dedi. İstanbul’u neden basmış İngiliz geçen ha a?Uzatmalı onbaşı dedi ki...— İngiliz’in İstanbul’u neden bas ğını da mıbiliyor? Desene ki, bu senin uzatmalı onbaşı,İstanbul sadrazamından bilgili... Neden basmışİngiliz, bakalım?— Bizim yüzümüzden basmış binbaşım... Bizim,Millici gâvuru olmamızdan...— “Yunan’ın karşısına çıktık” diye mi?— Yunan’ın karşısına çıkmak da var... Başka işlerde var!..— Neymiş başka işler?— Mustafa Kemal Paşa, padişaha başkaldırmış...Padişahımız, “ortalığı düzeltsin” diye salmış KemalPaşa’yı Türk’ün içine... Kemal Paşa, işleri yüzünegözüne bulaştırmış ki, büsbütün...— Ne gibi?— “Oldu yeter... Gel gerisin geri yerine... ”demişler. Gelmezlenmiş... “Otur oturduğun yerde,
hiçbir işe burnunu sokma... Aybeay, al aylığını,padişaha dua et” demişler. Dinlemezlenmiş...Padişah efendimiz paşalığını sıyırmış sır ndan,acemi erliğe indirmiş, ne güzel! Bu bizim KemalPaşa’mız, hiç umursamamış... Şuna buna, kâğıtyazmayı kesmemiş, paşalığı hiç alınmamışgibisine... Evet, kendin bilmez değilsin ya, bu bizimKemal Paşa’mız, oldum olası densizdir. Alaman’ınkralına dediğini, Filis n cephesinde duydumdu da,inanmadımdı.— Ne demiş?— Ne diyecek... Dünyaya velvele salan kocaAlaman kralına: “Sen bu savaşta yeniksinhemşerim, boşuna zorlatmaktasın! Yol yakınkenpes et de, ne kendi gâvurunu kırdır, ne de bizimMüslüman’ımızı” demiş...— Yalan mı?— Yalan değil ama, Kemal Paşa, bunu herifeadam gibi mi söylüyor? Hayır! Dikine söylüyor. Emirerini tersler gibi... Alamanın kralı çok kızmış'. .“Mustafa Kemal Paşa’nın hak e ği ordu
komutanlığını Alaman paşasının alması bundan. ”dediler. Komutayı bundan aldı da karargâhtandonsuz kaçan Felkanhaym Paşa’ya verdi. Banasorarsan, bir iki tersleseydi de üstüne kendipaşasını komutan dikmeseydi. Komutanlıkta,üstüne başkasının gelmesi kötüdür öyle yabinbaşım?..— Kötüdür ama, işbilmezliğinden geldiyse...Demek, şimdi bütün suç Mustafa Kemal Paşa’nınmıymış?— iyi bildin Mustafa Kemal Paşa’nın... Paşa kısmıda, askerdir. Askerlikte emir dinlememek var mı?— Mustafa Kemal Paşa askerlikten kendiisteğiyle ayrıldı. Olur olmaz emirleri dinlememekiçin... Aklın yattı mı buna çarıklı kurmay?..— Kendi başına ayrılmamış... Sırmasını,nişanlarını, padişahımız sıyırıp almış... Tövbe!..Uzatmalı onbaşının yalancısıyım, ben... Doğrusu,elbet senin dediğin gibidir. Bizim aklımız mı erer!..Geceye kalmadan Bursa’yı tutaydık, hayırlısıyla...Şu kalpaklara bir düzen bulaydık.
Gece bas rıyordu. Tepesindeki karlarda el kadargüneş parlayan Uludağ’ın etekleri çoktankararmıştı.Cemil cigarasını zorla yak . Ethem Bey, Anzavurişini komutanların ciddiye almadıklarından sürekliolarak yanıp yakılıyordu. Bekir Sami Bey’in Cemil’iapansız, gayet acele Bursa’ya çağırmasındanyararlanarak, bu Anzavur meselesine bir dahadikka çekmek istemiş . Son günlerde ele geçirdiğibir mektubu, okuduktan sonra Ankara’yaulaş rmasını Bekir Sami Bey’den rica ediyordu.Anzavur gerçekten başkaldırdı da Rıza Beymüfrezesini basıp cephanelerin yıkılmasına sebepolduysa, iş bu sefer, çok daha önemliydi. Helesubayları öldürmek Anzavur için gemileri yakmakdemek . Anzavur’un ikinci ayaklanma tarihininİstanbul’un işgaline rastlaması da garip . Sonaylarda Yunanlıların saldın hazırlığı haberleri desıklamış . “Böyle bir sırada, beni cepheden nedenuzaklaş rır bu Bekir Sami Bey?.. Hayırdır inşallah!..”Çamurlu yol, dümdüz ovada bulanık bir dere
yatağı gibi büküle büküle gidiyor, çok uzaklardamor tepelerin arasına girip kayboluyordu.Görünürde ne araba vardı, ne yaya, ne de atlı...Sürülmüş tarlalar da bomboştu. İnsanlartopraklarım yüzüstü bırakıp hayvanlarını alarak yolboyunu sanki boşaltmışlar, uzak tepelerin arkasınasaklanmışlardı. Rüzgârın denizden sürüp ge rdiğikalın bulutlar bu bırakılmış ovaya, düşman ordusugibi çöküyor, havayı sömürüp göğe çekerek, yer yerboşluklar bırakıyormuş gibi, insanın ciğerlerinisıkıştırıyordu.Cemil birdenbire a yla bir dev ölüsü çiğniyormuşduygusuna kapılarak ürperdi. İki gündür çoğu tırıslayol kesen hayvan, sanki yürümüyor, başını iki yanayorgun yorgun sallayarak bu dev ölüsününüstünde dolap çeviriyordu. Ölen dev, Osmanlıİmparatorluğuydu. Çıplak gövdesi, tepeden rnağayara içindeydi. Kolları bacakları iki yana açık, arkaüstü yere serilmiş . Samsun’daki Pontusçetelerinden, Ka asya’da Antranik’in Ermeniordusuna, Musul’daki İngilizlerden, Adana’dakiFransızlara, Antalya’daki İtalyanlardan,
Manisa’daki Yunan’a kadar her yanını bir canavardidikliyordu. Başına, demir rnaklı kartallarçullanmış . Anzavur gibilerse kangren olmuşyarasının kurtları... Hâlâ tek parça görünen gövde,içinin içinden dağılmaya başlamış . Herkesin, kendikasabasına, kasabasında mahallesine,mahallesinde evine, evinde yatağına çekilmesi buçürüyüp dağılmanın sonucuydu. Yüzde yüz gerçekolan bu ölümü görmezden gelmeye çabalayarakkendilerini aldatanlar, yani uzatmalı onbaşının milligâvuru dediği herifler, bu bahtsız ölünün soğumuşgövdesinden mini mini bir sıcaklık, belli belirsiz birseğirme umuyorlardı.Cemil cigarasını yere çaldı.Çölde, ölüleri gömülmemiş bir savaş alanındangeçiyor gibi midesi bulanmıştı.Elini alışık bir hareketle göğüs cebinden geçirdi.Neriman geçen ha aki mektubuna oğlu Ömer’inçıplak çekilmiş bir resmini koymuştu. “Biz desevindik, oğlumuz olmuş diye... Ne yapacak bu ölümemleke e, bu eli ayağı tutmaz mini minihayvan... Yaşarsa leş yemeğe alış ğı için
yaşayacak... Geberirse kendi leşinin zehriylegeberecek... ” Beş gün önce bir daha işgal edilenİstanbul şehrinde iki aylık oğlu Ömer için, yüreğiniçatlatan garip bir acıma duydu.Topuklarını hayvanın karnına vurdu hırsla...Kör Şaban, binbaşının geceye kalmakistemediğini sanarak hızlandıklarına sevinmiş,düşük bıyıklarının al ndan bilgiç bilgiçgülümsemişti.Bursa’ya yatsı ezanı okunurken girdiler.Sokaklarda kimseler yoktu. Sulusepken bir şeyyağıyor, insanları evlerine saklanmış şehri, sularaltında kalmış bir eski zaman kasabasının kalıntısınabenzetiyordu.Yaşlı bekçiden 56’ncı Tümen karargâhınısordular.Herif atlıları uzun uzadıya süzdü. Türkçeyianlamıyor, ya da tümen karargâhının yerinisöylemek istemiyor gibi bir zaman düşündü. Sonra,kolunu yorgun yorgun sallayarak baştan savmasalık verdi.
Cemil, karargâhın kapısındaki nöbetçiye BekirSami Bey’in yukarıda olup olmadığını sorarken,Teğmen Faruk merdivenleri koşarak inip yetişmişti:— Geldiniz mi yüzbaşım?.. Biz sizi yarınbekliyorduk!— Merhaba Faruk Efendi!.. Geldik işte... Niçinçağırmış komutan?..— Durun, inmeyin! Telgrafhaneye gideceğiz!— Bekir Sami Bey orda mı?— Hayır! Selahattin Bey’i göreceksiniz önce...— Neden komutanı görmüyoruz?— Hele önce Selahattin Bey’le görüşün de...— Telgrafhane uzak mı? Hayvanlar yorgun...— Evet, en iyisi yürüyerek gidelim! Elinedavranan Kör Şaban’a takıldı. Vay sen misinŞaban? Çeteciliğe soyunmuşsun da, bilmedim!— Soyunduk, teğmenin sayende...Cemil yere inip yamçasını eğerin üstüne attı:
— Nereye çekeceğiz bunları?— Arkada tavla var. Şaban bu işi becerir. Arpa,saman bol... Eğerlerle silahları benim odaya çıkarKörağa! Nöbetçi çavuşu geleceğinizi biliyor. Haydibiz gidelim yüzbaşım. Selaha n Bey, çoksevinecek... Az kalsın, çıkacak m da, işlerikarıştıracaktım.— Nedir yahu? Komutandan habersiz mi çektiniztelgrafı yoksa?— Evet! Selaha n Bey çağırdı sizi... Komutangeleceğinizi bilmiyor bile... Durum karışık biraz...Anzavur işini duydunuz elbette...— Yarım yırtık... Dramalı Rıza Bey’e saldırmış...— Saldırdı. Bu sefer iyi hazırlanmış görünüyor!Hamdi Bey’in öldürülmesini biz çok yanlışyorumladık. Hoş, doğru yorumlasaydık da,yapılacak bir şey yoktu ya...— Neden?— Tümeni bir türlü canlandıramadık yüzbaşım...Ar k bilmem, biz mi kaltabanız, Bursa toprağında
mı, bir kaypaklık var! Aylardan beri didiniyoruz,tümenin tutarını üç yüze çıkaramadık! iki yüz kişigelirse, yüz elli kişi o gece tüfekleriyle savuşuyor.Müdafaayı Hukuk Derneği’nin çabalamaları daşimdiye kadar hiçbir işe yaramadı. Asıl önemlisi...Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa’yla bir türlüanlaşamadık!— Ne istiyor?— Bana kalırsa, bilmiyor ne istediğini...İstanbul’la Mustafa Kemal Paşa arasında sallanıyor.18 Mart’ta Kolordu komutanlığından çekildiydi,İstanbul’la konuşturmuyoruz, diye.— Konuşturmuyor musunuz? Burada mıkendisi?— Bandırma’da, ama, telgrafçılara sıkı emir var.Temsil heye nin izni olmadan hiç kimse İstanbul’ladoğrudan doğruya konuşamaz.— Çekildiyse, kurtuldunuz demek r. Daha neistiyorsunuz?— Kurtulamadık. 19 Mart’ta Bandırma’ya İngiliz
torpidosuyla Harbiye Nazırı’ndan emir gelinceçekilmekten vazgeçti.— İngiliz torpidosuyla... Bizim HarbiyeNazırı’ndan... 14’üncü Kolordu komutanımıza...İstanbul’un işgalinden üç gün sonra, ne emri bu?— Saçma... İngilizler İstanbul’u işgal edip MilletMeclisi’ni basarak bazı milletvekillerini hapsedinceMustafa Kemal Paşa, Temsil Heye adına, bir bildiriyayınladı. Bütün milletvekillerini Ankara’datoplantıya çağırdı.— Evet...— Bu çağrıyı, işgal kuvvetleri KaradenizBaşkomutanı Amiral Galtrop, İstanbul hüküme nitanımamak anlamına almış, Harbiye Nezare ’ne birül matom vermiş... Harbiye Nazın paşamız, buül matomu bildiriyor. “İstanbul’un işgali, MondrosAteşkes anlaşmasına aykırı değildir. Anadolu’dabazı serserilerin davranışları Osmanlılığın gerçekçıkarlarına karşıdır. Orada padişahımız tara ndanvazifelendirilmiş en kıdemli komutan sizsiniz.Harbiye Nazın olarak emrediyorum, Anadolu’daki
bütün birliklerin yalnız İstanbul hüküme nitanımalarını sağlayın. ” diyor.— Nasıl sağlayacakmış bunu Yusuf İzzet Paşa?— Telgraflaşabildigi bütün komutanlara emriulaştırarak... Kendi düşüncelerini de ekleyip...— Nedir kendi düşüncesi?— Şu: “Bugün İstanbul’dan bir torpido ilegelen... ” Dikkat, İngiliz demiyor paşamız... “gelenemrin tıpkısı yukarıdaki birinci maddededir. Bu emrihemen yerine ge rin... Yerine ge rmeye gücüyetmeyecek komutan arkadaşların, yerlerine birervekil bırakarak, birliklerin başından hemenayrılmalarını emir ve rica ederim!” İyi mi?— Bekir Sami Bey, ne dedi?— Biz, şöyle karşıladık: “Bu işin nasıl yapılacağınıbilemediğim gibi komutanlığı bırakmak kararıalmaya da yetkili değilim. Temsil Heye ’ni bulun,meseleyi onunla görüşüp düzenleyin... ”Biliyorsunuz, Temsil Heye ’nin bir bildirisi var:Hiçbir komutan, yerini hiçbir sebeple bir başka
komutana bırakmayacak... Nitekim, 20’nci KolorduKomutanı Ali Fuat Paşa, İstanbul’dan gönderilenkomutana kolordusunu vermedi, adamı yarı yoldageri çevirdi.— Ya iyi işte...— İyi ama, Yusuf İzzet Paşa, bizden bu karşılığıalınca, tümenden habersiz alaylara emir vermeyebaşladı. Bizim 174’üncü Alay Anzavur’un üstünegöndermeye kalktı.— Kim 174’üncü Alay komutanı?— Yarbay Rahmi Bey... Gazze savaşlarındantanırsınız!— Tamam... Benim bildiğim Rahmi Bey, heremre kulak asmaz.— Evet, Rahmi Bey, her emre kulak asmaz ama,“Düşmana saldır” emrine de uymamazlık edemez.Hem de edemedi. Hemen davrandı. Sözgeçiremedik. Alayı arkasına alıp yürüdü. Aslınabakarsanız, ortada alay diye bir şey de yoktu.Derme çatma birkaç yüz kişi... Çoğunun gözü
savuşmakta...— Böyle bir birliği, düşmanın üstüne nedenatıyor kolordu komutanı?— Orasına hiçbirimiz akıl erdiremedik?Telgrafhanenin kapısındaki nöbetçi selam verdi:— Yukarda mı Selahattin Bey?— Yukarda teğmenim!— Buyrun yüzbaşım! Durumun ne kadar karışıkolduğunu şimdi anlayacaksınız!.. İstanbul’unemrine girmekte, Yusuf İzzet Paşa yalnız değil...— Ya?— Konya’daki 12’nci Kolordu Komutanı AlbayFahrettin de bu niyette...— Allah Allah... Neden sapı lar bunlar, durupdururken?..Faruk üst katta bir kapıyı açıp Cemil’e yol verdi:— İşte Cemil Bey’i getirdim yüzbaşım!..Selahattin’le Cemil kucaklaştılar.
— Ne tez geldin! Çok yaşa... Biz seni yarınbekliyorduk!..— Keseden geldim. Biraz da zorladım hayvanı...Ne var?— Faruk Efendi söylemedi mi?— Söyledi biraz... Aklım karıştı.— Sorma kardeşim... Tam derleniptoparlanırken... Pürüz üstüne pürüz çıkıyor. Geçsöyle otur. Ankara’yı bekliyoruz, Mustafa KemalPaşa’yı... Ne kadar oldu görmeyeli? Bir yıl... Hiçdeğişmemişsin... Cephe yaramış... Kurban olayımcepheye...Yüzbaşı Selahattin de hiç değişmemişti.— Sıtma tutuyor mu hâlâ?— Şimdilik tu uğu yok. Ne yapıyor senin EthemBey?.. Yunan’dan ne haber?Cemil maniple başındaki adama bak . Selaha n“Konuşabilirsin” anlamına başını salladı.— Saldırıya hazırlanıyor galiba...
— Tam sırası... Saldırmazsa, aptallık eder. Bizdaha cepheler arasında bağlan kuramadık. ŞuAnzavur’u elime geçirsem... Ama elin kara cahilherifine neden kızmalı?.. Koca Harbiye Nazırıtozutmuş...— Kim şimdi Harbiye Nazırı?— O kadar sık değişiyor ki sormakta haklısın...Fevzi Paşa...— Hangi Fevzi Paşa bu?Selahattin cigara paketini uzatırken acı acı güldü:— Bu soru, adamın kimliğini ne güzel ortayakoyuyor. 1897 Yunan savaşında kurmayyüzbaşıymış... Sekiz yıl içinde, albay olmuş...1908’de hem 35’inci Tümen komutanı, hem deTaşlıca sancağı mutasarrı ... 1912’de VardarOrdusu kurmay başkanı... 1914’te General...Çanakkale’de kolordu komutanlığı yapmış... Bir araSuriye’de 7’nci Ordu komutanı...— Sakın Kavaklı Fevzi olmasın. Derviş Fevzi...— Tamam. Bildin ama, bu kadar dolaş ktan
sonra... Anla ar k hazre n saldığı ünü... 1897’den1920’ye kadar ordunun başından geçenlerigözünün önüne ge r. Ancak düşman işgalindeharbiye nazırı olabilmiş... Galtrop’tan aldığı emribize aktaracak da, buradaki birlikleri çekip çevirerekvatanı kurtaracak... Fukaraya kalsa geçen yılınkasım ayında, Sivas’ta, kes rmeden bi recekmişbu işi ama...— Ne gibi?— Bilmiyor musun? Mustafa Kemal Paşa’yıyakalayıp eli kolu bağlı İstanbul’a götürmeye kalkaniri vatanperver işte bu Fevzi... Bereket, KâzımKarabekir Paşa’yla Ali Fuat Paşa “Höst” demişler derezillik gökyüzüne çıkmamış... Herif, bize resmen“Sergerde” diyor. Başsergerde de Mustafa KemalPaşa... Güler misin, ağlar mısın? Uykudakiaskerlerimizi öldürenlerin cinayetlerini anlaşmayauygun bulan adam, “Elimde işe yarar kuvvet yok”demeyi subaylık onuruna yediremeyecek belki deölüme giden Yarbay Rahmi Bey’e “Sergerde” diyor.Hem de, Anzavur sergerdesine paşalık verdiktensonra...
Telgrafçı elini kaldırdı:— Yol açık efendim... Buyrun!Yüzbaşı Selahattin cebinden bir kâğıt çıkardı:— Ben 56’ncı Tümen yaveri YüzbaşıSelahattin’im efendim!— Ben de Mustafa Kemal Paşayım! Nedir?Selaha n, kâğıtlardan birini Cemil’e uza ktansonra şifre numaralarını söylemeye başladı.Cemil çekilen telgra , gi kçe daha çok şaşırarakokudu: “Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşayımakine başına çağıran Konya’daki 12’nci KolorduKomutanı Albay Fahre n Bey’in söyledikleriylealdığı karşılıkları bildiriyorum. ”1 Fahre n Bey: “İstanbul’da Harbiye Nezare ilehaberleşemediğimden, Ankara’daki Temsil Heye de, yürürlükte olan devlet kanunlarına uyulmasınıbildirdiğinden, bağlı olduğum Harbiye Nazırlığıylahaberleşemeyince benden büyük bir komutanınemri al na girmek zorundayım. Padişahımıztara ndan atanmış Korgeneral rütbesini taşıyan en
kıdemli kolordu komutanı olduğunuzdanhaberleşme imkânı bulununcaya kadar emrinizegirdiğimi bildiririm. ”2 4’üncü Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa’nınkarşılığı: “Askerliği seven, kanunları tanıyan değerlibir komutan olarak davranışınızı çok beğendim.Son sözümü söyleyebilmem için, bütün birlikleriylekolordunuzun emirlerinizi sonuna kadar dinleyipdinlemediklerini açık ve kesin olarak bildirmenizirica ederim. ”3 Buna Fahre n Bey’in karşılığı: “23 ve 57’nciTümenler Yunanlılara karşı Kuvayı Milliye’nin emrial nda, Refet Bey’den aldıkları emirleri yerinege rmekteyseler de büsbütün uzaklaşmamışlardır.41’inci Tümenle atlı alaya, askerlik şubesiylekolorduya bağlı öteki birliklere yüzde yüz hâkimolduğumuzu arz ederim. ”4 Yusuf İzzet Paşa’nın karşılığı: “Emrime girmedileğinizi ana çizgileriyle kabul ediyorum. Vatan vehükümete karşı yükleneceğim ödevlerlesorumlulukların neler olabileceğini hesaplamak,ona göre kesin karar vermek üzere, durumu
kolordunuzun tümenlerine telleyip karşılık isteyin.Emrinizde olduklarını bildirdiklerini bana bugünulaş rın. Alacağınız karşılıkları buraya pkı pkısınayazdırmanız rica olunur. ”5 Komutanlar bundan sonra şifreyle görüşmeyebaşladılar. Telgraf memuru önce almayı faydasızbuldu. Daya m. Sonunu alabildi. Bunda Yusufİzzet Paşa, İstanbul’un işgalini, ateşkesanlaşmasına uygun saydığını, böyle düşünmeyi,memleke n yüksek çıkarları için daha yararlıgördüğünü, bunu da kolordusuna emir sure ndebildirdiğini söylüyordu efendim.— Çok iyi etmişsiniz! 56’ncı Tümenin ernoksanlarını ne yaptınız?— Dolduramadık efendim... Doldurulamıyor.Son günlerce bozguncu dedikodular büsbütünar . Toplayabildiğimiz erleri elde tutamıyoruz, işeyarar subay da kıt... Kirmas , Gönen, Bigadolaylarında bütün eli silah tutanlar çeteyegirmişler. Hoca kılıklı adamlar köy köy gezerekKuvayi Milliye’yi kötülüyorlar. İ hatçılıklasuçluyorlar efendim.
— Bursa’nın içindeki durum nasıl?— Millet askerliğe karşı soğuk... En güvenilenlerbile vuruşmayı göze alamıyor. Müdafaayı Hukuk birtürlü gelişemiyor efendim!— Umutsuzluğa kapılmayınız. Burda, birliklerinkadrolarım kolaylıkla dolduruyoruz. Tren yollarınıdüşmanlardan temizledik. 24’üncü Tümen’in tamkadrolu alayları kendi trenlerimizle Eskişehir’edoğru iniyorlar. Pek yakında Bursa’ya güçlü birliklerulaşacak... O zaman her şey düzelir...Cemil kâğıdı katladı, Selaha n’in aralıksızyazdırdığı şifre rakamlarını dinleyerek daldı.Saldırıya hazırlandığı söylenen düşmanın karşısındaüç komutandan birisi Demirci Mehmet Efe’yle,Yörük Ali Efe eşkıya düpedüz... Demirci için, Yunantaburu Nazilli’de silahsız insanları öldürürkenBozdoğan’da Ziraat Bankasını kendi hesabınasoyduğu söyleniyordu. Yörük Ali, İzmir’de askerkenbirliğinin Ka asya’ya gideceğini anlayınca savuşupdağa çıkmış bir asker kaçağıydı. Ethem’se, ValiRahmi Beyin oğlunu para sızdırmak için kaçıranadam...
Cemil bir cigara yak . “Cepheler böyleserserilerin elindeyken, gerek İstanbul’daki,gerekse Anadolu’daki bazı komutanlar nelerleuğraşıyorlar yahu!”Şifrenin tellenmesi tamamlanınca telgrafçı aldığıkarşılığı her kelimeden sonra duraklayaraksöylemeye başladı:— Yüzbaşı Selaha n Bey’e: Şifre açılana kadarmakine başından ayrılmayın!— Baş üstüne efendim. .— Çerkez Ethem Bey’in yanındaki Yüzbaşı CemilBey daha gelmedi mi?— Yüzbaşı Cemil Bey şimdi geldiler efendim,yanımda...— Yanınızda mı? Söylesenize efendim! VerinCehennem Yüzbaşı’yı...Cemil, iskemlesini yaklaştırıp toplandı:— Buyrun komutanım... Cemil karşınızda...— Cemil Bey, Salihli cephesinde önemli bir şey
var mı?— Biz ayrılırken yoktu efendim. Düşmanınsaldırıya hazırlandığı sıklaşmış o kadar... Siperlerkazıldı. Düşman gerilerine küçük baskınlar yapılıyorara sıra... Tel örgüsü için, dikenli tel lazım, efendim.— Cephe gerisi sağlam mı?— Günden güne başıbozukluktan kurtulmayaçalışıyor. Balıkesir, Alaşehir kongrelerinden sonra,durum az çok düzeldi. Müdafaayı Hukuk Dernekleriiyi çabalıyor. Gerek atlılar, gerekse yaya birliklereskisi gibi, köylere yük değiller.— Balıkesir’deki 61’inci Tümen çevresi nasıl?— iyi olduğu söyleniyor. Ben gelirken Balıkesir’euğrayamadım efendim. Ethem Bey, Anzavur işineçok önem veriyor. Ayrıca, Adapazarı, Hendek,Düzce dolaylarından da çok kuşkulu... Kamo Bekiradında bir adam varmış efendim, ahlâksızlığıyüzünden ordudan kovulmuş bir eski subay... SaitMolla’dan aldığı paralarla Adapazarı dolaylarındadolaşıyormuş... Ethem Bey bu adamı tanıyor. Songünlerde Bandırma çevrelerinde görülmüş... Ethem
Bey, Demirci Memet Efe’ye de pek güvenemiyorefendim!— Güvensizliğinin sebebi?— Refet Bey’in aracılığıyla buluştukları zaman,bir ara yalnız kalmışlar. Demirci, “Ethem Bey”demiş, “Biz birbirimizle iyi geçinelim. Şimdi buOsmanlı, bizim aramızı bulmaya çalışır ama, yarınişleri yoluna girince ikimizi de temizler. ” demiş...Bundan başka Demirci’nin yanında “Ha z” dediğibir adam var. Bu adamın kim olduğu, nerden çık ğıbelli değil. Doktorun verdiği ilacı içmeyecek kadarpireli olan Demirci, bu adama gözü kapalıgüveniyor. Kimseyi dinlemediği halde bunasormadan hiçbir şey yapmıyor. Ha z’ın İtalyanlarhesabına çalış ğından şüphelendik. Antalya’danapansız gelmiş, birkaç gün içinde efenin güveninikazanmış... Bir ara, Antalya’daki İtalyankomutanının efeyle haberleş ği duyuldu,İtalyanlar, Demirci’yi “Türk Prensi” sayıyorlarmış...Buna karşılık Ethem’in durumu da pek sağlam değilefendim... Şifre meselesini bilmem ki duydunuzmu?
— Hangi şifre?— Reşet Bey’in ter plediği görüşmeden sonra,Demirci, Reşet Bey’e bir şifre göstermiş... “Şunabakın bakalım! Çerkez oğlan bunu gizliden elimizetutuşturdu. Darda kalırsak, Osmanlıdan gizlibununla konuşacakmışız. ” demiş...— Evet, biliyoruz. Uydurma bir şifre...— Asıl şifreyi saklamış da, o gece yap rdığışifreyi göstermiş Refet Bey’e. . Ben, Ethem’in böylebir şifre verdiğine, Demirci’nin de asıl şifreyi RefetPaşa’dan gizlediğine eminim. Tekrar edeyimefendim. Ethem Bey Anzavur’un üstünde çokduruyor. Hele Köprülülü Hamdi Bey’inöldürülmesinden sonra, Yunan’dan çok Anzavur’ukollamaya başladı. İstanbul’la da haberleşiyorsanırım!— Hamdi Bey işinin içyüzünü öğrenebildiniz mi?Halkı niçin kendi taraflarına çekememiş?— Efendim, Hamdi Bey için, “Çok sert adamdı. ”diyorlar. Herkesi kırarmış... Ağır sözlü. Patavatsız...Can yakmaktan da çekinmediği için, çevresine
dehşet salmış biraz... Dramalı Rıza Bey’le kıyıcılıktaçok iyi anlaşıyorlarmış... Akbaş cephaneliğibaskınından sonra Biga dolaylarında askertoplamaya kalkışmışlar. Bu iş için zenginlerden, çokağır haraç istemişler.— Sözgelimi ne kadar?— Yalnız Biga’dan 140 bin lira diye duyduk.Topladıkları askeri birkaç gün eği kten sonraköylerine yollamışlar. Zenginler yüz çevirince elal ndan bozgunculuk başlamış... Meğer Anzavur,hazırlığını tamamlamak üzereymiş... Hamdi Beymüfrezesi ilk baskında hemen bozulmuş... DramalıRıza Bey anla efendim, “Deppoyun önüne bir topçıkar , Hamdi Bey, bir iki gülle a rdı. Sonundayanındakiler kaç lar. Topçular da savuştu. ” dedi.Hamdi Bey o gece bir Pomak köyüne saklanmış...Tanınınca köylüler tara ndan öldürülüp kafasıAnzavur’a yollanmış... Buraya gelirkenDursunbey’de işi klerimiz doğruysa, Anzavur,Dramalı Rıza Bey’in çetesini de dağıtmış... Bir deBağdatlı teğmen öldürmüşler. Ethem BeyAnzavur’un bir mektubunu ele geçirdi. Bekir Sami
Bey’e gösterdikten sonra size yollanacak efendim!— Mektup yanınızda mı?— Evet!— Şimdi kısaltarak bildirin. Sonra postalarsınızaslını...Cemil mektubu acele çıkarıp önüne koydu:— Mektubu yazdırıyorum efendim... Bu mektupBiga dolaylarının ünlü eşkıyalarından Kara Hasan’ayazılmış... Anzavur, önce selam edip gözleriniöpüyor. Sonra şunları bildiriyor: “Millet ve devletiçin en önemli vazife, karışıklığı önleyici kanundüzeni olduğunu herkes bilir. Çünkü nerde kanundüzeni varsa, orda, İslam adale vardır. SeninleSavaştepe’yi çevirdiğimiz zaman Cuma namazıkılmayan Çerkezlerden birçoğunu gördük. Ne hal ilegezdiğimi bil... İşte Koca Süleyman mahsulü, bugünayaklanan Müslümanlar... ”— Durunuz! Anlayamadım. Kim bu KocaSüleyman?— Efendim, biz de anlayamadık... Böyle yazıyor.
Karmakarışık olduğu için buraları pkı pkısınaveriyorum efendim!— Peki...— “Ayaklanan Müslümanlar MuhammediyePar si’nden başka, par lerin topuna lanet edereksevgili padişahımızın hilafe başına toplanarakİ hatçı ve Farmason melunların on yıldan beri buazametli İslam hüküme ni çetecilik ve haydutluklane hallere ge rdiklerini en adil, akıl sahibi anlar. Vebunlara lanet eder. Hepimizi eşkıya diyerek neşiddetli hallere koydular. Hakkınızda kullanılankuvve unutma... Şehit çocukları, kadınları ot,toprak yedikleri vakit, açlıkla şehit e kleri vakit,onların evlerinde hükümet memurları ve şubehainleri, helvalar ve kuzu ziyafetleri ve ahali üç yüzkuruşa bir arşın basma aldıkları vakit, kendilerininevinde, Yahudi Nesim ve başkalarının rüşvet olarakaldıkları kumaş denkleri haneleri için idi oğlum...Bunları, ulu Tanrıya hesap verecek olan beş vakitnamaz kılanların mahkemesiyle yargılamak isterim.Aman kimsenin alda cı aklına kapılma... Bu adamöldürücü, hayın takımını hüküme e olsun, dışarıda
olsun, ele geçirdiklerine hiç aman verme. Mallarısize helaldir. Mü üye başvur, doğru fetvasını al...Rica ederim, Müslümanların gözbebeği olanKabe’mizden peygamberimizin ya ğı Medine’denkutsal dinimizden bizi yoksun bırakan, ÇanakkaleBoğazı’nda milletin İslam oğullarını denize döken veKa as dağlarında ve Arabistan çöllerinde veAcemistan ve Yanya ve Romanya dağlarında bi renve bugün İstanbul’da yüz bin İslam kadınlarını vekızlarını vesika verip kötü eden bu conlar, farmasondeğildir de kimdir? Allah peygamber aşkına...Müslüman ve Muhammed dini kardeşimiz... Bizimpar mizden başkasına girmek gâvurluktur. Bulanetlilerden İslam ülkesini halifemizin başınatoplanarak temizleyelim. Adil olan şeria mızınyasalarına sığınarak kul ve hükümet sahibi olalım.İşte bunlar olmak için, senin beş vakit namaz kılansilahşor büyük Türklerin ve Müslümanlarındavranması şar r. Bu hainler kırk günden beri benive arkadaşlarım olan Müslümanları bi rmek içintam iki kolordunun topları ve mitralyözleriyle kırkdört saa r vuruşuyorlar. Kaybımız iki şehit ikiyaralıdır. Bize daha çok zarar veremediler. Allah’ın
izni, peygamberin desteği, bayrağın duasıylakendilerini bozdum. Ellerinden yedi yüz kişi aldım.Bunları memleketlerine yolladım. Oralarda da bulanetlilerin zorla topladıkları askerileri ellerindenkurtarıp memleketlerine gönderiniz. Hüküme bulanetlilere bırakmayın. Hele jandarmasubaylarından kuyruğu kesik kazları hemengeber niz. Burdaki Müslümanlar bizimle birlikolduklarını halifemize bildirdiler. GayretliMüslüman çocuklarını Allah destekleyecek r.Bunun tersini sakın yapma oğlum, çünkü sonundamillete hesap vereceksin. Orada bazı İ hatçıÇerkezler vardır. Bunların sözlerine de hiç kulakasmayın. Gerçeklerden sonuna kadarayrılmayacağınıza, din uğruna, devlet uğruna,padişah uğruna can vereceğinize yemin edin. Yabaşlarına sen geç ya da hacıdan hocalardan biriniarınızı bundan böyle Kirmas , Gönen,flgeçir. TelgraKaracabey dolaylarından beklerim, oğlum. İmza:İzmit eski mutasarrı ve Muhammediye Par siKomutanı Ahmet Anzavur. ” Mektup bi efendim.Anzavur’un 150 lira aylıkla atlı asker yazdığınıhaber aldık. Paranın İstanbul’dan gönderildiği
söyleniyor.— Teşekkür ederim Cemil Bey, şimdi size bir şifreyazdıracağım.Şifre kısaydı. Cemil karşılık istenip istenmediğinisordu, istenmediğini anlayınca kâğıdı TeğmenFaruk’a uzattı:— Açıverin şunu... Acelesi yok... Telgrafçıyaişaret e . Başka bir emirleri var mı paşahazretlerinin?..— Yusuf izzet Paşa’nın Anzavur üstünegönderdiği Rahmi Bey’in 174’üncü alayından hiçhaber alamadınız mı?Soruyu Selahattin karşıladı:— Alamadık efendim.— Haberleşmeyi nasıl yapacaktınız?— Burada gece gündüz nöbetçi var.— Şifre?— Tümen şifresi efendim.
— Sizden destek isterse, az çok bir şeyyollayabilir misiniz?— Bursa’dan yollayanlayız sanırım. Yarın, öbürgün durum değişmezse, imkânsız efendim.— Osman Bey’in 172’nci alayı hâlâ Kirmas ’dedeğil mi?— Osman Bey’in durumu da sıkışık... Bulunduğuyerde kalırsa, belki kendini savunabilir!— Yetmiş, seksen kişilik bir milis kuvve olsuntoplayamaz mısınız?— Bursa’da şimdilik imkân göremiyorumefendim. Hacım Muhittin Bey vargücüyle uğraşıyor.Ankara biraz sustu, maniplenin ka takkalarıyeniden başladı:— Bursa... Cehennem Yüzbaşı...— Buyrunuz! Makine başındayım.— İlk şifre özeldir. Aç ktan sonra uygungörürseniz, tümen komutanına gösterirsiniz! ikincişifre Bekir Sami Bey’e verilecek. Bu telgra 20’nci
Kolordu Komutanı Fahre n Bey’e çekecek r.Tıpkısı bilgi edinmek üzere Bekir Sami Bey’etelleniyor.Şifrelerin alınmasını üst üste cigara içerekbeklemeye başladılar.Bir ara Teğmen Faruk çözdüğü küçük şifreyiCemil’e verdi. Cemil okuduktan sonragülümseyerek Selahattin’e uzattı.Mustafa Kemal Paşa şöyle diyordu: “Ali FuatPaşa hazretleri yakında Bursa’ya gelecek, sana vearkadaşlarına teşekkürlerimizi bildirecek r. Bundansonra seninle telgraf başında konuşmak sorundakalırsak, sana öteki adını soracağım. DEMİRdiyeceksin. Seni sanarak başkasıyla görüşmekgafle ne düşmeyelim. Bir iş çıkar da makine başınagelemezsen Selaha n Bey arkadaşımız mutlakabulunsun. Ona da öteki adını soracağım, GÖKdiyecek...Teğmen Faruk şifre rakamları yazılı kâğıdıyırtmış . Cemil de, Selaha n’den aldığını yır pcigara tablasına koydu, ateşledi, kâğıtlar kül
oluncaya kadar karıştırdı.— Senin eşkıyalar da, Anzavur omuzdaşları gibisubay düşmanı mı hâlâ, Cehennem?— Ethem Bey’i mi sordun?— Ethem’i... Demirci’yi... Öteki baldırıçıplakları?..— Eh...— “İnsan, düşmanını gözünden tanır” demişler.Onlar aslında subayı değil, askerliği sevmiyorlar.Hepsinin asker kaçağı olması rastlan değil... Benimşaş ğım, bazı subay arkadaşların da, bu serserilerigerçekten yiğit saymaları... Maniplenin katakkalarını biraz dinledi. Bir memleke e halkınkahraman anlayışı, eşkıyadan yukarı çıkmamışsa, omemleke e insanların çoğunluğu soyguna birazyatkın demek r. Bergama baskınında ne yap senin Ethem?— Ethem Bey askerliğe ötekilerden daha yakın...Gene öyleyken bir ara bocaladı. Baskın biraz çe noldu. Bombacılar gün doğarken düşmana sokulup
bombaları rla lar. Ortalık bir anda karış .Gücümüzü bilemedikleri için, önce direnmeyi hiçdüşünmeden kaçmaya başladılar. Atlılarımızınarkalarını çevirdiğini anlayınca başladılar cankorkusuyla direnmeye... Yunan askeri direnmedebizim askere benziyor. İş uzayınca, bak m,Ethem’in gümüş kamalı yiğitlerinde suratlar asıldı.Şurdan burdan, “Cephanemiz tükendi. Yaralımızvar. ” haberleri daha sık gelir oldu. Bir ara, bizimTeğmen Şevki’ye yaklaş m. Teğmen Şevkitopçudur da, şimdilik ağır makinelide kullanıyoruz.“Bunlar hoplamaz oldular yüzbaşım!” diye gülüyor.Biz, seksen kişilik bölüğümüzle kasabayı ağır ağırtemizliyoruz. Ethem Bey’den biri geldi: “Çocuklarsusuzluktan bunalmış, mermileri de tükenmeküzereymiş... Bir sakatlık olmadan çekilmek daha iyideğil mi?” diye soruyor... “Çekilecek bir şey yok...Düşman tepelendi.Hadi yerine!” diye tersledim haberciyi... Amadoğrusunu istersen, onların çete işine de bizim pekaklımız ermiyor, çünkü okulda öğrenip düzenlisavaşta uyguladıklarımıza hiç uymuyor. Bize göre,
vuruşmalardaki davranışları düpedüz yanlış... Odavranışla, ilk ağızda, bire kadar kırılmaları lazım...Çete çeteye dövüştükleri için söktürüyorlar galiba...— Senin Ethem de, Halit Paşa gibi palavracı mı?— Halit Paşa’yı ben ar k palavracı saymıyorum.Hele hiç korkak değilmiş zavallı... Halit Paşa,kaçacak yer bulamayınca çi liğinin kulesinekapandı, yiğitçe vuruştu, yiğitçe öldü. Kafasını birsırığın ucuna geçirip Akhisar sokaklarındagezdirdiler. Görenlerden dinledim. Yüzününyakışıklılığını ölüm bile bozamamış... “Ağzında,ölüme meydan okuyan erkekçe bir gülümsemevardı adamın... ” dedi, Akhisarlının biri.Cemil, gülümseyerek sustu. Teğmen Farukgülümsemesini, anla ğı gülümsemeye benzeterekçok beğendi.— Demirci’yle, Ethem’in arasında sen bir farkgördün mü?— Bana kalırsa... Ethem, Demirci’den daha azkıyıcı...
— Neye güldün?— “Daha az kıyıcı” sözüne... Bir gün apansızAlaşehir’e gi k. Niçin gi ğimiz Ethem bendensakladı. Meğerse, Alaşehir Kuvayı Milliye komutanıMustafa Bey’le görülecek hesabı varmış... Benkaymakamla otururken, dışarıda bir cayır koptu.Sıçradık. Sanki, kasabayı iki alay çevirmiş de,makineli ateşine tutmuş gibi bir cayır ... Çetecilerdurumu tehlike görseler de, görmeseler de, keyifiçin mermi yakar. “N’oldu gene?” derken biri soluksoluğa geldi. “Aman Kaymakam Bey, Ethem Bey’inkuvvetleriyle Mustafa Bey’in müfrezesi çarpışmayatutuştu!” diye haber verdi. Ben hemen rladım.Bizim karargâha ye ş ğim zaman, Mustafa Beylilerçekilmeye başlamışlardı. Arkamdan kaymakam beyde geldi. Vuruşmanın sebebini zor güç öğrendik.Ethem Bey cephe komutanı ya... Mustafa Bey,emirlerine kulak asmıyormuş... Bir de, yedi sandıkcephanesi varmış Ethem’in istasyonda... MustafaBey’in adamları almış bunları... Apansız ateşetutması, yola ge rmek için... Aslında, iki taraf dabirbirinden “Beni pusuya düşürür de temizler!”
diye korkuyor. Pa rdı durdu. El al ndan sorduksoruşturduk. Binlerce mermi yakıldığı halde hiçkimsenin burnu kanamamış... Bizimki düşmanınıkaçırmış olmakla yetinse ya... Hayır!— Ne istiyor?— Birkaç kişi asmadan olmazmış...— Kaçanları kim tutup getirecek?— Kaçanları değil... Alaşehir’den birkaç kişi...Kaymakam bey, çok yalvardı. Söz geçiremeyeceğinianlayınca, cezaevinden üç kişi çıkarıp verdi. Bunlarasılmayı çoktan hak etmiş, bulaşık herifler... Birkaçay önce, bir Rum kızım zorla dağa kaldırıp ırzınageçmişler de, az kalsın, kasabayı Rum çetelerineyak racaklarmış... Ethem Bey, üç kişiyi birazazımsadı, “Yetmez. İdare etmez, şanıma uygundeğil!” diye biraz mızıklandı ama, ben araya girincepek uzatmadı. Herifleri celladına verdi. Yolboyundaki ağaçlara astırdı.— Demek özel celladı bile var?— Olmaz mı? İlk günler, “Cemil Bey, biz bu işi
cellatsız yürütemeyecegiz. Herkes adam asamıyor.Eli ayağı dolaşıyor, cıvı yor, tadını kaçırıyor. Bizezanaa nın ustası bir cellat ister. ” deyip durmuştu.Deneye deneye, İbrahim Çavuş’u buldu.— Usta mı gerçekten?..— Değme çingene, namussuz herifin eline sudökemez... Anadan doğma cellat... “Adamasacaksın!” demiyorlar mı, iki eli kanda olsa,yalanarak seğir yor. Geberesiye hasta yatarken,“Ye ş İbrahim Çavuş... Siyaset var!” diye bağır.Hoplayıp kalkıyor dipdiri... Ethem Bey’in cellatişinde bilgisi derin... “Bu cellat mille , ya çok soylukişilerden çıkar, ya da büsbütün ayaktakımından...” diyor.— Sen nasıl dayandın bu hergele sürüsününarasında bunca zaman?— Sayıyorlar biraz galiba... Çünkü Rauf Bey’isayıyorlar. Ayrıca Reşit de, Tevfik de beniMakedonya’dan bilir. Birkaç da hüner gösterdikanlayacakları dilden...— Ne gibi?
— A cılık üstüne... Tabancayı çabuk çekmek...Attığını... Şıp vurmak!— Yarışmalar da yapılıyor demek, arada bir?— Hayır... Bizimkisi, bir çeşit, aba al ndan sopagöstermek... Karşısındakine gözdağı vermek...Aslına bakarsan pek büyük bir faydası da yokbunun... Çünkü herifler hiçbir zaman mertçe, yüzyüze vuruşmuyor, arkadan vuruyor. Ama hakçasıDemirci’yle baldırı çıplaklarına bakarak Çerkezkopukları çok daha edepli... Yüz kere daha saygılı...Ötekiler, bildiğin hayvan... Demirci, koca albayları,“Bizim oğlan” diye çağırıyor, zorla zeybek oyununakaldırıyor. Gerisi nasıldır, sen ar k anla... Helegüvenmediği birkaç efe var ki, hayvanlıklarısınırsız... Önüne cigara a yorlarmış subayların, tamağzına koyduğu zaman, “Dönder kafanı...Kıpranma!” deyip tabanca kurşunuyla cigarayıortasından koparıyorlarmış... En küçük şakalarıbu... Ethem Bey’le beraber Demirci’yle görüşmeyegi ğimiz zaman herif beni tepeden rnağa süzdü.Yılan gibiydi bakışları... Biraz baygın gözlerindenkinli bir parıl geç . Sonra veremliye benzeyen
renksiz sura nı buruşturarak sırı . Gözününkuyruğuyla omzundan geriye bakıp “Hefiiiz” diyenazlı nazlı seslendi. Eğilip kulağını ağzına uzatanHa z’a bir şeyler söyledi. Ha z hemen dışarı çık .Biraz sonra bir kutuyla döndü. Efe kutuyu aç .Pembe atlas kaplamanın üstünde kapkara birbrovning tabanca duruyordu. Uza : “Buyur CemilBey... Silahşörlüğüne bizden armağan olsun! İyiliğekullan!” dedi. Alıp teşekkür e m. Tabancanınüstüne La nce M. D. harfleri al nlar işlenmiş.Bunların üstünde İtalyanların uydurduğu prenslikarması da var.— Demirci örsü. mü, çingene körüğü mü?— Pek kes remedim! Maskaralık ama, çok kanlıbir maskaralık!.. Yüzbaşı Fahri’yi gördün mü yahu,Eşme’de sen?— Hayır! Kim bu Fahri? Hangi sınıftan?— Topçu... Bir ara, Tavaslı Ömer Ağamüfrezesinde bulunurdu.— Duydum evet... N’oldu Fahri’ye?
— Bir ara Demirci’nin güvendiği efelerden birininYanına verilmiş... Nazilli’yi düşman boşal ncagörmüştüm. Çok umutsuzdu. “Bunlar çarık hırsızıbile değil” dediydi. Ölü soyucu bunlar! Nazilli’yiboşal k çekiliyoruz. Kasabayı bir daha dolaşayımdedim. Bir de ne göreyim, efeler dükkânlara, evlereatları, arabaları, eşekleri, develeri yanaş rmışlar,ellerine ne geçerse yüklüyorIar! Önce birine ikisine,‘Bırakın ayıp r’ diyecek oldum. ‘Has r ordanSarıbacak!’ diye terslediler. Biraz üstelesem, hiçbakmayacaklar, kurşunları karnıma dolduracaklar.Koştum bizim efeyi buldum. “Aklın varsa yardım etkızanlara” diye sırı . Sonra kaşlarını ça : “Gâvuramı kalsın?” dedi. “Mille neden dipçik gücüylesürdük çıkardık? Mekkâreyi millete vereydik ya!”dedim. Bir laf bellemişler, “Can pazarındayız, malpazarında değiliz. ” kasılıveriyorlar. Oturdum birrapor yazdım. 57’nci Tümen Komutanı Şefik HüsnüBey’e... O da gitmiş, Demirci’ye söylemiş... Bizimefe, bana düşman oldu. Şimdi ikide bir yerli yersiztakılıyor. “Oğlum Sanbacak! Sen neden topçuoldun askerlikte? Ölümü az diye mi?” diye lafa yor. Geçenlerde bir gece cura çalıyordu. “Oyuna
kalk” diye tu urdu. “Bilmem” dedim. “Kızanlarakoşul! Sen okullu subaysın; çabuk kaparsın!” dedi.Boş bulunup, “Bizde ayıp r. Erkek kısmı oynamaz.” deyiverdim. Sura domuza döndü: “Albay RefetBey erkek değil mi? Efe ‘Kalk!’ deyince bak ne güzeldiz vurup dolanıyor. ” dedi. “Dur tamam!.. Sizerkek değilsiniz ki... Sarılacaksınız!” deyip yeretükürdü. “Bu gidişle başım belaya girecek buhergelelerle. ” dediydi. Meğer içine doğmuş...— Vuruştular mı sakın?— Keşke vuruşsalar! Demiryolunu atmak işiniFahri’nin müfrezesine vermişler. Dinamit tamzamanında patlamış, lokomo f yoldan çıkmış amatren yavaş gi ği için vagonlara bir şey olmamış...İçindeki askerler hemen yere atlayıp ateşebaşlamışlar. Böyle bir şey beklenmiyor olmalı ki,müfreze dağılmış. Yiğitbaşı adamlarını bırakıpkaranlığa karışmış... Toplan yerine gelenlerbakmışlar ki efeyle birkaç kızan yok... İki gün sonraherifin leşi bulunuyor. Sır nda iki kurşunyarasıyla... Kızanlardan biri, “Ben bu Sarıbacagı oyana giderken gördümdü. Efemizi arkadan vursa
gerek... ” diyor. Fahri’yi Ödemiş’te bir ahırahapsediyorlar. Şefik Bey, çok uğraşıyor amakurtaramıyor!—• Kurtaramıyor ne demek? İ n biri, “O yanagiderken gördüm” deyince ne olur?— Ne mi olur? Olayı gözleriyle gören doktoranla . Bir ikindiüstü, Yüzbaşı Fahri’yi ahırdançıkarmışlar. Bir ha adır geceleri sopa çek kleri için,üstü parça parçaymış... Açlıktan uykusuzluktanbitmiş, iki parmak sakalıyla adamlıktan çıkmış.Gündüz ortası, herkesin gözü önünde, beş al zeybek namlularla dürte dürte ge rip bir taşyığınının üstüne çıkarmışlar. Zeybek oyunu oynargibi kıçlarını çalkalayıp omuzlarını treterek adımadım gerilemişler.— Etme yahu!— Evet gerilemişler... Önden arkadan, domuzaatar gibi atmışlar. Ellerini yüzünü kapa p ileri gerisallanmış, sonra yüzükoyun yıkılıp baş aşağısarkmış, bizim Fahri...— Vay hergeleler vay!..
Maniple durmadan işliyor, telgrafçı anla lanlarıhiç duymuyormuş gibi çalışıyordu.Selahattin başını salladı:— Çabuk kurtulmalıyız bu it sürüsünden... Enkısa zamanda...Teğmen Faruk acı acı gülümseyerek çaresizlikledört yanına bak , bir şey yapmış olmak için şifresayılarıyla dolu kâğıdı önüne çekti:— Telgra n ilk kısmı sizdeydi yüzbaşım...Çözelim mi?— Sahi, çözün bakalım...Faruk köşedeki masaya gitti.Selahattin, Cemil’in önüne dikilip yavaşça sordu:— Sana hiç bulaşmadılar mı Çerkezler?..— Hayır...— Laf dokundurmak gibi... Başka birterbiyesizlik...— Yok! Yalnız bir gün bak ne oldu. Bir gün
öğleden sonra biraz yatmış m. Şu kadarınısöyleyeyim ki, Ethem kendi başına bırakılsa,adamakıllı terbiyelidir. Ağa oğlu olmaktan gelenşımarıklıkları sırasında gemlense, ağabeyleri dearalıksız dürtüşlemeseler... Demirci de, Ethem dehep o la ediyor. “Baltası kütükten çıkarsa buOsmanlı bizi temizler. ” Gerçekten çok acı bir lafbu... Öyle ya... Osmanlının baltası kütükten çıkıncatepelenmekten başka ne işleri kalır, buserserilerin?.. Galiba bunu seziyorlar. Kendileri içinhiçbir çıkar yol olmadığını anlıyorlar. Er geç pisipisine öleceklerini yüzde yüz biliyorlar. Bu inanış,heriflerde insanlık bırakmıyor. Kudurmuş çakallaradönüyorlar.Faruk kâğıdı uza . Yüzbaşılar beraber okudular.“Komutanların İstanbul hüküme yle anlaşmayakalkmalarındaki en büyük tehlike, hazırladığımızsavunma planını bilmeleridir. Bu sebeplekendilerinin İstanbul’a gitmelerini her çareyebaşvurarak önlemek zorundayız!”Subaylar önce birbirlerine, sonra yere baktılar.Selahattin kâğıdı yavaş yavaş yırtarken sordu:
— Evet... Bir gün öğleden sonra yatmıştın?..— Bir gürültüyle uyandım. Pencereden bak m.Avlunun ortasındaki dut ağacının dibinde birkalabalık... Birisi avaz avaz bagınyor. Bileklerinibirbirine bağlayıp ağacın dalma a kları bir ipleçekerek kollarım germişler. Belinden yukarısıçıplak... Kırbaçlıyorlar. Hemen inip ye ş m.Kırbaçlayan Ethem Bey’in ağabeyisi Tevfik... Allahyara demiyor. Seyredenler beni görünce açıldılar.“Nedir? Ne yapmış?” diye sordum. Kırbacı indiripyüzüme bak ... Geçmiş gün... Kumar mı oynamış,içki mi içmiş... Yoksa kötü bir kadına mı gitmiş...Böyle bir şey... “Bağışlayın bana... Yeter bu kadar...” dedim. “Yetmez, Cemil Bey, siz bunlarıbilmezsiniz” dedi. Birden kızdım, uyku sersemi...“Sizin bildiğinizi ben neden bilmezmişim?” diyesordum. Sordum ama, sesimi ben de beğenmedim.“Bilmezsiniz, çünkü bu köpek oğlu, kölesoyundandır. ” dedi...Telgrafçı gene parmağını havada sallayarakCemil’i susturdu:— Mustafa Kemal Paşa, “Cemil Bey, orada mı?”
diye soruyor!..Cemil makinenin Yanına gitti:— Evet komutanım...— Ali Fuat Paşa hazretlerinin Fahre n Bey’eçek ği telgra Bekir Sami Bey’e veriniz. Dikkatliolun!.. Önemli bir şey çıkarsa, beni makine başınaisteyin!— Baş üstüne komutanım.— 174’üncü Alay Komutanı Yarbay RahmiBey’den haber bekliyorum. Rahmi’yi var gücünüzledestekleyin. Başına bir felaket gelmesin!— Var gücümüzle desteklemeye çalışacağımkomutanım!— Dikkat Cehennem... Bursa’yı birine kap rdınmı bozuşuruz!— Kaptırmayız Allah’ın izniyle komutanım!— Hepinizi gözlerinden öperim, çocuklar!— Sağ olun komutanım!..
Üstü rakamlarla dolu kâğıdı, telgrafçıdan aldı:— Teşekkür ederim! Yoruldunuz!Selahattin yorgun, usanmış sordu:— Sen ne dedin?— Neye ne dedim?— Tevfik Bey’in “köle soyudur” sözüne?— Ne diyeceğim? “Ama ben köle soyundandeğilim” dedim.— Elin tabancadaydı...— Evet...— Kırbacı bıraktı, koluna girdi...— Aşağı yukarı...Cemil, utangaç utangaç gülümsedi.2— Anzavur bizim alayları bozmuş binbaşım...Bizim alayları bitirmiş Anzavur imansızı...
Cemil yataktan doğruldu. “Nerde, ne zaman, kimsöyledi?” demeye kalmadan, Teğmen Faruk içerigirdi:— Rahmi Bey’i öldürmüşler yüzbaşım... YarbayRahmi Bey’i...Cemil, bir Kör Şaban’a, bir Teğmen Faruk’abakarak kalakalmıştı.Kör Şaban, iki adım geri çekilip sözü TeğmenFaruk’a bırak . Bir iskemle alıp oturan Faruk’undudakları titriyordu.Cemil sordu:— Pusuya mı düşürmüşler?— Hayır... 48 saat vuruşmuş... 5000 kişiye karşı200 kişi... Bire yirmi beş... Yarbay Rahmi Bey’le çokşey kaybe k yüzbaşım... Emrindeki birliklereşaşılacak bir kolaylıkla güven veren bir komutandı.200 kişiden hemen hiç kimse kurtulmamış... RahmiBey, düşene kadar, hiç kimse bir adımgerilememiş... Tanırdınız değil mi?— Tanımaz olur muyum? Gazze savaşlarında yan
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 839
- 840
- 841
- 842
- 843
- 844
- 845
- 846
- 847
- 848
- 849
- 850
- 851
- 852
- 853
- 854
- 855
- 856
- 857
- 858
- 859
- 860
- 861
- 862
- 863
- 864
- 865
- 866
- 867
- 868
- 869
- 870
- 871
- 872
- 873
- 874
- 875
- 876
- 877
- 878
- 879
- 880
- 881
- 882
- 883
- 884
- 885
- 886
- 887
- 888
- 889
- 890
- 891
- 892
- 893
- 894
- 895
- 896
- 897
- 898
- 899
- 900
- 901
- 902
- 903
- 904
- 905
- 906
- 907
- 908
- 909
- 910
- 911
- 912
- 913
- 914
- 915
- 916
- 917
- 918
- 919
- 920
- 921
- 922
- 923
- 924
- 925
- 926
- 927
- 928
- 929
- 930
- 931
- 932
- 933
- 934
- 935
- 936
- 937
- 938
- 939
- 940
- 941
- 942
- 943
- 944
- 945
- 946
- 947
- 948
- 949
- 950
- 951
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 850
- 851 - 900
- 901 - 950
- 951 - 951
Pages: