Ebüzziya, Celâl Nuri, Necmeddin Sadak gibi isimlerigörüyoruz. Bu dilekçe Türk Wilsoncular Birliği adına5 Aralık 1918 tarihi ile Amerika Birleşik DevletleriBaşkanı Woodrow Wilson'a verilmiş r. BelgedeTürkiye'deki dinler ve ırklar meselesininçözümlenmesi için Amerikan yardımı istenmekte,Türkiye vatanseverlerinin ve aydınlarının tarih vegeleneklerinden ve ırklar arası anlaşmazlıklardandolayı kendileri tara ndan kabul edilecek herhangibir sistemin bir müstebitliğe soysuzlaşacağıkanısına vardıkları bildirilmektedir. Bu sebeplekendi milletlerinin, belirli bir zaman içinde, devletişlerini bilen yabancı bir idarenin yöne mi al nasokulmıya ih yacı olduğu inancındadırlar. Dilekleri,gelişmemiş ve geri kalmış bir mille belki bir zamaniçin eğitmek r. Belge bu önsözden sonra şartlarageçiyor: 1- Padişahın hükümranlığı ve Türkiye içinmeşru bir hükûmet şekli korunacak r. 2- Bütünseçimlerde nisbî temsil azınlıkların hakkını teminedecek r. Bütün Osmanlı uyrukları, en al an enüste kadar, hükûmet memurluklarına alınacak r.3- Finans, tarım, endüstri, bayındırlık, eği mbakanlıklarının her birine uzman yardımcıları ile
birlikte bir Amerikan başmüsteşarı ge rilecek, bumüsteşarlardan kurulu Amerikan komisyonu yeniesaslara göre gereken reformları yapacak, yenimetotları ge recek, sosyal refah ve öğre mle ilgilibütün çalışmaları düzenliyecek ve tamamiyle idareedecek r. 4-Adliye reformu için Amerikanmüsteşarının uygun göreceği memleket vemilletlerden seçilecek uzmanlardan bir heyetkurulacak r. 5- Jandarma ve polis işleri birAmerikan umumî müfe şine ve onun seçeceğimemurlara bırakılacak r. 6- Türkiye'nin hervilâyetinde görevi yerli idarede reform yapmak olanbir Amerikan başmüfe şi ile ona bağlı uzmanlarbulunacak r. 7- Bu şekildeki yerli idare her vilâye nözel olarak ve en iyi yolda gelişmesi için Amerikanyardımı ile yürütülecek r. 8- Amerikan yöne mi enaz on beş, en çok yirmi yıl sürecek r. Amerika'dayönetmesi istenen Türkiye'nin sınırları barışkonferansında tesbit edilecektir.''Viyana kapılarına kadar giden koca Osmanlıİmparatorluğunun son aydınları, hem de koyumilliyetçi aydınlar kuşağının son sözü bu idi.
Paris'te Osmanlı Devle ni ortadan kaldırmakis yenlerin, gerekçe olarak bu belgeyi yabancıdillere çevirmekten başka kullanacakları hiçbirzahmetleri yoktu.Sınırlarımızı bile bizi medeniyetlerindensaymıyanların keyi erine bırakıyorduk. Ordumuziçin tek bir sözümüz yoktu.Kendi kendimizden kurtulmak istiyorduk.1918 Aralığında bütün ekonomi, bütün iç ve dış caret, bakkallara kadar çarşılarımız, kadrolarındabir tek Türk bulunmıyan banka ve im yazlar,şirketler, hepsi Hris yan, Yahudi veya ecnebi idi.Su, ışık, gaz, her türlü ulaş rma, telefon, rıh mlarve limanlar, fenerler hepsi yabancıların elinde idi.Türk halk yığınları medrese eği mi al nda, vicdanve kafa karanlığı içinde idi. Sivil eği m pek küçük birazınlıkça benimsenmiş . Amerika şüphesizErmenilerin yurtlarına dönmelerine engelolmıyacak . Türklere Hris yanlardan farklıdavranmasa bile, onun idaresi al ndaki birTürkiye'nin 1919+25=1944'teki durumunu göz
önüne ge rir misiniz? Türkiye Türklerinin bugünküBulgaristan veya Yunanistan yahut Yugoslavya Türkve Müslümanlardan ne farkı kalacak ? AcabaAmerika Türkiye'yi kaç otonomiden kurulma birfederasyon olarak bırakacaktı?İç çöküşün bir iki örneğini daha verelim:Süleyman Nazif, ki Fransız askeri İstanbul'a girdiğizaman ''Kara gün'' diye yazdığı bir kra için az dahakurşuna dizilecek , Veliaht Mecit Efendinin debulunduğu bir toplan da İstanbul'u göz yaşlarıiçinde coşturdu idi, Rauf Orbay'ın Maltaha ralarında anla ğına göre bir gün kocavatansever komutan Yakup Şevki Paşa'ya:- Vatanları nehirler sınırlamış r. Siz de ben deFırat'ın öbür yakasındayız. Türk sayılmayız.İngilizlere başvurup sürgünden kurtulalım, demişve hayli hakaret görmüştü. Aynı Süleyman NazifMihran'ın gazetesinde Ali Kemal'e sığındı ve ''Senhaklı imişsin!'' dedi. ''Akşam'' da kendisine pek ağırhücumlarda bulunmuştum.
Sevres Antlaşması padişah delegelerineverilirken Clemenceau'nun mü e kler adınaverdiği nutkun yukarıdaki belgede birinci sınıfvatansever Türk aydınlarının söylediklerinden farkıvar mı idi: ''Ne çare ki Türk mille nin değerleriyanında başka unsurları idare edebilmek yeterliğigöremiyoruz. Tecrübeler pek uzun bir zaman içindeo kadar çok tekrarlanmış r ki sonucu üzerindehiçbir şüpheye düşülemez. Tarihte birçok Türkbaşarıları, birçok da Türk felâketleri vardır.Başarıları birtakım yabancı kavimleri Türkegemenliği al na alınmasından, felâketleri ise bukavimlerin o egemenlikten yakalarınıkurtarmalarından ibare r. Ne Avrupa, ne Asya, nede Afrika'da hiçbir zaman, Türk egemenliği al nagiren bir memleke n maddî refahı ve medenîdüzeyi düşmediği olmamış r. Sonra bir memleketüzerinden Türk egemenliği kalkınca o memleke nmaddî refahı ve medenî düzeyi yükselmediğinigösterir hiçbir misal de yoktur. Türk savaştakazandığını barışta feyizlendirecek yeterliğigöstermemiştir.''
Folklor pi şiirlerini o kadar sevdiğimiz ve kraları ile o kadar eğlendiğimiz, tam ''millî'' pteRıza Tevfik, ki Maarif Nazırı ve delege olarak Paris'tegitmiş , antlaşmayı pek ağır bulup bir defa dapadişaha ve onun vezirler meclisine (1) danışmakkararı veren heyete kızmış ve gazetecilere şöyledemişti:- Clemenceau bizi bir hayli iyi haşladı. İler tutaryerimizi bırakmadı. Yerden göğe hakkı vardı yahoca adamın. Fakat bizimkiler meram anlıyacaktakımdan mı? Elimize verilen sulh muamelesinihemen oracıkta imza edip işin içinden çıkacağımızyerde bir şey yapmadan dönüyoruz. Neymiş? Birdaha padişaha arz etmek lâzımmış. Yahut danazırlar meclisinde görüşülmesi gerekirmiş. Bu dayetmiyormuş gibi sadrazam paşa, Allah selâmetversin, bir de Âyan Meclisi'nin krini almağamecburuz, demesin mi? Clemenceau'yu da beni dehafakanlar boğuyordu...***İngilizlere göre, padişah onlarla, Bab-ı âli
onlarla, ordu dağı lmış, Enverci ordu ve kolordukumandanları ayıklanmış r. Belli başlı İ hatçılartutulmuş ve hapse atılmıştır.Türkiye'de her şey yapılabilir.Trakya Yunanistan'a, Doğu genişliyecek olanErmenistan'a, İzmir ve Hinterlandı Yunanistan veİtalya'ya, Kilikya Fransızlara verilmek korkusuiçindedir. Hürriyet - ve - İtilâf Partisi büyük devletlerne yaparlarsa hepsini haklı bir ceza gibigörmektedir. Her vatansever İ hatçı, her İ hatçıda Ermeni öldürmek ve Türkiye'yi savaşa sokmaksuçlusu. Nereden bir protesto sesi gelirse onahemen İ hatçılık damgası vurulur. Bununlaberaber bazılarının merkezi İstanbul'da da olsaDoğu, Güney, Ege ve Trakya'nın haklarını korumakiçin millî dernekler kurulmuştur. Bunlar dağınık r.Her biri kendi bölgesinin kaygısında. Yap kları da obölgelerde Türklerin çoğunlukta olduğu göstericiista s kler toplamak ve yayınlarda bulunmak.Doğunun ba ile, kuzeyin güneyle ilgisi yok. Çünkü''baş'' yok. ''Toplayıcı'', ''birleş rici'' yok. Vali,
kaymakam, jandarma, polis, asker İstanbul'a bağlı.Hükûmet boyun eğicilerin elinde. Ama yurtta:- Hayır... sesleri var. Hele Ermeniye, Ruma köleolmak bu Türklüğü çıldırtıcı bir şey... Ne yapmalı?..Evet ne yapmalı? Daha Mondros Mütarekesiimzalanır imzalanmaz Adana'ya gidip bu sualiYıldırım Orduları Kumandanı Mustafa Kemal'esoralım: Mustafa Kemal diyor ki: ''Kumandasınıüzerime aldığım kuvvetler şunlardı: Birinci ordu,karargâhı Adana. Yedinci ordu. Hicaz kuvvetleri veMaan'da bazı birlikler... Şu tedbirleridüşünüyorum: Doğrudan doğruya elim al ndabulunan kuvvetleri geçirdikleri felâketlere rağmengene gerçek kuvvetler hâline ge rmek,düzenlemek, ayıklamak, güçlendirmek! Hicaz veMaan'da bulunanları hiç hesaba katmıyordum.Onların esir düşmeğe mahkûm olduklarını daha ikiyıl önce Enver ve Cemal paşalara söylemiş m.Musul yakınlarındaki al ncı orduyu faydalanılabilirbir hâlde görmek isterdim. Bu maksatla ordununkumandanı ile doğrudan doğruya haberleşmeğe
giriş m. İstanbul ve Çanakkale çevresindekikuvvetlere umut bağlamıyordum. DoğudaAzerbaycan ve İran'da bulunan ordularla hiçbirtemas ve ilişkim yoktu. Aden kapısını zorlıyan SaitPaşa tümeninin varlığını ha ra bile ge rmiyordum.Fakat her şeyden önce elim al nda bulunan ikiorduyu istediğim gibi kuvvetlendirmek, bütünfelâketlere rağmen Türk sesini duyurabilmek içinlâzımdı. Bu yolda işe koyuldum. Bana yardım edenordu, kolordu kumandanları ve kurmayları herihtimale karşı benimle olmıya söz vermiş şahsiyetleridi. Böyle olmıyanları birer bahane ileuzaklaştırdım.''Bu sırada İstanbul'dan Mondros Mütarekesininimzalandığı haberi ve bu ordunun da mütarekeşartlarına göre görevlerini yerine ge rmesi emrigeldi.Yıldırım Orduları Grup Kumandanı MustafaKemal Paşa memleke ve mille için olduğu gibi,kendisi için de yeni bir devir başladığına mıhükmetmiş r, nedir, mütarekename şartlarını ve
bunlar üzerinde Bab-ı âli ile tar şmalarını bez kaplıbir cep de erine geçirmiş r. Sayfalarda kırmızımavi kalemle işaretleri ve ara sıra ''benim imzam''gibi notları vardır.Mustafa Kemal, son çağ Türk tarihinde parlayıpsönen birçok şöhretler gibi tesadü erin adamıdeğildi. Onun askerlik ve reformculuk haya , ta ilkgençliğinden beri âhenkli ve hiçbir zamançelişmiyen bir gelişme gösterir. 1918'de Suriyekuzeyinde Birinci Dünya Harbinin son savaşınıveren Mustafa Kemal Paşa, henüz genç bir kurmaysubayı iken Arnavutluk isyanında, sadece sanatüstünlüğü ile kendini belirten ve arkadaşlarıarasında imtiyazlandıran Mustafa Kemal Bey'dir.Çankaya sofrasında konuşan Atatürk de, dahaMeşru ye en önce Selânik birahanelerindenbirindeki masasında konuşan Mustafa KemalBey'in pkısıdır. Kafası bin bir kirle, içi bin birih rasla kanar, fakat hiçbir zaman aklının yolundanşaşmaz. Onda idealist ve realist iç içe girmiş r.Daima ateşli ve o kadar hesaplıdır. Dehâ uzun bir
sabırdır, demişler. Mustafa Kemal hiç aceleetmemiş, eline geçen hiçbir fırsatı da kaçırmamıştır.31 Ekim 1918'de Türkiye, Birinci Dünya HarbiniAlmanya ve Avusturya imparatorluklarını yenerekkazanan büyük devletlere teslim olmuştur.''Yapacak bir şey kalmamış .'' Türklüğün kaderizafer devletlerinin lütu arına bağlı idi. Geçmiş veyıkılmış idareyi bütün suçları ile harpçi liderlere veonların par sine mal ederek ve bunda ne kadarsamimî olduğumuzu göstermek üzere heleİngilizlere tam bir boyun eğişle bağlanarak, ''neverseler ana şakir, ne kılsalar ana şad'' tevekkülkapısından ayrılmamalı idik.O günlerde memleke n hiçbir tara nda hiçbirdayanma yoktur. Mütareke şartları, sadrazam veBaşkomutanlık Kurmay Reisliği tara ndan YıldırımOrduları Grubu Komutanlığına da bildirilmiş r vebu şartlara göre kendisine düşen görevin yapılmasıemredilmiştir.Mustafa Kemal'e göre bir iş başında bulunanherkesin daima yapacağı bir ''şey'' vardır. Bir görev
ve sorumluluk adamı, ''teslim olmaz''. NitekimYıldırım Orduları Grubu Komutanı mütarekeşartlarının bazılarını çok karışık ve gelecek içintehlikeli görmektedir. Daha 11 Kasımda İzzetPaşa'ya bir telgraf yollayarak, Toros tünelleri,Suriye sınırı gibi meselelerde ve mütarekenameninbirtakım şartlarında karışıklık olduğunu söyler veaçıklama ister. İzzet Paşa hemen cevap verir: Torostünelleri İ lâf devletleri kuvvetleri tara ndansadece ''korunma'' için işgal olunacak r. İşletmeordular grubuna ai r. İ lâf kuvvetlerinin Amanostünellerini de işgal etmeğe hakları yoktur.Suriye'deki garnizonların teslim olması maddesi de''ih yat'' olarak yazılmış r. Cephedeki kıt'alarbunlar arasında değildir.Yıldırım Orduları Komutanı bu telgra an rahatetmez. Bir cevap yazarak: \"Suriye'deki garnizonlarınteslimi ih yat olarak yazılmış bir maddedir,diyorsunuz, benim anlayışıma göre bu maddeİngilizler tara ndan bizi aldatmak için konmuştur,mütareke şartlarını hükûme n başka türlü,İngilizlerin başka türlü anladıklarına şüphe
etmiyorum, nitekim İngilizler bu gece (5/6.11.1334- 1918) raporla anlatacağımız üzere Suriyekıt'asındadır diyerek yedinci ordunun tesliminiistemişlerdir. Kilikya sınırını sormaktan maksadım,bu tarihî ismi kabul eden hükûme n bu bölgeyigösteren İngilizce atlasta Kilikya sınırının Maraşkuzeyinden geç ğini dikkate alıp almadığınıanlamak , çünkü benim krimce Adana ismi yerinetarihî Kilikya ismini koyan İngilizler Suriye sınırlarınıKilikya kuzey sınırı doğusuna uzanmasından ibaretkabul etmektedirler\" diyor.5.11.1918 tarihli bu telgra n sonu şu cümle ilebitmektedir: ''Pek ciddî ve samimî olarak arz ederimki mütareke şartları arasında anlaşmazlıklarıgiderecek tedbirler alınmadıkça orduları terhisedecek ve İngilizlerin her dediğine boyun eğecekolursak, İngiliz ih raslarının önüne geçmeğe imkânkalmıyacaktır.''Bab-ı âli ruhu ve kafası ile Kuvay-ı Milliye kafasıarasındaki derin ayrılığı belirten ilk tarihî belgebudur, sanıyoruz. Mustafa Kemal, sonradan, son
cümlenin yanını pek kalın bir mavi çizgi ileçevirmiştir.Sadrazamın konağından Adana'ya5.11.1918'de şu telgraf gelir: ''Mütareke şartlarınagöre gerçi İngilizlerin İskenderun'u işgal etmeğehakları yoksa da Halep çevresindeki ordularınıbeslemek için İskenderun'dan faydalanmakistemeleri de haklı bir istek mahiye ndedir.Mütarekenamedeki bir hayli maddeleri tadilederek, vak n darlığından dolayı bize yalnız'şifahen (ağızdan) izahat ve teminat' veren İngilizdelegesinin bu 'cen lmenliğine karşı' bir karşılıkolmak ve 'Yunanistan'ın faaliyet sahasınaçıkarılmamasını' temin etmek üzere İskenderunlimanından İngilizlerin erzak ve saire taşımak içinis fade etmelerine ve İskenderun-Halep yolunutamir edebilmelerine müsaade etmekte bir mahzurgörmüyorum. Bununla iskenderun liman ve şehriniterk etmiş olmuyoruz. Askerî ve mülkîhükûme miz yine yerli yerinde kalacak r. Key ye kendi tara nızdan İngiliz Suriye ordusukumandanlığına bildiriniz.''
Bu emri Mustafa Kemal'in aklı almaz. Hemencevap verir: ''Halep çevresindeki ordularınıbeslemek için İngilizlerin İskenderun'dan is fadeetmek istemeleri haklı değildir. İngilizlerin elinegeçen Halep şehrinde milyonlarca erzak olduktanbaşka, mütarekenin 21 inci maddesine göreHalep'te İngiliz ordusuna beslemece yardım etmeklâzım gelirse, pek çok erzak bulunan Kilis ve Anteptara arından kendilerine istedikleri sa labilir. Sizitemin ederim ki maksat Halep'teki İngiliz ordusunubeslemek değil, İskenderun'u işgal etmek veİskenderun-Kırıkhan-Katma yolu ile hareket ederekyedinci ordunun ricat ha nı kesmek ve bu orduyu,Musul'da al ncı orduya yap kları gibi, teslimolmaktan çekinemez bir vaziyete sokmak r.İngilizlerin Ermeni çetelerini bugün İslâhiye'deharekete geçirmiş olmaları da bu zannın yanlışolmadığını gösterir. İngiliz delegesinincen lmenliğini ve buna karşılık göstermeği 'idrak vetakdir nezake nden mahrum' bulunduğumu arzederim. Yunanistan'ın faaliyet sahasınaçıkarılmaması ile İngilizlerin İskenderun-Halepyolunda yerleşmelerindeki man kî münasebe
anlıyamadığım gibi bu hususta müsamahayı da pekmahzurlu görüyorum. Onun için meseleyi sizintara nızdan İngiliz Suriye ordusu kumandanınabildirmekte mazurum. İskenderun'a her ne sebepve bahane ile asker çıkarmağa teşebbüs edecekİngilizlere ateşle karşı konulmasını ve yedinciorduyu da, bugün bulunan ha a pek zayıf ilerikarakol ter ba bırakarak kuvvetlerini, Katma-İslâhiye is kame nde hareket e rip Kilikya sınırlarıiçerisine geçirmesini emrettim.''İngilizlerin alda cı muamele, teklif vehareketlerini İngilizlerden fazla haklı ve nazik vebuna karşılık gösterecek emirleri tatbik etmeğeyaradılışım müsait olmadığından, hâlbukiBaşkomutanlık Erkân-ı Harbiyesinin iç hadınauymadığım takdirde birçok ithamlar al ndakalmaklığım tabiî bulunduğundan kumandayıhemen teslim etmek üzere yerime tayinbuyuracağınız za n sür'atle gönderilmesini ricaederim.''Bu telgra n üstünde ''aceledir'' ve ''tehir eden
idam olunur'' işaretleri vardır.İngilizlere ateşle karşı koymak? Sadrazam veBaşkumandanlık Erkân-ı Harbiye Reisinin vehükûme nin aklı başından gider. 6.11.1918'deGrup Kumandanlığına bir telgraf gelir. Bunda silâhkullanma emrinin hemen geri alınması,mütarekenamenin tatbikinde zorluklar çık ğı, fakatbu zorlukları kabul e ren şeyin ga et değil, ''kat'îmağlubiye miz'' olduğu bildirilmekte ve siyasîteşebbüslerde bulunulduğu da ilâve edilmektedir.Telgra a, ''grubun kaldırılması,karargâhaDördüncü Ordu Karargâhı unvanı verilmesi muvafıkgörüldüğü, fakat vazife başında bulunanlarınbundan kaçınmıyacaklarına güvenildiği'' debildirilmektedir.Mustafa Kemal'in 7.11.1918 tarihli cevabındaşöyle denilmektedir: ''İskenderun'a çıkacaklaraateşle karşı konulması hakkındaki emrimin maddesişudur: İngilizlerin muhtelif bahanelerle yedinci ordukıt'alarını müşkül vaziyete sokmak istediklerinianlıyorum. Buna meydan vermemek üzere Üçüncü
Kolordu İskenderun'a kuvvet çıkarılmasını, YirminciKolordu için beşinci maddede zikrolunan harekâtnihayet buluncaya kadar icap ederse ateşle menedecek r. Bu harekât nihayet bulmuş olduğundansilâh kullanma hakkındaki emrin de tatbikedilmesine lüzum kalmamıştır.''Telgra a Mustafa Kemal siyasî teşebbüslerdebulunulduğu krası ile hemen hemen alay eder:''Mazhar-ı eltaf-ı süphâniyye olmanızı tazarruederim'' der. Karargâhtaki görevine devam etmesi krasına da, şu kâhince cevabı verir: ''Cephedekihareketlerin tara mdan ifasında izhar buyurulanemniye n samimiye ne şüphe etmem. Busamimiyet ve teveccühe i madımın derecesi,memleke n kurtulması için uhde-i âcizanememuhavvel vazifelerin tatbik-i liya nda sübutbulacak r.'' Devle n durumu hakkındaki ihtarlarıaynı telgra a şöyle karşılamış r: ''Bugünküvaziye n nezake ni bütün mahiye ile takdiredebileceğimde tereddüt etmeniz kadar benimüteessir edecek bir şey olamaz. Vazife yaparkenyalnız memleket selâme ni hedef edinen icraa mın
ve bunun lüzum gösterdiği ricalarımın su-i telâkkiyeuğramamasını rica ederim.''Mustafa Kemal'in sezindiği tehlikelerde nasıldoğru gördüğü hemen meydana çıkmış r.8.11.1918 tarihli bir telgra ile İzzet Paşa şunlarıbildirmektedir: ''Bugün Britanya hükûme tara ndan aldığı emir üzerine Visamiral Galtropİskenderun şehrini, General Allenby tara ndanbildirilecek müddet içinde teslimini talep etmiş vekabul olunmazsa generalin şehri cebren işgaledeceğini bildirmiş r. Bu bapta mütarekenameninyedinci, onuncu, on birinci maddelerine göre şehrinteslim tekli ne hakkı ve selâhiye olduğu ve harbedevam etmekten mutlak sure e âcizbulunduğumuza göre güç hâl ile akde ğimizmütarekenin İskenderun şehri içinfeshedilebileceği, onun için tekli n kabul edilmesizarurî olduğu ilâve edilmektedir.''
Telgra a Mustafa Kemal'i sinirlendiren bir kraşudur: ''İskenderun limanından ve Halepşosesinden is fade edebilecekleri teklif edilmiş ikenböyle 'dehşetli' bir cevap karşısında kalmaklığımızada İtilâf devletlerinin ilk müracaatlarına tarafınızdansert ve soğuk cevap almalarının da 'dahl-i küllisi'olduğu 'kaviyyen mehluz' olduğundan 'ibraz-ifütur' etmemek şar ile bu aczimizin dikka ebulundurulması lâzımdır.''Mustafa Kemal'in sadrazama mütarekede erindeki son şahsî cevabı şu olmuştur:''İskenderun limanından ve Halep şosesindenis fade etmeleri hakkında İ lâf devletlerinin ilkmüracaatlarına tara mızdan sert ve soğuk cevapverilmiş olduğu telâkkisinin sebebi anlaşılmamış r.Bilâkis oradaki kumandanımızın İngilizlere cevaplarıçok nazikâne olmuştur. İngilizlerin 'dehşetli'bulduğunuz en son müracaatlarının sebeplerinibaşka yerde aramak lâzımdır ve tedricen bütünmemleke mizi is lâ etmeğe kadar varacak olanböyle 'dehşetli' müracaatların tekrarlanacağınaşüphe olmadığından, asıl sebeplerin muhakeme
edilmesi lüzumunu arz etmeği vazife addederim.İngilizlerle akdolunan mütarekenin imza al ndakişekli devle n sıyanet ve selâme ni muhafaza edermahiye e değildir. Bu mütareke maddelerinin,müphem ve şümullü medlûllerini bir an evvel tesbitetmek lâzımdır. Yoksa İngilizlerin tekli erinebugüne kadar olduğu gibi mukabele edilmektedevam olunursa, şimdi Kilis - Payas ha na kadarolan araziyi isteyen İngilizlerin yarın Toros'a kadarolan Kilikya mıntakasını ve daha sonra Konya -İzmir ha nın işgali gibi tekli erin birbirini takipedeceği ve ordumuzun kendileri tara ndan sevk veidare, ha a vükelâmızın Britanya hükûme tara ndan in hap edilmesi gibi tekli er karşısındakalmaklığımız ih malden uzak değildir. Aczimiz vezaa mız derecesini pek iyi bilirim. Bununla beraberdevle n yapmağa mecbur olduğu fedakârlığınderecesini de tayin ve tahdit etmek lâzım geleceğikanaa ni muhafaza ederim. Yoksa Almanya ilei fak hâlinde sonuna kadar harbe devam edilerekbüsbütün bozguna uğradığımıza göre, İngilizlerinelde etmek istediklerini onlara kendi yardımımızlabahşetmek, tarihte Osmanlılık için, bilhassa
bugünkü hükûmet için pek kara bir sayfa vücudage rir. Vatanın âkibe ile endişeli olmaktanmütevellit ve samimî olduğuna şüphe edilmemeklâzım gelen işbu mütalâalarımın münakaşamahiye nde telâkki edilmemesini rica ederim.Bilhassa sizce yakından malûm olmuştur ki, âcizleriher ne hâl ve her ne vası a bulunursam bulunayımdoğru olduğuna kani bulduğum ve icap edenlerebildirilmesini memleket selâme icabı saydığımiç hatlarıma bağlı kalmaktan nefsimi menetmeğemuktedir değilim.''***Mustafa Kemal ondan sonra İstanbul'a gelecek,Anadolu'da İs klâl Mücadelesine başlamak rsa nıbekliyecek r. Mütarekenin o ilk günlerinde olduğugibi, kendisine hâkim olan başlıca kir elde kalansilâhları ve kuvvetleri mümkün olduğu kadar içeriyealarak saklamak ve ilk ayaklanmada kullanmak r.Bütün komutan arkadaşlarına bunu tavsiye eder.Mustafa Kemal'a göre İngiliz adaları halkı yeni birharbe tutuşmağı istemez. İngilizlerin esas
menfaatlerine dokunulmadıkça, Anadolu'da birmukavemet hareke ne girişilebilir. Mustafa Kemalbunu Hürriyet ve İ lâf hükûmetlerine de telkinetmiştir. Onlar sadece gülmüşlerdir.Görülüyor ki o daha ilk günden bir ''dayatmacı''idi. Yukarıdaki tar şmalara özel önem verdiğim içinbu ha ralar içine katmış değilim. Fakat umutsuzlarve bitkinler ruhu ile, vatan için ve şeref için en kötüşartlar içinde dahi daima yapacak bir şey olduğudüşünüşünden ve duyuşundan ayrılmıyandaya şçılar ruhu arasındaki farkı göstermekistedim.Eğer bu daya şçılık ruhu olmasaydı Fransızlargüney vilâyetlerimize yürüdükleri zaman,kendiliğinden karşı koyucu halk hareketleri olabilirmiydi? Yunan is lâsına karşı da, hiçbir komutasız,önceden ve arkadan ter psiz, ayaklanmalar olurmu idi?İzzet Paşa is fa edeceği zaman MustafaKemal'in İstanbul'da bulunması doğru olacağınıkendisine yazar. O da İstanbul'da krizli günler
geçirildiğini anlıyarak, komuta e ği grup dakaldırılmış olduğu için, İstanbul'a hareket e . 19Kasım 1918'de İstanbul'dadır. 19 Mayıs 1919'daSamsun'a ayak basacak r. Aradaki al ayıİstanbul'da nasıl geçirmiş olduğunu banaanlatmış . Kurtuluş tarihimizde bu al ayın büyükönemi vardır.Mustafa Kemal'in harbe girilmesine karşıolduğu, Enver'le ve İ hatçılarla durmadansavaş ğı bilindiği için, ne henüz ik darı almamaklaberaber asıl gücü ellerinde tutan Hürriyet - ve -İ lâfçıların, ne de İngilizlerin ondan bir şüpheleriyoktu. Tam rsat gelmedikçe sırlarını tutmayı vesabırlı olmayı bilen de bir adamdı.İstanbul'da önce İzzet Paşa'nın kaldığısadrazam konağına gi . Kendinden dinlediğinegöre çekilmenin sebebi bir haysiyet meselesi idi.Mustafa Kemal bunu doğru bulmadığı, yenisadrazam Tev k Paşa'nın hükûmet kurmasınıönlemek ve İzzet Paşa'nın tekrar ik dara gelmesinisağlamak için çalışmanın doğru olacağı krinde
olduğunu bildirdi. Bu krini kabul e rmiş, ha ayeni bir nazırlar listesi de hazırlanmış r. HemenMeclis üyeleri ile buluşma ve görüşmeler yap .Harpten kalma Meclis henüz dağılmış değildi. TevfikPaşa'ya güvenoyu verileceği gün sivil esvaplaMeclise gi . Birtakım milletvekilleri düşünüyorlardıki eğer güvensizlik oyu verirlerse Meclis dağı labilir.Fakat güvenoyu vermekle vakit kazanılıp belkifaydalı işler de yapılabilir. Hâlbuki Meclis za dağı lacak . Dağıtacak olan da Tev k Paşa idi. AmaMeclisi dağıtabilmek için önce ondan güvenoyualmalı idi. Ayaküstü bir sürü tar şmalardan sonraönemli sayıda milletvekilleri bir salonda toplandılarve Mustafa Kemal'i de çağırdılar, Mustafa Kemalaydınla cı açıklamalar yap ktan sonra güvensizlikoyu verilmesini tavsiye e . Hazır bulunanlartekli ni kabul e ler ve dinleyiciler locasında oylarınsayılmasını beklerken, Tev k Paşa'nın çoğunluklagüvenoyu aldığını öğrenerek şaştı, kaldı.Evine döner dönmez saraya telefon ederekpadişahtan bir görüşme izni istenmesini söyledi.Maksadı kendisi ile açık görüşmek ve en iyi
tedbirleri almasına yardım etmek . Padişah cumaselâmlığına gelmesi ve kendisi ile orada görüşeceğicevabını verdi. Hemen konuşmak mümkünolmamış . Cuma günü namazdan sonraVahidüddin, Mustafa Kemal'i yanına aldı. Hayliuzun görüştüler. Fakat Mustafa Kemal istediklerinisöylemiye rsat bulamadı. Tam bir önsöz yaparkenpadişah konuşmayı keserek:- Ordunun komutan ve subaylarının seni çoksevdiklerinden eminim. Bana teminat verir misinizki onlardan bana bir zarar gelmiyecektir?- Ordu tara ndan aleyhte harekete aitduyduklarınız var mı, efendim?Padişah gözlerini kapadı, olumlu olumsuz birşey demedi, Mustafa Kemal cevap verdi:- Gerçi ben İstanbul'a geleli ancak birkaç günoldu. Buradaki hâli yakından bilmiyorum. Fakatordu komutan ve subaylarının zat-ı şahanenizekarşı bulunması için hiçbir sebep olabileceğinisanmıyorum. Onun için temin ederim ki hiçbir
fenalık beklemeyiniz.- Yalnız bugünden bahsetmiyorum. Bugündenve yarından!Padişah bir karar vermiş olmalı idi. Ayağa kalk ve şu sözlerle buluşmaya son verdi:- Siz akıllı bir komutansınız. Arkadaşlarınızıtenvir (aydınlatmak) ve teskin (ya ş rmak)edeceğinizden eminim.Çok umutsuzca, fakat üzüntüsünün sebebinipek de anlıyamıyarak yanımdan çıktı.İki gün sonra Meclis dağı lmış . ''Şişli'dekievimde vaziye düşünüyordum. İstanbul sokaklarıİ lâf askerlerinin süngülü askerleri ile dolu idi.Boğaziçi, topraklarını sağa sola çeviren düşmanharp gemileri ile mavi suları görünmiyecek kadarörtülmüştü. Herkes ancak gündelik ih yaçları içinevlerinden çıkıyor, yollarda ha r ve hayalegelmiyen hakaretlere uğramamak için caddelerinduvar diplerinden büzülerek, eğilerek ve korkarak
gelip gidiyordu. Her türlü ih yatlara rağmen hertürlü saldırış ve sataşma sahneleri gene eksikdeğildi. Koskoca İstanbul ve yüz binlerce halkınsesleri kısılmış bir hâldeydi. Çok şaşılacak şeydir kiayaklar al nda çiğnenen bu şehirde hâlâ birsaltanat, bir hükûmet, bir varlık bulunduğunusananlar vardır.''Bir gün anasının Akaretler'deki evinde ikenkapıyı İtalyan askerlerinin zorladığını haber verdiler.Arama yapacaklardı. Aşağı indi, kendisinin kimolduğunu söyliyerek, yukarı çıkmamalarını istedi.Mustafa Kemal'in pek sinirli olduğunu gören subay:- Biz böyle emraldık, dedi.- Size bu emri veren kimdir?- Kumandanımız!- Kumandanınızdan size emir almıya çalışırım. Ozamana kadar siz olduğunuz yerde kalınız.Subay nazik davrandı. Evde telefon olmadığı
için bir köşe yukarda oturan bir general arkadaşınınapartmanına koştu. İtalyan temsilciliğini aradı,başına geleni anla , bir müddet sonra kendisine''A edersiniz, bir yanlışlık olmalı... askerlerinbaşındaki subayı çağırırsanız emir verilecek r,''dediler. Subay geldi, konuştular ve evi zorlamaktanvazgeç ler. Ertesi günü de Şişli bölgekomutanından, bu eve kimse dokunamaz, diyeyazılı bir kâğıt ge rdiler. Birkaç gün sonra İtalyanolmıyan bir asker takımı gene eve geldi. MustafaKemal yoktu. Kendilerine kâğıdı gösterdiler.Askerlerin başındaki subay, ki İngilizdi, İtalyanbelgesini yırttı ve bütün evi aradı.***Bu sıralarda Mustafa Kemal'in başından bir caret ve bir gazete macerası geçiyor: OrdularGrubu Kumandanlığından İstanbul'a geldiği zamanbazı ahbapları bakmışlar ki Atatürk'ün üç beş binlira tasarrufu var:- Ar k bir vazifeniz yok, böyle arkası gelmiyenmasrafa dayanılmaz, paranızı bir carete koysak,
demişler.- Ama ben ticaret bilmem ki...- Bilmenize hacet yok, efendim. Mesele, A...Beyefendiye sizin bu ehemmiyetsiz paranızı kabule rebilmekte. Ondan sonra paranız kendiliğindenişler, durur.Söyleyen eski bir ahbabı. A... Beyefendi detanımadığı bir İstanbul kibarı. Kendi kendine, öyleya topu topu birkaç bin lira var, anamın sandığındaduracağına A... Beyefendi kim ise, onun sermayesiiçinde dönüp çoğalsa hiç de fena olmaz, diyedüşünür. Ahbabı:- Dün ha rıma geldi de A... Beyefendiyedanışmadan size geldim. Onun razı olacağınısöyleyemem. Çok büyük işler görür. Bunlararasında birkaç bin liranızla alâkadar olacağınıtahmin etmiyorsam da bu defa görüşür,tanışırsınız... Pek hoşsohbet bir zattır da...A... Beyefendi akşam meclislerinden birine
davet eder. Mustafa Kemal yanına Fethi Bey'ialarak gider. Niye beyefendi lütuf buyurursa,Fethi Bey'in tasarrufunu da kendi parasına katarak''nemalandırmak''tır.İstanbul tara nda bir konağa girmişler. Sofra,yemekler, salon hepsi yerinde. Beyefendi Bâb-ı âliuslûbu ile sohbetler açar, terbiyeli konuşur, peknezaketli dinler, caret ve para gibi bahisleretenezzül edip dokunmaz bile! Mustafa Kemaliçinden, galiba bizi beğenmedi, paramızı kabuletmiyecek, diye kaygılara bile düşer. Bir aralık, hanibizim mesele, der gibi ahbabına göz ucu ile işareteder. Ahbabı sonunda güçlükle meseleyi açar,beyefendi yarı dinler, yarı dinlemez:- Hele paşa hazretleri yazıhaneye teşrif etsinlerde... gibi yarım ağız bir vai e bulunduktan sonrafelsefeye mi, poli kaya mı, bir kibar bahse dahageçer.Gece geç vakit konaktan çıkmışlar. MustafaKemal yolda Fethi Bey'e:
- Nasıl? demiş.- Nesi nasıl? İş nedir? Ne verilecek? Negetirecek? Bir şey söylemedi ki...- Tuhafsın Fethi, adamın nezake ne, kibarlığınabaksana... Kendisinden böyle adî şeyler sorulur muhiç?- Ben bilmediğin işe senetsiz kontratsız on parakoymam, der.Mustafa Kemal, inatçılığı yüzünden,arkadaşının böyle bir rsa kaçırmasına onunhesabına esef eder ve ertesi sabah anasının da:- Ne yapacaksın yavrum? Sakın paranı elindenkapmasınlar? gibi ih yatlı sözlerine karşı da, âdetabeyefendi hesabına sıkılarak parasını alıp götürür.Yaveri Cevat'ın galiba yüz elli lirası birikmiş. O darica ederek bu sermayesini komutanının parasınakatmış. Yolda Mustafa Kemal'in korkusu, ya kabulbuyurmazsa? Yazıhaneye gitmişler. BeyefendiMustafa Kemal'in zarfını almış:
- Bir defa saysanız...\"Sözüne değer mi?\" gibi bir yarı gülüşlebaktıktan sonra kasasını açmış, içine atıvermiş.Binlerce liranın eksik olup olmadığını bile meraketmiyecek kadar kibar olmak için kim bilir ne kadarzengin olmalı, diye düşünen Mustafa Kemal,sermayesinin de konduğu caret işinin teferrua üzerine konuşmaktan bile sıkılmış. Çıkıp gitmişler.Nihayet işi ahbabından sorabilmiş. O da bir incirmeselesinden bahsetmiş. İzmir'den bir yelkenliyekonacakmış. Bir yere götürülecek, sa lıp bir şeyleralınacak. O İstanbul'a gelecek, karma karışık,dolambaçlı bir iş ama, ahbabı:- Büyük kâr böyle olur. Yüzde ikiden, yüzdeüçten ne çıkar? Bir iki dönüşte konan para ikimisline çıkmalı ki bir şey anlayasınız.Bir iki dönüşte iki misli, üç dört dönüşte dörtmisli, Mustafa Kemal anacığına alacağı evihayalinde bir iyi döşemiştir bile!
Günler geçer. Yelkenli bu, gün ölçüsüne gelmez.Ha alar geçer, Mustafa Kemal Fethi Bey'e birsorayım, der o soğukkanlı ve realist:- Ne yelkenlisi, ne inciri birader... Mükemmeldolandırdılar seni... derse de, atlas döşeli kupa,sofra üstündeki kristal kadehler, yaldızlı koltuklar,sonra beyefendinin para zar nı şöyle kasaya doğrua şı gözü önünde canlanan Mustafa Kemalarkadaşına kızar:- Sen de hep böylesin. Her şeyin fena tara arınıbulursun, diye sinirlenip yine ahbabı ile soruşturur.Yanlış bir limana mı gitmişler, yoksa incirde kurtyokmuş da var diye rüşvet mi istemişler, boşalmışda yerine yükleneceği mi beklemekte imişler, hergörüşmede yeni bir havadis! Ha a hepsininbeyefendide telgrafları var.Bir gün bütün cesare ni toplayıp beyefendiyegider. Aaaa... Sanki hiçbir şey yok. Adamcağızmasanın başında, eski hal, eski düzen... BüyükderePostası sekiz on dakika rötar yapmış gibi bir şey...
Mustafa Kemal, zahir büyük tüccarlık bu, hiçtecrübem olmadığı için ben telâşlanıyorum galiba,diye ayrılıp yine beklemeye koyulursa da içinenihayet bir şüphe de girmiş. Ha geldi ha gelecekgünlerinde Sultanahmet meydanının deniz görürbir köşesinde zavallıya o gün ikindiye doğruenginde görünecek yelkenliyi bile gözetletmişler.Tabiî sizin de anlıyacağınız üzere en sonundatekne batmış!Cevat ne kadar olsa küçük subay, parasız. Yüzelli lirasını kaybetmeyi bir türlü içinesindiremediğinden bir gün beyefendiyi köprüüstünde sıkıştırır.- Buraya bak, ben paşa değilim, ya şimdi paramıverirsin, ya seni köprüden aşağı atarım, demiş vesermayesini kurtarmış.Mustafa Kemal, o güzel tatlı anla şı ile bu caret macerasını ara sıra tekrarladığı zaman, hâlâmaaş artıklarından birikme parasına içi yanardı.
Bir müddet sonra İstanbul'da bir gündelikgazete meselesi ortaya çıkar. Gazetenin başındaFethi Bey var. Mustafa Kemal, az da olsa, sermayekoyanlar arasında.Bu yeni caret büsbütün tatlı. Yazacaksın,yazdıracaksın, kir kavgaları yapacaksın, üstelikpara da kazanacaksın.Gazete müşterisi nedir? Bir gazeteyi alanlardanyüzde kaçı ciddî yazı okur, yüzde kaçı meraklıhavadisler ve tefrikalar peşindedir, MustafaKemal'in bunlar hakkında hiçbir kri yok. O sanıyorki o günkü gazetelerde Fethi Bey'den daha akıllıbaşyazar mı var, kendisinden daha iyi polemikilhamları kim verebilir, o hâlde bu gazeteninsürümü de hepsinden daha yüksek olması pek tabiîdeğil midir? Birçok kir adamları ve yazarlar buhataya düşmüşlerdir ve imzalı makalelerinin birgazeteyi, ne kadar sürdüreceği sualini kendilerinesormamışlar, sonra bir gazete yazıcılığının özellikleriüzerinde de durmamışlardır. Biz okurlarımızlakonuştuklarımızı birbirine karış rırız.
Konuştuklarımız seviyece, zevkçe aşağı yukarı birayarda olduklarımızdır. Bunlar, çok defa, gündelikgazete bile okumazlar. Beğendikleri gazete en az,ele alamadıkları gazete ise en çok satar. Evet,gazetecilik de bir caret ama, bir kir adamı içindahi incir üzüm alışverişi kadar anlamadığı birticaret!Mustafa Kemal de, gazetesini evinde okur. Pekhoşuma gider, herkesin elinde görmek sevincinitatmak için erken sokağa çıkar. Ne kimsenin elinde,ne de sa cıların ağzındadır. Böyle bir gazeteçık ğından sokaktaki, tramvaydaki ve vapurdakişehirli habersiz görünür. Hâlbuki Mustafa Kemalmeclislerinin hepsinde herkesin gazeteden haberivardır.Gazete teknesi, incir teknesi kadar dadayanmaz. Bütün komutanlık haya ndan nesikalmışsa, o da en çok sürülmemesi için hiçbir sebepolmıyan bu gazetede eriyip gider.***
Mustafa Kemal'in ne saray ne hükûme enumudu kalmamış . Tanıdıklarını ve bildikleriniarayarak veya kendini arıyanlarla buluşarak, bugidişle vatanın hayrına herhangi bir barış eldeetmek ih mali olmadığına göre, bir millî dayatmahareke nin hazırlığına geçiyor. Ne yapabiliriz? Fikiryoklamak üzere konuştukları arasında yakınarkadaşları, eski İttihatçılar, Hürriyet - ve - İtilâfçılar,işgal kuvvetleri ile birlikte çalışanlar da vardır. Birgün Fethi Bey ve dört arkadaş ih lâlci bir komitekurmaya bile karar verdiler: Padişahı değiş rmek,hükûmeti devirmek, yeni bir hükûmetle daha azimlihareketlere başvurmak gibi tedbirler üzerindekonuşulduğu sırada dört kişiden biri, İsmailCanbulat (1) eğer hareket başarısızlığa uğrarsayedek olarak kalması daha doğru olacağınısöyliyerek özür diledi. Fethi ile bir göz danışmasıyap ktan sonra Mustafa Kemal: ''Beyefendininka lmıyacağı bir hareket akıllıca da olmıyabilir.Onun için cemiye hemen dağıtalım,'' dedi. Öyleyaptılar ve Canbulat izin alıp gittikten sonra kalanlarcemiyeti yeniden kurmuş oldular.
Günler geç kçe Vahidüddin'i öldürmekten veyadeğiş rmekten, hükûme düşürmekten bir şeyçıkmayacağını düşündüler. Yenileri de düşmanınsüngüleri karşısında kalmaktan kurtulamıyacak .Mustafa Kemal kararını vermiş : ''Uygun bir zamanve rsat kollayarak İstanbul'dan kaybolmak, basitbir ter ple Anadolu'nun içine girmek, bir müddetisimsiz çalış ktan sonra millete felâke habervermek!''İçinde sakladığı bu sırrı vakit gelmedikçekimseye açmadı. Böyle bir karar vermemiş gibibuluşma ve konuşmalara devam e . Bir gün İsmetBey'i evine çağırdı. İsmet Bey (İnönü) barışkonferansı için askerî hazırlıklar komisyonundaçalışıyordu. Mustafa Kemal masanın üstüne birharita aç : ''Meselâ,\" dedi, \"hiçbir sıfat ve yetkimolmaksızın Anadolu'ya geçmek ve orada mille uyandırarak kurtulma çarelerini aramak için enelverişli bölge ve beni o bölgeye götürecek en kolayyol hangisi olabilir?''İsmet Bey harita üzerinde derin derin
düşündükten sonra:- Yollar çok, bölgeler çok, dedi.Atatürk bu hazırlık günleri için bana demiş ki:''Düşünebilirsiniz ki verilmiş bir kararım varken onuniçin hemen tatbik etmiyorum? Hemensöylemeliyim ki ağır ve kat'î bir kararın doğruluğunainanmak için vaziye her köşesinden ele almak,incelemek lâzımdır. Bir karar tatbik edilmiyebaşlandıktan sonra, keşke şu tara nı dadüşünseydik belki bir çıkar yol bulurduk, yenidenbunca kan dökmeğe lüzum kalmazdı, gibi kaygılarayer kalmamalıdır. Böyle bir kaygılanma kararsahibini yap ğının doğruluğundan şüpheyedüşürür. Bundan başka beraber çalışacak olanlar,yapılandan başka bir şey yapılmak ih malikalmadığına inanmalı idiler. İşte benim mütarekedevrinin beş al ayını İstanbul'da geçirmekliğiminsebebi budur. Bu geçirdiğim zamanın bir kısmını dahazırlıklara ayırdım. Fikir hazırlıkları, seferberliktedavul zurna çalarak asker toplamak gibi olmaz.Alçak gönüllülükle çalışmak, kendini silmek,
karşısındakilere samimî bir kanı vermek şarttır.''Anadolu'ya geçen komutanlarla ilgilenmekteidi. Kulağından rahatsız olduğu günlerde eskiarkadaşı Ali Fuad Paşa (Cebesoy) onu hastayatağında görmeye geldi. Ulukışla tara arındanAnkara'ya alınmak üzere yirminci kolordukomutanlığına atanmış . ''Bu kolordunun başındabulunmalısın. Bundan sonra önemli şeylerolacak r. Kolorduna hâkim ol. Çevrene emniyetver. Hele halk ile yakından ilgilen!'' dedi.Mustafa Kemal'le konuşanlar arasındaAnadolu'ya gitmek sergüzeş ni tehlikeli bulanlar azdeğildi. İngilizlere güven verebilsek, yahutFransızları kazanabilsek veya İtalyanlarla iyigeçinmek yollarını arasak, gibi umutlara kapılanlarhâlâ vardı. Meselâ bir söylen ye göre İngiltereelçiliğinin papazı, ki Fru adı ile duyardık, padişahlagörüşmek istemiş r, ona şu veya bu türlü teminatvermiştir. Hemen etrafa bir ferahlıktır gelir. İstanbulher gün bu türlü avutucu kulak haberleri ileçalkalanmakta idi. Bir gün harpte tanıdığı bir otel
müdürü Mustafa Kemal'e geldi. Fethi de yanındaidi: ''Ben yabancılarla temastayım. Size ne kadarönem verdiklerini de biliyorum. İngiliz elçiliğinde birmösyö sizinle görüşmek istediğini bana birkaç defatekrar e . İster misiniz, sizi bizim evdebuluşturayım?''Fethi, kabul et, der gibi bak . ''Konuşalım,\"dedi. \"Fakat isteyen o ise...''Bir hanımın salonunda Fransızca görüştüler.Papaz Fru Türkiye'nin yap ğı kötülüklerden sözaç . Eğer hepsi bilinse medeniyet dünyasının bumemleke belki de büsbütün ortadan kaldıracağınısöyledi. Mustafa Kemal: ''Bu hanımla kocası sizinbenimle görüşmek istediğinizi ve böyle birbuluşmanın faydalı olacağını söylediler. Bunlarıanlatmak için mi beni aradınız?'' dedi. ''Önce İ hat- ve - Terakki'nin cinayetlerini tasdik etmelisiniz!''dedi. Mustafa Kemal İ hat - ve - Terakki'nin pekçok kusurları olabileceğini, fakat vatanseverliğininher türlü tar şmalar üstünde olduğu cevabını verdive bu adamın kendini niçin aramış olduğunu bir
türlü anlayamazdı. Neden sonra, Kuvay-ıMilliye'nin başında iken bu papaz Antalya'yagelerek, Mustafa Kemal'in kendisinden İstanbul'da,gene görüşelim, diye ayrıldığını söyleyerek birbuluşma aradı ise de kapı dışarı edilmiş r.Yabancılarla bu temaslar onun tanıdıklarındanbirçoğunun anlayışlarından uzaklaş rdı. Banademişti ki: ''Benim kanaatim o idi ki ve daima o olduki insan diye yaşamak is yenler, insan olmakvas nı ve gücünü kendilerinde görmelidirler. Buuğurda her türlü fedakârlığa göğüslerinigermelidirler. Yoksa hiçbir medenî millet onlarıkendi sırasında ve safında görmek istemez.''İstanbul'daki İ lâf devletleri temsilcilerinin,poli kacı, ha a askerlerinin anlamıya çalış klarışey, Türkiye'de bütün memlekete nüfuzunugeçirebilecek bir teşkilât olmasına ih mal var mıdır,böyle bir teşkilât varsa başına geçebilecekşahsiyetler kimler olabilir, meselesi idi. İ hat - ve -Terakki'yi hiç ha rlarından çıkardıkları yoktu. birgün bir başka tanıdığı, bir İtalyan şahsiye ninkendisi ve Fethi Bey'le görüşmek istediğini haber
verdi. Beyoğlu'nda Bonmarşe karşısında bir İtalyanmimarının evine gi ler. Gelen adam, Türkiye'nindostu olduğundan, hükûme n zaa yüzündenmemleke n kötüye doğru sürüklendiğindenbahsederek, Mustafa Kemal ve Fethi'ye yeni birhükûmet kurabilecek teşkilât ve adamları olupolmadığını sordu. Mustafa Kemal ilk tanış ğı biryabancıya açılmaktan çekindi. Fethi, belki dekendilerine verilen önemi boşa çıkarmamak için,kuvvetli olduklarını ve güçlü arkadaşları daolduğunu söyledi. ''O hâlde kendinizigöstermelisiniz,'' dedi.Niçindi bu buluşma ve soruşturma? Her hâldeİtalyanların bir başka maksatları olmalı idi.Arkadaşlar arasında bu maksadın Antalya veçevresinden başka İzmir ve çevresine de hâkimolmak olduğuna karar verdiler. İzmir vehinterlandını Yunanlılara bırakmamak! Bu İtalyanArnavut asıllı bazı İ hatçılarla da görüşüyormuş.Onlara şöyle bir sır da emanet etmiş. İzmir vehinterlandını Yunanlılara işgal e receklerdir.Türkiye şüphesiz bunu istemez. İtalya da aynı
kaygıdadır. Onun için İzmir ve çevresinde Yunanişgaline karşı silâhlı teşkilât yapmalıdır. Eğer karşıkonulamazsa hiç olmazsa dost İtalya tercihedilmelidir. Bu iş için İtalya istenildiği kadar silâh vecephane verecekmiş. Bu tekli dinliyenler arasındaakla yakın bulanlar, ha a İtalyan gemileri ile İzmir'egiderek taraf toplamıya çalışanlar bile olmuş. Geneonlar böyle bir teşkilâ n başına geçerek adamı daseçmişler: Mustafa Kemal! İtalyan şahsiye ne deadını haber vermişler ve Mustafa Kemal'in bu işiyapacağını da kendisine söylemişler. Asılgörüştükleri Comte Sforça (1) idi. Mustafa Kemal'emeseleyi ''İtalyanların Türklere doğrudan doğruyayardım edecekleri'' yolunda anlatmışlardı. MustafaKemal, İtalya'nın böyle bir şey yapacağınainananları pek saf bulmakla beraber, mademkibuluşma gününü bile kararlaş rmışlardı, gidipkonuşmakta bir sakınca görmedi. Bu bir acı ha rasıidi. Bana şöyle anlatmış : ''Buluşma saa ndeComte Sforça'nın çalışma odasında bulunuyordum(2). Çok terbiyeli ve nazik . Evimi basan İtalyaaskerlerinin geri çağrılması için temsilciliğin nasılyardım ettiğini hatırlattım.
- Ekselans, dedi, herhangi bir tehlike karşısındaelçiliğin emrinize hazır olduğunu ben desöyleyebilirim, dedi.Yıldırımla vurulmuşa döndüm. Üzüntümüsaklamak için kendimi güç tu um. İtalyan tebaası(uyruk) mı olmuştum? Dedim ki:- Beni buraya önemli bir meseleden bahsetmekiçin siz davet etmişsiniz. Bu önemli şeyi dinlemekistiyorum.Bir an durdu: 'Ha', dedi, 'buluşmamızı sizin detanıdığınız arkadaşlarınız istediler. Öyle pek önemlibir mesele bahis mevzuu (konusu) değildi.'- Öyle ise fazla rahatsız etmeyeyim, dedim vekalktım.Bir millet esirliğe düşünce mille en olan herkesnasıl bir hiç olur. Ben bu yabancının evindençıkarken, bütün uşakların arkamdan güldükleriniduyar gibi oluyordum. Caddenin kalabalığı arasındakendimi kaybetmeye çalış m ve beni buraya
sürüklemiş olanlara küstüm. Bununla beraber buzat, ilk sözünün benim üstümdeki tesirini görünce,bana bütün o tasarılarından bahsetmemekinceliğini göstermişti.''O sırada İstanbul'da birçok kimseleri, İngilizlerinemri ile hapse atmışlardı. Fethi Bey de bunlararasında idi. Mustafa Kemal arkadaşını vetanıdıklarını görmek üzere polis müdürlüğüne gi :''Dam ka na çık k. Etra ma bak m. Bir dar koridorüzerinde karşılıklı ufak odalar! Görünüş heybetli idi.Sadrazamlar, nazırlar, bütün Osmanlı 'rical-imühimmesi' ve bazı tanınmış gazeteciler. Ne kadarderin düşüncelere daldım. Canımın yandığı şu idi:Bu kimseler arasında hesap sorulması lâzımgelenler vardı. Fakat hesap soran millet değildi.Bilakis mille daha ağır felâkete sürükliyeninsanlardı. Ben de o günlerde bazı takiplere uğrargibi olduğumu hisse m. Ne azledilmiş, ne tekaütolmuş, ne de açığa çıkarılmış m. Resmî vaziye müzerimde idi. Harbiye Nazırlığı yaverimi,otomobilimi almış ve tahsisa mı kesmiş . İk dardabulunanlardan böyle bir hareket beklemiyordum.\"
Bu nereden geldiği henüz belli olmıyan bir baskıidi. O tarihlerde General Allenki İstanbul'a gelmiş .Bir gün Harbiye Nazırını ve Kurmay İkinci Başkanınıkarşısına alarak cebinden çıkardığı bir notde erinden bazı şeyler not e rmek ister. Nazır veİkinci Başkan konuşmaya kalkınca da:- Sizi görüşmek için değil, bazı arzularımısöylemek için kabul ettim, der.\"İşte o buluşmada Allenki Al ncı OrduKumandanlığına benim tayin olunmaklığımı tavsiyeeder. Gideceğim yerin neresi ve alacağım vazifeninne olduğunu ve ne vaziyette kalacağımı bildiğim içinhemen redde m. Yaver, otomobil ve tahsisatmeselesi bu vak'aya bağlı olsa gerekir.\"Mustafa Kemal'i niçin tutmamışlardı? İzzetPaşa'dan sonra sadrazamlığa gelenlerle, durmadandeğişen kabinelerdeki nazırlar onun hakkında şöylebir anlayışta idiler: Mustafa Kemal Talât ve Enverpaşaların ve umumî olarak İ hat - ve - Terakki'ninmuhali idi. Bu sebeple kendi tara arınakazanılabilirdi. Kendisi ile bu yolda yakınlık kurmak
isteyenler de olmuştu. Meselâ sarayın, DamatFerit'in ve İngilizlerin başlıca adamlarından DahiliyeNazırı Mehmet Ali Bey! Evine kadar gelip kendisi ilegörüştü. Arkadaşlarına görüşmeden memnunkaldığını da haber verdi. Mustafa Kemal'inİstanbul'dan çıkıncaya kadar Hürriyet - ve -İ lâfçıları oyaladığı meydandadır. Bu oyalama onunen elverişli yolda Anadolu'ya geçmesi için defaydası büyük olacak r. Hürriyet - ve - İ lâfçılararasında ona güvenmek doğru olmadığı inancındaolanlar da vardı. Hoca Zeynel Abidin bunlardanbiridir. Bir gün:- Siz ondaki o gök gözleri görüyor musunuz?Eline rsat geçerse ne halife bırakır, ne padişah,demişti.Koca ve kara kafa haklı idi. İyi ki onainanmamışlardı.Harp Divanının başında pek açık Arnavutşivesiyle bir sakallı paşa. Savcı bir Rum. Azadan biriErmeni. Eski Yozgat Mutasarrı Kemal, Boğazlıyan
Kaymakamı iken tehcir facialarına sebep olduğu içinyargılanmakta. Tanıkları toplıyan, hazırlıyan, ge ripgötüren de patrikhane.Ermeniler Büyük Ermenistan'ın, birtakım dünküTürkler bu Ermenistan yanında Kürdistan'ın,Rumlar İzmir'in, Trakya'nın ve Karadeniz kıyılarındaPontus Krallığının peşinde. Anadolu eşra ,Hris yanların ve Hürriyet - ve -İ lâ n curnalları ilekoğalanma al nda. Tabiî kimse de şere ni, canınıgelen gidene kahve gibi ikram etmez.Yakalanmıyanlar ya gizlenmişlerdir, yahutsilâhlanarak dağa çıkmışlar, çi liklerineçekilmişlerdir. Kuvay-ı Milliye'nin ilk kaynağı.İstanbul'da tutmak, hapse atmak, sürmek,ha a asmak kolaydır ama Anadolu'da ''Fermanpadişahın, dağlar kim silâhını kapmış, çalı dibiseçmişse onundur.'' Hris yan çetelere karşı Türkçeteleri çıkmış, baskın, pusu, vuruşma ve kaçışma,hele Karadeniz kıyılarının bazı bölgelerinde birboğazlaşmadır gider.Acaba Hris yan azlıklar, nerede biraz Hris yan
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 839
- 840
- 841
- 842
- 843
- 844
- 845
- 846
- 847
- 848
- 849
- 850
- 851
- 852
- 853
- 854
- 855
- 856
- 857
- 858
- 859
- 860
- 861
- 862
- 863
- 864
- 865
- 866
- 867
- 868
- 869
- 870
- 871
- 872
- 873
- 874
- 875
- 876
- 877
- 878
- 879
- 880
- 881
- 882
- 883
- 884
- 885
- 886
- 887
- 888
- 889
- 890
- 891
- 892
- 893
- 894
- 895
- 896
- 897
- 898
- 899
- 900
- 901
- 902
- 903
- 904
- 905
- 906
- 907
- 908
- 909
- 910
- 911
- 912
- 913
- 914
- 915
- 916
- 917
- 918
- 919
- 920
- 921
- 922
- 923
- 924
- 925
- 926
- 927
- 928
- 929
- 930
- 931
- 932
- 933
- 934
- 935
- 936
- 937
- 938
- 939
- 940
- 941
- 942
- 943
- 944
- 945
- 946
- 947
- 948
- 949
- 950
- 951
- 952
- 953
- 954
- 955
- 956
- 957
- 958
- 959
- 960
- 961
- 962
- 963
- 964
- 965
- 966
- 967
- 968
- 969
- 970
- 971
- 972
- 973
- 974
- 975
- 976
- 977
- 978
- 979
- 980
- 981
- 982
- 983
- 984
- 985
- 986
- 987
- 988
- 989
- 990
- 991
- 992
- 993
- 994
- 995
- 996
- 997
- 998
- 999
- 1000
- 1001
- 1002
- 1003
- 1004
- 1005
- 1006
- 1007
- 1008
- 1009
- 1010
- 1011
- 1012
- 1013
- 1014
- 1015
- 1016
- 1017
- 1018
- 1019
- 1020
- 1021
- 1022
- 1023
- 1024
- 1025
- 1026
- 1027
- 1028
- 1029
- 1030
- 1031
- 1032
- 1033
- 1034
- 1035
- 1036
- 1037
- 1038
- 1039
- 1040
- 1041
- 1042
- 1043
- 1044
- 1045
- 1046
- 1047
- 1048
- 1049
- 1050
- 1051
- 1052
- 1053
- 1054
- 1055
- 1056
- 1057
- 1058
- 1059
- 1060
- 1061
- 1062
- 1063
- 1064
- 1065
- 1066
- 1067
- 1068
- 1069
- 1070
- 1071
- 1072
- 1073
- 1074
- 1075
- 1076
- 1077
- 1078
- 1079
- 1080
- 1081
- 1082
- 1083
- 1084
- 1085
- 1086
- 1087
- 1088
- 1089
- 1090
- 1091
- 1092
- 1093
- 1094
- 1095
- 1096
- 1097
- 1098
- 1099
- 1100
- 1101
- 1102
- 1103
- 1104
- 1105
- 1106
- 1107
- 1108
- 1109
- 1110
- 1111
- 1112
- 1113
- 1114
- 1115
- 1116
- 1117
- 1118
- 1119
- 1120
- 1121
- 1122
- 1123
- 1124
- 1125
- 1126
- 1127
- 1128
- 1129
- 1130
- 1131
- 1132
- 1133
- 1134
- 1135
- 1136
- 1137
- 1138
- 1139
- 1140
- 1141
- 1142
- 1143
- 1144
- 1145
- 1146
- 1147
- 1148
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 850
- 851 - 900
- 901 - 950
- 951 - 1000
- 1001 - 1050
- 1051 - 1100
- 1101 - 1148
Pages: