Yanakları kırmızı, gözleri parlıyordu.Piyanist, kızın biraz evvelki durgunyüzünün değişmesi için mutlak yeni bir şeyolduğunu zannediyordu.— Tevfik çok neşeli, Vehbi Dede ile eskisigibi şaka etti. Siz ne vakit çıkacaksınız?Peregrini cevap vermedi. Gözlerimerhametle yaşarmış, kızın ta gözlerinin içinebaktı. Belki merhametten başka bir şey devardı, belki kendi de varlığından haberdarolmadığı bir hissini kıza gösteriyordu. Hernedense kız sıkılmıştı, kirpiklerini indirdi,dizlerinin üstünde duran ellerine bakıyordu. Biran evvel Bilâl’in hatırası nasıl içini sızlattıysaPeregrini’nin bu garip bakışı da aynı tatlı sızıyıyapıyordu. Bu ne demekti?Piyanist yerinden kalkınca kalbi şiddetleçarpmaya başladı. Ani bir korku ile yüzünüelleriyle kapadı.Piyanist geldi, iki sert el Rabia’nın omzunadokundu, sonra da kızın ellerini yüzündençekti:— Annen ölmüş, kızım.
Rabia, ağlamadı. Gözleri kupkuruydu, fakatpiyaniste bakışında öyle bir acı vardı ki... Niçinağlamıyor? Niçin bir şey söylemiyor?O, koskoca adam kendi yaşlarını güç zaptediyor. Niçin, niçin elinde büyüyen bu çocuğunomuzlarını okşamaya cesaret edemiyor?Nihayet Rabia ağzını açtı:— Acaba Tevfik de ölür mü?— Niçin ölsün? Fakat sen, herhalde bukara haberi iyileşinceye kadar sakla. Senin içinzor ama... İçini dökmek istersen benimlekonuşursan, ben ana ne demek bilirim, benimde memleketimde bir anam var...— Sahi mi?— Ya ihtiyar çalgıcılar anasız mı doğarlar?— Siz ihtiyar değilsiniz ki...Neden Rabia’nın onu ihtiyarbulmamasından bu kadar sevinmişti? Bunuyormuydu? Rabia derin bir tecessüsle soruyordu:— Hiç annenizi görmeye gitmez misiniz?Şimdi de bu tehlikeli çocuk eli, Peregrini’ningömdüğü hayallerin kefenlerini yırtıyordu. Onbeş senedir kimseye bahsetmediği mâzisini bu
çocuğa anlatmak, ona ne tatlı gelecek. Akşam,tamamen mutfağa inmişti. Her şey gölge içinde,mangalın içindeki ateşler yumuşak karanlıktakıpkırmızı, yerde Tekir yavaş yavaş hırlıyor.Rakım’ın başı aralık kapıdan göründü:— Sizi Vehbi Dede çağırıyor, dedi.987. Sıtma.988. (Halk dilinde) Kinin sülfatına ve genelolarak kinin tuzlarına verilen ad.989. Olayı.990. Dayanışmasını.991. Gerektiriyor.992. Adına.993. Giriş.994. Işıksız.
19Tevfik’in yatağını düzeltirken elini, yüzünüsilerken Rabia’nın neşesi yerinde görünüyordu.Fakat gene babası gözlerinin etrafındaki morhalkalara dikkat etti.— Bu Ramazan hiç mukabele okumadın.Acaba İmam ne yaptı? İhtiyarın çok fakirolduğunu söylüyorlar. Tuhaf, Emine’yi gecerüyamda gördüm.— Her gece başka rüya görüyorsun,rüyalarından bıktım.Babasının karışık saçlarını okşadı:— Rakım Amca, bu sabah seni tıraşedecek, sakal, bıyık birbirine karışmış,umacıya dönmüşsün. Yo... Yooo... Öpmekfalan yok, sakalın sinirime dokunuyor.— Emine bir şeyler anlatmak istiyordu.— Emine, Emine... Artık sus bakalım.Amca, sen sabunlamaya başla. Usludurmazsan ellerini tutacağım.— Anneni kıskanıyor musun, şekerim?
İnadıma ben onun lâkırdısını edeceğim. Kurbanbayramında mutlak gidip elini öpeceksin,anladın mı?Sonra, dalgın dalgın:— Acaba ne anlatmak istiyordu? Bir türlühatırlayamıyorum, diyordu.— Sabun kâsesini ben tutayım mı Amca?Tevfik sokaktan gelen tekbir seslerinidinliyordu:— Cenaze geçiyor, Rabia, penceredenbak, kadın mı, erkek mi?Rabia’nın yüzü cama yapıştı, kaldı. Oncayıl onun başını yiyen, rahat huzur vermeyenkadın, şu şalların altındaki ince tabutun içindemiydi? Üstünde penbe ipek krep995 belkiTevfik’e hoş görünmek için bağladığı krepti.İmam’ın başında en kocaman sarığı, arkasındaen bol siyah lâtası...996 Kendisi ne kupkuru neçöp gibi. Etrafında birkaç tane kendinebenzeyen ihtiyar sarıklı imam daha... Kalabalıkbir cenaze değil... Tabut, kısık seslerle Kuranokuyan birkaç zavallı ihtiyarın çökük
omuzlarında.Rabia, yüzüstü kapandı, hıçkıra hıçkıraağlıyordu ve:— Sakın sen ölme Tevfik, sakın sen ölmeTevfik, diye boğuk boğuk inliyordu.Hasta gülümsedi. Yüzündeki endişegeçmişti.— Ben de neden o kadar korktum. Demekerkek cenazesi; merak etme Rabiam, ben, sensağken hiç, hiç ölemem.O gün öğleden sonra uzun uzun uyudu.Rabia mutfakta uzun uzun ihmal ettiği hesaplarıdüzeltiyordu. Rakım, onun süzülen zavallıyüzünün yorgun ifadesine bakarken aşağıyukarı dükkânda dolaşıyordu.Dükkâna uzun, kırmızı fesli, sırtlan gözlübir yabancı girdi. Bakkal kız başını kaldırdı,baktı. Sonra görmemiş gibi gene kurşunkalemini tükürükledi, yazmaya başladı.Müşterinin canı sıkılmış gibi etrafını hiddetlihiddetli süzdü. Rakım’ın gözleri korkuylaaçılmış, olduğu yerde mıhlanmış, kalmıştı.Fakat kendini çabuk topladı. Müşterinin
etrafında dönmeye başladı. Pırtlak gözlü adamayağının altında sürünen cüceye birsolucanmış gibi baktı:— Tevfik’in dükkânı burası mı?— Evet Efendim, evet Efendim.Bu patlak gözlü, kurumlu herife Rakım’ınkorkuyla bakması Rabia’nın sinirinedokunmuştu. En aksi sesiyle sordu:— Ne istiyorsun?Yabancı, kıza cevap vermeye tenezzületmedi,997 cüceye emretti:— Söyle, buraya gelsin.— Gideyim, haber vereyim, Beyim. Uyuyor.— Vay babasının canına... Herif bakkal mı,paşa mı?— Hastaydı, Beyim. İsterseniz sizi yanınagötüreyim.— Ne, ne? Ben ayağına mı gidecekmişim?Gözleri kısıldı, boynu eğildi, hücumahazırlanan kudurmuş bir boğaya benziyordu:— Sen, kimle konuştuğunu biliyor musun,herif? Ben, Zâti Bey tarafından geliyorum.— Babam Zâti Bey’i bilir.
— Öyle mi, Hanım Abla?Bıyıklarını büktü, galiz998 gözlerle kızısüzdü.— Seni külhanbeyi köpek, seni... Kendininerede zannettin?Yabancı biraz geriledi, cüceye döndü:— Bu Hanım Abla, Zâti Bey’in kim olduğunusahiden biliyor mu?— Ne bilsin, birader... Babasının hastalığıçocuğu şaşırttı, kusuruna bakma.— Birader ha! Seni köstebek kerata seni...Hadi önüme düş.Rakım önde, yabancı arkada, yukarıyaçıktılar. Havada âdetâ bir felâket ağırlığı vardı.Kapıdan kısık bir ses:— Rabia Abla, yalnız mısın, diye sordu.— A... Sen misin Sabit Beyağabey?Rabia, bayağı sevinmiş, yüreklenmişti:— Bir şey mi istiyorsun?— O nemrut suratlı, domuz oğlu domuz,dükkânı sordu. Arabasını köşede bıraktı. Belkilâzım olurum, diye geldim. Sokaktan kuşuçmuyor, kervan geçmiyor... Köpek herifin
lanetli fesi, dünyayı ürküttü.— Kim olduğunu biliyor musun, Ağabey?— Fesinden kim olduğunu anladım. Buradane sordu?Rabia da nihayet anlamıştı. Uzun kırmızıfeslerin hafiyelere999 alâmet olduğunu işitmişti.Fakat Sinekli Bakkal’da onlara benzer adamgörmediği için unutmuştu.— Zâti Bey babamı çağırtmış.— Silsilesinin mezarına... Dinine, imanına...— Dine sövülmez, Ağabey, derkenbirdenbire elini ağzına götürdü, işaret etti.Merdivenden ayak sesleri geliyordu.Ağabey şimdi tezgâha dayanmış:— Bir okka sabun, bir okka soğan...Hatırına gelen şeyi ısmarlıyordu.Tevfik, pırtlak gözlü yabancı ile Rakım’ınarasında sallana sallana yürüyerek dükkânageldi:— Akşama gelirim, Rabia, merak etme, biryanlışlık olacak, diye kızı tatmine çalıştı.Hafiye kolundan çekti, Rakım arkalarındasokağa çıktılar.
Tekerlek sesleri kesilinceye kadar Rabia ileSabit Beyağabey, kapının önünde durdular.Sonra başlarını çıkardılar, sokağa baktılar.Hakikaten kuş uçmuyor, kervan geçmiyordu.“Kırmızı fes” Sinekli Bakkal’da musibet1000yeli gibi esmiş, fakir fukarayı damlarının altınasığındırmıştı.995. Bir cins kumaş.996. Osmanlılarda ulemanın giydiği bir türüstlük.997. Gerek duymadı.998. İğrenç.999. Habercilere.1000. Ansızın gelen felâket ve sıkıntı verenşey.
20Dâhiliye Nazırı önündeki jurnali onuncudefa okudu.“Âcizleri, Sinekli Bakkal imamı...ubudiyet1001 ve sadakatinden naşî1002...”diye başlayan bu klasik jurnali zihninde tahlil vetasnif ettikten sonra elindeki kırmızı kurşunkalemiyle, işine yarayacak noktaları çizdi, birtaraftan da boş bir kâğıda bazı şeyler yazdı.İhtiyar rakibi Selim Paşa aleyhindekullanabileceği en kuvvetli noktalarhangileriydi? Paşa halkı dilgîr1003 ediyor,ümmet-i Muhammed’e1004 zulüm ediyormuş...Puf, bu, ne Hünkâr’ın ne de Zâti Bey’inumrunda. Paşa’nın oğlu Jöntürkmüş, geceleriarkadaşlarıyla toplanıp fesat, fitne tertipederlermiş... İşte yakalanacak bir nokta...Kırmızı kalem hemen altından geçti. “Allah’tankorkmadan, Peygamber’den utanmadan,meleksimat1005 Efendimizin ihsan ettiği1006
mevki ve kudretin arkasında bu makûle erbab-ıfesadı1007 saklıyor...” Bunların altına ikişerçizgi.Jurnalin Selim Paşa’nın konağına ait kısmıZâti Bey’i hayli eğlendirdi. Karısı sevici imiş,büyücü imiş, kocasını Padişah’a şiringöstermek için büyü yaparmış... Hadi busatırların altına da birer çizgi. Zat-ı şâhâne1008bu nevi gizli kuvvetlerden huylanır. YoksaEbulhüda ve avanesi gibi dilenci alayını üfürük,efsun,1009 muska yaptırmak için niçin başınatoplasın?— Bu ne, bu ne?Şimdi jurnal Kanarya adlı sarışın birhalayıktan bahsediyor. Bu kız oyuncu diyeSaray’a verilmiş. Maksat, onun vasıtasıylaPadişah’a yakından nüfuz etmek. Kız taife-inisaya1010 mahsus bilcümle1011desayis1012 ve hile ile mücehhez...1013Kırmızı kalem havada kaldı. Bu, Zâti Bey’inçok zayıf olduğu bir nokta.
Dâhiliye Nazırı okudukça Selim Paşa’nınbu çapraşık jurnalde mevkiini biraz ikinciderecede, hattâ kaza ile jurnale sokulmuşbuluyor. İmam’ın anlaşılan başlıca kaygusu,Tevfik’i yere vurmak. Onu “menfadanavdetinden1014 beri mübarek topraklarımızıhuzuruyla telvis,1015 ahlak-ı umumiyeyi1016ifsat eden1017 nabekâr merkum”1018 diyetavsif ediyor.Hakikatte İmam’ı sabık1019 damadınıjurnal etmeye sevk eden1020 sebepleremeşru1021 denilemezse bile, insanîdenilebilirdi. Rabia’dan para kesilince çoksefalet1022 çekmişti. Bunun üstüne Emine’ninhastalığı ve yoksuzluk içinde can verişi... Veömrünün son nefesine kadar Tevfik’e bedduaedişi, İmam’ın esasen perişan olan kafasınıbütün bütün alt üst etmiş, Tevfik’e gayzını1023körüklemişti. Bununla beraber, gene sonçareye başvurmadan Paşa’ya müracaat etti,
halini anlattı.O günlerde kendi derdiyle meşgul olanPaşa, birdenbire:— Ömrünün sonuna kadar bir karışçocuğun sırtından geçinecek değilsin ya,başının çaresine bak, diye hayli dürüşt1024 birtavırla İmam’ı başından def etti. Ve ancak ozaman Hacı İlhami Efendi, Selim Paşa’yı da,intikam almak için fırsat beklediği Tevfik’inlistesine ithal etti.1025 O günlerde halkarasında Selim Paşa’nın yıldızının söndüğü veZâti Bey’in yıldızının parladığı da pek kuvvetleşayi idi.1026 Kim bilir, belki böyle bir jurnalleZâti Bey’e de çatabilirdi.Zâti Bey Selim Paşa’ya ait fıkraları notettikten sonra Tevfik’e taallûk eden1027kısımları bir daha dikkatle okumaya başladı.Tevfik, Selim Paşa’nın adamı imiş, Hilmi veavanesi dükkânın üstündeki odadatoplanırlarmış... Bunlar okumaya değmez.Tevfik, Kabasakal Kıraathanesi’nde meddahlıkederken yepyeni bir “Mirasyedi” hikâyesi
söylüyormuş. Bu yeni “Mirasyedi”nin Zâti Beyolduğu herkes tarafından söyleniyormuş.“Gelibolu bahçelerinde sefâ” diye öyle sefahatve gılzet1028 sahneleri yaratıyormuş ki...Bunu Zâti Bey hiç beğenmedi. Tevfik’imutlak mahvetmeye karar verdi. Fakat nasıl?Eski padişahlar devrinde olduğu gibi dilediğiferdi asmak, boğdurmak kudretini haiz1029 birvezir olmak ömrünün on senesini fedâyahazırdı. Fakat bu artık mümkün değildi.İki kahve ısmarladı, on kadar sigara içti. Hiçolmazsa herifi istediği yere sürer ya! Peki amavilayetlerde Dâhiliye Nezareti’ne göz dikmişnice valiler var... Tevfik bunların birineçatarsa... Hayır, hayır... En doğrusu Tevfik’ingözünü korkutmak, sanatını icradanmenetmek...1030 Hattâ mümkün olursaTevfik’i, Selim Paşa’nın konağını, oğlunu dahayakından tetkik için1031 kullanmak. Bu dahasiyasî bir hareket, Zâti Bey gibi akıllı bir adamabu daha çok yaraşan bir tedbir. Ve işte o günNazır Bey sivil memuru Tevfik’i getirtmek için
yolladıktan sonra zihninde böyle bir kararalmıştı.Tevfik, tırabzanlara tutuna tutuna kendini üçkat merdivenlerden zorla yukarıya sürükledi.Dizleri titriyor, gözleri kararıyor, korkudanâdetâ kendinden geçecek hale geliyordu. Fakatbununla beraber gözleri Zâti Bey’in yenievindeki başkalığı teferruatıyla1032 zaptediyordu.1033 Bu, Gelibolu’daki tangır tangırboş, eğreti eşyalı evden çok başka bir evdi.Her yer sarı yaldızlı endam1034 aynaları,konsollar1035 ve masalarla dolu. Döşemelermünasebetli, münasebetsiz birbirinin tepesineçıkar gibi tıklım tıklım doldurulmuş. Herif âdetâBeyoğlu’nun dükkânlarını evine nakletmiş.1036Hele duvarlarda üniformalı, üniformasız, boyalı,boyasız bir Zâti Bey serisi. O zamanınalafrangalığa özenen yeni zengin evi... NeredeSelim Paşa’nın sadeliğe, genişliğe, ışığa istinateden1037 dürüşt zevkli evi! Hattâ Zâti Bey’in“Eski Türk odası” diye özenip bezenip döşediği
oda bile, antikacı Hayım’ın dükkânının birköşesine benziyor.Evin hizmetçileri de, eşyası ve tanzimi1038gibi özenti... Bir lüzûma istinat etmeden,1039üst üste yığılan bir kalabalık. Tevfik’in önü, ardısıra, aşağı yukarı seğirdip1040 duruyorlar. Birkısmı merdivenlerde durup birbiriyle çeneyarıştırıyor, bir kısmı mânâsız mânâsızgülüyor, bir kısmı mânâsız mânâsız Tevfik’eikram etmeye çalışıyor, bir kısmı küstah veşımarık!Bir mûsikî-şinâsın kulakları, acemi birorkestranın yaptığı falsolardan nasıl muazzepolursa,1041 Tevfik’in dürüşt, yerli zevki de buözenti insan ve eşya ahengindeki falsolardanöyle ıstırap duydu.Zâti Bey’in huzuruna1042 girince, eskiefendisinin kıyafetinde ve tavrında aynıdeğişikliği buldu. Eski Zâti Bey’ in yakasıburuşuk ve kirliydi, ceketinin düğmeleri nadireniliklenirdi, fesi dâima biraz arkaya atılı, tavrı
lâubali ve oldukça galiz bir adamdı. Fakat kendibaşına bir şahsiyetti. Şimdi, yeni kıyafetinin,yeni mutaazzım tavrının arkasında gene eskiZâti Bey parçaları sırıtıyordu, fakat yeni ZâtiBey artık muayyen1043 bir şahsiyet değildi.Siyaset setresi1044 sıkı sıkı iliklenmiş,potinleri1045 parlak, gömleğinin kolası dahaparlak, kol düğmeleri elmas...Tevfik’e, bu yeni Zâti eşyası ve evi gibi rolkesmeye çıkan, fakat beceremeyen bir aktörgibi geldi.Karşısında Tevfik’e yer gösterdi. Devletumuruyla1046 meşgul bir büyük adamın Tevfikgibi bir pespaye1047 ile konuşmasındakitenezzülün1048 ne kadar ulvî,1049 ne kadarâlicenap1050 bir hareket olduğunu olancakuvvetiyle ihsas etti:1051— Senin bakkal dükkânı işliyormuş,diyorlar... Selim Paşa’ya dalkavukluk daepeyce para getirir... Moruk zengindir ha!
— Ben, daha ziyade Mahdum Bey’lekonuşuyorum, Beyim.— Kızın da Hanımefendi’ye dalkavukyazılmış... İcabında göbek de çalkarmış...İkiniz beraber epeyce para kazanıyorsunuz,değil mi?Tevfik’in sarı yüzünün elmacık kemikleriyeniden tifolanmış gibi parça parça kızardı.Yutkundu, dizlerinin üstünde duran ellerikımıldadı:— Ben onlardan para almam, Beyim.— Niçin?— Ben sürgünde iken kızıma çok iyiliketmişler... Terbiyesine, tahsiline bakmışlar.— Kızının meselesini şimdi geçelim. Sen,şükret ki ben Dâhiliye Nazırıyım... Yoksa?— Ben ne kabahat işlemişim, Beyim?— Seni Padişah’a benim vasıtamla jurnalettiler, bereket versin jurnali daha vermedim...Sesi tehditle doluydu, masanın üstündekikâğıtlara vurdu:— Hilmi Bey’le arkadaşları odandatoplanıyorlarmış, geceyarılarına kadar
Padişah’ın aleyhinde dolap kuruyor,mefsedet1052 tertip ediliyormuş...1053Anlarsın ya, bizim her yerde gözümüz,kulağımız var.— Hep yalan Efendim, onlar hiç öyle adamdeğiller. Hem ben gider gitmez söylerim, birdaha bizim eve gelmezler.— Olmaz, söyleme...Zâti Bey’in gözleri mânâlı mânâlı Tevfik’ebaktı:— Eskisinden daha çok gelsinler,söylesinler, önlerine dökül, ağızlarını ara, banagel, ne söylediklerini haber ver. İhya olursun beTevfik.— Hafiyelik edeyim, diyorsunuz Beyim, buiş elimden gelmez.— Vay, bizim eski soytarının burnu nekadar havada.— Estağfurullah Beyim. Ben, ben böyleşeyler yapamam.Kurbağa, sümüklüböcek, domuz yemekteklif edilince nasıl bazı adamların midesidönerse –hattâ en büyük lokantalarda ve altın
tabaklarda– hafiyelik teklif edilince de midesibulanan adamlar vardır. Tevfik bunlardandı. Okadar istikrah duydu, o kadar zaafının, aczinin,hastalığının tesiriyle bu istikrah arttı kibirdenbire bir çocuk gibi ağlamaya başladı.— Pekâlâ, pekâlâ... Bu meseleyi şimdilikkapayalım. Asıl sadede gelelim. Sen Karagözoynatıyor, meddahlık ediyormuşsun!Tevfik’in yaşları kurudu. Beklediği ve asılkorktuğu darbe nihayet beynine inmişti.Kabahatli adamların şaşkınlığını ne olursaolsun Zâti Bey’den saklamak istedi. içinden“Nereden bu işe girdim, nereden bu herifintaklidini yaptım? Kapalı yaptım sanıyordumama demek hafiyeleri çakmış,” diyor fakatgözleri alık alık, mânâsız mânâsız Zâti Bey’ebakıyor ve dudakları “Emrederseniz hepsiniterk ederim beyim,” diyordu.— Terk etme de gör. Büyüklerle eğlenmekNef’i Efendi’ye kaça mal olduğunu bir hatırınagetir.1054— Nef’i Efendi’yi tanımam, beyim.— Tabîî tanımazsın. Biraz eskidir. O da bir
nazırı hicvetmek1055 istedi, Babıâli’deboğdular, cesedini denize attılar. Dünyayüzünde mezarı bile yok. Hem de senin gibikırtipil1056 bir meddah değil, büyük bir şairdi.Neyse, telaş etme. Bu asırda artık böyle şeylergeçti. Fakat bil ki seni istersem cehennemesürerim. Fakat çoluk çocuk sahibi bir adamsın.Acırım. Malûm ya, biz yürek sahibi adamlarız...Tevfik ellerine bakıyordu. Dişlerini sıkmışbir şey söyleyemiyordu. Zâti Bey geldi, eskigünleri hatırlatan lâubaliliğiyle omuzlarınavurdu.— Aklımdayken sorayım, kızını niçin getiripbizim Hanım’a etek öptürmedin, nankör herif?Sesi biraz kısık Tevfik gözlerinikaldırmadan cevap verdi:— Terbiyesi Hanımefendi’nin huzurunaçıkmaya müsait1057 değil, Beyim.— Hani Paşa’nın konağında terbiyegörmüştü?Kızı... Kızı... Ah kızı olduğunu bumüstekreh1058 herife bir unutturabilse... Şimdi
gene safdil1059 bir adam tavrıyla Zâti Bey’ebakıyor.— Doğru, Beyim. Fakat ne olsa bizim kızmahalle imamının torunu... Aksırmış burnundandüşmüş, malûm ya, hafızdır, Beyim.— Bana iyi şarkı söyler dediler...Zâti Bey biraz müteredditti. Acaba jurnaldeşarkıdan bahis var mıydı?— Nerede Beyim! Sade aşır okur, ilahiokur... Mukabeleye de gider. Mevlid filanolursa...Zâti Bey eliyle Tevfik’in lâkırdısını kesti.Rabia hakkında birdenbire hâsıl oluverentecessüsü aynı süratle zail oluvermişti.1060— Hanıma söyleyeyim. Benim böyle şeylerfenâ halde içimi sıkar. Bilirsin ya, dinle hiçalışverişim yoktur.Saatine baktı, fırladı.— Ben Saray’a gidiyorum. Sana, seniniyiliğin için bir daha söyleyeyim: Karagözoynatmak, meddahlık etmek filan yok... Birdaha şikâyet gelirse sen bilirsin.
Tevfik de kalkmıştı. Siyah setrenin eteğiniöptü, temenna etti.1061 Bu defalık ucuzkurtulmuştu.Zâti Bey ellerini çırptı, pırtlak gözlü hafiyeodaya girdi.— Tevfik Efendi’yi araba ile evine götür. Alşu beş lirayı da benden kızına ver. Çocuk belkikorkmuştur. Hadi Allah selâmet versin Tevfik.Bir sıkıntın olursa bana gel.Omuzları ileride, elleri yanında odadançıkarken civanmert,1062 cömert bir adamolduğuna kendi de inanmıştı.1001. Kulluk.1002. Dolayı.1003. İncitiyor.1004. Muhammed’e inananlara.1005. Melek huylu1006. Bağışladığı.1007. Fesat kimseleri.
1008. Padişah.1009. Sihir.1010. Kadın kısmına.1011. Bütün.1012. Hileler, oyunlar.1013. Donanımlı.1014. Sürgünden dönüşünden.1015. Kirletme.1016. Genel ahlakı.1017. Bozan.1018. Bayağı, adi, aşağılık kimse.1019. Eski.1020. Yönelten.1021. Doğru.1022. Yokluk.1023. Kinini.1024. Kaba, sert.1025. Koydu.1026. Konuşuluyordu.1027. İlgili.1028. Kabalık.1029. Sahip.
1030. Alıkoymak.1031. İncelemek.1032. Ayrıntılarıyla.1033. Aklına yazıyordu.1034. Boy.1035. Duvar kenarına yerleştirilen, üstüneayna ve başka süs eşyası konulan, çekmeceli,yüksek mobilyalar.1036. Taşımış.1037. Dayanan.1038. Düzeni.1039. Dayanmadan.1040. Çabuk adımlarla veya sıçrayarak yakınbir yere doğru yürüyüp.1041. Azap duyarsa.1042. Makamına.1043. Düzenli.1044. Ceketi.1045. Ayakkabıları.1046. İşleriyle.1047. Aşağılık.1048. Alçakgönüllülüğün.1049. Yüksek.
1050. Cömert.1051. Dokundurdu.1052. Fesatlık, bozgunculuk.1053. Hazırlanıyormuş.1054. Osmanlı hiciv şairi Nef’i. Hicivlerindendolayı öldürülmüştür.1055. Alay yoluyla yermek.1056. Değersiz.1057. Uygun.1058. İğrenç.1059. Saf.1060. Ortadan kalkmıştı.1061. Selam.1062. Yücegönüllü.
21Yüzü, ancak on dördüncü asırressamlarından birinin tahayyül edebileceği birİsa’ya benzerdi. İnsanlara kardeşlik ve iyilikyapmak için gökten yere inmiş bir hali vardı.Ruhu on yedinci asırda yaşardı. Kendisi İkinciAbdülhamid’in sarayına mensuptu. İkinciMabeyinciydi.1063Saray muhitinde1064 onu, vazifesini birmakine intizamıyla yapan bir adam diyetanırlardı. Orada hiçbir dostu, hattâ ahbabı bileyoktu. Husûsî hayatında bile çok az söyleyenve resmî olan bu adam Mabeyin’de daharesmî, daha sessizdi. Fakat şahsiyetini, kalınperdeler arkasından hissedilen bir ışık gibi,etrafına sezdirmişti.Evinde antika hançerler, kitap ciltleri ve eskiİngiliz saatleri koleksiyonu yapardı. Bundanbaşka de yalısının bahçesinde nadide1065güller yetiştirir, bazân da sandal ağacından
arka kaşağıları oyardı. Bu iki merakı, bütünSaray’a girip çıkan yabancılar arasında onu ençok Selim Paşa’ya yaklaştırmıştı.Fakat bütün bu işler hep hayatının dışındakalan şeylerdi. On yedinci asrın ilim dünyasınaboş zamanını vakfeden1066 bu ruhunheyecansız havasının derin bir yerinde hiçumulmayan azıcık müphem,1067 azıcıkmistik1068 bir köşe vardı. Ve o köşedeMevlana’nın Mesnevî’sine1069 bir gün birnazire yazabilmek1070 için yaşayan bir emelvardı.Bundan dolayı Vehbi Dede’ye çokmerbuttu...1071 Bundan dolayı Fransızcakütüphanesinin bir tarafında eski Türk, Acem,Arap sırrîlerinin1072 eserlerinin zenginkoleksiyonu vardı. Fakat İstanbul’un, o enzengin kütüphanesinde zamanına ait bir tekkitap yoktu.Bu çeşit bir adamın İkinci Mabeyinci olması,hem de Padişah’ın teveccüh ve emniyetini haiz
olması,1073 göründüğü kadar izahı müşkül birmesele değildi. O, içtimaî nizamı,1074 tıpkıtabiatın nizamı gibi değişmez ve mutlak telakkiederdi.1075 Padişah, ona göre, içtimaî vesiyasi nizamın bir mümessiliydi.1076 Padişahterbiyeli bir adamdı. Sesini yükseltmez,kimseye dürüşt muamele etmez, hattâ enmüzlim1077 cinayetleri bile mütebessim1078ve terbiyeli bir havada hazırlardı. Terbiyeeksikliğini günahların en affedilmezi addedenİkinci Mabeyinci, efendisinin bu çirkin, fecitarafını görmemezliğe gelirdi. İktidarsahiplerinin rekabet entrikaları, haddi aşanhırsızlıkları, memleketi soyup soğana çeviren,apaşikâr alınan ve satılan imtiyaz1079rezaletleri, rüşvetler, pazarlıklar... Bunlarınhepsine o mevsimlerin muayyen fırtınaları gibibakardı. Nasıl o, şimşek çakıp gök gürlediğizaman perdeleri indirir, ince parmaklarınıkulaklarına tıkarsa, bu ma’nevî kasırgalar vemusibetler etrafında eserken, dimağında inen
kalın bir perde, dimağının kulaklarını tıkayan ikima’nevî parmağı vardı.İkinci Mabeyinci, esasen Saray’ın çirkinsafhasıyla1080 doğrudan doğruya alâkadardeğildi. Padişah zarif adamların sohbetindenhazzettiği için onunla ekseri münakaşa eder veonu umumiyetle nişan, ihsan, mahzuziyet1081ve selâm-ı şâhâne tebliğine1082 memurederdi. Bu mükâfatların ne gibi kepazelik,fazahat mukâbili1083 olduğunu İkinciMabeyinci düşünmeye mecbur değildi. Hem o,hiçbir zaman, dünyayı düzeltmek, değiştirmekistememişti, böyle bir lüzûma da inanmamıştı.Değişiklik onca intizamsızlık, anarşi demekti.Bunun için ve şöhret, itibar, nam ve şan hırsınıtatmamış olan bu adamın, o dönek havalıSaray’da mevkii herkesten sağlamdı. Padişahancak böyle ihtirassız bir adamın yanındakendini emniyette, suikasttan masun1084hissediyordu.O gün tebliğe memur olduğu şey onun pek
içini rahatsız ediyordu. Bu defa iltifat değiltekdir1085 tebliğ edecekti, hem de hoşlandığıSelim Paşa’ya, hem de hiç hoşlanmadığı ZâtiBey huzurunda. Masasının başında ayakta,dar setresinin içinde ipince, dimdik, renklerinitayin etmek müşkül olan gözleri uzaklarda,ince parmakları bir kalemtıraşla oynuyordu.Koltukta kolunu bacağını sallayarak konuşan,bir sokak satıcısı kadar şamata yapan adamıhiç dinlemiyor gibiydi.Selim Paşa, omuzları biraz çökük, kaşlarıçatık içeri girdi. Koltuktaki adama soğuk birselâm verdi. Mabeyinci ona masasınınyanındaki koltuğu gösterdikten sonra kendisioturmadan lâkırdıya başladı:— Son zamanlarda memlekete mutattanziyade teşviş ve tehdiş-i ezhan-ı mucip1086gazete ve risale girdiğini Padişah’a arzediyorlar.Selim Paşa Zâti Bey’i manidar ve müstehzîgözlerle süzdü. Ve Mabeyinci’nin sesindekigizli istifhamdan1087 istifade ederek hemen
dedi ki:— Ecnebi postaları vasıtasıyla giriyorlar.Ecnebi müesseseleriyle, genç ve icabatızamana muttali olan1088 Dâhiliye Nazırıbiraderimiz meşguldürler (sakalını tuttu).Yaşım, eski kafam, beni Padişah’ındüşmanlarına –ecnebi bile olsalar– fazla sertmuameleye mecbur ediyor. Bilhassa emniyetişâhâne1089 mevzubahis1090 olursasüferayı1091 bile falakaya çekmektençekinmem. Halbuki biraderimizin ecnebilere,bilhassa Genç Türklere1092 zaafı –estağfurullah– nezaketi âlemce müsellem.1093Zâti Bey:— Genç Türk denilen zat, mahdumıâlileri1094 olursa ne buyurulur? Son zamandabütün muzır risaleler1095 mahdum Beynamına1096 geliyor, dedi.— Lütfen ispat buyurun.— Maalesef edemem. Mahdum Bey namına
gelen evrak, ecnebi postalarından geçiyor.Ecnebilerin üstlerini aratmak bize mümkündeğil. Kapitülasyon denen çok acı bir hakikatve mania1097 var.Selim Paşa, İkinci Mabeyinci’nin gözleriniaradı. O olanca nezaketiyle dedi ki:— Padişah sadakatinizden şüphe etmiyor.Belki namına gelen muzır evraktan MahdumBey haberdar değildir. Nazır Bey’in ifadelerinenazaran bunu haber veren Fransız postasımemurlarından bir ecnebi zat. İsminmektum1098 tutulması elzem.1099 Siz bir defaMahdum Bey’i isticvap ediniz.1100— Af buyurunuz Beyefendi. Oğlum eğerZatı Şâhâne’nin düşmanlarına iltihak ettiysebunu en çok benden saklamaya gayretedecektir. Benim bildiğimi anlarsa yalnız inkârlakalmaz, şerikini,1101 belki şeriklerini dehaberdar eder. Tahkikatin bu iptidaî safhasındamücrimin,1102 kendinden şüphe edildiğinibilmemesi, en basit polis kaidesidir.
Selim Paşa sustu.Onun Padişah’a sadakati –Zâti Bey’dekigibi– sade maddî menfaatlere istinatetmiyor.1103 Onda bir “devlet” mefhumu1104vardı ki ona âdetâ “mistik” bir heyecanlabağlıydı. Yalnız Padişah’la bu devletmefhumunu birbirinden ayırmaya kadirdeğildi.1105— Devlete hıyanet eden1106 kim olursaolsun alimallah1107 tabanlarına öyle bir sopaçekerim ki etleri hallaç pamuğu gibidarmadağın olur. Değil kendi oğlum, hain olanZat-ı Şâhâne’nin gözbebeği bir şehzade bileolsa Fizan’a1108 yaya yollamaktan çekinmem.Gözlerinden ateş çıkararak söylediği busözlerden sonra daha hürmetkâr bir vaziyetaldı. Mabeyinci’ye döndü.— Şu maruzatımı1109 lütfen Padişah’abildiriniz: Aflarına mağruren1110 Nazır Bey’inbu meselede vazifelerini yapmadıklarına
kailim.1111 Şüphe hâsıl olur olmaz oğlumu vebütün dostlarını göz hapsine almaları, şayetFransız postahanesine girerlerse çıkar çıkmazüstlerini aratması lâzımdı.Zâti Bey kendini müdafaa için yerindenfırladı. Fakat İkinci Mabeyinci oda kapısınadoğru yürüyordu. Kapıyı arkasından kapadıgitti. Huzura girerken Selim Paşa’nın “sopa ileetleri hallaç pamuğu gibi atılan tabanlardan”bahsinin ne kadar münasebetsiz, ne kadarterbiyeye muhalif olduğunu düşünüyordu.Yirmi dakika sonra geldi. Odanın ortasında,ayakta bir irade1112 daha tebliğ etti:— Şevketmeap1113 ikinize de selâmışâhânelerini1114 gönderiyor. Evrak-ımuzirre1115 ithalatı meselesinin tetkikineşimdilik Selim Paşa kullarını memurbuyurdular. Zâti Beyefendi’nin bu nazikmeseleyi hall1116 için tecrübelerini kâfi1117bulmuyorlar. Maalesef talebe arasında,bilhassa askerî talebe arasında muzır bir
heyecan var. Siz, Paşa Hazretleri, meseleyitetkik ediniz, lâzım gelen tedabiri1118 alınız vePadişah’ı günü gününe haberdar ediniz.Zannedersem ikiniz de meşgul olacaksınız,daha ziyade alıkoymayayım.Kapıya yürüdü, açtı. Zâti Bey önden çıktı.Bir kırmızı atlas kese gene Paşa’nın avucunubuldu. İkinci Mabeyinci kulağına eğildi,“Teveccüh-i Şâhâneleri’nin bir nişanesi,”1119diye fısıldadı.Bu, Paşa’nın parmaklarını yakan ilkihsan1120 kesesi oldu. Hattâ parmaklarındankalbine doğru giden bir ateş parçası tutmuşoldu. Devlete ve devletlûya1121 sadakati onuoğlunu takibe mecbur eden acı bir vaziyetedüşürmüştü. Bunu kabul ediyordu. Fakatbunun için para almak! “Hükümdar yakınlığı,yakıcı bir ateştir” diyen şair ne kadar haklıydı.
1063. Osmanlı devletinde padişahlarındışarıyla olan ilişkilerine bakan, buyruklarınıilgililere bildiren, bazı kişilerin dileklerinikendisine ileten görevli.1064. Çevresinde.1065. Az bulunur.1066. Adayan.1067. Belirsiz.1068. Gizemci.1069. Mevlana’nın eseri. Tasavvuf konularınıişleyen, 26 bin beyitten oluşan Farsça manzumeser.1070. Başka bir manzume örnek alınarak aynıölçü ve uyakla yazılan manzume yazabilmek.1071. Bağlıydı.1072. Mistiklerinin.1073. Sahip olması.1074. Sosyal düzeni.1075. Kabul ederdi.1076. Temsilcisiydi.1077. Karanlık.1078. Gülümseyerek.1079. Ayrıcalık.
1080. Görünen taraflarıyla.1081. Hoşlanma, hazzetme.1082. Padişah’ın selamını iletme.1083. Terbiyesizlik karşılığı.1084. Korunmuş.1085. Azarlama.1086. Alışılagelenden çok kafa karıştıran.1087. Sorudan.1088. Zamanın icaplarını bilen.1089. Padişah’ın güvenliği.1090. Söz konusu.1091. Elçileri.1092. Jöntürkler. II. Abdülhamid dönemindeözellikle yurtdışında siyasal muhalefethareketine katılan kişilere verilen ad.1093. Herkesçe bilinmiyor.1094. Oğlunuz.1095. Küçük kitaplar.1096. Adına.1097. Engel.1098. Gizli.1099. Gerekli.
1100. Sorguya çekiniz.1101. Arkadaşını.1102. Suçlunun.1103. Dayanmıyor.1104. Kavramı.1105. Gücü yetmiyordu.1106. İhanet eden.1107. Allah bilir.1108. Libya’nın güneybatısında bir il.1109. Arz ettiklerimi.1110. Sığınarak.1111. İnanıyorum.1112. Buyruk.1113. Padişah.1114. Selamlarını.1115. Zararlı evrak.1116. Çözmek.1117. Yeterli.1118. Tedbirleri.1119. Padişah’ın beğenisinin bir göstergesi.1120. Bağış.1121. Padişah’a.
22“Zat-ı Hazreti Şehriyari’nin uhde-i aciziyetevdi buyurdukları evrakı muzırre ithaliylemaznun şahıs veya eşhasın takibinemübaşeret edilmiştir.1122 Dâhiliye NazırıBeyefendi’nin ihbarları üzerine mahdumbendelerinin münasebette bulunduğu bilcümleeşhas1123 göz hapsi altındadır. Bunlararasında Fransız Postahanesi’ne sık devameden piyano muallimi Peregrini’ninpostahaneden çıkarken üstündeki evrak,elindeki paket yankesiciler tarafındançalınmıştır. Vak’aya şimdilik adi bir zabıtavak’ası süsü vermek için merkumun1124 saatide aşırılmıştır. Şikâyeti üzerine bulunacağıvaat edilmiş, biraz sonra iadesi takarrüretmiştir.1125 Mektuplar bir Fransız mûsikî-şinâsından; paketteki kitap İtalyanca’dır. Danteisminde bir herifin cehennem hakkında birrisalesi olduğu anlaşılıyor. Evrak ve kitap
takdim ediliyor. Takibat esnasında ecnebimümessil ve müesseseleriyle bir gûne1126mesele çıkarılmayacağı, kapitülasyonlarahkâmının1127 nazarı itibara1128 alınacağıarz ve...”Bu, Selim Paşa’nın ilk raporu. İkincisi şöylebaşlıyordu:“Hilmi bendeleri göğsünden mustarip1129olan ailesini berayı tebdili hava1130 Beyrut’agötürmek için müsaade talep etti. Bu müsaadekendisine verilmiştir. Arkasına iki sivil memurkonulmuş, firara teşebbüs ettiği takdirde derhaltevkifi emredilmiştir. Beyrut’ta kimlerlemünasebette bulunduğu tetkik edilecek,muhaberatı,1131 sıkı bir teftişe tabitutulacaktır.1132 Mütecasirlerin1133 beş ongüne kadar ele geçirileceği arz ve...”Paşa’nın Padişah nezdinde1134 eskiitibarını kazandığı o kadar aşikârdı ki bunuSabiha Hanım da anladı. Fakat buna rağmen
hâlâ yüzü endişeliydi, dalgındı. Bilhassa1135karısına karşı muamelesi çok garipti. SabihaHanım’la yüz yüze gelince başını çeviriyor,gözlerine bakmaktan çekiniyordu.Bu vaziyet1136 Beyrut’tan ilk şifreli telgrafıalıncaya kadar sürdü. Sonra biraz açıldı. Hilmiilk günleri kimse ile temas etmemişti. Gerçioğlunun hıyaneti tebeyyün ederse1137herhangi bir Genç Türk’e yapacağı cezayı –hattâ ziyadesiyle– ona yapacaktı. Bununlaberaber oğlan bu işten alnı açık çıkarsa EyüpSultan’a kurban kesecekti.Bu iyi ihtimal gün geçtikçe kuvvetleniyor vePaşa ümitleniyor, ferahlanıyordu. Hattâ, oakşam çoktan terk ettiği eski bir âdeti ihyaetti.1138 Karısının odasında kahve, nargileiçmeye geldi. Rabia ile şakalaşacak, ona bir ikibeste söyletecekti.Kız henüz gelmemişti. Hanımefendi adamyollamaya karar verirken geldi, fakatendişeliydi.— Tevfik’i bekliyorum, Hanımefendi. Hâlâ
gelmedi. Merak ediyorum.— Nereye gitti?Rabia güldü:— Çocuk gibi. Kadıköyü’nde eski biroyuncu arkadaşına. Aklı fikri hep oyun.— Nasıl oyun?— Tavan arasında eski bir sandığıkarıştırdı, bir kadın kıyafeti çıkardı, giydi, kırıtakırıta gitti. Ahbabı yeni evliymiş, karısınıkıskandıracakmış... Hastalığından sonradökülüyor diye bıyıklarını tıraş etmişti.Görseniz siz bile kadın sanırsınız.Paşa:— Babana söyle, kadın kıyafetiyleyakalarsam falakaya çekerim, dedi.— Bu günlerde kıyamazsınız. Hilmi Bey’inveda ziyafetinde köpüklü bir şey içirmişler, pekkeyfine gitmiş, hep onu söylüyor. Zâti Beyçağırıp tekdir ettikten1139 sonra çenesinibıçak açmıyordu.Kâhya Kadın kapıyı açtı:— Muavin Rana Bey selâmlıkta Paşa’yıgörmek istiyor, dedi.
Rana Bey’in bu saatte konağa gelmesi yenibir vak’a çıktığına delalet ediyordu.1140Herhalde mühim olacak. Selim Paşa gecelikkıyafetiyle selâmlığa gitti.Muavin kuş gagası gibi uzun burunlu, kaçıkçeneli bir adamdı. İçeriye gömülmüş gözlerikirpiksizdi ve bu çıplaklık ona bir yılan bakışıveriyordu. Çenenin o kadar kaçık ve küçükolması umumiyetle inandığı gibi Rana Bey’deiradesizliğe delalet etmezdi. Bilakis o hemgörünüş itibarıyla, hem de mizaç itibarıylayırtıcı bir av kuşuna benziyordu.Paşa, mütebessim sordu:— Hayrola, Rana Bey, sakın bu saattekadın kıyafetinde bir erkek tevkif ettiğini habervermeye gelmiş olmayasın!— Nereden biliyorsunuz?Paşa nefes aldı. Tevfik’i kadın kıyafetiyleyakalamışlar, polis zihniyetiyle ona esrarlı birmânâ vermişler. Daha neşeli sordu:— Kız Tevfik değil mi?— Ta kendisi, fakat siz nereden haberaldınız?
— Küçük sokakta bakkaldır.Çocukluğundan beri tanırım. Zuhuri’de zennerolüne çıkardı. Kadın kıyafetine girmek illetidir.Şimdi kızına takılıyordum. Kız elimde büyüdü,ben tahsil ettirdim... Herifin bir merakı dahavardır. Dâhiliye Nazırı’nın taklidini yapar...Bu son merak Paşa’nın tasvip ettiği1141meraklardan olacak ki güldü. Muavini gülmedi.— Mesele çok daha ciddi, Paşam. Herifikadın kıyafetiyle Fransız Postahanesi’ndençıkarken yakaladık. Üstünde koca bir paketmuzır evrak.1142Selim Paşa midesine yumruk yemiş gibiiçinde bir baygınlık duydu. Beyrut’tan aldığışifrelerin uyandırdığı ümit artık solmuştu. O,zihninde bütün vak’ayı hakikatten pek uzakolmayan şekliyle tespit ediyordu.1143 Hilmi bubî-çâreyi1144 davet etmiş, “köpüklü şey”dedikleri şampanyayı içirmiş. Sonra nesöylemişse söylemiş, muzır evrak kaçırmayaikna etmişti. Ah sefil oğlan... Bir soytarının
arkasına saklanmaya tenezzül eden,1145korkak, zelil1146 erkek! Selim Paşa, izzet-inefsine1147 bu kadar büyük bir darbeyiyeceğini hiç hatırına getirmemişti. Hilmi hainolabilir... Sürülür... idam bile edilir. Bunlarınhepsi onun baba kalbini parçalayabilir. Fakatoğlunu korkak bilmek, zelil bilmek... Bunabenzer ıstırabı taşıyan bir baba bu kubbeninaltında mevcut değildi.İçindeki bu acı şeylerin tesirini Rana BeyPaşa’nın yüzünde sezmedi. Bilakis o, işsaatlerindeki yavuz,1148 uyanık ZaptiyeNazırı oluvermişti.— Otur, Rana Bey. Vak’ayı baştan anlat.— Malûm ya, Fransız Postahanesi’ninkapısında adamlarımız var. Biri de mahut1149kestaneci. Oraya dâimâ süslü hanımlar giripçıkıyor. Fakat siz emir verdiğiniz için memurlardokunamıyorlardı. Bu defa yeldirmeli, eskibiçim giyinmiş, uzun boylu bir kadın girmiş. Bukıyafette kadının ecnebi postasına girmesi
memurun zihnini gıcıklamış. Fakat belki küçükhanımlardan birinin dadısı diye bir şeyyapmamışlar. Kadın çıkınca kestanecininönünde durmuş, kestane almış. Ellerinin kıllarınazar-ı dikkatini celb etmiş.1150 Sonra paraçıkarmak için eteğini kaldırınca ayaklarındaerkek kundurası görmüşler. Derhal peşinedüşmüşler. Tenha bir sokakta sarkıntılıkbahanesiyle baş örtüsünü çekmişler, örtü ileberaber takma saç da ellerinde kalmış. Bugünakşama doğru zaptiyeye1151 getirdiler.Evraka bir göz attım, mühim.— Adresi var mı?— Anlaşılan herif postahanenin içindeadresi imha etmiş. İtiraf ettiremedik. Hem debizim “Gözpatlatan” Muzaffer’i işe memur ettik.Kadın kıyafetli bir herifte bu metanet1152 çokgarip. Hulasa netice alamadık.1153Paşa ayağa kalktı:— Beni bir iki dakika bekle, giyineyim, dedi.
11221. Padişah Hazretleri’nin sorumluluğunaverdikleri ülkeye zararlı evrak sokulmasıylasuçlanan kişi veya kişilerin takibinebaşlanmıştır.1123. Şahısların tümü.1124. Adı geçen kişinin.1125. Gerçekleşmiştir.1126. Çeşit, türlü.1127. Hükümlerinin.1128. Dikkate.1129. Hasta.1130. Hava değişikliği.1131. Haberleşmeleri.1132. Denetime bağlı olacaktır.1133. Yeltenenlerin.1134. Yanında.1135. Özellikle.1136. Durum.1137. Belli olursa.1138. Canlandırdı.1139. Azarladıktan.1140. Gösteriyordu.1141. Onayladığı.
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 808
Pages: