yok’ sözü burda hiç sökmez! Silahı olmayanbaltasıyla, baltası olmayan ekmek bıçağıyla, bıçağıolmayan sopasıyla karşı duracak... Sopaya güçye remeyenler, yerden üç taş alıp düşmana doğruatacaklar! Yılıp savuşan, kaçıp gizlenen, kendiniMüslüman bellemesin! Allah’tan hiçbir şeygizlenemeyeceğini düşünün, ayağınızı sıkı basın!Düşmandan kurtulamazsınız kaçarak...Düşmandan kurtulmanın yolu, karşı çıkıp erkekçepençeleşmektir. ” diye bar bar bağırmış...Mü üye bakın, bir de Binbaşı Ahmet Zekidenilen herife bakın! Adı neymiş bu mü üefendinin?— Ahmet Hulûsi...Cemil’in yanı sıra giden Teğmen Şevki sinirli sinirligüldü:— Duydunuz mu yüzbaşım!.. Adam, kasabamüftüsü değil, Allah’ın çekilmiş kılıcı...Gözlerini yılan gibi yerde sürüyerek konuşanAkhisar’ın gaga burun müderrisini ha rlayan Cemildişlerini gıcırdattı:
— Hoca kısmından yiğit çıktı mı yaman çıkar!Ali Suavi de sarıklıymış... Şevki’ye bir cigara verdi.Ne yapıyor bizim Dayı Maksut?— Ne yapsın!.. Hep öyle... Boğuşuyor!— Patriyot’u Bekirağa Bölüğü’nden kurtarmakiçin bir şey düşünmediniz mi?— Düşündük... Yakında, arkadaşlar alıpgötürecekler!— Hangi arkadaşlar?— Bekirağa’nın muha z bölüğü subayları... İşeyarayan bütün İ hatçılar, Karakol Derneği’netoplandı. Asıl, Halil Paşa’yı kurtarmak is yorlar.Yanı sıra Patriyot, A f, daha birtakım arkadaşlar dakaçırılacak...Sabaha iki saat kala, yol ayrımına vardılar.Bekir Sami Bey üç arkadaşıyla geçip gidecek,ötekiler Kuşçubaşıların çi liğine sapacaklardı. Albayyolda fikrini değiş rmiş, Cemil’in Yanına TeğmenŞevki’yi değil Teğmen Faruk’u vermeyi nedense
daha uygun görmüştü.Cemil, On Yedinci Kolordu Komutan Vekili BekirSami Bey’in eline eğildi. Hiç âde olmadığı haldekomutanın bahtsızlığına karşı duyduğu saygılıacımayla yapmış bunu... Selaha n’i, Rasim’i,Şevki’yi kucakladı.Ethem Bey konuşkan değildi. Çi lik yolundaatbaşı giderlerken Cemil’in “Kaç kişitoplayabilirsiniz?” sorusuna: “Yeteri kadar” demişti.Sesinde, hareketlerinde, kendisini hiç zorlamadankibardı.Adamlarını, bağırıp çağırmadan, kasın sız,ellerinin, başının, gözlerinin küçücük işaretleriyle yada tek kelimelerle idare ediyor, sözünün hemenyerine getirileceğine, belli ki, güveniyordu.Nitekim Kuşçubaşı çi liğinin sının sayılan boğazavardıkları zaman önde giden iki atlıdan biri dönüpbakmış, Ethem Bey başını sallayınca arkadaşıylaberaber hızlanmıştı.Ethem Bey mavzeri omzundan dizlerine alıpgüven te ğini aç . Arkasındaki adamları da, emir
beklemeden öyle yaptılar.Teğmen Faruk fısıldadı:— Müjde yüzbaşım, başladı bizim eşkıyalık...Boğaz gi kçe daralıyor, iki yandaki kayalar, herdönemeçte biraz daha yükseliyordu.Ethem Bey, bir şey bekliyor gibi yavaşlamış .İlerden üç kısa iki uzun ıslık duyulunca gülümsedi:— Boğaz açık yüzbaşım!Çi lik korucularından biri yolun kıyısındaduruyordu. Ethem Bey Türkçe sordu:— Burada mı Rauf Bey?— Evet!Çi liğe vardıkları zaman güneş epeyceyükselmişti.Gelinlik çağında üç kız, başörtülerini savurarakkoşup geldi. Çerkez töresince Ethem Bey’le yabancıkonukların dizginlerini tuttu.Rauf Bey’le arkadaşları büyük bir çınarın
gölgesinde oturuyorlardı.Bunlardan İzmit Mutasarrı Süreyya Bey’i,Teğmen Faruk; Tufan Yüzbaşı denilen Osman’ı da,Cemil tanıdı.Rauf Bey, elini öpen Ethem Bey’e bir zaman, alıcıgözüyle baktı:— Çok yaşa!. , iyi geldiniz. Geç kalmadınız!Ününü duyduğu Cehennem Yüzbaşı’ya döndü.Yüzbaşı Cemil Bey’siniz değil mi? Tanış ğımızasevindim. Geçin şöyle... Yüzbaşı Osman Bey’letanışıyor musunuz?Yüzbaşılar karşılıklı gülümsediler:— Evet efendim... Tufan Yüzbaşı’yı orduda kimtanımaz?Rauf Bey, üsteleyip Teğmen Faruk’u da otur uama, ayakta kalmak için direnen Ethem Bey’i pekzorlamadı. Anla lacakları sabırla dinleyeceğineinandıran bir sesle Cemil’e sordu:— Bekir Sami Bey, birtakım zorluklarlakarşılaşmış! Sizce bunun sebebi nedir?
Cemil, mille n bağbozumuna, harman sonunakadar karışıklık istemediğine dair Halit Paşa’dandinlediklerini tekrarladıktan sonra kendidüşüncesiniz ekledi:— Bence efendim, işiyle gücüyle uğraşanların,mal mülk sahiplerinin çoğunluğu, yeni durumauymanın yolunu arıyor, bundan umut kesmeyincekımıldamak istemiyor. Alın terleriyle yaşayanlar,bilirsiniz, sonu karanlık işlere kolay a lmazlar. Amabir kere akılları ya mı sonuna kadar dayanırbunlar. Savaş yorgunluğu da hesaplarsak...— Doğru!. , İnandırıp davrandırmak için neyapmalı?— Önce eşkıya olmadığımızı göstereceğiz! Sonra,eşkıyaya düşman olduğumuzu, ille dövüşaramadığımızı ispatlamalıyız... Bozguncuları en kısazamanda sindirmek de şart...— Nasıl? Asıp keserek mi?— Yerine göre... Adamına göre... Dahakes rmesi, düşmana yakın yerlere eldekibirliklerden küçük de olsa kuvvet yanaş rmak
ama... Bunları mutlaka peşin parayla beslemek...Milisleri olsun, ordu birliklerini olsun, köylere,kasabalara bedavadan besletmeye kalkışırsak...— Olmaz, evet... Balıkesir’deki arkadaşlarlameseleyi enine boyuna konuştuk. İşi, dahabaşından eşkıya yasasına dökersek, hiçbir şeyyapamayız! Ethem Bey’e döndü. Sizde biraz paraolacak...— Evet...Rauf Bey, İzmir Valisi Rahmi Bey’in kaçırılançocuğuna karşı 50. 000 lirayı ha rlatmak istemiş,Çerkez Ethem de hiç duraklamadan “Evet” demişti.— Yorgunsunuz! Biraz dinlenin! Akşama doğruyola çıkarsınız! Biraz daha para vereceğim size... İlkmektubumda ağabeyinize yazmış m.Toplayacağınız milislere aylık bağlayacaksın z Hepsi,aylıklarıyla geçinecek. Ayrıca harmanlarınıkaldırmak, üzümlerini, incirlerini toplamak içingündelikçi tutmaya gücü yetmeyenlere deyeterince yardım etmeliyiz! Düşman birbirlerindenuzak, küçük birliklerle ilerliyor. Çok bunalırsanız,
yokluğunu duyduğunuz şeyleri düşman içindekalmış topraklardan sağlamaya çalışırsınız! Silahı,cephaneyi, düşmandan, kapmaya bakmalı. Siz buişlerin acemisi değilsiniz. Burada epeyce silah,cephane var. Cemil Bey iki tane de ağır makinelitüfek ge rmiş... Makineliler, şimdilik işinize pekyaramaz. Yakında kalabalıklaşacağınıza eminim.Faruk’a gülümsedi. Doğru ha rlıyorsam teğmenmitralyözcü... Kuracağı makineli takımından çokyararlanacaksınız. Balıkesir’deki 61’inci TümenKomutanı Köprülülü Albay Kâzım Bey’le aralıksızhaberleşeceksiniz! Gerekli görürseniz Ankara’da20’nci Kolordu komutanı Ali Fuat Paşa’yabaşvurun! O size ne yapmanız lazım geldiğinisöyler. Aydın-Ödemiş çevresinde, 57’nci TümenKomutanı Şefik Bey, iyi kötü bir cephe kurmayaçalışıyor. Aşağıda Balıkesir-Ayvalık çizgisini deKâzım Bey tutmaya bakacak... Şimdilik düşmanaaçık olan yer burası... Vakit geçirmeden Salihlicephesini kurmamız gerek... Bunu başarmak için,ilk işimiz, çevredeki yılgınlığı, direnme gücüneçevirmek olmalı. Burada on beş yirmi atlımız var.Hepsi işe yarar delikanlılar... Uygunsa dayanak
noktanız burası olsun! Bekir Sami Bey’inbaşarısızlığı çevreye yabancılığından... Kim yürekli,kim yüreksiz, kim niçin öyle düşünüyor, sizbilirsiniz! Arkanızda düzenli bir ordu bulunmadığınıunutmayın! Ö eye kapılıp faydasız yere sertlikgöstermeyin! Beraber çalışacağınız Cemil Beyhepimizin saygı duyduğumuz ünlü bir savaşçıdır. İlkvuruşma derslerini, Tevfik ağabeyiniz gibiMakedonya’da aldığı için, çete savaşlarının daustasıdır. Kendisinden düzenli vuruşmalarda nekadar yararlanacaksanız, çete çarpışmalarında da, okadar yardım göreceksiniz. Buradan birkaç arkadaşalmak ister misiniz?— Hayır efendim... Şimdilik istemez. Buradakiarkadaşlar, biz gelinceye kadar, çi likteki silahları,cephaneleri korusunlar, yeter.— İyi... Cemil’e bak . Salihli cephesi için gözümarkada kalmayacak değil mi Cemil Bey?— Elimizden geleni yapacağız efendim.— Teşekkür ederim. Ethem Bey’i koruyun.Genç r. Teşkila Mahsusa’mızın atak düzeni içinde
bulunmuştur. Baskıncı birliklerin ancak arkalarındadüzenli ordu varsa, faydalı işler görebileceğinikendisine sık sık ha rlatmanızı isterim, inşallah pekyakında sizi Salihli cephemizdeki topçu birliklerikomutanı olarak selamlayacağız.Cemil, dalgın, teşekkür e . HamidiyeKruvazörü’nün ünlü süvarisi, eski Bahriye NâzırıRauf Bey’in “Teşkila Mahsusa’mız” sözünedalmış . “Paşalar memleke en çıkıp gi ktensonra, İ hat Terakki’nin büyük şefi bu mu acaba?”diye düşünüyordu.* * *İkindiye kadar uyudular, akşam yemeğini erkenyediler. Yola çıkmadan önce Rauf Bey, hepsini,büyücek bir kasanın önüne götürdü. İngilizlerinelinde esir bulunan Kuşçubaşıoğlu Eşref Bey’inküçük kardeşi on al yaşındaki Ahmet Bey’denanahtarı istedi, kasayı aç , içindeki paralardan 30.000 al nı saydırıp aldı, yerine bir küçük makbuzbırakarak torbaları Ethem Bey’e teslim e ktensonra Ahmet Bey’in omzunu gülümseyerek okşadı:
— Para tamam. Babanızın oğlu olduğunuzuispatladınız, teşekkür ederim! Eşref Bey’e, ilkfırsatta, bildireceğim! Sağ olun!Yola çık kları zaman on bir atlının en keyiflisiCemil’in emir eri Kör Şaban’dı. Çi liğin berberinekara sakalı kazı ğı için on beş yaş gençleşmiş, atasıçrar sıçramaz üstüne bir heybet gelmişti.Çerkez delikanlılarıyla pek kaynaşamamış amaEthem Beylilerin “Bayraktar” dedikleri Hacı Ömer’leşakalaşmaya başlamıştı bile...Hacı Ömer Kayseriliydi, irikıyımdı. Ablak sura nıkara sargı gibi ikiye bölen pos bıyıklarıyla gerçektenkorkunçtu.Başındaki Laz başlığı, avcı biçimi ceke , genişkülot pantolonu, mahmuzlu çizmeleri, giyimekuşama çok meraklı olduğunu meydanakoyuyordu. Beline, kocaman bir tabancayla kolkadar bir Dağıstan kaması takmış, göbeğinibüsbütün şişiren kat kat fişekliklerin üstüne bir dekocaman dürbün sallandırmıştı.Seferberlik askerliğini nerde yap ğı belli değildi.
Şaban kurcalamayı uza nca somurtmuş, birtakımcepheler sayıp, birtakım birlik numaralarısıralamış , ama savaşın sonunda Balıkesir’e nerdengelip Ethem Bey’in Yanına nasıl kapılandığı gene debulanık kalmış . Yürekli mi, yüreksiz mi, kurnaz mı,aptal mı olduğu da bir türlü sezilemiyordu.Küçük kafile, öncülerden dört beş yüz metrearalıkla boğaza girerken Kör Şaban, Bayraktar HacıÖmer’e sordu:— Bu bayraktarlık, savaş meydanında olaysancağı çektiğinden mi kaldı Hacı Ömer Ağa?— Neye sordun kör domuz?— Şu yüzden sordum ki... Alay sancakları, ateşboylarına pek sokulmaz.— Ne demeye çıkıyor bu laf, oğlum Kör Şaban?Senin gibiler dövüşürken biz gölgelikte yanladıkda...— Vay, bu da mı var? Hiç aklıma gelmediydi.Benim demem, bayraktar kısmı, az biraz geridekalırsa, usanır! Başkaca... Bayraktar kısmı, önde
gitmeye alışık olduğundan... Alışıklığı bozulunca,yüreği üzülür. Savaş anlarında senin canınüzülmüştür iyicene... Can üzüntüsünün birincibelir si, göbek sarkar. Boynun boğazın kilisedireğine döner. Seni her hayvan çekemez.Sıçranacak yerde sıçrayamazsın. Esir gidersin...Benim bir gözüm savuşmakta olacaksa, senin ikigözün savuşmakta olacak... Esen yeldenkuşkulanıp düşman yetişmeden hoplayacaksın...— Oğlum bu kadar aklın vardı da, neden esin yibilip Akhisar’dan savuşmadın da, Gâvur Efe’ninKopil çetesine maskara oldun?— Sen bize bakma kardaş... Biz tekgöz mille ,sizin gibi açıkgözlere benzemeyiz. İşler bazı bazıbizim kör yanımıza rastlar.— Şeytan taşlar gibi, seni taşladı mı Gâvur Efe,demek?— İyi bildin! Şeytan taşlar gibi...— Neye taşa tuttu seni? Borcun morcun vardı davermedin miydi?
— Ne borcu?— Olur ya... Evine gidersin de, navlunu çeteleyeyazdırırsın...— Vay başıma!.. Sizin Kayseri’de, bu aksatanınveresiyesi de mi var?— Alıcısına göre oğlum... Dini bütünMüslümansa... Borcunun kölesiyse...— Demek o zaman?— O zaman, zanaa nın eri sa cı, duvara bir çizgiçizer. Sen de adam gibi adamsan, elin bolalıncaborcunu götürür verirsin!— Nerde bulsun fukara Gâvur Efe, sizin gibicennetlik müşteriyi? Bize kızması, evine konukgitmediğimizden besbelli...— Değiiil... Bana sorarsan, Gâvur Efe gibilerde,kancık it sezgisi olur Körağa... Bunlar dünyanınkendilerine uyduğunu Osmanlı padişahından öncebilir. E klerinin yanlarına kalacağını anladılar mı,bunlara güç yetmez.
— Yok yahu!.. Gâvur Efe kava nda sezgi nearasın!.. Herif, bildiğimiz git gel akıllının biri.— Git gel akıllı ne demek? Aklı gidecek, dönüpgelince gövdeyi yerli yerinde bulacak, he mi?Bulamayınca ne halt edecek bu git gel akıl?.. Birazbekledi. Sana dedim Körağa! Gövdeyi yerindebulamayınca?.. Sende bu sorunun karşılığı yok mu?Peki! Dinle: Koynun koltuğun öteberi doluolduğundan sana yiğitlenmedi Gâvur Efe...Ellerindekini bırak ktan sonra, tüfeği kapıpkurşunları karnına doldurmayacağını bildi.— Kim doldurmayacak?.. Biz mi? Doldururdukki, Allah’ın izniyle, hiç bakmazdık... Binbaşımızsalaydı, gör neler olurdu!— Neden salmadı?— Sırası değilmiş...— Anladım! Tüfek oyunundan bundan iyi sırasımı olur?.. Cemil’in güldüğünü anlayınca sözüdeğiş rdi, belki o dakka sırası değilmiş r. Dakkadediğin, bir yerde kazık kakmaz, rt rt geçer.Ortalık kararınca, tüfeği alıp çıkacak n Körağa...
Rastladığın yerde a p düşürecek n!.. Hesabınısoracak hükümet olmayınca, adam Gâvur Efegibisini bi rmez mi? Böylesini bu sıratemizlemeyince ne zaman temizleyeceksin?Bunların pisliği nasıl kalkacak ortadan?.. Tuh!Cennete gitme fırsatını kaçırmışsın!Cemil, “Bayraktar haklıya benzer. ” diye başınısalladı. “Bayraktar” sözüyle, köyde gördükleri KızEfe’yi ha rlamış . Sol cebini yoklayarak Neriman’ınmektubunu hışırda . Mektup acele yazılmış .Doğacak kıza ad bulması isteniyordu. Oğlan olursa,Ömer koyacaklarmış. -. . Çocuğun ne zamandoğacağını hesaplamaya çalıştı.Mektuba sevinmiş ama, bu sevinç öyle pek aşırıdeğildi. Karısını ha rladıkça özlüyor, bu özleyiş bazıbazı, kendisini bulanık rüyalara atan cinsel isteklerhaline geliyordu. Çoğu zaman rüyalarındakikadınların Neriman’la bir ilgisi yoktu. Bunlar,Neriman’ken, apansız Şam’da, Kudüs’te tanıdığıArap kızları oluveriyorlar, ya da, Avusturya’nın sarısaçlı, kalın sesli güleç kadınlarına benziyorlardı.Makedonya’dan beri doludizgin sevmemeye,
bırakıp gitme zorunluluğunu, her zaman ha rlayıpkendisini gemlemeye alışık . Mektubun verdiğisevinç, galiba bunun için, ağırbaşlı ağabeysevinciydi. Neriman da mektubu, evlenme la olmadan önce yazdıkları gibi, “Ellerini öperim” diyebi rmiş . “Bir, Cemil abi sözü eksik” diyegülümsedi. Neriman’ın ayrılıklara alışıklığı küçükrütbeli subay kızı olmasından ileri geliyordu.Babasının ömrü de, ayaklanmaların ardı sıra,Arnavutluk’tan Yemen’e, Yemen’den Arnavutluk’akoşmakla geçmiş . Sonra kocasını bekledi. Şehithaberiyle canevinden vuruldu. “Daha sonra da,1914’ten bu yana bizim için ölmüş dirilmiş r.Elbirliğiyle pişirdik kızı... Fukaranın yüreğini süngeredöndürdük... ”— Neye gülüyorsunuz yüzbaşım? Kayserilinindediklerine mi?— Değil Faruk Efendi... Kendime gülüyorum.— Neyinize?— İstanbul’da sürekli bir yorgunlukduyuyordum ya... Söylemiş m. Kaç gündür serseri
olduk dolaşıyoruz. Üç gecedir uyumadımdoyasıya... Gündüzleri birkaç saat kes riyorum okadar... Öyleyken ne yorgunluk var, ne cansıkın sı... Demek, biz sürünmeye alışmışız iyice...Sürünmek olmazsa sudan çıkmış balığa dönüyoruz.Sürünme başladı mı, keyifleniyorum anlaşılan,kendi kendime böyle sırıtıyorum.Bu söze Ethem Bey de güldü, yola çık klarındanberi ilk defa kendiliğinden konuştu:— Halit Paşa sürünmekten korkmuş olmasınCemil Bey?.. Gerçekten yürekli adamdı. Rauf Bey’eanlattıklarınıza şaştım.— Olabilir, evet... Sürünmekten korkmuştur, iyibuldunuz, Halit Paşa, alış ğı güvenlik düzenininapansız bozulmasından yıldı. Kendisini kovuşturanhüküme n başken ne gitmek, arslanın ağzınagirmek... Rauf Bey’in efeler için söylediğini hatırladı.Size bir şey soracağım: Rauf Bey, Aydın-Ödemişcephesindeki efelerden söz e . Sizce, Demirci Efe,Yörük Ali Efe bir işe yarar mı bu karışıklıkta?— Yarar... İki kere öksürdü. Düşman birliklerle
yükleninceye kadar... Duraklayarak konuşuyor,kelimeleri ölçüp biçiyordu. Geçitleri, köprüleri boşbırakmış oluyorlar. Asıl faydaları, çevredeki yılgınlığıönlemek... Bozgunluğun başıboş yayılmasınameydan vermemek... Buralarda eskiden beritöredir, bir efe dağa çık mı, çevresindeayaktakımının şuna buna sataşmasını istemez.Çünkü o çevrede yapılan bütün işler kendisindenbilinir.Arada bir susup ileriyi dinliyordu. Eşkıyalığın,çevresinde bir çeşit güven sağlamasındakiçelişmeye dair bazı geçmiş olayları anla . Sesinde,az konuşan insanların, kendilerini zorlamadan,sözlerine yükledikleri inandırıcılık vardı.Boğazın çıkış yerinde, öncüler kuşkulandırın birşey sezinlememiş olmalılar ki, Ethem Bey’in ikide birdurup kulak verdiği işaret gelmemişti.— Hızlanalım mı biraz efendiler!..— Siz bilirsiniz!..Ethem Bey hayvanı tırısa kaldırdı.
Hızı kesip artırmadan bir saat kadar böyle gittiler.İlerdeki karal lar seçilince Ethem Bey, Çerkezcebir şeyler söyledi. İki delikanlı hemen hayvanlarınısürdüler.Cemil sordu:— Ne oluyor Ethem Bey?— Hiç... Ha z enişte bizi yol kavşağındabekleyecek . İlerdeki karal onlar değilse, boşunavakit kaybedeceğiz bekleyip... Akhisar’a gecegirmek istemiyorum. Çünkü... Bir değirmen vardırkasabaya iki saat beride... Orada geceleyeceğiz.— Niçin doğruca Tevfik Bey’in Yanınagitmiyoruz? Akhisar’a uğramak şart mı?— Şart!Sabahleyin, Rum değirmenci, büyük havuzunyanındaki salkım söğütlerin al na hasırlar, şilteler,halı yas klar koşturmuş, delikanlılar, hayvanlarıeğerleyeceklerine Ha z eniştenin emriyle büyüksilah temizliğine girişmişlerdi. Ethem Bey, belli ki,hemen yola çıkılmak niye nde değildi, Rauf
Bey’den aldığı paraları, gün doğmadan iki atlıylaağabeyi Tevfik Bey’e yollamış . Bu da tasarladığıişin tehlikeli olduğunu meydana koyuyordu.Ununu öğütüp gitmek üzere olan bir müşterininatlarını arabasından çözdürmüş, hiç kimseninhabersiz ayrılmamasını değirmenciye emretmişti.Bol şekerli taze süte değirmen çöreği doğrayıpyediler. Arkadan demli çaylar geldi.Delikanlının silah temizlemesine imrenenTeğmen Faruk da mavzerini sökmüştü.Ethem Bey, Cemil’in parabellumunu görmekistedi.Cemil, tabancayı namlusundan tutup uza .Ethem Bey, beğenerek evirip çevirdi:— Çoktan beri mi taşıyorsunuz bunu?— Hayır, buraya gelirken bir arkadaşla değiş k.Ba al olduğu için şehir içinde zor oluyormuşgezdirmesi... Benimki mavzerdi. Daha küçük çaplı...— Hiç denediniz mi?
— Hayır!— Mermisi?..— Var, epeyce...— Öyleyse hadi yakın birkaç mermi... AğabeyimReşit Bey çok övdü atıcılığınızı...— Yok canım... Eskiden atardım biraz...Çoktandır denemedim!— Olsun! El, hünerini unutmaz!Cemil, uygun bir hedef aradı, pek özenmeden,gevşek a , salkım söğüdün treyen dallarındanbirine konmuş küçük kuşu düşürdü.— Unutmamışız pek... iki eli kanda olsa“Binbaşısını” gözetleyen Kör Şaban, “İşe bak işe...Gördün mü bayraktar!” diye dizlerini sevinçledövmeye başlamış . Çerkez delikanlıları da işlerinibırakıp yaklaştılar.Cemil kırk adıma konulan iki yumurtayı da vurupdağı nca Kör Şaban dirseğiyle Bayraktar HacıÖmer’in göbeğini dürterek kasıldı:
— Nasılmış bu böylece Bayraktar Ağa?.. Nasılmışbenim binbaşımdaki bu a cılık?.. Mavzeri de böyleatar benim binbaşım, topu da böyle atar. Bilekgücüne dikkat isterim... Ve de yürek gücüne dikkatisterim.Çayı tazeleten Çerkez Ethem, Cemil’e biraz dahaısınmış, eski olaylardan anlatmaya başlamış .Babası Ali Bey “ekmeğinin hasmı” bir adamdı.Ağabeylerini subay yap ğı halde, kendisini çoksevdiği için yanından ayırmak istememiş, buyüzden okur yazarlığı ilerletme rsa nıbulamamıştı.— N’oldu ayırmak istemedi de... Kısa kısa güldü.1912’den beri dört defa görüştükse o kadar...Balkan Savaşı’nda atlı başçavuştuk! ÇürüksuluMahmut Paşa, kolordusu karargâh muha zı ikenÇongrı savaşına girdik. Yendi Bulgar bizi, Çatalca’yaçekildik. Rahmetli Süleyman Askeri Bey, Eşref Bey,savaştan sonra bırakmadılar bizi... Teşkilâ Mahsusa’ya aldılar. Rauf Bey’le Dünya Savaşı’nınbaşlarında Afganistan’a gitmek için yola düştük.Oralarda İngilizlere karşı isyanlar çıkartmayı
düşünmüştü Enver Paşa hazretleri... Torbalarlaal n götürüyorduk, İngiliz’in kurduğu ağları,pusuları söküp geçemedik. Rahmetli Yakup CemilBey’i tanırsınız değil mi?— Tanırım!— Öyle ya, Patriyot Ömer Bey’le yakınarkadaşsınız! Yakup Cemil Bey’le beraber,Batum’da bulunduk!.. Sonra Enver Paşa hazretleribizi Yanına başçavuş aldılar... Biraz daldı. Evet,sürüne sürüne gelip saplandık bu batağa...Asker, silah temizliğinden sonra, sökük dikmiş,noksan düğmeleri tamamlamış . Eğerlerin,dizginlerin, gemlerin, kamçılarla kamaların bütüngümüşleri parla ldı. Sonunda herkes çizmesiniboyadı. Böylece, küçük müfreze, başkomutanıngözden geçirmesine hazırlanmış oldu.Ethem Bey, saatine daha sık bakmaya başlamıştı.Teğmen Faruk dayanamadı, sordu:— Ne bekliyoruz?— Akhisar’a girme saatini...
— Uygun saat hangisi?— Millet tam Cuma namazı kılarken...— Öyleyse niçin bu kadar erken yola çık kçiftlikten?— Akhisar kalesindeki gözcülere görünmekistemedim.— “Baskın basanın” mı diyorsunuz?— Evet!— On beş, yirmi bin nüfuslu bir kasabayı onkişiyle bassanız da, baskın basanın mı olur?— Akhisarlılar, bizim gerçek sayımızı bilirler FarukBey!— Ne yapacaksınız Akhisar’da?— İşe başlayacağız!— Hangi işe?— Yılgınlığı önlemek işine... Yılgınlığın hiçbir işeyaramadığını anlatacağız!.. Hiç kimsenin yılgınlığasığınamayacağım... Biz Akhisar için dövüşe
çıkıyoruz! Akhisarlıların yılmaya ne hakları var!Cemil, konuşmayı başından beri umursamadandinliyordu. Ethem Bey’in bu sözüyle ilgilendi...Kolordu Komutan Vekili Albay Bekir Sami Bey’inbeceremediği bir işi, orduda ancak inzibatçavuşluğuna kadar yükselebilmiş yan cahil biradamın on kişiyle başarmayı göze alması gerçektenşaşılacak şeydi. Akhisar’da en azından beş bin Rumvardı. “Bunlar en azdan beş yüz tüfekli çıkarırlar.On kişiyle bu kadar silahlı insanı basmaya kalkmakdelilik... Böyle bir baskını basana kim verir?Akhisar’ın Hıris yanları ha alardır te k üstünde...Te kteki insanları baskınla şaşırtacağına nasılinanıyor bu Ethem Bey?.. ”Ethem Bey’in planına ne kadar güvendiği,yüzündeki rahatlıktan belliydi. Bir akrabadüğününde ağırlanan saygılı bir konuğabenziyordu. Yüreğinde en küçük bir kuşku yoktu.Ne sesi değişmiş , ne bakışları... Gözlerinin donukçakırlığından, deminden beri hiçbir tedirginlikgeçmemiş . Sanki yapacağı işte, ne kendisi içintehlike vardı, ne de, hiç kimseye bir şey
danışmadığından, sorumluluklarını yüklendiğiyanındakiler için... “Korkmazlığı bilgisizliğindengeliyor desem, o zaman, hiç değil, bir kerecik olsundanışması lazımdı. Nedir bu peki?.. ”Ethem Bey, bu soruyu duymuş gibi, belli belirsizgülümsedi:— Karşısındaki direnme gücünü yenip düşmantoprağına giren bir ordu kasabaları, köyleri, birerikişer manga askerle nasıl tutar? Arkalarındakibüyük kuvvetlere güvenerek değil mi? “Hani bizimarkamızda güveneceğimiz büyük kuvvet” midiyeceksiniz? Var. Çerkez Reşit kardeşler... Reşitağabeyimle Tevfik ağabeyim şimdilik buralardabirer tümene bedeldir... Utanarak yere bak .Neden kaçırdık, bozguna yakın Rahmi Beyağabeyimin oğlunu? İzmir çevresinde Ethem’e ünsağlamak için... Yoksa biz Rahmi Bey abiyedokunacak adam mıyız? Saa ne bak , on beş adımötede duran Bayraktar Hacı Ömer’e eliyle işarete . Bombaları da taksınlar. Birazdan te işedeceğim!..Cemil’e göz kırp . Bu göz kırpmakta, hiç
kurnazlık yoktu.Beklediği saat gelince, telaşsız ama çevik kalk .Subaylara “Buyrun!” deyip yürüdü.Hayvanların dizginlerini tutarak dimdik duranyedi kişilik ordusunu dikkatle gözden geçirdi. KörŞaban’ın önünde biraz fazlaca durdu. GözleriCemil’in emir erinde, bayraktara emretti:— Şaban Ağa’ya, Akhisar’da iyisinden birçizme... Şimdi yedek bombalardan iki bomba...Tamam!.. Çekiniz beylerin hayvanlarını.Cemil’le Faruk’un binmelerini bekledi. Sonrakendisi atladı.Kasabanın ilk evlerine kadar eşkinle gelmişlerdi.Ethem Bey, orada hızı kes . Eniştesini çağırıp birşeyler söyledi.Akhisar’ın ana caddesi gene düşmanbayraklarıyla doluydu. Rüzgâr bunlarıdalgalandırıyor, ortalığa aklı mavili bir karışıklıkveriyordu.— Gösteriş yapıyorum sanmayın Cemil Bey...
Yunan girmeden önce buraya ye şmemiz lazımdı.Manisa’nın düşmesi, işimize yarayacak...— Anlamadım.— Yılgınları utandıracağız. İlerisi için çok işimizeyarayacak bu geliş... Yunan girdikten sonragelseydik bu kadar etkileyemezdik! Çünkü,yılgınların çoğu bizden yana geçmiş olurdu.— Ateşe tutulmak hiç mi yazılı değil hartada?— Hayır!.. Delinin biri, belki böyle bir halt etmeyekalkar ama, binde bir... Akhisarlılar, kılımızadokunurlarsa, iki güne varmadan kasabanın dörtyandan ateşe verileceğini bilirler. Salihli’denBandırma’ya, Çanakkale’den Adapazarı’na kadarbütün Çerkezler koşar gelir. Bir dakka...Bir dükkânın önünde duran şişman bir adamıçağırdı:— Sen de mi bayrak astın Sarafım Çorbacı?..— Gönlümle asmadım Ethem Bey... Sen beni bilirmisin!..
— Bilirim. Şimdi herkes indirecek... Senhepsinden önce indirmiş ol...Gülümsedi, geçti:— Metropolite haber yolladım. Birazdanbayrakların hepsini indirecekler. Biz şimdi, doğrucaBüyük Cami’nin kapısını tutacağız. Kahvecinargilelerimizi ge rene kadar, Müderris Nizame nHoca Efendi de namazını bitirir çıkar.— Tanıyor musunuz?— Şimdiye kadar müderris takımıyla hiç işimolmamış . Bu yüzden daha tanışmadık. Reşat Beyönceki gece, başınızdan geçenleri anla . Bencetanıştık sayılır.Büyük Cami’nin karşısındaki havuzlu kahvedekimseler yoktu. Atlardan inip oturdular.Kambur kahveci nargileleri ge rdiği zamancamidekiler birer ikişer çıkmaya başlamışlardı.Hayvanlar duvarın gölgesine çekildiğinden,nargile içen üç kişiyi, önce hiç kimse umursamadı.Fakat, dükkânlarına gitmek için sokaklara sapmak
isteyenleri silahlılar “Yasak” diye durdurtupmeydana sürünce telaş başladı.Cemil oturduğu yerden, ana caddenin iki yanınıda görüyordu. Bayrakları hızla indirmeyebaşlamışlardı. Bu işi kadınlar yapıyordu. “Sindiherifler sahiden... Aferin Ethem Bey!.. ”Çerkez delikanlılardan biri koşarak gelmiş, Beyinkulağına bir şeyler söylemiş . Ethem Bey, ne olupbi ğini subaylara da bildirmiş olmak için Türkçekarşılık verdi:— Silahlarını atmasınlar! Arama yapmayacağız!Kaymakam bey camide miymiş?— Evet!— “Buyursun da çay içelim, dedi. ” dersiniz!Müderris Nizame n Hoca’yı da alıp gelsin... Eniştenerde?— Öteki işe gitti.— Peki... Koşarak uzaklaşan delikanlıya bak .Camideki millet silahlarını saklamaya kalkmış...Baskın basanın, sözü her zaman doğrudur Cemil
Bey... Nargilesinden birkaç nefes çek . Doğrudurevet... Belki ömrünüzde yalnız bir defa doğruçıkmaz. O zaman da siz, hiç kimseye neden doğruçıkmadığını anlatamazsınız, çünkü, ölmüşbulunursunuz!Camiden çıkanlar duvar diplerinekümeleniyorlardı.Yaşlı başlı birkaç kişiyle, Çerkez olanlar yaklaşıpselam verdiler. Yaşlılar oturdu. Gençler ayakta kaldı.Reşat Bey’le Kâmil Bey, kendilerinden yanaolanların ürküntüsünü dağıtmaya uğraşıyorlardı.Kör Şaban’ın “Badembıyık” dediği Doktor Neca Bey, gözlerinin içi gülerek geldi, önce Cemil’in,sonra Ethem Bey’le Faruk’un ellerini sıktı:— Buna tepeden inme derler Ethem Bey...Caminin ortasına gülle düşseydi içerisi ancak bukadar karışırdı? Neden döndünüz siz? Rasim Beynerde?— Bekir Sami Bey’le birliklerin başına gi .Kaymakamla Hacı Nizame n Hoca namazı
bitirmediler mi daha?— Namaz mı kaldı efendim?.. Herifler altlarınapislediklerinden aptestleri de gi tantuna... Tabanıyanmış it gibi döneliyorlar caminin içinde... Tövbeeden hangisi, iman tazeleyen hangisi... Herifleriyeniden Müslüman e niz Ethem Bey. Bu sevaplacennetliksiniz!Kaymakam arkasında Nizame n Hoca’ylayaklaşınca Ethem Bey edeple ayağa kalktı.Kaymakam hızlanıp etekler gibi selamladı:— Aman efendim... Aman kerem buyrun... Hoşgeldiniz kasabamıza... Safalar getirdiniz!— Şöyle geçin!.. Oturun siz de hoca efendi!..Kaymakamla Müderris Hacı Nizame nHoca’dan sonra herkes camiden dışarı uğramış,meydanda üç yüz kişiye yakın adam toplanmış .Nöbetçiler geleni bırakıyorlardı ama, gitmekisteyeni koyuvermiyorlardı.Çerkez Ethem Bey, Metropolit’i de saygıylakarşılayıp oturtmuştu.
Hiç kimse konuşmadığı için meydanda çıt yoktu.Ethem Bey, sesini herkese duyuracak kadaryükselterek söze başladı:— Dün gece buradan, Bahriye Nâzırı RaufBeyefendi’nin başkanlığında, bir heyet geç .Akhisarlılara padişahımızın selamını ge rdi.Padişahımız hepimize selam etmiş... Müslüman,Hıristiyan bütün kullarına...Önce bir iki kişi, “Çok yaşasın” diye seslendi,sonra, “Padişahım çok yaşa!” bağır sı yansıyarakcaminin kubbesini güm güm gümletti.— Padişahımız demiş ki... “Me n olsunlar”demiş... “Bu kara günler geçicidir. ” demiş... “Olupbitenleri Tanrı’nın sınavı saysınlar, ona göredavransınlar. ” demiş... “Kötüleri içlerindentemizlesinler, birbirlerine destek olsunlar. ” demiş...“Hükümete güvensinler. Yabancı ordularyurdumuzdan er geç gidecek r. Herkes hesabınıona göre tutsun ki, sonra zarar etmesin. ” demiş...Duydunuz mu? İyi anladınız mı?— Anladık! Çok yaşasın... Dünya durdukça
dursun! Selamı getiren gönderen de sağ olsun!..— Siz de sağ olun... İzmir’imize düşmanınçıkması, biliyorsunuz, geçicidir. İmzaladığımızateşkes anlaşmasında böyle bir şey yok... Hükümetbu meseleyi İngiliz, Fransız hükümetleriylekonuşmaya başladı. Yakında her şey düzelecek...Akhisar Hıris yanları, istemezlerin sözünekapılmasın!.. Osmanlı Devle ölmez, ölmeyecek r.Yabancı bayrak asanların kusurlarına bakmıyorpadişahımız bu seferlik... Bundan sonra taşkınlıkedenler, salt kendilerine kötülük etmiş olmazlar,bütün dindaşlarını belayla sokarlar. Doğru muyumMetropolit efendi?Metropolit soruyu telaşla karşıladı:— Çok doğru Ethem Beyefendi!Şişman Metropolitle gaga burun müderrisinyüzleri kül gibiydi. Nizame n Hoca’nın sivri gırtlağıinip çıkıyor, ölüm korkusuyla hıçkırık tu uğu için,sıska gövdesi depreme uğramış gibi sarsılıyordu.— Allah Kuran’ında, “Kötüsü gelirse, savaşmakMüslüman’a farzdır” demiyor mu hoca efendi?
— Diyor Ethem Beyefendi oğlum!..— Dinimizde düşmandan yılmak var mı?— Yok hâşâ...Bu sırada, uzaktan bir gürültü koptu. Meydansoluğunu keserek kulak verdi. Birisi, aralık aralık“Allah... Can kurtaran yok mu? Allah Allah!” diyebağırıyor, bu bağır ların arasından kadın çığlıklarıduyuluyordu.Köşeyi ikisi kadın olmak üzere altı kişi döndü.Kadınlar göğüslerini yırtarak, saçlarını tutamtutam yolarak çırpınıyorlardı. Arada bir, “Allah”diye bağıran, gitmemek istedikçe, Bayraktar HacıÖmer’in vurduğu dipçikle yere yuvarlanan herif,Akhisar’ın ünlü kava Gâvur Efe’ydi. Elleribağlanmış olduğu için, dipçiği yeyip yüzükoyundüştükten sonra omuzlarından tutup kaldırmaklazım geliyordu. Kasabanın kıyısındaki evindenburaya kadar böyle düşe kalka ge rildiği için üstübaşı toza bulanmış, burnu kanadığından çenesi cılkyere yara gibi kızarmıştı.
Kalabalığı uzaktan görünce, dehşete kapılmışolmalı ki, can korkusuyla sesini alabildiğineyükseltmek istedi. “Allah” kelimesinin son hecesiniuza rken ses birden kısıldı. Boğazlanan hayvanhırıl sına döndü. Buna herkesten çok kendisişaşmış gibi susup durdu. Bileklerinden bağlı elleriniiki kere çenesine vurdu. Yediği dipçikle sendeledi.Doğrulunca bağlı ellerini kafasından yukarıyakaldırdı. Ne düşüdüyse düşündü, birden koşmayabaşladı. Elleri bağlı olduğundan koşarken besiliördek gibi yalpalıyordu. Arada bir hızlanmak içinhoplaması, Kör Şaban’ın taşlara şaşırtma vermekiçin hoplamalarına benziyordu.Gâvur Efe, koşa hoplaya kahveyi tutmuştu.Durup dört yanına bak . Gözleri yuvalarındanuğramış, solukları ağzına sığmadığı için sura morarmış . Noksan dişleri, aralık duran ağzınakuyu karanlığı veriyordu. Uzun bıyıklarına, çalımlızeybek kılığına rağmen, herifin üstüne, dayakyemiş bir kocakarı hali gelmişti.Oturanların içinde Ethem Bey’i seçince, ikihoplamada gelip önünde kendini yere attı:
— Bağışla pis canımı, aman beyim!.. Çizmeleriniöpmek istedi, Ethem Bey ayaklarını çekince,yüzünü yere sürerek yalvardı. Pis canımı bağışla EfeAğa... Ben bunlara aldandım... Bu sarıklı papasa...Bu Nizame n Hoca pezevengine aldandım!Tanıklarım var...Ethem Bey, Müderris Nizamettin’e döndü:— Böylelerini, kasaba içinde yaşatmak var mıbizim şeriatımızda hoca efendi?Nizame n Hoca, bir an sallandı, sonra gözlerinikapayarak duyanları şaşırtan bir kolaylıkla fetvayıbastı:— Yoktur Ethem Beyefendi oğlum!.. Böylesiningebertilmesi helal...Toprağa lki ölümüyle kapanmış olduğuanlaşılan Kavat Gâvur Efe’nin hem sözlere kulakverdiği, hem de anlayacak halde olduğu meydanaçık . Herif, bir yekinişte, iki dizi üstüne gelmiş,hırıl lı sesiyle Müderris Hacı Nizame n HocaEfendi’nin gelmişine geçmişine sövmeye başlamıştı.
Ethem Bey elini, “kaldırın” anlamına salladı.İki Çerkez delikanlısı herifi kollarından tutupsürüdü.Herkes gibi Cemil de, çınar dalında sallananilmekli ipi o anda fark etmiş . Birden oraya girmekiçin davranınca, Faruk kolunu tuttu.İnsanla dolu meydan taş kesilmişti.Kavat Gâvur Efe, ilmekli ipi görünce kuduz it gibiuluyup ileri geri zorlayarak kısık, çatlak sesiylebağırmaya başladı:— Bırakın beni... Salıverin oh yiğitler... Karıge receğim Ethem Bey’ime... Canımı bağışlar obenim! Pis canımı bağışlar. Gün görmemiş karılarvar bende...Bayraktar Hacı Ömer, arkasından yanaşıp bireliyle ağzını kapa , dizini beline dayayarak gövdeyikanır p ilmeği boynuna geçirdi. Enseden çekipdüğümü sıkıladıktan sonra, “Hayda!” diye bağırdı.İpin öteki ucu bir a n eğerine bağlanmış . Ufaktefek bir Çerkez delikanlısı, a , geminden tutarak
gelin götürür gibi çekince, Kavat Gâvur Efe’ninayakları yavaş yavaş yerden kesildi. İki kere sarsılangövde yavaş yavaş uzamış, rüzgârla sağa soladönmeye başlamıştı.Meydanı gerçek ölüm sessizliği kapladı. Kadınlar,ya uzaklaş rılmış ya da bağırmanın faydasızlığınıkestirip susmuşlardı.Cemil, bu kadar ince bir ipin, bu kadar ağır birgövdeyi nasıl çekebildiğine şaştı.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜMDÖNEMEÇ1Akşam oluyor, rüzgâr gi kçe sertleşipsoğuyordu.Cemil, boynundaki ik atkıyı sıkıladı, yamçıyıdizlerine sardı:— Üşümüyorsun ya, Körağa?Bir at başı sol gerisindeki Kör Şaban, başınısalladı:— Yok binbaşım, üşümek de neymiş!..— Neymiş ama, dişlerin takırdıyor.— Takırdaması başka...— Korkudan mı sakın? Üç keredir, “Bursa’yı gecebastırmadan tutar mıyız ola?” dedin!..— Dedik, evet... Gece bastırmadan tutsak iyi...Cemil yan gözle, Kör Şaban’ın yüzüne bak .
Körağa'nın sura asık . Dursunbey’den bu yana,her nedense keyfi kaçmış . Keşfe ilk defa çıkmışacemi er gibi sesi tedirgin, gözleri kuşkuluydu.Cemil’e bir şey belli etmemeye çalışarak, yürüyüşükendi aklınca düzenliyor, ilerdeki yolcularaye şmek, geridekilere tutulmak istemiyordu.Pusuya elverişli yerlerde, hayvanı kendiliğindenhızlanmış gibi öne geçmiş, köy kahvelerindedurulmaması için, sudan bahaneler bulmuştu.Cemil, bazı emir erlerindeki, yaşlı sütanadavranışlarına alı şık . Bunlar subayların eli açığınıbaşka türlü korurlardı, cimrisini başka... Sofusuna,zamparasına, içkicisine içmezine uymakta eşleribulunmazdı. Açlıkları, susuzlukları, dinlenmeleri,uykuları için çırpınırlar, suçlu düşmemeleri, ateşboylarında yaralanıp esir gitmemeleri için üstlerinekanat gererlerdi.Kör Şaban, Düvertepe’den beri tüfeğini, a neğerindeki meşin kılıfa sokmamış, omzuna daasmamış . Kucağında taşıyor, pirelendiği yerlerde,şakırdatmamaya çalışarak güven te ğini açıveriyordu.
Cemil, emir erinin, esen yelden hilelenmesini ilksezinleyişte biraz yadırgamış, sebebini anladıktansonra Körağa'ya hak vermişti.Salihli cephesinden uzaklaş kça, daha doğrusu,bu cephenin komutanı Ethem Bey’in yakınçevresinde kurduğu, şaka götürmez baskı düzenisınırını geçeli beri bir başka memlekete girmişgibiydiler. Dursunbey’den bu yana, insanlar gitgidedaha donuk, daha kapalı, düşman değilse bile,enikonu yabancı olmuşlardı. Yoldarastladıklarından yaşlısı genci, yolcu selamınıalışkanlıkla alıyorlar, sonra pişmanlık duymuşlargibi suratlarını asıyorlardı. Orhaneli’nde öğleyemeği yerken, herkes başındaki kalpağa dik dikbakmış, bazıları daha ileri giderek, “Ne ayıp şey”anlamına kafa sallamış . Bursa’ya doğru indikçe,kalpak giyenlerin yerini feslilerle Çerkez başlıklaralıyordu. Kör Şaban, bir ara, kendi kendine konuşurgibi, “Kafamıza birer başlık sarmadık da, bu martsoğuğunda... Sımsıcak... ” diye homurdanmıştı.Cemil, bunu hatırlayınca şakalaşmak için laf attı:— Başımıza birer Çerkez başlığı dolamak varmış
bu soğukta, Körağa!..Kör Şaban, karşılık verecek yerde, dimdik ileriyebakıyordu.— Ulan, “Başlık” dedim. Sağır mısın?— Bana sorarsan binbaşım... Bu sıra, biz, buyolculuğa hiç çıkmayacak k. Ethem Bey’in kâğıdını,Bekir Sami Bey’e, vara bir başka ulak götüreydi.Cemil, bıyık al ndan güldü. Kör Şaban’a “Davranoğlum, Bursa’ya ulak gidiyoruz. ” diye yalansöylemişti.— Sevmedin bu yolculuğu nedense Körağa...— Ethem Bey’in atlısı mı yoktu?.. Zibidinin birinisalacak yerde... Binbaşıdan ulak mı olurmuş?.. Hanibunlar bize, halisinden dağ toplarıbuluvereceklerdi?— Sen bugünlerde... İyice tozu un Körağa...Başlıktan dağ topuna geçmek neyin nesi?— Evet... Birer başlık isterdi, binbaşım,sırmalısından birer başlık...
— Düne kadar sen başlık la etmezdin Körağa...Düne kadar, sen kalpaktan yanaydın!.. Başındakikuzu kalpağı, uyurken de çıkarmıyordun!— Doğru... Kalpak da iyidir. Kalpağa benimsözüm yok... Ne fayda ki, her şey yerinde gerektir.— Biz şimdi, Çerkez başlığı yerine mi geldik?— Geldik!..— Nerden beri?.. Dursunbey’den mi,Orhaneli’nden mi?— Bana sorarsan binbaşım, Bursa’ya ulakgidenler, Çerkez başlığından şaşmayacak...— Kim söyledi? Orhaneli’nde konuştuğunjandarma onbaşısı mı?— Hangi jandarma onbaşısı?— Çeşme başında konuştuğun onbaşı. “İşe bakişee... Aman bunlar nasıl işler” diye ellerini dizinevurarak konuştuğun... Ne diyordu herif? “Canınızasusamadınızsa, birer Çerkez başlığı uydurun” mudiyordu?
— Onbaşı bizim oralardanmış komutanım...Ankara’nın ilerisinden de, Yozgat’ın berisinden...Köyü aklımda kalmadı. Uzatmalı bir onbaşı.— Evet... Neye sustun?— Sustuğum şu... Millici ne demek, oh binbaşım,bu Millici lafı, haa?— Nerden çıkardın şimdi bunu?— Sen hele, şu Millici la nın ne demeye geldiğinibildir ki... “Kuvayı Milliye” la nın ne demeyegeldiğini?..— Milli kuvvetler demek... Bu mille nkuvvetleri... Türk milletinin...— Töbeee... Türk mille nin kuvvetleriyse, nedengâvur farmason sayılmaktayız biz?— Kim yedi bu naneyi? Jandarma onbaşısı mı?Sana soruyorum rezil? Dedi de ayağının al naalmadınsa... Oğlum, buncacık laf için Ethem Bey, enazından beş kişi asar! Onbaşı neden e bu la ?Durduğu yerde mi?
— Durduğu yerde... Önce “Memleket neresi?”dedi. Çankırılı olduğumuzu duymasıyla, “Vahkardaş... Sılanı yi rdin de, Millici içinde mi kaldın?”diye yakıldı. “Sakın senin binbaşın da Millici mi?”diye sordu. “Biz hep Milliciyiz, Allah’ıma şükür...N’olmak ih mali var?” dedim. Dudağı yarılayazdı.“Aman bana dedin, başkasına hiç deme, kardaş...Buranın adamı bizim oraların adamına benzemez.Sizi bi rir, ossaat bu göçmen dölleri... ” dedi.“N’ağızlarına... Hiçbir halt edemezler. Millici olmakkötü mü?” dedim. “Sus Allah belanı vere... ” diyeelini ağzıma vurdu. Meğerse beyim, bu bizim Millicila mız, “İ hatçı gâvuru” demeye gelmekteymiş...“Höst oğlum, yok öyle şey... Onbaşı nişanlarınıtakınmışsın ama, boşuna takınmışsın, ” dedim.“İ hatçılıkta, Millici la yoktur. ” dedim, “bu Millicila nı çıkaranı ben gördüm. Ödemiş’in JandarmaYüzbaşısı Tahir Bey’in bulması... Tahir Bey, şimdibaşıbozuğa soyundu da, çeteciliğe sıvandı” dedim.ar değil...fl“Sus aman. Bunlar burada edilecek laBuralarda Ethem Bey’in Millici zagonu hiç yürümez”dedi.
— Ya kimin zagonu yürürmüş?— Şimdilerde, Dursunbey’den Bursa’ya,Bandırma’ya kadar buraları sahipsizmiş ama,Anzavur Paşa’nın gelmesi eli kulağındaymış...— Gidi yüreksiz!.. Anzavur Paşa’nın adınıduymanla, kalpağını yere çalıp, kopasıca kafanaÇerkez başlığını dolamaya kalktın öyle mi?— Aman binbaşım!.. Herifin dedikleri gerçekse...Herifin dedikleri gayetle korkunçlu meseleler... RızaBey’i bildin ya, çetesiyle sürüp gelip Ethem Bey’lekonuşan Rıza Bey’i... Anzavur Paşa bu Rıza Bey’ibasmış apansız, uyurken... Basmasıyla çetesinimetesini dağıtmış serçe kuşu gibi... Onbaşı dedi ki....— Ne zaman olmuş bu? Biz neden duymamışız?— Duyasıya kalmadı ki... Bursa’ya ulakçıkmasaydık, elbet duyardık. Bu iş üç gün önceoluyor. Anzavur Paşa, apansız Rıza Bey’i basmışköyünde, çetesini, dediğim gibi dağıtmış... RızaBey’in köyünde gâvurdan alınmış şu kadar sandıkcephane varmış... Bakıyor ki, cephane mephane
hep Anzavur Paşa’ya kalacak, veriyor beri yandanateşi... Topçu taburunun Bağdatlı Arap’tan birteğmeni varmış... Bildin mi?— Nerden bileyim? Adı ne?— Adını onbaşı da çıkaramadı. “Senin binbaşı datopçu olduğundan belki bilir. ” dedi, “Topçuda Arapuşağı fazla değildir. ” dedi. 1— Ne yapmış Arap teğmen?— Topçu taburunun topçuları tümsavuşmuşlar... Subayı şu yana gitmiş, çavuşu, eri şuyana... Fukara Arap teğmen yolu izi bilmediğindenbir yere gidememiş... Otursa da edebiyle dursa ya...Akılsız Arap teğmen, “Topların mermilerini kuruyadoldurayım da, Anzavur Paşa’ya kalmasın. ”demiş... İstemezin biri haber vermiş besbelli...Anzavur Paşa, fukarayı askerine paralatmış...— Paralatmış mı? Sanmam! Onbaşının doğrusöylediğine emin misin?— Doğru evet... Anzavur Paşa’nın üstünebinbaşılar, albaylar kalkmış... Hepsini bir
zorlatmada bozmuş Anzavur Paşa... Sürüpgelmekteymiş... Bir elinde tüfek... Bir elinde Kurankitabı... “İ hatçı domuzlarını, Millici gâvurlarınıbi rsem gerek r. Bi rmedikçe bana kılıcı kınakoymak yoktur” diyerekten... Hayır, Ethem Bey’inbu işi yolsuz...— Hangi işi?— Bizi Bursa’ya ulak salmalı değildi. “Gündüz birkuytu da yatsak da gecenin karanlığında gitsek!”desem... Göze kes rememekteyim, gecekaranlığını... “Gündüz gözüne gitsek” desem dahakötü... Senin haberin yok, “Her Müslümana birMillici gâvuru öldürmek Allah’ın emri” la , Osmanlıülkesine yayılmış ki, çok yaman yayılmış... Uzatmalıonbaşı dedi ki, “Bu laf padişahımızınşeyhülislamından dağılan bir laf’ dedi. “Git işineoğlum! Ya biz, Yunan gâvurunun tel örgülerinekarşı, kimi beklemekteyiz, gece gündüz, silahsız,cephanesiz, yarı aç, yarı tok?” dedim. “Vallah bizimaklımız orasına pek ermez. Ben sana duyduğumusöylemekteyim. Kara kalpağı karşına yıkmalı değil,tatlı canı, Anzavur Paşa’nın elinden kurtarmalı. ”
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 839
- 840
- 841
- 842
- 843
- 844
- 845
- 846
- 847
- 848
- 849
- 850
- 851
- 852
- 853
- 854
- 855
- 856
- 857
- 858
- 859
- 860
- 861
- 862
- 863
- 864
- 865
- 866
- 867
- 868
- 869
- 870
- 871
- 872
- 873
- 874
- 875
- 876
- 877
- 878
- 879
- 880
- 881
- 882
- 883
- 884
- 885
- 886
- 887
- 888
- 889
- 890
- 891
- 892
- 893
- 894
- 895
- 896
- 897
- 898
- 899
- 900
- 901
- 902
- 903
- 904
- 905
- 906
- 907
- 908
- 909
- 910
- 911
- 912
- 913
- 914
- 915
- 916
- 917
- 918
- 919
- 920
- 921
- 922
- 923
- 924
- 925
- 926
- 927
- 928
- 929
- 930
- 931
- 932
- 933
- 934
- 935
- 936
- 937
- 938
- 939
- 940
- 941
- 942
- 943
- 944
- 945
- 946
- 947
- 948
- 949
- 950
- 951
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 850
- 851 - 900
- 901 - 950
- 951 - 951
Pages: