Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Çalıkuşu-Reşat Nuri Gültekin

Çalıkuşu-Reşat Nuri Gültekin

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-16 15:36:05

Description: Çalıkuşu-Reşat Nuri Gültekin

Search

Read the Text Version

çuha: Tüysüz, ince dokunmuş yün kumaş.-D-dandy: (İng.) (Metinde) Züppe, çıtkırıldım.darbımesel: Atasözü.darülmuallimat: Kız öğretmen okulu.debdebe: Şatafat, gösteriş.delalet: Aracılık.delişmen: Şımarık ve delice tavırlı, zıpır.destlerinden busetmek: Ellerinden öpmek.devain Daireler.dezanşante: (Fr. Desenchante) Hayalkırıklığına uğramış.diba: Altın ve gümüş işlemeli bir tür ipek

kumaş.diksiyonen Sözlük.duhul olmak: İçeri girmek.dülger: Yapıların kaba ağaç işlerini yapankimse.düzgün: (Metinde) Kadınların yüzlerinesürdükleri bir tür krem, fondöten.-E-ebedî: Sonsuz, ölümsüz. ecir: Ücret.eda: (Metinde) Davranış, tavır.edibe: Edepli, terbiyeli. efkâr. Tasa, kaygı.ehemmiyet: Önem.ekseriya: Çoğunlukla.

elâlem: Yabancılar.elan: Şimdi, henüz, daha.elem: Üzüntü, dert, keder.elhamdülillah: Allah'a şükür.elzem: Çok gerekli, vazgeçilmez.emniyet: Güven.emrihazın Emir kipi.encümen: Komisyon, komite.endam: Vücut, beden, boy pos.erganun: org.erkânıharp: Kurmay subay.ervah: Ruhlar.esasen: Aslında.

esatir Mitoloji. Tarih öncesi dönemdenbugüne gelen efsaneleri inceleyen ilim.esef buyurmak: Üzülmek.esef: Acıma, yerinme.eskaza: Yanlışlıkla, kaza ile.esrar. Gizler, sırlar.evrak: Yazılmış kâğıtlar, mektuplar,kitaplar vs.-F-fadıla: Erdem sahibi, üstün.fantezisi: (Metinde) Süslü ve hayalci.Ortamın gerçekliğine uymayan.faraza: Sözgelişi.

fasıla: Ara.felekiyat: (Felekiyyat) Astronomi.fen: Fizik, kimya, matematik ve biyolojiyeverilen ad.fenlenmek: Yaşına göre bilmemesigereken şeyleri öğrenmiş olmak.ferace: Kadınların sokakta giydikleri,mantoya benzer, arkası bol, yakasız, çoğukez eteklere kadar uzayan üst giysisi.feragat: Vazgeçme.ferah: Gönül şenlendiren, iç rahatlığıveren.ferahfaza: Ferah artırıcı.ferda: Gelecek zaman, yarın.fevkalâdelik: Olağanüstülük.

fitnelik: Karıştırma, ara bozma.fıtri: Yaradılıştan olan.flört: Kadınla erkek arasındaki yakın ilişki.fondan: İçinde likör, tatlı veya hoş kokulumaddeler bulunan, ağızda kolayca eriyenbir tür şekerleme.fütursuzca: Önemsemeyerek,aldırmayarak.-G-gaflet: Dalgınlık, dikkatsizlik, aymazlık.gaile: Sıkıntı, dert. gam: Tasa, kaygı,üzüntü.ganaim: Ganimetler, düşmandan alınanşeyler.

garez: Kin, düşmanlık.garp: Batı.gayrı: Artık, bundan böyle.gayri ihtiyari: irade dışı.grandiose: (Fr.) Ulu, yüce.güzide: Seçkin.-H-hacer-i esved: (Kara taş) Kabe kapısıyanında bulunan ve hacıların öpmeleri hacşartlarından olan taş.hacet kalmamak: Gereği olmamak.had: Sınır, derece.haiz: Elinde bulunduran, taşıyan.

hakeza: Böyle, yine.halayık: Kadın köle, cariye, hizmetçi.hâlim: Huyu yumuşak.halis: Saf, katışıksız.halketmek: Yaratmak.halûk: iyi huylu.hami: Gözeten, koruyan.harcırah: Yolluk.hâre: Dalgalı ya da dalgalanır gibi görünenparlak çizgiler.harîm: Herkesin giremeyeceği yer.haset etmek: Kıskanmak, çe-kememek.hasılı: Kısacası, sözün kısası.

hassaten: Özellikle.hasut: Çok haset eden, kıskanç.haşarı: Çok yaramaz, ele avuca sığmayançocuk.haşiye: Not.hatip: Konuşmacı.hattat: Güzel yazı yazan.hatun: Kadın.hava tebdili: Hava değişimi.haysiyet: Onur, özsaygı.hazain: Hazineler.hazan: Sonbahar.hazin: Dokunaklı, hüzün veren.

helâllik dilemek: Ayrılma sırasında hakkınıbirbirine bağışlamak.hengâme: Patırtı.herze: Saçma, saçma söz, zevzeklik.hicran: Bir yerden veya bir kimsedenayrılma, ayrılık acısı.hiddet: Öfke, kızgınlık.hikmet: (Metinde) Sebep, gizli sebep.hilaf: Aykırı, karşıt, ters.himaye: Koruma.himmet: Yardım, kayırma.hizmet-i vataniye: Vatan hizmeti.hodkâm: Bencil, egoist.hoyrat: Kaba, kırıcı ve hırpalayıcı.

hulâsa: Kısacası.hususiyet: Özellik.hülasa: Özetle.hüzün: Gönül üzüntüsü.-I/İ-ıtlak =etmek: Bir kocanın karısınıboşaması.iblağ etmek: Vardırma, eriştirme,ulaştırma.ibni (ttm): Oğul.idadi: Lise.idare-i maslahat: İşi şöyle böyle bugünlükgörme.

idrak: Anlama yeteneği, anlayış.ifa etmek: Yapmak.iffet: Namus.iğfal etmek: Bir kadını aldatmak, baştançıkarmak.ihsan etmek: Bağışlamak.ihtimam: Özen, dikkatli davranma.ihtiyar: (Metinde) Seçme.ihtiyat: Sakınma, ölçülü davranma.ihtiyatsız: Tedbirsiz.ihtizaz: Titreşme, titreşim.ikâmet: Oturma.ikmal-i nevakıs: Eksikleri tamamlama.

iktidar: Bir işi yapabilme gücü.iktifa etmek: Yetinmek.ilanihaye: Sonsuza kadar.ille velâkin: Gelgelelim, bununla birlikte.ilm: Bilim.ilmihal: Din kurallarını öğretmek içinyazılmış kitap.iltizam: Kayırma, bir tarafı tutma.imdi: Şimdi, artık.imtizaç etmek: Uyum sağlamak.inha: Resmî bir göreve atama veya bir üstaşama için yazılan yazı.inhimak: Çok düşkünlük, bir şeye fazladüşme.

inkişaf: Meydana çıkma, gelişme.insaniyetli: İnsanlığı olan.iptida: Başlangıç, bir işe başlama.iptila: Düşkünlük, tiryakilik.irab: Düzgün konuşma ve gerçeğibelirtme.irade: (Metinde) Emir.irfan: Kültür, bilme, anlama.ismet: Namus.istida: Dilekçe.istidad: Yetenek.istifaf: Günahtan, kötülükten çekinme.istihare: Bir inanışa göre, girişilecek işinhayırlı olup olmadığını rüyadan anlamak

için aptes alıp dua okuyarak uyuma.istihkâm: Düşmana karşı savunma yapmakamacıyla düzenlenmiş askeri yer, güçlüsiperler.istikrar: Kararlılık.istintak etmek: Sorguya çekmek.ıstırap: Sıkıntı, büyük üzüntü.istiskal: Soğuk davranışlarlahoşlanmadığını belli etme.istismar. Birinin iyi niyetini kötüyekullanma, sömürme.istizah: Bir işin açık söylenmesini isteme,açıklama isteme.işret: içki.iştirak etmek: Katılmak.

itibar: Saygınlık, güvenilirlik.izbe: Basık, loş, nemli, kuytu yer.izdivaç: Evlenme.izzetinefis: Onur, özsaygı.-K-kabil: Mümkün, olabilir.kadr (kadir): Değer, kıymet.kâinat: Evren, dünya.kalem odası: Resmî kuruluşlarda yazıişlerinin görüldüğü oda.kalfa: Saraylarda ve büyük konaklardahalayıkların başında bulunan kadın,ilkokullarda hoca yardımcısı.

kamarot: Gemilerde yolcuların işlerinebakan görevli.kameti artırmak: Bağırarak konuşmak.kâmil: Olgun.kanaat getirmek: inanmak, aklı yatmak.kasavet: Üzüntü, sıkıntı.kati: Kesin.kâtip: Sekreter, yazıcı.kavil: Söz, sözleşme, anlaşma.kelime-i teyyibe: (Kelime-i tayyibe)Yatıştırıcı hoş söz.kepazelik: Rezalet.kerliferli (kelli felli): Kılığı kıyafetidüzgün, olgun ve gösterişli.

kesb-i şeref etmek: Şeref duymak.kibir: Büyüklük, kendini büyük görme.koket: (Fr. Coquette) Güzel görünmeyeözen gösteren. Zarif görünmeye,süslenmeye düşkün.kolcubaşı: Bir şeyi korumak için bekleyengörevlilerin başı.komünyon: (Fr. Communion) iman birliği.kötek: Dayak.krep: Çok bükümlü iplikle dokunmuş birçeşit ince kumaş.kurum satmak: Böbürlenmek.-L-laden: Çamdan çıkarılan zift gibi siyah ve

kokulu zamk.lâhza: Zamanın bölünmeyecek kadar kısaparçası, an.lakayt: ilgisiz.lâkin: Ama, fakat.lândo: Dört tekerlekli, karşılıklı iki oturmasırası bulunan, atlı binek arabası.lata: Osmanlılar'da ilmiyenin giydiği bir türüstlük.levazım: Gerekli olan şeyler, gereçler.levha: Bir yere asılmak için yazılmış yazı.leziz: Lezzetli.lisan-ı Fransevi: Fransızca.-M-

maahaza: Bununla birlikte.Maarif Nezareti: Millî Eğitim Bakanlığı.maarif: Millî Eğitim.maateessüf: Ne yazık ki, üzülereksöylüyorum ki.mabeyinci: Osmanlı Devleti'ndepadişahların dışarıyla olan ilişkilerinebakan, buyruklarını ilgililere bildiren, bazıkişilerin dileklerini kendisine iletengörevli.mağmûm: Tasalı, üzgün.mahcup: Utangaç, sıkılgan.mahdum: Erkek evlât, oğul.mahdut: Az, sınırlı, sayısı belli olan.mahfe: Deve, fil gibi hayvanların sırtına

konan, üzerinde oturmaya yarayan sepet,bir çeşit eyer.mahlûk: Yaratık.mahmurluk: Uykudan sonra duyulanağırlık ve sersemlik.mahsub: Hesap edilmiş, hesaba geçirilmiş.mahsus: (Metinde) Bilerek.mahut: Bilinen, adı geçen.mahzun: Üzgün, üzüntülü.maişet: Geçim, geçinme.makale: Bilim, fen konularıyla siyasi,ekonomik ve toplumsal konuları açıklayıcıveya yorumlayıcı niteliği olan gazete veyadergi yazısı.makam-nezaret: Bakanlık nezareti.

makbul: Beğenilen, hoş karşılanan.makbule geçmek: Çok beğenilmek, hoşagitmek.mâlik olmak: Sahip olmak.malûm: Bilinen.malûmatlı: Bilgili.manastır: Kesin kuralları olan, rahip veyarahibelerin dünya ile ilgilerini keserekyaşadıkları yapı, keşişhane.manevi: Görülmeyen, duyularla sezilen.maren: (F. Marin) Denizci.marifetli: Ustalıklı, hünerli.mazari: Dilbilgisinde geniş zaman.mazbata: Tutanak.

mazi: Geçmiş.mazlum: Sessiz, uysal ve boynu bükük.mecburiyet: Zorunlu olma durumu.mecidiye: Eskiden kullanılan ve o zamanın20 kuruşu değerinde olan gümüş sikkemelâl: Bıkma, usanma.melun: Kötü, lanetli.memalik: Ülke.menazın Manzara.menazır-ı tabiiye: Tabiat manzarası.mendebur: Sümsük, sünepe, pis, iğrenç.menetmek: Yasaklamak.meret: inatçı, kaba.

meşakkat: Güçlü sıkıntı, zorluk.meşk: Alışmak ve öğrenmek için yapılançalışma.meşru: Yasal. Yasanın, dinin ve kamuvicdanının doğru bulduğu.meşum: Uğursuz, kötü.metanet: Metin olma, dayanıklılık.methetmek: Övmek.metruk: Terk edilmiş.meyil: Eğilim. Sevme, gönül verme.meyus: Ümitsiz, üzgün.meziyet: Yetenek.meziyetli: Yetenekli.mihmandar: Resmî konukları ağırlamak ve

onlara kılavuzluk etmekle görevlendirilenkimse.mihnet: Sıkıntı, zahmet, eziyet.mihr: Sevgi.miralay: Albay.miskin: Çok uyuşuk, zavallı.mizaç: Huy, yaradılış.mizer: (Fr. Misere) Zavallılık, yoksulluk.muahadderat: Örtülü kadınlar, islâmkadınları.muallim: Öğretmen.muallime: Bayan öğretmen.muamelat: Dairelerde evrak üzerindeyapılan işlemler.

muamele: Davranış.muamma: Anlaşılmayan, bilinmeyen şey.muavenet: Yardım.muavin: Yardımcı, yardım eden.muayyen: Belli, kesin olarak belirlenmiş.mugayir. Uymaz, aykırı.muhabbet: Sevgi.muhacir. Göçmen.muharebe: Savaşma, iki ordu arasındakisavaş.muharrir: Yazar.muhasara: Kuşatma, sarma, çevirme.muin: Yardım eden, yardımcı.

mukabele: Karşılık verme, karşılık.mukabil: Karşılık, bir şeye karşılık olarakyapılan.mukadder: Yazgıda var olan, kaçınılmaz.mukaddes: Kutsal.mukaşser: Metinde, bir kadın, içi, yüzü,gözü açılmış anlamında kullanılmış.mukavele: Sözleşme.muktedir: Bir şeyi yapmaya, başarmayagücü yeten.munîs: Cana yakın, sevimli.musaddak: Geçerli olduğu resmî yazı ilebildirilmiş.mutaassıp: Bağnaz, tutucu.mutasarrıf: Tanzimattan sonra idare

bölümlerinde vilayetle kaza arasındakibölümün idare amiri.mutat: Alışılan, alışılmış şey.muteber Saygın, inanılır.muvaffak olmak: Başarmak.muvaffakiyet: Başarı.muvafık: Uygun.muvakkat: Geçici.muvazene: Denge.muvazzah: Bir görev ve hizmetle yükümlüolan kimse.mücedded: Yeni, yenilenmiş.müceddet: Yeni, yenilenmiş.müdde i umumî: Savcı.

müdür-i umumi: Genel müdür.müebbeden: Ömür boyu.mükedder: Üzgün, kederli.mülazım: Teğmen.münasebet almak: Uygun düşmek.münasebetsizlik: Uygun olmayan,yakışıksız davranışlarda bulunma,saygısızlık yapma.münasip: Uygun, yerinde.münhal vukuunda: (Metinde) Boş kadroolduğunda.münhal: Boş olan, açık bulunan.münhasıran: Yalnız, özellikle.münkir: inkâr eden, kabul etmeyen.

müptedi: Bir şeyi öğrenmeye yenibaşlayan.mürdumgiriz: Çürümüş. Metinde içigeçmiş anlamında kullanılmış.mürebbiye: Kendisine bir çocuğun eğitimive bakımı verilmiş kadın.mürüvetsiz: insanlığı olmayan.müsamaha: Hoşgörü.müstacel: Çabuk yapılması gereken.müstahak: Bir kimsenin layık olduğu ödülveya ceza.müstakim: Temiz, doğru, namuslu.müstebit Zorba, despot.müsterih olmak: tçi rahat etmek.müsvedde: Yazı taslağı, karalama.

müşkül mevki: Zor durum.müşkül: Zor.mütalaa: Okuma, ders çalışma, etüt.mütalaahane: Okuma odası.müteessir: Üzüntülü.müteferrika senetleri: Çeşitli küçükharcamaların para senetleri.mütehayyir: Şaşkın, şaşırmış olan.mütekaid: Emekli.mütemadiyen: Ara vermeden, sürekliolarak.müyesser: Kolaylıkla ortaya çıkan,kolaylıkla elde edilen.müzahrafat: (Müzahrefat) Parlak boyalarve süsler.

müzakere etmek: (Metinde) Öğrencilerinders hazırlamaları için çalışmaları.müzakere etmek: Öğrencilerin dershazırlamaları için çalışmaları.müzakkere: (Müzekkere) Bir iş hakkındaüst makama sunulan yazı.müzmin: Uzun süreli.-N-nadide: Az görülür, değerli.nadir: Seyrek, az.nafîa: Bayındırlık.nafile: Yararsız, boşa giden.nalça: 1) Ayakkabılar çabuk eskimesindiye altına çakılan demir. 2) Katır, eşek,

sığır gibi hayvanların tırnakları altınaçakılan demir parçası.namünasip: Uygun olmayan.nan: Ekmek.nasihat: Öğüt.nazın Bakan.nedamet: Pişmanlık.nefer: Asker.nekahat: Hastalık sonrası sağlıklı durumageçme dönemi.nekin Bilmezlik.neşretmek: Yaymak.netice itibarıyla: Sonuç olarak.netice: Sonuç.

nev'i: (Nevi) Çeşit, cins, tür.nihayetinde: Sonunda.nimet: Yiyecek içecek, özellikle ekmek.nimetşinas: İyilik bilir.nispet: (Metinde) Kıyaslama.nispet: (Metinde) Oran, kıyaslama.nizam: Düzen. numune: Örnek.-P-parloir: (Fr.) Dışarıdan gelenlerle konuşmaodası.payzen: Ayağına pranga vurulmuş.pederane: Baba gibi. peyda olmak: Ortayaçıkmak.

podösü et: Yumuşak, prezante etmek:Tanıtmak.pusetmek: Öpmek.puşide: Örtü.-R-rastık: Kadınların kaşlarını veya saçlarınıboyamak için sürdükleri siyah boya.raşe: Titreyiş.rehavet: Vücutta görülen gevşeklik,ağırlık, tembellik.rezzak-ı âlem: Bütün yaratıkların rızkınıveren.riayet etmek: Uymak.rikkat: İncelik, yufkalık.

riyaset âlisi: Yüksek başkanlığı.riyaset: Başkanlık.riyaziyat: (Riyazziyat) Matematik.rızk: Yiyecek, içecek şey, nimet.römark: (Fr. Remarque) Dikkate alma.(Metinde: Tespit, dikkat çekme anlamındakullanılmış.)ruhani: Ruhla ilgili.rüştiye: Ortaokul.-S-sadakar: Düz dokunmuş açık samanrenginde bir tür ipek kumaş.saffet: Saflık.

sahih: Gerçek, hakiki.sair. Başka, öteki, diğer.saliha: (Metinde) Din buyruklarına uygundavranan.salisen: Üçüncü olarak.sallapati: Düşünmeden, saygısızca, kabasaba, patavatsızca.sefaret: Elçilik.sekerat: Can çekişirken kendinden geçme.selametlemek: Yolcuyu, konuğuuğurlamak.serasker kapısı: Seraskerin resmî görevyeri.serasker: Sadrazamlık göreviyle yükümlüolmayan ve Osmanlı ordusunun

komutanlığını yapan vezirin unvanı.sıraca: Deride ve daha çok boyundagörülen değişiklik, lenfdüğümlenmelerinin şişkinliğiyle beliren birtüberküloz türü.sirayet: Yayılma.sitem: Bir kimseye, yaptığı hareketin veyasöylediği bir sözün üzüntü, alınganlık,kırgınlık gibi duygular uyandırdığınıöfkelenmeden belirtme.soeur: (Fr.) Kız kardeş, rahibe. Metinde\"Ma sor\" sözcüğü aynı zamanda \"rahibe\"olan öğretmenlere bir hitap şekli olarakgeçiyor.souvenir d'amour: (Fr.) Aşk hatırası.souvenir: (Fr.) Hatıra.spleen: (İng.) Terslik, huysuzluk, kin.

sülüs: Bir çeşit yazı.süperiyor: (Fr. Superieur) Üst. Manastır,dinsel kurum vs. başkanı.sürme: Kirpik diplerine sürülen siyahboya.-Ş-şahadetname: Diploma.şayan: Uygun, yaraşır.şefkat: Acıyarak ve koruyarak sevme.şekerrenk: İki kişi arasındaki dostluk,arkadaşlık ilişkisinin bozuk olduğunubelirtmek için kullanılır.şenaat: Kötülük, fenalık.şer'iye: Şeriat kurallarına uygun.

şeriat: Dinî temellere dayananMüslümanlık kanunları.şevk: istek, heves.şifa: Hastalıktan kurtulma.şifahi: Sözlü, sözle.şimendifer: Demiryolu.şirret: Geçimsiz, huysuz, edepsiz, kavgaçıkartmaktan hoşlanan.-T-taalluk etmek: İlgili bulunmak,ilgilendirmek.taarruz: Saldırı.tabiat: (Metinde) Huy.

tabiatıyle: Doğaldır ki.tabiî: Doğal.tabiiye: Tabiat bilgisi.taciz etmek: Sıkıntı vermek, can sıkmak.tafsilât: Ayrıntılar.tahammül etmek: Dayanmak, katlanmak.tahammül: Kötü, güç durumlara katlanma,karşı koyabilme gücü.tahassür: Özlem, kavuşmak istenen şeyveya kimse için üzülme.tahayyül: Hayalde canlandırma.tahkikat: Araştırma.tahkir: Horlama, alçaltma.tahrirat: Resmî bir dairede yazılan yazılar.

tahrirî: Yazılı.tahsisat: Ödenek.takbil: Öpme.taksim: (Mat.) Bölme.talika: Dört tekerlekli, üstü kapalı, bir türyaylı at arabası.talkın: (Telkin) Ölü gömüldükten sonraimamın mezar başında söylediği dinîsözler.tamim: Genelge.tasavvur etmek: Düşünmek, gözönünegetirmek, hayal etmek.tashih etmek: Düzeltmek.tasrif etmek: Dilbilgisinde bir fiilin çekimi.tavsiye: Öğüt, yol gösterme.

tazmin etmek: Zararı ödemek.tecdit: Yenileme.tedris: Öğretim.tedrisat-ı iptidaiye: ilköğretim.teessür: Üzüntü.tefrik: Ayırma, ayırt etmek.tefriş: Bir yeri gerekli eşya ile döşeme.tefsir. Yorumlama.tekaüt: Emekli.tekdirat: Azarlama.tekellüf: Güçlüğe katlanma.teklifsiz: Resmî veya çekingendavranmama.

tekmil: Bütün, tüm.telaffuz etme: Söyleme.tembih: Uyarma.temenna etmek: Eli başa götürerekselâmlamak.temin: Sağlama, elde etme.temrin: Alıştırma.teneffüs: Temiz hava, dinlenmek içinverilen ara.tenezzül etmek: Kendi durumuna,düzeyine aykırı düşen bir şeyi kabuletmek.tercüme-i hal: Özgeçmiş, biyografi.tereddüt: Kararsızlık.teres: Pezevenk.

tesadüf etmek: Rastlamak.teskin etmek: Acı, öfke, heyecan gibiduyguları yatıştırmaya, dindirmeyeçalışmak.teşrif etmek: Bir yere gelerek orayıonurlandırmak.teşvik etmek: İsteklendirmek, özendirmek.tetkik etmek: incelemek.tevazu: Alçakgönüllülük.tevdi etmek: Vermek, bırakmak.teveccüh: Güleryüz gösterme, yakınlıkduyma.tevekkül: Kadere boyun eğmek,katlanmak.tevil etmek: Söz veya davranışa başka bir

anlam vermek.tezevvüç etmek: Evlenmek.-U-ulema: Bilginler.ulûm: ilimler, bilimler.ulum-i diniye: Din bilgisi.ulvî: Yüce.usul: Yöntem.usuletle: Usulüyle.usul-i cedit: Yeni yöntem.-V-

vaftiz: Hıristiyan dininde bir kutsal işlem.vakar: Ağırbaşlılık.vakfetmek: Adamak.vâkıf olmak: Bilmek, öğrenmek.vâkıf: Bilen.vakur: Ağırbaşlı, onurlu.varak-ı mıhr-i vefa: Sevgi, bağlılık evrakı.vasıl olmak: Ulaşmak, varmak.vaveyla: Çığlık.vefa: Sevgide sebat, sevide durma, sevgibağlılığı.vefasız: Sevgisi çabuk geçen, hakikatsiz.vehim: Kuruntu.

vekâlet: Birinin yerine bakmak, göreviniüstlenmek.velev: Kaldı ki, hatta.veranda: Camlı taraça.vesile: Sebep, bahane.viöjö: (Fr. Vieux'den) Yaşlı işi.virane: Yıkılmış veya harap olmuşyapılardan geriye kalan yıkıntı.vukuf: Bilgi.-Y-yadeller: Baba evinden uzak yerler, gurbet.yadigâr: Bir kimseyi ya da bir olayıhatırlatan nesne ya da kişi.

yar: Sevgili.yaşmak: Eskiden kadınların ferace ilebirlikte kullandıkları, gözleri açıkta bırakanince yüz örtüsü.yazıhane: Yazı masası.yegâne: Tek.yeis: Üzüntü, umutsuzluktan doğankaramsarlık.yortu: Hıristiyan bayramı.-Z-zaaf: Düşkünlük, dayanamama.zabit: Subay.zarp: (Mat.) Çarpma.

zaruri: Zorunlu.zat: Kimse, kişi.zayi etmek: Kaybetmek.zemzem: Müslümanlarca kutsal sayılan su.zerzevat: Sebze.zevce: Erkeğin nikâhlandığı kadın, eş.zıb: Süs.zikretmek: Söylemek.zillet: Hor görülme, alçalma.ziya: Işık.ziyade: Çok, daha çok.ziynet: Süs.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook