyrılırken, \"Hadi al onuCharles! Kızım senin artık!\" dedi.Lucie arabanın penceresinden heyecanlı birşekilde el salladı onlara ve sonra araba gözdenkayboldu.Evin, başıboş tiplerin ve meraklıların uzağındabir köşede olmasından ve düğün hazırlıklarınınsade ve az olmasından dolayı arabanın gidişiyleDoktor, Mr Lorry ve Miss Pross yalnızkalmışlardı. Serin, eski salonun gölgesinegirdiklerinde Mr. Lorry, Doktor'da baş gösterenbüyük değişikliği fark etti; sanki orada dikiliduran altın kol birden ona zehirli bir yumrukindirmişti.Doktor, doğal olarak pek çok duyguyubastırmıştı içinde ve baskı kaynağının ortadankaybolmasıyla üzerinde ani bir değişiklik olmasıhiç de şaşırtıcı bir durum değildi, öte yandan,Mr. Lorry'yi esas endişelendiren, adamın
yüzündeki o eski korku dolu kayıp ifadeydi;dahası yukarı çıktıklarında Doktor'un başınıdalgınca ellerinin arasına alıp kederli kederliodasında dolanması Mr. Lorry'ye şarapdükkânının sahibi Defarge'ı ve yıldızlarınaydınlattığı yolda ilerleyişlerini hatırlatmıştı.Mr. Lorry, huzursuzca düşündükten sonra,\"Bence,\" diye fısıldadı Miss Pross'a, \"Bence, hiçkonuşmayalım şimdi onunla, hatta hiç rahatsızetmeyelim onu. Benim Tellson'a gitmem lazım;hemen bir gidip geleyim. Sonra onu kırdagezintiye çıkarır, oralarda bir yerde yemek yeriz,iyi gelir hepimize.\"Mr. Lorry için Tellson'a gitmek, Tellson'dandönmekten daha kolaydı. Onu iki saat tuttularbankada. Geri döndüğünde, uşağa hiçbir şeysormadan, eski merdivenleri tek başına çıktı vetam Doktor'un odasına girecekken, içeridengelen alçak sesli tıkırtılar onu durdurdu. \"AmanYarabbim!\" dedi irkilerek. \"Bu ne böyle?\" MissPross da dehşete kapılmış bir suratla hemenyanındaydı. \"Ah ah! Mahvolduk biz!\" diyeferyat ediyordu bir yandan ellerini ovuşturarak.
\"Yavru kuşuma ne diyeceğiz şimdi? Adam benitanımadı, oturmuş ayakkabı yapıyor!\"Mr. Lorry, kadını sakinleştirmek içinsöyleyebileceği her şeyi söyledikten sonra tekbaşına Doktor'un odasına girdi. Ayakkabıtezgâhı, onu daha önce gördüğündeki gibi ışığadoğru çevrilmişti ve adam öne doğru bükülmüş,canla başla çalışıyordu.\"Doktor Manette! Sevgili dostum. DoktorManette!\"Doktor bir an başını kaldırıp –yarı soruşturan,yarı rahatsız edildiği için kızmış gözlerle– onabaktıktan sonra yeniden önündeki işin üzerineeğildi.Ceketini ve yeleğini kenara koymuştu;gömleğinin yakası bu işi yaptığı eski günlerdekigibi açıktı; yüzü de yine o solgun, yabani halinebürünmüştü. Sanki biri gelip işini bölecekmişduygusuyla, harıl harıl –sabırsızca– çalışıyordu.Mr. Lorry doktorun elindeki işe baktığında
bunun eski tarz ve ölçülerde bir şey olduğunugördü. Adamın yanında duran diğer ayakkabıyıalarak bunun ne olduğunu sordu.Doktor başını yaptığı işten kaldırmadan,\"Genç bir kız için yürüyüş ayakkabısı,\" diyemırıldandı. \"Çoktan bitmesi gerekiyordu. Amaneyse.\"\"Ama Doktor Manette. Bana bakın lütfen!\"Doktor, o eski mekanik itaatkâr tavrıyla işineara vermeden, söylenene uydu.\"Beni hatırlıyor musunuz sevgili dostum?Düşünün lütfen. Asıl işiniz bu değil sizin. Sevgilidostum, bir daha düşünün lütfen!\"Hiçbir şey onu daha fazlakonuşturamayacaktı. Kendisinden istendiği andabaşını kaldırıp bir an bakıyor; ama ne kadar iknaedilmeye çalışılırsa çalışılsın, ağzından tekkelime çıkmıyordu. Doktor sessizce, hiçdurmadan çalıştı da çalıştı ve kelimeler yankısızbir duvara ya da havaya düşmüşçesine üzerine
yağdı. Mr. Lorry'nin görebildiği tek umut ışığıDoktor'un ara sıra, kendisinden böyle bir şeyistenmediği halde, gizli gizli başını kaldırıpbakmasıydı. Böyle anlarda yüzünde belli belirsizbir merak ve şaşkınlık ifadesi oluyordu; sankizihni gidermeye çalıştığı şüphelerle meşguldü.Bir anda Mr. Lorry'nin aklına iki şey geldi,diğer her şeyden önemliydi bunlar; birincisi, buolay Lucie'den saklanmalıydı; İkincisi bu olayDoktor'u tanıyan herkesten saklanmalıydı. MissPross'la kafa kafaya verip Doktor'un kendisiniiyi hissetmediğini ve birkaç gün dinlenmesigerektiğini söyleyerek ikinci gruba karşı acil birönlem almış oldular. Kızına uygulanacak hileyegelince, Miss Pross, Lucie'ye bir mektupyazacak ve ona babasının iş için çağrıldığınıanlatacaktı, hatta güya babasının alelaceleyazdığı iki-üç satırlık hayali mektup da aynıpostada yer alacaktı.Mr. Lorry bu mantıklı tedbirleri Doktor'unkendisine gelmesi umuduyla almıştı. Eğer budurum yakında gerçekleşirse, sırada başka birplan daha vardı; Mr. Lorry bunun Doktor için en
iyisi olacağını düşünüyordu.Doktor'un iyileşmesi umutları ve kabasındakiüçüncü planı uygulamaya koyma hevesiyle Mr.Lorry, gözünü onun üzerinden ayırmamayakarar verdi; bunu yaparken de ortalıkta fazlagörünmemesi gerekiyordu. Bu yüzden hayatındailk kez Tellson'dan izin alarak uzaklaştı veDoktor'la aynı odada, pencerenin önündekikonumunu aldı.Mr. Lorry'nin Doktor'la konuşmanın hiçbir işeyaramadığını, hatta durumu daha kötüleştirdiğinianlaması uzun sürmedi, çünkü üzerinegidildikçe endişesi artıyordu Doktor'un. Mr.Lorry bu girişimden daha ilk gün vazgeçti veonu düştüğü ya da düşmekte olduğu buyanılgıdan kurtarabilmek için sanki sessizceprotesto eder gibi ondan uzak durmaya kararverdi. Böylece Mr. Lorry tüm gün pencereninyanındaki koltukta oturup kitap okudu, birşeyler yazıp çizdi ve aklına gelebilecek her türlühoş ve doğal yoldan buranın özgür bir yerolduğunu göstermeye çalıştı ona.
Doktor Manette kendisine verilenleri yiyip içtive o ilk gün, göz gözü görmez oluncaya kadarçalıştı –Mr. Lorry, ne kadar uğraşsa da artıkgözü görmediğinden, okuyup yazmayı ondanyarım saat önce bırakmıştı. Doktor, sabahyeniden almak üzere aletlerini kenarabıraktığında Mr. Lorry ayağa kalkarak şöylededi:\"Dışarı çıkalım mı?\"Doktor eski tavrıyla yere, iki yanına baktı,sonra eski tavrıyla başını kaldırıp baktı vesonunda eski alçak sesiyle tekrarladı:\"Dışarı mı?'\"Evet, beraber bir yürüyüşe çıkalım. Olurmu?\"Doktor cevap vermek için hiçbir çaba sarfetmedi ve başka tek kelime etmedi. Ama Mr.Lorry Doktor'un, akşam karanlığında dirseklerinidizine dayamış, başını ellerinin arasına almış birhalde tezgâhının üzerine eğildiği sırada, kendi
kendine belli belirsiz, \"Olur mu?' diyesorduğunu duyar gibi oldu. İşadamı sağduyusuburadan işe yarar bir şey çıkarmıştı ve bunuatlamak istemedi.Miss Pross ve Mr. Lorry geceyi vardiyalarabölerek, bitişikteki odadan aralıklarla Doktor'abaktılar. Doktor yatmadan önce uzun bir süreodada bir aşağı bir yukarı dolaştı ve başınınihayet yastığa koyduğunda hemen uykuyadaldı. Sabah olunca vakit geçirmeden kalkıptezgâhının başına geçerek işe koyuldu.İkinci gün Mr. Lorry neşeli bir şekildeselamladı Doktor'u ve son zamanlarda aşinaolduk.lan konulardan bahsetti hep. Hiçbirkarşılık vermese de Doktor'un söylenenleriişittiği ve ne kadar karışık da olsa bunlara kafayorduğu belliydi. Bu durum Mr. Lorry'yi, MissPross'u günün belli saatlerinde işin içine katmakonusunda cesaretlendirmişti; böyle zamanlardaikisi kafa kafaya verip her zamanki tavırlarıylasanki ters giden hiçbir şey yokmuşçasına,sessizce Lucie'den, babasından ve o günküişlerden konuşuyorlardı. Bu sırada fazla abartılı
davranmıyorlar, sözü fazla uzatmıyorlar ya daDoktor'u rahatsız edecek sıklıktakonuşmuyorlardı; Doktor'un başını daha sıkkaldırıp bakmaya başlaması ve etrafındakitutarsızlıklardan etkilenmişe benzeyen hali Mr.Lorry'nin sıcacık yüreğini ferahlatmıştı bir parça.Yeniden karanlık çöktüğünde Mr. Lorryönceki gibi sordu Doktor'a:\"Sevgili Doktor, dışarı çıkalım mı?\"Doktor önceki gibi tekrar etti; \"Dışarı mı?\"\"Evet, beraber bir yürüyüşe çıkalım. Olurmu?\"Mr. Lorry ondan bir karşılık alamayınca bukez dışarı çıkıyormuş gibi yaptı ve bir saatortadan kaybolduktan sonra geri döndü. Busırada Doktor pencerenin yanına geçmiş, çınarağacına bakarak oturmaktaydı; ama Mr.Lorry'nin dönüşüyle tezgâhının başına geçtihemen.
Zaman çok ağır akıyordu ve Mr. Lorry'ninümitleri solmuş, yüreği tekrar ağırlaşmıştı ve hergeçen gün daha çok, daha da çok ağırlaştı.Üçüncü gün gelip geçti, dördüncü, sonra beşincigün. Beş gün, altı gün, yedi gün, sekiz gün vedokuz gün.Giderek solan ümitleri ve her geçen günağırlaşan yüreğiyle Mr. Lorry zor günler geçirdi.Sır iyi bir şekilde saklanıyordu ve Lucie herşeyden habersiz ve mutluydu; amaayakkabıcının ilk başta yavaş olan elleriningiderek ustalaştığı, daha önce hiç bu kadarşevkle çalışmadığı ve ellerinin hiç bu dokuzuncugünün alacakaranlığındaki gibi çevik ve ustacahareket etmediği Mr. Lorry'nin gözündenkaçmıyordu.
XIXBir FikirEndişeli izleyişten bitkin düşmüş olan Mr.Lorry nöbet yerinde uyuyakalmıştı. Bu belirsizdurumun onuncu sabahında Mr. Lorry, içeridolan gün ışığıyla irkilerek uyandı, gecenin zifirikaranlığında üzerine çöken ağırlıklauyuyakalmış olmalıydı.Gözlerini ovuşturup silkindi; ama tüm bunlarıyaparken bile hâlâ uyuyup uyumadığından emindeğildi. Çünkü Doktor'un odasının kapısınagidip içeri baktığında, ayakkabıcı tezgâhının vealetlerinin yeniden bir kenara konduğunu veDoktor'un pencerenin önünde kitap okuduğunugördü. Üzerinde her zamanki sabah kıyafetivardı ve yüzü (Mr. Lorry'nin açıkça görebildiğigibi) hâlâ solgun olsa da, sakin bir ilgi vedikkate bürünmüştü.Mr. Lorry kendisinin artık uyanmış olduğunakanaat getirse de, o sersemlemiş haliyle, bir an
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 839
- 840
- 841
- 842
- 843
- 844
- 845
- 846
- 847
- 848
- 849
- 850
- 851
- 852
- 853
- 854
- 855
- 856
- 857
- 858
- 859
- 860
- 861
- 862
- 863
- 864
- 865
- 866
- 867
- 868
- 869
- 870
- 871
- 872
- 873
- 874
- 875
- 876
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 850
- 851 - 876
Pages: