demiştik ya erken açılmış biryaranın geç sürülen merhemidiye... Erken gelenler o yüzdenyanarlar belki de. Gecikenleri deyangınım istemez zaten. Yanacakyeri kalmadığında gelen suyuneylesin yanan?” “Sen de haklısın be YavruKuşum. Yine de büyük yenilgilerdeğil bence bunlar. Zaten yenilgibüyükse gerçek bir yenilgidir.Küçük yenilgiler daha fazlabileyler insanı. Arsızlaşıyorzamanla insan. Bulmaktanyorulduğu halde aramaktanvazgeçmeyen zamane âşıklarınadönüşüyor. Aşk açları işte
onlar!” “Sinirlenme Selim. Herkessenin gibi sevmiyor. Bunu senbana söylemiştin. Herkes aynısevemez demiştin. Merve’yidüşün şimdi. Ona olan sevginintek şahidi benim. O bile bilmiyoronu nasıl sevdiğini. Banaokumamı söylediğin şu cepteduran kitabın içinde bile ayraçolarak onun resmi vardır şimdibiliyorum. Ve saygı duyuyorumbu aşka. Belki de en masum aşk,gizli kalan aşktır. Hiçbir sahtelikbulaşmaz ona.” Gözleri doldu Selim’in. Nezaman Merve dese Bukre,
gözleri dolardı. Cevap vermedi.Koltuk cebinde duran kitabauzandı. Sayfaların arasındanfotoğrafı çıkardı. Bir süre izlediMerve’nin gülümseyen yüzünü.Parmaklarıyla okşadı. Bukre’yeuzattı sonra. “Sen bu fotoğrafıokuyabilir misin Bukre?” diyesordu nemlenen gözleriyle.Kederlendi Bukre. Cevapveremedi. “Ben bu fotoğrafı hergece okuyorum” dedi Selim.“Çünkü hayatın fotoğrafı bu...Benim hayatımın fotoğrafı...Solgun durduğuna bakma; hayat,gerçekte başka, fotoğraflardabambaşka oluyor.”
Sonra sayfaların arasınıkarıştırdı. Aradığı not kâğıdınıbuldu. Uzattı Bukre’ye. “Ona birşey yazmıştım. Benim gözlerimçok eskitti bu yazıyı. Seningözlerine de değsin.” Bukre, çekinerek uzandıkâğıda. “Yazmak, hayatınfotoğrafını çekmektir. Umarımsenin gibi görebilirim” dedi veokumaya başladı. “Lütfen yüksek sesle bana daoku beni” dedi Selim, gözleriniyolun siyahına yatırarak... “Bir aşk her anlama gelebilirmiş. Ama her
anlam bir aşketmiyormuş anladım.Ben huzursuzluğa ait birmutlulukmuşum. Ve bumutluluğun bir çaresiyok biliyorum. Biliyor vegeri çekiliyorum. Yüzünbana unuttuklarımı,kaybettiklerimi geriveriyor. Sen farkındaolmuyorsun. Poliskılığına girmiş bir hırsızgibisin. Kaybettiklerimigeri verirken kalbimiçalıyorsun. Ama orayagirmiyorsun. Kırıyorsun!Bilmiyorsun! Zaten
hiçbir kalbe kırarakgirilmezdi değil mi?Kırılmış bir kalp seniiçinde neden saklar bilirmisin? Bilme! Çünkü bizkaybedenleriz. Bizdeşans yüzümüze gülmez.Bizde şans arkamızdangüler. Hep nereyegittiğimizi sorarlar;neden kaçtığımızı kimsebilmez. Bizi yasevmezler, ya sevmezdengelirler... Bu yüzden neiyileşir ne de ölür buyara. Sen bizi düşünme.Bitmiş değilim. Eksik
öldüm sadece...” Karşılıksız bir aşkın anatomisigibiydi bu yazı. HüzünlendiBukre. Selim’in yüzünde isehüzün vardı. “Hangi yorgunluktangeliyordu, kimi sevmişti bukadar hiç bilemedim. Oysa benonun gözlerine baktığım gün,kendi kaderimi okudum. Neyiolamayacağımı bildiğim haldeona âşık oldum. Aşk insanınkendi kendini kandırışını gerçeğeçevirme gayretine dönüşüyorbazen. Tükenişi soludum Bukre!Bir bitmişliği ciğere çekmeknedir bilir misin sen? Birbitmişlikten hayat beklemek...
Senin nefes diye alıp verdiğinehayat derim ben. Sen nefes alırnefes verirsin. Ama ben hayatalır ölüm veririm” dedi veBukre’ye döndü. Buruk birgülümseme vardı dudaklarında.“Bir gün aradığın insanı hayatınaalırsan sakın ona nefesim deme!Aldığı her nefesi geri veriyorinsan...”Bukre sımsıkı sarıldı dostuna.Selim’i çok iyi anlıyordu.Uzaktan sevmek eksik birrahatlık, ayaküstü bir mutlulukgibiydi. Çok fazladuygusallaşmıştı. “Ağlıyormusun?” diye sordu Selim.
Donuk ve mağrur bir yağmurbulutu gözlerinde saklanıyordu.Yüzünü pencereye döndü. “Her gözyaşı yenilgi değildir.İnsan bazen daha fazladayanabilmek için ağlar Selim.” Otobüsler hüznün ve huzurunbileşkesidir. Hayat denen olgudahuzur güldürür, hüzün ağlatır.Ama hüzünlü bir huzur sadecegülümsetir. Gülümsüyordu Bukre.Islak gözleriyle gülümsüyordu.İlk oturduğunda ona konforlugelen koltuk, yol uzadıkçarahatsız etmeye başlamıştı. Bütünotobüs yolculuklarında böyleolurdu. Uygar’a baktı. Mışıl
mışıl uyuyordu. “Hadi sen de uyubiraz” dedi Selim’e. Selim,koltuğunu arkaya yasladı vegözlerini kapadı. Beş dakikasonra uykunun kollarındaydı.Otobüs, geceyi çiğneyerekilerliyordu. *** Kalbinin sesi tarafındankandırılan insanlar vardır. Onlar,kalpleriyle akılları arasında birseçim yapmışlardır. Kalp ilebeynin savaşında asıl kaybedenkendileri olmuştur. Kaybedilmişbir aşkta, beraber çıkılmış biryolun yalnızıdır onlar. Mahkûm
edildikleri yalnızlığın suçu,onları bu yalnızlığa mahkûmedenler olsa da bedel ödemekonlara düşer. Ama yine desevmeye devam ederler.Avcılarına âşık olan kuşlardıronlar. Sonra, bütün yolların aynıyere çıktığını gördüklerindeanlarlar kaybolduklarını. Fakatyine de yanlışlığı yalnızlığatercih ederler. Kendilerineyalanlar söylerler. “Yalansöylemiyorum; gerçekler süreklideğişiyor” diye aldatırlarbenliklerini. Gerçekler, simsiyahsaçların arasında beliren beyazbir saç teli gibi sırıtır onlara...
Yaralanırlar... Ama ölmezler;arada bir yaşarlar...Onlar, bir bahar için bin kışıgöze alanlardır. “Önemli değil,uğruna kaybedebileceğim okadar çok şeyim var ki...” derlerve içinde huzur olmayan birmutluluğu kendileriylebölüşürler. Yaşadıkları anı bileyaşayamadıkları geçmişteunuturlar. Kendilerini hatırlatanher şeyi kendilerindekaybederler. Kaderlerinideğiştirmeye yetmez hiçbirrastlantı. Dilsiz olur onlarınyaraları. Tenin altında konuşurçünkü.
Yüzüstü bırakılırlar; çünkü ençok sahip olamadıklarına kızanama en çabuk sahipolduklarından vazgeçeninsanlardır onları terk edenler.Aynı acının farklımutsuzlarıdırlar. “Nedenaklımızdakiler yanımızda değil?”sorusunu sorup dururlarkendilerine. Ruhları ısınsa dakalpleri hep kıştır. Bir ağıtdökülür dudaklarından usulca:“Yarın da sabah olacak. Bendebatan güneş, sende nasıldoğacak?”Sitem dolu bir ağıtın soruyadönüşmüş halidir bu. Cevabı
olmasa da, onları rahatlatır.Geriye kalan tek şey artık birteselli cümlesidir: “Her sevenkendi aşkının katilidir.” Bunları düşünerek uykuya daldıBukre. Başı, içinde huzursaklayan bir yastığa düştü.Selim’in omzuna... ***Sabah olduğunda inecekleriyere gelmişlerdi. Pek de rahatolmayan bir yolculuktu. Kampyapacakları alana doğru, hiçtanımadıkları 30-35 kişilikgrupla yürümeye başladılar.Grubun lideri onları
yönlendiriyordu. Yarım saatlikyürüyüşten sonra çadırkuracakları alana geldiler. Etrafıağaçlarla kaplı, yeşilin onlarcatonunu içinde barındıran biryamaç kenarıydı burası. Bukreve Selim, çadır için gereklihazırlıkları tamamlarken, Uygarda onlara yardım ediyordu. Hepbirlikte çadırlarını kurdular.Grup lideri, kısa bir konuşmayaparak neden buradaolduklarını, iki gün boyunca negibi faaliyetlerde bulunacaklarınıanlattı. Yavaş yavaş herkes birbiriyletanışmaya ve yardımlaşmaya
başlamıştı. Kahvaltıdan sonrafelsefe hocası “Doğa ve Felsefe”başlıklı bir anlatı yaptı.Katılımcı olan herkes kendigörüş ve birikimlerini aktararakkonuya dahil oldu. Selim de sözaldı. Bukre, gururlanarak dinledidostunu. Daha sonra bir dağyürüyüşü gerçekleştirdiler. Sırtçantalarıyla uzun bir yamacıtırmandılar. Kampadöndüklerinde çokyorulmuşlardı. Yeşil çimenlerinüzerine bıraktılar kendilerini.Bukre’nin saçları çimenlerinüzerinden siyah bir ırmak gibiakıyordu. Güneş batmak
üzereydi. Solgun ışıklarıBukre’nin yüzündenefesleniyordu. Yüzünün durugüzelliği daha belirginleşiyordu.Kilometrelerce uzaklardan farkedilebilecek bir güzellikti bu.Kampın en güzel kızıydı Bukre...Ve herkesin gözü onunüzerindeydi. Kendisi farketmemiş olsa da...Keyifle başlayan gün, kendiniakşamın yorgun kollarına teslimetmişti. Herkes kamp ateşi içinheyecanlanıyordu. Kampınortasında kocaman bir ateşyakıldı. O ateşte yemeklerpişirildi. Gruptakiler birbiriyle
kaynaşmaya başlamıştı. Bukre,Selim ve Uygar biraz daha dışakapalı duruyordu. Küçükyardımlaşmalar dışında kimseonlarla uzun boylu konuşmalaragirmemişti zaten. Yemekten sonra çevreyielbirliğiyle temizleyip, ateşinetrafında toplanarak sohbetetmeye başladılar. Sonra biralkış sesiyle bölündükonuşmaları. Karşı grubun içindebir gitarist şarkı söylemeyehazırlanıyordu. O gruba doğruyaklaştı herkes. Grup liderikampın tek müzisyeni olan Cem’itakdim etti. Cem, uzun saçlarıyla
bir rock grubu solisti gibiduruyordu. Yüzündeki çocuksuve aynı zamanda erkeksi ifadeise onu daha da çekici kılıyordu.Kamptaki tüm kızlar, onu hayranhayran izliyordu. Şarkılarınaeşlik ediyor, her şarkı sonundaCem’i çılgınca alkışlıyorlardı.Kendisine gösterilen bu ilgidenmemnun görünüyordu Cem.Hayran bakışlarındanetkilenmiyormuş gibi görünse debu durum içten içe çok hoşunagidiyor, ruhunu okşuyordu. Bukreve Selim, şarkılara eşlikederken, Uygar ateşle oynamayıtercih etti. Ateşin göğe yükselen
yalımları eşliğinde şarkılardanyapılmış görünmez hareler,dinleyenlerin içini ısıtıyordu.Cem’in hayran olunacakderecede güzel bir sesi vardı.Gece ilerledikçe şarkıların ritmide hızlanıyor, biraz önce yavaşşarkılarda dans eden çiftler,şimdi kıvrak müziğin eşliğindeyorulmak bilmeden dansediyordu. Cem’in gözü kendisinisükûnetle dinleyen, eşlik eden,abartmadan alkışlayan ama hiçdans etmeyen Selim ve Bukre’yeodaklanmıştı. Selim ve Bukre,Cem tarafından göz hapsinde
tutulduklarının farkındadeğildiler. Zaten hızlı şarkılarageçilince, dinlemeyi bırakıp,kendi aralarında sohbet etmeyebaşlamışlardı. Daha sonra daUygar’la ilgilenmeye başladılar.Onun küçük ve yorgun bedeni,bugün için biraz fazlazorlanmıştı. Ama çokeğleniyordu. Onu çadırınagötürdüler. Hemen uyudu. Ablasıve Selim çadırın fermuarınıçekerek onu uykunun rahat vehuzurlu kollarına bıraktılar. Azötede duran irice bir kayanınüstüne çekildiler sonra. Müzikdevam ediyordu. Bir süre sonra
o da bitti. Alkışlar eşliğindeyerinden kalktı Cem. Elindegitarıyla birlikte çadırına doğruyürüdü. Birkaç genç kızkendisiyle konuşmak istedi. Pekyüz vermedi Cem. Aslında onunniyeti Bukre ve Selim’in yanınagitmekti. Cem’in kendilerine doğruyaklaştığını görünce sohbetikestiler. Bir iki adım ötelerindedurarak kibarca selam verdiCem. “İyi geceler arkadaşlar.”Bukre, onu gece boyuncaotururken gördüğü için, uzunboyu kendisini çok şaşırtmıştı.Geniş omuzları ve buğdayımsı
teniyle, daha da önemlisi insanıngözlerinden içine giren keskinbakışlarıyla karşısındaki kişiyihemen etkisi altına alabilenbiriydi Cem. “İyi geceler” dedi Selimkendine has kibarlığıyla. Aynıanda, aynı zarafetle Bukre deaynı karşılığı verdi. Yüzüne hoşbir gülümseme yayıldı Cem’in.Bukre, “Bir insana gülmek ancakbu kadar yakışır...” diye geçirdiiçinden. Bir yandan da onunneden bunca arkadaşı varkenkendi yanlarına geldiğinidüşünüyordu. Çok geçmeden Cem, “Daha
önce sizi hiç görmemiştim.Yenisiniz sanırım?” dedi. Selim, “Evet ilk defakatılıyoruz ama ben uzunzamandır Facebook sayfanızdanderneğinizi takip ediyordum.Hatta birkaç defa Kadıköy’deki‘İnsan Nedir?’ konuluetkinliklerinize de katıldım”dedi. Cem iki adım daha yaklaşarakelini uzattı. “Adım Cem.” “Memnun oldum, ben de Selim.Bu da dostum, çocuklukarkadaşım Bukre.” Cem gözleri parlayarak
Bukre’ye döndü. Bukre, soğukama çekici ifadesinden tavizvermeden, yapmacık birgülümsemeyle uzattı elini. “Çok değişik bir isim. Nediranlamı?” dedi elini uzatırkenCem. Bukre, adının anlamınınsorulmasına alışıktı. “Sabaha karşı. Gecenin sabahaen yakın olan zamanı. Adımınanlamı bu...” Aldığı cevaptan memnunduCem. “Bugün yeni bir şey dahaöğrendim” dedi. Cem, gözlerini Bukre’denayırmıyordu. İkisi de
bakışlarının her çarpışmasındabir boşluğa düşer gibi oluyordu.Durumu fark eden Selim,“Kayamıza oturmaz mısınız?”diye sordu.Bu soru Cem’i kendinegetirmişti. “Memnuniyetle”diyerek ve önceliği Bukre’yevererek kibarlığını gösterdi.Konuşkan ve cana yakın birinebenziyordu Cem. “Ee? Nasılbuldunuz kampımızı?” diyesordu. Ortaya atılmış, öylesinebir soruydu bu. Özellikle birinesorulmamıştı. Selim, kendisinisorunun öncelikli muhatabıolarak gördüğü için hemen cevap
verdi.“Her şey çok güzel... Kafamızıdağıtmak için gelmiştik zaten. İyiki de gelmişiz.”Cem, Bukre’ye dönerek, “Sizde eğleniyor musunuz?” diyesordu.Bukre, küçümseyici bir tavırla,“Eğlenmeye gelmedik biz.Sadece beynimizidinlendiriyoruz. Zaten Selimgerekli cevabı vermişti birazönce” dedi. Sesindeki yapaysertlik hemen anlaşılıyordu.Neden böyle bir yanıt verdiğinikendi de anlayamadı. Kendini
hoşlandığı erkeğin dikkatiniçekmek için ona tavırlı yanıtlarveren ortalama kızlar gibihissetti bir an. Yaptığından utanırgibi oldu. Cem, hiçbir şeyolmamış gibi gülümsemeyedevam ediyordu. Bukre’nin butavrını ya anlamamıştı ya daanlamazdan gelmişti. Ya da butavır çok hoşuna gitmişti. “Yarın kanoyla açılacağız, çokkeyifli olacak” dedi vegülümsedi. Bukre, cevapvermedi. Selim girdi araya. “Bukre’nin kardeşi binemez,korkar. O yüzdenkatılabileceğimizi sanmıyorum.”
Cem hemen atıldı. “Eğer sizibu zevkten mahrum bırakacaksa,ben Bukre Hanım’ın kardeşiyleilgilenirim. Bukre, duruma müdahale etmegereği duydu. “Gerek yok CemBey. Nezaketiniz için teşekkürederim” dedi. Sözleri biröncekilerden daha sert gibigörünse de yumuşak bir tonkullanarak konuşmuştu bu kez.Hatta biraz nüktedan biledenebilirdi. Kısa birduraksamadan sonra gülmeyebaşladı Cem. Selim ve Bukre,anlamsız bir şekilde birbirinebaktı. Cem gülmeye devam
ediyordu. Bukre, daha fazladayanamadı. “Söylediğimin nesi komik CemBey?” Sesindeki kızgınlık bileCem’i gülmesinden alıkoyamadı.Karnını tutarak cevap vermeyeçalıştı. “Ya çok özür dilerim” dedi.Gülmekten zor konuşuyordu.“Burada dağ başındayız. Dağsporları falan yapıyoruz, şarkılarsöylüyoruz. Kamp içindeyiz amabirbirimize sürekli hanım, beyfalan diyoruz Türk filmi gibi...Ona gülüyorum.” Bu açıklamayıyaparken hâlâ gülmeye devamediyordu. Ama karşısındakilerle
göz göze geldiğinde, onlarıngülmediğini fark etti. Hatta ikiside sert bakışlarla eziyorduCem’i... Cem’in önce yavaşyavaş gülüşü sonlandı, sonrayüzüne bir ciddiyet indi,kızarmaya başladı. “Yani şey...Ne bileyim işte komik geldi biranda” dedi ve kafasını öne eğdiutanarak. “Değil miydi sizce?”diye sorup, yalvaran gözlerleyüzlerine baktı. Tam o andaBukre ve Selim, kahkahayıkoyuverdi. Aptala dönmüştüCem. Bir süre anlamadanseyretti. Sonra o da onlara eşliketti. Güzel bir dostluğun ilk
adımı bu kahkahalarla atılmıştı.***Kampın ikinci günü çokeğlenceli geçmişti. Cem, Bukre,Selim ve Uygar tüm etkinliklereberaber katılmış, akşama kadarayrılmamışlardı. ÖzellikleCem’in uygara yaklaşımı tam birağabey gibiydi. Bu, Bukre’ninçok hoşuna gitmişti. Kamptakidiğer kızların gözü de Cem’inüzerindeydi gün boyu. Ama Cemo bakışlara hiç aldırmıyordu.Akşam çadırlarını topladılar vedönüş için otobüse bindiler. Bukez Selim’in yanında Cem
oturuyordu. Yol boyunca,birbirlerini daha iyi tanımakadına, hayatlarıyla ilgili sorularsordular. Herkes çok mutlugörünüyordu. Selim bir ara,“Aslında hayat çok güzelmiş debiz yanlış anlamışız” dedi. Cemgülüşleriyle karşılık verdi. Bukre, bir ara İstanbul’da neyaptığını sordu Cem’e... “Ben bir müzisyenim” dediCem. “Bazı mekânlarda sahnealıyorum. Öyle sürekli olmuyortabii. Dönemlik işler bizimkisi.”Tam o sırada Selim ileriyeyönelik palanlarının ne olduğunusordu Cem’e. “Bestelerim var.
En büyük hayalim bir albümçıkartmak. Ama çok zorgörünüyor. Şimdi herkeskorsanda... Firmalar albümyapmaya pek yanaşmıyor. Parabiriktiriyorum. Kendiimkânlarımla başarmayaçalışacağım.”“O nasıl olacak?” diye sorduBukre.“Stüdyo kiralayacağım. Banabir albüm için on gün yeter.Bestelerim hazır. İyi birdüzenlemeciyle çalışırsam,istediğim gibi olur. Gitarları bençalacağım. Diğer çalgılar içinkafamda bazı isimler var. Kayıt
işi bitince de firma firmagezeceğim. Her şey parayabakıyor işte” dedi. Hayalinianlatırken gözlerinden bu işiyapmayı ne kadar çok istediğianlaşılıyordu. “Bir gün bize şu bestelerinidinletir misin? Yoksa albümü mübekleyelim?” dedi Bukre. Cem, gülümsedi. “Bir günçıktığım mekâna gelin. Oradadinlersiniz.” Cem, Selim ve Bukre’yitanımak için özel hayatlarıylailgili sorular soruyordu. Vealdığı her cevaptan sonra o da
kendi hayatından bir şeylerionlarla paylaşıyordu. AilesiMersin’de yaşıyordu Cem’in.Dört kardeşlerdi. Babası MersinLimanı’nda çalışıyordu. Annesiise özel bir bankada... Yirmisekiz yaşındaydı Cem. Ama dahagenç gösteriyordu. Üstüne sinmişve hiç çıkmayan bir çocuksulukvardı. Hafif haşarı, esprili, zekive çokça yakışıklıydı.İstanbul’da nerede oturduğunusordu Selim. Bakırköy cevabınıalınca da çok sevindi. “Yakınız”dedi. “Biz de Bahçelievler’deoturuyoruz.” “Vuuu!” dedi Cem. “Çok rahat
görüşürüz o zaman.” “İnşallah” diye yanıtladı Selim.Onun bu çocuksu tavırları,Selim’in olgun haline pekbenzeşmiyordu ama yine de iyianlaşıyorlardı. Bukre, Cem’in gözlerindeanlamını bir türlü kavrayamadığıbir ışık görüyordu. Ve ne zamangöz göze gelseler bu ışık sankidaha da belirginleşiyordu. Biryandan sohbet ederlerken, diğeryandan da bunun ne olduğunudüşünüyordu Bukre. Kuvvetli birçekiciliği vardı Cem’in. Amaaynı zamanda görünmez birduvarla örülüydü sanki.
Dünyaları çok ayrıydı aslında.Ortak bir yan bulmayaçabalamak anlamsız geliyorduBukre’ye... Yorgun bedenleri uykuya yenikdüştüğünde, sabah olmaküzereydi. Otobüs İstanbul’ayaklaşmıştı. Gözünü ilk açanSelim oldu. Şöyle bir etrafınabakındı. Herkes uyuyordu. Sonrakitabına uzandı ve okumayabaşladı. Yaklaşık bir saat sonraCem uyandı. Ardından Uygar.Uygar hemen ablasını uyandırdı.“Abla daha ne kadar yolumuzvar” diye sordu. Az kalmıştı.
*** Otobüsten inince aynı yönegidecekleri için hep beraber aynıtaksiye bindiler. Taksidebirbirlerinin telefon numarasınıkaydettiler. Bukre ilk defa ailehattının numarasını bir yabancıyaveriyordu. Yine de bundan birrahatsızlık duymadı. İçinden birhis Cem’e güvenmesi gerektiğinisöylemişti. Önce Cem’iBakırköy’e bıraktılar. TaşhanCaddesi’ndeki bir apartmanınbekârlar için kiralanan birincikat dairelerinden birindeoturuyordu. Daha sonra kendimahallelerine doğru hareket
ettiler. Cem, arkalarından elsallıyordu. Biraz uzaklaştıktan sonraBukre, “Sence nasıl biri?” diyesordu Selim’e. Selim hiç tereddüt etmeden,“Bence iyi biri” diye yanıtladısoruyu. Her ikisi de aynıkanıdaydı. O gece yatağında düşünüpdurdu Bukre. İki mükemmel güngeçirmişti. Son günlerde yaşadığıo can sıkıcı olay aklına bilegelmemişti bu iki günde.Selim’in çabaları işe yaramıştı.Bukre ne zaman üzülse, Selim
hep yardımına koşardı. Hemenhayata döndürürdü onu... O geceuykuya dalana kadar dua ettiRabb’ine. Sayıları giderekazalan Selim gibi düzgün vedürüst insanlar için dua etti. Tekistediği, Merve’nin bir günSelim’in aşkını fark etmesiydi.Bir insanın sizi sevdiğini farketmemeniz, karşınızdaki insanıöldürmeden, katili olmanızdemekti. Böyle bir durumu haketmiyordu Selim. O, kötü hayatıniyi insanıydı. İçinde gizli biryara taşıyordu. Bukre’den başkakimse o yaranın ne olduğunubilmiyordu. Yaranın sırrı
acısında gizliydi. Selim ne öylebir yarayı, ne de öyle bir acıyıhak ediyordu. O gece yemin ettiBukre; eğer bu aşkı Merve farketmezse, kendisi fark ettirecekti.Can dostunun böyle sessizceerimesine seyirci kalamazdı.Kaderin garip bir cilvesiydibu. Bin bir canla severken,uğruna verecek sadece bircanının olması... Yine de istensehiç düşünmeden o canıverebilecek biriydi Selim. Bunu,geçmişteki tecrübelerindenbiliyordu Bukre. Geçmişönemliydi onun için. Bugününverdikleriyle kendine güçlü bir
yarın kurabilirdi insan. Hiçbirbugün, yarınsızlığı hak etmiyorduçünkü... Ama çizilen o yoldailerlemek için mazinintecrübelerine ihtiyaç vardı.Tecrübe dediğinse izlerinigördükçe hatırladığın biryaraydı. *** Ertesi sabah cep telefonunadüşen mesajla uyandı Bukre. Birgünaydın mesajıydı bu veCem’den geliyordu. O daGünaydın yazarak yanıt verdi.Yüzünde mutlu bir gülümsemeoluştu. Hemen Selim’i aradı.
“Günaydın Kuzu. Nasılsın?” Selim şaşırmıştı. “Sana dagünaydın. Sen bu saatte uyanırmıydın? Hayırdır minik kuş?” “Sabah sabah güzel bir mesajlauyandım. Cem’den geldi.”Cümlenin sonuna doğru, yüzündeoluşan gülümseme sesine desirayet etmişti. Selim Bukre’nin sesinin ohalini iyi biliyordu. “Hadibakalım hayırlısı olsun” dedikinayeyle. Bukre, ciddi bir tavır takındıhemen. “Bir şeyleri mi imaetmeye çalışıyorsun Selim?”
“Evet” diye yanıt verdi Selimhınzırca bir gülüş eşliğinde.Buluşup konuşmaya kararverdiler. Bukre, evden çıkmadanmail’lerini kontrol etmek istedi.Bilgisayarını açtı ve mail’lerinitaradı. Sonra Facebook sayfasınagirdi ve Cem’den gelen eklemedavetiyle karşılaştı. Kabul ettihemen. Sonra fotoğraflarınıincelemeye başladı Cem’in.Sahnede şarkı söylerken çekilmişfotoğraflarıyla doluydu profili.Gece insanlarından oluşangruplarla, şamatalı anlarınduruşları vardı her karede. Ne
kadar da ayrı dünyalarıninsanları olduklarını düşündü.Sonra boş verdi içinden. Herinsanın sosyal hayatı ve yaşambiçimi aynı olacak değildi ya!Bunu düşünür düşünmez de nedenböyle bir savunma yaptığınısordu kendine. Yoksa... Tam bu sırada Kabul ettiğiniçin sağ ol :) mesajı geldiCem’den. Demek o da bilgisayarbaşındaydı. Rica ederim nedemek ;) diye yanıtladı hemen.Beklenen cevap gecikmedi: Bugün ne yapıyorsun? Selim’le buluşacağız.
Hadi ya! Tüh :(Neden üzgün yaptın?Ben de bugün ikinizi çıktığımmekâna davet edecektim.Geliriz :)Gerçekten mi?Geliriz tabii, nedengelmeyelim?Oleeeyy. Çok sevindim :)Kaçta ve nerde?Önce Selim’e gelipgelemeyeceğini sormayacakmısın?Hayır! Biz birbirimize gelipgelmeyeceğimizi sormayız;sadece “Gel!” deriz. Ve neden
diye sormadan koşa koşagideriz nereye çağrılmışsak.Gerçek dostlar dostun “Gel!”çağrısına neden diye sorarakyanıt vermez. Geliyorum der. Kıskandırdınız beni şimdi.Demek ki benim etrafımda hiçdostum yokmuş :( Bence buradan yazışmayalım.İstersen ara beni ve adres saatsöyle. ***Akşamüstü buluştular.Üsküdar’da, canlı müzik yapanbir kafeydi burası. Bir iş hanınınteras katındaydı. Adı da Teras
Kafe’ydi zaten. Göz önünde biryer olmamasına rağmen, çokkalabalıktı. Cem tarafındankendileri için ayrılan masayaoturdular. Üzerinde, iyi bir evsahibi olmaya çalışan insanlarıntelaşını taşıyordu Cem. Çaylarınıiçerken sohbet etmeyebaşladılar. Bukre’nin evdençıkarken kendine daha fazla özengöstermiş olması Selim’ingözünden kaçmamıştı. Neyse kiCem, bu ayrıntıyı fark edecekkadar tanımıyordu Bukre’yi. Türlü şakalar ve esprilerinardından sahneye çıkma zamanıgelmişti Cem’in. Önce gitarının
akordunu yaptı. Sonra mikrofonaçısını ayarladı. Küçük birselamlamadan sonra ilk şarkısınageçti. Bir aşk şarkısıydı bu.Şarkıyı söylerken, arada birBukre’nin gözlerinin içinebakıyordu. Bu hareket Bukre’ninhoşuna gitse de utanarakkaçırıyordu bakışlarını. Selimkendini şarkıların ahenginekaptırmıştı. Bir ara, “Kesinliklealbüm çıkartmalı” dedi. Bukreonayladı. Cem’in sesindeki büyü,ikisini de etkilemişti. Birliktebildikleri şarkılara eşlik ettiler,bilmediklerini sessizcedinlediler. Bir saat sonra ara
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 783
Pages: