Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Yorgun Savaşçı-Kemal TAHİR

Yorgun Savaşçı-Kemal TAHİR

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-20 03:23:00

Description: Yorgun Savaşçı-Kemal TAHİR

Search

Read the Text Version

— Birinci kanal seferinde de bulundu mu?— Evet! Cemil kıs kıs gülen doktora döndü. Birşey mi dediniz?— Kanal seferi la nı ne zaman duysam AliFuat’ın anlattıklarını hatırlarım!— Hangi Ali Fuat?— Cemal Paşa’nın kurmay başkanı...Halil Paşa laf olsun diye sordu:— Nedir anlattıkları?— Yıl 1915... Ocak ayının 15’i... Bir mübarekcuma günü. . S Bilir misiniz bu tarihi.Gözlerini kırpış rarak ha rlamaya çalış lar.Patriyot “Hayır derken Halil Paşa’yla Cemil aynızamanda karşılık verdi:— Kanal seferinin başladığı gün...— Yalnız kanal seferinin başladığı gün değil...Acıklı bir rastlan yla Sarıkamış felake nin de bi ğigündür bu gün... Karce henneminde 100 bin

ölünün üstüne, dünyanın en kanlı perdesi inerkenateş cehenneminde yalnız dokuz tanesi Alman, 25bin Türk delikanlısının önünde bir başka perdeaçılıyor! Kır a n üstünde Dördüncü OrduKumandanı Bahriye Nazın Büyük (!) Cemal Paşa...Bu kır a , Osmanlıların padişahı, İslamların halifesiBeşinci Sultan Mehmet, Mısır’ı almak kavliylearmağan etmiş Cemal Paşa’ya... Ordu karargâhıBirüssebü’den kalkıp 300 kilo metrelik kuş uçmazkervan geçmez Tih çölüne girecek... Güneş batmaküzere... Yarısı kumlara gömülmüş bile... Geri kalanyarısı kubbeli bir zafer takı gibi... Yüz adım ileride,lintaları kucaklarında iki atlı, bu al n zaferfimavzer takının iki yanında iki nöbetçi gölgesi gibi...Kumandanın iki adım solu gerisinde... 1' kurmaybaşkanı... Al adım aralıkla iki yaver... Yirmi adımsonra, karargâh subayları... Bunların içinde birdoktorla bir de veteriner var. İşin zoru... Komutanhep aynı hızla gitmiyor, aklından geçirdiklerineuygun olarak eşkinden apansız hızlıya kalkıyor.Geridekiler saygı aralıklanın korumak için mahmuzdokundurup gem kısarak uğraşıyorlar. Bu çalkan lılaması...fitakımın on adım gerisinde ordu karargah

Ar k ona filama demeyeceğiz! Kızıl Elma yolununışığı... Oğuz Han’ın kurt kuyruğundan kutsal tuğu...En arkadaş, şimdilik, savaş mavaş olmadığı için, atlıtakımı...Halil Paşa elini kaldırdı:— A yorsun domuz farmason... Uyduruyorsun!Cemil’e döndü. Uyduruyor değil mi?— Bilmem paşam!.. Biz, kolorduyla iki konakilerdeydik.— Neydi toplarınız?— İkisi dağ, beşi sahra, yedi batarya... Bir de15’lik ağır obüs...— Nasıl geçirdiniz, çölden bunları?..— Obüslere sekizer manda koştuk!..— İşe yaradılar mı bari?— Eh... Doktorun eğlendiği dürbünü kazandırdıbize obüsler... Von Kres Paşa’nın dürbününü...— Gemi batmp kanalı mı tıkadın?

— Hayır!.. Cemil gönülsüz gönülsüz anla .Kanalı Tasum’dan geçecek k. Timsah gölünde ikizırhlı vardı. Biri İngiliz Hardinç, öteki Fransız Röken,2 Şubat’ı 3 Şubat’a bağlayan gece yarısı yapılacak saldın. . Öğleden sonra kum r nası çık , planıbozdu. Baskın yapmak niye nde olduğumuzdannakliye gemilerine ateş açmadık. Birlikler kanala400 metre sokuldukları zaman saat gecenin üçünügeçiyordu. Karşıdan köpek ulumaları duyuldu.Işıldaklar kum yığınlarını aralıksız tarıyor. Saat 3.20’de ilk düşman ateşini Sağ kana an aldıbirlikler... Tombazlar suya ateş al nda sürüldü.Saclar inceydi. Ağır makinalı mermilerinedayanamadı. 71’inci Alaydan iki tombaz, 73’üncüAlay dan da ancak bir tombaz karşı kıyıyı tutabildi.Geri kalan tombazlar, bizim kıyıda, ya da kanalınortasında ba rıldı. Biz kıvranıyorduk. Ağır obüsbataryasına ateş emri ancak sabahleyin saat sekizion gece verildi. Hardinç’i vurduk. İkinci a şta bacasıkoptu. Sonra bir sarı duman yükseldi. İngilizdemirini bırak savuştu. Bu kez topları Fransız’açevirdik! Aramız sekiz kilometreydi. Batarya eskiolduğu için Fransız’a ye şemiyorduk. Röken

hesapta olmadığı halde, ağır toplarıyla ateşebaşlamıştı.— Neden hesapta yok?— Almanlar demişler ki, “Donanmanın ağırtoplarım kulla-: namaz düşman... Çünküsarsın dan iki yandaki kumlar göçer kanalı kar”demişler. Oysa bal gibi ateş aç 28’likler, kumlar dayıkılmadı. Röken uçaklarının yardımıyla ateşinidüzel p bizi buldu. Sekiz mermi önümüzdenarkamıza doğru kum tepesini taramaya başladı.Gündüz ortası yer değiş rmek imkansızdı. Bereketversin mermilerin çoğu kuma saplanıp kalıyordu.Saat den kuzda sustuk.— Siz mi sustunuz, düşman mı susturdu?— Biz sustuk!..Cemil, gözlerim kırpış rarak duvardaki eğriDağıstan kılıcına dalmış, Fransız zırhlısı tepesinegülle yağdırıyormuş gibi kafasını kısmıştı.Sıkıntılı sessizliği Halil Paşa bozdu:— Görüştünüz mü Yedinci Ordu’dan ayrılırken

Mustafa Kemal’le?.. Ne diyordu olup bitenlere?Nasıl görüyordu geleceği7 Bize atıp tuttu mu?— Hayır? Yola çıkacağı günün gecesi topladıgüvendiği arkadaşları... “Yenildik” dedi, “Vuruşmayıbırak k. Vuruşmayı bırakmak, onurlu insanlarolarak yaşamayı hâlâ umut etmek r” dedi, “Eğerbu umudu kaybedersek bir daha davranacağız,ölüme kadar çabalamak için... İlk iş, silahlarınhepsini kap rmamak... Çünkü milletler için hiçbiryenilgi son yenilgi değildir. Taşıyabildiğimiz silahı,memleketin içerilerine götürüp saklayacağız!” dedi.— Sen ne yaptın?— Bir yedeksubay arkadaşla al arabauydurduk, doldurduğumuz silahları ge rip birçiftliğe yerleştirdik.— Nerde bu çiftlik?— Salihli’de...— Sakın Kuşçubaşı Çiftliği olmasın!— Tamam! Kuşçubaşı Eşref Bey’in Çi liği... EşrefBey Malta’da esirmiş, kardeşi Hacı Sami de Enver

Paşa’yla berabermiş galiba... Çi likte en küçükkardeşleri var, on al yaşında bir çocuk... Öncegözüm tutmadı, sonra bak m, çekirdekten ye şmeçeteci... Silahları, cephaneyi hiç telaşsız teslim aldı,“Paslanmaz, kayıp da olmaz, meraklanmayın!”dedi.— Öyledir bu Kuşçubaşı’nın oğulları... Halil Paşabiraz daldı. Hicaz’da Ali Sait Paşa’ya örtülüödenekten 180. 000 al n gönderdik. Patriyot’adöndü. Kayserili Cemal’i tanırsın, onunla... Ali Sait150 bin al m almış, 30 binini teşkilat şeflerindenbir şeyhe yollamış... Tam bu sırada cephebozuluyor. Kayserili Cemal İngilizlerden hemkendisini kurtardı, hem de 30 bin al nı... Ge rdiKuşçubaşı’ya teslim e . Eşref bunu ölen fakiri hatçıların Çocuklarına yardım fonu olarakayırmayı düşünmüş, “Ne dersin?” dedi, “İyi olur”dedim. . Sonra Kuşçubaşı Trakya’da birinin 16 binkoyununu yağmadan kurtarmış... Adam da“İstediğiniz hayırlı işlerde kullanın. ” diye 4000koyun vermiş bizimkine. Eşref bunları sa ,karşılığını 30 bin al na ekledi. “Çi likteki kasada

kırk bin liradan fazla para var” deyip duruyordu.Ayrı Teşkila Mahsusa hesabına binek atlarıbeslediğini de söylemiş, . Şimdiye kadar, 150’yibulmuştur sanırım. Birkaç yüz mavzeri le bir iki hafifmakineli de olacak orada... Sen neler götürdün:Cehennem?— Önemli değil paşam! 400 mavzer, iki ağırmakineli, yeterince mermi...— İş bilen için çok önemli... 150’si atlı, beş al yüz dövüşçü, sırasında ordular bozar! Silahı nedenseverim bilir misin doktor?— Adam öldürdüğü için herhalde...— Hayır! Silah kısmı, kullanmasını bilenin elindeçoğaldıkça çoğalır. Yani silah, silah yara r sana...Paşa amca, içinde eriyecek bir şey varmış gibikadehini bir zaman çalkaladı. Aklında mı Patriyot?..Bu Mustafa Kemal... Bir gece... Kazaya uğrayacak az kalsın!— Evet!— Son saniyede kıyamadık. Ha rladın mı? Elini

cebine a p duvara sır m dayadı da, “Neistiyorsunuz?” diye sorduydu.— Evet!Halil Paşa dikkatle yüzüne bakan Münir’dengözlerini kaçırdı:— Bileğini tu um bunun doktor... “Sen misinKemal Bey?\" dedim. “Benim” dedi. “Başkasınabenze k!” dedim. “Olur öyle yanlışlıklar, gecekaranlığında... ” diye güldü; savdım Patriyot’u,gi k iç k! iyi komutandır! Kıyıcıdır, tak kte olsun,straratejide olsun taarruzdan yanadır!— Neden vurmak istemiştiniz?— Enver Paşa’yla anlaşamadı baştan beri...“Orduyu siyase en çekin” diye tu urdu. Sankikışlalarına dönse de ordu siyase n içinde değilmişgibi...Cemil bu söze çok şaştı:— Kışlalarına çekilen ordu, gene siyase e misayılır?

— Kışlalarına çekilmesi kimin işine yarıyorsaondan yana olmuş olmaz mı Cehennem? Hele,par lerin halk içine iyice yayılıp kökleşerekgüçlenmediği memleketlerde...— Silahlı küvetlerin politika yapması doğru mu?— Memleket yararınaysa neden doğru olmasın?Tersine, yapmaması felaket olur, sırasında...— Bundan sonra ne yapacağız paşam? Geleceğinasıl görüyorsunuz? Çıkış yolunu?..— Bir şeyler yapacağız Cehennem! Bir şeyleryapmak zorundayız! Aç mı Patriyot sana Karakolişini?..— Evet, anlattı kısaca... Aklım ermedi pek...Doktor Münir, Patriyot’tan Halil Paşa’ya, HalilPaşa’dan Patriyot’a araş rıcı gözlerle bak . Bir ara,fısıl fısıl bir şeyler konuştuklarım hatırlamıştı.— Neymiş Karakol işi? Bizden gizli değilseanlayabilir miyiz paşa emmi?— Senden gizli olur mu Bücür Ağa?.. Patriyot,

“Girer mi?” dedi demin, ben de, “Vızır vızır... Girdibile sayılır. ” dedim.Halil Paşa, Karakol Cemiye nin kuruluş amacınıkısaca anla nca doktor Münir keyifli bir ıslıköttürdü:—Yamandır sizin Küçük Efendi... Yılgınlığadüşmeyen adam gördüm ama, Kara Kemal gibisinehiç rastlamadım!.. Ömürsün Paşa emmi, vallahaömürsün!.. Biraz önce bizim Cehennem’in Salihli’yege rdiği 400 mavzer üzerinde konuşurken yüzünebaktım!— Ne gördün?..— İmrenilecek bir şey... Direnme gücü gördümpaşa emmi! Hani bi sözü vardı ya Namık Kemal’in:“Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten... ”— Evet!— Senin de içinden geç bir an... “Dört yüzzeybekle sıvanıp bataktan çıkarım!” diyedüşündün!— Çıkamaz mıyız? Denemeye değmez mi?

— Çıkar mısınız bilmem ama, deneyeceğinizekalıbımı basarım! Sen denemesen başkaları yüzdeyüz deneyecek... Anadolu. Osmanlı devle neaskerle memur ye ş ren ana kaynak r. Tuna’danBasra’ya, Trablus’tan Sinop’a kadar uzanan kırkmilyonluk imparatorluğu idare eden memurkadrosuyla iç dış güvenliğini koruyan askerkadrosu, sürüle a la, boğuşa dövüşe gelip:Anadolu’ya yığıldı. Mille hiç saymasak bile, bizkapıkulları, ' davranmak zorundayız! Bizdavranırsak Anadolu mille bize koşulacak... Eskideyimle “Eğer gönlüyle, eğer gönülsüz”... Böyleceya eski devle kurtaracağız ya da bir yenisinikuracağız!— Yenisini kurmak neden gereksin! Şimdilikdevlete dokunan yok!— Ben senin kadar emin değilim paşa emmi?Kuşkuluyum!— Neden?— 1917’de Cemal Paşa’ya İngilizlerin bir teklifiolmuş...

— Hangisi?..— “Hüküme devir, padişahlığını ilan et! Seni birşartla destekleriz!” demişler. İleri sürdükleri tekşart... Halifeliği bırakması...— Saçma!— Değil!.. Savaşı kazanacaklarına iyice inandıklarısırada ileri sürüyorlar bunu... Neden? Çünkü,İngilizlerde, Fransızlar da geniş İslam topraklarınıele geçirmişler. Savaş sırasında İslammemleketlerine verdikleri sözleri hemen tutmakniye nde değiller. Birinci Dünya Savaşı’ndahalifenin kutsal savaş çağrısı yürüyemedi ama,kafirler verdikleri sözü tutmazlarsa çeşitli İslammemleketlerindeki şefler, Halifeliği birleş rici birsembol olarak kullanmaya kalkabilirler.Halil Paşa, sözün burasına kadar, Doktor Münir’ipek de ciddiye almadan “Bizimle alay ediyor buherif’ diye dinlemiş . Birden ilgilendi, kadehiniağzına götürürken durup sordu:— Nasıl bir sonuç çıkarıyorsun sen bundan?

— Eğer kes rdiğim doğruysa paşa emmi, buherifler, halifeye yardım etmezler! Halife, bütünisteklerine evet dese, ha a, onların istemediğinivermeye kalksa, gene de pürüz çıkarırlar. Elal ndan Cumhuriyet fikrini bile yaymaya girişler,desem keramet olmaz!— Ben de nereye bağlayacak diyordum!Patriyot’a döndü. Bizimle eğleniyormuş meğerse...Doktor Münir başını salladı:— Eğlenmiyorum paşa emmi, yüzde yüzinandığımı söylüyorum.— Mahvoluruz Halifeliği kaybedersek. Hiçbirdayanağımız kalmaz!— İmparatorluğu yeniden toplamayıdüşünüyorsanız doğrudur bu söz... Anadolu’dayeni bir Türk devleti kurmakla yetinirseniz...— Anadolu’yu parçalamayacaklar da öyle mi?Kaf bul Bol— Parçalamaları bir tek şarta bağlı bence

paşam!.. İngilizler, Bolşeviklerle ba arasınasokmak istedikleri tampon bölgeyi, Ka asya’dakurabilirlerse, bunu Bolşeviklere geçici de olsa kabule rebilirlerse, belki Anadolu da parçalanır,bölüşülür! Yok Bolşevikler böyle bir durumu, geçiciolarak bile kabullenmezlerse, Türkçesi, direnecekgücü bulurlarsa, o zaman, Bolşevik! kl Ba dünyasıarasında, tampon mın ka Anadolu’ya kayar.Şartla! ne kadar ağır olursa olsun, biz bir Türkdevle çıkarabiliriz bu kıyame en... Bütün mesele,büyük şeflerinizin bu gerçeği kavrayabilipkavrayabilmemesinde... .Halil Paşa cigarasını pake n üstüne sinirli sinirlivuruyordu. Gözleri dalmış . Neden sonra yükseksesle düşünür gibi konuştu— Yaşayabilir miyiz yalnız Anadolu’yla? Devle yaşatabilir miyiz, demek is yorum, Allahgöstermesin halifesiz malifesiz?..— Bana kalsa yaşatırız!— Sana kalsa yaşatıyoruz da, bize gelince?— Siz, paşa emmi, az biraz, halife damatlığı

düşkünlerisiniz!.. Devle ele geçirince, Sultanhanımlardan aşağısı idare edemiyor sizi... Bilmempadişah damadı olmamaya katlanabilir n) sizinkarakol ordusu arslanları?..— Allah belanı versin Bücür! Ben de nesöyleyecek diye...Cemil’le Patriyot yatacakları odaya girdiklerizaman gece epey ilerlemişti.Patriyot lambayı konsolun üstüne koydu.Oda çok büyük, tavanı da çok yüksek . Buyüzden beş nu maralı gaz lambası köşeleri pekaydınlatamıyordu. Gülnihal Kalfa’nın odun ateşiyledoldurduğu bakır mangal havadaki nemliliği bileazaltamamıştı.Cemil, kollarını kavuşturup ellerini koltukaltlarına sokarak pencereye yaklaştı.Dışarda rüzgâr esiyor, çamların kara dallarınısallıyordu. Ağır ağır sallanan bu dalları, leş yiyen irikuşların kanatlarına benzet . Bunlar bir devin, dağgibi leşini parçalamaya hazırlanan yır cı kuşların

kanatlarıydı. Ürperdi. “Bu kuşların paralamayahazırlandıkları leş, imparatorluğun leşi... ” DoktorMünir Bey’in sofrada söylediklerini parça parçaha rlayıp kaşlarını ça . “Ne inatçı bizim doktor!.. ”Buna karşılık Halil Paşa ne kadar babacan... ” İçiniçek . “Bu dünyada hiçbir şeye güven olmaz, la doğru... Memlekete yıllarca padişah gibi sözgeçirmiş bir adamın amcası ol... Yıllarca ordukomutanlıktan yap... Sonra gel bu eski köşke sığın!Her la zehirden acı farmason doktorun minne akında yaşamaya katlan!.. Zor mesele!.. Çok zormesele... Durakladı. Daha beteri: Sonu yok burezilliğin... Bakarsın uzamış gitmiş... Hem de uzar...Bu gidişle, uzayacak da... Çünkü bunlara uçankuşlar düşman... Yabancılar geçip gitse... Hürriyetİ lafçılar yakalarını bırakmaz! Büyük paşalarboşuna mı savuştu? Barınamayacaklarınıanladıklarında sınır dışına atladılar! Bunlar buaçmazdan nasıl kurtulacaklar peki?”Birden “bunlar” dediklerinin arasında Patriyot’unbulunduğunu da ha rlayarak omzu üzerindenarkadaşına ürkek ürkek baktı.

Patriyot ceke ni çıkarmış . Tabancasını yas ğıaltına koyuyordu.Uzun boylu, biraz kamburca sır , kemikleriçıkmış sıska omuzlarıyla çok güçsüz göründübirdenbire...Cemil, gene birdenbire, bu Patriyot’un ömründehiçbir iş tutamayacağını kesinlikle anlayarakenikonu dehşete kapıldı. On beş yıldır sürenarkadaşlıklarında Patriyot’u, ne bir iş yaparken, sözgelimi, yumurta pişirirken, ne de bir iş konuşurkenhiç görmemiş . “Yap ğı iş... nedir bunun peki?Çekirdekten ye şme asker bu... Asker ama, başkaçeşit bir asker... Hayır, asker denmez Patriyot’a...Asker olsa Teşkila Mahsusa’ya girmek içinaskerliğini bırakırken hiç duraklamaz mı? Şunabuna akıl danışıp biraz direnmez mi? Nedir peki?..Nedir bunun bu dünyadaki işi?.. ” Gözlerinikorkuyla kıs , “Adam öldürmek... Böyle bir zanaatvarmış da bunca yıl arkadaşlık e ğimiz halde,farkına varamamışım!” Doktor Münir’in DiyarbakırValisi Reşit Bey içi söyledikleri aklına geldi: “Okulda,tembel miydi acaba Bey?.. Asıl zanaa nda tembel

olduğundan mı kendine yaraşmayacak işlerea ldı?” Patriyot’un tembel mi, çalışkan mıolduğunu bulmaya çalış . Evet, hiçbir şey yaparkengörmemiş Patriyot’u... Tespih çekerken bile...Oyunlardan bir satrancı severdi. Satranç oynarkennasıl davrandığını gözünün önüne ge rmeyi çalış .“Gövdesini her zamanki gibi gevşek mi bırakır?”Patriyot’un yalnız kollarında, ellerinde değil, bütüngövdesinde in m şaşırtacak bir gevşeklik vardı,kemikleri yumuşak las klermiş gibi, bir gevşeklik bu... “Sadece silah çekerken bütün vücudu birdençelik yay gibi gerilir. Silahı yerine koyar koyma genegevşer?”— Yatmıyor musun Cehennem? Daldın!— Daldım sahi...Patriyot’un sesinde o zamana kadar farketmediği bir başkalık buldu apansız... Sesi degevşek . Konuşmasında, akla duyguya dabağlanmayan bir kişisizlik vardı. “Yatmıyor musunderken arkadaşının üşüyeceğini, yorgunluğunudüşünmediği belliydi. Bir arkadaşı korumaistediğinden, ona acıdığından gelmemiş sanki bu

soru... Patriyot hiçbir şeyi insan gibi merak tetmemiş ömründe... Bunca yıllık dos ular, hiçbirönemli işte hiçbir soru sorduğuna rastlamamıştı.Cemil omzu üstünden gözetler gibi baktı.Patriyot yatağa girmiş, yorganı çenesine kadarçekmişti. kolu dışardaydı. Gözleri tavanda, cigaraiçiyordu. Cemil, arkadaşının kibrit çak ğını nasılolup da duymadığına şaş . Cigarayı nefeslerken,kolunu kaldırıp indirirken hiçbir hışır çıkarmıyordu. Patriyot’un yıllardır pusuda gibiyaşadığını birdenbire anladı. Ya pusuda birinibekliyor, ya da korkunç bir pusuya, parmağıtetikte, yaklaşıyor gibi...Cemil bir an ürktü, sonra büyük bir acıma duydu.Patriyot yıllardır, hiçbir normal insanındayanamayacağı kadar tek başınaydı. Bununfarkında olup olmadığını, farkındaysa nelerduyduğunu ilk defa merak etti.Yatağa yaklaş . Ceke ni çıkardı. Tabancasınıyastığın altına sokarken sordu:

— Mustafa Kemal’i öldürecek miydin Halil Paşaelini tutmasaydı?Soruyu bi rdiği anda pişman olmuş, “Hay Allahbelamı versin!” diye irkilmiş . Soluğunu keserek:“Karşılık vermese... ‘Ya uyu! İşin mi yok gece vak !’dese... terslese... ” diye geçirdi içinden...— Evet!Cemil, hep öyle, soluğunu tutarak bekledi.Patriyot’un böyle bir soruyu, bir tek kelimeylekarşılayacağını ummamış . Eve n arkasıgelmeyince çok şaşırdı. Sanki arkadaşına büyükkötülük etmeyi aklından geçirmiş de bunun içinkendisini cezalandırıyormuş gibi hiç istemediğihalde konuştu.— Hep düşünüyorum!.. A n yerine banaçıksaydı Şemsi Paşayı vurma ödevi...Sustu, içinin içinden bir derin uçurumakaymaktaymış gibi debeleniyordu.— Evet!..— N’apardım diye düşünürüm hep...

— Gider vururdun...— Vururdum değil mi?— Tabii...— Ya sonra?— Ne demek sonra?— Bilmem? A f a sordum bir kere... “Öldürmeyiaklında geçirmediğin birini vurdun! Kurtuldunyakalanmadan... Kendi kendine kalınca nelerdüşündün?” dedim!— Evet!..— Duymazdan geldi. Yanlış sordum belki... Ödevaldığını bize söylediği gece, neler düşündüğünüsorsaydım...— Gene bir şey söylemezdi. Bilmez misin,sevmez konuşmayı A f... Patriyot kıs kıs güldü. Bugülüş, daha çok öksürmeye benziyordu. İlk ödevialdığım günün gecesi... Uyumadım ben. . O gecetek başıma hep düşündüm. Sonunda ölümdenkorktuğumu anladı. Ama, başkalarının beni

öldüreceklerinden değil... Kendi kendimiöldürmeye karar vermişim gibi...Cemil yatağa girdi, tavanın arabesk nakışlarınabakarak, esi köşkün pervazlarında inleyen rüzgârıdinledi. Sofadaki yaşlı saat hınkıyla ikiyi vurdu.— Sevindin mi başarınca?.. “Ne kadarkolaymış... ” diye şaş n mı? Kaçıncıda iyicealıştığına inandın?— Sevinmedim hayır... Kibirlendim. Her insanınbeceremeyeceği bir işi, yüz akıyla başarmanınkibri... Bir çeşit rekor kırma... Rekor kırmadansonraki...— Yorgunluk mu?— Evet yorgunluk... Patriyot bir zaman sustu.Yorgunluğu şimdi fark e m inanır mısın?Burnundan güldü. Şimdi bir şeyin daha sebebinianladım... Askerlikten niçin ayrıldığımın... Ozamana kadar tabancayı çok severdim. O gündensonra sevmiyorum ar k, diyemem, eskidostluğumuz kalmadı. Bugün zor taşıyorumistemeden... Demin Reşit Bey için, “bir sının aş ”

dedi doktor!.. Şimdi anlıyorum ki, ben o gün, birsının aşıp herkesten ayrılmışım. Oysa benimyaradılışım, herkesten başka türlü değildi. Zor iş,herkesten başka türlü değilken, başka türlüolmak...Patriyot sözlerindeki acılığın pişmanlık anlamınageleceğini aklına hiç ge rmemiş olmalı ki, cigarasınırahatça bas rıp kolunu yorganın al na almış, iyiceörtünmüştü. Dünyada hiçbir başka şey, bu yorganasarılış kadar, bir insanın kendi yalnızlığına sığmışımbu kesinlikte anlatamazdı.Cemil, yutkundu üst üste:— N’apalım bilir misin Patriyot... Ben alayımNeriman’ı... Basıp gidelim!— Gidelim mi? Nereye?— Buluruz bir yer barınacak... Debelendikyeterince... Sıramızı savdık!.. Dileyen bah nıdenesin! Devle kurtarsın! Geçsin başınakurulsun!.. Nasıl?Patriyot öksürür gibi güldü. Cemil bunun

sorduğu soruya beklediği karşılık olduğunuanlayamamıştı.Uzaktan uzağa bir köpek uludu.— Köy yakın!..Patriyot şaştı:— Köy yakın mı? Ne demek?— Bizde bir yedeksubay vardı. Davavekili CevdetBey! Çorumlu!.. İ hatçıymış... Memleke ndekalabilirken cepheyi istemiş gelmiş... Dost oldukkısa zamanda. Geceleyin böyle köpek sesi duydumu, “köy yakın” derdi. Dediğim silahları beraberge rdik Salihli’ye... Ayrılırken dediydi ki, “Bak nİstanbul’da işler tatsız... Yapamayacaksın... Atlagel, gerisine karışma... ” dediydi.— Çorumlu mu dedin?— Çorumlu... Biraz toprağı varmış galiba...Oralarda toprak Ucuzmuş... “Bizim Çorum’daAllah’ın kerimliği bir başka türlüdür Cehennem!”derdi... Satalım, savalım, basıp gidelim!..

— N’aparız oralarda?..— Sürdürür ek ririz!. Birer de at peydahlarızal mıza. , “Ömer Ağa”, “Cemil Ağa” olur çıkarız!..Toprağın üstesinden lirsek sürülerimiz yayılır.İneklerimiz, koymalarımız sağılır. Görmeyi çokis yordu seni... “Al işte, Patriyot bu. ” derimgörünce bi sevinir ki...— Neriman yapabilir mi köy yerinde? Enver’iokutmak n’olcak? Selimanım teyze ayrılmak istermi biricik kızından?.— Teyzemi bırakacak değiliz. Enver’i veririzRüş ye’ye. . Sultaniyi vilayetlerden birinde ya lıokur!..— Sen bulundun mu Çorum taraflarında hiç?— Bulunmadım!— Bulunmadığından kolay geliyor sana bu işler...Neden Cenabe r oraların toprağı... Kıraç r. Çoğuyıllar tohum vermez. Yaylası, merası yoktur.Hayvanlar yarı yarıya toprak yer!.. İneklerin eniyisinden alacak süt günde bir okkayı geçme: Kolay

gelir İstanbullulara köyde yaşamak... Benköylüyüm! Bilirim köy yerindeki zorlukları... Hiçummadığın sırada, takışırsın komşularla, vuruşmakzorunda bile kalırsın!..— Tam buldun vuruşmaktan gözü yılacakadamları...— Ama niye miz gidip vuruşmak değil kicancağzım, kafa dinlemek... Etliye sütlüyekarışmadan yaşamak... İlle bir yere dilecekse nedenSalihli’deki Kuşçubaşı çiftliğini düşünmüyorsunCemil birden davranıp dirseğine dayandı. Hiçbeklemedi] bir büyük sevinç duymuştu:— Gerçek... Hay Allah senden razı olsun! CevdetBey’i düşünüp “Çorum” demiş m! Salihli’dekiçi lik cennet... Göz alabildiğine yeşillik... Yalnız bizideğil, bir alay askeri besler!.. Hay set çok yaşaPatriyot... Yarın erkenden iniyorum İstanbul’a,teyzeni le, Neriman’la konuşuyorum. Yahya Hocahemen arsaları, dükkânları satma işine girişsin!..Üstünden ağır bir yük kalkmış gibi ferahlamış . Birtaka uydururum, gelir seni buradan alırım! Atlarız

karşıya... Tutarız Bandırma’yı... Trene kuruluruz,ver elini Salihli... “Yok şu şöyle olmuş da, bu böyleolmuş da... Yok Abdülhamit inmiş, Talat Paşabinmiş... Yok halife duracak mı, gidecek mi? YokKarakol Cemiye , yok İ hat Terakki Fırkası...Nemize lazım bizim... Varsın bunları aklı erenler,çıkarı olanlar düşünsün! Eğer bize bir iş düşerse,doğruluğuna aklımız yatarsa Salihli’den de gelirtutarız! Ben eskiden beri siyasetle uğraşanarkadaşlara böyle derdim de, 179’uncu AlayKomutanı Vekili Binbaşı Arif Bey, “OğlumCehennem! Sen bu laflarla ‘Ben kafasızım’demektesin farkında olmadan” diye kızardı. Ben mikafasızmışım, başından büyük işlere girip maskaraolanlar mı?.. Biraz susup karşılık bekledi. Bir yandanda Patriyot’un yüzünü seçmeye çalışıyordu. Nedersin, haklı değil miyim?— Haklısın kendi hesabına Cehennem!— Senin hesabına?— Benim hesap seninkine uymaz! Sen başındanberi savaş subayı kaldın! Bizim girdiğimiz işlerebulaşmadın! Hiçbir değişmeden, hiçbir olağanüstü

çıkar beklemedin kendin için...— Sen bekledin mi ki, hesabın başka oluyor?— Ben de beklemedim ama, ba m gırtlağımakadar bu işlere... Sen bırakıp gidebilirsin! Bengidemem!..— Bırakıp gitmek... Cemil’in sesi hemenpürüzlenmiş . Senin yiğitliğine dokunur da, benimyiğitliğime dokunmaz mı?— Ben yiğitlik mi taslıyorum sana? Patriyot’unda sesi değişmiş, ilk defa gerçekten acılamış . Buzamana kadar yap ğım işin yiğitlikle hiçbir ilin siolmadığını bilmiyor muyum? Bağlıyım ben Cemil...Hem de başkaları değil, ben beni bağlamışım! İşi budönemeçte, yüzüstü bırakıp savuşamam! Olmaz daondan... Gücüm yetmez buna... Savaş bi nceüniformalı savaşçıların asıl i biter! Gerisi, talim,malim... Fasa fiso... Savaşın bi ği yerde başlıyorbizim işimiz... Birinci Gazze ile İkinci Gazze savaşlarıarasında gelseydim, “Hadi savuşalım da Salihli’dekiçi liğe yeri eşelim” deseydim, bataryayı bırakıpyürüyebilir miydin? '!

Cemil, yüzüne kırbaçla vurmuşlar gibi irkildi.— Ne ilintisi var?.. O başka, bu başka...— Değil Cehennem! Hiç farkı yok! Birazdüşündü. Reşit Bey işi böyle sonuçlamasaydı...Belki birkaç ay dinlenmeye gelirdim seninle...— Anladım! İlgisi ne?— Benim yüzümden kendini vurmak zorundakaldı adam... Kendime güvendim, “Hünergöstereyim!” dedim. Arkadaşlar, “Dur bakalım!Şimdilik bir tehlike görünmüyor, yatsın birazdediler. Dinlemedim. Sırtlar götürürüm, kıyametekadar da saklayabilirim sandım. Dünyanındeğiştiğine akıl erdiremedim.— Öç mü alacaksın, tek başına... İngiliz’den,Fransız’dan, yetmiş iki buçuk milletten?..— Bilmem... Kısacık güldü. Belli olmaz bu işlerkayınça, bakmışsın, bir rsat elvermiş, ben deonların canını yakmışım! Ge ne biraz sustu. Evet, iyidüşündün Salihli işini... Kızı al git! Selimanım teyzegelmezse de kulak asma! Çok sıkın çek Neriman!

Dinlenmeyi hak e . Sen bundan böyle, yalnızkendini değil, onu da düşünmek zorundasın!.. Hadisöndürüyorum ışığı. Allah rahatlık versin!Patriyot Ömer ışığı söndürdü.Odayı birdenbire dolduran karanlıkta “Allahrahatlık versin sözü, sanki derin bir boğazınkayalarına çarparak yankılanıyordu. Bu sözde,rahat yaşamayı seçen bir arkadaşa, ölüme giden birarkadaşın son selamı, biraz da, ayıplaması vardı. ;Cemil, üzücü bir yanlış anlamayı düzeltmek içinbir şeyler söylemek istedi. Uygununu ararken birhoroz ö ü. “Sabah oluyor. İyi!” diye geçirdiaklında... Yarının yakın olmasına, Neriman’ıgöreceği için sevinmiş . “Çorum’a ya da Salihli’yeyerleşip çi çiliğe başlayacağımıza ne der acaba? Nediyecek? Aklı varsa sevinir!”Nefesini keserek Patriyot’a kulak verdi. Soluklarıdüzenliydi. “Uyudu mu hemencecik?.. Uyur, yataryatmaz eskiden beri... Hayır, keyfine bırakmamalıbunu... Başını belaya sokacak boş yere... İki yandanüstüne yürürüz Neriman’la... Gerekirse zorla

takaya atar götürürüz!” Aklında geçirdiğinibaşarmış gibi rahatladı.Neriman’ın, gergin karnına yanağını sürüyormuşgibi yas ğa sokuldu. Dudaklarını iştahla yalarkenuyudu.Paşa amcayla Patriyot, öğle yemeğinden sonragene satranca^ oturmuşlar, saatlerdir, hiçkımıldamadan, kendilerini düşünmeyebırakmışlardı. Paşa’nın çenesindeki eli arada sıradaalt dudağım aşağıya çekiyor, Patriyot, yumruklarıdizlerinde bıyığını kemiriyordu.4Cemil, her zaman olduğu gibi, hiç umursamadanizlemeye başladığı oyuna, giderek, en azoynayanlar kadar kapılmıştı.Kağıt hışır sıyla Doktor Münir’e bak . Doktorokumaya dalmış . “İyi... Şaşardı bize yoksa...Başımızın üstünde alıcı kuş gibi dönen bunca belayı,geçici de olsa, böyle gerçekten unutabilmemizdekiaptallığı ayıplardı. ”

Doktor insanların satranç taşları karşısında derinderin düşünceye dalmalarını sevmiyor, buna“Tıkanık düşünme” diyordu. “Satrançta insandüşünme idmanı bile yapamaz. En büyük İ silahımızolan düşünme gücünün asıl işi, gerçeği bulmak,anlamak, değiş rmek r. Satrançta düşünmenin buçeşidinden kaçarız. Onu boşa çalış rarak, kısa birzaman için olsa da iyice yorar, asıl ödevindenuzakta tutarız. Kaytarmanın en korkuncu, bir'kuvve , asıl işinin üstünde gibi göstererek, onuboşa çalış rmak r. Bunun en açık örneği desatranç. ”Cemil, bir cigara yaktı.Doktor, sedirde, bir bacağım al na alıp ötekinidikerek oturuyor, gene dikkatle Naima Tarihi’niokuyordu. Eski kürkü omuzlarında, gözlüğüburnunun uçundaydı. Başkalarını olduğundandaha yaşlı gösteren bu gözlük takış ona çocuksu birhal veriyordu. Gözlerini kitaptan ayırıp bir zamanpencereden bak , dışarda gördüklerinibeğenmemiş gibi suratım astı.Cemil, Şam Hastanesi’nde tanıdığı doktoru orada

kitap okurken hiç görmemiş . “Acaba kitap mıyoktu yanında o sıralar?.. Ya da insanlar ölümlepençeleşirken okumayı ayıp mı saymaktaydı?.. ”Patriyot, bir paytak sürdü. Bu işi gördüktensonra gene, kanmış düşüncenin içinde ka ldı.Paşa amca, karşısındaki daha oynamamış gibi,hiçbir değişme göstermemişti.Gülnihal Kalfa, kedi sessizliğiyle girdi, gazeteleridoktorun Yanına bırakıp çıktı.Cemil zor al nda yapıyormuş gibi, birini aldı.Büyük başlıkları gözden geçirdi. Elinin tersiyle ağzınıkapatarak esnedi, arkadaşlarına belli etmedengerindi.Diyarakır Valisi Doktor Çerkez Reşit’in öldüğü 6Şubat gününden beri -iki buçuk aydır Patriyot’ukapıdan bırakıp dönmek üzere geldiği bu köşktemahpustu. Dayı Maksut’un korktuğu şeylerbaşlarına gelmiş, Cemil hakkında, bir suçluyukaçırmaya çalışırken vazife halindeki polisi ağıryaralamaktan yakalama kağıdı kesilmişti.Daha beteri, kaburgalarını kırdığı herifin

ağabeyisi Beyoğlu’nda başkomiserdi. Arnavut’tu.Meseleyi kan davası haline ge rmiş, Cemil’in ardınadüşmüştü. Yakalanıp hapse girmek bile söz konusudeğildi ar k... Belki de kıyasıya vuruşmak, ölmeköldürmek gerekecek . Herif evi, mahalleyi, ha asem göz hapsin de tutuyor. Hacı bakkal vasıtasıyla“Dayın evde mi?” diye her gün küçük Enver’inağzını ara yordu. Eve, “Bohçacıyız, dilenciyiz, kiraevi arıyoruz” diye çeşitli kadınlar gelip gitmeyebaşlamış, Selime teyze birkaç kere alt katpencerelerinin dinlenildiğini, arkadaki bahçeduvarından üst katların gözetlendiğini görmüştü.Değil kendisi gibi aranan bir suçlu, hiçbir suçişlememiş İ hatçılar bile iyice bunalmışlardı. İ lafçısubayların kurduğu Nigehban Cemiye , Hürriyet veİ laf, İ hadı Muhammediye rkalarının bir kısımüyeleri pir aşkına hafiyelik ediyorlar, İ hatçıkovalıyorlardı.Ali Fevzi Paşa başkanlığında kurulan özel bir HarpDivanı 1888’den bu yana Jöntürk işleriniincelemekte, Nâzım Paşa; Harp Divanı savaşsırasında işlenen suçlarda İ hatçıların

sorumluluğunu aramaktaydı. Boğazlıyankaymakamı Kemal’le Urfa Mutasarrı Nusret’inasılmaları durumun şakaya gelmezliğini, ar kortaya koymuştu.Memleke n hali de günden güne kötüleşmekte,işler büsbütün sarpa sarmaktaydı.Şarkta Ermenistan’ın kurulma hazırlıkları ilerliyor.Kürt Taali Cemiye büyük bir mın kanınimparatorluktan ayrılması için yabancılardandestek is yordu. İngilizlerin Maraş’ı, Samsun’u,Urfa’yı, Afyon’u, Konya’yı; Fransızların Adana’yıİtalyanların, Çatalca’ya kadar Trakya’yı daYunanlıların alacağı söylenip yordu. Bütündemiryollarına, limanlara işgal ordularınca elkonulmuş, İstanbul’da uzun zaman gizlenmekimkânı gibi Anadolu’da sığınacak yer de pekkalmamıştı.Doktor Münir kitabı bırakıp gazeteleri aldığızaman Halil Paşa’nın şahı gitgide sıkışıyordu.— Kiş Paşam...— Bak sen...

— Vay canına! İşte bu kötü...Doktorun sesine döndüler.— Nedir?— Kötü... Doktor Münir gazeteyi indirerekgözlüğünün üstünden bak . Amerika BirleşikDevletleri Başkanı Wilson İzmir’le dolaylarınınYunanlılara verilmesini onaylamış...— Yok canım!— Evet... Kötü bu haber... Manda işini bileyürütemedi Halife efendimiz... “Biriniz alın bizitoptan... ” dedik, “Olmaz, paralayacağız” dediler.Cemil’e döndü. Kuşçubaşı çi liğine gidip yan gelmeişin suya düşüyor, Cehennem. Çi çiliği bırakıpzeybekliğe soyunacaksan, bilmem!.. Birazdüşündü. Gözlerinden kurnaz bir ışıl geç . Düngece, “Yolu yok muydu, bu savaşa girmemenin?”diye sormuştun. Paşa amcamız kem küm etmiş .Ne buyurur, bu yeni durumda acaba?— Yolu yoktu doktor! Ben bu meseleyi çokdüşündüm! Sen de düşünmüşsündür, var mıydı?

— Vardı paşa emmi!— Nerede?— Abdülhamit’te...— İndirmekle suç mu işledik?— Galiba...— Anlamadım! “Hürriye almak da suç”diyeceksin, neredeyse!— Hayır! “Kim istediydi, bizden bu hürriye ?”diyeceğim!— Halil Paşa birden ciddileşti.— Kim mi istedi?— “Millet” diyeceksiniz ister istemez!— Evet!— Bu evet biraz yavaş çık paşa emmi! Biz biravuç asker memur takımıydık! Koca imparatorluğayaygın, gizli açık hiçbir poli ka örgütü yokken,milletin hürriyet istediğini nereden anladık?Halil Paşa hemen karşılık verecekmiş gibi

davrandığı halde gülmeye çalışarak durakladı:— Domuz farmason! Diyelim ki haklısın! Diyelimki millet bizden hürriyet istemedi. Diyelim kihürriyet denilen cenabe n ne olduğunu, biz de pekbilmiyorduk.— Pek değil!— Hadi diyelim ki hiç bilmiyorduk, Allah belanıversin, diyelim ki devlet batıyor, diye istedik!— Nereden belliydi hürriyetle kurtulacağı?— Uza n ki, tadını kaçırdın! Bak k; bir hürriyetla , dönüyor ortada... Yakaladık kuyruğundan,çaldık Abdülhamit’in kafasına...— Teker meker yıkılınca da apıştık?— Evet!— Başladık, “Niye yarar ki ola bu hürriyet?” diyearpacı kumrusu gibi düşünmeye... Ben tası tarağıtoplayıp savuştum, cemiye en! Siz paçaları sıvayıpkadro aramaya giriş niz, “is m arkadan gelsin”hesabı...

Halil Paşa biraz düşünüp başını salladı:— Aslına bakarsan, ik dara geçinceye kadar“Kadro” diye bir şeyin gerekliliğinden değil,dünyada var olduğundan bile haberimiz yoktubizim... Anayasa geri ge rilirse, bütün Osmanlılarmemleke n kalkınması için el ele verecekler, herşey birden düzelecek sanmış k. Otuz iki yıl sürendespotluğa, bu süre içinde, kimler başkaldırdıysahepsini kendimizden sayıyorduk. Bunlar bizce,memleke n en namuslu, en vicdanlı, en işe yararinsanlarıydı. Var güçleriyle işe sarılacaklar, vatanı biryıla varmadan cennete çevireceklerdi. HeleAvrupa’da bunca yıl, Abdülhamit despotluğuylaboğuşanların hepsi her zorluğun al ndan akıllakalkacak derin bilgili adamlardı. Meğer, kimininbilgisi hiç yokmuş, kiminin tecrübesi... Kimi iyiniyetle saçma yollar gösterdi, işleri büsbütünkarış rdı, kimi kendi çıkarı için, büsbütün yokuşasürmeye kalk bizi... Al aya varmadan anladık,içine düştüğümüz çıkmazı... Bu anlayış, avanakolmadığımızı gösterir. İyi niye mizin ispa da,Anayasayı kurtarır kurtarmaz, hemen hüküme

kurup birer koltuğa yerleşmeyişimiz... Eski gidişinsoygunundan pay almayı düşünmediğimizi de senherkesten iyi bilirsin.Halil Paşa karşılık bekler gibi biraz sustu, sonraiçini çekerek konuşmasını sürdürdü:— Kadronun gerekli olduğuna kısa zamandainandık ama ye ş rmeye vakit bulamadık. Ben bukadro meselesini de çok düşündüm doktor!İnkılapların ilk kadroları, inkılaptan çok öncehazırlanıyor. Biz bunu yapamadık. Belki inkılaptansonra da hazırlanır, ama biz buna da zamanbulamadık. Dünyanın en amansız r nası içindegemi her an kaynamak üzereydi. Direğinin ucundansin nesine kadar dağılma ça r ları veriyordu.Vehip Paşa’nın Diyarbakır’dan nasıl umutla,heyecanla döndüğünü gözlerinle gördün!“Kurtulduk arkadaşlar... Bize yol gösterecek ışığıbulduk” diye çırpınıyordu. Bulduğu ışık Ziya Gökalpadında o zamana kadar hiç tanınmamış bir adamdı.“Kalp herif’ dediğin Ziya Bey’i nasıl kap ğımızı,önüne ne imkanlar aç ğımızı aklına ge r. Ağzınıniçine bakıyorduk. Her sözüne Kuran emri gibi

inanıyorduk. Memleke n biricik umudu olangençliği, gözü kapalı bırak k eline... İnsanlarıseçmekte, ye ş rmekte devlet kadar güçlüydü.“bunu kötüye kullandı” dersen haksızlık edersin!Gücü o kadardı. Böyle bir iş için hazırlanmamış . Azkonuşup çok dinlemesi, arada bir dalıp dalıpgitmesi, senin demenle, “uyuyakalması” bilgisininyalınkanlığındandı. Delikanlıları ye ş rirken,kendisini de ye ş rmeye çabalıyordu. Onu da,bizim gibi çöken imparatorluk, uçurama sürükledi.İslamcılıktan, Ba cılıktan, Türkçülükten,uyuşmasına imkan olmayan bu üç ayrı şeydenbağlayıcı bir düşünce sistemi çıkarmaya uğraş . Buyola sapmak, ilk adımda yenilgiyi kabullenmek .Yenildik. Bizi kadrodan kaçmakla suçlamak doğrudeğil...Halil Paşa bir şey siler gibi, elini yüzünden sertsert geçirdi:— Topu topu 9 yıl, 8 ay, 12 gün ik dardakalabildik! Bu kadarcık bir zaman içinde, bu kadarbahtsız savaşlar arasında İttihatçılık, memleketin enişe yarar insanlarını birbirine bağladı. Bugün, bu

dağılmış imparatorlukta her kim bir iş yapmayaKalkarsa, ilk ağızda ancak, İ hatçılararastlayacak r. “Bunlardan faydalanamam” dedi mihiçbir halt edemez!— Bur da haklısın paşa emmi!— Burda haklıyım da, orda haklı değil miyim?“Savaşa girmeyebilirdiniz” diyorlar! Bırak böyle birişi, bir ilkokul açmak için zaman kollamak hürriye elimize geç mi bizim? Üçüncü ordu subaylarınınneden Cemiyete sürü sürü girdiğini sen benden iyibilirsin. Birkaç yılda, neden Anayasa hürriyetçisikesildik hepimiz?.. Rumeli göz göre gidiyordu.Balkan yenilgisine bakarsak çoktan gitmiş dehaberimiz yokmuş... Yalnız Rumeli mi? Revalanlaşmasından sonra imparatorluktan nekalıyordu?.. Dize gelip ölümü beklemek vardı. Birde, sonunu düşünmeden a lmak... Biz, umutolmasa da, vuruşmayı seç k. Almanya’nınAnadolu’ya yerleşmesini istemeyen İngiliz birazarkaladı bizi... Hürriyeti bu yüzden o kadar kolay elegeçirdiğimizi anlayamadık. Kendi gücümüzlekurtardığımızı sandık Anayasayı... Sonra Alman

poli kasına dönünce gök tepemize yıkıldı. Gerisi birkaygan yokuşta, uçuruma doğru yuvarlanmaktanbaşka bir şey değil-. . En güvendiğimiz dayanakİslamlık, karşımıza çık . Ge rdiğimiz hürriye en bizsürekli olarak zarar görürken, ayrılık isteyenlerfaydalanıyorlardı. Gi kçe daha akılsız, daha kıyıcıolmamız bundandır. Bir Anadolu Türkü kalmış yanımızda... Onun da ne halde olduğunugörüyorduk. İmparatorluğa yeni bir dayanaklazımdı. Almanlar tam bu sırada Turancılık masalınıdayadılar. Biz de bu masala, denize düşeninusturaya sarıldığı gibi sarıldık. Türk’e doğrua lmaktan başka çıkar yol kalmamış önümüzde...Oradaki Türklerin Anadolu Türküne hiçbenzemediğini anladığımız zaman da iş iştengeçmiş . Alt dudağını ısırarak gülümsedi. Sarıkamışyolunu sökebilseydik... Umduğumuz gibi, Ka asyadağlarında çiçekler açsaydı, düşman önümüzdenkaçsaydı bile biz, 95 bin kişi ile Turan’aulaşamazdık. Ulaşabilseydik, elimizde tutamazdık.Tutabilseydik Alınanlardan kurtaramazdık. Baküönünde vuruşuyorduk heriflerle az kalsın! “Seninbenim” diye... Savaşı çoktan kaybetmişken...

Geçenlerde Kanal seferiyle alay e n! Cemal Paşabilmez miydi, 25 bin kişiyle Mısır’ı alamayacağını,alsa bile tutamayacağını?.. Mısır’ı, Turan’ı bırak,Almanları Anadolu’dan çıkarabileceğinizi şüpheyedüşmüştü. Bugün bebeklere saçma gelenhesapların arkasında ne vardır bilir misin? Ayaktaduruyor görünen koca bir İmparatorluğundağıldığını kabullenmenin imkansızlığı... Her şeyzamanına göre doğrudur. Dahası, senin bak ğıaçıya göre... Kendini kendi hesaplarınlabağlıyorsun!.. Öylesine bağlıyorsun ki, dünyada hiçbaşka bir hesap kalmıyor. Ge rip önüne yığdığın,dayanaklar, tutamaklar, yüzde bin çıkarlı gösteriyoren berbat çıkmazı... Hele, gerçeklere çoğu zamanboş veren, işin bir ucunu Allah’a bırakmaya yatkın,gündelik yaşayışında bile mucizeler beklemeyealışık bizim gibi insanları bir düşün! Ne kadar kolayalda rız kendimizi! Dünyanın en güçlü devle Almanya, sana en yeni savaş gemileri bağışlıyor,milyonlarca al n veriyor. Yemen imamı senidevle en saymazken, dünyayı paylaşmak için seniYanına ortak alıyor. “Eh, ar k bundan kârlısı cansağlığı” diyorsun, “Böyle bir rsat, bu memleke n

eline geçmemiş r, geçemez de... ” diyorsun! Helebütün bu akıl almaz kazançların birazını da kendideğerine bağlarsan, ar k kim söz anlatabilir sana?Farkına varmadan laf dinlemez olursun! “Birazdüşünelim\" diyen dehanı küçümsemiş kendinibilmez!.. “Kötüsü gelirse... \" diyen düşmanasatılmış bozguncu... Vatan haini...— Peki Paşa Amca, sonu belli olunca savaştansıyrılmaz mıydık? Hiç mi rsat düşmedi küçükbüyük?.. Sarıkamış niçin gözümüzü açmadı?Fransız cephesindeki ilk Alman saldırısınınbaşarısızlığı savaşın uzayacağını meydana koymadımı? Çanakkale’de kazandığımız başarı, apansızpatlayan Bolşevik İh lali, savaşı bırakma imkanısağlayamaz mıydı bize?Halil Paşa doğruldu. Her zamankiumursamazlığını üstünden atmak istediği, kendisinisavunma zorunluğunu ilk defa gerçekten duyduğuanlaşılıyordu. Uzaklardan bir şey seçmek is yor gibigözlerini kıstı:— Tek başımıza savaştan sıyrılıp barış yapmakmeselesi birkaç defa ortaya a lmış r. Aslında, barış

aramak değil, Enver-Talat çekişmesi olduğunubilirsin bunun... Arada sırada “Acaba bukıyame en sıyrılıp çıkabilir miyiz” diye ben dedüşünmüşümdür. Düşündüm dedimse, bir yolbulurum da bizimkilere dert, anlatabilirimumuduyla değil... Önündeki oyun tahtasınıgösterdi. Böyle satrançta düşünür gibi... Savaşınbaşında, “Ka asya’yı alayım” derken kaybe ğindoksan bin kişiyi bir türlü yerine ge rememişken,Galiçya’ya, Romanya’ya, Makedonya’ya yüz yirmibin seçme insan yollamışsın!.. Düşman Irak’ta,karşısına taze tümenler yığarken, İran’a, serseridolaşsınlar diye birlikler salmışsın!.. Filis n’dekuvvet dengesi, senin zararına bire on artarken,eline geçeni, Batum üstünden Bakü’yegöndermişsin!.. Bunları yaparken, zarar yalnıznavlun parası değil... Milyonlarca insan ölmüş,sakat kalmış... Şehirler, kasabalar haritadansilinmiş... Kıtalar büyüklüğünde vatan parçalarınıtehlikeye atmışsın! Apansız kendini yıkın larınortasında, suçlu buluyorsun! Sorumluluk yüküal nda iki büklüm... Hadi dön bakalımdönebilirsen... Başlarken, iyi kötü akla dayanır

görünen tutamakların, dayanakların, bakıyorsun ki,durdukları yerde, hiç sana acımadan değişiyor.Hepsi, öldür üğün insan yığınları haline gelipkarşına dikiliyor, parmaklarım uza p yumruklarınısallayarak seni suçlamaya başlıyor. Söylediğin hersöz, saydığın her haklı özür, her haklı savunma,yalnız acımazlıktan gelen aptallığını, bilgisizliğininsı r al küçüklüğünü meydana koymaktan başkahiçbir işe yaramıyor. Yoluna bunca küçüklü büyüklücinayetler işlediğimiz İ hat Terakki Par si’ni, dahadoğrusu, kısaca, “Cemiyet” dediğimiz, kutsal varlığı,kendi oylarımızla tarihin önünde tek başınabırakıvermek için yap ğımız son toplan yıgörmeliydin!.. Talât, Enver, Cemal Baha n Şakir,Doktor Nâzım, biz hepimiz... On iki kişi... On ikizavallı insan yıkın sı oluvermiş k. Bundan sonrabaşımıza neler gelecek bilmem! Ama, o günçekmeye başladığımız cezadan daha ağırını hiçkimse bize artık ne verebiliyor, ne de çektirebilir.Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa elini, dünyayüzünde biricik sahici dostu Patriyot Ömer’in iriyumruğu üstüne koyarak bir an sustu.

— Evet, doktor, çapımızdan çok büyük birbelanın al na girmiş k. Öyle bir yere gelmiş k ki,durmak da, ilerlemek de ha a pes etmek deelimizde değildi. Savaşı kazansak bile kazancınıtaşımaya gücümüz yetmeyecek . Ben buna “Tamçıkmaz” diyorum!— Bu tam çıkmaza nereden, nasıl, niçin gelindi,peki? Bana kalırsa, paşa amca, kumarbazyatkınlığımızdan...— Anlamadım?— “Girmemenin yolu yok” inancına varılmadanhiçbir savaşa girilmez. Ha a yüzde yüz kazanılacağıönceden bilinse bile... O zaman “girmemenin yoluyok” kesinliğine nerden varıldığını araş rmak lazımgelir. Abdülhamit olsaydı girmezdi. ÇünküAbdülhamit de, “Girmek olmaz” yatkınlığındaydı.Bu bizim işimiz taa başından beri, kazanması hiçolmayan batakçı kumandır. Tek zarda aldığımızı tekzarda verdik!.. Gözleri daldı, sura asıldı. Dörtmilyona yakın adam öldü bizden... Bir zarda neyialdık da neyi verdik? Gazeteyi hışımla salladı. Hayır,biz bu kumara hesapla oturmadık, kumarcı

olduğumuzdan oturduk. O sıralarda, Osmanlıülkesinin ruh haline bu kumarcılığımız yüzde yüzuygun düşmeseydi, memleke n dümeni elimizegeçebilir miydi? İlk İ hat Terakki Cemiye ,1888’de kurulmuştur. İkinci Meşru yet’ten 20 yılönce... Selanik’te Osmanlı Hürriyet Derneği’ninkurulma tarihiyse, 1906 Eylül ayındadır. Yirmi yıldırçalışanlar, bir buçuk yıl önce ortaya çıkanlara,memleke n dümenini neden kap rdılar? Çünkü oçağ, batak kumarcılara çok yatkın bir çağdı. Dünyapaldır küldür kumara gidiyordu. En akıllı milletler,neleri var, neleri yoksa fişlere ya rmışlardı. Kumarahazırlanıyorlardı. Rumeli’nde üç dört tabancapatladı. Resne’de dört beş yüz kişi dağa çık . Birkaçtelgraf çekildi. Bak k hürriye kazanıvermişiz! 31Mart’ta birkaç avcı taburu ayaklandı. Bak k silinipsüpürülmüşüz. Hareket Ordusu yürüdü. Bak kbütün fişler gene önümüze yığılmış... BosnaHersek’le Bulgaristan gi . “Kumardır böyle olur.Zarar kârın kardeşidir” dedik. Trablusgarp’asıvanmamız kumarcı sıvanmasıydı. Balkan’dayenilmemiz kumarcı yenilmesi... DüşmanÇatalca’dayken, Babıâli’yi basmak, sonra gidip


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook