— Burada binbaşım.— Senin gibi cenk görmüş, düşman kellesi almışyiğide sakal istemez. Birazdan görmeyeceğim. Bıyıkyeter!..— Duasını e riverdiydik hocaya... Günahıvarmış ki, duadan sonra sakal kes rmenin... Adamgider, cehenneme direk olurmuş...— Evli misin?Kör Şaban’ın tek gözü utançla kısıldı.— Evli misin dedim rezil?..— Evliyiz sayende binbaşım...— Kandan izin aldın mı sakal koyuvermek için...— Gurbet yerde olduğumuzdan alamadık. Hocadedi ki...— Höst... Hoca, şeriat dışı bir meseleye nediyebilirmiş avanak! Müslümanlıkta karıdan izinçıkmayınca, sakal bırakmak yoktu. Bak, koskocakomutan bile sakalsız? Karısı “olmaz” dediğinden...Kazıt pisi...
— Baş üstüne... Kazıtalım binbaşım...— Gelince tüfeğine bakacağım... Temiz değilse,yandın Kör Şaban... Tüfek iyi tutulmamışsa...— Bizim tüfeğimiz hiç yok binbaşım...— Yok mu? Ne demek?— Biz silahsıza ayrıldığımızdan, elimizi silahasürebilemeyiz!— Ulan sen ne biçim askersin? Askerin silahsızıda silahlıdır.— Doktor silahsız yazınca... Hastanenin büyükdoktoru...— Gene dayağa kaşık tutuyorsun! Doktor mubilir, ben mı bilirim?— Sen bilirsin binbaşım! Yabanın doktoru nebilecek?..— Gâvurun mızrağını gelemeyip gözünüverdiğinden mızraktaki hünerini anladık!..Nişancılıkta da, böyle yalınkatsan, benden çokkötek yersin Kör Şaban! Nasılsın, dedim, eşek?
— Eh... Sayende, az buçuk...— “Az buçuk” ne demek? A ğını vurur musun,yoksa, tümü karavana mı gider?— Vururuz az biraz Binbaşım! Arkadaşlararasında yere bakmayız pek... Allah sol gözümüzüneden aldı bizim, sağ gözümüze değmedi de?..Keskin a cıya sağ gözünün gerekliğini bildi kurbanolduğum...— A n şimdi köpoğlusu... Meydanı boş buldunda, savurdun palavrayı! Görürüz bakalım! İşinibi rince, yukardan kendine iyi bir tüfek seç...Temizle! Göreceğim! Beğenmezsem, kemiklerinikıranın. Hadi şimdi, marş!Şaban temizlediği tüfeği ge rip binbaşısındanaferini alınca, gerçekten sevindi.Mavzeri hınçla kavrayarak söylendi:— Sağ ol binbaşım! Bu Akhisarlı bizi silahsızgördüğünden adam hesabına almadı. Bizi o kavatefe olacak rezil, taşa tutabilemezdi, silahlı olsak...Ama ben suçu elin pis kava na bulmam, bizim
avanak mille mize bulurum. Bize ne demedeymişburanın adamı?— Ne?— “Bunlar evlerinden azanlar... Ana babakaçkınları... Karıdan usanmış takımı... ”demedeymişler... “Boğuşmaktan bezginlikge rmemeleri bundan... ” demedeymiş buAkhisarlı... “Bunca yıldır evini ocağını, çoluğunu,çocuğunu görmemiş heriflerin bizim toprağımızdaişleri nedir?” demekteler... “Bunların sılası imlası,vatanı matanı yok besbelli... ” diyerek bizi adamhesabına hiç almamakta bunlar!Cemil, hınçla içini çeken Kör Şaban’ın yüzünegizlice bak . Dudaklarını üst üste yalıyor, sesindekipürüzü gidermek is yor gibi zorlaya zorlayayutkunuyordu. Dimdik ileriye bakan tek gözündebir orduya yetecek kadar acı vardı.Kör Şaban, aslında, kendilerini yabansıyanlarınsözlerindeki yalanlara değil, boş a p dolutu urmalarına kızıyordu. Dört yıl, sınırdan sınırakoşup ateş boylarında ölümle aralıksız boğuşarak,
neyin nesi olduğunu bilmeden bir şeylersavunurken, arkasında evini ocağını, avradını,kardeşini kaybedenlerdendi.Herkes savuşurken, Kör Şaban gibi açıkgözbirinin şimdiye kadar köyünü tutmamış olmasıbundandı.Yaralanmış, hava değişimi ile memleke negitmiş . Buraya kadarını açık açık anla yordu da,sonra, köyü neden bırakıp çık ğını, Akhisar’daneden takılıp kaldığını bir türlü açıklamıyordu.Kör Şaban tüfeğinin arpacığındaki küçük bir pası rnağıyla kazımaya dalmış . Başını kaldırıp Cemil’inyüzüne acıyarak bak ğını görünce utangaç, ürkek,telaşlı gülümsedi:— Aslına bakarsan binbaşım... Akhisarlı dahaklı...— Halt ettin şimdicik Körağa...— Haklı bir bakıma... Bu seferberlik belası, nasılbir bela...Burda bir onbaşı vardı... Uzaktan bize hemşeri
olur. Tosyalı... Kördü bizim gibi... Herifhastanedeyken köye kâğıt salmış, binbaşım,karşılığını alamamış... Hava değişimine gidince,kasabanın hancısı, bunun yolunu kesip hanakondurur. Emmisine gizliden haber salar. “Karıyapır mı alsam, örtü mü alsam?” diye dolanırkenemmisi karşısına dikilmiş. “Vay sen nerden çık nbeğenim... Vay vay... Senin şehit kâğıdın geldiydi,bu nasıl iş?.. ” diye çırpınmaya başlamış... Birzaman, ağlamış hökür hökür... Bizim hemşeri,“Köyde ne var ne yok?.. Ölen kalan?” dedikçe,emmisi kıvranırmış... “İyilik sağlık... Sen geldin ya...Seni dünya gözüyle gördüm ya... Ölsem de gamdeğil” dermiş... Sonunda bizim hemşeri utanmayıaradan kaldırıp sorar: “Evden ne haber? Avradısordum emmi... Eteğini pisleyip adımıza karaçalmadı ya?. ” “Töbeee! O nasıl söz yeğen!.. Ya bizöldük mü, gâvur niye ne?” diyesi ama, bunca yıllıkemmisinin la nerde, ne biçim e ğini bilmez miherif? Köyde yaramaz bir iş olamasa, nedenkıvransın sancılı hayvan gibi. Hancının dünden beriönünü kesip köye salmamasından da pirelenmiş...Sonunda bunlar döndürüp dolandırıp meseleyi
anlatmışlar, binbaşım, meğerse herifin ölü kâğıdıgelince karıyı küçük kardeşine vermişler mi? Karıikinci çocuğa yüklü... Fukara herif, az kalmış ki aklınısıçrata... “Aman emmi bu nasıl iş!.. Oğlanşuncacık biz koyup giderken. El kadar oğlana karınikâhlamak nasıl bir rezillik!.. Şuncacık oğlana?.. ”diye dolanırmış... Emmisi ne desin? “Allah’ınyazdığı böyle. Ölüm gelip yakaya sarılmayınca,adamın ufağı büyür, büyüğü kocar. ” dermiş. Bizimhemşeri, “Peki şimdi n’olacak bu?” diye sormuş...Ummakta ki, “Bunlar herkesin başındaki birmesele. ” diyecekler, “Hocaya danış k, oğlanboşayacak, sana nikâh tazeleyeceğiz!” diyecekler...Deminden beri karşılığını aklınca hesaplarmış da,“Karının suçu yok!.. Ölü kâğıdını kendi yazdırmadıya... Oğlan köyden aralanır bir zaman... Rezillikunutulur!” dermiş. Yalayıp yutacak seninanlayacağın binbaşım. Meğerse karı... “Ben körherifi istemem. Erkek gibi erkekse köye hiç gelmez!Geçer gider geldiği yere, ” dememiş mi?.. Ne haltetsin, şimdicik... Vurup öldürsün mü? Almış başınıfukara, geçmiş gitmiş...
Kör Şaban derin derin içini çekerek biraz sustu:— Yaban yerin adamı, yaban yerin adamınaneden hâyindir binbaşım?..Sözü, damdan düşer gibi değiş rmek istediğibelliydi.— Neyin üstüne sordun bunu?— Mille n üstüne... Arap’ın, Kürt’ün,Akhisarlının üstüne...— Garipleri yabansıyorlar diye mi?— Yabansamaktalar, evet... Hele asker mille neneden domuz gibi bakar başıbozuk takımı?..“Oğlum, sen hiç asker olmadın mı?” desem...“Oldunsa, ne tez unu un? Olmadınsa, er geçolacaksın... Bu askerlikten kurtuluş yok... ”desem... Cepheye giderken gene neyse ne, “Askerağa” diyerek merhaba derler. Ekmek istesen verenbulunur. Bir de düşman seni önüne ka dakovalamaya başladı mı, sura na bakan bulunmaz!“Aman bir yudum su” dersin, kapıyı çarpar da evinegiriverir. Bre imansız, düşmana yenilmeyi kim ister
bakalım? Ayı ayıyken yenik düşmemeye bakar.Gücüm yetse kaçar mıyım karı gibi?.. Buseferberlikte, millet, askeri neden sevmedibinbaşım? Peygambere soy sop olmaktan yana,Arap bize bakarak, daha zorlu Müslüman olsagerek... Biz, bu seferberlikte Araplara dayaranamadık. “Aman şu Arap’ın, susuz gölgesizçölüne İngiliz gâvuru girmesin” diye buncaboğuştuk. Arap bize “Sağ ol” demedi. Sağ oldangeç m, dönüşte bi reyazdı bizi... Neden kızdı peki?Diyelim ki, Arap Arap aklıyla bilemedi de, kızdıavanaklığından... Akhisarlı, ya neden kızdı bize?4Kör Şaban’ın yakıp ge rdiği beş numaralı gazlâmbasının şişesi kırık . Fi li is salıverdiğinden ışıkgittikçe azalıyordu.Naneli ayran çorbasının iyimserliği yavaş yavaşdağılmış, yerini dakikadan dakikaya artan beklemesıkıntısı almıştır.Yağmur saatlerden beri aralıksız yağıyor, buhavada, beklenilenin gelmeyeceği inancını
insafsızca arttırıyordu.Başıbozuk Paşası Halit Bey, nerden yola çıkmış ?Buraya ne kadar zamanda gelebilecek ? Yanındakaç kişi vardı? Hükümetçe kovuşturulduğuna göre,kasabaya nasıl girecek, kendilerini nasıl bulacaktı?Dördü de bunu düşünüyor, arada bir, yağmurşakır sının ötelerinde başka sesler arayarak,dışarıya kulak veriyordu.Selaha n, sırsıklam mendiliyle terini sildi, ikidefa çamaşır değiş rmiş . Açılmış ama, iyicegüçsüzdü. Sık sık kuruyan ağzını, konyakdamla lmış suyla ısla yor, sulfatonun sürekliacılığım yutkunurken, arkadaşlarına sezdirmemeyeçalışarak suratını buruşturuyordu.Ateşten sonra yürüyen ter, Kör Şaban’ınpaçavralardan yapılmış incecik şiltesini suyadüşmüş gibi ıslatmış . Kör Şaban bir saa en beriaşağıdaki ocakta kurutmaya uğraşıyordu.Bekir Sami Bey, saa ne bak . Yorulmuştu. Birzamana kadar belli etmemeye çalış ğıumutsuzluğu, direnme gücünü yavaş yavaş
yenerek gözlerine vuruyor, yüzünün çizgileriniaşağıya doğru çekiyordu.Akşamüstü, Nizame n Efendi takımındanhaberci gelmiş, gece vak dışarı çıkmanın kötüsonuçlar verebileceğinden açarak, treni,istasyonda, Fransız yüzbaşısının yanındabeklemelerinin daha doğru olacağını anlatmayaçalışmıştı.Zora düşmedikçe, ça şmak istemediklerindenal an almışlar, Selaha n’in hastalığını ileri sürerektreni burada bekleyeceklerini söylemişlerdi.Kör Şaban’ın “Belim koptu, ellerin döküleGâvuuur!” diye bağırarak kara sakalı, çarpıkbacaklarıyla zıplaması, Cemil’in gözleri önünden hiçgitmiyordu.Akhisar’da dün geceden beri olup bitenler,komutanla astlar arasındaki saygılı aralığı, gitgidedaraltmış, askerlik dairesinde ikindiden berimahpus kalmaları, bunu hemen hemen ortadankaldırmıştı.Bekir Sami Bey’in üzüntüsünü bu hal birkaç kat
ar rıyor, Teğmen Faruk’un karşısında oturmasını,elinde olmadan yadırgıyordu.Her şeyi göze alarak dün gece Manisa’yı tutacakyerde, burada kalmanın yanlışlığını anlamış,bekleyişin bunal sı ağır basmaya başladı başlayalıüst üste “Rasim Bey’den haber çıkmadı” demeyebaşlamıştı.Cemil’e göre, büyük yanlışlığı dün gece değil, asılbugün yapmışlardı. “Rasim Bey, makine başında elegeçirilir geçirilmez, kesin emir verilecek : “Toplarıhemen koştur. Savaş yasalarını kullanarak halktanele geçirebildiğin kadar hayvan, araba al, silahlarıcephaneleri yüklet, atlı yaya bütün askerlerle yolaçık!.. Gerekirse vuruşarak Salihli üstüne çekil!”denecek . “Koca bir günü burda, Kavat GâvurEfe’yle Kopil çetesi tara ndan taşa tutularak boşageçirmemiş olurduk! Halit Bey denilen başıbozukpaşasıyla, kuvvetlerin başında daha rahatbuluşulur, daha güvenle konuşulurdu. Bunu nedenyapmadı, bizim komutan? Aklına geldi de mi gözealamadı, aklına hiç mi gelmedi?.. ” Alt dudağınıdişleyen komutana belli etmeden bakarken,
komutanlığın ne kadar zor bir zanaat olduğunu,yıllardır subaylık e ği halde ancak şimdi, gerçektenanlayabiliyordu.Eğer ortada bir şaşkınlık varsa, komutanı hangibeklenmedik olayın bu kadar şaşır ğını bulmayaçalış . “Mille n yılgınlığı mı acaba? Yılgınlığın bucıvık çeşidi mi? İnsanoğlu tehlike karşısında,kurtulamayacağını bilse de, önce kaçmayı dener.Bunlar inmeli gibi yere çökmüşler. Eğer, çolukçocuk, at araba, sığır davar, yola düşseydilerbildiğimiz panik olurdu. Önlemenin belki çaresinibulurduk. Bunlar oturakalmışlar. Bizi şaşırtan bugaliba... ” Biraz düşündü. “Peki ama, erler bazı bazı,düşmanın sindirim ateşinden yılarlar da, saldınemrini dinlemezler, korunaklardan çıkmazlar! Bunaalışık olmamız lazım gelmez mi? Neden şaşırdık?”Gözlerini kısarak köşeye dayalı tüfeklere bak .“Hayır, buradaki yılgınlık, siperde baş kaldırtmayanyılgınlığa benzemiyor. Orda birlikler, süngüsaldırısına kalkmasalar bile, düşmanıbeklemektedirler. Düşman gelirse, sağ kalanlarsonuna kadar vuruşacaklar. Burda, karşı durmak
yok... Düşmanı düşman bayraklarıyla bekliyorlar.Bizi aptallaş ran bu... Bekir Sami Bey’i, bu ölüduygusuzluk şaşır . Paniklemiş askeri tabancagücüyle geri çevirmeyi bilir ama, silahı cephanesiylegeri çekilme imkânı varken, birbirine sokulupdüşmanın esir almasını bekleyen direnme gücütükenmiş bir kalabalığı canlandırmayı bilemez!Boşuna kıvranmayı bıraksak da işe bir başkaucundan yapışmaya baksak... ”Gerek Müderris Hacı Nizame n Efenditakımının, gerekse Reşat Bey takımıyla memurlarınyüzlerini birer birer gözünün önüne ge rdi. Gagaburun Hoca Nizame n başta olmak üzere, hepside tanıdık insanlardı. Elinden binlerce acemi ergeçmiş, bunları, ateş boylarının şakaya gelmezölüm tehlikeleri içinde izlemiş bir subay olarak iyitanıyordu. Gençlerini, ölüm korkusuyla yapış klarıtopraktan koparıp düşmanın üstüne atmış,yaşlılarından, en çe n zamanlarda çeşitli yardımlaristeyip almış . “Öyleyse, içinde bulunduğumuzşartları hesaplayamadık, ruh hallerini sezemedik.Bunların, bugün de tutulacak yönleri vardır
elbe e... Arayıp bulamadık. Bulamadığımız şurdanbelli, bildikleri şeyleri söyledik, iyi bildikleri içinkendilerini yıldıran durumu bir daha anlatmaktanne çıkar? Akıllarının hiç almayacağı karmakarışık,uydurma şeyler mi söylemeliydik? Ya, korkularınıyüreklerinden sıyırıp atacak ya da yüreklerine, dahayaman bir korku salacak şeyler!.. ”Selaha n dirseklerini masaya dayayıp elleriyleyüzünü örttü. Beklemek, onu iki kat yormuştu.Yağmur şırıl larının ötesinde başlayan köpekulumaları avludan avluya yaklaşınca hep birdendikilerek kulak verdiler, nal seslerini seçince dehemen ayağa kalktılar.— İki atlı...— Hayır komutanım... Üç...— Üç evet... Bakar mısınız Faruk Efendi!..Atlılar hiçbir şeyden çekinmiyor olmalıdır ki,kasabanın içinden İngiliz süratlisiyle geliyorlardı.Cemil’le Faruk kapıya ye ş kleri zaman, üç atlıda gemleri kasarak durmuşlardı.
Karaosmanoğulları’ndan Başıbozuk Paşası HalitBey, otuz beşW yaşlarında, buğday benizli, ortadan daha uzungösteren yakışıklı bir adamdı.Biçimli bacaklarında iyi kesilmiş İngiliz fi liçuhasından kurşun, külot, körüklü çizmeler,başında sırmalı başlık, belinde gümüş kınlı Çerkezkamasıyla, iri bir tabanca vardı. Sesi toktu, güvenvericiydi.Bekir Sami Bey’i selamladı, geç kaldığı için özürdiledi.Başıbozuk paşasını komutanın gözü tutmuştu.Karşısında yer gösterdi:— Gecikmenizin önemi yok... Biz de, buradakiişlerimizi ancak ikindiye doğru bi rebildik. Sizineden çağırdığımı anlatmadan önce bir sorum var:İttihatçısınız değil mi?— İttihatçıyım, evet...— İtilâfçı hükümetçe aranıyormuşsunuz?
— Evet...— Beni buraya Mili! Savunma Bakanlığı genişyetkilerle gönderdi. Ödevim, On Yedinci Kolordu’yutoplamak, sizin gibi vatanseverlerin de desteğiyledüşmanı önce durdurmak, sonra denize dökmek...Bu işte bizi desteklerseniz, hüküme en çekinecekhiçbir şeyiniz kalmaz. Şunu da söyleyeyim ki, bende, arkadaşlarım da, dogma büyüme İ hatçıyız.İstanbul’daki hükümet değişiklikleri, ateşkesanlaşmasının zorladığı bir durumdur. Bugün dememleke n işe yarar bütün silahlı kuvvetleri bizimelimizde bulunuyor. Yunan’ın İzmir’e çıkmasındanbu yana, İ hatçılık İ lafçılık ayrın sı za kalmadı.Kendini bilmez birkaç yüreksizi hesabakatmazsanız, hepimiz vatanı kurtarma için birliğiz!..Bu durumda siz, kaç kişi toplayabilirsiniz? Bence,şimdilik önemli olan çoğunluk değildir. Bir aysonranın beş yüz kişisinden bu gecenin yüz kişisidaha yararlı... Bilmem anlatabildim mi?— Anlıyorum komutan bey... Buraya gelmedenönce, Reşat Bey’le de görüştük. Ben size birkaçgüne kadar bin atlıyla bin yaya bulurum. Hepsi de,
silahlarıyla yeteri kadar cephanelerini birliktegetirecek...— Bin atlı, bin yaya... Emin misiniz? Çok büyükbir kuvvet bu... Çok büyük...— Evet... Bu sayıları gelişigüzel söylemiyorum!Akhisar, Manisa, Kasaba üçgeninde hiçbir köysözümden çıkamaz— Hay Allah sizden razı olsun paşam!.. Nezamana kadar toplayabiliriz bu kadar kuvveti?— Size en geç ne zamana kadar lazım?— Bana mı? Bana kalsa, hemen şimdi... Dakkageçirmem! Saa ne bak . Parmağıyla üstüne vurdu.Bana yarına kadar kaç atlı bulabilirsiniz? Üç yüz...İki yüz... Belki yüz de yeter! Durum şu: HemenManisa’ya ye şeceğiz! Oradaki topları, makinelitüfekleri, silahlarla cephaneleri gerilere çekmeklazım. Bunun için, Manisa’ya bir heyet yolladık. Busabah telgrafla emirleri verdik. Şu anda,Manisa’dakiler var güçleriyle çalışıyorlar. Biz nekadar çabuk ye şirsek, düşmana haddini o kadarçabuk bildirmiş oluruz. Manisa’da 8 top, 25
makineli tüfek, 50 bin mavzer, 1 milyon mavzerfişeğiyle, binlerce top mermisi, yüz bine yakınmakineli tüfek kurşunu bulunuyor! Şu andakuvvetiniz ne kadar?— Şu anda kuvvetlerim dağınık... Toplanmalarıiçin, haber göndermeliyim!— Hemen gönderebilir misiniz burdan?..— Hayır! Halit Paşa gözlerini kısarak bir şeylertasarladı. Köylere haberci salacağız! Yollar güvenlideğil... Hele gece vak büsbütün tehlike... Sabahakarşı Kumkuyucağı tutarız. Çevreye adamlarçıkar m. Çağrımı duyanlar, en geç öğleüstü,Belenyenice’ye gelirler. Belenyenice, Manisa’ya,ayakla beş al saa r. Bu hesapça, yarın ikindiüstüManisa’dayız! Nasıl, işinize gelir mi?— Gelir... Çok iyi... Çok teşekkür ederim paşam...Vatan bu değerli hizme nizi unutmayacak r!Komutanın çok duygulandığı sesinin tremesindenbelliydi. Vatanlarında vatansız kalanlar, yeniden birvatan kazanmak için ayaklanıyor. Yaşadığımızgünler acıdır ama, kutsaldır. Vatan adına size bir
daha teşekkür ederim, paşam!Başıbozuk Paşası Halit Karaosmanoğlu, utanarakgözlerini yere eğdi.Bu duruşuyla, insana güvenden çok saygıveriyordu.Cemil, yağız delikanlıyı, za görür görmezsevmiş . “İşte bizim gerçekten soylu insanımız...Münir Bey, ‘Bizde senyör yok’ diyordu. Bilmedenkonuştuğu belli... İşte bizin senyörümüz... Buadam, dogma büyüme şövalye... ”— Hayvanlarınız var mı komutan bey?— Havyan mı? Bekir Sami Bey’in, keyfi birdenkaç . Hayvanları... Biz... Balıkesir’de bırak k.Burada nasıl bir durum bulacağımızı...— Değeri yok!.. Yollar çamur, yürümek zor, diyedüşündüm. Bizim çocuklardan birinin a nı sizeveririz. Arkadaşlar da, Kumkuyucak’a kadar,yürümeyi göze alırlar. Biraz düşündü. Uygunsa,hemen yola çıkalım mı efendim? Sabahı burdabekleyeceğimize Kumkuyucak’ta bekleriz!
Komutandan önce Selahattin atıldı:— Olur, evet... Hemen yok çıkalım!..Halit Paşa, Yüzbaşı Selaha n’in, hastalığınıbilmediği için bu sözü hiç önemsememişti.Bekir Sami Bey, yaverine bakarak elini bıyığınaattı:— Olmaz! Siz yürüyemezsiniz!.. Halit Paşa’yaanla . Sıtma tutuyor! Yataktan yeni kalk .Yürüyemez!— Yürürüm komutanım!.. Bu sıtma bizimyabancımız değil... Tutadursun, biz yürürüz!Halit Paşa, fazla düşünmeden kesip attı:— Başka bir şey yapalım! Sizin az çok, öteberinizde vardır. Ben şimdi, bir öküz arabası koştururum.Arkadaşlar binerler. Eşyaları yükleriz. Sabaha kadargideriz ağır ağır...Selahattin direndi:— Olmaz! Ben yürürüm efendim! Öküzarabasıyla geç kalırız belki...
— Geç kalmayız. Geç kalsak, yaylı koştururdum.Daha rahat edersiniz. Faruk’a döndü. Şuradanseslenir misiniz? “Ali!” deyin...Ali, koşarak yukarı çık . İçeri girip ellerigöbeğinde durdu:— Hayvana atla!.. Göçmen Rüstem Ağa’ya git...Bir araba iyisinden iki öküz koşsun, yanınasürücüsünü katsın, hemen yollasın! “Halit Paşa’nınselamı var” de...Ali odadan arka arka çık . Merdivenleri üçerdörder atlayarak indi.Halit Paşa uzaklaşan nal seslerini birazdinledikten sonra güvenle gülümsedi:— Araba hemen gelir! Siz şimdidengötüreceklerinizi hazırlayın!Kör Şaban, ocağın önünde evire çevire şilteyikurutuyordu.— Bitmedi mi bu iş?— Bitti çoktan, binbaşım... Bitti tamam...
— Dur! Yukarı çıkarılmayacak. Hani senintüfeğin?— Hazır...— Kaç sandık mermi var bizde?— Var dört beş sandık...— İyi... Hepsini kapının Yanına indir. İşe yarartüfekleri de ayır!— Tüfekler de mi inecek?— İnecek... Öteni berini çıkınla... Kaputunu al!Gidiyoruz!— Gidiyor muyuz? İyi... İyi... Kumanyamız hepmi kalacak?..— Neden kalıyor? Çenesini kaşıdı. Çadır madır,çadır bezi, muşamba, yağmurluk filan bulunur mu,eski yeni?— Çadırımız olacaktı ya, nerdeydi?..— Nerdeydi ne demek? Beş dakikaya kadarbulunmadı mı, kulak gider! Yağmurluk?
— Nöbetçi yağmurluğu mu?— Yağmurluk diyorum!— Olacaktı ya, nerdeydi?— Oğlum Şaban, sen bu “Nerdeydi”lerle... Bırako şilteyi de, koş ara... Beş dakikaya hepsi kapıdibine gelmezse...Cemil yukarı çık ğı zaman, Halit Paşa, Bekir SamiBey’e, çevredeki genel durumu anlatıyordu:—Jandarmaların çoğu savuştu. Memleketlerinegi . Dağdaki asker kaçaklarına gün doğdu. Arayanyok, soran yok... “Ödemiş’e doğru, zeybekliğindüzeni de çok bozuldu” diyorlar.— Ne gibi?— Bir namlı efe, başına biraz zeybek toplayıpdağa çık mı, yalnız kendisiyle adamlarınızap yeden korumaz, gezdiği çevreyi de korumakzorundadır. Hem öteki ünlü efelerden koruyacak,hem de ününü kullanıp adam soymaya kalkan,zibidileri tepeleyecek. Efe kısmı eskiden beri,zap yeden çok, öteki efelerden korkar. Sözgelimi
Yörük Ali Efe’nin en büyük korkusu jandarmaalayından değil, Demirci Mehmet Efe’dendir.Ayrıca, Ege’nin efeleriyle buraların Çerkezleriarasına, Çakıcı Efe’nin öldürülmesinden beri, kangirmiş r. Bundan başka, Rumeli göçmenleri ayrıbaş çeker, Arnavutlar ayrı... Şimdi bir de Rumkaptanlar türedi, karşı adalardan kayıklarla gelipköy basıyorlar, gündüz ortasında adam soyuyorlar!— Bizimkileri bir araya toplayamaz mıyız?— Bazısını belki bir araya ge rebilirsiniz ama,bazıları birbirlerine hiç güvenemez.— Kim bunlar?— Birbirlerine düşman olanları mı sordunuz?— Hayır genel olarak, arkasında birkaç kişiyledağda gezenleri?..— Buralarda, Kınık’a doğru, Par Pelvan var...Yörük Ali Efe, Demirci Memet Efe, Kıllıoğlu HüseyinEfe, Mestan Efe, Girit göçmenlerinden Cafeaki,Dokuzun Memet Efe, Duacılı Molla İbrahim Çetesi,Ortakçık Memet Efe...
— Bu kadar çok mu?— Epeycedirler.— Yanlarında ne kadar kızanları vardır,kestirmece?..— En kalabalık gezen Demirci’yle Yörük Ali...Sırasına göre on, on beş, arada bir yirmi, yirmi beşkişi... Ama isterlerse kızanları birkaç katçoğaltabilirler.— Sizce bunlarla bir iş görülebilir mi paşam?Halit Paşa biraz düşündü:— Görülür desem de yalan, görülmez desemde... Bakarsınız yiğitlenip ölüme saldırmışlar,bakarsınız esin den hiylelenip yılmışlar. Savaşınsonuna doğru büsbütün azdılardı. Önceleri köymöy basarken, giderek nahiyelere, kazamerkezlerine iner oldular. Çerkez Ethem’in İzmirValisi Rahmi Bey’in oğlunu kaçırdığını elbe eduydunuz, bu hüneri başkaları da yap . Köylerdeağalar, kasabalarda ileri gelen zenginler, çevredekiserserilerin en dişlilerine haraç verir oldular.
Bugünün hızıyla belki bir iki düşman karakolubasarlar, birkaç yerde pusu kurup az çok zararverirler. Ama hiçbirini sürgit, ordu düzeni içindetutamazsınız. Hemen hepsi subay düşmanıdır.Türkçesi düşman da sayılmaz bu herifler... Hemenhepsi asker kaçağı oldukları için subaylardançekinir. Daha doğrusu korkar. Korktukları için dedenk ge rseler, arkadan vurmaya bile yeltenirler.Bunların en kabadayıları köy kopukluğundangeldikleri için bildiğiniz ayaktakımıdır.— Anlaşıldı. Asker birliklerinin bu çevredekidurumu?— İzmir’deki birlikler dağıldı. Kaçanlarburalardakileri de yıldırdı. Memleketlerinitutabileceklerine akılları yatanlar silahlı, silahsızsavuştu. Bunda bazı subayların da suçu var.Eskiden beri İ hatçıları sevmeyen bu subaylar,önce şöyle bir laf yaydılar: “İzmir’de birkaç serseriYunanlılara karşı silah çekmeseydi, herkes işiylegücüyle, tarlasıyla, dükkânıyla uğraşacak .Başımıza gelenler hep İ hatçıların belası... ” Bukadarla kalsa gene iyi... İçlerinde büsbütün
rezillenenler çıktı. Tire’de olanı duydunuz mu?— Hayır!— İzmir’den çekilen beş on subayla yirmi otuzer, Tire’ye gelmişler. Askerlik Şubesi Başkanı,bunların Tire’de bulunmasını nedense uygungörmüyorlar. Şube Başkanı, Yüzbaşı Memet adındabiri, Aydın’daki tümen komutanına bir telgrafçekiyor. Kasabada düzeni koruyabilmişlerse de, songünlerde İzmir’den kaçan bazı subaylarla erler,Tire’yi ih lale vermeye yeltenmekteymişler. Halkbunların hemen buradan aldırılmasını is yormuş.Yoksa ortalık karışacakmış... Ertesi gün de, belediyebaşkanı geçiyor telgraf başına... “İzmir’den kaçanBinbaşı Aziz Bey komutasındaki yirmi beş kadarsubayla elli kadar asker, kasabamızı ih lale vermekiçin burdan gitmek istemiyorlar. Müslüman,Hıris yan bütün ahali ayaklanmak üzeredir. Kandökülecek r. Yapılacak işlemin acele bildirilmesi. ”diyor. Bu durum karşısında, birliklerin tutarıbüsbütün azaldı. Alayların en kabarığının er sayısı,üç yüzü, dört yüzü geçmiyor. Duyduğum doğruysa,Söke’deki 135’inci Alay’ın tutan 46 ere kadar
düşmüş...— Evet, kırk al tüfek... 175’inci Alayın 2’nciTaburu 85 tüfek... Sarayköy’deki al bölüğüntutarıysa, yirmi kişi...— Buralarda halkın neden bu kadar yılgın olduğuanlaşılıyor.— Evet... Yunan’ın İzmir’e çıkması, buralarıapansız savaş boyu haline ge rdi. Balkan’dan berisavaştan herkes bıkmış usanmış . Hayvanı gitmiş,ekini gitmiş. Canı tehlikede... Eşkıya gelir soyar,zap ye gelir soyar! Bahçeler bostansız bakımsız...Karılarla çocukların toprağa güçleri yetmez.Alışveriş yok... Bana sorarsanız haklılar komutanbey, yılgınlığa düşülmeyecek gibi değil...— Haksız değiller belki ama, düşman bu hakkıtamsa...— Rezil takımı, “Biz delilenmesek tanır” diyor. Bulafa, adam, güvenir mi? Şuncacık aklı olsagüvenmez. “Peki neden güvenmekteler öyleyse?”diyeceksiniz!.. “Ya bize değmezse... ” umuduylaavunuyorlar. Aylardan mayıs... Arpalar nerdeyse
biçilecek. Bunca savaş yılından sonra, ilk harman...“incir, üzüm, tütün, palamut, meyan kökütüccarları bu yol, dışarısı için mal toplayacak”deniyor. Köylünün eline para girdi mi, kasabadükkâncılarının da yüzleri gülecek! Şeker yoktu,kahve yoktu. Az biraz gelmeye başladı. Şehirlisi,köylüsü, hiçbir karışıklık istemiyor. İstanbulhüküme de, “Aman gürültü çıkarılmasın!”dedikçe, zorlu İ hatçılardan başka direnecekkalmadı. Onlarınki de, korkudan... Eski yap klarınıdüşünüyorlar.— Ne yap lar? Burdaki Hıris yanlara, Vali RahmiBey iyi bakmış...— İyi bakmaya iyi bak ama, bizimkiler,“Fırsa r” diye Hıris yanların ellerindeki care almaya kalk lar. Heriflerin dededen kalma işlerineepeyce zorluk çıkarıldı. “Şimdi bunun öcünüararlar” diye korkuyorlar, İ lafçılar, İ hatçıdüşmanı olduklarından savaş içinde Hıris yanlarlabirlikteler. Şimdi daha çok kaynaştılar.— Durum böyleyse, dediğiniz kadar adamı, siznasıl toplayacaksınız?
— Karaosmanoğulları bu kadar adamı her zamantoplamışlardır komutan bey... Hem de düşmanakarşı değil, Osmanlıya karşı... Karaosmanoğlu HalitPaşa, “Hadi” dedi mi, iş başka olur.Cemil, Halit Paşa’nın başına toplayacağı bin yayaile bin atlıya dalmış . Arkasında, beslenme düzenikurulmadıkça, iki bin savaşçı, yedi yıldır sınırlardaaralıksız dövüşen bir memleket için ba m demek .“İnsanları, hayvanları kim doyuracak? Bu kadarbaşıbozuğu, düzen içinde nasıl tutacağız? Şununbunun malına, ırzına sarkın lık edeni hangi yasaylayargılayıp cezalandıracak bu Halit Paşa?.. Bunlarınarasında komutanın durumu ne olacak?”Halit Paşa, Cemil’in bu sorusuna karşılıkveriyormuş gibi, hemen davranıp çak ğı kibritlekomutanın cigarasını yakmış . Bunu yaparken çoksaygılıydı. Cemil, umutlanarak Selaha n’ingözlerini aradı.Yüzbaşı Selahattin de başka şeyler düşünüyordu.Aklının uzaklarda olduğu belliydi.Teğmen Faruk, sevincini saklayamıyor, kabına
sığamadığından meydana vuran bir tezcanlılıklaiskemlesinde kımıldanıp duruyordu.— Kumkuyucak köyünü kaç saa e tutarızpaşam?— Arabayla dört beş saa e... Bilemediniz al saat...— Kaç evdir Kumkuyucak?— Altmış, yetmiş...— Kaç atlı çıkarır?— Önemli olan Kumkuyucak’ın çıkaracağı atlıdeğil... Bizim buralarda köyler sık r. Dört yanaadam saldık mı, birkaç saa e dört beş yüz atlıtoplanır.— Demek ki, yarın en geç akşamüstü,Manisa’dayız!..— Evet... Ölümden aman olursa...Dört subay, aynı zamanda, “Ölümden amanolursa” sözü üstüne durdular.
Dışarıda yağmur siyim siyim yağıyor, aşağıda,Kör Şaban, bir şeyler sürüklüyordu.Teğmen Faruk kalkıp pencereye gi . Eliniyüzüne siperleyerek dışarıya bak . Işıksız sokak,derin bir dere yatağı gibi karanlıktı.Halit Paşa’nın iki adamıyla Kör Şaban, kırk kadartüfekle al sandık mermiyi arabanın önüneyerleş rmişler, arkada kalan yere, şilteyisermişlerdi. Hasır tentenin üstüne sağlam bir çadırçekip sıkıca bağladılar.Cemil, “Emrediyorum” dediği halde, çelimsizTeğmen Faruk arabaya binmeyi kabul etmemiş .A nı komutana veren Ali gibi, araba sürücüsüsakallı göçmenle beraber yürüyecek . Mavzerinibile arabaya vermek istememiş, namlusu aşağıda,omuzuna asmıştı.İkisi arabada, dördü yayan, üçü atlı, dokuz kişi,ay biçimi boynuzlu yüksek göçmen öküzlerininayağıyla, karanlık kasabadan çık kları zamanSelahattin’in fosforlu saati, on ikiyi gösteriyordu.Kasabadan sonra, kaldırımların kaska
sarsın sının yerini, ıslak şosenin rahat kayganlığıalmıştı.Arabanın tentesi, çadırla sımsıkı örtüldügü içinCemil’le Selaha n karanlık gecenin içinde, dahakoyu, bir ikinci karanlığa yerleşmiş gibiydiler. Gözgözü görmüyordu.Cemil bir cigara yak , bir tane de Selaha n’euza . Sonra kibri kaldırarak arkadaşının yüzünebaktı:— Nasılsın?— Geçti galiba... Biraz yorgunum... Seni hiç sıtmatuttu mu?— Çoook...— Öyleyse bilirsin! Bunun bir ilacı da, yerdeğiş rmek r. Hele çukurdan yükseğe doğruçıkarsan hemen kesilir. Dışarıya kulak verdi. Yağıyorboyuna... Komutanın yağmurluğu iyi bir şey olsa dabari, çok ıslanmasa...— İyiceye benzer! Kukuletesini de başına geçirdi.
— Bereket versin Çerkez... Yoksa bu havada, dağyollarını at sırtında aşmak kolay değildir.— Ben Faruk’a acıyorum. Çok çelimsiz... Ayaklarısu alır da, hastalanırsa...— Buraya sığışamaz mıydık?— Dedim ama dinletemedim.— Yürüsün bakalım! Güçten düşerse biner.Çelimsizliğine bakma! Yır cıdır sırasında... Keskina cıdır. En seçme a cılarla yarışmaya girdi de, HalilPaşa’dan belindeki nagantı kazandı.— Hangi Halil Paşa?.. Amca Paşa mı?— Evet...— Siz Halil Paşa’yla Ka asya’da mı beraberbulundunuz, Irak’ta mı?— Ben başından beri beraberdim. Faruk,sonradan Beşinci Ka as tümenine geldi. Tümene oaralık, İslam Ordusu Kurmay Başkanı Binbaşı Nâzımkomuta ediyordu. Bildin mi Nâzım’ı?— Hangi Nâzım bu?
— Osmanlı Rumeli Birliği Komutanı ÇakırNâzım... Binbaşı...— Bilirim. Nâzım Kayseri...— Tamam. İlk görüşte Faruk’u gözü hiçtutmamış ... Ha rladıkça utanır, “Ben kendimi,insan sarra sanırdım, meğer daha kırk rın ekmekistermişim” diye elini dizine vurur! Faruk’u OnuncuKa as Alayı’nın Yirmi Sekizinci Taburu’na vermiş...Tabur, ertesi sabah bir deneme saldırısı yapacak...Adam boyu otla örtülü bir tepede, güvenlikdüzeniyle giderlerken, hem önden, hem yandanateş baskınına uğramışlar. Tabur önce dağılır gibiolmuş. Yamaçta yola dökülmüş... Bakmışlar,takımlardan birinin birkaç mangası dayanıyor.Kendilerini toplamaya çalışmışlar. Taburun gerisinikoruyan takım, vuruşarak basamak basamakçekilmiş... Bu işler, kırk beş derece sıcakta oluyorarkadaş. Say ki, yanan rının içinde oluyor! Biryandan güneş, bir yandan kurşun yağmuru, biryandan susuzluk... Bunlar bir bakıma şaka...— Bunlar şakaysa, ciddisi ne?
— Ciddisi... Düşman esir almıyor. Ele geç n mi,gi gidersin. Taburun dağıldığını unutma... Bu anababa gününde, dağ topçu takımı bütün toplarınıdüşmana kap rmış... “Bütün topları” demek, ikitop... 19 er yitik... Katır matır da arama...— Tabur?— Taburdan iki subay şehit, ikisi ağır yaralı...Otuzuncu Tabur ye ş ği zaman, Asteğmen FarukEfendi hâlâ, bir avuç erle sıçraya hoplayadayanıyor. Sonradan, bunca savaş görmüş erlerdemişler ki, “Bak k sakalı bıyığı bitmemiş şuncacıkbebe kükreyerek dayanıyor, bırakıp savuşamadık. ”demişler.Cigaranın ateşi, Yüzbaşı Selaha n Bey’in yüzünübir an aydınlattı.— Oteldeki konuşmadan beri düşünüyorum. Budediğim çarpışma, Ka asya’da Gökçay denilenyerde olmuş... Gökçay, Bakü ile Gence arasında birilçe... Belki ilçe bile değil, bir buçuk... Faruk ordaölesiye dövüşüyor da, burada bazı insanlar niçin bukadar yılgınlık gösteriyor? Faruk onlardan daha mı
yiğit?.. Deli mi? Apansız, sporcu inadına mıkapılmış?.. Bizimki vatansever de, bunlardoğdukları yeri hiç mi sevmezler?Cemil duraklayarak karşılık verdi:— Bu işin, doğduğu yeri sevmekle bir ilişiği yoksanırım. Eğer mesele doğduğu yeri sevmek olsaydı,Faruk’un İstanbul’da kalıp dövüşmesi lazım gelirdi.— Evet, orası da var ya...Selaha n cigaranın izmari ni atmak için, çadırbezini araladı.Yağmur kesilmiş , içeriye ıslak fakat serin birhava doldu. Atlılar gibi yayalar da önden gidiyorolmalılar ki, arkada kimse görünmüyor, öküzlerinayakları çamurda, sakız çiğneme sesi çıkarıyordu.Selaha n, derin derin nefes alarak temiz havayıciğerlerine doldurdu:— Peki nedir bu öyleyse?.. İnsanoğlunun biryerde, kellesini koltuğuna alarak direnmesi,kızmasına mı bağlı?.. Tutarağının tutmasına mı?
— Bu meseleyi Halil Paşa’yla Doktor Münir Beyuzun uzadıya tar şmışlardı. Önemini o zaman pekanlayamamıştım.— Ne dediydi Halil Paşa?— Doktor Münir Bey, İ hatçıları inkılapçıkadrolar meydana ge rmeye çalışmamakla suçladı.31 Mart olaylarını örnek gösterdi.— Neye örnek?— 31 Mart’tan önce, avcı taburlarıyla beraberbazı birliklerin İstanbul’dan uzaklaş rılmalarıistenmiş de, Tanin’de, Hüseyin Cahit, “Onlarhürriye n biricik dayanağıdır. Başken en bir adımayrılmazlar” demiş... Hem de 31 Mart’tan on beş,yirmi gün önce... Doktor Münir Bey dedi ki, “Biz buavcı taburlarını, kendimiz, hürriye koruyacakşekilde eğitmedik de, Abdülhamit’in ordusundangelişigüzel aldık. ” Manas r’a bunlar gelmeseydilerde, başka yerin taburları gelseydi, onlarıkullanacak k. Hürriye en sonra da bunlara yeniödevleri hakkında hiçbir şey öğretmekzorunluluğunu duymadık. Öyleyken, gelişigüzel ele
geçmiş birliklerin hürriyet bekçiliğini Hüseyin Cahitnerden çıkardı? Ya, “İnkılâbın yeni kadroları diye birşeyin var olduğundan haberi yoktu. Ya da bundanhabersiz görünmek işine geliyordu. Aslını ararsanız,31 Mart bazı şeflerimizin işine geliyordu galiba...— Halt etmiş senin doktor!.. Az kalsın hepimizitemizleyecek 31 Mart... Kimin işine gelebilirmişbizden?— Ar k bilmem! Doktor böyle dedi. Üstelik bazıolaylar ileri sürerek ispatlamaya bile çalıştı.— Neymiş onlar?— Haşan Fehmi’yi öldürmüşüz de, VolkancıDerviş Vahde n’in ölümü önünü alabildiğine açıkkomuşuz!.. Yobaz takımının asker arasındapropaganda yapmasına uzunboylu seyirci kalmışız!Heriflerin “İ hadı Muhammediye” derneğindetoplanıp teşkilâtlanmalarına göz yummuşuz! Dahabeteri neymiş bilir misin? Hürriye aldıktan sonra,idareyi Abdülhamit’in adamlarına bırakmak...Bütün bunlar, ilerilik istemediğimizin, ileriliktenkorktuğumuzun ya da hiçbir ileri görüşümüz
olmadığının işaretleriymiş... Böylece, geneldurumumuz, farkında olsak da olmasak da, eskigidişteki soygundan kendimize pay çıkarmakanlamına gelirmiş...— Buna karşı Halil Paşa ne dedi?— Güldü bıyığının altından... O kadar...— Yok canım! Benim bildiğim...Selaha n sözün arkasını ge rmeden çadır beziaralandı:— Nasıl Selahattin Bey?— iyiyim Faruk Efendi... Yoruldun mu?— Yok... Tutuyor mu hâlâ?— Geç . Yoruldunsa, yer var! Şuraya iliş...Islanmışsındır...— Yağmur dindi. Daha yorulmadım.— Cemil’in emir eri savuşmadı ya?— Şaban mı? Ben onda savuşacak gözgöremiyorum. Bizi kırdı geçirdi. Her olaya bir laf,
her lafa bir umulmaz karşılık buluyor.Bu sırada arabacı göçmenin sesi duyuldu:— Abe Molla Nasrettin midir bu kapçık ağızlı!Şaban yalancıktan içini çekti:— Molla Nasre n kaç para? Sizin oralarda belkiyokturdur ama bizim buralarda ünlü sözdür, canıyanan eşek, a geçer hırpadak... Biz canı yanmışeşeğiz ki Köroğlu’nun kıra bizim tozumuzadumanımıza ye şemez göçmen ağa, sen öyle mibelledin! Bak, biz silahsızdan silahlıya geç k ki, bizeAllah’ın izniyle, Çakırcalı eşkıyasının güç ye receğikalmamış r. Ayaklarım az biraz ıslanmaya başladı.Eğer, büsbütün ıslandıktan sonra da, bu yiğitlik bizikoyup gitmezse, bak bakalım Kör Şaban’ınoyunlarını bu dağlar hiç görmüş mü?— Oy bre oğlum! Ne mutlu sana bu yiğitlik ile...— Ne sandın göçmen ağa... Beni binbaşım gelipbuldu ki, yi rmezse çok yaman buldu! Çok işeyararım ben göçmen ağa! Birinciye, e m yenir,gönüm giyilir.
Halit Paşanın zeybeği Ali lafa karıştı:— Bu yağmur neyin nesi Şaban? Sakın aptalıslatan olmasın!Şaban hiç duraklamadan karşılık verdi:— Tam üstüne vurdun arslanım! Ahmakıslatanın kendisi... Nerden mi bildim? Yunan’ayağdığından... Çünkü Yunan göründü müydüOsmanlıya zafer göründü demek r yüzde yüz!Çünkü, kurban olduğum Allah, bu Yunan’ın kralınıOsmanlıyı sevindirmek için ge rmiş r, budünyaya...— Girit’i aldı ya bu Yunan, Osmanlıdan...— Girit’e boş ver. Mesele benim dediğim gibidir!— Ya Balkanı n’apalım?— Balkan başka... Balkan olmasaydı, fukaraYunan sürer gelir miydi ayağıyla yürüyerekten?..Sürüp gelmesi, biz seferberliğin acısını bununsırtından çıkaracağız! Dinim gibi bilmekteyim! Yalnızbenim aklımın ermediği... Sizin buraların baldırıçıplak efeleri bu Yunan’ı İzmir’in Kordonboyu’nda
bi receklerdi ya, neden canları çekmedi? Bir zamankarşılık bekledi, gelmeyince içini çek . SuçOsmanlının... Dağ başlarına telefon telidöşemeyince fukara efeler, Yunan’ın İzmir’ibas ğını nereden bilecekler? Doğru değil miyimyiğit? Gene biraz bekledi. Ama benim la mAkhisar’ın Gâvur Efe’sine değil haaa... Bak o herifinkulağı delik... Onun yüreği telefon... Gâvurunbas ğı keramet gücüyle bilmiş, bilmesiyle çeteyitoplayıp çıkmış... Şimdilerde cephanesi çakıl taşı...Taşlarını gâvura mı a ğını, Müslüman’a mı a ğınıpek kes rememekte ama, hiç kıyme yok... ‘Amanırz namus ayak al nda kalmasın!’ diyerekdavranmış ya, biz ona bakarız...Araba epeydir yokuşa sarmış, çamurda yürümekzorlaşmıştı.Cemil, Teğmen Faruk’a yer aç . Delikanlı ilişince,matrayı çıkardı. Kupaya konyak koydu.Birer yudum iç ler, ağızlarına biraz çekirdeksizüzüm attılar.Sabaha karşı başlayan meltem, yağmur
bulutlarını önüne ka p Salihli’ye doğru sürmüş,arkasında, ıslak bir serinlik bırakmıştı.Araba, Kara Dağ’ın doruğuna vardığı zaman,güneş Azim Dağı’nın ardından doğmak üzereydi.Aşağıda, derenin ikiye böldügü Kumkuyucakköyünün bacalarından incecik dumanlar tütüyor,sağılan büyük mallar sürüye ka lmak içinavlulardan dışarı çıkarılıyordu.Biraz daha inince cami önündeki yaşlılar seçildi.Halit Paşa’nın geldiğini haber vermek içinatlılardan biri hızlandığından muhtar odasınıhazırlanmış buldular.Bunlarda paşanın ne kadar sayıldığı,Kumkuyucaklıların, yaşlı genç sırayla gelip el eteköpmesinden anlaşılıyordu.Çevredeki bütün köyler gibi Kumkuyucak datepeden tırnağa silahlıydı.Subaylar, Halit Paşa’nın, “Bin atlı, bin yaya”sözünün palavra olmadığına inanıp sevindiler.Halit Paşa, adlı adınca tanıdığı köylüleri
yapmacıksız bir büyüklükle karşılıyor, herkesideğerine göre selamlıyordu.Oda, ka basa dolunca, sanki buraya,konuklarıyla ava gelmiş gibi, ekin durumunu,askerden gelenlerin öküzden, araçtan eksiklerinisordu. Yalnız muhtarla konuşuyor, sorularına dayalnız muhtar karşılık veriyordu. Noksanlarınçi likten tamamlanmasını kapı dibinde duranhizmetkârı Ali’ye emre . Sonra, la değiş rdi.Çevredeki Rum köylerine neler olup bi ğiniöğrenmek istedi.Muhtara bakılırsa, Rumlar hepten silahlanmışlarama, şimdiye kadar yaramaz bir iş yapmamışlar...İki taraf da harmanlar kalkmadıkça birbirlerinebulaşmayacağa benziyormuş...Köylerinin şurasına burasına siper kazmışlar.Gece gündüz nöbetçi gezdirmektelermiş...— Siz?..— Biz de, tetikteyiz paşa efendi...— Siper miper?
— Kazdık şuraya buraya... Gizli nöbet yerlerimizvar! Gelişinizi sabah ezanından önce bildirdigözcülerimiz... “Bir arabayla şu kadar adam geliyor.Şu kadar atlı, şu kadar yaya... Atlılar da, yayalar dasilahlı... Arabanın içinde ne olduğunu göremedik!”dediler. Seni de karanlıkta bilememiş bizim avanaknöbetçilerimiz...— Vak nde haber ulaş rmışlar ya, sen onabak!.. Yunan’dan yana, ne var, ne yok?— Yunan şimdilik Menemen’den beriyegeçmemiş... Menemen’de, askeriyenin silahdeposunu yerli Rumlar yağmalamış. “PapaslıRumları silahı o yağmadan aldı. ” demekte aklıerenler. Duyduğumuz doğruysa Yunan komutanıPapaslılara makineli tüfek bile vermiş...— Komutan vermiş ya, bakalım, bunlarmakinelinin dilinden anlar mıymış?— O kadarına bizim aklımız ermez, oralarını senbilirsin!Halit Paşa, Bekir Sami Bey’e sordu:
— Bu makineli tüfek haberi çok kötü değil mikomutan bey?.. Makineliyi veren, makineliçavuşunu da verdiyse?..— Kötü evet...— Çünkü makinelinin önüne mavzerle hiççıkılmaz. Muhtara döndü. Papaslının Rumlarımakineli tüfek uydurdularsa, bir makineli tüfek desize bulmalı... Askerliğini makineli tüfek bölüğündeyapmış adamınız var mı sizin?Muhtar soruya karşılık vermeyi oradakilerebırak . Herkes, ocağın sağ yanına diz çökmüş sanyağız adama bak . Adam birden şaşırmış .Kalkacakmış gibi yekiniyor, üst üste yutkunuyordu.Halit Paşa başını salladı:— Sen askerde çavuştun değil mi SazcınınSüleyman?..— Çavuştuk sayende, paşa efendi...— Makineli tüfeğin dilinden anlayan var mıKumkuyucak’ta?..
— Kumkuyucak’ta yok... Kara Ali’nin Haydar sağolaydı, vardı.— Komşu köylerde?— Bulunur iyi kötü... Bulunur evet...— Öyleyse, hiç vakit geçirme muhtar, Araplı’ya,Egri’ye, Yukarıaraplı’ya, Kaletepe’ye, Burunören’e,Heybeli’ye, bir boy Alibeyli’ye, bir boy Tirkeş’e,Kuyucuali’ye atlı çıkaralım... Önce bineği en Yörükher kimse, doğru, Belenyenice’ye insin! Belenlilerde, kendi çevrelerinde haberciler salsınlar. “HalitPaşa ünledi” desinler. “A olan atlanıp gelsin!Dizlerinin üstünde durabilenler yaya ye şecek,dedi. ” desinler. Herkes birbirini beklemeden burayıtutmaya baksın! “Önce gelenleri Halit Paşa de ereyazacak. ” denilmeli... Mar ni olan mar niylegelsin, çi esi olan çi esiyle... Uzun silahı olmayankuşağında kubur ge rsin... Lüver, döner, al patlarsökünsün da gelsin! Atlı gelen, a pahasınayazılacak... Yayaları ilerde, komutan bey, atlıyageçirecek... İkindiye kalmadan gelenlere padişahbera çıkacak ki, ilerde öşürü, haracı, vergisi,rüsumu ölene kadar bağışlansa gerek r. Haydi
ağalar!.. Atlılar atlarına... Ayağına güvenenler,keselerden... Haydi Halit Paşa’nın ulakları, göreyimsizi...Odadakiler, önce birer ikişer, sonra dörder beşerdışarı uğradılar.İçerde muhtarla birkaç yaşlıdan başka kimsekalmadı.Halit Paşa, muhtara emretti:— Biz gece uyumadık! Karnımız aç... Sıcak çorbaisteriz. Etli pilâv salsınlar. Sıcak su gelsin... Bizyıkanıp rahatlayana kadar sofrayı kurdur, yataklarıserdir. Ekmeği yer yatarız. Yakın köylerden gelenlerpa rdı etmesinler ki, öğleden sonra işimiz zorlu...Köyün çevresine nöbetçi dikmeyi unutma...Manisa’dan kötü bir haber gelirse, beni uyandır.Uzaktan uzağa a lan silah sesleriyle uyanıp hepbirden sıçradılar.Vakit öğleyi çoktan geçmiştiSoyunmadan ya kları için saniyesindetüfeklerini kapıp dışarıya çık lar. Kör Şaban koşa
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 839
- 840
- 841
- 842
- 843
- 844
- 845
- 846
- 847
- 848
- 849
- 850
- 851
- 852
- 853
- 854
- 855
- 856
- 857
- 858
- 859
- 860
- 861
- 862
- 863
- 864
- 865
- 866
- 867
- 868
- 869
- 870
- 871
- 872
- 873
- 874
- 875
- 876
- 877
- 878
- 879
- 880
- 881
- 882
- 883
- 884
- 885
- 886
- 887
- 888
- 889
- 890
- 891
- 892
- 893
- 894
- 895
- 896
- 897
- 898
- 899
- 900
- 901
- 902
- 903
- 904
- 905
- 906
- 907
- 908
- 909
- 910
- 911
- 912
- 913
- 914
- 915
- 916
- 917
- 918
- 919
- 920
- 921
- 922
- 923
- 924
- 925
- 926
- 927
- 928
- 929
- 930
- 931
- 932
- 933
- 934
- 935
- 936
- 937
- 938
- 939
- 940
- 941
- 942
- 943
- 944
- 945
- 946
- 947
- 948
- 949
- 950
- 951
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 850
- 851 - 900
- 901 - 950
- 951 - 951
Pages: