Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bukre - Kahraman Tazeoglu

Bukre - Kahraman Tazeoglu

Published by cg.caglayan, 2016-11-02 09:29:14

Description: Bukre - Kahraman Tazeoglu

Search

Read the Text Version

vardır. Ama sevgilisi için sizeyalvaran kaç tane kız gördünüzbugüne kadar?” Sarsılarakağlamaya başladı. “Sizegözyaşları içinde yalvarıyorumbakın! Ben ömrümde kimse içinkimseye yalvarmadım.Zenginsiniz. Paranız var. Nekaybedersiniz? Diyelim kikaybettiniz. Diyelim ki satmadıalbüm. Kapınıza gelip sizeyalvaran bu insanın hayallerininyok olmasından daha mı önemliha? Bakın buradayım vegitmeyeceğim. Gerekirse şukapının önünde yatacağım.Burası benim son şansım.”

Yapımcı şaşırmıştı. Önce nediyeceğini bilemedi. Birazdüşündü ve kabul etti. Bukre,şimdi mutluluktan ağlıyordu.Adamın ellerini kaç kez öptüğünühatırlamıyordu bile. HemenCem’in evine gitti. Sevinçgözyaşlarıyla verdi müjdeyi.Uzun zamandan sonra ilk defagülümsedi Cem. Ağlayarakgülümsedi. ***Sınav sonuçları açıklanmıştı.Bukre’nin puanı EgeÜniversitesi’nde istediği bölümiçin yeterliydi. Ama şu anda

İzmir’e gidemezdi. Sevgilisininyanında olması, bu kötü günlerdeyanından bir an bile ayrılmamasıgerekiyordu. Kaydını yaptırıpdondurdu. Cem’in ise işleri iyi gidiyordu.Bir ay sonra yapımcı Cem’inalbümünü çoğaltıp, dağıtımınabaşladı. Bir de ucuz yollu birklip çektiler. Dağıtım firmalarıklibi olmayan sanatçılarınalbümüne pek sıcak bakmıyorduçünkü... Cem, bu gelişmelerlehayata ve müziğe dönmüş,yeniden gitarını eline almıştı.Daha doğrusu Bukre’nin onaaldığı yeni gitarla sanatına dönüş

yapmıştı. Klip, birkaç müzik kanalındadönse de, kendiniispatlayamamıştı bir türlü. Müziksektörüne yön veren Kral TV’degösterilmesi şarttı. Asıl patlamao zaman yaşanacaktı. Fakat orayaulaşabilmesi de bu kısıtlıimkânlar içinde çok zordu. Birşey yapmaları gerekiyordu.Bahsi geçen müzik kanalınınbaşındaki isme, ünlü radyoprogramcısı ve yöneticisiGezegen Mehmet’e ulaşmalarıgerekiyordu bir şekilde.Duyduklarına göre GezegenMehmet, bu tür genç sanatçıların

önünü açmak adına çok yardımcıoluyordu. Ama ondan randevualmak neredeyse imkânsızdı. Yılmadılar. Maslak’taki DoğuşPower Center binası önündegünlerce beklediler. Mutlaka onaulaşmaları ve kendilerini ifadeetmeleri gerekiyordu. Albümeçok güveniyorlardı. Sadeceküçük bir şansa ihtiyaçları vardı.Ve bir gün o şans ayaklarınageldi. Gezegen Mehmet onlarınbeklediği yerin az ötesindearacından indi. Yanına koştularel ele. Anlattılar durumlarını.Merhameti de kendi kadar ünlüolan Mehmet Akbay, söz verdi

onlara. Klibi ertesi güngetirmelerini söyledi. Ertesi gün büyük bir heyecanlagetirdiler klibi. Gezegen Mehmetönce izledi ve sonra“Tamamdır!” dedi. O kadarmutlu oldular ki dakikalarcateşekkür ettiler Mehmet’e. İkigün sonra klip, Kral TV’dedönmeye başladı. Ve tam dabekledikleri gibi oldu. Yanimüzik sektörünün deyimiyle şarkıbir anda patladı. *** Cem’in şarkılarının tümradyolarda çalması, arka arkaya

gelen konser teklifleri vetelevizyon programları bir andaşöhreti getirdi. Yapımcısınınkeyfine diyecek yoktu. ArtıkCem, tüm Türkiye’de tanınan birsanatçıydı. Ve bunda en büyükpay sahibi, şüphesiz Bukre’ydi.Tüm programlara berabergidiyorlardı. Selim de onlaraeşlik ediyordu zaman zaman.Bukre’nin en sevdiği şey,sevgilisini konserlerinde sahnearkasından izlemekti. Çokmutlulardı. Her şey,umduklarından daha iyiydi. Cem’in etrafında hayranlarınolması, Bukre için yeni bir şey

değildi. Sadece sayılarıfazlalaşmıştı o kadar. Onlar,zaten ünlü olmadan önce de hepvardı. İnsanların Cem’ehayranlıkla bakması, Bukre’debir kıskançlık yaratmıyordu.Bilakis onun hayranları arttıkça,sevgilisinin bu başarısıyla gururduyuyordu. Duruşunda etrafakarşı takındığı “Hepiniz onuseviyorsunuz ama o benim!”ifadesi vardı. Kendinden bukadar emin olunca, kıskanmak dagereksiz bir detay olarakkalıyordu zaten. Tek sorun şehirdışı konserlerdi. O konserleregidemiyordu Bukre. Sevgilisinin

yanında olamıyordu. Ama öyledurumlarda, kulisten sahneyegeçene dek telefonlakonuşuyorlardı... Cem, Bukre’ninsesini duymadan asla sahneyeçıkmıyordu. Şöhret, parayı da getiriyorduberaberinde. Cem, önceMersin’deki ailesine bir ev aldı.Sonra kiracılıktan kurtulup birdaire de kendisi için satın aldı.Sonra da bir araba... Her şey biranda değişivermişti. Ama şöhret,Cem’i hiç değiştirmedi. ZatenBukre’yi en çok sevindiren debuydu. ***

Koca bir kış geride kalmıştı.Cem artık yavaş yavaş ikincialbümüne hazırlanıyordu. Yazbaşına yetişmesi gerekiyordu.Bukre ise yaz sonunda askıyaaldığı eğitimini sürdürebilmekiçin, eylülün ortalarına doğruİzmir’e gidecekti. Şartlar onlarıngörüşmelerini zorlasa da birnişan yapıp işi resmiyete dökmekararı aldılar. Böylece dahakolay görüşme imkânı olacaktı.Nişan tarihi olarak 10 Ağustos’udüşünüyorlardı. Evliliğe doğrugitmeye başlayınca ilişki, isteristemez hayaller devreyegirmeye başlıyordu. Evliliğe dair

hayaller... Nasıl bir evdeoturacakları, kaç çocukyapacakları vesaire. İki çocukistiyordu Cem. Hayırlısıyla ikiçocuk... Bir kız bir de oğlan.Cem, bir yandan yenialbümünün hazırlıklarınıyaparken, diğer yandan artıknispeten azalan konserlerinedevam ediyordu. Bukre, mümkünolduğunca çalışmalarında onadestek olmaya çaba gösteriyordu.Oldukça yoğun geçen bir dönemigeride bırakmışlardı.Cem, Bukre için yapmış olduğubestesini üçüncü albümüne

saklıyordu. Hatta albümün çıkışşarkısı olacaktı. Bu, Bukre’yiçok heyecanlandırıyor vesabırsızlandırıyordu ama üçüncüalbüme daha bir yıl vardı. Şuanda ikinci albüm için stüdyoyagirmişlerdi. Her şeyplanladıkları gibi gidiyordu. *** Yine yorucu bir stüdyoçalışmasının ardından akşam evedönerken arkasından biri onaseslendi. “Bukre!” Dönüp geriye baktığındakendisine seslenen kişinin, uzun

boylu, fiziği çok düzgün birsarışın kız olduğunu gördü. Gözüsanki bir yerlerden ısırıyordu bugüzel sarışını. Mini eteği veyüksek topuklarıyla yürümektezorlansa da hızlı adımlarlayanına kadar geldi. “Bukre, beni hatırlamadın mı?” Bukre, yüzüne biraz dahadikkatli bakınca, sarışın kızınilkokul arkadaşlarından biriolduğunu anımsadı. Ama ismi birtürlü aklına gelmiyordu. “Tanıyor gibiyim ama adınıçıkaramadım. İlkokuldan değilmi?” diye sordu.

“Ay tabii ki şekerim. İlkokularkadaşın Rüya ben.” Rüya der demez hatırladıBukre. Okulun en cılız ve enkırılgan kızlarındandı Rüya. Bukadar değişeceği kimsenin aklınagelmezdi. Değişmek de değilevrim geçirmekti bu düpedüz.Adı, klasik isimlerden olmadığıiçin pek akılda kalmamıştı. Amasarışınlığı hiç unutulmuyordu.Küçükken de sapsarı bir şeydi. Birlikte oturup bir şeyleriçtiler. Çocukluk anılarındanbahsettiler. Rüya, özel birüniversitenin iki yıllık meslekyüksekokulunu bitirmiş, daha

sonra babasının işlerine bakmayabaşlamıştı. Babası çok zengin birişadamıydı. Parasal sorunları hiçolmamıştı. Sosyetenin gözbebeğiailelerinden biriydiler. Birazabartıya kaçan bir tarzı vardıRüya’nın. Süslü ve iddialıgiyinmeyi seviyordu. Düzgünfiziğiyle ne giyse kendineyakıştırıyordu. Çok kültürlü birideğildi. Kitap okumayısevmeyen, kültür ve sanattanuzak bir kişilikti. Konuştuğu veanlattığı her şey buna işaretediyordu. Bukre’nin dünyasıylapek ilişiği yoktu yani. Ama yinede sevimli bir yanı vardı.

Konuşkan ve sempatikti. Yoldayürürken veya bir mekânagirdiğinde bütün erkeklerindönüp uzun uzun bakacağı birgüzelliğe sahipti. Ojeli vemanikürlü tırnakları, pahalıparfümü, biraz abartılımakyajıyla tam bir Nişantaşıobjesiydi. Hani şu markaçantasını koluna takıp, bileğinihafifçe kırıp, koluyla kalçasınıuyumlu bir ahenk içinde sallayıpyürüyenlerden... Peki, böyle bir objeninBahçelievler’de ne işi vardı? “Ay şekerim sorma. Benim ciparıza yaptı. Şurada bir yerde

bıraktım. Servisi beklerkenazıcık etrafı gezeyim dedim.Aa... bir baktım sen!” Konuşmatarzına gülmemek için zortutuyordu kendini Bukre. Kendidünyasıyla alakası olmayanbiriyle aynı ilkokulda okumakkaderin bir cilvesi olsa gerekti. Rüya’nın da Bukre hakkındamerak ettikleri vardı. Sordu.Anlattı Bukre kısacık geçmişini.Sıra Cem’e geldiğindeyse, “Aynasıl yani? Sen hani şubildiğimiz şarkıcı Cem’den mibahsediyorsun? Ay bayılıyorumkız ben onun şarkılarına. O şimdisenin sevgilin mi yani? Ay ne

enteresan...” dedi Rüya.Bukre’nin hiç hoşlanmadığı biryaklaşımdı bu. Biraz bozulduama belli etmedi.“Bir kere o şarkıcı değilsanatçı. İkincisi bizim ciddi birilişkimiz var. Ağustostanişanlanıyoruz.”Bukre konuşurken birdenciddileşti Rüya.“Süper olur vallaha. Bayılırımnişanlara.”Bukre gülmeye başladı. Bu kızgerçekten çok eğlenceliydi.Doğal bir saflığı vardı.Birbirlerinin telefon

numaralarını alıp ayrıldılar.Rüya, birkaç gün sonra aradıBukre’yi. Buluşma teklif etti.Buluşup öğle yemeği yediler. Buseferki sohbetleri ilkokulyıllarına dairdi. Eskiyi andılar.Bukre, Cem’i anlattı durmadan...Onu ne kadar çok sevdiğini,onsuz yaşayamayacağını anlattı.Rüya, aşk meşk işlerine uzakbiriydi. Bukre’yi anladığı peksöylenemezdi. Bukre,duygularıyla yaşarken, Rüya,daha maddiyatçı bir insan profiliçiziyordu. Cem’i tanımayı çokistiyordu. Şarkılarını seviyordu.“İkinci albümü için stüdyoda

çalışıyor. Ben bile haftada bir ikikez görüyorum yüzünü. Ama yinede bir buluşma ayarlayabilirimsanırım” dedi Rüya’ya.Heyecanla bekleyeceğini söylediRüya.Rüya’nın beklediği haber birhafta sonra geldi. Ama Selim deolacaktı yanlarında... Dört kişiyemeğe çıktılar. Rüya, yanındaCem’e imzalatmak için bir albümgetirmişti. “Rüya’yasevgilerle...” diye imzaladı Cem.Masada herkes neşeliydi. Bukre,bir ara Cem’in kulağınayaklaşarak, “Selim’le Rüyasence iyi bir çift olur mu?” diye

sordu. Onları, birbirine uygunbulmadığını söyledi Cem. Bukre,kararlıydı; bir şeyler yapıponların çıkmaya başlamalarınısağlayacaktı. En azından Selim’ibu yalnızlığından ve Mervetakıntısından kurtaracak bir şeyyapmaya çabalıyordu. Yemekten sonra Cem, önceSelim ve Bukre’yi evine bıraktı.En son Rüya’yı indirdi. Rüya,inmeden önce telefon numarasınıistedi Cem’den. Cem, numarasınıverirken, “Stüdyoda olduğumzamanlar hariç devamlı açıktır,ulaşabilirsin” dedi. “Merak etme öyle sık sık

arayıp rahatsız edenlerdendeğilim” diye bir açıklama yaptıRüya. “Zaten Twitter’dan takipediyorum. Sen de beni takiplistene al, oradan yazarım bir şeydiyecek olursam.” *** Cem ve Bukre, mutlu sürenaşklarında hiçbir olumsuzluklakarşılaşmadan, nişan günününgelmesini bekliyordu. Bu aradaCem’in ailesi Mersin’den gelmişve Bukre’nin ailesiyle tanışmıştı.Nişan öncesi ailelerin tanışmasıyerinde bir karardı. Cem’inikinci albüm çalışmaları,

Bukre’nin İzmir’e yenibaşlayacağı okula gidecekolması, diğer taraftan da nişanhazırlıkları üst üste gelmişti.Herkes, adeta zamanlayarışıyordu. Bukre, kayıt işleriiçin İzmir’e gittiğinde, Cem onunyanında olamadı. Çünkü ikincialbüm çıkmıştı o günlerde.Annesi babası ve Selim hepbirlikte gittiler. İşlemlertamamlandı, özel bir yurt tutulduve İstanbul’a dönmek üzere yolakoyuldular. Yolda gelişmelerdenhaberdar etmek için Cem’i aradıBukre. Telefonu meşguldü.Aralıklarla dört kez aradı. Hep

meşguldü. Cem, hiçbir zamankimseyle bu kadar uzungörüşmezdi. Bir saat sonra tekrararadı. Bu kez meşgul değildi hat. “Canım kiminle konuştun bukadar?” Cem, annesiyle konuştuğunusöyledi. Nişan için bohçahazırlıklarını konuşmuşlardı.Bukre, hemen anlattı neyaptıklarını. Cem, onu çoközlediğini söyledi. Dakikalarcakonuştular ve “Beni sevmeyiunutma” diye kapattılar. Nişana bir hafta vardı. Bukre,nişan elbisesinin provasındaydı.

Yanında Rüya... Geçen zamaniçinde Selim’le yaklaşmalarınazemin hazırlamak için çok çabasarf etmişti Bukre. Ama her ikitarafın da bunu istemediğibelliydi. En sonunda Bukre deikisinin birbirine uygun insanlarolmayacağına karar verdi ve buikiliyi birleştirmeye çalışmaktanvazgeçti. Sosyokültürel anlamdaaralarında dağlar vardı. Rüya nişan elbisesinin içindeadeta bir prensese dönüşenBukre’ye hayran gözlerlebakarak, “Ay çok yakıştıcanikom. İnanılmaz güzel oldun.Tarz yani...” dedi. Gülümsedi

Bukre. Çok heyecanlanıyordu.Rüya, bu tür işlerden iyianlıyordu. Modayı yakındantakip etmesi, neyin neylegiyilebileceğini iyi bilmesi veestetikten iyi anlaması, Bukre’ninişine yaramıştı. TelefonuylaBukre’nin fotoğrafını çektihemen. Cem’e gönderdiler.Cem’den gelen yanıt çok hoştu:Sanırım bir prensesleevleniyorum :) *** Takvimler 8 Ağustos’ugösteriyordu. Nişana iki günkalmıştı. Bukre, evde nişanla

ilgili ufak tefek ayrıntılarlailgilenirken, Rüya elindedavetiyelerle girdi içeri. Paketiheyecanla açtı ve Bukre’yegösterdi. “Tam istediğimiz gibi olmuşdeğil mi canikom?” “Evet... evet...” dedi Bukresevinçle. “Tam istediğimiz gibiolmuş.” Hemen Cem’i aradı. Telefonuyine meşguldü. Rüya, “Canımadamı rahat bırak. Albümü yeniçıktı. Oradan oraya koşturuyorzaten. Promosyon döneminde çokarama bence” dedi.

Bukre, küskün bir ifadeyle,“Ama iki gün kaldı ve birazyanımda olmasını istiyorum”diye karşılık verdi. Rüya, “Gel otur şöyle” dedi.“Bak şimdi. Nişan olayı kıztarafının işidir biliyorsun. Erkektarafı pek dahil olmaz. Sabırlıol.” “Olamıyorum” diye sızlandıBukre. “Her dakikayı, hergelişmeyi onunla paylaşmakistiyorum.” Rüya, Bukre’nin elini tutarak,“Telaşlanma. Her şey çok güzelolacak” dedi ve sarıldı ona.

Bir sonraki günün sabahı,Bukre için tam bir şoktu. Selimiçinse bir trajedi. Selim’inotistik ağabeyi evin balkonundandüşüp ölmüştü. Sokaklarındanyükselen feryatlarla inliyordumahalle. Tam bir yas vardımahallede. Selim’leçocukluklarından bu yana koşupoynadıkları ev, bir cenaze eviydişimdi. Evladını kaybetmiş birannenin feryadı sanki camlarıparçalayarak mahalleyeyayılıyordu. Babanınsa ayaktaduracak hali kalmamıştı,ağlamaktan kurumuştugözyaşları...

Cem, Ankara’daydı o gün.Hemen haber verdi Bukre.Yoldaydı. Ankara konserindendönüyordu. “Olabildiğince çabukgeleceğim aşkım. Yüz kilometrekaldı” dedi. İki saat sonra cenazeevindeydi. Sıkıca sarıldıSelim’e. Sonra hemen telefonasarılıp birkaç kişiyle konuştu.Bukre’ye dönüp, “Cenaze işlerinihallettim” dedi. “Yarın toprağavereceğiz.” “Nasıl bir kader bu?” dediBukre ağlayarak. “Yarın en mutlugünüm olacaktı.” Ölüm yaz sıcağı da olsa, soğukbir rüzgâr gibi sarıyordu

bedenleri. Çok da kalabalıksayılmayacak bir topluluklagömüldü cenaze. Orada tekbaşına uyuyacaktı o...Sessizliğine yeni bir sessizlikeklenmişti.

5Eylüldü. Sonbahar, hüzünleselamlamıştı İstanbul’u... Cem,cenazeden sonra bir türlü kendinitoparlayamayan Selim’inevindeydi. Ona destek olmayaçalışıyordu. Ama Selim, adetayaşayan bir ölüye dönmüştü.Kapı çaldı. Bukre’ydi gelen. Songünlerde ne kadar çok bir arayagelmişti bu üçlü. Ama hiçbiriölümün ağırlığının altındankalkamamış, yaralarıylayaralarını sarmaya çalışıyordubirbirlerinin... Selim, derin bir

sessizliğe gömülmüştü. Pekkonuşmuyordu. Birileri onaacıktığını hatırlatmasa, yemekbile yemek aklına gelmeyecekti.Odasının penceresinden öyleceboşluğa bakıyordu. Sanki birileridönecekmiş gibi. Cem ve Bukre, dışarı çıkmayıteklif etti. “Hayır” dedi Selim.En son cenaze günü çıkmıştıevden. Yine de zorlamadılar. “Gel...” dedi Bukre Cem’e.“Biz çıkalım.” Çamlık Caddesi’nde yürümeyebaşladılar. Siyavuşpaşa MilliEgemenlik Parkı’na indiler. Bir

bankta oturup, bundan sonra neolacağını konuşmaya başladılar.Selim’in ağabeyinin ölümündensonra ilk defa nişanla ilgilikonuştular. Nişanın ne zamanyapılacağını sordu Cem. “Her şey çok ani oldu Cem.Yakın bir zamandagerçekleştiremeyiz bu işi.” Cem’in yüzü asılır gibi oldu.Bukre, elini tuttu sevgilisinin.“Biliyorsun aşkım, ben sendendaha fazla istiyorum bu işi. AmaSelim bu haldeyken yapamam.Zaten üzgünüm. Yakında okuliçin İzmir’e gidiyorumbiliyorsun. Sen burada

kalacaksın. Selim burada. Benimde aklım burada olacak hep.Orada yeni bir hayatabaşlayacağım. Nasıl adapteolacağım bilmiyorum. Derslerenasıl yoğunlaşacağım? Bütünbunlara nasıl alışacağım Cem?” Hiçbir yorum da bulunmadıCem. Çok üzgündü. Eylülün yerini ekimebırakmasına on gün vardı. Gitmeişini artık daha fazla uzatamazdıBukre. Sabah Selim’e uğrayıpvedalaştı. “Seni böyle bırakıp gitmek hiçiçime sinmiyor Kuzu.”

“Beni merak etme Bukre. Gitokuluna sen. Güya hep berabergidecektik İzmir’e, seni bırakıpgelecektik. Olmadı. Olmuyorbazen olması gerekenler. Hadigit. Uzatmayalım bu sahneyi.” Biraz daha toparlanmış gibiydiSelim. Giderken en büyükdayanağı bu oldu Bukre’nin.Sıkıca sarıldılar. Gözlerdetoplanan yaşlar eşliğindeayrıldılar. Aşağıda Cembekliyordu. *** Yeni bir şehirde olmak... Yenibir okul, yeni bir çevre, yeni

insanlar. Her şey o kadaryabancıydı ki... Okula başlayalıneredeyse üç ay olacaktı. Mutludeğildi Bukre. Aklı hepİstanbul’daydı. Kendisinearkadaşlık edebilecek kimsesiyoktu. Geceleri saatlerce Cem’lekonuşuyordu. Her seferinde nezaman geleceğini soruyorduCem’e. İşlerinin yoğunluğundanfırsat bulamıyordu gelmek için.Her şey üst üste gelmişti.Albümün promosyon dönemi,konserler, davetler, televizyonprogramları vesaire. Diğertaraftan ihmal edilen, yalnızcageceleri telefonda konuşulan bir

sevgili... Bukre, çok üzülüyordubu duruma. Bazı gecelerkonuşamıyorlardı bile.Büyük bir ümitle, İzmir konseriolmasını bekliyordu Bukre. Enzoru da sevgilisinin söylediğişarkıları radyoda duymak,televizyonlarda izlemekti. Herseferinde daha da özlüyordu onu.Okula başladığı günden beriyanına hiç gelememişti Cem.Sadece iki kez Bukre ailesininyanına geldiğindegörüşebilmişlerdi. Bir an önceyarıyıl tatili olmasını bekliyordu.Finallerden sonra evine gidecek,hem Cem’le hem de ailesiyle

doya doya vakit geçirebilecekti.Bu arada Selim, ağabeyininölümünden sonra biraz dahatoparlayabilmişti kendini. Bukre,her telefon görüşmesinde iyiyegittiğini anlıyordu. Bu, Bukre’yisevindiriyordu. Ağabeyin aniölümü herkeste bir travma etkisioluşturmuştu. Ama yavaş yavaşher şeye alışıyor ve kanıksıyorduinsan. Ölümü bile... ***Başarılı bir vize ve finaldöneminden sonra nihayet yarıyıltatili gelmişti. Sınav dönemi dersçalışmaktan, hiç

konuşamamışlardı Cem’le.Arada bir Rüya arıyordu, birazlaflayıp kapatıyorlardı. Çoközlemişti Cem’i. Heyecanlavalizini hazırladı. Gece yarısıotobüse binecek ve sabahözlediği şehrinde olacaktı.Yol boyunca gözüne uykugirmedi. Sabah erken saatlerdeindi Esenler’e. Cem, yeni aldığıspor arabasıyla onu bekliyordu.Florya sahilinde kahvaltı ettiler.Sanki biraz değişmişti Cem. Parave şöhretin getirdiği birşımarıklık sezinledi onda. İkincialbümden sonra, şöhreti iyiceartmıştı. Sanki eski Cem değildi.

“Akşam seni yemeğe götürmekistiyorum hayatım ne dersin?” “Çok isterim canım ama dahabu ilk günüm. Biraz ailemle vakitgeçirsem?” “Haklısın aşkım düşünemedim.O zaman yarın akşam için birplan yapalım. Hem şu nişantarihini de netleştirmiş oluruz.” “Yarın olur aşkım.” Kahvaltıdan sonra Bukre’yievine bıraktı. Ailesini çoközlemişti Bukre. Annesi, babasıve kardeşiyle vakit geçirdi.Akşamüstü Selim’i aradı. Yinebir turist kafilesiyleydi. Gece

geç döneceğini, yarıngörüşebileceklerini söyledi.Gece geç saatlerde Cem’i aradı.Yatmadan önce sevgilisininsesini duymak ona iyi gelecekti.Fakat Cem’in telefonu yinemeşguldü. Mesaj attı. Beş dakikasonra Cem geri döndü. “Hayatımyapımcımla konuşuyorduk kusurabakma” diye bir açıklama yaptı.Bukre, şüphelenmişti. “Yapımcınla bu saatte migörüşürsünüz hep?” Cem’in sesinde bir düşmeoldu. “Eee... hayır! Hayatım

biliyorsun bizim işlerin öylesaati falan olmaz.” Bukre, iyice işkillenmişti. “Hem sen beni neden günboyunca aramadın bakayım?” Cem, sesini çocuk sesi gibiyaparak, “Aman aman benimsevgilim çok mu özlemişbeniiii?” dedi. Bukre, hiç gülmüyordu. Hattadaha da ciddileşti. “Tamam Cem. Ben yatıyorum,iyi geceler!” dedi ve sertçekapattı telefonu. Beklediği ilgiyibulamamış olmanın verdiğigerginlikle, daha çok ilgi çekmek

adına yapmıştı aslında bunu.Telefonu kapattı ama gözüsürekli ekrandaydı. En azındanbir özür mesajı bekliyordu.Gelmedi. İyice sinir olmuştu.Tekrar aradı. “Neden aramıyorsun Cem!” Cem, sesindeki bozulmuşlukiadesiyle, “İyi geceler dememibile beklemeden telefonu yüzümekapattın. Bence benden özürdilemelisin” dedi. “Hayır!” diye karşılık verdiBukre sertçe. “Bence sen bendenözür dilemelisin.” Yaşadıkları en sert tartışmaydı

bu. İkisi de susarak bekleditelefonda. Yaklaşık yirmi dakikaellerinde telefonlarıyla öylecesessiz kaldılar. Bukre,dayanamadı. “Konuşmayacak mısın?” Cem, sakin bir ses tonuyla,“Özür dilemeyecek misin?” diyesordu. Bir sessizlik faslı daha başladı.Sonra, “Ben kapatıyorum” dediBukre ve tekrar kapattı telefonu.Yatağının içinde ağlamayabaşladı. Evdekiler duymasındiye sessiz sessiz ağlıyordu.Yüzünü yastığa gömdü. Kendini

çok yorgun hissediyordu. Bir arauykuyla uyanıklık arasındansıyrıldı. Telefonunda bir mesajv a r d ı : Özür dilerim. Benisevmeyi unutma. Cevapyazmadı. Sabah uyandığında her yeriağrıyordu. Dayak yemiş gibiydisanki. Yastığının yanında durantelefonuna baktı hemen. Arayanya da mesaj atan biri yoktu.Kalktı, duşa girdi ve kahvaltıyageçti. Annesi ve babası birşeyler olduğunu anlamıştı. Yinede üstüne gitmediler. Öğlenedoğru Rüya aradı. “Vay vay vay! Demek eve

geliyorsun ve bize habervermiyorsun! Kızım bensevgilinden mi öğrenecektimgeldiğini? Aşkolsun insan habervermez mi?” Demek Cem’le konuşmuşlardı.Ne zaman konuştuklarını çokmerak ettiği halde sormadı.“Biraz canım sıkkın Rüya” dedisadece. Rüya atıldı hemen. “Ah canikom benim, cansıkıntısına alışveriş birebirdir.Öğleden sonra bir şeyleralacağım kendime. Hadi sen degel.”

Bu teklif hiç çekici gelmiyorduBukre’ye.“Selim’le görüşeceğim bugün.Gelemem canım” dedi.Israr etmedi Rüya.“Peki canım sen bilirsin.”Telefonu kapatır kapatmazSelim’i aradı. Yarım saate kadargeleceğini söyledi Selim. Oyarım saat geçmek bilmedi. Kapıçaldığında koşarak gitti kapıyaBukre. Çok özlemişti dostunu.Sımsıkı sarıldılar her zamankigibi. Gözleriyle değilse de enazından dudaklarıylagülümsemeye başlamıştı Selim.

Alışıyordu ağabeyininyokluğuna.Bukre, Selim’e de çok iyigeliyordu. Dostluğun,sevgililikten öte olan vesevgililikte bulunmayan çıkarsızyanı buydu işte. Hep birlikteoturdular önce. Sonra Bukre’ninodasına geçtiler. Nihayet başbaşa kalabilmişlerdi. Bukre,Cem’le gece yaşadıklarınıanlattı. Çok üzgündü. Selim, onaüzülmemesi gerektiğini, böylegerginliklerin ve küsmelerin,ilişki içinde çok normalolduğunu, bu tür iniş çıkışlarınaşkı beslediğini söyledi.

Bukre’yi biraz olsunrahatlatmıştı bu sözler. “Hadişimdi ara onu” dedi Selim. “Arave ne kadar çok sevdiğini söyle.”Bukre, hemen telefona sarıldı.Cem’in açmasını beklerkenSelim’in yüzüne baktı ve içtenbir söyleyişle, “Teşekkür ederimKuzu. İyi ki varsın” dedi.Cem, bozuk bir ses tonuyla açtıtelefonu. Bukre’nin ilk sözü“Seni seviyorum” oldu. Aradakibuzlar birdenbire eriyiverdi.Aynı şekilde karşılık verdi Cem.“Akşam yemek yiyelim. Selim degelecek” dedi.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook