yana vuruşmuştuk. 5000 kişi miymiş Anzavur’unçapulcuları?— “Belki daha da çok. ” dediler.— Kim dedi? Böyle sıralarda, bilirsin ya, sayılanşişirirler.— Haber ge ren arkadaş, sayılan şişirecek adamdeğil... Belki tanırsınız onu da Filis n cephesindebulunmuş... 4’üncü Ordu Kurmayı’nda... KurmayBinbaşı Nuri Bey...Cemil biraz düşündü:— Sakallı bir Nuri Bey vardı ama... Galiba kurmaydeğildi.— Bu Nuri Bey, Galiçya’dan gelmiş savaşınsonuna doğru, Alman-Avusturya birlikleriyle...— Yıldrım Grubu’na gelenlerdense tanımam!Rahmi Bey’in kurmayı mıydı?— Hayır! Emekli... Son savaşlarda esirdüşenlerden... Başından yaralanmış... Emekliyeayırmışlar. Gönen dolaylarında toprakları varmış...
Dinlenmeye gelmiş... Rahmi Bey’le tanışırlarmış...Alayın Anzavur üstüne gideceğini duyunca,dayanamamış, filintasını da alıp koşmuş...— Nerde şimdi? Komutanın yanında mı?— Hayır, aşağıda... Bacağındaki yaranın sargısınıdeğiştiriyorlar.— Ağır mı yarası?— Kurşun kemiğe değmemiş ama, yara bakımsızkalmış...— Ne anlatıyor Anzavur için?— Derli toplu bir şey dediği yok... Çok kankaybettiğinden dermansız! Yatacak yer uydursak...— Koş Körağa. Yarasının marı bi yse omuzlagetir! Burada yatıralım!Kör Şaban, sözü ikiletmeden fırladı:Teğmen Faruk bir cigara yakarken Cemil sordu:— Nasıl gelebilmiş buraya kadar yaralı yaralı?— Filistin’de bulunmuş çavuşlardan biri, acımış...
Rahmi Bey vurulunca, Sağ kalanlar karanlıktanfaydalanıp canlarını kurtarmak istemişler. RahmiBey vurulduğu zaman, 200 kişiden 12 kişikalmışlarmış... Çavuş, ata bindirip yedeğindege rmiş Binbaşı Nuri Bey’i... “Anzavur subaylarıöldürdüğü için bırakıp savuşamadım!” dedi. İyidirRüstem Çavuş... Ağlıyor çocuk gibi... Rahmi Bey’içok severdi. O kadar üstelediği halde bırakıpgitmemişti memleketine...Yüzbaşı Selahattin elinde birkaç kâğıtla içeri girdi:— Duydunuz mu olanları?— Rahmi Bey işini mi?.. Evet!— Çok yazık Rahmi Bey’e...— Doğru mu acaba, Anzavur’un başına binlercekişinin toplandığı?— Doğru sanırım!— Komutan Bey, Bursa’nın savunması için nedüşünüyor? Gönen’le Bursa arasında, kuvvet...— Yok... Bereket versin, Anzavur Bandırma’ya
dönmüş... Eğer, aldığımız haber bizi şaşırtmak içinyayılmış değilse...— Nedir o kâğıtlar?— Rezillik... Yusuf İzzet Paşa, Kirmas ’deki172’nci Alayı da Anzavur’un üstüne sürmek istiyor!Telgraf, Yarbay Kasap Osman’dan... Böyle bir emridinlemeyeceğini bildiriyor. Üstüne gelen olursavuruşacak... Doğrusu da bu... Gücü ancak bunayetebilir.— Komutan ne dedi?— Komutan şimdilik karışmıyor. Saldırı emrinin,tümenden geçirilmesine kızdı. Karşılıkvermeyecek... Bir saa en beri Balıkesir’i bulmayaçalışıyoruz! 61’inci Tümenle görüşmeden bir şeyyapmayacak sanırım. Elindeki kâğıtları bir zamankarış rdı. Bakın, 20’nci Kolordu Komutanı Ali FuatPaşa neler yazıyor?“56’ncı ve 61’inci Tümen komutanlarına:14’üncü Kolordu Kumandanı Yusuf İzzet Paşa’danaşağıdaki telgraf alınmış r: 20’nci KolorduKomutanlığına: Harbiye Nezare ’nden gelen 25
Mart 1920 günlü telgrafnamede yazılı olaylar,kolordum bölgesinde meydana gelmediğinden vetersine sizin kolordunuzu ilgilendirdiğinden pkısıaşağıya yazılmış r. Lazım gelen işlemin yapılmasını,bu telgra aldığınızın bildirilmesi rica olunur.Harbiye Nezare ’yle doğrudan doğruyakonuşmaya başlanılmış r efendim. 14’üncüKolordu Komutanı Yusuf İzzet Harbiye Nezare telgra nın pkısı: Şifre 441 Harbiye: 25 Mart 1920.On Dördüncü Kolordu Komutanlığı’na. İngilizdevle nin siyasal temsilcisi, hüküme mize verdiğiyeni bir notada, Le e çevresindeki başıbozuksergerdesinin 24 Mart 1920 tarihinde oradakiİngiliz komutanına, akşam saat dokuza kadar geriçekilmesini, yoksa vuruşmaya başlayacağınıbildirmek suretiyle gözdağı verdiğinden, ve o gün, osaa en sonra ateşe de başladığından, Osmanlıhüküme yle başvekilin sorumlu tutulacağınıbildirmiş r. Sürekli olarak yazıldığı üzere böyle birolayın millet ve memleke n başına açacağı bela ilebunu sonucunda doğacak tehlikenin büyüklüğüsizce de bilindiği için, hemen ateşin kesilmesi,saldırının hemen durdurulması, işgal kuvvetlerine,
hele İngiliz birliklerine karşı hangi şart içinde olursaolsun, hiç karşı gelinmemesi, sonucun bildirilmesibeklenir. Vatanın yüksek çıkarlarının istediği barışve uysallığın korunmasıyla gerçek durumun yerindeincelenmesi için bir heyet hemen yola çıkarılmış r.Bu heyete bağlı Binbaşı Salih Bey, bir gün önceHaydarpaşa’dan trene binmiştir.Harbiye Nazın Orgeneral Fevzi56’ncı ve 61’inci Tümen komutanlarına: Anadoluve bütün mille n resmen ve zorla işgal edilmiş olanbaşkentle her çeşit haberleşmenin kesilmesineHeye Temsiliyece karar verildiği halde, bu kararauymayan Yusuf İzzet Paşa’ya tara mızdan karşılıkverilmemiş r. Askeri birliklerimizin başarıdanbaşarıya ulaş kları bugünlerde, mille n birliğini vekurtuluş gayretlerini önlemeye çalışan bu gibidavranışlara meydan verilmemesini ve sonucunbildirilmesini rica ederim. 20’nci Kolordu KomutanıAli Fuat İstanbul’dan yola çıkarıldığı bildirilen heyetiçin, Le e’deki 24’üncü Tümen Komutanı YarbayMahmut Bey verilen emrin pkısı, bilgi edinilmeküzere eklenmiş r. Dakika gecik rilmeyecek r.
Le e’deki Yirmi Dördüncü Tümen KomutanıMahmut Bey’e: İngilizlerin işgali ve esirliği al ndabulunan Harbiye Nezare ’nce mille n istekleriylebaşlayıp sürdürülen başarılarımızı kösteklemek içinbazı heyetlerin İstanbul’dan Anadolu’yagönderilmesinin kararlaş rıldığı anlaşılıyor. 23 Mart1920 gününde Haydarpaşa’dan İngilizlerin treniyleyola çıkan ve içlerinde Harbiye Nezare BaşyaveriSalih Bey’in de bulunduğu ve aynı derecedehepimize belli ve güvenilir kişiler, doğruca ve fakataçıkça ve resmen gözal nda olarak hemenAnkara’ya gönderilmeli, kişilikleri bizcebilinmeyenlerinse, işleri ve rütbeleri ne kadaryüksek olursa olsun, hemen orada kapa larakhaklarında yapılacak işlemin öğrenilmesi içindurumun bildirilmesi rica olunur. Bu emrimizüstüne 24’üncü Tümen Komutanı, Harbiye NazırlığıBaşyaveri Binbaşı Salih Bey’le heyet üyelerindeSinop Milletvekili Doktor Rıza Nur, KastamonuMilletvekili Yusuf Kemal, Eskişehir MilletvekiliAbdullah Azmi ve Konya Milletvekili Hoca VehbiEfendileri göz hapsi al nda Ankara’yagöndermiştir. ”
Selahattin kâğıtları indirip başını salladı:— Arapsaçına döndü bu işler...— Aldırma! Anzavur şaşırtma veriyorsa, bizBursa’yı nasıl savunacağız, ona bakalım!Faruk atıldı:— Bursalı davranmazsa, savunamayız!— Bursalının davranacağını hiç ummuyorum.— Kasap Osman Bey’in tümenini burayagetirsek?— Sen Kasap Osman Bey’i tanıyor musun?Cemil biraz düşündü:— Şöyle bir gördüm! Yakından tanımam!— Az kalsın, Kirmas ’de asmadık adambırakmayacak . Bereket bizim kurmay başkanıgi , görüştü de, o zamandan beri iyi kötüyargılıyormuş... Kötülüyorum sanma!.. Kasap’a çokşeyler borçluyuz. Önce 56’ncı Tümeni meydanage ren 200 er burda, Yarbay Kasap Osman Bey’in
sorumlu düşmeye metelik vermemesindenduruyor!— Anlamadım.— Padişahın çi liğindeki on binlerce koyunaresmen el koymasaydı, kayna ğımız kazanlardakieti biz zor bulurduk.— Padişahın çiftliğini mi yağmaladı?— Kendisine bakarsan, yasalardan dışarıya hiççıkmamış... “İmzayı mühürü bas m, savaş vergisialdım” diyor. “Biz burada padişahın mülkünüsavunmakta değil miyiz?” diyor, “Ceremesiniçekmek hepimizden önce, padişaha düşmez mi?”diye yumruğunu masaya vuruyor gümbürgümbür... Önceleri 172’nci Alayı çeteye çeviriyorduaz kalsın, zor güç önledik. Şimdi yanında, özelkoruyucu adıyla 35-40 kişilik bir başıbozuk çetesivar. İpten kazıktan kurtulmuş serseriler... “İşler herzaman ordu zagonuyla dönmez bacanak... Bunungecesi olur, gündüzü olur. Daralırsın. Emirye şmez. O zaman vurursun başıbozukluğa... ”diye kasılıyor. Hayır, Bursa’ya takım taklavat gelse,
güç yetiremeyiz. Ortalığı karıştırır ki, Mustafa KemalPaşa gelse düzeltemez!Ayağından yaralı binbaşı kapıda göründü. Birkolunu sağlık erinin, öbür kolunu Kör Şaban’ınomuzuna atmış . Sıkılgan gülümsemesi buhalinden utandığını meydana koyuyor, yıpranmışüniformasıyla bir kurmay binbaşından çok, işi gücüokumak olan bir yedeksubaya benziyordu.Cemil, “Şöyle ge rin!” diye boş karyolayıgösterdi.— Rahatsız olmayın rica ederim!. , iskemle iyi...Rahatsız olmayın!— Uzanın binbaşım! Geçmiş olsun!..— Mersi efendim!Esirlikten dönenlerde, ya da, uzun zamanya kları cezaevinden yeni çıkanlarda görülen kofbir semizliği vardı. Sol gözü durmadan seğiriyordu.— Önemli değil... Hiç önemli değil... Kemiğedeğmemiş. Basabiliyorum! Garibi şu ki... Buncayıl... Önemi yok... Birden kendini topladı. Özür
dilerim beyler! Başınız sağ olsun! Rahmi’yikaybe k! Tanıyorsunuz! Yiğitliğini bile övmek,edersiniz! Ben Kurmayffha rasına hakaret olur! ABinbaşı Nuri! 4’üncü Ordudan... HarbiyeNezare ’nde Alman heye yle çalış m uzunzaman... Biraz Çanakkale’de, biraz Galiçya’dabulundum!Cemil arkadaşlarını tanıştırıp sordu:— Rahmi Bey’le Filis n’de mi beraberdinizbinbaşım?— Evet, Filis n’de... Allah rahmet etsin!Ölmeyebilirdi. Kendini öldürmek is yor gibidavrandı. Ölümü aradı enikonu... Üstüne gi .Akşam bas rırken, söyledim. Düşmanla aramız, üçer, sürünerekflyüz metre var yoktu. Heriyaklaşıyorlardı. Alayın en önündeydi. Gerilemekistemedi. Söylediklerimi duyduğuna emin değilim.Duyduysa da, anlamamış r. Başka şeyledüşünüyor gibiydi. Dikkatle bir yere bakıyordu. İkikere “Deli bunlar” dediğini zannederim. “Hemenkoş... Ata bin... Bursa’ya ye ş... Durumu bildir”dedi. “Rica ederim... ” demeye kalmadı, aramızdan
bir kurşun geç . Benim Sağ kulağımla, rahmetlininsol kulağının iki parmak açığından...“Emrediyorum” dedi. Filintasıyla ateş edip, herifidüşürdü. Sonra iki kere, “Git” anlamına elini salladı.Gülüyordu. Birden çok neşelendiğine eminim. Evet,birden neşelendi nedense...Binbaşı Nuri Bey, yalvarır gibi su istedi, iki yudumiçti:— Sağlık çavuşu, birkaç güne kadar sargıyıufaltacağını söyledi. Doğru mu?— Doğrudur.— Doğru olsun!.. Hiç değilse, bastonlagezebilmeliyim!.. Böyle kımıldamadan yatmakinsanı büsbütün bunal yor. Anzavur’dan nehaber?— Hiç...— Bursa’ya saldırır mı dersiniz?— Belli olmaz!..— Saldırırsa, ev ev, sokak sokak çarpışmalıyız!..
Bana bir tüfek bulacak çavuş... Unu u mu? Ozamana kadar, bunun üstüne basamazsam, benipencerenin önüne koyup gideceksiniz! Söz verdiçavuş...Selahattin yere bakarak konuştu:— Çavuş söz vermiş ama, tümen komutanı“Olmaz” diyor. İlk araba kervanıyla Eskişehir’egönderecek sizi...— İstemiyorum... İnsanlar orduda belli birrütbeyi aş lar mı, yorulmak diye bir şeyin varolduğunu unutuyorlar. Eskişehir bana, dünyanınöbür ucu kadar uzak geliyor! Burası iyi... Buradabırakın beni...Kurmay Binbaşı Nuri Bey, seğiren gözünü eliylekapattı, yarası sızlıyormuş gibi yüzünü buruşturdu:— Çavuş, tüfeği ge rsin bugün... Elli mermiyeter. Otuz da yeter. Mermi bulunuyor mu?Bulunamıyorsa, on on beş olsun... Boşa atmayanaçok bile...Faruk çekinerek sordu:
— iyi atar mısın binbaşım?— Eskiden biraz atardım. İnsan iyi bildiği şeylerikolay unutmaz! Bu sefer çarpışırken bak m, pekkaybetmemişim. Ellerim de, umduğum kadar tremedi. Ben pek savaş subayı sayılmam ama,barut kokusu...Subaylar ağır bir hastayı dinlenmeye bırakır gibiayaklarının ucuna basarak çıktılar.Binbaşı Nuri Bey dalmış gitmiş, yalnız kaldığınıbile fark etmemişti.— Haydi hazırlan Cemil! Hemen Kirmas ’yegidiyorsun!— Kirmasti’ye mi, niçin?— 172’nci Alay Komutanı Kasap Osman Bey’ialıp getireceksin...— Ne demek alıp getirmek? Hatlar kesik mi?— Değil ama yüz yüze konuşmadan olmaz!Kolordu, bizden habersiz Osman Bey’i deAnzavur’a saldırtmak istiyor!
— Ye şmiyor mu, 176’ncı Alay’ın başımyedikleri? Deli mi bunlar?— Ar k bilmem... Rahmi Bey’in ölüm haberi,Bandırma’yı anlaşılan allak bullak e . KasapOsman deliye dönmüş... Tümene yazdığı telgra görsen, gülmekten ka lırsın? Eskiden beridikbaşlıydı ama, bu sefer iyice kudurmuş...Bandırma’yı basmaktan filan laf ediyor. Gidipgörüşeceksin de, okşalayarak alıp geleceksin!— Allah Allah... Ne karışık işler... Anzavur,padişah adına yürüyor üstümüze... Yusuf izzetPaşa da tanımıyor Ankara’yı... Sonra elindekikuvvetlerle Anzavur’a saldırmak is yor! Sapıtmakolur ama... Biraz daldı. Ne zaman çıkacağım yola?— Hemen... Şaban’a haber verdim. Hayvanlarıhazırlıyor.Komutan dedi ki, “Yarbay Osman Bey, yalnızgelsin” dedi, yalnızdan maksat çetesini istemiyor.“Bize buradaki serseriler elverir” dedi. Bazı bazı,ödlekliği tutar bizim Kasap Osman Ağa’mızın...Ürkütmeden getireceksin. “Koruyucusuz gelemem”
diye direnmeye kalkarsa, ne yapacağını bilirsin!— Kolay!..— Söyle Kasap’a, işin şakası yok... Yusuf İzzetPaşa, “Dinlemezse, ellerini bağlayıp gönderin. ”diyor. Hadi tümene uğra da, Yanına biraz para al...Cemil, tümenden para alıp komutana,“Allahaısmarladık” dedikten sonra avluya indi. KörŞaban’a atını getirmesi için elini salladı.Marmara Denizi’nin üstünde, güneş bulutlarıparçalıyordu. Geceyi yarı yoldaki köylerden birindegeçirmeyi düşündüğü için Cemil yamçısını almamış,içine kurt postu geçirilmiş kısa gocuğunu, kısakonçlu çizmelerini giymiş . Belindeki fişeklik,Çerkez kaması, boynundaki dürbünle subaydançok çeteciye benziyordu.Kör Şaban’ın güçlükle ge rdiği kara a na “HöstKaraoğlan” diye seslendi. Ethem Bey’in, ilkvurgundan armağan e ği yarım kan Arap a ,sahibinin sesini tanıyarak kulaklarını dik . Nazlakişneyip avlunun taşlarını döverek şımardı. İyibakılmış . Genç . İnce uzun bacakları, ince uzun
boynu, insan gibi akıllı akıllı bakan gözleri vardı.Kör Şaban, a n uzun kuyruğunu örüp toplamış,başlığındaki gümüşleri iyice parlatmış . Filinta,eğerin önündeki kılıfta asılıydı.Cemil, hayvanın yelesini sıvazladı, boynunu ikikere okşar gibi şamarladı, üzengiye basıp, “Haydiuğur ola” diye üstüne sıçradı.Geceyi, muhtarına güvenilen bir göçmenköyünde geçireceklerdi.Kör Şaban, nereye, niçin gi klerini anlamak için,çarıklı kurmaylık edip ağız aramadığına göreyolculuğun sebebini öğrenmiş olmalıydı.Cemil, erlerin, en gizli haberleri ne kadar kolayöğrendiklerini, öğrenemediklerini de, duruma göre,ne güzel yakıştırdıklarını biliyordu. Bir cigara yaktı:— Yamçını almamışsın Körağa?— Almadık.— Neden?— Sen almayınca...
— Hani kalpağı değiştirecektin?— Sen değiştirmeyince...— Anzavur millete yemin e riyormuş, Kurana elbas rıp... “Her biriniz, kalpaklı İ hatçıgeberteceksiniz, cennetlik olalım derseniz”demekteymiş...— Demekteymiş ya, bizden neyi alıpverememekte bu domuz?.. Biz bunun atlarını,davarını mı sürdük? Tövbe hey Allah... Aklımınermediği... Bu herif, padişah hainliğini bize nedenbulaş rmaya çabalar? Biz padişah hainiymişiz de,önceleri, Balıkesir Millicilerine “Beni içinize alın,başınıza geçirin. ” demesi neyin nesiymiş bakalım?— Böyle bir şey mi demiş?— Demiş ne güzel... Balıkesir’in Millicileri,“Olmaz! Bizim eşkıya takımıyla işimiz yok. ”deyince, ö esinden kuduz ite dönmüş buAnzavur. Kendisi başa geçeydi, Milliciler padişahhaini değildi, öyle ya?..— Bursalılar mı söylüyor bunu?
— Bursalılar söyler mi? Bursalılar benimgördüğüm, çoğunlukla Anzavur’u tutmakta... Hocatakımı, tüm Anzavurcu... Duyduğum doğruysa,bizim Bandırma’daki kolordu komutanımız da,Anzavur’dan yanaymış...— Yalana bak!.. Kim uydurmuş bunu?— Yalanlığı meydanda... Koca bir kolordukomutanı, nasıl bir...Kör Şaban “Avanak olmalı ki” diyerek sözünardını ge rmeyince, Cemil, güldüğünü bellietmeden sordu:— Evet... “Nasıl bir” diyordun?— Dediğim... Nasıl bir... Komutan olmalı ki...Anzavur’u tutmalı!.. Bursalıya bakarsan, binbaşım,bu Anzavur, padişahın Anzavur’uymuş... BuAnzavur padişahın Anzavur’u da, öldürdüğü buncasubay padişahın subayı değil mi? “Elimde ferman,dilimde Kuran, göğsümde iman” diye gelmekteymişbu Anzavur... Ferman, padişahın fermanı öyle ya?..Bizi kırsın diye mi vermiş fermanı, padişah, buAnzavur’a?
— Yok canım... Uyduruyor kerata!.. Mille nbilmezlerini kandıracak da soygunu gerine gerineyapacak...— Kandıracak evet... Diyesiymiş ki bu Anzavur:“Bu Milliciler, karıyı kızı anadan çıplak soyuphamamlara dolduruyorlar da, gönül eğliyorlar”diyesiymiş... Karıdan kızdan geç k, bizim hamamyüzü gördüğümüz mü var, imansız yalancı?.. BuAnzavur neden kızdı? Bursalı neden kızmakta bizesipsivri?.. “Köylü mille nin aklı ermez” diyelim... Yahacıya, hocaya ne diyeceksin? Tümende bir bölüğüneden dolduramamakta bakalım, bizim komutanbey?.. “Erlerin savuşması hocalarınkışkırtmasından” dediler. “Bu contürk subaylarınla na bakmayın! Bunlar tüm farmason... Hepsinindini imanı para... Bunlar, ‘Cehenneme gider misin?’denildikçe, “Aylık kaç?” diyen gözü doymaztakımı... ” demektelermiş hocalar! Hadi onlar dedi,diyelim... Ya bizim eşek era mızın inanması neyinnesi? Geçenlerde tavlada, biri bu la a ortaya...Bak m, hepsi kafa sallamakta... Kızdım ki nekadar... “Durun hele kardaşlar” dedim, “Bu bizim
subaylarımızın aylığı kaç kuruş ki. ‘Amankesilmesin’ diyerek dünyayı ateşe vereler?” dedim.“Teğmen ayda 6 pankanot almaz mı?” dedim. “He”dediler. “Yüzbaşının aylığı?” dedim. “Dokuz buçukpankanot” dediler, “Ya binbaşınınki?” dedim. “Onyedi buçuk” dediler. “Peki, bir Osmanlı al nı kaçpankanot?” diye sordum, içlerinden biri bilirmiş...“Geçenlerde bozdurdum Şaban Ağa, 6 pankanot”dedi. “Peki... Er tayını almasalar, bu bizimsubaylarımız her ay tüm açlıktan gebermezler mi?”dedim. “Orası öyle... ” dediler. Dediler ama, ertesigün bak m, beşi al sı gene savuşmuş... “Bucontürk subayları, aydan aya, eşek yükleriyle paraalacak diye, biz burada at gübresi mitemizleyeceğiz? Padişahımızın “Askerlik paydos”fermanı varken, kendimizi Anzavur Paşa’ya mıkırdıracağız” diyerekten geçip gitmiş reziller... Amadoğrusunu ister misin Binbaşım?— Neyin doğrusu Körağa?— Bu bizim askerin savuşmasının..., — Nedir?
— Bu bizim asker savuşur savuşmaya... “Benitutup asarlar. ” demez. Ama, beylik silahımermileriyle alıp savuşmak yoktu şimdilere kadar...Ateşkesten bu yana, herkes silahı alıp savuşur oldu.Çünkü bugün eşkıyalık günü... Burda kurtlubaklaya askerlik edeceğine, gider çete yazılır,kemerini koynunu doldurur. Çete başları, silahıylagelene şu kadar aylık vermekteymiş. Hele al na birde hayvan uydurdun mu Anzavur’da aylığın yüzpankanot, yüz elli pankanotmuş... “Ya devlet başa,ya kuzgun leşe... ” hesabı...— Eşkıyalığa çıkmış da devlete konmuş adam varmı?— Yok ama, avanaklığı n’apalım? Benimkızdığım, “Subaylar şu kadar aylık almakta” diyesavuşanların, kendilerine geldi mi, subay aylığındanüstün aylık umması... Millet kısmı avanak olmasa,Anzavur gibiler meydan mı alabilir böyle sırada?Dünyanın vidası çık ki, yerine gireceği hiç kalmadı.Evet... Bizim komutanın bu Kasap Osman Bey’iBursa’ya istemesi doğru... Bak ki, başka çıkankalmadı, “Gelsin de şu Bursalıya, dünyanın kaç
bucak olduğunu göstersin az biraz... ” dedi.— Böyle bir laf mı var arada?— Var... Tümendeki askerin içine sıl düştü ki,hiç sorma... “Bursalının dili dişi kitlendi”denilmekte... Göçünü bağlayan baglayanaymış...Çünkü Kasap Osman Bey’i gayet yaman söyledilerbinbaşım... Kasap Osman Bey, düşüne gireni “Vaybenim düşümde senin ne işin var?” diye asarmıymış gerçekten?.. Uçanla kaçan kurtulmazmışipinden öyle mi?Kör Şaban’ın “İpinden uçanla kaçankurtulmazmış” dediği 172’nci Yaya Alayı KomutanıYarbay Kasap Osman Bey, orta boylu, knazca,sura asık, bakışları donuk -yorgun bir adamdı. Soleliyle sağ bıyığını aralıksız kurcalayarak konuşuyor,sanki karşısındakini “Assam mı, asmasam mı?” diyebir zaman süzüyordu da, sonra asmaya karar verip“Bugün mü sallandırsam, yarın mı?” diye dalıpgidiyordu.Alay karargâhındaki koruma düzeni çok sıkıydı.Avlu kapısında bir erle bir çeteci duruyor, bunlar
içeriye emirsiz kuş uçurmuyordu.Kasap Osman Bey, Cemil’i çok bekletmedi.Ayakta karşıladı, elini uzattı:— Buyrun Cemil Bey... Selaha n’den gece birtelgraf aldım. Siz, beni, belki unutmuşsunuzdurama, ben Cehennem Yüzbaşı’yı unutmadım.Yolculuk nasıl geçti? Uygunsuz bir şey olmadı ya?..— Olmadı yarbayım...— Yanınıza yalnız emir erinizi almışsınız...Yanlış... Kabadayılığın sırası değil. Rahmi dekabadayılık etmeye kalkış ama... Çok severdim.Başka durumda öleydi, yüz kat daha yanardım.Böyle karışık sıralarda, kendimizi kollayacağız.Palaskasına bağlı tabancasının yerini aralıksızdeğiş riyordu. Benim biraz işim var. istersenizburada bekleyin. İsterseniz siz de gelin!..— Selaha n, buraya neden gönderildiğimi detelgrafladı mı efendim?— Hayır-... “Cemil Bey size söyleyecek” dedi. Şuişi bitirelim de konuşuruz.
— İşiniz uzunsa... Şimdi konuşsak...— Uzun değil... Aslına bakarsanız, bu işi tümenkurmay başkanı başıma doladı. Yargılamadan adamasmayacakmışız. Pekâlâ! Yargılayalım bakalım!— Şimdi birisini mi yargılayacaksınız?— Evet... Haydi gelin de, Allah için tanık olun...Bir de bana “Yasa tanımaz” derler...Kalpağını sağ kaşının üstüne eğdi. İri mahmuzluçizmelerini şakırda p döşemeyi gümbürdeterekyürüdü.Sofaya çıktığı zaman, er, erbaş, subay, kim varsa,kendilerini duvar diplerine atarak kaska kesildiler.Kocaman sofada birden ses soluk kalmamış, sinekvızıldamaz olmuştu. Kasap Osman Bey, çevresinesaldığı dehşe en kasılarak, gıcır lı, şakır lı,gümbürtülü, çatırtılı adımlarla yürüdü.Önünde bir erle bir çetecinin nöbet beklediğikapıya yaklaştı... Top gibi gürlerdi:— Harp divanı üyeleri geldiler mi?
Komutana karşılık vermeyi er de göze alamadı,çeteci de...— Söyleseniz herifler... Ulan geberdiniz mi?Ağzını açıp kapayan erin korkudan sesiçıkmıyordu, Laz çetecinin dili büsbütün dolaşmış,büsbütün anlaşılmaz olmuştu.— Tüh Allah belanızı versin ayılar! Ulan sizeadam diyenin...Kanadı var gücüyle iterek duvara çarptı.İçerdekiler hemen ayağa kalkıp dimdik hazır olageçtiler.— Burdasınız... İyi... Cemil’e döndü, işte bizimyargı heye . Teğmen Selâmi’yi tanır mısın?Topçudur. Beriki Gökgöz... Ahmet... Alay emirsubayı... Efendiler, size ordumuzun ünlüCehennem Yüzbaşı’sını tanı rım. Tümenden geldi.Yargı işlerinde, nasıl kılı kırka yardığımızı görsün de,tümen kurmay başkanı beyefendiye anlatsın... Kaçkişi var?— Üç kişi komutanım...
— Sorguları morguları tamam mı?— Tamam komutanım...— Neyin nesi?— Eşkıya yataklığı... Hayvan hırsızlığı... Bir deMudanya’dan gelen İngiliz casusu...— İyi, haydi iş başına... Siz şuraya oturun CemilBey... Bir an düşündü. Üyelik etmek ister misinizAlay Harp Divanı’nda?— Teşekkür ederim. Gerekmez!— Sen bilirsin...Masaya oturdu. Üyeleri de iki yanına aldı.Tabancalı bir çavuş yazıcılık, bir başka çavuş daçağırıcılık yapıyordu.Kasap Osman’ın ünlü harp divanına, önce birhayvan hırsızı alındı. Yaşlı adamdı. Sura nınburuşmamış yeri kalmamış . Sıska göğsü hırıldıyor,odadakilere küçük çakır gözleriyle, korkusuz, birazda keyifli bakıyordu. Yanında ge rdiği ekmekçıkınını ayaklarının dibine bırakmış, ellerini
namazda durur gibi edeple, göbeğine bağlamıştı.Yarbay Kasap Osman Bey, heyecandanpürüzlenmiş bir sesle boğuk boğuk emretti:— Oku bakalım şunun kâğıdını!Alay için sa n alınmış iki dana çalınmış, sürülen izgidip çoban Recep’in sürü gezdirdiği yeredayanmış . Çoban Recep danaların rengini,boyunlarına bağlanmış kuşakların cinsinisöylüyordu ama, çekip götürenleri tanımadığındadireniyordu.Kasap Osman Bey yargıya girişti:— Adın ne senin herif?— Recep beyim... Köylü, Yalak der. YalakRecep...— Neden sana yalak demiş köylülerin?..— Bilmem... İstemezin biri, Yalak demiş vak nbirinde... Kalmış Yalak...— Baban da Yalak mıydı?
— Babamız... Rahmetli... Pelvandı Komutanbey... Ünlü pelvandı bizim babamız. İsmail Pelvandedin mi?..— Nerelisin?— Göçmeniz... Doksan üçte Tuna boyundan...— Yaş kaç?..— Kafa kâğıdımda ne yazar bilmem. Elli beş varızallalem... dedi ki altmış...— Ne iş yaparsın?— Çobanız Karakaya köyünde...— Sen çalınan danaları görmüşsün...— Gördüm... Biri kara dana, biri sarı ala... Bizdüve deriz. Birinin boynuzları kütçe, nah parmağımgibi... Baş parmağını gösterdi. Böyle...— Danaların boyunlarındaki kuşakları dagörmüşsün...— Gördük... Birini kırmızı yün kuşakla çekerdibesmelesiz, öbürünü askeriyenin palaskasıyla...
— Kim bunlar?— Seçemedim akşam karanlığında... Töbeee...Sabah alacasında...— Danaların rengini, boynuzunu seçmişsin,boyunlarına bağlanan kuşağı seçmişsin... Çekipgötüren herifleri nasıl seçemezsin?Çoban Recep edeple yere bak . Kırçıl bıyıklarıylakırçıl sakalı arasında yumuşacık gülümsüyor,danaları çalan zıpırlardan korktuğu için adlarınsöyleyemediğini komutan beyin bilip kendisinibağışlayacağına güveniyordu.— Vay ulan Papas! Vay ulan Rumeli çingenesi...Bir de gülersin ha... Ulan gülmek n’oluyor?Heriflerin adlarını söyle... Söyle dedim, gidiyorsun,pezevenk...Çoban Recep gözlerini şaşkın kırpıştırdı.— Seçemedim sabah alacasında be komutanbey... Seçemezsin sen de olsan! Köy yerinde... Benige rmeyecek buraya başçavuş... İz verdiksegünaha mı girdik hükümatımıza?..
— Son defa soruyorum! Kimdi danalarımızıçalanlar?— Seçemedim inan olsun!— Kes... Benden günah gi . Yazıcıya döndü.Yazdın mı? Yazmadın mı? Uyuyor musun beherif?.. Yaz... Alayın beylik hayvanlarını çalanlarıkoruduğundan, hırsızlıkla ilişiği olduğu anlaşılmış r.Gün ışıdıktan sonra, danaların renklerini,boyunlarına bağlı olan kuşakların cinslerini görüphırsızları seçememesi yalan söylediğini meydanakoyduğundan, askerlik ceza kanununun suçunauyan maddesi gereğince “salbine... ” Yaz...Onaylanmış r. Yarın sabah, hükümet avlusunage rilmek üzere inzibat bölük komutanlığına...Götürün şunu...— Bıraktın mı beni Komutan bey?..— Yıkıl... Daha konuşuyor. Yarın görürsün...— Yarın mı? Sağ ol... Allah seni çoluğunaçocuğuna...İki çavuş herifi kollarından çekip arkasından
iteleyerek dışarı çıkardı.Cemil, dehşete bile kapılmayacak kadarşaşırmıştı.Yazıcının önüne koyduğu kâğıdı Kasap OsmanBey, hınçla imzalarken söyleniyordu:— Hayvan hırsızlarından korkuyor da bizdenkorkmuyor kodoş... Onlar geber r de bizgebertemeyiz sanki...Gözlerindeki donukluğun yerini ışıltılar almıştı.— Getirin öteki namussuzu...İkinci suçlu, başına geleceği kes rmiş olmalı ki,korkudan yan ölü gibiydi. Kollarına girmişçavuşların arasında sendeliyordu. Bıraksalaryığılacak . Otuz beş yaşlarında, kara yağız, yakışıklıbir adamdı. İşlemeli poturu, sırmalı cepkeni, fesinsardığı oya, vakitli olduğunu, iyi giyinmeyeözendiğini gösteriyordu.172’nci Yaya Alay Komutanı Yarbay KasapOsman Bey, böyle bi k insanları yargılamaya alışıkolduğu için, çavuşların adamı ayakta tutmalarıyla
ilgilenmedi:— Adın?..Adam, anlaşılmaz bir şey mırıldandı:— Adın, dedim, bitiyorsun!— Süleyman...— Babanın adı?— Canpolat...— Yazdın mı çavuş?— Yazıldı efendim...— Çerkez misin?— Çerkez’im...— Eşkıya Şevket’e yemek çıkarmışsın...— Çıkardım efendim... Bizim evde, cevizli tavuğuiyi pişirirler. Bilir Şevket Bey...— Vay... Bir de bey diyor... Ulan bey ne demek?Eşkıya... Bir eşkıya, nasıl bey olurmuş?— Bey soyundandır, komutan bey, Şevket Bey...
— Yemek gönderdiğin doğru öyle mi?— Gönderdim efendim. Göndermesem benivururlardı. Evimi yakarlardı. Can korkusundangönderdim.— Tamam... Korktun... Ölümden korktun...Peki, benim burada olduğumu bilmiyor muydun?Ya ben adamı gebertmez miyim? Yaz... Eşkıyayayemek verdiğini açıkça söylemiş, bu suretle suçusabit olmuştur. Her ne kadar korkusundan yemekgötürdüğünü söylüyorsa da haber verenler, buadamın gerici ruhlu ve Kuvayı Milliye düşmanıolduğunu da bildirmekte olduğundan... Adamkendini dizlerinin üstüne bırakmış, hırıldayarakyalvarmaya başlamış . Ve eşkıyaya yemekgötürmesi de bunu meydana koyduğundan...— Etme komutan bey... Kurbanın olayım... Köyyerini bilmez misin?— Aman komutan bey... Kanıma girme... Amankomutan bey, biz köle cinsi olduğumuzdan.Beylerin emirlerine karşı gelemeyiz.— Götürün şu pisi... Götürün dedim!..
— Yarın mahşer meydanında... İki elimyakandadır. Müslüman yok muuuu? Adamboğuyor bu imansız!— Tepeleyin hınzırı...Adamı, merdivenlerden tekme tokat indirdiler.Casusluktan, daha doğrusu, bozgunculuktanyargılanacak suçlu, çok uzun boylu, iri göbekli birhoca idi. Sarkık yanakları, kat kat ensesi kıpkırmızı,gözlerinin akları kanlıydı. Kasap Osman Bey’in, kimbilir nasıl bir yer olan, cezaevinde ya ğı halde,sangı apak, fesi kalıplı, sadakor mintanı tertemizdi.Sır ndaki lâcivert cüppe halis İngiliz çuhasındandı.Bacaklarında çizgili kara pantolon, ayaklarındayepyeni mest las k vardı. Yargıçları telaşsızselamladı. Gözleri korkusuzdu. Ne yalanıyor, ne deellerini ovuşturuyordu.Yarbay Osman Bey, herifi tepeden tırnağa süzdü.İğrenmiş gibi suratını buruşturarak sorguya girişti:— Adın?— Ziyaüddin Hoca...
— Babanın adı?— Salahüddin...— Kaç yaşındasın?— 51...— Nerelisin?— Aslımız Bursalı... Ben Şam’da doğmuşum...— Medresede mi okudun?— Evet...— Buralarda ne işin var?— Memleketim olan Bursa’ya gidiyordum.— N erden gelip?— İstanbul’dan...— İstanbul’dan gelenin Bursa yolu Kirmas ’denmi geçer?— Burda bir baba dostu vardı. Onu görecektim.— Kim bu baba dostu?
— Söyleyemem.— Korkulu bir işin yoksa neden söylemiyorsun?— Böyle yargılama olmaz. Siz bu mahkemeyikeyfinizce kurmuşsunuz. Yargıtayı da yokmuş...Benim yüzümden bir başkasının sürünmesiniistemem.— Hanın al ndaki kahvede, subaylar hakkındane dediniz?— Herkesin herkese dediğini...— Herkes “Kuvayı Milliye vatan hainliğidir” midiyor birbirine?— Kuvayı Milliye başıbozukluk... Subaylarla ilişiğiolamaz! Halife efendimiz savaş istemiyorlar.— Savaşı biz mi istedik, biz mi aradık sakalınatükürdüğüm...— Eli bağlı adama sövmek erlik değil...— Erlik değil de, sen neden sövüyorsun?— Ben kimseye sövmedim.
— Vatan haini demek sövmekten beter değil mi?Sarıklının üstündeki güven biraz sarsılmış .Karşılık vermedi.— Zoru görünce susarsın eğri dinli... Yunanlavuruşmayı yasak eden halife, Müslüman’ınMüslüman’la vuruşmasını neden yasak etmiyor?— Anlayamadım komutan bey...— Anlayamazsın elbe e... Biz burda, silahsızcephanesiz yedi kralla vuruşuyoruz. Bir deüstümüze Anzavur rezilini saldır yorsunuz. Onagidip halifenin emrini bildirseydin ya...— Ona da giderim. Gideceğim. Bildireceğim...— Elimden kurulacaksın da öyle mi? Yaz...Bozgunculuk e ğini ağzıyla söylediğinden, böylecegerek Anzavur alçağına, gerekse yurdu basandüşmanlara destek olup, vatanı kurtarmak içinyoksulluk içinde çarpışan mille n çarpışma gücünükökünden yıkmaya çabaladığından, Kirmas ’dekisuç ortağını da sakladığından, askerlik cezakanununun suçuna uygun maddesi gereğince
“salbine”...— Hayır... Böyle adam asamazsınız! Hakkınızyoktur. Avukat tutacağım... Harbiye Nezare ’netelgraf çekeceğim...— Hüst... Seni kara papaz seni... l76’ncı Alaykomutanı rahmetli Yarbay Rahmi Bey için avukat mıtutturdunuz? Harbiye Nâzırı olacak herife telgraf mıçek rdiniz? Götürün... İnzibat bölüğüne!.. Yarınsabah hükümet meydanında sallandırılacak! Leşiitlere doğranacak! Kemikleri pisliğe gömülecek...Söyletme... Kes... Sürü şunu... Yere yık... Sürü...Yazıcının uza ğı kâğıdı imzaladı. Kalemi a ktansonra, pis bir şeye dokunmuş gibi, ellerinipantolonuna sert sert sildi.— Başka?..Yanında oturan üye yüzbaşı sakin bir seslekarşılık verdi:— Bugünlük bu kadar komutanım... Üç askerkaçağı var ama...— Evet. Onları da yarın asarız! Kalk . Bir cigara
yak . Buyrun Cehennem Yüzbaşı... Şaşırdınızgörüyorum...— Biraz...— Birazsa iyi... Eğer Rahmi Bey’i şehitetmeseydiler belki, eşkıyaya yemek veren herifias rmazdım. Haydi gelin bakalım... Kahveyi hake niz. Şimdi, tümen bizden ne is yor onuanlayalım!Tümenden gelen haberi öğrenince daha doğrusukolordunun yakalama emrini duyunca, YarbayKasap Osman Bey’in üstündeki bütün kasılma,birden, ürkek bir çocuk çaresizliğine dönüvermiş .İki kere üst üste, “Yaaa... Eli kolu bağlı mıdemişler?.. Yakalayacaklar... Eli kolu bağlı... ” diyesöylendi. Gözleri kırpışmaya, kahve fincanını tutaneli titremeye başlamıştı.Cemil, Kasap Osman Bey’de gördüğü korkunçkıyıcılığın, tabansızlığını saklamak çabalamasındangeldiğini anladı. Acıdı.Yarbay Osman Bey, Bursa’da başına nelergeleceğini bilmediği halde, hemen yola çıkmak için
hazırlanmış, yanına koruyucu alamayacağı sözüne,hiç direnmeden boyun eğmişti.Alayı, yüzbaşıya usanmış bir sesle, yarım ağızteslim e . “Ne zaman döneceksiniz?” sorusunakarşılık vermek için Cemil’e baktı.Cemil hiç duraklamadı:— En geç... Dört gün sonra. Daha gecikirsekomutan bey size yazar.Yüzbaşı çıkınca Osman Bey kalktı:— Buyrun gidelim kardeşim...— Yanınızda para var mı?— Var biraz... Dönüş gecikir mi? Biraz dahaalayım! Hakkımızda kötü bir karar verilmedi değilmi? Benden saklamayın! Saklamadığınıza inanabilirmiyim?— Elbe e canım... Aslında Bursa, kolorduyametelik vermiyor. Hadi buyrun hazırsanız...— Yanımıza birkaç silahlı alsak... Hayır,başıbozuklardan değil... Erlerden...
— istemez... Pusuya düşmemeye çalışırız.Düşersek bah mıza... Kalabalığa çatarsak bizibirkaç er, nasıl olsa kurtaramaz...— Haklısın kardeşim...Hayvanlara binmek için aşağıya inerlerkeninsanlar gene duvarlara çarparak dehşet içindetoparlanıp korkunç komutanı selamlamışlardı.Cemil ölüme gi ğini sandığı halde, hiç direnmeyen,eli ayağı kesilmiş adamın, çevresini hâlâ nasılkorku uğunu düşünüyor, içinde debelendiklerikarışıklığın, insanları ne acıklı çelişmelerle yerdenyere vurduğuna şaşıyordu.Kör Şaban’ın önüne ge rdiği a na bineceğisırada bir teğmen koşarak bir telgraf ge rdi.Bursa’dandı. Selaha n yalnız ikisi arasındakararlaş rdıkları şifreyle yazmış . Osman Bey’denizin isteterek yukarı çık . Şifreyi çözdü. “Ankarakesin kararı verdi. Birkaç güne kadar, Refet Bey,Konya’daki 12’nci Kolordu KomutanıFahre n Bey’in üstüne yürüyor, Demirci Efekuvvetleriyle... ” Cemil, kâğıdı alışık bir hareketle
ağır ağır yır . Evet, gülle gibi döne döne akıl almazbir karışıklığın tam ortasına gidiyorlardı. Birkolorduya komuta eden bir kurmay albayı yolage rmek için bir soyguncuyu kullanmak zorundakaldıklarına göre, içinde debelendikleri karışıklığıoturup enine boyuna yeni baştan incelemek lazımgeliyordu.Yüzüne kuşkuyla bakıp “Ne var?” diye soranYarbay Kasap Osman Bey’e, “Yok bir şey...Selaha n sağlığımızı soruyor” deyip hayvanaatladı.Bursa’ya kadar, cigaranın birini söndürüp biriniyakarak hep düşünmüş, düşündükçe de aklıbüsbütün karışmıştı.3Yüzbaşı Selaha n’le Teğmen Faruk, açılırkapanır karyolalarında cigara içiyorlar, ovadauğultularla esen rüzgârı, arada bir tepelerindeçatlayan gök gürültülerini dinliyorlardı.Gene camlara sürünür gibi akan bir şimşek
odanın karanlığını açıp kapayınca Selaha nsöylendi:— Neden “Soyunmadan bekleyin” dedi buCehennem bize?..— Bilmem! ikindiye doğru apansız telaşlandı.— Anzavur’la ilgili bir haber mi aldı acaba?— Anzavur işi olsa söylerdi. Yeni bir mesele bu...— Saat kaç?— Saat... Saat epey... Geceyi yarıladık! Gökgürledi, şimşek çak . Allah vere de r na tellerikoparmaya...— Allem e niz kalem e niz, fukara Yusuf İzzetPaşa’yı Kâzım Karabekir Paşa’yla görüştürmediniz.Şimdi bir de “Fır na telleri kopardı” diyeceksiniz.12’nci Kolordu Komutanı Fahre n Bey’inAnkara’ya gi ğini bildiren telgra götürdüm.Okuyunca “Yaa... ” dedi bir kere... Alt dudağı sark .Refet Bey’in Demirci çetesiyle pusuya düşürüpAnkara’ya zorla götürdüğünü nerden bilecek?..
— Aklımın ermediği, bu adam Anzavur,Bandırma’ya yaklaşınca neden İstanbul’a kaçmadıda, kolordu karargâhım toplayıp buraya geldi?— Tümenlerine söz geçiremeyen Kolordukomutanı oldu mu sen de şaşırırsın!.. Burayageldikten sonra yakından gördüm. Kötü insandeğil... Anzavur’la anlaşmanın yollarını arardıyoksa... Rahmetli Rahmi Bey’in alayını hazırlıksızileri sürmesi de, amansız kalmanın şaşkınlığından...Biraz sustu. İstanbul’a neden kaçmadı bilir misin?Damat Ferit’e güvenemedi. Yeni kabineyi DamatFerit kurmasaydı, İstanbul’a giderdi yüzde yüz...— Evet, olabilir. Damat Paşa’ya güvenememiştir.— Neden güvenemediğini anlamıyorum. İnsanhalifeye bu kadar bağlı olur da, damadınagüvenmez mi? Bir karışıklık r gidiyor. Benim bütünumudum, 24’üncü Tümenin Bilecik’tengöndereceği 3000 kişilik alayda... Alay buraya sağesen ye şirse, Bursa’da, Yusuf İzzet Paşa baştaolmak üzere Millici olmayan kalmaz.— Doğru mu acaba yüzbaşım, gerilerde üçer bin
kişilik adayların kurulabildiği?— Doğru olup olmadığını birkaç güne kadargözlerimizle göreceğiz. Bugün 9 Nisan... Alay 6Nisan’da, Eskişehir’den Bilecik’e doğru yolaçıkarılmış... Birinci tabur nerdeyse yetişecek...Selahattin cigarasını bastırmak için kalkıp oturdu.Gök gürültüleri uzaklaşıyor, şimşekler gitgideseyrekleşiyordu.— Kahve yapsa Şaban...— Yapsa iyi olur ama...— Aması?— Nuri Bey uyanırsa başımızdan savamayız. Helebiraz daha bekleyelim, gelir nerdeyse, Cemil Bey, yada bir haber yollar!..Teğmen Faruk dışarıya kulak vererek biraz daldı,sonra kuşkuyla içini çekti: .— Hâlâ aklım almıyor yüzbaşım... Kabadayılıktabu kadar nam salmış Kasap Osman Bey’in, alayıbaşına giderken, kolordu komutanına rastlayıp
ellerini kollarını kuzu gibi bağlatmasını...— Dedim ya, böyle kıyıcı adamlar çabuk yılıyor!— Ar k birbirimizin dilini de anlamaz oldukiyice... Tümen komutanı “Alayın başına gitmezseOsman Bey, 172’nci Alay dağılır” diye resmen yazıyazıyor. Kolordu onur meselesi yapmış... Alaykomutanlarından birini Bursa’nın ortasındasallandıracak... Evet, bir karşılık ki, şeytanın aklıermez.Yüzbaşı Selahattin pencereye gitti.Sert rüzgâr bulutları dağıtmış, gökyüzündeyıldızlar parlamaya başlamıştı.Ayak sesleriyle kapıya döndüler.Cemil odaya soluyarak girdi. “Merhaba”demeden, lambayı yakmak için kibrit çaktı:— Koştum telgra aneden buraya kadar inanırmısınız? Yüzü yorgundu ama sevinçliydi. Tamamarkadaşlar! Haydi hazırlanın!.. İşe başlıyoruz!— Ne işi?
— Mustafa Kemal Paşa’yla görüştüm. Anlaş kenine boyuna...— Hangi meselede?— Komutan paşa meselesi... “Bursa’da dayanmagücümüzü kırıyor” dedim, “Müdafaayı HukukDerneği’nde, gene bugün uygunsuz konuştu, ‘Sizadamları yüzer yüzer toplayamıyorsunuz, Anzavurbiner biner topluyor. Bu işin çıkarını göremiyorum.’ dedi” dedim.— Kızdı mı?— Bilmem... \"Başka” dedi. “İlle tutturmuş, KasapOsman Bey’i kurşuna dizecek” dedim, “Buradakisubaylar böyle bir işe razı değiller. Çok uygunsuzşeyler olacak” dedim, “Bekir SamiBey’in çalışmalarını da köstekliyor” dedim. “Birazbekleyin! Makine başından ayrılmayın” dedi. Ondakika sonra “İki telgraf yazdıracağım” diye başladı.“Bekir Sami Bey’e gösterdikten sonra, Yusuf İzzetPaşa’nın telgra nı şifreli olarak kendisine verin, iştetelgraf: “Bursa’da Yusuf İzzet Paşa Hazretlerine:Tümeni gözden geçirmek için Bursa’yı
şereflendirdiğiniz öğrenildi. Siyaset ve askerlikbakımlarından en önemli kararların verileceğigünlerdeyiz. Sizin de görüşmelerde bulunmanızfaydalı olacak r. Ankara’ya şeref vermenizi ricaeder, saygılarımı sunanın. Mustafa Kemal. ” İkincitelgraf, “Bursa’da 56’ncı Tümen Komutanı BekirSami Beyefendi’ye: Yusuf İzzet Paşa’ya yazdığımızşifreyi okuyunuz. Bir şey sezdirmeden, kırmadanAnkara’ya gelmesini sağlayınız! Gelmemektedirenirse tutuklu olarak göndermenizi rica ederim.Mustafa Kemal. ” Durun, dahası var: Asıl önemlisi,bize çek ği üçüncü telgraf da şu: “Yusuf izzetPaşa’nın en kısa zamanda Ankara’ya doğru yolaçıkarılması için Bekir Sami Bey’e bütün gücünüzlebaskı yapın! Bunu önlemek isterse, onu da tutukluolarak Ankara’ya gönderin! işin gürültüsüz veçabuk yapılacağını umut ederim. Makine başındabekliyorum. Sonucu hemen telgraflamanızı ricaeder, gözlerinizi öperim. ” dedi. YüzbaşıSelaha n’le Teğmen Faruk hızla yaklaşmışlardı.Kolorduyu teslim almak anlamına gelmez mi, biraz?Selahattin ensesini kaşıyarak biraz düşündü:
— Gelir arkadaş!.. Dünyanın tepetaklakolduğuna, bundan iyi delil istemez! Ne yapacaksınşimdi? Adamları çalyaka edip yola mı çıkacaksın?— Bekir Sami Bey’e telgra verdim. Bir zamandüşündü, bir zaman yüzüme bak . “Neyapacaksınız?” diye sordu. “Telgra paşayavermeden önce bazı tedbirler alacağım. ” dedim.“Doğrudur. Başka çare yoktur. Beni karış rmadan,başarmaya çalışın, gürültüye de meydanvermeyin!” dedi. Direnmesi imkânlarının ortadankaldırıldığını anlayınca paşa boyun eğer, çağrıyıgönlüyle kabul etmiş olur. Telgra eline yarın sabahveririz. Kuzu kuzu yola çıkar... Önce unutmadanşunu söyleyeyim... Boş bulunur da Kasap Osman’ınkapısını açarsak, herif kolordu komutanını asmayakalkar. Uyandırmamaya çalışalım! Şimdi dinleyinbakalım benim baskın planımı...Anla rken sevinçten içi içine sığmıyordu.Kendisini iyimserliğe iyice kap rmış . Plan açık .Hedefe en kes rme yoldan gidiyor, hiçbir yerdetökezlenmeden de kolayca başarılıyordu. Kolordukarargâhında, Yusuf İzzet Paşa’nın tepesine dikilip
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 839
- 840
- 841
- 842
- 843
- 844
- 845
- 846
- 847
- 848
- 849
- 850
- 851
- 852
- 853
- 854
- 855
- 856
- 857
- 858
- 859
- 860
- 861
- 862
- 863
- 864
- 865
- 866
- 867
- 868
- 869
- 870
- 871
- 872
- 873
- 874
- 875
- 876
- 877
- 878
- 879
- 880
- 881
- 882
- 883
- 884
- 885
- 886
- 887
- 888
- 889
- 890
- 891
- 892
- 893
- 894
- 895
- 896
- 897
- 898
- 899
- 900
- 901
- 902
- 903
- 904
- 905
- 906
- 907
- 908
- 909
- 910
- 911
- 912
- 913
- 914
- 915
- 916
- 917
- 918
- 919
- 920
- 921
- 922
- 923
- 924
- 925
- 926
- 927
- 928
- 929
- 930
- 931
- 932
- 933
- 934
- 935
- 936
- 937
- 938
- 939
- 940
- 941
- 942
- 943
- 944
- 945
- 946
- 947
- 948
- 949
- 950
- 951
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 850
- 851 - 900
- 901 - 950
- 951 - 951
Pages: