Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bukre - Kahraman Tazeoglu

Bukre - Kahraman Tazeoglu

Published by cg.caglayan, 2016-11-02 09:29:14

Description: Bukre - Kahraman Tazeoglu

Search

Read the Text Version

Önce biraz duraksadı, sonra,“Tamam” dedi Cem. “Benisevmeyi unutma.”Selim şaşırmıştı. Bukre’ninkonuşması bitip telefonukapattıktan sonra, “Yavru Kuşumsen neden böyle bir şey dedin?”diye sordu. “Benim ne işim varsizinle yemekte! Bunca zamangörüşmemişsin zaten.Konuşacağınız bir sürü şeyvardır. Gidin baş başa yiyin.Beni niye ekledin ikiliye?” deditelaşlı ve kaygılı bir ses tonuyla.“Biz onunla ilk gün baş başakahvaltı etmiştik zaten Kuzu.Hem sen bugün bizi barıştıran

kahramansın. Bir yemeği hakediyorsun” dedi Bukre. Yüzündegörmeye değer bir huzur vesevinç vardı. Onun bumutluluğunu gören Selim, dahafazla itiraz etmedi. ***Selim ve Bukre, erkendengelmişti yemek yiyeceklerimekâna. Cem’in gelmesinibekliyorlardı. İzmir’i anlatıyorduBukre. Yalnızlığındanbahsediyordu... Yalnızlığınarağmen, İzmir’i ne kadarsevdiğinden, oranın İstanbul’açok benzediğinden, hatta

İstanbul’u aratmadığından... Tambu sırada Cem geldi. Elinde birdemet çiçek vardı. Önceçiçekleri Bukre’ye uzattı. Bukre,çok etkilendi. Sonra Selim’esarıldı sıkıca. Kötü günlerindehep yanında olan arkadaşınıözlemişti. Bukre’nin yokluğundabir türlü görüşememişlerdi. Garson siparişleri almak içingelince, “Biraz sonra verelim”diyerek geri gönderdi Cem.Bukre, “Neden?” der gibi baktıyüzüne. “Bir misafirimiz dahagelecek. O geldikten sonra...”dedi ve göz kırptı. Selim ve Bukre, aynı anda,

“Kim gelecek?” diye sordu.Cem, “Sürpriz...” dedi ve oanda sürpriz kişi kapıdan içerigirdi. Masaya yaklaştı ve“Selaaam...” dedi gülerek.Rüyaydı gelen sürpriz kişi. Darmini eteği, derin göğüs dekoltesi,platin sarısı saçları verestorandaki erkeklerinbakışlarını şimşek gibi üzerineçeken seksi güzelliği ile yüksektopuklu ayakkabılarının topuksesleri eşliğinde yürüdü masaya.Bukre ve Cem şaşkındı.Anlamsızca birbirlerine baktılar.Masadaki herkesi tek tek öperkenRüya, “Bakıyorum siz

yokluğumda samimiyeti bayağıilerletmişsiniz” dedi Bukre,kinayeli bir biçimde... Cem,duymazdan geldi bu sataşmayı. “Vallaha sevgilini elindenalacağım caniko. Haberin yok!”dedi Rüya gülerek. Cem, “Eee... baktım senSelim’i getiriyorsun, ben de ekiptam olsun diye Rüya’yıçağırdım” dedi. Hemen araya girdi Rüya. “Eh ne de olsa düğünsüzKamber olmaz değil mi?” Selim ve Bukre birbirine baktıve gülümsedi. Düzeltme gereği

bile duymadılar Rüya’nın yanlışkullandığı deyimi. Tuhaf bir akşam yemeğiydi.Gece boyunca Cem ve Rüya,araba markalarından, gittiklerinezih (!) restoranlardan konuştu.Selim ve Bukre’nin bilmediği birhayatın içinde var olan cemiyetinsanlarından bahsettiler. Cem,ne zaman öğrenmişti bunları, nezaman girmişti bu hayatın içine...Her şey ne kadar çabukdeğişiyordu. Ve ne kadar iyianlaşıyorlardı Rüya’yla... Halböyle olunca, Selim ve Bukre,kendi dünyalarının sınırlarıiçinde kalan her şeyden, sanattan,

edebiyattan, kitaplardan vesiyasetten konuştu. Bir bölünmevardı masada.Selim son dönemlerde toplumsosyolojisiyle ilgileniyordu.“Bence ülkeleri Allah’a inananyöneticiler, ama dünyayı ateistleryönetiyor” dedi Selim.“Neden böyle düşündüğünüanlayamadım?” dedi Bukre.“Dünya üzerindekihaksızlıklara ve adaletsizliklerebakarsan ne demek istediğimianlarsın” şeklinde bir açıklamagetirdi sözlerine Selim. Tam busırada Cem’le Rüya’nın

kendilerini dinlediklerini farkettiler. “Ay siz dünyayı mıkurtarıyorsunuz canikolar?” dediRüya şuh bir kahkaha eşliğinde.Cem de bir anda kahkaha atmayabaşladı bu söz üzerine. Selim’leBukre gülmüyordu. Onların butavrına aldırmayan Cem ve Rüya,gülmeye devam ediyordu. Bukre, “Bakıyorum da dünyaumursamazlığı konusunda iyianlaşıyorsunuz” deyince, biranda soğuk rüzgârlar estimasada. Cem, “Biz işin şakasındayız

aşkım...” dedi. “Hayat şakaya gelmez!” diyeçıkıştı Bukre. Bir tehdit gibisöyledi bunu. Şimdi tam birsessizlik hâkimdi masaya. ***Arabada hiç kimsekonuşmuyordu. Hâlâ devamediyordu gerginlik. Kötü birakşam olmuştu. Selim ve Rüyaarka koltukta oturmuş, yüzleribirbirine ters istikamette kendicamlarından dışarıyıseyrediyordu. İki ayrı dünyanıniki ayrı insanı... Selim, kulağındakulaklığıyla müzik dinliyordu.

Bir ara Cem, nişan işinin neolacağını sordu Bukre’ye. Sestonunda, sırf sormak için sorulansoruların taşıdığı bir ton vardı. “Acele etme” dedi Bukre.“Selim, iyice kendine gelsin.Daha üstünden tam olarakatamadı. Benim de ilk yılımbitsin. Yaza yaparız.” Onun cevabı da başındansavmak için verilencevaplardandı sanki. Cem birazdaha gerildi. Sinirli bir şekildekullanmaya başladı aracı. “Birazyavaş kullanır mısın?” diyeuyardı Bukre. Dikiz aynasındanRüya’nın ne konuşulduğunu

dinlediğini fark etti. Evegelmişlerdi. Cem, önce Bukre veSelim’i indirdi. Önde boşalanyere Rüya geçti. El sallayıpuzaklaştılar. Daha birkaç metregitmeden müziği son ses açtılar.Eğlence devam ediyordu onlariçin. Cem çok hızlı kullanıyorduarabasını. Bukre, Selim’inyüzüne soran gözlerle baktı.“Yorum yok” dedi Selim. Eve girdiğinde çok gergindiBukre. Elini yüzünü yıkadı.Odasına geçti. Kafasını dağıtmakiçin bir kitap aldı eline. Bir türlükendini okuduğu kitabaveremiyordu. Aklı başka

yerdeydi. Bir kahve yaptıkendine. Balkona çıktı. Titreyetitreye içti kahvesini. Soğuktuhava. Bilgisayarını açtı.Mail’lerine baktı. Gelen bir şeyyoktu. Yatağına uzandı. Uykuyadalar gibi oldu. Bir ara uyandı. Saate baktı.03.00’ü gösteriyordu. Cem,aramamıştı. İçine bir kurt düştü.Hemen Cem’i aradı. AçmadıCem. On beş dakika sonra yinearadı. Yine açmadı. Acababaşına bir şey mi geldi diyedüşünmeye başladı. Kaza yapmaolasılıklarını aklına bilegetirmek istemiyordu. Hemen

Rüya’yı aradı. O da açmadı.Sabaha kadar bir Cem’i, birRüya’yı aradı durdu. Açmadılar.Acaba ne olmuştu? Sabah erkenden Selim’i aradıve sadece, “Selim gel ne olur!”dedi. Selim telaş içinde, koşa koşageldi. Bukre kapıyı açar açmazda onun morarmış göz altlarınıfark etti. “Ne oldu sana YavruKuşum?” dedi. “Sabaha kadar uyumadım.Cem’le Rüya’yı aradım... İkiside açmıyor. Başlarına bir şeygelmiş olmasından korkuyorum

Kuzu. Dün çok hızlı kullanıyorduaracını Cem.” Selim sakindi. “TelaşlanmaYavru Kuşum. Çağrılarınıgörünce sana dönerler.” Bukre,kaygılıydı. Bir türlü kendinisakinleştiremiyordu. “İstersenbize gidelim. Annem kahvaltıhazırlıyor.” Selim’in teklifini kabul ettiBukre. Kahvaltı boyunca tekrartekrar aradı Cem’i ve Rüya’yı.En sonunda Cem geri döndü. “Hayırdır aşkım defalarcaaramışsın?” Bukre kızarak, “Neredesin sen!

Dün geceden beri sana ulaşmayaçalışıyorum çıldıracağım!” dedi.Cem hiçbir şey olmamış gibicevap verdi.“Sessizdeydi telefon,duymamışım.”Bukre’nin sinirleri boşaldı biranda. Ağlamaya, bağırıpçağırmaya başladı. Cem, onusakinleştirmeye çalışıyordu.Telefonu Selim aldı.“Cem, şu anda Bukre iyi değil.İstersen yanına gel. Bizdeyiz”dedi ve kapattı. Selim telefonuBukre’ye geri uzatırken tekrarçalmaya başladı. Bu kez

Rüya’ydı arayan. Uzun uzunçaldırdı. “Açmayacak mısın?”dedi Selim. Açtı Bukre. “Canikom beni aramışsın hep.Bir şey mi oldu hayırdır?” Bukre, kendini toparladı ve“Cem’e ulaşamamıştım da... Enson seninleydi o yüzden seniaradım” dedi. Gözyaşlarınısiliyordu bir yandan. Fakat biranda yüzü değişiverdi Bukre’nin.Telefonu iyice bastırdı kulağına.Öylece dinledi bir süre. Hiçbirşey söylemedi. Rengi sarardıbirden. Sonra telefon yere düştüelinden.

Selim, “Bukre ne oldu!” diyesordu. Yerdeki telefondanRüya’nın sesi geliyordu. “Alo. Aloooo... Orada mısınBukre?” Bukre, başka bir boyuta geçmişgibiydi. Kendi kendine bir önebir arkaya sallanmaya başladı.Selim dehşet içinde onabakıyordu. “Bukre, neyin var! Neoldu sana Kuşum!” Bukre, birden şarkı söylemeyeb a ş l a d ı : “Sarılmış bir yarayeniden kanar mı? / Küllenmişbir ateş yeniden yanar mı?”Sonra uzunca bir çığlık attı ve

bayıldı. Gözlerini açtığında Selim’inyatağındaydı. Başucunda Selimve annesi vardı. Büyük bir kaygıtaşıyorlardı yüzlerinde. “Bukre, iyi misin kızım?” dediSelim’in annesi. Selim elini tuttu. “Nasılhissediyorsun kendini?” diyesordu. Solgun yüzünü yana çevirdi.“İyiyim merak etmeyin” dedigüçlükle. “Annene haber vermediktelaşlanmasın diye. Yarım saattirbaygın yatıyorsun” dedi Selim.

Yatağından doğruldu ve banyoyakoştu Bukre. Kusmayabaşlamıştı. Hastaneye götürmek istediler.Kabul etmedi. “Biraz dahakendime geleyim, beni eve götürSelim” dedi. Birkaç saat sonraeve götürdüler. Ailesine hiçbirşey söylemediler. O güntelefonunu hep kapalı tuttu Bukre.Kimseyle konuşmadı. Ertesi günSelim yine onun yanındaydı.Yatağından çıkmak istemiyorduBukre. Hiçbir şey yapmakistemiyordu. Hayattan kopmuşgibiydi. Gözlerindeki ışıkgiderek soluyordu. Selim ikna

etti. Parka çıktılar. Kimsecikleryoktu. Hafiften kar atıştırıyordu.Titredi Bukre. Selim, üzerindekimontu çıkarıp ona verdi. “Selim beni bir psikoloğagötürür müsün?” Şaşırmıştı Selim. “Tabii kigötürürüm” dedi. Telefonu çaldıSelim’in. Arayan Cem’di.“Bukre’ye ulaşamıyorum Selim”diyordu. “Bukre’nin morali çok bozukCem.” Bir yandan Cem’lekonuşurken diğer yandan daBukre’ye Cem’le konuşupkonuşmayacağını işaretlerle

sordu. Kafasını iki yana salladıBukre. Selim, Bukre’ninyanından uzaklaşarak durumuizah etti Cem’e. Kısa bir müddetkonuştular ve Selim geri döndü.“Dün gece evin önüne gelmiş.Telefonun kapalı olduğu içinsana ulaşamamış, eve gelmeyede cesareti olmadığı için geridönmüş” dedi. Acı acı gülümsedi Bukre.“Selim beni bir psikoloğa götür”dedi. Başka soru sormadı Selim. Ertesi gün Bukre’nin isteğiüzerine bir psikiyatri kliniğinegittiler. Yaklaşık bir saatlikseanstan sonra elinde bir

reçeteyle çıktı odadan. Hâlâ ruhgibiydi. Yılgın bir sesle, “Builaçları almamız gerekiyor Kuzu”dedi. Yeşil reçeteye iki ilaçyazmıştı doktor. Aldılar. İlaçları kullanmaya başladığıilk günlerde sürekli uyuyordu.Daha sonra biraz daha azaldıuykular. Hatta gülmeye bilebaşladı. Selim hep yanındaydı. Ogün telefonda ne olduğunu hiçsormadı. Bukre de hiç anlatmadı. *** Okulun ikinci dönemininbaşlamasına bir gün kalmıştı.Cem’in tüm ısrarlarına rağmen,

Bukre, onunla görüşmekistemedi. Ama o gün kendisiaradı Cem’i. Cem şaşırmıştı.Hemen sordu. “Aşkım neden böyle olduk bizneden?” Bukre, gayet olgun bir tavırla,“Hiçbir şey olduğu yok. Atlattık.Geçti gitti. Hadi beni sevmeyiunutma” dedi. Cem nesöyleyeceğini bilemedi o an.Şaşkındı. “Yarın İzmir’egidiyorum. Beni uğurlamayageleceksin değil mi?” Cem, kekeleyerek, “Tabii kigeleceğim aşkım. Kaçta

otobüsün?” dedi. Otobüsününsaatini söyledi Bukre. Kapattılar.Ertesi sabah erkenden geldikapıya Cem. Hazırdı sevgilisi.Kendinden emin ve rahattavırları vardı. Gülümseyerekbindi arabaya. Yolda havadansudan şeylerden bahsetti. Cem’ino gün telefonunun sessizdeoluşuyla ilgili açıklamalarınısessizce dinledi. Hiçbir yorumgetirmedi. Otogara gittiler.Otobüsünün kalkmasına yarımsaat vardı. Çay içebilecekleri biryerde oturmayı teklif etti Bukre.Uygun bir yer bulup oturdular.Çaylarını içerken hiç

konuşmadılar. Cem, süreklielinde tuttuğu cep telefonuylaoynuyordu. Bukre, elindentelefonu aldı, masanın kenarınakoydu ve Cem’in ellerini tuttu.Gözlerine derin derin bakıp,“Benden sakladığın bir şey yokdeğil mi aşkım?” diye sordu. Cem’in yüzü karmakarışıkolmuştu. “Hayır hayatım. Sendenne saklayabilirim ki?” dedi. Telaşlanmıştı. Bukre, giderekdaha da sıkıyordu Cem’inellerini. Sanki bir daha hiçtutamayacakmış gibi. O ellerlevedalaşır gibi. Uzun uzun seyrettiCem’in ellerini. Sonra titreye

titreye çekti ellerini elinden.Sonra uzun uzun seyretti yüreğinisığdırdığı o elleri. Gözünden ikidamla yaş süzüldü. Sonra Cem’edönerek, “Bana bel yastığıalabilir misin? İzmir’e kadaruyumak istiyorum. Ama acele etgeç kalmayalım” dedi. ŞaşkındıCem. Telaşla kalktı masadan.Hızla yastık satan dükkânlardanbirine girdi. En renkli olanınıseçip getirdi sevgilisine. Bukre,“Sadece bir tane mi aldın?” diyesordu. “Ben bir tanesini belimebir tanesini de camın kenarınakoymak için istiyordum. Sanazahmet olmazsa gidip bir tane

daha alır mısın?” dedi. Cem,tekrar gitti aynı yere bir tanedaha alıp geldi. Kalktılar. Otobüse binerken, “Benisevmeyi unutma” dedi Cem.Karşılık vermedi Bukre. Sadecehüzünlü bir el sallayış kaldıgeride. Otobüs terminaldençıkarken, Bukre ağlıyordu. *** Tam bir hafta olmuştu Bukregideli. Selim, endişeliydi. Birkere bile aramamıştı. Oysaki hiçböyle şeyler yapmazdı.Dayanamayıp kendisi aradı.Telefonu kapalıydı. Mesaj attı.

İçi rahat etmedi. Cem’i arayıpyakın zamanda Bukre’ylegörüşüp görüşmediğini sordu.Cem, en son bir hafta öncegörüştüklerini, telefonunun hepkapalı olduğunu söyledi.Telaşlandı Selim. Uygar’ı arayıpBukre’nin evi arayıp aramadığınısordu. Uygar, annesine sordu. Enson iki gün önce konuştuklarınısöyledi annesi. İçi birazrahatladı. Üç gün sonra Selim’in telefonuacı acı çaldı. Bukre, ağlıyordu.Sadece, “Selim ölüyorum çabukgel!” dedi ve kapattı. Hızlaevden çıktı Selim. Ne olduğunu

bilmiyordu. Tek bildiği şeydostunun ona ihtiyacı olduğu vebir an önce yanına gitmesigerektiğiydi. Otobüsle gitmekonu geciktirirdi. Mahalledekiarkadaşlarından borç para alarakuçak parasını denkleştirdi ve ilkuçağa binip İzmir’e gitti. Uçaktanindikten yarım saat sonra yurdunönündeydi. Telefon açtı ve yurtkapısında olduğunu söyledi.Ağlayarak geldi Bukre.Dakikalarca sarıldı Selim’e.Hem ağlıyor hem de,“Dayanamıyorum artık Selim!İntihar etmemek için seniçağırdım!” diyordu. Selim, sakin

olmasını istedi. Elleriylegözyaşlarını sildi. Serin havanında etkisiyle titremeye başladıBukre. Yakınlardaki bir kafeyegidip oturdular. “Anlat bakalım şimdi neoldu?” diye sordu Selim. Bukre, biraz daha sakinleşmişgibi görünüyordu. Hıçkırıklarıdinmişti. Artık sessizce akıyordugözündeki yaşlar. “Cem beni aldattı Selim!” “Aldattı mı? Bu nasıl olur?Emin misin?” “Eminim!” “Bir şeyini mi yakaladın?”

“Son yemeğimizi hatırlıyorsundeğil mi?” “Evet.” “Hani bizi bırakmış, sonraRüya’yla gitmişlerdi anımsadınmı?” “Evet.” “Ben o gece sabaha kadar onuaramıştım açmamıştı. Sonrasabah telefonunun sessizdeolduğunu söylemişti.” “Evet, çok iyi hatırlıyorum.Sen o gün çok kötü olmuştun otelefon konuşmasından sonra.” “Ben Cem’le konuştuktan sonrakötü olmadım Selim, Rüya’yla

konuştuktan sonra kötü oldum.Çünkü o anda benim dünyamyıkılmıştı.” “Senin telefonun benimelimdeydi Rüya aradığında.Konuştun ve sonra şarkısöylemeye başladın. Daha sonrada bayılmıştın zaten.” “Evet Kuzu. Çünkü benaldatıldığımı o an öğrendim.” “Rüya mı söyledi?” “Hayır! Rüya bana öyle bir şeysöyleyemez; çünkü Cem beniRüya’yla aldatıyor.” Çok şaşırmıştı Selim.Duyduklarına inanamıyordu.

Nasıl olurdu bu? Kırk yıldüşünse böyle bir şey aklınınucundan geçmezdi. “Ben Cem’le konuşurken odadabir şarkı çalıyordu Selim. SonraRüya aradı. Onun olduğu yerdede aynı şarkı çalıyordu.” “Aynı radyoyu dinliyorolamazlar mı o an?” “Hayır Selim! Dinlediklerişarkı, Cem’in bana yazdığışarkıydı. O şarkı hiçbir radyodaçalmaz, çünkü Cem o şarkıyıüçüncü albümüne saklıyordu.Anlasana Kuzu! İkisi de aynıevdeydi. O gece Cem’in evinde

kaldı Rüya. Ya da tam tersioldu.” “Şimdi anladım, sinir krizigeçirmeden önce neden o şarkıyısöylediğini...” “Ben bunu hak edecek neyaptım Selim?” Tekrar hıçkırıklara boğuldu.Selim yine onu sakinleştirmeyeçalışıyordu. Gözyaşları sel gibiakıyordu. Ağlayarak devam ettikonuşmasına. “Yine de inanmak istemedim.Cem böyle bir şey yapmazdedim. Ortada beni aldatmasıiçin hiçbir neden yok dedim

kendi kendime. O yüzden benipsikoloğa götürmeni istedimSelim. İlaçlara sarıldım. Amakafamdan atamadım bir türlü.Yine yenildim kendime. En sonİzmir’e gelmeden önce otogardaonu yastık alması için masadangönderdim.” Bunları anlatırken bir yandanda çantasındaki telefonunuçıkarıyordu. Gözyaşları içindetelefonunun mesajlar bölümünegirdi. “Bak Selim, Cem bana yastıkalmaya gittiğinde, telefonununmesaj bölümüne girip, Rüya’ylayazışmalarını kendime mesaj

olarak attım. Nasıl durdumayakta, nasıl baktım o mesajlarabir ben bir de Allah bilir o acıyı.Cem’i iki kez gönderdimmasadan, tüm mesajlarıalabilmek için. Bütünyazışmaları var bende Selim.“Bebeğim”li, “canım”lı satırlarhepsi. En acısı da Rüya’nın ondakaldığı gece neler yaşadıklarıylailgili okuduğum satırlar. Artıkyazışmalarını silseler bile inkâredemezler. Birbirlerine neleryazmışlar Selim! İçim yana yana,kanaya kanaya her gece okudumben bu satırları. Ama artıkdayanamıyorum Selim. Ya aklımı

oynatacağım ya da intiharedeceğim. Ne olur bana yardımet.” Artık bir inlemeye dönüşmüştüağlamaları. İnsan nasıl ayaktadurabilirdi böyle bir aldatılışınardından... Zordu. Çok zor. Herşeyini verdiğin, her şeyini yokediyordu. Peki, neden buncazaman saklamıştı bunu Bukre,neden Cem’den ve Rüya’danbunun hesabını sormamıştı? Şimdi bunları düşünmeninzamanı değildi. Önce birazkendine gelmesi gerekiyorduBukre’nin. Selim birkaç günİzmir’de kalmaya karar verdi.

Dostunu bu halde bırakıpgidemezdi. “Dinle Yavru Kuşum. Ben,hafta sonuna kadar buradakalayım. Yanında olurum.Durumunu hiç iyi görmüyorum.Cuma akşamı da beraberİstanbul’la gideriz.” Sadece sustu Bukre. Bu“Tamam!” demekti onlarındilinde. Selim, uzaktanakrabaları olan bir aileninyanında kaldı. Selim’in oradakalmasıyla hayata tutundu Bukre.Kendine geldi biraz. Ölümüneşiğinden dönmüştü. Şimdibirlikte İstanbul’a döneceklerdi.

Yola çıktılar. Yol boyuncaBukre, Selim’e neden Cem’e bukonuyla ilgili hiçbir şeysöylemediğini izah etti. Çünkügeri dönüşü olmayan bir yolagirecekti Bukre. Onun defterindeyarım ayrılık yoktu. Bu yüzdenher şeyden emin olmalı ve birkerede her şeyi bitirmeliydi.Onun ruhunda bu vardı: Ya hepya hep... Cuma gecesi bindikleriotobüsten, cumartesi sabahıindiler. Her ikisi de kendi evinegitti. Bukre’nin İstanbul’ageldiğinden haberi yoktu Cem’in.Bukre, Cem’in yanına gidecek ve

her şeyi bildiğini anlatacaktı.Rüya ile ona mutluluklar dileyip,bu defteri bir daha açılmamaküzere kapatacaktı. Aslındayüzüne tükürüp gitmek vardıama... *** Elinde kâğıtlarla internetkafeden çıktı. Saatine baktı.Konserin bitmesine bir saatvardı. Biraz etrafta oyalandı.Sonra konserin yapıldığı mekânagitti. Cem, son şarkısınısöylüyordu. Bitmesini bekledi. Güvenlik kordonu altındasahneden indi Cem. Etrafı bir

anda imzalı fotoğraf isteyenergen kızlarla çevrildi.Kalabalıkla birlikte dışarıçıktılar. Gittikleri tarafa bir cipyanaştı. Cem, hızla araca bindi.Bukre, alışık olduğu tokatlardanbirini daha yedi o an. ArabayıRüya kullanıyordu. Bir taksiyebinip, takip etti. Ortaköy’e kadargeldiler. Oradan Bebek’egeçtiler. Araçtan iki arkadaş gibiinip, bir mekâna girdiler.Masaya oturup garson kızıçağırdılar. Sarmaş dolaştılar.Masaya arkadan yaklaştı Bukre.Çantasından kâğıtları çıkardı vemasanın üstüne fırlattı.

Kâğıtlarda mesajlaşmalarınınbüyütülmüş hali vardı. Cem veRüya, donakalmıştı. Aptal aptalBukre’nin yüzüne bakıyorlardı.“Bir dahaki sefere daha dikkatliçalışın!” dedi Bukre. Tam busırada garson kız tepsiyleiçeceklerini getirmişti. Bukre,tepsideki bardakları aldı ve“Afiyet olsun!” deyip,kafalarından aşağı boşalttı. Tümmüşteriler onlara bakıyordu. “Ayyy! Saçlarım!” diyerekayağa fırladı Rüya. “Düzelteyim...” dedi Bukre veplatin sarısı saçlarından tutup birtokat patlattı yüzüne.

Cem, ayağa kalktı ve “YeterBukre! Ne yapıyorsun sen!”diyerek kolunu tuttu. Bukre, “Aldatılan birininyapması gerekenlerin onda birinibile yapmadım daha. Sanaminnettarım Cem. Çok teşekkürederim” dedi ve arkasınabakmadan çıktı mekândan.Geride Rüya’nın çığlıkları kaldı. *** Bazen bindiği dolmuşta, bazengirdiği dükkânlarda duyuyorduonun şarkılarını. Kulaklarınıtıkıyordu. Atıyordu kendinioradan dışarı. Bazen bir afişte

karşısına çıkıyordu yüzü, kafasınıçevirerek geçiyordu önünden. Nesesini duymak, ne de yüzünügörmek istiyordu. Kendiniderslerine vermişti. Deli gibiders çalışıyordu. Birkaç arkadaşedinmişti. Onlarla vakitgeçiriyordu arada bir. Unutmuşgibi görünse de her şeyi,kendisine yapılan haksızlığıhazmedemiyordu.Sürekli bir şeylerleuğraşıyordu. Gezi, sinema, kitap,tiyatro, spor, kültürelfaaliyetler... Boş kalmakistemiyordu. Boş kalırsa oboşluğu nelerin dolduracağını

çok iyi biliyordu. Eline parageçtikçe alışveriş yapıyordu.Saçını kestiriyor, boyatıyor,şeklini değiştiriyordu. Neyse kiİzmir, yaralı ruhları saran birşehirdi. İyi ki buradaydı.İstanbul’da olsaydı atlatmakdaha zor olacaktı. Arada birSelim geliyordu yanına. Bu zorgünlerinde destek oluyordu ona.Her zamanki gibi... Bazenatlattığını düşünüyordu. Yine deçok emin değildi. Acabagerçekten atlatabilmiş miydiyoksa ara mı vermişti acılarına...Bunu İstanbul’a dönünce daha iyianlayacaktı.

Okulun ikinci dönemi bitenekadar hiç gitmedi İstanbul’a...Ailesini ve Selim’i çok özlesede tuttu kendini. Gitmedi...Gidemedi. Ama sayılı günlerçabuk geçmişti. Vizeleri debitince, artık yuvaya dönmekgerekecekti. Bununla da başetmeyi öğrenmeliydi. *** Zor oldu İstanbul’a dönüş.Daha otogara iner inmez o kötüanılar üşüştü başına. Onunlaoturdukları yer. Ellerini son keztuttuğu masa... Bunlarla başedemeyecek kadar güçsüz hissetti

kendini. Hemen Selim’i aradı.“Selim gel beni buradan al.Kıpırdayamıyorum!” dedi. Selimher zamanki gibi koşup geldiyanına. Titriyordu Bukre. Sarsılasarsıla...“Geçecek Yavru Kuşum...”dedi Selim. “Hepsiniatlatacaksın. Yanındayım.”Eve geldiler. Şimdi daha iyiydiBukre. Akşama doğru yeniplanlarından bahsetti Selim. Onubu sıkıntılardan birazuzaklaştıracaktı. Bodrum’agidecekler tatil yapacaklardı.Ama farklı bir tatil olacaktı bu.Bodrum’da her yıl verilen bir

hizmetin gönüllü neferleriolacaklardı. Selim’inağabeyinden ötürü bildiği biroluşum vardı. Otistiklerin vebedensel engellilerin tatil içingetirildikleri bir yerdekalacaklar, onlara kitapokuyacaklar, hizmet edecekler,onları yüzdürecekler,yemeklerini yedirecekler vetemizliklerini yapacaklardı. İştetatil buydu onlar için. Hemenisimlerini yazdırdılar bu iş içingönüllü arayan kuruluşa. Bu tatilgerçek bir tatil olacaktı. Amadaha zaman vardı. Ağustosayında başlayacaktı bu tatil.

Yurtdışından da gönüllülergelecekti. Ve daha aylardanHazirandı.Selim, taksitle bir arabaalmıştı. Boş günlerinde Bukre’yigezdiriyordu. Cem’legitmedikleri yerlere gidiyorlardı.Selim, Cem’i hatırlatacak herşeyden koruyordu Bukre’yi.Fakat yine de bazen bir şeyistemeden de olsa karşılarınaçıkıyor, Bukre yenidensendeliyordu. Olsundu... Bu dageçecekti. Geçmeyen ne vardıki...Bir ay sonra tatile gittiler.Planladıkları her şey yolunda

gidiyordu. Bodrum tatili sonrasıbiraz daha kendine gelir gibioldu Bukre. Ama şehre geridöndüğünde, bütün yıkımlarüstüne devrilmek için onubekliyordu sanki...


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook