Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bukre - Kahraman Tazeoglu

Bukre - Kahraman Tazeoglu

Published by cg.caglayan, 2016-11-02 09:29:14

Description: Bukre - Kahraman Tazeoglu

Search

Read the Text Version

burada.”Esnaf, yaşlı gözlerle dinlediFazıl’ın hikâyesini. Rafi veKemal, Fazıl için bir şeyleryapmak istedi. Elbirliğiyle sahipçıktılar, yardım ettiler.Kunduracı Ömer, birmüşterisinin iki yıl önce tamiriçin bıraktığı ve bir dahaalmadığı botları Fazıl’a verdi.Terzi Sadık, yarım gün içindeartan kumaşlardan ona birpantolon ve ceket dikti. Kurutemizleyici dükkânı işleten,pasajın Hatice Abla’sı, zenginbir müşterisinden kışlık bir mont

tedarik etti. Pasajın tamkarşısındaki KızıltoprakEczanesi’nin kalfası Seyhan, onasoğuk algınlığı için ilaçgetirmişti. Herkes Fazıl’a karşıçok iyiydi. Onun yüzündeki temizve saf ifade, herkesin gönlünükazanmasına yetiyordu. İş bulanakadar orada yatabileceğinisöylediler.En büyük destek NurKuaför’den gelmişti. Dükkânıniki ortağı Rafi Tank ve KemalKaya, Fazıl için adetaçırpınmışlardı. Fazıl’ınihtiyaçları için tüm esnafıseferber eden onlardı. Kendi

evlerinden battaniye ve kışlıkihtiyaçlar getirmişlerdi. Hattacebine harçlık bile koymuşlardı.Utanarak kabul etmişti Fazıl. Hafta boyunca orada yatıpkalktı. Yemek ihtiyacını, oranınen bonkör esnafı sayılan NurKebap’ın sahibi Mustafa Ağakarşıladı. Fazıl, bununkarşılığında kendince bir şeyleryapmaya çalışıyordu. NurKebap’ın fırını için gelenodunları taşıyor, geceleri pasajabekçilik ediyor, sabahlarıpasajın her yerini süpürüyor vepaspaslıyordu. Rafi ve Kemal,onu haftada iki kez yıkanması

için hamama götürüyordu. Saçısakalı uzadığındaysa, erkekberberi İsmail Amca tıraşediyordu. Rafi ve Kemal, Fazıl’ın yaptığıbu işleri devam ettirmesi vekendisine aylık bağlanmasıkonusunda esnafa bir tekliftebulundu. Teklif kabul görünce demüjdeli haberi Fazıl’a verdiler.Ücreti çok düşük de olsa artık biriş sahibiydi Fazıl. *** Aradan bir yıl geçti. SadeceNur Pasajı esnafının değil, tümKızıltoprak’ın sevgisini ve

güvenini kazandı Fazıl. Esnafınufak tefek işlerini yapıyor,onların faturalarını yatırıyor,hatta zaman zaman çocuklarınabile bakıyordu. Aldığı para bir ev tutmasınayetmediğinden, hâlâ o izbedeyatıyordu. Bu durumsa en çokRafi ve Kemal’i üzüyordu. Pasajyönetimiyle konuşup, bir çözümbuldular. Pasajın bir çayhaneyeihtiyacı vardı. Esnaf vemüşterileri çay konusundanmustaripti. Aralarında paratoplayıp, Fazıl’ın yattığı izbeyibirkaç sunta blokla dükkânabenzer bir hale getirdiler.

Fazıl’ın ayakta durarakçalışabileceği küçük bir çayocağı yaptılar. Yan taraftançektirdikleri su tesisatıyla,minicik bir lavabo yaptırdılar.Fazıl, çay bardaklarını oradayıkayabilecekti. Fazıl’ın artıkderme çatma da olsa bir işyerivardı. Esnafa çay satacak vegeçimini sağlayacaktı. Diğeryandan da halihazırda yaptığıişlere devam edecekti. Rafi Ustaona nasihat etti. Kuaför Rafi: “Bir akşam onu karşıma alıp konuştum.

‘Bak Fazıl...’ dedim.‘Hepimiz seni çokseviyoruz. Gerçekten iyibir kardeşimizsin. Şugeçen bir yılda herkesingüvenini kazandın.Herkes seni çok seviyor.Çocuklarımızı bilegözümüz arkadakalmadan sana emanetedebiliyoruz. Bak sanabir ekmek teknesihazırladık. Pasajsahibiyle de konuştuksenden kira falanalmayacak. Bize vemüşterilerimize çay

getirir götürür üç beşkuruş para kazanırsınişte. Pasajın temizlik vebekçilik işine de devamet; oradan da yine birakarın olur. Başta benve Kemal Ağabey’inolmak üzere tüm esnafpara biriktirmeni vekendine bir ev tutmanıistiyoruz. Elimizdeavucumuzda olsa biz desana bir ev tutardık amamalum biz de küçükesnafız, ailemizi ancageçindiriyoruz. Paranıçarçur etme biriktir

Fazıl. Bir an önce bireve yerleş. Böylebetonda yatmakla olmaz.Sağlığını düşün.Gençsin. Daha yıllarınçok... Yavaş yavaş hertürlü ihtiyacınıkarşılamaya başlarsın.Bir gün gelir evlenirçoluğa çocuğakarışırsın. Geçmişi unut.Her şey geride kaldı vebitti. Artık sen kendineyeni bir hayat kurdun.Artık senin ailenKızıltoprak.’ Büyük birsaygıyla dinledi

söylediklerimi ve elimi öptü. İşinin başına geçip, canla başla çalışmaya başladı.” Fazıl, birkaç ay sonrabiriktirdiği parayla, Fikirtepe’debir gecekondu kiraladı. Öncesadece bir yatak alabildi evine.Artık betonlarda yatmaktankurtulmuştu. Nur Pasajı’ndakigece bekçiliği işini bırakmakzorunda kalmıştı ama... Zamanla diğer eksiklerini detamamladı evinin. Halı, perde,birkaç parça mutfak eşyası, kapkacak, küçük bir dolap, bir banyo

kazanı... Artık dökme suylabanyo yapmaktan kurtulmuştu. Bukadarcık eşya bile onun mutluolmasına yetiyordu. Sonra taksitegirip bir iki kalem beyaz eşyaaldı. Kebapçıdan verilen artıkyemekleri evine getirip,buzdolabında hiç bozulmadanbirkaç gün saklayabiliyor,çamaşırlarını makinedeyıkayabiliyor, yeni ocağındazaman zaman menemen, makarnagibi kolay yapılabilecekyemekleri yapabiliyordu. Ah birde şu yalnızlık olmasaydı.Evinde düzgün yemeklerpişebilseydi. Bir çocuk halının

üzerinde oynasaydı... Hem ev kirası hem de taksitleronu biraz zorladı. Aylarca,minibüse binmek yerine eveyürüyerek gitmek zorunda kaldı.Kızıltoprak’tan Fikirtepe’yekadar yürümek demek, yürürkencesede dönmek demekti. *** Aylar birbirini kovalıyordu.Zor bir hayat mücadelesiydionunki. Tek başına tutunmayaçalışıyordu. Geriye dönüpbaktığında dürüst ve zerre kulhakkı yemediği bir yaşamgörüyordu.

Her insan gibi o da evlenmekve bir yuva kurmak istiyordu.Onunla birlikte yürüyebilecek bireş ve güzel gözlü bir kızçocuğu... Buydu en çok istediği.Ama şartları pek müsait değildi.Daha beyaz eşyaların taksitiniyeni bitirmişti. Evin daha birçokeksiği vardı. Arayı hiçuzatmadan koltuk takımı taksitinegirdi. Nasıl olsa ödenirdi. Öylede oldu. Koltuk takımının sontaksitini öder ödemez, birtelevizyon aldı evine. Evinineksikleri azaldıkça yalnızlığıbüyüyordu ama... Rafi Usta, bir gün ona bir

kızdan bahsetti. Karşı apartmanınkapıcısının kızı... Adı Nilüfer.Ortaokuldan sonra ailesi daha dagöndermemiş okula. Evde oturupkısmetini beklesin demişler. RafiUsta, uzun zamandır bu kızlaFazıl’ı evlendirmek istermiş.Fazıl’a sorunca gözleri parlamışbizimkinin. Yolda yürürken peketrafla ilgilenmediği için, kızınkim olduğunu bilememiş önce.Birkaç gün sonra Rafi Ustagöstermiş kızı ona. Görür görmezvurulmuş Fazıl. Vurulmuşvurulmasına ama nasılevlenecek? Elde yok avuçta yok.Bir kolayına bakarız demiş Rafi

Usta. Nihayetinde gidip istemişlerkızı. Ailesi de az çok tanırmışFazıl’ı... Ne kadar dürüst biriolduğunu bilirmiş. Vermişler kızıhemen. Önce aralarında bir sözkesilmiş. Sonra da kızınçeyiziyle birlikte tamamlanıncaevin eksikleri, evlenivermişler.Rafi Usta onlara babalık etmiş.Maddi manevi hep yanındaolmuş genç çiftin. Esnafın dadesteğiyle güzel bir düğünyapmışlar. Fazıl’ın gecekondusuşenlenmiş, ev olmuş sonra... Nilüfer:

“Onu hep pasajdagörürdüm. Elinde çaytepsisiyle oradan orayakoştururdu. Esmer, kaşıgözü güzel birdelikanlıydı. Hiçetrafına bakmaz, kimseyirahatsız etmezdi.Üzülürdüm hep ona. Kışgünü yazlık ayakkabıgiyerdi yokluktan.Pasaja bir şey almakiçin gönderdiklerinde, oküçücük çayhanesindeekmek arası döneryerken görürdüm onu.Uzaktan bakardım.

Yediği yarım ekmekdöneri içtiği o küçükayranın son lokmasınanasıl denk getirdiğinihayretle izlerdim. O hiçgörmezdi beni. Ozamanlar bilmezdimnereden geldiğini.Evlendikten sonraöğrendim onu buralaranasıl bir kaderingetirdiğini.Bazı akşamlar KadıköyRıhtımı’ndan Fikirtepeminibüslerine binerdi.Bir elinde sigara, diğerelinde bir poşet olurdu.

O poşetin içinde neolduğunu hep merakederdim. Bir günsorduğumda bana artıkyemekleri eve o poşetiniçinde götürdüğünüsöylemişti. Öyle beklerdiminibüs durağında.Derin derin içineçekerdi sigara dumanını.‘Bok iç!’ derdim onaiçimden. Kızardım. Obilmezdi. Ansızın gelinceminibüs, sigaranınkorunu iki parmağıylasıvazlayıp dalındandüşürür, sonra içmek

için paketine gerikoyardı.Beni istemeyegelecekleriniöğrendiğimde çokşaşırmıştım. Ben onubilirdim ama o benimlebir kere bile göz gözegelmemişti. Çoksevinmiştim beniisteyeceklerine. Düzgüninsan mı kalmıştıdünyada? Benşanslıydım. Beniistemeye geldikleriakşam, onu bir kapıcıdairesine misaf ir

etmekten hiç utanmadım.Bizi o evde birleştiren,onun saklamaya çalıştığıyamalı çoraplarındakiutançtan daha öteydi.Geldiler, istediler,annem ve babam hemenverdi beni. Hiçtanımadığım amayanında yabancılık daçekmediğim birininkarısıydım artık.Geleceğimizle ilgili hiçkaygı duymadım. İkimizde yoksulluktangeliyorduk, nereyegideceğimizin ne önemi

vardı?” ***Küçük gecekondularında çokmutluydular. İki yıl sonra Bernadünyaya geldi. Fazıl’ın dualarıkabul olmuştu. Bir kızları vardıartık onların. Nice zorluklarlabüyüttüler Berna’yı. Nasılokutacaklarını düşünürlerdihep... İlkokul zamanı geldiğinde,Rafi Usta, Berna’nın tüm okulmasraflarını üstlendi. Torunugibi gördüğü Berna’yı,okutabildiği yere kadar kendiokutacaktı.Kızıltoprak Zühtüpaşa

İlköğretim Okulu’na yazdırdılarBerna’yı. Annesi onu her sabahtertemiz giydirir, saçlarını tararve iki yandan örgü yaparak okulagötürürdü. Okul, Nur Pasajı’nayakın bir yerdeydi. Fazıl, sonders zilinin çalmasına yakın koşakoşa okula gider, kızını alır veRafi Amca’sının dükkânınabırakırdı. Berna, orada RafiAmca’sıyla ders çalışır,kuaförde çıraklık yapar,babasının işi bitince de berabereve dönerlerdi. Anneleri onlarakarınca kararınca yemeklerhazırlamış olurdu. Eski Türkfilmlerindeki klasik repliklerin

tam karşılığı olurdu hayatları:fakir ama mutlu... *** Berna 3. sınıfa geçtiğindeannesi amansız bir hastalığınpençesine düşmüştü. Kanserdenen illet, yiyip bitiriyorduNilüfer’i... Fazıl, karısınıngünden güne eriyip gitmesinedayanamıyor, her geceYaradan’a iyileşmesi için dualarediyordu. Ama olmadı. Gözügibi sevdikleri kızı için, “Ona iyibak Fazıl...” dedi ve öldüNilüfer. On yaşında öksüzkalmıştı Berna. Bu yıkımın

izlerini ömrünün sonuna dektaşıyacaktı. Berna: “Annemin öldüğünü eve gelince öğrendim. O gün babam beni almaya gelmemişti. Okuldaki tüm öğretmenler bana abartılı bir şefkatle yaklaşıyordu. Bir şeyler olduğunu anlıyordum ama bunun ne olduğunu o çocuk aklımla kestiremiyordum. Raf i Amca, okulun kapısında müdürle bir şeyler konuşuyordu. Onu görür

görmez koşupbacaklarına sarıldığımıhatırlıyorum. Beniokuldan almayagelmesine çoksevinmiştim. Daha öncehiç gelmemişti çünkü.Beni görür görmezgözleri doldu. Banasıkıca sarıldı önce.Neden böyledavrandığınıanlayamıyordum. Sonraelimden tutup götürdübeni. Bir taksiye bindik.Öne kendi oturdu. Benarkadaydım. Ona

arkadan sarılıyor, türlüşakalar yapıyordum. Oise hiçbir tepkigöstermiyordu. Bir araneden okuldan benibabamın almadığınısordum. Annemi köyegöndermek için gittiğinisöyledi. İki günlüğünebizde kalacaksın dedi.Okula da gitmeyecektim.İlk defa evimizden başkabir yerde kalacaktım.Çok mutlu olmuştum. Rafi Amca’nın evinegeldiğimizde kızı Nurayve oğlu Güray bizi

kapıda karşıladı. Başımıokşadılar. İki günboyunca hepyanımdaydılar. Sonraeve gittik. Babamperişandı. Avurtlarıçökmüştü. Gözleri kançanağı gibiydi. Benigörünce ağlamayabaşladı. Dakikalarcasarıldı bana. Annemisordum. ‘O gitti...’ dedi.‘Seni bana bıraktı vegitti.’ Bir daha da hiçbirkadın girmedi babamınhayatına...Bir çocuğun ölümle

tanışmasının, ölümeannesini vererek olmasıne kadar acıdırbilemezsiniz. O gündensonra hayatın verdiğiher şey için bizden birşey aldığını öğrendim.Annem, benim dinmeyenağrımdır. Annem, benimyarım kalan yaramdır.Annem, benim yarımkalan yarımdır.Annesinin gerigelmeyeceğini bilen onyaşında bir çocuğabütün teselliler küfürgibi gelir. Anneyle

hayata tutunan birçocuğa annesiz yaşamaknasıl öğretilir ki?Zor bir kıştı o kış.Alışamadığım birduyguyla baş etmeyeçalışıyordum. Eksilen vehiç tamamlanamayacakolan bir yanımla birlikteyaşayabilmeyiöğrenmeliydim. Rafi veKemal amcalarıniyiliklerini hiçunutamam. Üç ay sonra,yaz tatilinde beniEsenkent’e, yazlıklarınagötürmüşlerdi.

Kahkahalarla doluolması gerekirken,gülümsemelerlegeçiştirilen bir yaz olduo yaz. Döndüğümdebiraz daha alışmışgibiydim annemsizliğe.Ama babam... Babamdaha da çökmüştü o yaz.Saçlarındaki beyazlariyice çoğalmış, sırtıbiraz dahakamburlaşmıştı. Onuöyle görünce güçlüolmam gerektiğinihissettim. Bu zamanakadar babam bana

bakıyorken, artık benimbabama bakma zamanımgelmişti. Ona işlerindeyardımcı olmakistediğimi söyledim.Okul çıkışı yanınageliyor, çaydağıtmasında onayardımcı oluyordum.Esnaf beni çokseviyordu. Arada birRafi Amca’ya yardımediyor, fön tutuyordum.Bu sayede saçınıyaptıran kadınlardanbahşiş topluyordum.Bahşişi alır almaz,

dükkândan fırlıyor,doğru babamın yanınagidiyor ve parayı onaveriyordum. Artıkgülmeyi yüzünde biremanet gibi taşımayabaşlayan babam, banaşefkat dolu bir bakışlabakıyor, yanağımıokşuyordu. ‘Bu seninparan kızım. Alamamben bu parayı...’diyordu.Hiç unutmam bir günRafi Amca’nın birmüşterisi Nur Kebap’tanlahmacun söylemişti.

Saçı yapılırken biryandan da lahmacununuyiyordu. Okuldan yenigelmiştim ve karnım çokaçtı. Öyle güzelkokuyordu ki lahmacun,çok canım çekti.İmrenerek seyrettimyiyişini. Küçücük birparçasını bıraktıtabakta. Gözüm oparçadaydı. Rafi Amca,boş tabakları kebapçıyagötürmemi söylediğinde,sevinçten havalarauçacaktım adeta.Kaptığım gibi tepsiyi

dışarı fırladım. Köşeyidöner dönmez, ağzımaattım o lahmacunartığını. Tam o andababamla göz gözegeldik. Hiçbir şeysöylemeden geçip gittiyanımdan. Kızını birlahmacun artığınıyerken gören birbabanın gözyaşlarınıgördüm yüzünde.Pasajın kapanmasaatine yakın, beniyanına çağırdı ve‘Bugün seni kebapçıyagötüreceğim’ dedi.

Sevinmiştim. Hayatımdailk defa bir kebapçıdayemek yiyecektim.Bugün gibi hatırlarım.Babam beni o akşamFenerbahçe’deki GüneyRestoran’a götürdü.Gözlerimin içinemerhamet yüklübakışlarlagülümseyerek,‘İstediğini yiyebilirsin’dediğinde çokşaşırmıştım. Kendimeyemek için nesöylediğimihatırlamıyorum ama

babamın kendisi içinhiçbir şey söylemediğinihiç unutmadım. Belli kicebinde iki kişininyemek masrafınıkarşılayacak parasıyoktu. Sırf bugüngördüğü manzara içinisızlattığı için bana buzevki yaşatmak vedolayısıyla kendini deiyi hissetmek için beni okebapçıya getirmişti.Ama ben bunuanlayabilecek kadarbüyük değildim ozamanlar.

Ben keyifleyemeklerimi yerken, oyutkunarak ve gözleridolarak beni izliyordu.Yemeğin sonunasakladığım etleri yerken,arada bir ona dauzatıyordum ama açolduğu haldeistemiyordu. Sadecetabağımda kalanları,‘Bak bunları bırakırsakarkamızdan ağlar’diyerek yiyordu. Çokfedakârdı babam. Benimiçin yokluğun içindenvarlıklar çıkarır,

mucizelergerçekleştirirdi. Onunsayesinde hiçbir kışıüşüyerek geçirmedim.Bana en sıcaktutanından mont alır,kendi koca bir kışı yazlıkceketiyle geçirirdi.Onun, benim içinyaptığı fedakârlıklarıhiç unutamam. Ne kadarbana hissettirmemeyeçalışsa da çok fakirolduğumuzu iyibiliyordum. Çünkübendim o, okulkantininde simit almak

için sıraya girdiğimde,hemen yan taraftakizengin çocuklarınınhamburger sırasındakimutluluğuna hüzünlügözlerle bakan küçükkız... Hiç aklımdançıkmaz, 1 liraydıhamburger... Ama biz, 1liradan daha fakirdik...Fakirlikle baş etmeyibabamdan öğrendimben. Babamdanöğrendim, floresanlambalı evlerdeki solukyaşamı, makarna vepilavı ekmekle yemeyi,

okul bitiminde defteribaştan sona silip birsonraki yıl aynı defteriyeniden kullanmayı...Takvim yapraklarıyladefter kaplamayı, gazlıkalemlere kolonyadöküp, ömrünüuzatmayı... Çorapyamamayı, paralı tuvaletyerine cami aramayı,minibüste para üstügecikince kaygılanmayı,patatesi tarttırmadanönce üzerindeki toprağıtırnaklarımla kazımayı...Et döner yerine, tavuk

döner yemeyi, mönüdekiyemek seçiminiresimlerden değil, f iyatbandından yapmakzorunda olmayı...Kıyafet alışverişininsadece bayramarifesinde yapılacağını,‘Bu ne kadar?’ diyesorduktan sonra, ‘Bizbiraz daha bakalım’demeyi... Pazara akşamsaatlerinde gidilmesigerektiğini, çiğnenmişçikleti tekrar çiğnenmeküzere buzdolabındasaklamayı, sallama

çayın birkaç kez dekullanılabileceğini... Vebunlar gibi bir sürüşey...Bunların hepsinibabamdan öğrendimben. Ve hiçbirindeutanmadım kendimden,babamdan ya da beniküçük yaşta büyümekzorunda bırakanhayattan!Çünkü biliyordum,babamın neden evdesinekkaydı tıraşolduktan sonra berberesaçını kestirmeye gidip,

‘Yıkamaya gerek yok,evde banyo yapacağımzaten’ dediğini... Çünkübiliyordum, balıkçıdanalınan balığın neden hephamsi olduğunu... Çünkübiliyordum, sadecebayramlarda babamıngötürdüğü lunaparktasadece dönme dolababinip, gözümdiğerlerindeyken orayıterk etmek zorundakaldığımızı... Çünkübiliyordum, babamın,eski püskü ceptelefonuyla konuşurken,

başparmağının hep ‘No’düğmesinde olduğunu...Bunların hepsi benimiçindi. Kendindeneksilterek bana katmakve asıl büyük eksikliğifark ettirmemeyeçalışmak içindi.İkimiz de birer kezağladıkyoksulluğumuza...Sadece birer kez...Okulda dağıtılan balve tereyağıkutucuklarını cebimdesaklayıp ona

getirdiğimde babamağladı, üstü başı eskidiye içeri almayıp,babamı mağazakapısındabeklettiklerinde de benağladım. İkimiz de birkere ağladıkfakirliğimize... İkimizinde sadece bir kerebüküldü beli. Ama yinede doğrulmasını bildik...Bildim... Çünkü benbabamın kızıydım!Babadan kalan paraylaalınmış gıcır gıcırayakkabıların üzerinde

durmayı kendiayaklarının üzerindedurmak sananzenginlere inat!” ***Böyle büyüdü Berna.Üniversiteli oldu. UludağÜniversitesi Mimarlık veMühendislik Fakültesi’nikazandı. Rafi ve Kemal amcalarıokumasına maddi anlamdayardım ediyordu. Bir deBaşbakanlık bursu kazanmıştı.Babası elinden geldiğince kızınamaddi manevi destek olmayaçalışıyordu. Biraz masraflı bir

bölümdü okuduğu bölüm.Dersleri iyiydi Berna’nın.Arkadaşları çok seviyordu onu.Her an yanlarında olmasınıistiyorlardı. Kızlı erkekli gruplarhalinde okul kantininde başlayansohbetler, okul dışında da çeşitlietkinliklere katılımla devamediyordu. Müze ve şehir gezileri,Berna’nın katılmayı en çokistediği gezilerdendi.Bazen parası olmadığındagidemiyordu ama harçlıklarındanartırıp, birçoğuna dakatılabiliyordu aynı zamanda...Çok fazla dikkat çeken bir kızdeğildi. Ama yine de duru bir

güzelliği vardı. Buna rağmen aşkanlamında kimse ona ilgiduymuyordu. Ya da duygularınıaçmaya cesaret edemiyorlardı.Sadece bir kişi dışında... Emre... Aynı bölümün son sınıfındaydıEmre. Ve Berna’ya ilgiduyuyordu.Emre:“Bana göre çok güzelbir kızdı. Onda kimseninfark etmediği birçekicilik vardı.Doğallığı ve dürüstlüğüen önemliözelliklerindendi.

Arkadaşları arasında bukadar seviliyor olması,benim ona olan ilgimifark edememesine sebepolmuştu sanırım.Kimseye sevgili gözüylebaktığını görmedim.Berna için herkesağabey, herkes kardeşti.Annesini küçükkenkaybettiğini biliyordum.Hatta durumlarının kötüolduğu, burslarlaokuduğu da hepkonuşulurdu. Kendi desaklamazdı zaten.Uzaktan izlerdim onu.

Parası olmadığızamanları iyi bilirdim.Hep beraber yemekyediğimizde biz kolaisterdik; o su. Eğer hiçparası yoksa bunu dilegetirir ama kimseninkendisine bir şeyısmarlamasına izinvermezdi.Ben bir keresindezorla hamburger mönüalmıştım ona. İstemedi.Nedenini sorduğumdahamburgerle ilgili kötübir anısı olduğunusöyledi ama ne olduğunu


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook