1528. Başsağlığı dilemediği.1529. Atılarak.1530. Alışkanlığın.1531. Dolaşıyordu.1532. Yeteri.1533. Ulaştığı.1534. Evlenme.1535. Cesaret.1536. Mümkün.1537. Aydınlığı, açıklığı.1538. Diyarı.1539. Olasılığını.1540. Çekici.1541. Doğuştan.1542. Engelleri.1543. Yeterli olmayacaktı.1544. Sağlamlık.1545. Yüreğini kaplayan bir korkuya.1546. Çok gerekli.1547. Yukarıdan aşağıya çizgi.1548. Özel.1549. Resmî şartlarını.
1550. Atalarımın.1551. Dönmem.1552. Olasılığını.
10Sinekli Bakkal’da cuma namazınagitmeyenler arasında yegâne hoş görünenRakım’dı. Belki cüceliği, belki tuhaflığı onumahallenin pek husûsî ve imtiyazlı1553simalarından biri sırasına koymuştu. Fakatbînamazlığın1554 vergisini vermeyemecburdu. Yani cuma sabahları alışverişetmemek için dükkânın kepenklerini yarıyakadar inik bulundurur; ancak namazdan sonrakepenkleri açar, alışverişe başlardı.Cuma sabahları Rakım ekseri1555 keyifliolurdu. İskemlesini kapısının içine atar, sokağıseyrederdi. Hemen herkes sokakta! Mahallenincuma yüzü bambaşka... Büyüklerin, bilhassaerkeklerin evde pencerede hazır olması birazçocuk gürültüsünü azaltıyor. Belki de analarıkulaklarını, ellerini, burunlarını sıkı sıkıtemizlediği için, belki de yumurcaklar kendileriniazıcık olsun yadırgıyorlar da, siniyorlardı.
Hangi burnu, kulağı temiz sokak çocuğukendisini yadırgamaz. Ah, bu Sinekli Bakkal,Rakım’ın biricik dünyası! İstanbul Bakkaliyesi,dünyasının merkezi!— Rakım Amca, annem sabun istiyor.— Namazdan sonra gel.— Öyle ama, annem bugün bekâr çamaşırıyıkıyor.Başka günler hep zenginlerin mundarlığınıtemizliyor. Kadın ne yapsın? Bizim gibikopukların cuması, pazarı olur mu?Gözünün kuyruğuyla küçük müşteriyisüzdü. Muharrem’di, Çamaşırcı BoşnakAyşe’nin oğlu. Sokağın en zıpır, en Allah’ınbelâsı çocuğu. Mahalle ona, babasını hiçgörmediği için “Sinekli Bakkal’ın piçi” lakabınıvermiştir. Savurduğu küfürler Sabit BeyağabeyTakımı’nın ağzının suyunu akıttıracak kadarorijinaldir. Rakım ona yüz vermez. Küfürleri,yaramazlığı için değil. Bu kısmından hattâhoşlanır bile. Yumurcak, o, sokaktan geçerkentaklidini yapar.— Elin, yüzün temizlenmiş. Gelirken
çeşmeye uğradın galiba. Yoksa şu kayıpbabadan miras mı yedin?— Ölüsü kandilli pezevenk... Elime dirigeçse, on beş seneyi göze aldım... Hak tu...Gebermişse, kefeninin yakasına...— Ağzını topla oğlan. Neredesin?— Kusura bakma, Rakım Amca. Annemibırakıp kaçan o herife bir kızıyorum, birkızıyorum... Hele bir zanaat1556 sahibi olayım,dükkân sahibi olayım...— Nasıl olurmuşsun, bir anlat!— Eskici Fehmi Amca’ya çırak yazıldım.Yarın sabah başlayacağım. Şimdilik gündelikyok ama, zarar yok. Amca moruklaşır, gözlerigörmüyor. Hele ben bir zanaatı öğreneyim...İçinden, “Kızını alır, dükkâna sahip olurkurulurum,” diye hulyâ kuruyordu. İlave etti:— Beni buraya çırak alsan, gündelikverirsin, değil mi be Amca?— Bana çırak, mırak lâzım değil. Helesenin gibi küfürbazı. Muharrem’e kini erimişti.— Bana bak, öğle vakitleri Fehmi Efendiizin verirse gel, şuraya, buraya mal götürürsün,
eline beş on para veririm.— Bir daha küfür edersem, ağzımaköpekler...— Oldu, oldu.Rakım kalktı. Horoz şekerleri duran rafagitti, iskemlenin üstüne çıktı. Cuma günleri,arada gönlünden kopup bedava horoz şekeriverdiği çocuklar vardı. Fakat şimdiye kadarMuharrem, o imtiyazlı gruba dahil olamamıştı.Rakım iskemlenin üstünden seslendi:— Kırmızı mı olsun, yeşil mi olsun?— Yaşa be Amca! Yeşil olsun.— Rabia evde mi?Vehbi Dede, Rakım raftan horoz şekeriindirirken, köşeyi dönmüş, dükkânın önündeduruyordu.— Siz buyurun. Rabia karşıya, Ebe ZehraHanım’ı yoklamaya gitti. Şimdi çağırırım.Vehbi Efendi eğildi, dükkâna girdi. Rabia’nınodasına çıktı. Muharrem horozun kuyruğunuyalaya yalaya sokağın karşısına sıçradı. Bireliyle Zehra Nine’nin evinin tokmağınayapışmış, başı cumbada1557 avazı çıktığı
kadar:— Heeey, Rabia Abla be, diye bağırıyordu.Cüceyi, dükkânın önünde birdenbire birdüşünce aldı. Sabahki keyfi biraz kaçmıştı. Buvakitsiz ziyaret onu azıcık meraka düşürdü.Acaba Tevfik’den uygunsuz bir haber mi var?Zavallı Rabia dün akşam âdetâ neşeliydi.Aylardan beri ilk defa mutfakta gecikmiş,Rakım’a renkli kâğıt oymuştu. Çünkü her ayİstanbul Bakkaliyesi’nin tavanını süsleyenoymalı kâğıtlar askılar değişir... Yalnız kendilerideğil, şekilleri de.Rabia karşıki kapıda göründü. Oğlan onauzun uzun anlatıyor. Piç, Maliye’ye kâtip1558olmuş gibi sevinmiş.— Hayır ola Amca, Vehbi Efendi gelmiş...Eğildi, cücenin yüzünü aradı:— Nasıl? Canı sıkılmış gibi mi?— Ne bileyim; adam, kapalı kutu.Kızın eteğini okşadı:— Merak edecek bir şey yok, aklına esmiş,gelmiş olacak. Belki de yeni bir ders...Kız çoktan çekilmiş gitmişti. Rakım tekrar
iskemlesine oturduğu zaman artık sokaklaalakası azalmıştı. Tevfik’i düşünüyordu. Acabaçıksa, kapıdan dinlese mi? Hay aksi şeytan,Sabit Ağabey geliyor...— Safa geldiniz, Efendim.— Safa bulduk, Rabia.Vehbi Efendi pencerenin önünde oturuyor,bahçeye bakıyordu. Rabia odaya girince başınıkapıya çevirdi. Yüzü fark edilecek kadarsararmıştı. Fakat gözler hep o sakin, dostgözler.— Nisan geliyor, hâlâ havalar kış gibi. Birtürlü ateşsiz yapamıyorum. Bugün de mangalyaktırdım. İsabet etmişim.Sokak kıyafetiyle dolaşıyor, ne yapacağınıbilemiyor.Nihayet mangalın yanına çöktü. Siyahyeldirmesinin içinde omuzları öne doğru eğilmişgibi çenesinin altından düğümlediği beyazlısiyahlı yazma örtü içinde suratı, sabahayazında penbeleşmiş. Ne kadar yüzüküçülmüş, gözleri ne kadar büyük görünüyor!Fakat o, bir türlü gözlerini ateşten kaldırıp
Vehbi Efendi’ye bakamıyor. Heyecanı, maşaile oynayan zayıf parmaklarından belli.Niçin Vehbi Dede bir şey söylemiyor?Dakikalar yıllar gibi. İçinden, “Ne derse desin,gene Osman’a varırım,” diyor. Fakat VehbiEfendi’nin tam rızası1559 olmadan evlenirse,saadetin bir tarafı sakat olacak, içinde bir zehirkalacak. Ondan bir şey istemeksizin, hayatınıihata eden1560 bu şefkat, bu himayeye nekadar muhtaç olduğunu, olanca şiddetiylehissediyor. Vehbi Efendi hayatından çekilir,giderse, ömrü, liman görmemeye, ne zamanbora1561 çıkacağı kestirilemeyen açıkdenizlerde dolaşmaya mahkûm bir gemiyedönecek.— Dün akşam Peregrini bana geldi.Müslüman oluyor... Seni almak istiyor... Sanadaha evvel uğramış muvafakatini1562 almış.Cümlelerini ortalarından kesip beklemesi,belki Rabia kendisi daha evvel bu havadisiversin diye. Acaba ona danışmadan muvafakatetmesine gücendi mi? Vehbi Dede’ye baktı.
Gözlerinin içinde dilsiz bir dua, ondan afdilenen bir bakış. Vehbi Efendi rikkatlegülümsedi.— Geçici bir hevese kapılmadığına eminmisin, Rabia?Rabia başını salladı. İçinden hem kendikendisiyle eğleniyor, hem de kalbi gümbürgümbür atıyor. Dudaklarında yarı hüzün, yarıistihza.— Bir karış kız olduğum zamanlarda bilehep o kâfire varmayı düşünürdüm, Efendim.Eğer beni almasa, ömrümün sonuna kadarkocaya varmayacağım.Keşke almasaydı. Keşke Rabia hiç dünyaevine girmeseydi. Keşke ruhu kara topraklarınlevsine1563 zincirleyen zevkleri hiçtatmasaydı! Fakat sanatkârların sanatkârıHalik’in1564 işlerindeki hikmetine hangifânî1565 akıl erdirmiş? İnsan denilen muammaresmini çizerken, kâinat ressamının neden bukadar zıt boyalar kullandığını, hangi zekâ idraketmiş? Küçük bir arka sokakta doğan bir
Müslüman kız... Hem de hafız, eski bir rahip,bir asilzade... Bunlar niçin birbirine bağlanıyor?Nasıl bir netice, ne biçim yeni bir insan örneğivücuda getirilecek? Fakat böyle derin felsefîşeyler düşünmeye vakit yok. Vehbi EfendiTevfik’e, Rabia’ya babalık edeceğine sözvermiş.Yavaş yavaş Rabia’ya anlatmaya çalıştı.Birbirlerinin küfvü1566 değildiler. Içtimaî fark,hars farkı, din farkı vardı. Peregrini’nin yenihayatında geçmiş tesirler tekrar uyanabilir.Belki piyanistin mâzisi bir gün aralarında biruçurum halini alabilir.— Siz o kadar başka dünyalarınmahsulüsünüz ki, yavrum. Bugün ona bu kadarşirin gelen Sinekli Bakkal bir gün onun başınadar gelir. Belki zannettiğinden daha çabuk buhayattan bıkar. Anladığıma göre sen, buradayaşamayı şart koşmuşsun. Hiç olmazsa onaeski hayatını pek arattırmayacak bir semte, bireve çıksanız. Nasıl bir aileden geldiğini nekadar... Ne kadar servet sahibi olduğunubiliyorsun, değil mi? İncil’de bir lâf vardır: “Deve
iğnenin gözünden geçebilir, zenginler...”Rabia, yüzünde nihayetsiz1567 bir sabırladinliyordu.Gene o çarpık tebessüm dudaklarının birköşesini aşağıya doğru çekiyordu.— Parasından, pulundan bana ne? Benonun ne asaletinde ne servetindeyim. Beniisteyen, benimle, benim gibi yaşar...Şahadet parmağı alnının üstünde dolaştı:— Burada ne yazıldıysa onu göreceğim. Nesöylesen boş!— İnşaallah hayırlar yazılmıştır, yavrum.İnşallah mesut olursun.Bunu takip eden sükût Rabia’ya uzungelmedi. Vehbi Efendi’nin gücenmemesi onauzun bir nefes aldırmış, onu tekrar tatlıhulyâlarıyla baş başa bırakmıştı.— Burada baban yokken, babalık banadüşüyor, Rabia. Nikâh gününe kadar birbirinizigörmemek lâzım. Ne yapalım, âdet. Müslümanolmak için lâzım gelen muamele1568 çoksürmez. Anladığıma göre, artık Peregrini yok,
Osman var.Osman’ın Peregrini ile bağını bıçakla kesergibi kesmiş, atmışlardı.— Hazırlık ne kadar sürer, Rabia?— Bizim hazırlığımız ne olacak? Bir ikihaftaya kadar olur biter.Parmaklarıyla hesap etti. Hıdırellezdeevlenmek istiyordu.— Bu akşam ben babana yazacağım. Sende uzun bir mektup hazırla. Bizim dervişlerdenbiri yakında Şam’a gidiyor; elden yollarız.Vehbi Efendi odadan çıkar çıkmaz,yeldirmesini, baş örtüsünü çıkardı, yüke attı.Kapıya koştu:— Amca, Amca...— Ne istiyorsun, Rabia?— A, aklımı aldın. Ne vakit merdivenleriçıktın? Gel, sana bir şey söyleyeceğim.Rakım’ı yakaladı, odaya çekti.— Ne söyleyeceksin?— Kocaya varıyorum.— Tuh yüzsüz, arlanmaz! Kimevarıyorsun?
— Osman’a.— Nejad Efendi’nin beylerinden olacak,oraya meşke başlayalı beri için içine sığmıyor.Gidi hasba seni...— Bu, bey falan değil.Odada aşağı, yukarı dolaşıyor. Çalımınınyarısı alay, yarısı samimi:— Beni almak için Müslüman oluyor.— Ha, şu bizim küçük gâvur. Herif için dindeğiştirmekten kolay ne var? Zaten kilisekaçkını!— Seni hasetçi cüce, seni. Sana bir dahaAmca dersem, iki olsun.— De, Rabia. Her vakit Amca, de.Sevindim. Şaka ediyorum. Söz aramızda, sençok kartlaştın. Yirmi biri geçiyorsun, değil mi?Bal gibi evde kalmış kız.Biraz düşündü, mütereddit, fakat ciddi birsesle dedi ki:— Darılma ama, azıcık da Vehbi Efendi’yevarırsın diye korkuyordum. Mübarek adam,bana öteki gibi değil. Bir türlü yüz gözolamıyorum.
— Seni yüzsüz Amca seni. Ben VehbiDede’nin pabucu olamam. Hem her sevdiğimadama varmaya kalksam, sana da nikâholurdum.Rakım’ı omuzlarından yakaladı. Eğildi.Buruşuk yanaklarından şapır şapır öptü.Cüce yalancıktan kendini kızın elindenkurtarmaya çalıştı. Bir taraftan Rabia’nınöptüğü yerleri cebinden çıkardığı mendilesiliyor, bir taraftan söyleniyor:— O zavallı başına gelecekleri bilmiyor.Bilse, tası tarağı toplar, çoktan terk-i dar udiyar eyler. 1569— Sen, sen âdet olsa, sahiden hepimizevarırsın...Hepimizin burnuna kanca takarsın. Kızdeğil, tılsımlı kuyu. İçine maazallah1570 ayağıkayıp düşeni dünyanın çengeli çekipçıkaramaz.Homurdanırken gözleri Rabia’ya o kadarrikkatle1571 bakıyordu ki. Fakat ona rağmenyakasına tükürüyor: “Allah yazdıysa bozsun.
Allah düşmanımı senin şerrindenhıfzetsin!1572” diyor.— Maşaallah, roman gibi konuşuyorsun,Amca. Rabia’nın birdenbire berrak, mesutgözlerinden yaşlar akmaya başladı. Boğazındahafif bir hıçkırık. Gözünü, burnunu bir taraftankoluna siliyor, bir taraftan:— Ah Tevfik olsaydı, ah babacığımolsaydı... diye inliyordu.Rakım, elindeki kırmızı satrançlı kocamendili Rabia’ya attı:— Murdarlığın lüzûmu yok. Al, burnunuşuna sil. Sen Tevfik için aldırma. O, Şam’dadüğün günü, bizden âlâ zerde pişirir, keyfeder.1553. Ayrıcalıklı.1554. Namaz kılmamanın.1555. Genellikle.1556. Ustalık gerektiren meslek.1557. Eski evlerde pencere hizasında sokağa
doğru çıkıntısı olan kafesli bölüm.1558. Sekreter, yazıcı.1559. İzni.1560. Çeviren, kuşatan.1561. Genellikle arkasından yağmur getirensert ve geçici yel.1562. Onayını.1563. Pisliğine.1564. Yaratanın.1565. Ölümlü.1566. Dengi.1567. Sonsuz.1568. İşlem.1569. Evini yurdunu terk eder.1570. Tanrı korusun.1571. Sevecenlikle.1572. Saklasın.
11Sabiha Hanım yattığı yerden Selim Paşa’yaPeregrini’nin Müslüman olduğunu, Rabia’yıalacağını anlattı. Gerçi Rabia henüz kendisigelip söylememişti ama, Penbe’yi göndermişti.Akşamdı. Lâmbalar yanmıştı ve Paşa o günçok yorgun dönmüş, odasına çıkmadan doğrukarısının odasına gelmişti.— Kız, din değiştirmeye değer. Allah mesutetsin, dedi, sonra tecessüsle sordu: Rabia,sana eskiden böyle bir temayülü1573 olduğunuhissettirdi mi?— Şimdi aklıma geliyor. Şu kadarcıkyumurcaktı. Sekiz sene falan oluyor. Bana birgün bir Müslüman kızı bir Hıristiyan’a varırsane olur, diye sormuştu. O zamandan heriftegözü varmış. Ama kızı beğendim. Aklınakoyduğu şeyi mutlak yapıyor. Müslümanolmadan varamayacağını anlayınca, kırk yıllıkkart gâvuru imana getirdi.— Çok tuhaf. Bilâl gibi yakışıklı bir oğlanı
istemedi de, bu tahtakurusu gibi yaşlı başlıherifi istedi. Kadınların haline akıl ermiyorvesselâm.Lâkırdılarının mevzuu hemen o dakika Bilâlile beraber odaya giriverdi. Rabia, Bilâl’esofada rast gelmiş, durmuş, biraz konuşmuştu.Çocukluklarında geçen o eski hadiseden sonrailk defa yüz yüze gelmişlerdi. Bilâl birazkızarmış, fakat Rabia tabiî1574 görünmüştü,hattâ eski günlerden daha çok lütufkâr.1575 Ogün şeytana rast gelse, iltifat edecek kadar içietrafına karşı müsamaha1576 ile dolmuştu.Çünkü Vehbi Efendi’nin ziyaretinden sonrakipazar gününe tesadüf ediyordu. Yani hayatınınyeni ve mesut şekli tespit edildikten iki günsonra.Selim Paşa da, zaptiyedeki elim1577vak’adan sonra Rabia’yı ilk defa görüyordu.Kızın yüzünde herhalde o acı hatıraya ait birşey yoktu. Rabia’nın kini tamamen erimişti.Çünkü henüz bir gün evvel ayrılmışlar gibigeldi, Paşa’nın elini öptü.
— Tebrik ederim, Rabia. Sinekli Bakkal’ayeni bir komşu getiriyormuşsun... Allahmübarek etsin.Gözlerini eski günlerdeki gibi kıstı. Kaşlarıgene eğlenirken dik tüyleri, kirpi gibi kabarankaşlar; burnunun ucu ona tevcihatların1578sebebini anlatırken uzadığı, kıvrıldığı gibi,sevimli ve tatlı günlerinden biri.Rabia içinden, “Bizi köpek gibi dairesindenatan o yüreksiz, zalim Zaptiye Nazırı’nın buolduğuna kim inanabilir? Demek dairesinegirerken yüreğini kapının üstüne asıyor,çıkarken alıp, göğsüne takıyor,” diyordu.Sabiha Hanım Bilâl’e, Peregrini’ninMüslüman oluşunu, Rabia ile evleneceğinianlatıyordu. Rabia kulak kabarttı.— Belki Rabia’nın düğünü sizinkinden evvelolacak, Bilâl.Bilâl’in kaşları çatıldı, burnunun kanatlarıtitredi. Bir şey söylememek için dişlerini sıktığıçenesinin iki tarafının oynayışından bellioluyordu. Buna rağmen ağzından
istihfafkâr1579 bir, “Ha, şu adam mı?” sualikaçtı.— Şu adamdan, maksadın ne, küçükbey?Beğenmedin mi?Karşı karşıya birbirinin gözlerinin içinemütekâbil hiddetle1580 bakıyorlardı. SelimPaşa onları dövüşmeye hazırlanan iki gençhoroza benzetti ve daha dövüş başlamadanzaferin kimin tarafında kalacağını kestirmişti.Bilâl’in içini yakan şey, Rabia’nın evlenmesikadar lakaydisi.1581 Kızın kafasındanmâziye1582 ait her iz kazınmış gibi. Gerçi Bilâlde uzun zamanlar Rabia’yı unuttuğunainanmıştı. Fakat onu görür görmez kalbi geneatıyor, rengi kızarıyordu. Halbuki Rabia onunne kadar değişmiş olduğuna bile dikkatetmemişti. Bilâl ne kadar boylanmış, nasıl zarifgiyiniyordu. Nasıl eski ham vilayetdelikanlısından bambaşka, bunları görmemişgibiydi.Bilâl’in beyaz kirpikli mavi gözleri, Rabia’nınyeşil benekli bal gözleri iki elektrik cereyanı gibi
birbirine çarptı. Bilâl’in gözleri kavgameydanından ric’at etti.1583 Silahlarımüsavi1584 değildi. Rabia’nın ona zaafı1585yok. Bilâl, onun hayatında bir defa gelipgeçmiş, bir tek noktada temas edip ayrılan düzbir hat gibi. Rabia, Bilâl’in hayatında düz birhattı1586 mütemadiyen aşağıdan, yukarıdansaran bir helezon gibi...On dakika evvel onu sofada mütevazıkıyafetiyle görünce, bu kıza vaktiyle âşıkolduğunu ve hâlâ arada içi yandığını düşünerekkendi kendisine gülmüştü. Kalbi daha kuvvetle,eski günlerdeki gibi ceketinin üstünden hareketigörünecek kadar kuvvetle atıyordu.— Affedersiniz, Rabia Hanım. Birmaksatla1587 söylemedim. Ben de tebrikederim. İnşaallah çok mesut olursunuz.(Sabiha Hanım’a döndü). Müsaadenizle bengideyim, anne. Siz konuşmak istersiniz.— Odadan çıkmanıza hacet yok,1588 BilâlBey. Gizli bir şey konuşacak değiliz.
Hanımefendi’ye babamdan bugün gelen birmektubu getirdim. Onu okuyup hemengideceğim.Bilâl, minderin yanına bir sandalye çekti.İskemle getirdi, konsolun1589 üstündekigümüş şamdanlardan birini yaktı, Rabia’nınönündeki iskemlenin üstüne koydu. İstiyordu kiRabia onun, Paşa’nın evindeki hâkimmevkiini1590 anlasın, kıskansın. İstiyordu kivaktiyle kahve ocağında uşakların işbuyurduğu Bilâl, şimdi mühim bir adamdır.Bilhassa Rabia’nın, onun ne kadar terbiyeli,kendine hâkim, kadınlara karşı nazik olduğunadikkat etmesini istiyordu.Rabia, koynundan kâğıtları çıkarırken Bilâlonun sandalyesinin arkasında, ince ensesineyapışan nemli tülbende bakıyor, birer ipek yılangibi kızın başına dolanan kumral örgülere eliyledokunmak istiyor. Fakat bir taraftan da BayramAğa’nın yeğeni eski Bilâl, o örgüleri didik didiketmek, ince, sıcak boynu canı çıkıncaya kadarsıkmak istiyor.
Evlenir evlenmez ona, taşrada birmemuriyet vereceklerine, Sinekli Bakkal’ıntehlike mıntıkasından1591 uzaklaşacağınamemnun... Yoksa...Rabia, Sabiha Hanım’a okuyacağı parçalarıdikkatle intihap etmek1592 için evvelâ kendisimektubu baştan başa gözden geçirdi.Kâğıtların birkaçını iskemlenin üstüne bıraktı.Ötekileri okumaya başladı.Tevfik, Hilmi Bey’in Şam’daki hayatını hayliteferruatlı1593 anlatıyordu. Çok değişmişti.Görseler tanıyamayacaklardı. Şam’ın ücra biryerinde, büyük bahçeli bir evde oturuyordu.Çok idareli, çok mütevazı bir hayatgeçiriyorlardı. Hattâ evinin sebzesini kendisibahçesinde yetiştiriyor. Dürnev Hanım, oalafranga, şımarık genç kadın yemek pişiriyor,çamaşır yıkıyor.Şam’daki sürgünlerin arasında Hilmi, birbaba, bir büyük kardeş vaziyetindeydi. Derdiolan ona koşuyor ve Hilmi Bey onlaramuavenet1594 edebilmek için kendi
nafakasından bile kesiyordu. Artık eski şık,Hilmi Bey’den eser kalmamıştı. Sakalsalıvermiş, mintan1595 giyiyor.Bu mintan lâkırdısı nedense herkese ençok tesir yapan kelime oldu. Bilâl içinden,“Aptal,” dedi “at, araba, mevki, servet elininaltında iken gidip Şam’da soğan, sarmısakyetiştirmek!” Sabiha Hanım’ın boğazı tıkandı.Selim Paşa’nın gözleri biraz bulandı. Eli,karısının omzuna gitti, teskine1596 çalıştı.Rabia kâğıtları topladı. Fakat koynunakoymadan Sabiha Hanım yalvarmaya başladı:— Azıcık daha oku Rabiacığım. Tevfik,kendisi ne âlemde?İhtiyar kadının gözleri kâğıtlara, Hilmi’nin birparçası imiş gibi hasretle bakıyor. Rabia tekrarokumaya başladı.Tevfik tıpkı İstanbul’daki gibi Karagözoynatıyordu.Şam pazarlarında onu, herkes tanıyordu.Arapçası pek âlimane1597 değildi ama, çatrapatra1598 meramını1599 anlatıyordu. En
büyük ihtirası hayvan taklidi yapmakta,hayvanları insan gibi konuşturmakta. Esasenİstanbul’da en parlak numarası sokakköpeklerine aitti. Şam’da “develerin haccagidişi” diye bir numarası vardı ki onu dinlemekiçin kibar Şamlılar bile Tevfik’in kahvesinegeliyorlardı.— Hilmi Bey’in evi, kendi evim gibi. Heleakşamları Dürnev Hanım’ın bulaşıklarınayardım ederken kendimi Sinekli Bakkal’dasanıyorum. Elim değdikçe Hilmi Bey’e debahçede yardım ediyorum. Bahçede BeredeÇayı’na bakan bir çardağımız var. Güneşbatarken altına kuruluyor, yeşillikler arasındançağlayan sulara bakıyoruz. Arada birçakıştırıyoruz da... O zaman sizleri, SinekliBakkal’ı özlüyorum. Gözümde tütüyorsunuz.Hilmi Bey’i meraklandırmaktan korkmasam,“Gurbet elde gene akşam oluyor!” diye bangırbangır bağıracağım. Çarşıda, İstanbulyârânı1600 hiç yakamı bırakmaz. Bazıları çoksefil. Bir lokma ekmeğe el avuç açıyorlar. Hepcami avlularında, kahve peykelerinde pinekler,
bitlenir, dururlar. Birçoğu sürüleli kaç yılolduğunu bilmiyor, kimisi niçin sürüldüğünü bilebilmiyor. Arada bir, hepsini toplayıp işkembecidükkânına götürüyorum.Rabia mektubu birdenbire kesti, kâğıtlarıtopladı, koynuna koydu. Sabiha Hanım için içinağlıyordu. Rabia’nın gözleri kupkuru, yüzügergin, fakat tavrı, sesi serin ve sakin. SelimPaşa’da da, Bilâl’de de kızın vakarı, iradesiderin bir hürmet uyandırdı. Rabia mütebessim,ayağa kalktı. Belli etmeden Paşa’nın yüzünütetkik ediyordu. İhtiyarın elmacık kemiklerikızarmış; fakat o kadar.Rabia okurken o, zihninde yirmi sene sürenresmî hayatında imparatorluğun dört köşesinesaman gibi savurduğu sürgünlerin sayısınıhesap ediyordu. Belki binlerce, hem deŞam’dan daha ne kadar uzak, nasıl otsuz,ocaksız, kızgın çöllere sürmüştü. Şimdiyekadar birini ayrı bir ferd, âdetâ bir insan diyedüşünmemişti. O, devlet değirmeninin çarhınıçevirmekle mükellefti. Ne yaptıysa vazife diyeyapmıştı. Vicdanı gene muazzep1601 değildi.
Fakat şimdi kalbi sızlıyordu. Hilmi, Tevfik,içinden, “Bu ağustos, Efendimiz’in otuz birincisenesi, cülûsta1602 avf-ı umumiye1603benzer bir şey olursa inşaallah Şamsürgünlerini listeye koyayım,” dedi. Vemerdiven başına kadar Rabia ile beraber geldi.— Cülûsta mutlak babanı getirtirim, Rabia.Düğününden evvel olmasını isterdim ama...Düğün ne vakte?— Nisanın sonuna doğru. Eksik olmayın,Paşa Efendi.Omuzları siyah yeldirmesinin içinde birazeğilmiş, başı önünde merdivenleri ağır ağır indi.Paşa, karısının odasına dönmedenmerdivenlerden tutuna tutuna yukarıya,odasına çıktı.Rabia’nın evlenmesini Sinekli Bakkal’ınçeşmebaşı, mahalle kahvesi, husûsî evleri heran münakaşa ederken, Sabit Beyağabey’ingenç külhanilerinin içlerinde haset1604 uyandı.Vay canına! Kendileri türbe penceresi önündengeçer gibi önlerine bakarak yanından geçtikleri
bu genç, bu afacan hafız, nasıl olmuştu dayüzü buruşuk, moruk bir herifle evlenmeye razıolmuştu.Sabit Beyağabey maiyetindeki,1605Osman’a muvafık olmayan temayüllerihisseder etmez kararını aldı. Onları başınatopladı. Şaka etmediğini, itiraz kabuletmeyeceğini gösteren tavrıyla kolununaltından iki metre öteye tükürdü. Uzunbıyıklarını kadife koluna yavaş yavaş silerkenkısık gözleri genç haşarıları süzdü.— Rabia Abla’nın kocasına hepimiz OsmanAmca diyeceğiz, anlaşıldı mı?Anlaşıldı. Bu bir emirdi. Ve herhangikanundan daha sarih ve emin bir şekildeOsman’ı, Sinekli Bakkal mahalle tosunlarınınşerrinden1606 muhafazaya kadir bir emirdi.Rabia Abla’nın kocası kim olursa olsun SinekliBakkal’da her türlü el ve dil taarruzundanmasundu.1607Bu nokta halledilince genç külhaniler RabiaAbla’ya verecekleri düğün hediyesini
münakaşa ettiler.1608 Mahalle tulumbasının birmodelini yaptırıp götürmeye karar verdiler. Kolusahiden yaldızlı, sandığı kırmızı boyalı olacakve üstüne altın yaldızla takımlarının armasınıyazdıracaklar: “Toz koparan, yürek yakan!”Düğün hazırlığını Kanarya eline aldı. Fakateski hanımı Sabiha Hanım’ın ne kadarmütehakkim1609 ve alıngan olduğunubildiğinden teferruatına1610 kadar ondan akılsoruyor, arabası haftada birkaç defa SelimPaşa’nın konağının önünde duruyordu.Hanımefendi’nin eski halayığının efendi karısıolarak konakta tekrar görünüşü tabiî konakhalkında büyük bir heyecan tevlit etti.1611Fakat o, eski kapı yoldaşlarına çok kibirsiz vetatlı davrandı. O geldiği zaman yalnız iki kişi,Kanarya’nın etrafını alan kalabalığa iltihakedemezlerdi. Biri selâmlığa muvakkaten1612sürülen Bilâl, öteki –şayet evde ise– odasınakapanan Selim Paşa. Kanarya, NejadEfendi’nin mutaassıp1613 olmadığını,
kendisinin Efendi’nin dostlarına baş açıkçıktığını, binaenaleyh Selim Paşa’nın odasınakapanmasına mahal olmadığını1614 SabihaHanım’a sarahatle söyledi. Fakat gene SelimPaşa odasına kapanmakta, Sabiha Hanımvasıtasıyla eski halayığına hürmet vetazimlerini1615 göndermekte devam etti.Rabia’nın evi, dükkândan tavan arasınakadar badana oluyor, tavanları, kapılarıboyanıyordu. Osman’ın alışık olduğu hayattarzını düşünerek, Kanarya yukarıdaki ikiodayı Avrupai bir üslupla döşemeyi teklif etti.Sabiha Hanım itiraz etti. Rabia, tabiî olarakSabiha Hanım’ın fikrini terviç etti.1616Kavgaya ramak kalan uzun münakaşalardansonra uzlaştılar, iki tarafı da memnun edecekbir hal sureti buldular. Mutfağın üstündeki odagene Rabia’ nın yatak ve oturma odası,Osman’ın piyanosu oraya girecek. Adam,vakitli vakitsiz piyano çalıyor. Sokak üstündeolsa mahalleli rahatsız olacak. Oraya Osmaniçin bir de rahat koltuk konacak, fakat uzun
minder gene yerinde kalacak Bereket versinoda geniş. İki kişilik bir de karyola konulacak,Osman yerde yatamaz. Rabia evvelâ köpürdü:— Yooo, işte buna gelemem. Minareyeçıkmış gibi olurum. Başım döner, uyuyamam.İki kadın bir oldular, onun ağzının payınıverdiler. Adamcağız kırk senelik âdetlerindenoluyor, onun için dinini bile terk ediyor, bu nehodbinlik!1617Rabia, “haydi olsun”, dedi. Fakat dünya biraraya gelse namaz kıldığı odaya resimkoyduramaz. Kanarya bunu kabul etti.Osman’ın bir iki sevgili tablosunu sokaküstündeki odaya koymaya razı oldu. Ve sokaküstündeki odaya biraz daha fazla Avrupai birşekil verilmesine Rabia muvafakat etti.1618Fakat gözlerini açıyor, “Aman beni mahalleyekepaze edecek kadar ileri gitmeyin,” diyeyalvarıyordu.Tavan arasında bir yer bölünecek, Rakım’aoda yapılacak. Onun bahçe üstündeki küçükodasını Penbe işgal edecek.
Yemek odası... Yemek odası gene eskimutfak. Nerelerine yetmiyor? Geniş, ferah.Yerlere kırmızı tuğla döşemişler, ocak öylesüslü olmuş ki... Yalnız ortaya bir masakonulacak, muşamba örtülecek. Çatal, bıçak,tabak âdeti tesis edilecek.1619 İsterse Penbeile Rakım elleriyle yesinler, Rabiamisafirliklerde çatal, bıçak kullanmıyor mu,evde de kullanıversin. Sininin, sahanlarınilgasına1620 üç kadın ittifakla1621 karar verdi.Son müşkülat1622 ve ihtilaf,1623 Rabia’nıngelinlik entarisinde çıktı. Kanarya muasır1624bir kıyafete taraftardı. Beyaz entari, duvak velimon, portakal çiçekleri. Aman Allah esirgeye.Sabiha Hanım, mor kadife üstüne gümüş tellesusam çiçekleri işlenmiş bir entari istiyor. Taç,duvak, tel hepsi olmalı. Gelinlik entarisi esasenonun hediyesi, kim ne karışır? Gâvurun gözügelin görsün. Sabiha Hanım’ın fikri kabul edildi.Hem bu bahse Rabia’yı pek karıştırmakistemediler. Ne olsa gelin olacak kızda biraz
hayâ,1625 biraz edeb lâzımdı. O bu meseleüzerine ağzını açınca “Sen hele bir sus!”diyorlardı. Fakat Rabia düğün yaptırmamaktaısrar etti. Babası sürgünde iken hiç kâbilmi?1626 Yalnız bir nikâh. Sinekli Bakkalhalkının beklediği pilavı, zerdeyi, düğünyemeğini konakta yiyeceklerdi.Bütün bu hazırlıklar esnasında Rabia, birşey olmuyormuş gibi derslerine devam etti.Babasına sürgünde gene o bakacak, evinmasrafını tamamen görmese bile, Penbe’ye,Rakım’a o bakacak. Osman’a zengin diyevarmıyor. Onurunu, vakarını, benliğini ancakçalışmak sayesinde muhafaza edebilir, fakatbütün bu pratik fikirler gündüz düşünülüyor,geceleri nihayetsiz hulyâlar var.Hazırlıklar uzadıkça, Osman da, kendiodasında geceleri aşağı yukarı dolaşıyor,düşünüyor, söyleniyor. Rabia’yı çok özlemişti.Fakat Vehbi Efendi’ye nikâh oluncaya değinSinekli Bakkal’a gitmeyeceğini söylemişti.Ekseri yüksek sesle kendi kendine
konuşuşlarında diyordu ki:— Ben gene bir dinin çerçevesine giriyorumha... Hem de gene bir kadın eliyle. Fakat banasükûn1627 veren, içimde sulh tesis eden birdin. İlk defa dimağım, ruhum, kalbim birbirleriyleuzlaşmışlar gibi birbirlerini de, beni dekemirmiyorlar. Acaba bu geçici birmütareke1628 mi? Ne de olsa Sinekli Bakkal’ıntaşına, toprağına tapınıyorum. Gerçi orada yenibir cemaatin an’anesine uymak lâzım. Fakatöyle basit ve insani an’aneler ki. Hem oradaherkesin evi, bahçesi birer husûsî ve kapalıkale gibi. En fakir adam, kurûn-ı vustâî1629 birderebeyi gibi evinde hür...— Her gün mor salkım çardağının altındahava alan kadınlarla konuşacağım. Her geceRabia’nın beyaz yatağında yatacağım.Sabahları yan yana uyanacağız. Günlerimizi elele geçireceğiz. İyi günler... İyi geceler. Belkide çocuklarımız olacak. Biri büyükbabası gibikomik olsun. Adını Tevfik koruz. Öteki benimgibi... Yok yok, anası gibi sanatkâr olsun. Belki
de bir mahalle bakkalı olur. Olsun.— Rakım’ı dükkânda alıkoyarız. Ah, sevgiliRakım. Hayatımıza bir sirk çeşnisi1630veriyor. Penbe yemeğimizi pişirir. Karabibergibi keskin, kara karı! Bir panayır yeri kadarcanlı...1573. İlgisi, eğilimi.1574. Her zamanki gibi.1575. İyi muamele eden.1576. Hoşgörü.1577. Acıklı.1578. Verilen rütbelerin.1579. Küçümseyen.1580. Karşılıklı öfkeyle.1581. İlgisizliği.1582. Geçmişe.1583. Geri çekildi.1584. Eşit.1585. Düşkünlüğü.
1586. Çizgiyi.1587. Amaçla.1588. Gerek yok.1589. Duvar kenarına yerleştirilen, üstüneayna ve başka süs eşyası konulan, çekmeceli,yüksek mobilya.1590. Yerini.1591. Bölgesinden.1592. Seçmek.1593. Ayrıntılı.1594. Yardım.1595. Yakasız, uzun kollu erkek gömleği.1596. Yatıştırmaya.1597. Bilgilice.1598. Az çok, yalan yanlış.1599. Derdini.1600. Dostları.1601. Sıkıntılı, acılı.1602. Tahta oturma töreni.1603. Genel affa.1604. Kıskançlık.1605. Yanındaki.
1606. Kötülüğünden.1607. Korunmuştu.1608. Tartıştılar.1609. Hükmeden.1610. Ayrıntısına.1611. Doğurdu.1612. Geçici olarak.1613. Tutucu.1614. Gerek olmadığını.1615. Saygılarını.1616. Destekledi.1617. Bencillik.1618. Kabul etti.1619. Oluşturulacak.1620. Kaldırılmasına.1621. Oybirliğiyle.1622. Güçlükler.1623. Anlaşmazlık.1624. Çağdaş.1625. Utanma.1626. Mümkün mü?1627. Huzur.
1628. Ateşkes.1629. Ortaçağlı.1630. Tadı.
12Bilâl Hıdırellez günü evlendi. Rabia o sabahuzaklardan gelen darbuka, zilli maşa sesleriyleuyandı. Sokaklarda gene ordu geçer gibiuğultu, oyuncakçıların çevirdiklerikaynanazırıltıları, öttürdükleri düdükler.Köşedeki kahvede zurnanın hımhım nağmeleri,dünbeleğin tamtamları. Nisanın ılık havasında,hayat genç bir âşık nabzı gibi gümbür gümbüratıyor. Tevfik şimdi nerede? Hani beraberyemek pişirdikleri o günler... Bahçedenmutfağa beyaz, penbe çiçek yaprakları yağdığıgün!Penbe, artık köhne göbeğini yalnızçardağın altında çalkalıyor, ikide birde Rabia’yabahçeden takılıyor:— Eski yavuklun evleniyor Rabia. Kız, kalkgiyin, tak takıştır, diyor.Rabia mayısın ilk günü evlendi. SinekliBakkal kadınlarının küçük kâğıtlara mânileryazıp çömleğe koyup, ağaç diplerinde çalıp
söyledikleri gün.Nikâh öğleden evvel, dükkânın üstündekiodada kıyıldı. Vehbi Efendi Rabia’nın, EskiciFehmi Efendi Osman’ın vekili idiler. Şahitlerarasında Sabit Beyağabey de vardı. Rakımmisafirlere şerbet ikram etti.O akşam konak, kıyamet gibi kalabalıktı.Haremde kadınlara, Sabiha Hanım akşamyemeği verdi.Selâmlıkta da sofralar kurulmuştu. SinekliBakkal’ın bütün erkekleri davetliydi. Paşa, birtarafına Osman’ı, bir tarafına eskici FehmiEfendi’yi aldı. Ağabey’le Rakım Paşa’nınkarşısında oturdular. Vehbi Efendi ayrı birsofraya riyaset etti.1631 O, kızın babası rolünüyapıyordu.Selim Paşa keyifliydi, mültefitti,1632 gayetiyi konuşuyordu. Osman’a “Damat Bey” diyehitap ediyor, evlilik hayatına dair ölçülü, edeplişakalar, nükteler savuruyor, zarif hikâyelersöylüyor. Bekârlar havlularını ağızlarınakapayarak kıs kıs gülüyorlar. Evliler Osman’ın
başına geleceklere acıyorlarmış gibi başlarınısallıyorlar. Yemek sonuna doğru Paşamahalleliye hitaben, yeni komşularına dair ciddidostane temennilerde1633 bulundu.Davetlilerden derin bir uğultu gibi sesler çıktı.Yatsı namazında Vehbi Dede, imametetti.1634 Her rekatta en kısa sûreler intihapetti.1635 Fakat ekserisi Sûre-i Nisa ve Sûre-iNur’dan bilerek ve zemine1636 uyan sûreler.Üslûbu bu gece her vakitten ziyade mistik velirikti. Yeni Müslüman olmuş bir mûsikî-şinâsındüğün gününe bundan daha münasip1637 birhatime1638 olabilir miydi?Paşa’nın kâhyası fenerini yaktı, mahalleliyeni güveyi evine götürdü. Herkesin elinde birfener vardı. Sabit Beyağabey Takımı fenerlerinisavurdular, öksürdüler. Fakat alelade birgüveyi götürürken yaptıkları açık şakalarıbirbirlerinin kulaklarına fısıldamakla iktifaettiler.1639 Osman kapıdan girip kapıkapanıncaya kadar cemaat Rabia’nın evinin
kapısında bekledi.— Mübarek olsun, mübarek olsun...Ayak sesleri, bir iki öksürük, sonra, sokakuykusuna daldı.Penbe, elinde lâmba, dükkânda bekliyordu.Arkasında kırmızı canfes entarisi,1640kulaklarında uzun mercan küpeler ve ilk defabaşında örtü yok. Artık Osman, evin efendisi...Rabia’nın odasına kadar Penbe lâmbagösterdi. Kapıyı açınca:— Allah dirlik düzenlik versin, diyerekgüveyin arkasını sığadı.Gelin piyanoya dayanmış bekliyordu. Üstügümüş susam çiçekleri işlenmiş mor kadifeentarisinin içinde bir baş daha uzanmıştı. Telliduvağının arkasında yüzü pek seçilmiyor,uzun boynu mor kadifenin içinden, antika birvazodan çıkan zanbak sapı gibi...Osman durduğu yerde kaldı. Kızı kurûn-ıvustâî bir üstâdın tahayyül ettiği bir MeryemAna resmine benzetti. Gözleri yaşardı. Penbeeliyle bir daha omzuna dokundu, yerde yayılıduran seccadeyi gösterdi. Elbet, elbet! Bu
kadar büyük bir sevinç eşiğinde duran birerkeğin Halik’ine1641 şükretmesi lâzım değilmiydi?Çingene kapıyı kapadı, gitti. Osmankarısına doğru yürüdü.1631. Başkanlık etti.1632. İltifat ediyordu; güler yüzlüydü.1633. Dileklerde.1634. İmamlık yaptı.1635. Seçti.1636. Yerine.1637. Uygun.1638. Son.1639. Yetindiler.1640. Üzerinde desen bulunmayan, incedokunmuş, parlak, tok, ipekli kumaştanyapılmış elbise.1641. Yaradanına.
13Sağanak. Rabia koştu, köşe penceresinikapadı, perdeleri indirdi. Piyanonun üstündekigül rengi abajurun altında, Osman rahatkoltuğuna kurulmuş, dizinde Rabia’nın tekirkedisi mırlıyor.O akşam yemekten sonra mutfakta birazfazla eğlenmişlerdi. Rakım demişti ki:— Osman, sen haftada bir olsun mahallekahvesine çık. Konağa her gün uğruyorsun.Bizim sokak seni kibar, zengin defterineyazarsa Sabit Beyağabey Takımı’nınalayından baş alamazsın.Penbe darılmıştı.— Güvey gireli iki hafta bile olmadı. Acelenne?— Yarın akşam giderim, Rakım Amca. Senne dersin Rabia?Rakım homurdandı:— Bu gibi şeylere kadın karışmaz.Fakat Rabia, kahveye çıkmayı, Osman’ın
bir akşam sonraya bırakmasına memnunolmuştu.Şimdi odalarındaydılar Osman, oturduğuyerden, Rabia’nın soyunmak için yüke1642girişini tembel tembel seyrediyor, kendi kendinegülüyordu. Kızın ne çocukça âdetleri vardı. İşteşimdi beyaz geceliği ile yükten çıkıyor, aynanınönünde örgülerinin firketelerini alıyor, arkasınasalıveriyor. Nihayet uzun mindere arkasınıdayayıp, ayaklarını uzatıp halıya oturuyor. Herakşamki gibi dizinde dikişi var, elleri dikişinüstünde hareketsiz.Her akşam aynı yere, aynı dikişle oturur.Fakat dikmez. Başlamak için bir şey bekler.Beklediği şey Osman’ın pedalı kısıp hafif hafifbir fanteziden ötekine geçen piyano çalışıdır.Fakat bu akşam Osman konuşmayı tercihedecekti.Konuşmak onun kurtulamayacağı bir illet,âdetâ bir tiryakilik; ve Sinekli Bakkal’da aradığıbiricik şey bu. Gerçi sokakta bir sürü kadınerkekle konuşuyor, evde Penbe ile Rakım’ınağızları durmuyor, konakta Sabiha Hanım’la
can dostu. Bütün bunlarda dostluk, sadelik var,hayata tuhaf bir tarafından bakış var.Kendilerine göre bir halk felsefesi var. Hepsipek hoş, pek cazip. Fakat bunların biriOsman’la fikrî bir münakaşa yapamaz. Buihtiyacını ancak Vehbi Efendi dolduruyor. O dabir zaman için Konya’ya, evlendiklerinin haftasıgitmiş, henüz dönmemiş...Rabia konuşmayı pek sevmiyordu. Gerçisöylediği zaman canlı söylüyor, zekâsı birelektrik feneri gibi, insana en ummadığı, enzengin hayat tasvirleri gösteriyor. Fakat belkikız metafizik, karışık münakaşalardansıkılıyor. Osman öyle bir mevzua girdiği zamananlamak için büyük bir kuvvet sarf ettiğialnında hâsıl olan1643 buruşuklardan belli.Osman terliklerini sinirli sinirli sallıyor,bilhassa bu akşam Rabia’yı böyle çetin birmevzua sürüklemenin imkânı olmadığınıhissediyordu. Demek piyano çalmaktan başkaçare yok. Rabia, yem vakti gelmiş genç tay gibiyerde küçük kulaklarını kabartmış bekliyor.Osman kalktı, piyano iskemlesine oturdu.
Akşamları çaldıklarını hep kendi icat ederdi.Ve bu havalar Rabia’ya göre, kocasının SinekliBakkal’da aldığı yolun birer nişan taşı, mesafeölçüsüydü. Minör perdelerin, Şark melodilerininartması onun yeni hayatını ne dereceye kadarbenimsediğini gösteren alâmetler. O semttegece gündüz işitilen aşina sesler azalıncaRabia endişeye düşüyordu. Bir akşam evvelOsman çalarken sokak satıcılarını işitiyorum,zannetmişti. Fakat bu akşam o fantezilere birtek aşina melodi girmiyor. Çapraşık, karışık birarmoni! Osman’ın başında yabancı bir rüzgâresiyor. Belki Sinekli Bakkal’ı yadırgıyor, belkiiçine gariplik çöktü. Dikişi tekrar dizine bıraktı.Boğazına bir şey tıkanır gibi oldu. Mutlak,mutlak Osman, Rabia’nın ruh iklimine alışmalı,Sinekli Bakkal’a bağlanmalı. Ama nasıl?Osman, Rabia’ya endişe veren yabancımakamlarda parmakları dolaşırken, dimağıevlilik hayatının iki haftalık bilançosunuyapıyor, büyük hadise. Fakat beklediği gibideğil. Hattâ Rakım, bir sirki hatırlatancüceliğiyle, Penbe, panayır yerleri kokusu
veren esmer yüzüyle bile hayatlarınafevkaladelik vermiyor. Vak’asız, günü gününebenzeyen bir hayat. Buna rağmen o, Rabia’yaeski düşkünlüğü ile hâlâ âşık. Yalnız, kız eskisevdiği kadınların birine benzemiyor. Hiçşüphe yok ki Rabia ona çok merbut.1644Hiçbir kadın Osman’a, Rabia’nın dikkatiyle,itinasıyla bakmamıştı. Âdetâ süt ninesinihatırlatacak bir itina. Eğer kız onu seviyorsa busevgide en hâkim cephe şefkat cephesi.Halbuki o Şark kadınlarını daha ne kadarbaşka tahayyül etmişti. Rabia belki dahaziyade Şimalli1645 bir kadına benziyor. Serinmizaçlı. Ona rağmen sanatkâr ruhlu da. Oketum1646 ve o hür ruh, Osman hakikat iyi birşey çalarsa birdenbire Osman’ın ellerindebalmumu halini alıyor. İnsan karısında heyecanuyandırmak için mütemadiyen yeni havalaryaratıp piyano çalamaz ya! Piyano bitip deOsman azıcık taşkın bir sevgi gösterse derhaldudaklarında o çarpık tebessüm hâsıl oluyor.Acaba kızda bu mizaç serinliğini yapan yaş
farkları mı? Osman piyano iskemlesini çevirdi,Rabia’nın yüzünü aradı.Hâlâ eski yerinde, ne vaziyeti değişmiş nede dikişine el sürmüş. Mütekallis1647 bir yüz,kaşlarının, dudaklarının etrafında âdetâ haşinçizgiler var.Osman yerinden kalktı. Karısının yanına,arkasını mindere verdi, bacaklarını uzattı,oturdu. Kız usul usul, yan yan ona yaklaştı,uzanan kolu belini daha rahat sarsın diye öneeğildi. Bu sırf itaatli,1648 müsaadekâr1649 birkadının hareketi mi, yoksa Osman’ınyakınlığından haz duyan, seven bir kadınınhareketi mi?— Burada bu akşam yeni ve yabancı birşey var, Rabia.Osman’ın parmakları kızın alnındakiburuşuklukların üstünde dolaştı.— Doğru, Osman. Senin çalışın bana öylebir his verdi. Vehbi Dede’yi hatırladım. Bana birgün “Osman’ın geçmiş hayatı belki aranıza biruçurum açar,” demişti.
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 808
Pages: