Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Yorgun Savaşçı-Kemal TAHİR

Yorgun Savaşçı-Kemal TAHİR

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-20 03:23:00

Description: Yorgun Savaşçı-Kemal TAHİR

Search

Read the Text Version

korkarsın belki... ” diye... Senden istediğim...Korkmayacaksın! Korkacak hiçbir şey yok! Şimdibak, sapacağımız sokağa yaklaşıyoruz! İlerde biraraba duruyorsa sokağa gireceksin!— Araba yoksa?..— Yoksa Ömer abinin çıkması başka güne kaldıdemektir. Eve döneceğiz.— 8 numaralı ev arabanın durduğu sokakta mı?— Hayır! Arabanın durduğu köşeden aşağısapacaksın! İlerleyeceksin! Sağdaki ilk sokağagireceksin! 8 numara, solda dördüncü kapı... Üçbasamak merdivenle çıkılıyor... Dur biraz...Giderken de evden çık ktan sonra dabecerebildiğin kadar telaşlı davran!— Anlayamadım! Neden?— İşte öyle... Dört Yanına kuşkulu kuşkulu bak!Erkek gibi dik yürü!.. Gücün ye ği kadar genişadım at! Çarşa nın eteğini böyle toplamasan dahaiyi olur.Neriman durup peçesinin al ndan yüzüne bak ,

titreyen bir sesle sordu:— Sizi tanıdığımı saklayacak mıyım? Sizi... Ömerabimi?— Yok canım! Benim hem yeğenimsin, hemnişanlım! Ömer de Ömer abin... Asıl önemlisi evdençıkınca peçeni hiç açmayacaksın! “Rüzgâr savurdu”,“unu um” olmaz! Peçen biraz aralandı mı...“Bütün plan altüst olur” diyecek , hemendeğiş rdi. Oyun bozulur. Peçen sımsıkı kapalıolacak bu bir... Bir de korkmayacaksın!.. Aptal gibikorkarsan, küserim bak! Korkmayacaksın!Korkacak hiçbir şey yok... Korkma e mi? Ricaederim korkma!— Peki...— Soracağın bir şey!— Yok!— Korkmadığına emin misin?— Evet!— Korkarsan boşuna korkmuş olursun! Ömer

abini alıp gideceğiz! Hepsi bu!.. Kendini bir yoldabakalım! Dizlerin titriyor mu? Yüreğin nasıl?— İyi...— Sokağa yaklaşıyoruz! İlerdeki köşede arabaduruyorsa saparsın! Sanki bu sözün karşılığı varmışgibi bekledi. Evde söyleseydim, gelmemezlik edermiydin?..— Gelmemezlik mi?.. Nasıl olur? Başka çareyoksa...— Sağ ol Neriman! Haydi bakalım, haydi, arşileri!..Neriman şemsiyesini tutan eliyle çarşa nıneteğini yiğitçe kavrayıp yürüdü. Sokağın ağzınagelince hiç duraklamadan saptı.Cemil, “Araba bekliyor!” diye yutkundu. Erlerinisüngü saldınsı için ilk defa korunaklardan çıkaranbir asteğmenin kapıl dıgı pişmanlıkla acıma karışığısorumluluk korkusunu yüreğin de duyarakhızlandı.

3On adım önünde yürüyen Neriman, yere sağlambasıyor, kara çarşa nın içinde, biçimli vücudununimrendirici canlılığıyla, büyüklüğünü ölçüpbiçemedigi bellisiz bir tehlikeye doğru, kahramancayürüyordu. “Bu tehlikenin Reşit Bey’in sıkış nlıpkendini öldürmeye zorlanmasına benzer bir şeyolduğunu acaba sezdi mi? Bu iki işi birbirinebağlayabildi mi? Sezdi de bagladıysa korkar.Korkmamazlık edemez! Şimdi kimbilir nasılvuruyordur yüreği... Eğer kendisi için değil de bizimiçin korkuyorsa daha dehşetli... ”Savaşın en kızgın sırasında, cephanesini tutumlakullanmak zorunda olduğunu aklına ge rdiğizamanların kızgınlığı kapladığı yüreğini birden...“Kıza elini sürenin vay haline!” diyerek sağyumruğunu sol avcuna iki kere sürdü.Arabaya yaklaşınca kendisini de şaşırtan birsakinlikle sordu:— Boş musun arkadaş?

— Yok!.. Doktor bekliyorum!..Bu karşılıkla yüreğindeki sıkışma biraz gevşedi.Aşağıdaki köşenin ağzına ye ş ği zaman,Neriman, kapıların üstündeki numaralara bakarakgireceği evi arıyordu.Cemil elini cigara pake ne götürdü, ortada hiçkimse yoktu ama, gene de yüzünü göstermemekiçin vazgeçti.Rüzgâr, bomboş sokakta karları sağnak sağnaksavuruyor, tek başına, duraklayarak yürüyen karaçarşaflı kadına, şaşırtma vere vere, kancıklığının vargücüyle saldırıyordu.Neriman dördüncü evin üç ayak merdiveniniçıkıp zili çaldı. Kapı açılınca, bir şeyler mırıldanıp içerigirdi.Sokağın ilerisi görünmüyor, koyu kül rengi oynakbir perdeye dayanıp kalıyordu.Cemil yüzünü göstermemek için cigara içmektenvazgeçmesine dalmış . Neriman’ın ardındansokağa sapınca yüreğini kavrayan kızgınlık, yavaş

yavaş azgınlaş , kıldan örülmüş bir çile gömleği gibiderisini sardı.Omuzundaki eski şarapnel yarası uzaktan uzağasızlıyor, eskiden beri içine zaman zaman düştüğüdünyayı yadırgama bunaltısı başlıyordu.Bataryasının erleri, düşman mermileri tepelerinekümelenirken Cehennem Yüzbaşı’nın kafasını bilekısmadan, dimdik durmasıyla övünürlerdi. Şimdi,görünürlerde kimseler yokken cigara içmeyekorkuyordu. “Birisi gitse dese ki... ‘Hey! dese.Cigara içmekten korkar olmuş sizin Cehennem!’dese... İnanmaz benim ayıcıklar... Çok bilmiş çokbilmiş sırıtırlar da, karşılık bile vermezler!”Tipinin içinde sendeler gibi yürüyen Neriman’ıgörüyormuş gibi gözlerini kıs . Tipi yavaş yavaşdeğişiyor, çölü gündüz ortası, portakal renkli birimansız geceyle örten, kum fırtınasına dönüyordu.Kum r nasında baskın kolay olur. Bunubildiklerinden iki taraf da te ktedir. En küçüksavruntuya makinalı tüfeklerle birkaç şerit yakılır.Neriman’ı, sanki öyle makinalıları te kte

bekleyen siperlere sürmüştü, arkasına gizlenerek...Demek, Neriman’ı burada böyle kullanacağınısezmiş olduğu için parayla yatan bir kadınla gelmeğigöze alamamış . “Büsbütün cıvık bir şey olurdu!”diye homurdandı.Soluğunu tutarak iki yanına bak . “Peki nezaman değiş k böyle biz? Yavaş yavaş mıkancıklaş k?.. Baskına uğramış gibi birdenbire mi?Neden değiş k? Kadınları yem olarak kullanmakneyin nesi? Kendi yurdumuzda Rum evlerinesığınmak... Sır mızda kadın çarşafları, kaçacak delikaramak... Bunca ölmek, bunca öldürmek boşa mıgitti, bu kadar?”Ö esi gene damarlarında uyuşuyor, kemikleriniyumuşatan, karşı durulmaz yorgunluğadönüyordu.Ayaklarını yere vurdu.Üşüme dışardaki soğuktan değil, içindekiboşluktan gelmiş . “Kim suçlu bu olanlardan?.. Bizmi üstümüze düşeni yapamadık? Başımızdakiler miiyi hesaplayamadılar? İyi hesaplayamadılarsa...

Nasıl fark etmediler yanıldıklarını?.. E lerse, nezaman e ler? Ar k dönülemez miydi oradan?.. Nezamandan beri bilerek bizi buraya sürüyorlardı?”Bunları, bir bilenden mutlaka sorup öğrenmeyebirden karar verdi. Birdenbire şimdiye kadar hiçüstünde durmadığı şeyleri, hep bir aradakarmakarışık merak etmeye başlamış : “Nezamandan beri, bilerek, bizi buraya doğru sürdüler!Olur mu böyle iş?.. Milletin kendilerine körü körünegüvenmesinden böyle faydalanmak... Bu kadaracımadan... Bu kadar kolayca... ” Duraladı. “Biz dekızı... Bize güvenmesinden faydalanarak sürmedikmi, bu işe?.. ”Yüzünü göstermemek istediğini unutarak cigarayaktı.Demin arabadan inince meseleyi açarken o kadarsıkılması demek, hergelelik e ği içindi. “Küçük birçocuğun elindeki al nı nikel kuruşla değiş rmekbu... Düpedüz dolandırıcılık...Neden hiç acımadım Neriman’a... Maksut kadarolsun... Çünkü, ‘Sonunda polisten nasıl olsakurtarırız!’ diye düşündüm sadece... Alışık

olmadığını hesaba katmadım! Korkacağını hiçumursamadım! Kimbilir nasıl korkmuştur! Ödükopmuştur! Silaha el süremeyecek kadar korkakolduğunu nasıl da aklıma ge rmedim? Peçesininal nda ağlamaya başladı mı acaba? Dişleri birbirinevurdu mu? Bana belli etmemek için çenelerinisıkmıştır. Benden iğrenmiştir!”Neriman apansız çıkınca sanki bu, pek şaşılacakbir şeymiş gibi, birden toplanıp atılmaya hazırlandı.Kız eteğinin çamurlanmasına aldırmadan başıyukarda, geniş erkek adımlarıyla kendisine doğrugeliyordu. “Vallah billah korkmamış... Hay çok yasaaslanım! Sen çok yaşa e mi?’’Patriyot Ömer, yaşlı kadın yeldirmesiyle kalınbastonuna dayanarak basamakları iniyordu.Cemil, “Oldu bi bu iş!” diye ellerini sevinçleovuşturdu. “Şuna bakın yahu! Şu Ömer olacakoyuncuya bakın!.. ” Neriman’ın koluna girmek içintam yürüyecekti ki, kız soluna dönüp durdu.Cemil köşeden ayrılmadığı için küçük bakkaldükkânını görmemişti.

Dükkândan çıkan çarpık çurpuk herif, bir eli arkacebinde yolun ortasına dikildi:— Şu peçeyi biraz arala bakalım abla!Neriman önce gerileyip “Cemil abi!” diye bağırdı,sonra kendisini toplayarak çıkıştı:— A... A... Terbiyesiz! Çek elini!— Davranma, bozuşuruz! Aç şunu...Peçeye dokunmasına meydan kalmadanCehennem Yüzbaşı, cehennem gibi ye ş . Elininkeskinliğiyle herifin boyun köküne vurdu. Kemikkütürdemiş ama, iki büklüm olan ufak tefekadam, yere serilmemiş . Cemil herifingöründüğünden çok daha güçlü, çok daha a kolduğunu anlayınca toparlanmasına meydanbırakmadı. Tabanca çekmeye uğraşan kolunu bireliyle bileğinden, öteki eliyle dirseğinden kap ,küçük gövdeyi, iki kere silkeledikten sonra duvarlakaldırımın birleştiği yere var gücüyle çarptı.Kap ğı kol, ilk silkelemede ya kırılmış, ya daomuz başından çıkmış olmalı ki herif can acısıyla

kıvranmaya başlamıştı.Cemil, buna çok şaşmış gibi bir an bak . “Vaynamussuz vay!” diyerek, bütün gücüyle topa vururgibi böğrüne gebertesiye bir tekme a . Herif önceuludu, sonra yan üstü düşüp katıldı kaldı.Neriman’la Ömer, hiç durmadan geçmişler,köşeyi dönmüşlerdi.Cemil, fesini yerden alırken, dükkânın kapısınaçıkmış bakkalla çırağını gördü. Üstlerine yürüyecekgibi yap . Bunlar, bazı çalar saatlerde, saat başı,boy gösteren bebekler gibi, bütün gövdeleriyledönerek dükkâna giriverdiler. Cemil, “Gidihergeleler!” diye başını sallayıp yürüdü. Dönemecikıvrılırken omzunun üstünden bak . Herif pininal nda tostoparlak ya yordu. Kendisini dinledi. Bukadarcık bir elleşme, yüreğindeki sıkın ylaomuzunun ağrısını silip süpürmüştü. Mermileriistediği yere düşürdüğü zamanların mutlu çocukgülüşüyle güldü.Neriman’la Patriyot arabaya binmişlerdi. Arabacıayaktaydı. Kaldırımları döverek huysuzlanan

hayvanları güçlükle tutuyordu.Cemil, iki adım kala elini salladı:— Sür bakalım reis!.. Araba hızlanırken atladı.Merhaba Ömer hanım teyze!.. Daha kısmetçıkmadı mı sana, emekliden, bir yüzbaşı?..— Nerdeee... Kapısını it köpek çevirmiş kadınınkısme mi çıkarmış? Herifi gebertmedin ya,büsbütün?..— Sanmam!..— O savurmayla yere çaldınsa, çoktan cavlağıçekmiştir!Patriyot Ömer, Neriman’ a döndü:—Üşüyor musun?— Hayır Ömer abi...— Hayırmış... Titremesini bilmesen donacaksın!..Korktun mu çok?..— Korkmadım!..— İçeri girdiğin zaman suratın kül gibiydi.

— Korkmadım. Soğuktandır. Baksanıza havaya...— Korkmadın da, “Cemil abi” diye niçinbağırdın?— Adam elini peçeme uza nca boş bulundum!..Korkmadım inan olsun!..— Doğru! Dizleri kesilip yere yıkılmamışsa, insankorktu sayılmaz!Cemil, dişlerini gıcırdatarak sordu:— O ne pis herifti öyle... Kimin nesi? Polis mi?— Sanmam! Buraların kopuklarından olsagerek... Gönüllü polis... Evi bas ktan sonra, buradaolmadığıma inandılar demiş m ama, büsbütünboşlamamışlar, göz kulak olmayı bakkalabırakmışlar. O da, “Ne olur ne olmaz” diye buzibidiyi peylemiş galiba... Fukaranın bah na bak ki,hışmına uğradı Cehennem’in... Elini Cemil’inkamına vurdu. Yerden bacak herifi gebertmediğineemin misin?— Yerden bacaklığına bakma!.. Sıkı oğlanmış...Acıdım bir yandan... Senin kim olduğunu

söyleseydiler, elini beline a p, tek başına yolukesemezdi. “Hiç korkma... Kavga adamı değildir. Elikalemlinin biri... ” demişlerdir ürkmesin, diye... Duryahu... Tuh... Orası hiç aklıma gelmedi.— Nedir aklına gelmeyen?— Silahını çekip almak...— Evet... Alsan fena olmazdı, ama bana kalırsa,kötek asıl, Karamanlı bakkala a lmalıydı. Bir uygunsırada, Dayı Maksut, kopuklarından birini yollasında, dükkânın camını çerçevesini yoluyla onartsın!..Dikkat et, “Kopuklardan biri” dedim, sakınNeriman’ı göndermeye kalkmayın!..— Neriman’ı mı? Ne demek?— Bilir miyim? Kosa İstanbul’da, başka biryemlik bulamadığınıza baktım da...— Yemlik çoktu ama...— Aması?— Dayı Maksut, yanıma başka bir hanımkatmayı uygun bulmadı.

— Anlamadım!— Bu sabah nişanlandığımız için yakışıkalmazmış...— Dur, aklımı karış rma! “Nişanlandığımız” nasılsöz?— Sahi, senin haberin yok!.. Biz bu sabahnişanlandık bununla... Aslında, buraya gelmemiz,sana müjde vermek içindi.Patriyot Ömer, sahici bir kocakarı gibi, gözlerinidevirerek Neriman’ baktı:— Doğru mu kız? Karşılık bekledi. Neriman başınıönüne eğince inandı. Demek doğru! Hay Allah sizinmüstahakınızı versin!.. Haydi bunlar sapıtmış...Sana ne oluyor a yavrum!.. Bu havada, insan nişantoplan sını yüzüstü bırakıp bunun ardına düşer de,buralara gelir mi?— Siz, “İlle gelsin” demişsiniz!..— “İlle gelsin” dedimse, “Nişanlandığı gün,nişanlı hanımı salla sırt etsin de gelsin” demedim!Cemil’e çıkış . Bir de utanmadan gülüyorsun!

Senden başka işe yarar adam kalmadı mı ortada?— Kalmadı, ne sandın? Bak m, ünlü DoksanDokuzuncu Bölüğün en zorluları, kocakanyeldirmesiyle geziyor, “İş başa düştü\" dedim,sıvandım. Cigara pake ni uza . Hele yak bircigara...— Olmaz! Bir cigaraya başörtümü açamam!Bıyıklı kadın seyri, biletledir. Başıbozuk yüz para,asker çocuk bir kuruş...— Bu tipide kim kime yahu... Yak hadi...Patriyot cigarayı yak . Uçları aşağı düşükkaşlarının al ndan, her zaman kederli bakışlarıylaNeriman’a baktı:— Ne zaman gördümdü seni ben, en son?.. Birazbekledi:1917 başında Gümüşsuyu Hastanesi’nde... Değilmi kız? Omzundan yaralanmıştı da bu avanak...— Değil Ömer abi... Almanya dönüşü sizegeldikti ya!..

— Tamam... Herif Avrupa gördüydü de,kasılmalarından Yanına varılamadıydı. Nereyegidiyoruz, böyle ngır mıngır? Yol uzaksa, bu kızdonar!— Uzak değil... Kasımpaşa’ya...— Orda mı kalacağız?— Hayır! Araba değiştireceğiz!..— Çay may hazırlattın mı bari?— Yok... Hiç akıl etmedim!— Kız hastalansın da ben sana gösteririm!Kasımpaşa Deniz Söndürme Taburu’nun uçarısürücüsü, Dolapdere yokuşunu bir solukta inmiş .Bostanları geçmeden dizginleri kasıp yavaşladı.— Bayram yerine sapacağız abi... Pazar içinegirmeden duracağız. Hakkı Beybaba sizi evdebekliyor. Ben, hayvanlarla arabayı değiş ripgeleceğim!— Olur!

Ömer, arabacıdan çok, Neriman’a işi rmemekiçin Cemil’in kulağına uzandı:— Herif karakola haber verdiyse, her yanatelefon etmişlerdir. En iyisi, kız ayrılsın! VapurlaKöprü’ye gitsin. Evlerden sorup arabanın biçimini,numarasını, hayvanların rengini belkiöğrenmişlerdir.— Meraklanma!.. Buranın komiseri yabancıdeğilmiş... Öğrenip bildirseler bile, biz savuşmadan,soruşturmaya başlamazmış...— Reşit’in başını yedikten sonra, toparlandılar,maşallah...— Araba durdu. İki katlı, tahta bir evin aralıkkapısından geniş bir taşlığa girdiler.Kıranta bir deniz yüzbaşısı kapıyı örttü:— Buyursunlar... Hoş geldiniz! Siz böyle geçinbeyler, hemşiranım yukarı çıksın!.. Merdivendenseslendi. Baksanıza!.. Misafir geldi! Eliyle yolgösterdi. Şöyle buyrun efendim!.. Neriman’ınneden durakladığını anladı. Zarar yok zarar yok...

Şu çuvala silin de çıkın!.. Öteberi hazırlayacaklardı.Göndersinler bohçayı, söyleyiverin lütfen...Cemil’le Ömer’in girdikleri oda sıcak . Sobanınüstünde çay demleniyordu.Ev sahibi, Patriyot’u kucakladı:— Korktum vuruşmak zorunda kalırsın diye...Hay Allah kahretsin... Cemil’e gülümsedi. Ben,Yüzbaşı İsmail Hakkı... Deniz Söndürme Taburubölük komutanlarından... Siz de, bunun dilindendüşürmediği Cehennem Topçusunuz, Maksut’untelefonda söylediğine göre... Buyrun oturun.Patriyot’a döndü. Başınızı açmaz mısınız teyzanım?Başörtüsüyle yeldirmeyi aldı. Can sıkıcı bir şeyolmadı ya, inşallah!— Eh olmadı sayılır!..— Baskında ne yap n? Duyunca, ödümüzkoptu. Bereket tetikteymişsin!— Ne olur ne olmaz diye çok erken kalkıpgiyiniyordum. Kapı çalındı. Madam kapıyı açıncayakadar, taraçadan yandaki eve geçiverdim. Yabancı

polisler karşılarında bir Ermeni madam görünceedepsizlik edememişler, üstünkörü aramışlar.Sağda solda Rumlar, Ermeniler oturduğundan birİ hatçıyı saklayacakları akıllarına gelmedi,besbelli... Niçin şüphelendiklerini anlayabildiniz mi?— Hayır... Bu akşam, en geç yarın polismüdüriye ndeki arkadaşlar haber ge rir... Kapıvuruldu. İsmail Hakkı Bey aralıktan bir bohça aldı.Tamam! İşte yeni giyimleriniz!.. Yeldirmeyi burdabırakacaksınız! Sana, bir taşralı çarşa uydurduk!Biraz babayani ama, aldırmazsın! Bana kalsa, sonmoda tango çarşa uygundu ama, “Arkasınatakılan olur” dediler. Cemil Bey de kaputun üstüneşu kara yağmurluğu alacak... Fesi, kalpakladeğiş recek... Sizce bir engel yoksa, hemşiranımşuradan aynisin!.. Nerde oturuyorlar? Arabaylaevlerine bırakırız!Patriyot Ömer, Cemil’e döndü:— Ne dersin? Fena olmaz!.. Bugün yeteri kadarkorktu kız...İsmail Hakkı Bey kesip attı:

— Doğrusu ayrı gitmektir.Araba, atları değiş rilip geldiği zaman ikincibardak çayları içiyorlardı.İsmail Hakkı Bey yukarıya seslendi:Neriman hazırdı. İnip Cemil’i paltosuz görüncebiraz şaşırdı.— Haydisenize... Nerde Ömer abim?— Bak Neriman... Araba seni, Kasımpaşa vapuriskelesine bırakacak. Köprü’den tramvaya binersin!Daha doğrusu, bir arabaya atla! Ben biraz geçgeleceğim. Teyzeme, “İşi çık ” dersin. Bu gece,dönmeye çalışırım. Dönemezsem, merak etmeyin!Yarın öğleye doğru yüzde yüz evdeyim.— Olur.— Gidebilirsin değil mi, buradan oraya tekbaşına?..— Elbette... Niçin gidemeyecekmişim?— Para var mı yanında?

— Var!— Bak bakalım! Belki yetişmez!..Ömer Bey içerden seslendi: <— Güle güle gelin hanım!.. Selimanım teyzeyeçok çok selam... “Ömer abi, ebemkuşağınınal ndan geçmiş de başına n< işler gelmiş” dersin.“Bundan böyle ar k o benim Ömer abim değil,Ömer ablam” dersin...Patriyot Ömer, pantolonunun paçalarını uzunkonçlu kara çorapların içine sokmuş, kollarına,yazıcıların kullandıkları kara kollukları takmıştı.Cemil içeri girdiği zaman çarşa n eteğinigiyiyordu.Arabacıya ne yapacağını söyleyip dönen İsmailHakkı Bey! çayları tazeledi:— Böylesi daha sağlam... “Yanında iki kadınla biradam” dedilerse... Değil mi?— Evet... İyi düşündün!..— Unutmadan sorayım: Silah ister misiniz?

— Benim var. Cemil de herhalde silahlıdır.— Evet...— Bizden sorması...— Teşekkür ederiz. Kasımpaşa’da durum nasıl?— Millet ilk sersemlikten daha kurtulamadı.Takım haline gelemiyor bir türlü... Konuşuyorlar,dertleşiyorlar. Herkes aklınca, bir çıkar yol arıyor.Biz galiba öteki semtlerden daha öncetoparlanacağız. İyi kötü bir komita kurmaküzereyiz. Silahlı gruplar düzenlemeye çalışacağız!Küçük çapta askerlik öğre mine girişmeyidüşünüyoruz. Yüksek duvarlı bahçelerde, askerlikçağına yeni gelmişler eğitilebilir.— Silah?— Kasımpaşa’da silah bol... Herkes cephelerdenbirer ikişer ha ra almış gelmiş... Geçenki Yeniçeşmeyangını olmasaydı, başka yerlere silah yardımı dayapabilirdik. Yangında, en azdan, yedi sekiz yüztüfek, bir o kadar tabanca yüzlerce el bombası, onbinlerce mermi yandı. Sırasız bir kayıp... Çok

sırasız... Dışarıya kulak verdi, dinleyin beni şimdi...Beşiktaş’ta iskeleyi geçince, büyük tütün deposuvar ya!— Evet!— Deponun yanındaki aralıktan denize doğrusapacaksınız Hamal kahvesi... Kahvenin önü, kumkayıklarının iskelesidir. Orada bir sandalgöreceksiniz! Tekne maviye boyalı... Küpeşteyeyakın iki sarı çizgisi var. Gidip yanında durun!Kahveden biri çıkacak... “Nerede bunun kayıkçısı?”diye soracaksınız! “Benim” diyecek. “Bizi kaçageçirirsin karşıya?” diyeceksiniz. “Yüz al na”diyecek... “Tamam!” deyip atlayın. Hemen suyugeçin!.. Kürek çekmeyi bilir misiniz Cemil Bey?— Biraz...— Birazsa elverir. Ben sizin yerinizde olsam,yedekleri tak rıp küreğe otururum sırayla... HemÜsküdar’a çabuk geçersiniz, hem de üşümemişolursunuz!..Araba gelince, Patriyot Ömer acele çarşaflandı.

Cemil kalpağı giymiş, kara muşambadan denizciyağmurluğunu sır na geçirmiş . İsmail Hakkı Bey’leöpüşüp çıktılar.Kasımpaşa, sulusepken karın al nda, suyadüşmüş köpek yavrusu gibi ıslak . Yan beline kadarçamura gömülmüş, sanki triyordu. Denizi biledenizlikten çıkmış, çamur dolu bir çukuradönmüştü. Bu cıvık çamurun üstündeki bütüntekneler karaya oturmuşa benziyorlardı. Karşı kıyı,çalımlı kubbelerine, dimdik minarelerine rağmenbüyük depremlerin yıkın kümeleri; gibiydi. “Üçmilyon ölü, İmparatorluğu beş yıl kemikleriüstünde tu u. Deprem öyle derinden geldi ki,aylardır üst üste yığılan bu kemikler, hâlâ aynı hızlaçöküyor. ” Cemil bunu bir yer-; de okumuştu.Düşündü. Bulamadı. Şu anda, iskeletlerin meydanage rdiği kemik yığınlarının al ndan sanki çıkmayauğraşıyorlar; soludukça hava yerine kemik tozuyutuyorlardı.— Girmemezlik edemez miydik bu savaşa?!— Savaşa mı? Anlamadım?

— Bu savaşa girmemenin yolu yok muydudiyorum? (Patriyot Ömer bir başka dille konuşulmuş gibibakakalmıştı. ’Neden sonra kelimeleri arayarak karşılık verdi:— Evet... Girmemek olur muydu? Bunu, belki şuanda Talat Paşa da soruyordur Berlin’de kendine...Moskova’daki Enver Paşa, Kabil’deki Cemal Paşada soruyordur. Biraz daldı. Kolay değil bu sorununkarşılığı... Boş ver! Girenler düşünsün bunu. . Bizşimdi, bataktan nasıl çıkacağımıza bakalım!— Panikledik, diyor Arapoğlu... Kızıyor seninTeşkilatı Mahsusa’ya...— Haksız...— Haksız mı?— Elbe e... Arapoğlu’nu şaşırtan, seninpaniklemediğin yerde, bizimkilerin çil yavrusu gibidağılması... Önce ben de kızdım biraz... Sövüpsaydım.

— Sonra, düşündün...— Düşündüm, teşkila akiler, teşkilatçıolduklarından panikledi. Düşündükçe hak verdimkayınça... Neden mi? Teşkila akilerin bir kısmı karşıtarafa geç de ondan... Orman ne demiş?“Şuncacık balta, benim hakkımdan gelemez ama,neyleyim ki sapı benden” demiş... Bir gizli örgütikiye bölündü mü, gizlisi kalmaz. Düşmankarşısında omuz omuza savaşmanın güveninikaybe arkadaşlar, apansız! “Filanca benim evibilir, Reşit Bey’i ararken en önce aklına ben gelirim!Öyleyse, evi nerdeyse basarlar” diye kendikendilerini korku ular. İşte bunu hesap etmedikbiz...Cemil de kelimeleri teker teker seçerek doğruladı:— Evet çoğu bu kadar açık düşünmemiş r bile...Yüreğini alışmadığı bir tedirginlik sarar sarmaz,yelkenleri suya indirmiştir.— Hak veriyorum ama gene de çok gücümegidiyor Cemil Aka! Bir arkadaşın, bir başkaarkadaşa, evine sığındığı günün gecesi, “Ben seni

saklayamam, korkuyorum!” diyecek durumadüşmesi çok yaman... Hele yiğitlikte sivrilmişolursa... Üşümüş, ya da sahiden korkmuş gibi içiniçek . İyi ya, “Bu çukurdan ar k çıkamayız”duygusu nerden geldi bize? Yenilmek hesapta hiçmi yoktu? Biz buna benzer vartaları hiç miatlatmadık? Koca bir İmparatorluk, göçer gider mi,bir tek savaş kaybedilince?.. Göçer giderken bizkaltabanlığa vurabilir miyiz? Olmaz böyle şey...Gözlerini kısarak Cemil’in gözlerine bak . Doğrusöyle Cehennem, içinden, “Bu iş burada bitti” dedinmi, bozgundan bu yana hiç?Cemil içini merakla yokladı, sonra rahatça karşılıkverdi:— Bugüne kadar hiç aklıma gelmedi. Ben de“Olmaz öyle şey. ” Dedim senin gibi... “Biz ölmedenhiçbir şey bitmez” dedim.— Tamam... Boğuşmalar çeşitli cilvelergöstermeyince ben onlara boğuşma bile demem!..İlerleyeceksin, gerileyeceksin... Sen onun arkadaşınıvuracaksın, ö esinden kurşun yemiş hınzıradönecek, o senin arkadaşını haklayacak, sen

kızgınlıktan kudurmuş kaplan kesileceksin!“Arkadaşlar ikiye bölündü” dedim ya, ben buna dapek inanamıyorum daha... Bölünme gibi görünenşey, bozgunun ilk günü, her yerde olur. Bir debakarsın dün panik yapanlar, bugün senden iyidayanıyor. Biz dünkü çocuk muyuz? Ge r bakalımaklına, Makedonya’yı... Hiçbir umut var mıydıgörünürde?.. “Şemsi Paşa’yı tepeledikten uç günsonra hürriyet tamam!” deseydi biri, inanır mıydık?İnanmazdık... Balkan rezilliğinden sonra... “Bundanyüz kat çe n bir savaşta dört yıl dayanacaksınız!”deseydi biri inanır mıydık?.. İnanmazdık. Benim pekderine aklım ermez, ama, Sarıkamış’tan sonra“Battık” diyenlerin karşısına dikildim. “Yok öyle şey”dedim. Yetmiş iki buçuk millet Çanakkale’yeyüklendi. Rus yürüdü geldi, Suşehri’ne dayandı.Aklı erenler, “Bu iş burda biter!” dediler. “Yok öyleşey!” dedim. Hesapla mı dedim, hayır, yüreklededim. Çar domuzuna, bir Bolşeviklik belası verdi,kurban olduğum Allah, biz “Aman Sivas’ıkap rmasak” derken, kendimizi Ka asya’dabulduk. Biraz geç aklı erenler, Alman’ın tutumunabak lar, “Eyvah! Bu herif buralara iyice yerleşiyor

ki, hiç çıkmamacasına... ” dediler. Palabıyık Vilhelmyıkıldı teker meker, o belayı da öyle savuşturduk.Elbet, bugünleri de geçiş receğiz! Bir ucuçözülürken, bir ucu bağlanıyor bu işin kayınça. . Yokbölünmüşüz de, yok sap bizdenmiş de... Oluversinsapı bizden... Onlar bizi biliyorlarsa, biz de o kahpeavratlıları biliyoruz! Ferah ol! Böyle karışıklıklarda,molozlar gider, yiğitler kalır. Birine meydan okurgibi dikilmiş . Ne demiş Köroğlu, “Mert dayanır,namert kaçar” demiş... Sır mızı devlete dayayıpkabadayılanmak kolaydı. Şimdi, ak koyun, karakoyun belli olacak... İçini çek derin derin. Aslınabakarsan, bu Reşit işinde suçun büyüğü benim...Kara Vasıf o kadar söyledi: “Bu iş senin bildiğinkerteden çık , Patriyot, bozulalım da yenidendüzelelim, yanılıyorsun!” dedi. Ben “Teşkila Mahsusa varken, başka şey istemez diye daya m.“Olmaz Patriyot, gel ka rlanma! Senin aklınermiyor! Bozulacağız da düzeleceğiz ki, herkes eskibildiklerini kaybedecek, ” dedi. “Bir örgüt, uzunzaman hükümete sır nı dayayarak çalışmayaalış ysa, çe n zamanda ondan büyük başarılarbeklemeyeceksin!” dedi. Ben, “Ne biçim teresler

olmalıyız ki, kötüsü gelir gelmez, işe yararlıktançıkalım! Olmaz, ayıp r, ölsek daha iyi!” dedim...Güldü kara herif bir zaman, “Anladım, sen iyiceşaşırmışsın domuz!” diye kamıma vurdu. “Şudakikadan sonra, Karakol oldun çık n, bunu böylebil!” dedi. Bereket versin, herifler bizim gibi avanakdeğil... Çekirdekten yetişme komitacı...— Karakol ne demek?— Kara, Kara Kemal’le Kara Vası n KARA’sı, Kolda bildiğimiz kol!..— Karaların kolu...— Tamam! Gerçekten de iki kolu olacak... Biri,cezaevlerinden adam kaçırmakla, kaçırılanlarıgizlemekle, düşmana geçenleri tepelemekleuğraşacak... İkincisi Gizli Ordu...— Anlamadım!— “İstanbul’da vuruşma olur, Müslümanlarıöldürmeye kalkarlar” diye düşünmüşler. Hermahallede silahlı milis birlikleri kurulacak... Deminİsmail Hakkı’nın söylediği...

— Silah?— Sorduğu şeye bak!.. Biri duysa, “Salihli’ye al araba silah ge ren bu mu?” diye şaşar! Silah var,“Kötüsü gelirse çete savaşları yapılır” diye savaşınsonuna doğru, biz epeyce silah gizledik! Karakolderneğinin tüzüğünü, genel yönetmelik taslağınıvereyim de oku!— Hazır mı?— Tam hazır değil... Bizim küçük efendi, KaraKemal Bey tevkif edilmeseydi, çoktantamamlanacak da basılmış bile olacak . Merkezinkimlerden kurulduğu, kaç kişi olduğu, nerede, nezaman toplandığı, kimlerce, nasıl seçildiği hep gizli...Birisi nin gizliliği bozacağından kuşkulanıldı mı,tak... Yallah... Lamı cimi yok... Milisler ordudüzeniyle yöne lecek... Başkomutan,Genelkurmay... Bunlar da birbirini tanımayacak...Sırası gelip “Haydi!” emri verildi mi, herkes ödevininbaşında işe girişecek!— Aklım pek ermedi buna... Birbirini tanımayankoca bir ordu, sırası gelince nasıl vuruşur, bir

komuta altında?— Koca orduyu kuranlar, elbet burasını dadüşünmüşlerdir. Sen hiç meraklanma!.. Her yönükılı kırk yarararak hesaplandı bu kez...— Sence başkomutan kim? Enver Paşa mı?— Kesinkes bilmiyorum ama, Enver Paşa’danuygunu yoktur. Geçenlerde bir laf çık ydı ya...“Talat Paşa, İstanbul’a gelmiş, bir yerdesaklanıyormuş” diye... Bana kalırsa, gelen Talatdeğil Enver’dir.Araba, Kuledibi’nde bir kocaman Yahudibayrağının al nda durmuştu. Boğazkesen’e inenyokuşun başında, nokta polisinin kulübesiçevresinde bir şeyler oluyor, olanı görmek içintoplananlar kahkalarla gülerek birbirlerininomuzuna abanıyordu.Kulübenin içinde gözlerini sımsıkı kapamış sakallıbir polis vardı.Cemil arabacıya ne olduğunu sordu:— Hiç... Allah belalarını versin!.. Dört beş

yabancı deniz en...— Ee?— Kulübeyi çevirmiş küçük abdest ediyor!..— Ona mı gülüyorlar bu herifler?..— Ona!— Sür de sıyrılmaya bakalım!Cemil, sarhoş deniz erlerinin çarşa fark edipedepsizlik edebileceklerini düşünerek, elinitabancasına a , güven te ğini açarken arabadikkati çekmeden kalabalığı sıyırdı.Boğaz’ın burdan görünen parçası düşmantekneleriyle doluydu. Tipi dinmiş, bulutlaryükselmiş . Denizin kat kat kurşuniliklerine ıslakşubat akşamı iniyordu.Patriyot, dalgın, sordu:— Nereye gidiyoruz?— Erenköy’üne...— Kimin evi?

— Doktor Münir’in...— Münir’in mi? Ne münasebet?— Ahbabımdır.— Gördün mü son zamanlarda?— Bugün...— Nerde gördün?— Evine gittik Maksutla...— “Patriyot’u ge receğim” dedin... “Olur\" mudedi?— Evet...— Şaşılacak şey... Duraklamadı mı? Bir şeysöylemedi mi hiç?— Ne gibi?— Bilmem... Evde başka kim var?— Halil Paşa...— Gördünüz demek... Ben götürdümdü,oraya...

— Yok canım!..— Ne yap , bizim Deli Arap “Patriyot’u Münir’inevinde saklayalım” deyince?— Kıyametleri kopardı. Sonuna kadar direndi.Şimdi bile, Halil Paşa’yı gördüğü halde, yüreğikuşkudadır, eminim!— Ben de az direnmedim... Paşa sonunda,tersledi bizi...— Paşa “Git görüş” mü dediydi?— Tamam! Bir akşam, evdeyim, kapı çalındı.Bak m, şapkalı, kolu çantalı bir gâvur... İnip aç m,“Kimi aradın çorbacı?” de’ meye kalmadı, herif benigöğüsleyip içeri daldı. “Höst” diye davranırkenbak m, bizim Paşa Dayı... O gece beni DoktorMünir’e yolladı. O sıralar ben daha bizim takımagüveniyorum. “Etme, ' eyleme Paşam... İt sürüsükadar adamımız var. Biz, düşmanımızın kapısınanasıl gideriz?” dedimse de dinletemedim. Doktor'Münir beni tepeden rnağa süzdü: “MerhabaPatriyot!” dedi, “Oğlum suya düşmüş sıpayadönmüşsün! Patriyotluk zor geldi galiba... ” dedi.

Paşa meselesini aç m. Doğrusunu istersen, “Başkakapıya yallah!” diye kanadı sura ma çarpmasınıbekliyordum. Beni içeri aldı, kahve söyledi, “SizinPaşa Dayı, son gördüğümde, Ka asya fa hi idi.Çalımından geçilmiyordu ve de burnundan kılalınamıyordu. O zamandan bu zamana durumvazıyetlerimiz az biraz değiş gibimedir” dedi,“Vatan dediğimiz şu baba çi liğini har vurupharman savurdular, kumara bas lar: hayvanıylaadamıyla... ” dedi, “Gelsin bir hesaplaşalım. Alacaklımıyız, verecekli miyiz bilelim. Hey Patriyot oğlu!”dedi. Ben sersemlemişim! O sersemlikle evedöndüm. Dediklerini Paşa’ya bir' bir söyledim.“Haklı bücür herif... N’aparsın!.. ” dedi. “Yenilginin.hesabım, o patavatsız geveze soracaksa işimiz işPaşa Dayı!” dedim. “Keşke bütün soranlar bücürgibi yiğit olsalar” diye başını i salladı. Maksut’ugörünce ne yaptı bücür herif...— Sorma... Eşekten düşmüşe çevirdi.— Oh olsun!..Araba düze inmiş, Fındıklı’nın darlığındanDolmabahçe’nin genişliğine çıkınca hızlanmıştı.

İskele yolunun ağzına indiler.Ortalık kararmak üzereydi.Tütün deposunun önündeki teknelerden sançizgili kayığı bulmaya çalışırken kahveden iki kişiçıktı.— Allah Allah... Bu senin Arapoğlu değil miCehennem? “İ an sopayı hazırla!” sözü doğru...Kasın ya bak kasın ya... Habeş İmparatoruMenelik, halt etsin! Evet, huyunu bozdu inzibatsubaylığı bu bizim alık Arap’ın...Arap Maksut telaşlıydı. Yanındakini tekneyeyollayıp sokuldu:— Gelebildiniz çok şükür... Nerde kaldınız buzamana kadar?.. Merak ettim.— Neden?— Bir de sorar!.. Herifi tepelemek var mıydı?Haydi bulaş rdın elini, hiç değil, gebert dekurtulalım... Yazıklar olsun Cehennem!— N’olmuş?

— Ne olacak? Cemil adı duyuldu. HeriflerPatriyot’tan yola çıkıp Cehennem Topçu’yubulurlarsa... Hele Fulya tarlasında oturduğunuöğrenirlerse... Reşit Bey’in nereye doğru koştuğunuşıp diye çıkarırlar. Ba rdın bir çuval inciri kiCehennem, büsbütün cılk ettin!..Cemil’in yüreği apansız mengenedeymiş gibisıkıştı:— Neriman yakalanırsa?..— Haber yolladım. Yahya Hoca’ya gidecek birkaçgün, Enver’i alıp... Hadi sura ma bel belbakacağınıza atlayın sandala da savuşun! Bana bakPatriyot, salıverme bunu, benden haber gelenekadar...Patriyot sakin sakin sordu:— Dur Arapoğlu, ortalığı pa r ya verme...N’olmuş anlayalım?.. Cehennem’in adamtepelediğini sana kim söyledi?..— Kasımpaşa’dan telefon e İsmail Hakkı...Arabanın izini sürmüşler. Şimdi fayton ahırlarını

arıyorlarmış... İsmail Hakkı “önemi yok” dedi ama,bugünlerde çok tutuluyorum, ben bu “ önemi yok”lafına...Kayıkçı seslenince Patriyot, Maksut’un kolunuçekti:— Hadi sen de gel, sandalda konuşuruz.— Herifin yanında konuşmak olmaz. Karakolaye şeyim de Serezli Niyazi’yi aratayım... Kızın“Cemil abi” diye bağırması kötü oldu. Eğer rahmetliReşit Bey’in Fulya tarlasında ne aradığı üstündedurdular da, oralardaki İ hatçı subayların listesiniçıkardılarsa durum karışmış r ağa... Dediğim gibi,bunu bırakmayın sakın... Benden haber gelenekadar bunu salıvermeyin Cemil’e döndü. Evdekilerimerak etme! Paşa amcanın ellerini öperim. Bir andurakladı. Cüce doktora da selam söyleyin! Herifinkesimi ufak ama yüreği mangal kadar...Patriyot Ömer’le Cemil, a ş rmaya başlayankarın altında sandala doğru yürüdüler.— Demek dürbünle bakıyordun pencereden?..

— Ben bakmıyordum. Neriman bakıyordu.— Birini kovalıyorlar deyince kaptın...— Evet...— Dürbün hep o dürbün mü?— Hangi?— Von Kres Paşa’nın armağanı?— Evet...— Ona “dürbünle bakıyorduk” demezler, “VonKres Paşa’nın dürbünüyle bakıyorduk. ” derler.Halil Paşa gülerek sordu:— Farkı ne bücür efendi?— Onlar öyle dürbünlerdir ki Paşa Amca, VonKres Paşalar, önceden neleri hazırlamışlarsa ancakonu gösterirler! İstersen Kabe’de ol!.. Von KresPaşa’nın dürbünü, kan, ölüm, çöküntü,Türkçesihep rezillik gösterir, yüzde elli de aptalllık... BüyükCemal Paşa’mız da, bir kum tepesinden, Kanal’aöyle bir dürbünle bak . Onun ki Kres Paşa’nın

değil, palabıyık Vilhelm’in armağanıydı!— Sanmıyorum. Vilhelm’in Cemal’e dürbünhediye ettiğini duymadım hiç...— Olsun... Markası Alman’dır.— Dürbünün markasıyla sahihinin kimliğini nasılkarıştırırsın birbirine?..— Bakın şöyle karış rırım. Ba ’dan tekniğialacağız ama üstüne sere serpe ya p uyumak içindeğil... Paçaları sıvayıp kendimiz de yapmak için...Biz birinci yolu tu uk baştan beri... Bir zamanlar“Parayı gâvur kazanır, Müslüman yer” dermişiz.Çoktandır, “Araçları gâvur yapar, biz hazıra konarızkekâ!” diyoruz!..Doktor Münir çok keyifli bir söz söylemiş gibi kıskıs gülerek bir cigara yak . Yedi numaralı gazlambasının san ışığı yüzünün yarısınıaydınlatıyordu.— Bak n ki birini kovalıyorlar... Bak n kivuruşma başladı... Tabancayı kaptın...— Evet...

— Kız bıraksaydı, koşacaktın...— Kız bıraksa değil, tabanca boş olmasa...— Hele bir filinta geçseydi eline penceredengirişecektin?..— Evet...— Reşit Bey’i ömründe bir kere bile görmedinoysa?— Görmek gerekli mi?— Değil... Mangalda elini ısıtan Patriyot’a bak .Suç ortağı olmak için görmek neden gerekli olsun...Doğru söyle, Reşit kendini öldürünce acıdın mı çok?Cemil bir an durakladı:— Acıdım ama, çok değil... Galiba ölümekanıksadık biz... ,— Ben çok acıdım...Halil Paşa, Doktor Münir’in bu sözüne gerçektenşaştı:— Acıdın mı? Neden acıdın, saklamaya

yanaşmadığın adamın ölümüne?— Ölümüne acımadım... Bah na acıdım... ReşitBey gibi adamlar, ne zaman, nerde, nasılöleceklerini olsun bilmelidirler. Patriyot’unmangalda ısı ğı uzun parmaklı piyanist ellerinedaldı. Reşit Bey’in aş ğı bir sınır çizgisi var, orayıaşmak kolay değil... İnsanlığı bırakıp canavarlığageçiyorsun. Vardır elbe e ileri sürecek özürleri...Bunların en başında kişisel çıkar aramadığı gelir.Vatan için yap yap klarını... Oturup uzun boyludüşündü, sorumluluğu bilinçle yüklenip çizgiyigeç . Kollarını sıyırıp baltayı aldı eline, çoluk çocuk,genç yaşlı, kadın erkek ayrın gözetmedenkesmeye girişti.Halil Paşa su isteminin kolaylığıyla karşılık verdi:— Girişir!Doktor Münir birden irkildi:— Girişir mi?— Vatan tehlikedeyse hiç bakmaz. -— Vatanseverlik mi diyorsunuz buna siz?

— Hem de nasıl... Çünkü adam keserken, kendikesilmesini: ; de kabulleniyorsun! Yani canınıkoyuyorsun karşılığında... Vatanı tehlikede gördü.“Binlerce insanı kesecek kadar tehlike yoktu”dersen, bak bu tartışılır!Doktor Münir gözlerini kısarak bir zamandüşündü:— Hadi ters yönden haklısın diyelim... Böyle biriş Doktor Reşit Bey’e niçin düştü? Biliyorum, büyükalt üstlüklerde cellatlara gün doğar. Tıbbiyedenarkadaşımdı Reşit benim... Cellat soyundangörünmedi bana... Kıl kadar kuşkulanmadımyıllarca... O sıralar, sonunun buraya dayanacağınıkendisi de bilmediği için, “Ruhundaki canavarlığısakladı köpoğluca... ” diyemem! 1889’da,Tıbbiye’de, İ hat Terakki Cemiye ’ni kuran beşöğrencinin yaşça en küçüğüydü Reşit... Bir gün, birilkbahar günü, okulun bahçesinde Diyarbakırlıİshak Sükû ile Erzurumlu İbrahim Temo, vatanıkurtarmak için ne yapmak gerek ğinitar şıyorlarmış. Yanlarına Bakülü Hüseyinzade Aligelmiş, bir zaman dinlemiş, demek kurmaktan

başka yol olmadığını söylemiş. İbrahim Temosormuş: “Nasıl kurulur böyle bir dernek?”Hüseyinzade Ali, çevresine bakmış... AbdullahCevdet, bir sıraya oturmuş, kitap okumaktaymış...“Şu Arapkirli ile sen konuş” demiş... Sonra tekbaşına dalgın dolaşan Ka asyalı Reşit’i göstermiş...“Ben de Çerkezoğlu’nu razı ederim, demekkurulmuş olur. ” Hem de kurulmuş, dediği gibi...1919’da, hürriye göremeden... İbrahim Temo,Romanya’da, İ hat Terakki sürgünü... BakülüHüseyinzade Ali Bey şimdi Bekirağa Bölüğü’ndevatan hainliğinden mahpus... Doktor Reşit Bey’insonunu, bizim Cehennem Yüzbaşı, Von KresPaşa’nın dürbünüyle seyre bu sabah... Hürriyetyoluna on yedi yaşında girip şeref kurbanlarınaka larak yıllarca Trablus çöllerinde sürünen birdoktor insanın hedefine vardıktan sonra böyletükenmesine acıyorum ben... Gerçekhürriyetçilikte, toptan insan öldürmenin ilin siolabilir mi hiç? Rastlaşma dediğimiz maskaralığınsefil oyunlarından biri değil de nedir bu?Saklasaydım onunla suç ortaklığını kabullenmişolurdum. Birine acımak başka şeydir, suçuna ortak

olmak başka... Ne dersiniz, haksız mıyım? Susupkarşılık bekledi. Kimse bir şey söylemeyince acı acıgüldü. Ben, Paşa amca, sizin yerinizde olsaydım,“Haksızsın!” derdim.—' Ne biliyorsun demediği mi Bücür Ağa?— Dersiniz... Sizin kara kaplı kitabın başında:“Gözlerimi kaparım / Ödevimi yaparım” yazılıdır.Sizin Baba Yasanız böyle başlar. İri bilgiciniz GökalpZiya mollayı kötülüyorum sanma!, . Onun da suçuyok... Bu la , başkalarını aldatmak için uydurmadı.Çok büyük, çok çıkarlı bir gerçek bulduğunainanmaktadır bugün bile... Kendisi de çünküödevini her zaman gözünü kapayarak yapmış r.Meseleleri birbirine karış rması, sonra da işiniçinden çıkamaması bundan.Bu sırada aşağıdan Gülnihal Kalfa’nın gümbürgümbür trabzanı dövmeye başladığı duyuldu.Münir Bey, sol eliyle kürkünün sağ kanadınıtoplayıp iki büklüm eğildi:— Yemek hazır efendiler! Buyrun sofra başına...

Gülnihal Kalfa, yemek odasına çi e lambayakmış, kristal rakı takımlarıyla pırıl pırıl bir sofradona p rakıyı herkesin önüne karafakilerlekoymuştu.Halil Paşa ellerini uğuşturdu:— Sağ ol Gülnihal Kalfa!.. Hani bir de inadıbırakıp İttihatçı olsan yok mu?Gülnihal kalfa, “sağ ol”a gülümserken birdensomurttu— Yapmayınız arslanım!.. Yel götürsünağzınızdan efem... biz hamt olsun Müslümanızefem... Gâvurluktur efem İ hatçılık... Dinsizliğim,imansızlığımdır... Gülmeye başlayan doktora dargındargın bak . Gülmeyiniz efem!.. Allahımızgöstermesin! Ölüyorum deseler, su vermemİ hatçı gâvurlarına bendeniz efem... Evimizibasmadılar mı? Sizi sürgüne götürmediler mı?— Canım kalfa, Abdülhamit’in ha yeleri de bas bizim evi, , onlar da götürdü bizi sürgüne... ’— Onlarla bir mi İ hatçı gâvurları? Nur içinde

yatsın Sultan Hamit efendimize, “Contürk” dedilersizin için, kahrolası hafiyeıı4 ler... Alda larefendimizi...— Tamam, o zaman Jöntürk diye gi k,İ hatçılar zamanında kar ürk diye... Ne farkı varalık Çerkez?..Patriyot içki içmiyordu. Arkadaşlarındanayrılmamak için bardağına biraz bira koymuştu.Doktor Münir kadehini kaldırdı:— Haydi efendiler! İyi günlere...Halil Paşa, Cemil’e sordu:— Mustafa Kemal’le beraber mi gi ndi sen?Yedinci Ordu’ya?— Hayır, ben başından beri Filis n’deydim. Birara, Çanakkale’ye geldi bizim batarya...Seddülbahir’e... İkinci Kirte savaşları yeni bitmiş .Biz 10 Mayıs’ta vardık! 20 Aralık’ta çekildidüşman...Uzunca bir sessizlik oldu.

Halil Paşa’yla Patriyot Ömer, düşmanınÇanakkale’den apar topar geri döndüğü gün nekadar sevindiklerini aynı zamanda ha rlayıpbakışmışlar, sonra bunu ha rlamak suçmuş gibigözlerini önlerine indirmişlerdi.Doktor Münir içini çekti:— Ne garip!— Nedir garip olan?— On on beş kelimeyle anla Cemil,Çanakkale’yi... Oysa 55127 ölü verdik biz busavaşlarda... 130 bini aşkın da yaralı...Lodos azmış, deniz Caddebostan İskelesi’nidövmeye başlamış . Rüzgâr ahşap köşkü enikonusallıyordu. Halil Paşa, sözü değiş rmek istediğinisaklamaya çalışmadan sordu:— Ordan nereye gittin?— Temmuz başında Von Kres Paşa istemiş...İkinci kanal saldırısı için... Kalk k gi k, ikinci defasaldırdık kanala... Bu kez düşman hazırlıklıydı,kolayca püskürttü bizi... Elariş’e kadar kovaladı.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook