Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Çankaya-Falih Rıfkı ATAY

Çankaya-Falih Rıfkı ATAY

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-18 12:32:45

Description: Çankaya-Falih Rıfkı ATAY

Search

Read the Text Version

Fethi, sonradan soyadı Okyar, MustafaKemal'in sonuna kadar arkadaşlarından ve bir aralıkbaşbakanı, ateş püskürecek ve bir eli ile SultanHamid'in oturduğu Yıldız Sarayı'nı göstererek:- Hep o adamın başı al ndan çıkıyor bunlar...Sarayı başına yıkılmadıkça rahat yok. Elime rsatgeçerse altına bomba koyardım, diyordu.Tuhaf bir raslamadır ki 27 Nisan 1909'da SultanHamid tah an indirildiği vakit onu Selânik'egötüren muhafız bu Fethi olacaktı.Sınıf arkadaşı ve eski Genelkurmay BaşkanıAsım Gündüz bana:- Mustafa Kemal okulda iken Fransızcasınıilerletmek için bir yabancı hanımdan ders alırdı.Sonra Paris'teki hürriyetçilerin gazeteleri ile,Fransızca gazeteler ge rir, kapalı gizli odada bizlereanla rdı. Namık Kemal'in ''Vaveylâ''sı ile ''Hürriyetkasidesi''ni ben ondan dinlemiştim.***

Genç Mustafa Kemal arkadaşları ile Beyoğlueğlence yerlerine giderdi. İyi giyinmeyi ve yaşamayıseverdi. İstanbul'a gelinceye kadar biradan başkaiçki kullanmamış . Bir gün arkadaşı Ali Fuad'la(Cebesoy) beraber Büyükada'ya gitmişler. Nelokantada yiyip içecek, ne de otelde geceliyebilecekparaları yok. Ali Fuad bir şişe rakı, bir şişe bira,ekmek ve yemiş alıp çamlığa yürümüşler. MustafaKemal bir şişe birayı bitirince:- Şimdi ne yapacağım? demiş.İlk defa rakıyı o akşam denemiş. Başı bir hoşdönmüş. Güneş batmak üzere; sigara pake ninaltına resimler çizmiş, sonra:- Fuad, demiş, ne iyi içki imiş bu... İnsanın şairde olası geliyor.Bu ağır ve sert içki bir daha yakasınıbırakmamıştı.Çocukluğunu ve gençliğini yakından bilenKılıçoğlu Hakkı bana yazdığı mektupta der ki:

''Ailece pek yakındık. Zübeyde Mollayı ikinci defakocaya veren benim büyük kaynatam Şeyh RıfatEfendidir. Mustafa Kemal ta llerde Selânik'te sılayageldiği vakit büyük kaynatamın tekkesine gelir, ayingünlerinde dervişler halkasına ka larak, huuu huuudiye kan ter içinde kalıncaya kadar dönerdururmuş.''Bunu öğrenmenin büyük faydası vardır.Mustafa Kemal yalnız Rumeli folklor türkülerini matsesi ile güzel ve tatlı söylemekle kalmaz, klâsikalaturka musiki makamlarını da bilirdi. Kafaca Ba musikisine inanmış, zevkçe alaturkaya bağlıkalmış . Devrimciliği yıllarında her işte olduğu gibizevkince değil, kafasınca giderek, millî eği mdeyalnız Batı musikisi öğretimi yaptırmıştır.Gene bu ta l gidişlerinde Selânik'te vals etmeğide öğrenmiş . ''Bir kurmay dans etmesinibilmelidir,'' derdi.Edebiyat ve şiirde ilk örneği Ömer Naci olduğuiçin dili Namık Kemal okulu idi. Koyu Osmanlıca idi.Okulda hapse a ldığı vakit söylediği bir gazel vardı

ki Çankaya'nın ilk yıllarında kendi ağzındandinlemiş m. En son mısraının bir parçası ha rımdakalmıştır: ''... ecel olsa da halâs etse beni.''Harp Akademisinde iken gelecek MustafaKemal'i bir Osmanlı paşası kâhince haber vermiş r.Ali Fuad'ın babası İsmail Fazıl Paşa idi. OnunBoğaziçi'ndeki yalısında gece ya sına giderdi.Sonradan Viyana'da büyükelçilik eden, üç dört dilbilen, çok okumuş Ali Nizami Paşa bu delikanlınınarkadaşı tara ndan pek övüldüğünü duymuş, birgün de kendisi onunla uzun boylu konuşma rsa bulmuştu. Ali Fuad'ın anla ğına göre Ali NizamiPaşa, Mustafa Kemal'e der ki:- Mustafa Kemal Efendi oğlum, seni övenlerinyanılmadıklarını anlıyorum. Sen bizim gibi yalnıznormal subaylık haya na a lmıyacaksın. Memleketkaderi üzerine tesirli olacaksın. Sözlerimi il fatolarak alma. Sende memleket başlarına gelenbüyük adamların daha gençliklerinde gösterdiklerimüstesna kabiliyet ve zekâ alâmetlerinigörüyorum. İnşallah yanılmamış olurum.

***1904 Aralık ayında Harp Akademisini bi rerekkurmay yüzbaşı diplomasını alan Mustafa Kemal,eğer yalnız son yıl alınan notları hesap edilse idi,sını nın birincisi olurdu. Beşinci olarak çıkmış r.Arkadaşlarına:- Çocuklar şimdi her birimiz bir Osmanlıpaşasının yanına gideceğiz. Hepsi İslâm âlemi gafletiiçindedirler. Olanca kaynaklarımızı Türk Anadoluortasında toplamalıyız, diyordu.Her şeyden önce teşkilâtlanmalı idi.Teşkilâtlanmak ve hareket merkezi de Makedonyaolmalı idi. Bütün dileği Selânik'e gönderilmekti.Bazı arkadaşları ile Yenikapı'da bir Ermenievinde oda tutup yerleş ler. Burası kir arkadaşlarıile toplan yeri idi. Namık Kemal gibi hürriyetçilerineserlerinden bir de küçük kütüphaneleri vardı.İnançları şu idi ki ilk şart is bdat rejimine sonvermektir. Bu zorlamayı da ancak ordu yapabilir.

Bu toplan larda Fethi adında bir de sivil var.Yatacak yeri, yiyecek ekmeği olmadığı için yanlarınasığınmış r. Askerlikten kovulma. Mustafa Kemalbaşından geçeni şöyle anlatmış r: ''Kendisineyardım da etmeye karar vermiş k. İki gün sonrakendisinden Beyazıt'taki bir kıraathanedebuluşmak üzere pusula aldım. Gi ğim vakityanında saraydan bir yaver gördüm. Bizim odadakiarkadaş, İsmail Hakkı'yı götürmüşler. Bir gün sonraben de yakalandım. Fethi meğer bir ha ye imiş. Birmüddet tek başına hapis kaldım. Sonra mabeynegötürdüler. Sorgudan anladık ki gazeteçıkarmaktan, teşkilât yapmaktan, apartmandatoplanıp görüşmelerde bulunmaktan sanık k.Daha önceki arkadaşlar i raf da etmişler. Birkaç aytutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldım.Kurtuluşumuz okul müdürü Rıza Paşa'nın aracılığıile mümkün olabilmiş. Birkaç akşam sonra biziçağırdı. Her şeyi bildiğini, bizi savunma zorundakaldığını, bundan sonra dikkatli davranmamızgerektiğini söyledi.''Mustafa Kemal bir ara Avrupa'ya kaçmayı

düşündü. Eğer Libya'da Fizan'a sürerlerse, oradakumandan Recep Paşa idi. Ondan kaçma kolaylığıgörebilecekti.Aradan bir müddet daha geçince Genelkurmayaçağırdılar. İkinci veya üçüncü orduyagöndereceklerdi. İkinci ordunun merkezi Edirne,üçüncünün Selânik' . Gidecek olanlar ya kur'açekecekler, yahut aralarında anlaşacaklardı.Konuşup anlaşmaları, aralarında bir teşkilât olduğuşüphesini uyandırdığı için bir kısmını dördüncü, birkısmını da merkezi Şam'da bulunan beşinci orduyaverdiler. Mustafa Kemal bu sonuncuları arasındaidi.Hâlbuki Selânik'e gelebileceğini anasınayazmıştı.- Anam beni çok bekliyecek, diye gözleriyaşardı.Hürriyet YolundaMustafa Kemal'in askerlik aşkı büyük, askerî

dehası uyanık . Fakat o tarihlerde hepinizinMustafa Kemal'in yerinde olmanız için memlekethavası ne idi, Mustafa Kemal nasıl bir ordunun içineka lmış r, bunu biraz anlatmalıyız. Doğupbüyüdüğü ortamı anlatmış k. Şimdi kurtuluş içinkendini vereceği memleke n ve içinde çalışacağıordunun durumunu gözden geçirelim. SultanHamid'in son yıllarında ben de o havanın içindeidim.Biz ahir zamanlık kâbusu ile gözlerimizi açardık.Bu devlet kurtulmaz, bu millet adam olmaz,Moskof ve Avusturya gâvuru bizi yaşamağabırakmaz, ilk gençlikte hep işi ğimiz sözlerbunlardır. İstanbul'da hayat denilebilecek ne varsaHris yanlarda ve yabancılardadır. Kapitülâsyonlar,yabancılar tara ndan baskılar ve gündelikmüdahaleler Türk ve Müslüman halkın az çokaydıncalarını iyileşmez bir aşağılık duygusu al ndaezmektedir. İç idare üzerine evlere hiçbir iyi habergelmez. Bir paşalar ve konaklar sını dışında,memurların maaşları pek azdır, ve yılda birkaç ayçıkmaz. Hırsızlık, haksızlık, her türlü idare

kötülükleri âdeta gözle görülür. Saray, can havli ileşeriatçılığa sarılmış r. Medrese takımı, halka bukara kaderin tek sebebi şeria an ayrılmakolduğunu telkin eder. Halk cesare nikaybetmemiştir. Biz yine ''yedi düvele'' karşı koyarızama, padişahımızı kandıran dinsizler ve uğursuzlarolmasa, derler. Hamiyetli orta aydınlar, halk inanışıile tatlı su Türk'ü dediğimiz, milletlerinden devatanlarından da ksinen alafranga takımıninançsızlığı arasında şaşkın bir ruh hâli içindedirler.Halk Mehdi bekler. Orta sınıf yarı umutsuzlukiçinde bir başka mucize bekler. Üst takım hiçbir şeybeklemez. Saray ve vezirler idaresi bir ''idâre-imaslahat''tan ibaret. Günü gününe iş görmek.Günlük çarelerle zorlukları atlatmak.Osmanlı coğrafyasında kendimizin sandığımızbirçok eyaletler, vilâyetler devlete pamuk ipliği ilebağlıdır. Bulgaristan sözde beylik r. Ne DoğuRumeli'nin, ne Bosna-Hersek'in, ne de ''mümtaz''denen eyalet ve emaretlerin toprakları üstündeOsmanlı harita boyası silinmemiş r. SultanHamid'in toprak vermiş görünmekten ödü kopar.

Ama saltanat bütünlüğü kendiliğindençözülmektedir. Devlet su aldığı bilenen, fakat henüzbütün heybe ile deniz üstünde görünen birgemiye benzer. İçlerin ta derinlerinde, şuurlainilemiyen yerlerinde, dudaklara kadar sesigelmiyen bir sezin vardır: ''Ah ben memleke enönce ölsem...'' Memleket, bizim ömrümüze deyetse!Yirminci asrın krizleri henüz hayallerde bileolmadığı için, Avrupa, iki ''düvel-i muazzama''larcepheli Avrupa, kapitalist ve emperyalist Batı bütünsaltana ve kudre ile ayaktadır. Ba medeniye ,liberalizm ve fe h devrinin al n çağınıyaşamaktadır. Bu saltanat ve kudret dünyanimetlerinin paylaşılması üzerinde tutunur. Afrikave Asya milletlerinin pek çoğu doğrudan doğruyasömürgedirler. Bir kısmı, Osmanlı İmparatorluğugibi, yarı sömürgedirler. Büyük devletlerden her birican çekişen bizim imparatorluğun mirasçısıdır.İçerdeki Hristiyanlar bağımsızlık bekler.Her azınlığın ve her büyük devlet dış bakanlığı

kasasında Osmanlı Devle nin bölüşülme projeleridurur. Bir şahsın verilmiyen alacağı için yabancıdonanma bu imparatorluğun bir adasını işgaletmeğe kalkar. Bereket biraz arkada 1313 YunanHarbi zaferi, Dumeke ve daha arkada Pilevne vehele bizim batmamız, dağılmamız İngiltere'nin işinegelmez, avuntusu vardır.Bu hava içinde zayı ar ya kadere teslimolmuşlardır, ya ar k umursamaz hâle gelmişlerdir.Ruhları bu türlü olmıyanlar, enerji ve gurur sahipleride bir çare arayışı mis ği içindedirler. Bir şeydoğabileceğe, bir şey olabileceğe benzer. Mercanidadisinin ikinci sını nda idim. Şuurlu bir anlayışlaolmaksızın, ben de ister istemez aynı havayakapılmış m. Beyazıt'taki Acem dediğimizsaha ardan, bunların çoğu Azerbaycanlı Türkler idi,dilini hiç de anlamadığım Namık Kemal'in el yazısı ile''Rüya''sını alıp gece, isli petrol lâmbasının sönük vebulanık ışığı al nda okur, arkada kalan bir şeyin, buşey nedir bilmezdim, bize ulaşmak için aranıpdurduğu vehmine kapılırdım.

Evde bizden gizlenen baş başa konuşmalardanyarın beklemediğimiz bir şey çıkacağını düşünerekuyurdum. Bu, hapistekilerin, ebedî kürekmahkûmlarının her sabah pencereden sızan ışıktanumut almalarına benzer. Hayat yalnız umutsuzolmaz. Fakat bu umut, rüzgârlı açık havada ellekorunan bir fener ışığı gibi, şimdi söneceğe benzer, treye treye yanar, bir müddet bütün alevinigösterir, yine titreyişler içinde çırpınıp durur.Bitmiyen şey de bitmemiş r. Her gün akşamıeder, sabahı buluruz. ''Adam sen de!'' diyenler desayısızdırlar. Düşüncelerin acısından kurtulupsokağı çık nız mı, yürüyenler, bakkaldan erzaklarınıalanlar ve yeni yap racakları evin temelini a ranlarvardır. Bir gerçekten yalana değil, inşallah biryalandan gerçeğe çıkmışsınızdır.Takunyası ile, yalın ayak, resmî ceketi omzunda,cami musluğundan aptest almağa giden komiser,mektepli subay olan ağabeyimi Harbiye Nezare avlusundaki dairesinde, gel bakalım evlât diyemektubunu okumağa çağıran alaylı binbaşı,

padişah su al na dalmasından ürktüğü için Haliç'tebir kızak üstünde paslanıp çürüyen tek denizal teknesi, bir işçiden pek az farklı, gazete bilesökemiyen çarkçı subayı, yağmurda kamarası akanMesudiye zırhlısı, yirmi kuruş mülâzemet maaşlıBab-ı âli memuru, Âl-i Osman saltana nın bu acıklıyıkın sı bazan tabiîleşir, bazan devlet bunlarınüstünde nasıl durur, korkusu yeniden uykularıkaçırır.Bu bir roman, birkaç sayfası esneten, sonra birsayfası merak kaldıran, tekrar uyutan bir romangibi sürer, gider.***Tuha ır, 1908'de hürriyet ordudan gelecek!Böyle bir ayaklanma, daha fazla, kötü iş görensaray adamlarını devirerek, idareyi bir lider-kumandana veren bir ih lâl olmadı idi. Hâlbuki1908'de, İ hat - ve - Terakki'ye giren küçüksubaylar Sultan Hamid'e Kanun-ı Esasi'yi ilâne rerek meşru yet rejimini kurdurmak içinayaklanmışlardı.

O zamanki ordu içinde bu hareket nasıl ve neşartlar içinde doğdu, bunu o devrin genç bir erkân-ıharp subayı ağzından dinlemek istemiş m. En iyihikâyeyi İsmet İnönü'den işiteceğimi biliyordum.İsmet Bey, zamanına ye şenlerin hep berabersöyledikleri üzere, bulunduğu okulların ve kıtalarındaima bir yıldızı olarak parlamıştır.1906'dayız. İsmet Bey yirmi iki yaşında erkân-ıharp yüzbaşısı olarak, iki yıllık kıta hizme görmeküzere, Edirne'ye gönderilmiş . Kendisini sekizincitopçu alayının üçüncü bölüğüne tayin e ler. Ovakit topçu fırkası teşkilâtı vardı. Yedinci ve sekizincialaylar yan yana kışla ordugâhının bir kısmınıtutmaktadırlar. Bu alaylar ''seri ateşli'' topları yenialmışlardır. Yedinci alay hemen tamamiyle mektepliyüzbaşı ve mülâzımların elinde. İnönü'yü dinliyelim:\"Sekizinci topçu alayı kadrosunun büyük kısmıalaylı idi. Kışlada ya yordum. Vak mizin çoğuyedinci alayın mektepli subayları ile geçiyor.Bizimkilerden başka alayların birçok topları eski

sistem. Onda sekizi alaylı subay ve kumandanlarınelinde. Talim ve terbiye mektepli yüzbaşılarınkabiliyetlerine kalmış r. Asker, umumî olarak dörtyıllık silâh al nda. Ne vakit terhis olunacakları bellideğil. Terhislerin bir gecikme sebebi de, birikmişmaaşların ödenmesindeki zorluktur. Bu senelerdeayaklanma ile terhis olunmak hemen hemen kaideidi. Ayaklanma şöyle olurdu: Askerler kendiaralarında gizlice konuşurlar, karar verirler veansızın, subaylarını içlerine almayarak ve talimeçıkmayarak, padişaha müracaat ederler. Subaylarınasker üzerindeki nüfuzları ahlâk ve bilgikuvvetlerinden gelir. Bu nüfuz da, terhisayaklanmalarında bu subaylara ancak fenamuamele görmemek im yazını verir. Bölüklerdebile a ş talimleri hiç yapılmazdı. Bin dokuz yüzal da seri ateşli topların kabul edilmesi üzerine 7nci alayda ilk defa ve bir defa a ş yapılmış .Edirne'ye gi ğim vakit bütün mektepli subaylar bua ş talimlerinin zevki ve heyecanı içinde idiler.Yedinci topçu alayı kadrosunun hemen tamamiylemektepli subay oluşu da, bu a ş talimlerininyapılmasındaki mecburiye en ileri gelmiş . Bu en

iyi topçu alayında dahi bölükten yukarı harpvazifeleri talim ve terbiyesi hiç düşünülmezdi. Buih yaç unutulup gitmiş . Bir kıtaya harp talim veterbiyesini verecek olanlar, bölükten yukarıkumanda sahipleridir. Yüzbaşıdan yüksek kumandasahipleri içinde ise, benim bulunduğum topçu rkasında, ehliyetli hiç kimseyi ha rlamıyorum.Almanya'da tahsil gören, okulda hocalık eden,kendileri de bölük kadrosu içinde ye şmiş bulunanim yazlı paşalar ara sıra ordulara gelir, te işler vetatbikat yaparlardı. Bu tatbikatlarda ne manevra şeği kullanılır, ne de kışla dışında yatmak,ter plenmek ve gece geçirmek gibi zarurî şeyleryapılırdı. Düşününüz ki, bu topçu alayı o zamanikinci ordunun en iyi kıtası idi. Piyade ve süvarilerdeböyle alaylar yoktu. Kabiliyetli subaylar adları iletanınır ve sayılırdı. Böylelerinin hususî bir i barlarıvardı. Bütün sını arda yüzbaşıdan yüksekkumanda sahipleri, gece gündüz, alaylarını nasılbesliyecekler, subaylarının maaşlarını nasılverecekler, yalnız bunlarla uğraşırlardı.Kolağasından ordu kumandanına kadar bütünamirlerde maaş tedariki için tedbir almak başlıca

vazife, 'padişaha sadakat' başlıca meziyet idi.''Yanımızdaki kışlaya iki alaylı bir süvari livasıgelmiş . Bu alaylar İstanbul'da kurulmuş, en güzelArap atları ve en yeni teçhizat ile dona lmış .Bütün subayları padişah yaveri idi. Yarısındanfazlası okuyup yazma bilmiyordu. Zannediyorumki, iki süvari alayında biri mektepli biri mektepsiz ikibinbaşı okur yazar ve ders verebilir bir gösterişteidi. Askere ve alaylı subaylara, idealist mekteplimülâzımlar ve yüzbaşılar hem okuyup yazmayı,hem de rakamı ve metreyi öğretmeğe çalışırlardı.Ben bizzat bölükte ilk öğre m hocalığı yapardım.Subaylarıma, ayrıca bugünkü orta öğre min çokdaha zayı nı, klâsik ve büyük bir tahsil olarakvermiye çalışırdım.''Bütün ordunun esvap, ayakkabı gibiih yaçlarını temin etmek 'muazzam' mesele idi.Edirne işte bu şartlar içinde bir büyük askerîordugâh . İki piyade rkası, bir topçu rkası ve birsüvari rkası ile Edirne kalesinin büyük kuvvetlerinibarındırırdı. Ordunun sefer ih yacı, ordunun

seferde kullanılması veya seferberliği gibi meseleriçin hiçbir fiilî hazırlık yoktu. Erkân-ı Harbiyenin bitiptükenmez ve hiçbir tecrübeye dayanmıyan nazarîraporları ile oyalanıp giderdik.''Genç mektepli subaylar için bir ter usulü deyoktu. Kimin, ne vakit, ne sebeple ter edeceğibilinmezdi. Üç dört senede yüzbaşı ve binbaşıolmuşların yanında, on senelik mülâzımlara ve onbeş senelik yüzbaşılara çok tesadüf edilirdi.''Genç mektepli subay, nihayet yüzbaşı kadrosutopluluğuna kadar göze çarpardı. Daha yukarıkademelere çıkmış olanlar, içinde bulunduklarıkadronun seviyesine ister istemez uyarak, zamanile, kültürlerini büyük ölçüde kaybetmişlerdi.Sekizinci topçu alayının bir kumandanı vardı ki,mektepli olduğu hâlde, eğer diploması olmasa,koyup yazma bilmiyen bir alaylıdan ayırmanızaih mal yoktu. Hâlbuki bir orduyu seferehazırlıyacak olanlar alay kumandanları ve dahabüyük kumandanlardır. Bu şartlar içinde ordununsefer terbiyesini ve sefer hazırlığını yapacak

unsurları hemen hemen yok gibi idi. Büyükkumanda makamında olanların vücut takatları daçalışmalarına elverişli değildi. Kıtalarını talim veterbiye etmek, sefer için ye ş rmek değil, sadeceyardımcı talimler ve umumî disiplin için çalışıpdidinebilen amirler, hâlde ve geçmişte, sayılır veanılırdı. Bizim topçu rkamızın kumandanı FerikŞevket Paşa merhum Almanya'da tahsil etmiş, ozamanki kadroya göre genç denebilecek bir generalidi. İyi binici ve at meraklısı idi. Bütün rkanınbinicilik terbiyesine bizzat örnek olur ve yaz kış hergün herkesi ata bindirmeğe çalışırdı. Bu bile ozaman için büyük bir faaliye . Silâh kullanılması,tabiye terbiyesi gibi konular, büyük amirlerinbilmedikleri şeylerdi. Sadece gelip geçmiş birkaçisim ha ra gelirdi. Ordu bu varlığı ile bir seferordusu vası arından mahrumdu. Son on yıl içindeye şen genç subaylar kıtalarının da, amirlerinin debütün zaaflarını biliyorlardı.''Üçü dördü bir araya gelince bu zaa arı elealarak çekiş rmek başlıca zevkleri idi. Bütünmemleket ölçüsünde çöküntü kaygısı, hepsinin

başlıca şikâyet ve ıstırap konusu idi.''Her ay başı tayın bedelini almak subaylar içingüç bir mesele olarak kalmış . Yüzbaşı aylığı 380kuruştu ve senede al , nihayet sekiz ay alınabilirdi.Bunun da al aylığı para olarak ele geçer, üstükırdırılırdı. Ayrıca üç nefer tayını zamları da vardı.Ay başında müteahhide kırdırırdık. Kırma bedelininpiyasası belli idi. Müteahhitler her ay bu piyasayıyeniden tesbit ederlerdi. Müteahhidin yazıhanesi,ay başlarında, kendisi ile pazarlığa gelen subaylarladolardı. Yüzbaşı olarak benim tayınım al mecidiyetutardı.''Fakat ordunun bir kısım erkânı, büyükkumandanlar, il maslılar ve gözdeler maaşlarını heray alırlar, tayın bedellerini de ya tam olarak yarüçhanlı yatla ele geçirirlerdi. Genç mekteplisubaylar değer ve bilgiyi kendilerinde, aczi vecehaleti büyüklerinde görürler, üstelik maaşlarını vetayınlarını da onlardan en az yüzde kırk eksikalırlardı. Ordunun genç ve salâhiyetsiz unsurları ilecahil ve im yazlı erkânı arasındaki manevî uçurum

doldurulmaz bir hâlde idi. Ar k hiç kimseha yelerden korkmaz olmuştu. Bütün kıymetlisubaylar, padişahın sadık kadrosunu kendilerine vememlekete zararlı buluyorlardı. Bundan başkaerkân-ı harp tahsili görmüş olanlara, amelî hiçbirtecrübeleri olmayan, zaten kıtalarla kanunca ilgileride bulunmayan kimseler gibi bakarlardı. İşte buşartlar içinde Edirne subaylar kadrosuna girmiş,yedinci ve sekizinci alayların müşterek hayatlarınaka lmış m. Manevî huzurunu kaybeden yaşlı birmektepliler kadrosu içinde, nisbeten çok genç vetecrübesiz, erkân-ı harp mesleğinin im yazı olarakda çok erken yüzbaşı olmuş bir subay olduğumdan,vaziyetim pek nazik idi.''Genç erkân-ı harp yüzbaşısı İsmet Bey için de enönemli mesele, bölük subaylığı yapmak, kültür veinsan vası arı bakımından i bar temin etmek .Onun gayretleri ile bütün topçu rkasında yeni birtalim terbiye anlayışı yayıldı. Genç subayların ısrarıile bütün topçu rkasına İsmet Bey'i tabiyeöğretmeni seç ler. Konferanslar verir, meselelerhalle rirdi. İsmet Bey 1907'de ar k genç,

tecrübesiz ve kıskanılan bir erkân-ı harp yüzbaşısıdeğil, arkadaşlarının bütün işlerini ve dertlerinibilen, ilerlemelerine yardım eden, faydalı birkimsedir.''Gece gündüz kışlada kaldığımızdan ordudışındaki sivil hayat ile temasımız pek azdı. Bununlaberaber genç memurlarla, mülkiye mektebimezunları ile, her meslekte ve her yaştavatanseverlerle nadir de olsa buluşurduk. Umumîçöküntünün ıs rabı 'sârî ve müstevli' bir hâlde idi.Genç mülkiyeliler bizimle aynı kaygılarıpaylaşıyorlardı. 1907 nihaye ne doğru memleketendişesi yeni bir is kame e belirmeğe başlamış :Bu is kamet, kurtuluş ih yacı idi. Çare de Kanun-ıEsasi'nin tatbik edilmesi idi. Bunlar, gizli gizli, fakather yerde, her toplantıda konuşuluyordu. Bu sıradaüçüncü ordu bölgesinde yabancı müfe şlerleberaber Hüseyin Hilmi Paşa hususî bir idarekurmuştu. Makedonya'da ve bütün Ba Rumeli'deBulgar, Yunan ve Sırp çeteleri, orduyu geceligündüzlü daimî bir jandarma takip vazifesi ileuğraş rıyordu. Memleke n bu kısmında aynı

dertler ve ıs raplar, süratle, bir siyasî toplanış vetoparlanış niteliğini alıyordu. Nihayet aynı ih yacıEdirne'de de duyduk.''***Mustafa Kemal Şam'a 5 Şubat 1905'te tayinedilmiş . Hemen gitmeli idi. Deniz yolu ile Beyrut'avarınca arkadaşları ile buluştu. Beyrut, İstanbulgibi, İzmir ve Selânik gibi, Hris yan ve yabancılıolduğu için yaşanabilecek dört Osmanlı şehrindenbiri idi. Tanzimat'tan beri Hris yanlar şeriatçı idarebaskısından kurtulduklarından tam ba kâri ömürsürüyorlardı.Şam'da otuzuncu süvari alayına verilenMustafa Kemal görevinde ve hizmetlerinde raha .Daima güzel giyindiği üniforması içinde gururlu veşere i idi. Askerine örnek bir eği m veriyordu.Ancak Şam taassubun hükmü al ndaki bütün Şarkşehirleri gibi, bir hayat zindanıdır. İnsan işindençıkınca, birkaç kişi ile buluşup içmekten başka birşey yapamaz. Mustafa Kemal de askerliğinikıtasında bırakıp evine doğru yola çıkınca, akşam

ezanı ile beraber sönen, tünenmiş kümesler hüznübağlayan şehir, ışıksız, sessiz, gurbe n bütünacılarını duyuran bir hapise dönmüştür. Bu ölütoplumu dürtmek, sarsmak, parçalamak, evleriboşaltmak, sokakları şarkılar, gülüşler ve şenlikleriçine boğmak ister. Kalebent toplumunzindanından omuzları üstüne çöken baskıdansilinmek ister.Bir akşam yine evine dönüyordu. Bir sokaktangeçerken kulağına mızıka sesi geldi. Ses gelen tarafadoğru yürüdü. Bu, pencereleri kâğıtla kapanmış birkahve idi. Kapısını ha fçe araladı. Hicazdemiryolunda çalışan İtalyan işçileri, karıları vekızları ile mandolin çalıyorlar, türkü söylüyorlar,şarap içiyorlar ve oynuyorlardı. Hepsi işçi kılığındaidiler. Derin bir iç çekişi ile bak . Hayat, bu kâğıtlaörtülü pencerelerin arkasında, lâmba isi ve tütündumanı arasından güç seçilen bu insanlarınneşesinde idi. Hemen girip içlerine ka lacak ama,bir esvabına bir kalabalığa bak , yapamadı, ertesigünü bir işçi esvabı sa n alarak ara sıra bu kahveyegelmeyi, onların eğlence ve şarkılarından

canlanmayı âdet etti.Mustafa Kemal'e göre de her şey hürriyetekavuşmaya bağlı idi. Askerlik görevini yapmaklaberaber bir yandan da siyasî çalışmalara vetelkinlere başlamıştır.Bir gün üç subay Hamidiye çarşısına gitmişlerdi.İçine ancak iki üç kişi sığabilecek bir dükkânınönüne geldiler. Üç subaydan biri Mustafa Kemal,biri de Havran hareketlerini idare eden komutan...Mustafa Kemal arkadaşının ayağında çizmepantolonu, fakat al nda çizme değil de adî pabuçgörür. Kıyafet, düzen ve temizliğinde pek zdir.Bunun sebebini sorar. Arkadaşı:- Başka pantolonum kalmadı, der.Bu, çalmıyan subaydır.Dükkânın içinden nalınlı bir adam, kendilerinikepengin önüne koyduğu iskemlelerde birazoturmağa davet e . Türkçe konuşuyordu.Mustafa Kemal merak edip dükkâna girince

masanın üstünde Fransızca sosyoloji, felsefe ve pkitapları görür. Biraz sonra anlaşılır ki tüccar pokulunda hürriyetçilik telkinleri yap ğı için Şam'asürülmüştür.Bir gece Mustafa Kemal üç arkadaşı ile butüccarın (Cumhuriyet Millet Meclislerinde uzunmüddet bulunan Çorum Milletvekili MustafaCantekin) evine giderler. Şam'ın çıkmaz karanlık birsokağı. Tüccar konuşma arasında:- İhtilâl yapmalı... İnkılâp yapmalı... diyordu.Biraz sonra daha da açılmış: ''Ben tıbbiyenin sonsını nda bu ülkü peşinde olduğum için hapisteya m, buraya sürüldüm. Çok değerliarkadaşlarımız vardır. İnkılâp yapmalıyız.''Hepsi inkılâp uğruna ölmekten söz ederkenMustafa Kemal:- Mesele ölmekte değil, ölmeden idealimizigerçekleştirmektedir, diyordu.

Cemiye n bir kolu Beyrut'ta açılmış .Arkadaşlar her gi kleri yerde cemiye n gelişmesinisağlıyacaklardı. En fazla önem verdiği Makedonyaidi.***Şam Mustafa Kemal'in askerlik haya üzerindede etkili olmuştur. Görevi süvari alayında eği mleuğraşmak . Komutan ''alaylı'' denen, okulgörmemiş subaylıktan ye şme idi. Mesleğine pekdüşkün olduğu için Mustafa Kemal kendini iyicegörevine verdi. Kıtasının eği minde kazandığıbaşarı ile Şam'da bulunan küçük büyük rütbeliaskerler arasında tanındı.Havran, Suriye vilâye nin bir sancağı idi. Busancaktaki Dürzîler sık sık devlete karşıayaklanırlardı. Yüzbaşı Mustafa Kemal dearkadaşları ile birlikte bas rma hareketlerineka larak ilk ''ateş va izini'' geçirmiş olacak . Onuniçin amaç ''çalışmak'', ''başarmak'' . Hâlbuki buayaklanmalar birtakım kimseler için soygun rsa sayılıyordu. Yüzbaşı Mustafa Kemal anlamış ki

Havran'da sık sık mesele çıkmasını is yenler vehazırlıyanlar bu vurgunculardır. Bir gün oraya genekuvvet gönderileceğini haber aldı. İki odalı basit birevde oturan Mustafa Kemal'e arkadaşı gelerek:- Haberin var mı? Gitmek üzere... demişti.- Kim, nereye?- Bizim staj yaptığımız alay Havran'a...Yüzbaşı Mustafa Kemal a na bindi, önce stajyap ğı 30 uncu süvari alayı komutanının yanınagitti:- Alayım emir aldığı için Havran'a gidecekmiş. Bualayda ben bir bölük komutanıyım. Ben de berabergitmeli değil miyim? diye sordu.- Siz staj yapıyorsunuz. Bölüğünüzün asılkomutanı başkasıdır. Hem siz kurmaysınız. Böyleişlere gelemezsiniz. Onun için rahat kalırsınız, diyedüşündüm. Maaşınızı gene alacaksınız.

Mustafa Kemal ordu müşürüne (1) giderek alaykomutanını şikâyet etmek istedi. Müşür bir subayınkendine kadar gelişindeki küstahlığa şaşarak yanınabile uğratmadı.Mustafa Kemal:- Ben giderim, dedi.Ve alayına katılmıya gitti.Kıtalar o akşam Şemskin'de çadırlı ordugâhason neferine kadar yerleş . Yalnız Mustafa Kemalve yanına aldığı stajyer arkadaşı açıkta kaldılar,nihayet bir nefer çadırında yer bulabildiler.Havran'da görev yapacak olanlardan tecrübeli birsubay kendisine dedi ki:- Görüyorsunuz, size komutanlık vermiyecekler.Bunun sebebi vardır. Ben özel bir görevle geldim.Eğer kimseye söylemiyeceğinize dair namus sözüverirseniz, bizimle beraber olursunuz.Mustafa Kemal hiç olmazsa neler olup bi ğini

anlamak için adama söz verir. Hemen ertesi günüanlıyor ki Havran birtakım bölgelere ayrılarak herbölgeye bir kuvvet sokulmuştur ve bu kuvve nyapacağı halkı soymaktır.Havran halkı bir veya iki gümüş mecidiye, birveya birkaç al n lira vererek kendilerinikurtarabiliyorlardı. O vakit orda bulunan subaylarikiye ayrıldılar: Soymak için birleşenler! MustafaKemal ikincilerin başında idi.Mustafa Kemal Çerkezlerin oturduğuKunay ra'nın yanındaki ordugâhta idi. Bir gün şuhaber geldi: Asiler ordugâhı basacaklar ve herkesiöldürecekler. Doğru mu idi, yoksa ora halkınısoymak için bahane mi idi? Mustafa Kemal hemenkarar verdi. Yanına bir arkadaşı ile bir de emir neferialarak, ba ya doğru yola çık . Bir ara bir tepeyegeldiler. Atlardan indiler. Mustafa Kemal tepeninüstünden durumu gözden geçirdi. Gece vak baskın yapabilecek bir topluluk gördü. Tam o sıradakarşıdakiler de Mustafa Kemal'i seçerek atlıkuvvetleri ile hücuma geç ler. Mustafa Kemal

soğukkanlılığını bozmıyarak arkadaşına:- Atına bin, arkamdan gel, dedi.Hücum edenleri şaşır cı zikzaklar yaparak dörtnala ordugâha döndüler.Mustafa Kemal düşmanın durumu neolduğunu anla . Ar k onun sözünü dinliyorlardı.Söylediklerine göre tedbir aldılar. Baskın olmadı.Bir gün Kunay ra doğusunda bir köye gi .Çerkezler onu ve yanındakileri soygunculardansanarak iyi karşılamadılar. Bir müddet sonraanladılar ki bunlar dertlerini dinlemeye, kendilerineiyilik etmeğe gelmişler. Hemen açıldılar. Köy ilerigelenlerinden biri dedi ki:- Siz ne derseniz yaparız. Fakat bizi ezendevletin istediğini yapmayız.Bir gün de bu köye hücum eden bir kolağası ilekuvvetlerini köylüler kuşatmışlar, öldürmek üzereidiler. Mustafa Kemal biraz arkada idi. Tam

vak nde ye ş . Köylüler etra nı alıp kolağasını onabağışladılar.Kıta başındakiler yine hayli para vurmuşlardı.Ona da bir pay vermek is yorlardı. Onun için ise yaşere e gelecek zamanlara doğru gitmek, yahut oyaşta lekelenmek vardı. Menfaat karşısındaküçülenlerden, büyük ye şmez. Doyum payı alıpalmamaktan kararsız bir arkadaşına sordu:- Bugünün adamı mı olmak is yorsun, yoksayarının mı?- Elbette yarının.- Öyle ise elbette pay alamazsın.Gene bir gün kendiliğinden ya şan bir olayüzerine zafer havadisi uydurmak is yen jandarmakomutanına:- Fakat onları biz püskürtmedik, kendilerigittiler, demesi üzerine jandarma komutanı:

- Sen henüz cahilsin. Padişahımızıanlamamışsın, dedi.- Ben cahil olabilirim ama, padişahımız cahilolmamalıdır, sizlerin de ne olduklarınızı bilmelidir,demişti.***Şam'da dilediği ortamı bulabilmesine imkânyoktu. Bir çaresini bulup Selânik'e gitmeli idi.Şam'da süvari stajını bi rmiş, Yafa'da piyadestajına gidecekti. Ortada kumandanın oğlu arkadaşıolduğu için, onun yardımı ile bir izin tezkeresikopardı. Ancak bu tezkere ile İzmir'den öteyegeçilemezdi. Fakat O Selânik'e gitmekte kararlı idi.Orada görevli arkadaşlarına birer mektup dayazmış . Biri merkez komutanı yardımcısı, biri detopçu müfettişinin tanıdığı idi.Mustafa Kemal Yafa'dan gizlice Mısır'a gi veorada pek az kalarak vapurla Pire'ye geldi. Selânik'egiden Yunan bandıralı bir başka vapura bindi. Birarkadaşı kendisini karşılamaya geldi. Gümrük ve

polis kordonundan kolaylıkla geç ler. Doğru evinegi . Anası ansızın oğlunu görünce şaşakaldı. İyidüşünceli bir hanımdı:- Ne cesaretle buraya geldin? Hem nasıl geldin?Padişahımızın emrine karşı koymuş olmaz mısın?diye merakla sordu.- Üzülme anne, benim buraya gelmem lâzımdı.Onun için geldim. Padişahımızın ne olduğunu dapek şimdi değil ama, yakında görürsün.Birkaç gün evde saklandı, gizlice topçu müfe şiŞükrü Paşa'nın evine gi , biraz güçlükle karşısınaçık , durumu anla . Ona Şam'dan mektup dayazmıştı:- Ben bir şey yapamam. Ancak seninyap klarına ses çıkarmam, senden yalnız bir ricamvar: Beni yakma!O gece sabaha kadar uyuyamadı. Sabaha karşıkararını verdi.

Kendisine Manas r idadisine gitmeyi öğütveren Subay Hasan Bey şimdi kurmay albaydı.Üniformasını giyip onu görmek üzere 3 üncü ordumerkezine giderek orada yakından tanıdığı bukurmay albayın gelmesini bekledi. Geldiğinigörünce önüne geçerek:- Beni tanımadınız mı? diye sordu.- Tanıyamadım çocuğum.Mustafa Kemal kendini tanıttı:- Ben Selânik rüş yesinde iken mümeyyizliğegelmiş niz. İstanbul'a gidecekken beni Manas ridadisine gönderdiniz.Albay hatırasını topladı ve tanıdı.Daireye girdiler. Mustafa her şeyi olduğu gibianlattı. Albay:- Sen her şeyi yıkıp buraya gelmişsin. Ben neyapabilirim, senin için? dedi.

- Ben mille me daha fazla faydalı olabilmek içinher şeyi göze aldım. Bana yardım etmezsenizhayatım da mesleğim de tehlikeye girer, dedi.Hasan Bey, Mustafa Kemal'e yardım elini uza .Memleke e devrim olmasını is yen, bu uğurdaçalışanları destekliyen bir vatanseverdi. Selânik'tedört ''tebdili hava'' raporu almış r. ''Vatan veHürriyet'' cemiye ni o günlerde kurdu. Bu kuruluştoplan sında bulunan arkadaşlarından biri diyor ki:''Görüşmeyi Mustafa Kemal aç . Memleke numumî durumunu, Rumeli'nin içinde bulunduğuşartları, saray idaresini anla . 'Hürriyet olmıyanyerde ölüm ve batmak vardır, tarih bizçocuklarından görev beklemektedir. Despotluklasavaşacağız, buraya da onun için geldim, sizden defedakârlık bekliyorum,' dedi.\"Sonra masaya konan tabancayı birer bireröperek onun üzerine yemin ettiler.Bu sırada İstanbul'dan Şam'da beşinci orduyabir emir geldi. Mustafa Kemal'in nerede olduğusoruluyordu. Komutanın oğlu Yafa'daki

arkadaşlarına mektup yolladı, Yafa'da olduğunubildireceklerdi. Tutulması için Selânik'e de emirverilmiş . 3 üncü ordu sağlık bürosu raporutanımak istemiyordu. Raporu veren de, ben hangiordudan olduğunu bilmiyorum, diyordu.Yafa'dan İstanbul'a giden habere göre MustafaKemal Mısır sınırında Bi'russuba'da kıtasınınbaşında idi. Soruşturma için giden subay da aynıbilgiyi verdi. Mustafa Kemal gene gizlice 15Temmuz 1906'da Yafa'ya döndü ve her şeyunutuldu.***Ar k Selânik'te İ hat - ve - Terakki Cemiye dekurulmuştu. İçinde Talât (sonradan par lideri,İçişleri Bakanı ve Başbakan), Mithat Şükrü(sonradan milletvekili ve par umum kâ bi) vardı.Talât Edirne postahanesinde memur iken Selânik'esürülmüştü.Mustafa Kemal'in ''Vatan ve Hürriyet''cemiye ndeki arkadaşları da İ hat - ve - Terakki

Cemiye ne geçmekte idiler. Toplan lardaaskerlerden Enver (sonradan Harbiye Nazırı veBirinci Dünya Savaşında başkomutan) ilk hazırbulunanlardandı. Cemiye n Paris'teki merkezi ileSelânik'tekiler arasında anlaşmazlıklar vardı.Paris'te yetkili bir temsilci bekleniyordu.Herkes bir asker ayaklanması ile Kanun-ı Esasi'yiyürürlüğe koydurmak davasında oydaştı:- Pekiy ya sonra?Bu soru üzerine duran bile yoktu.- Sonrası kolay, der, geçerlerdi.Hareket lidersizdi. Osmanlı İmparatorluğununiçinde bulunduğu şartlara göre, saray idaresiyıkıldıktan sonra, neler yapılacağı üzerine programdeğil, görüşme bile yoktu.Mustafa Kemal Şam'da staja gitmezden önceBeyrut'taki toplan larda bile arkadaşları ilekonuşmasında:

- Asıl mesele yıkılmak üzere bulunanimparatorluktan bir Türk devleti çıkmaktır, diyordu.Stajını tamamladıktan sonra 25 Haziran1907'de kolağası rütbesine yükselip 5 inci ordukurmay dairesinde çalışan Mustafa Kemal 27 Eylül1907'de üçüncü orduya tayin edilmiş r. Hemenharekete geçerek Selânik'te kalması içinarkadaşlarından çalışmalarını istedi. Ordu merkeziManas r'da idi. Kendisini oraya yollamak istediler.Selânik'te daha yüksek makam olmak üzere''müşürlük'' ve onun Kurmay Heye vardı. MustafaKemal ordu müşürünü gördü ve o günlerde bir''örnek alay''ı te iş edenler arasında bulundu.Kendisinin müşürlük Kurmay Heye nde değerli birsubay olacağını anlıyarak Selânik'te alıkoydular.Ayrıca Selânik -Üsküp demiryolu müfe şliğiniverdiler ki devrime yakın zamanlarda Üsküp veSelânik gibi en hareketli merkezler arasında gidipgelmek çok işine yaramıştır.''Vatan ve Hürriyet'' İ hat - ve - Terakki ilekaynaşarak 27 Eylül 1907'de, iki cemiyet

birleşmiş . Mustafa Kemal bir şeyden kaygılı idi.Meşru yet rejimi kurulduktan sonra neyapılacak ? Ona göre gizli cemiyet ve siyasî par haline gelmeli ve ik darı ele almalı idi. Şimdidenhazırlıklı ve programlı olmalı idi. Olmazsa ikincimeşrutiyet de, ona göre, birincisi gibi iflâs edecekti.Mustafa Kemal acı ve sert tenkitçi olduğu kadaraçık konuşucu idi. Daha o zaman, 1907'dearkadaşlarına şu krini söylemekten çekinmemiş r:Köhneleşen ve hayatlılığını kaybeden Osmanlıİmparatorluğu gövdesi üzerine devlet oturtulamaz.Ancak Türk çoğunluğu toprağı üzerine oturtulabilir.Büyük devletlere bir likidasyon yap rmaktansa,ih lâl idaresi bunu kendi yapmalıdır. Meşru yethürriyetleri gerçekleşince bütün milliyet davalarıortaya çıkacak . Avrupa Türkiyesinde Bulgaristan,Sırbistan, Yunanistan, Karadağ ve Selânik'e inmekis yen Avusturya - Macaristan imparatorluğu ileçevrilmiş k. Sırp, Yunan ve Bulgar azınlıkları bizimtopraklarda idi. Hepsi birer parça kopararakanavatan saydıkları topraklara ka lmakis yeceklerdi. Tek devlete bağlı olanlar Türklerdi.

Onlar da yoksul ve zayıf idiler. Araplara da ayrılma kri aşılanmış . İmparatorluğun paylaşılmasınaçoktan karar verilmişti. Yalnız biz Türkler ezilecektik.İmparatorluğun yıkın ları al nda biz kalacak k.Hris yanlar ayrılacaklar, Türkler ve Araplar ayrı ayrıdevletlerin sömürgeleri olacaklardı. Millî birsınırlanma gerek . Avrupa yakasında Ba ve DoğuTrakya bizde kalmalı idi. Edirne vilâye nin kuzeysınırları genişlemeli, Arnavutluk bağımsız olmalı,Avusturya - Macaristan, Sırbistan, Bulgaristan veYunanistan İstanbul'da bir konferansa çağrılmalıidi. Dava milliyet prensiplerine göre çözülmeli,Anadolu kıyılarına yakın adalar bizim olmalı,yabancılara kalan Avrupa Türkiyesi toprakları ilebize kalanlar arasında nüfus değişimi yapılmalı,Anadolu güneyinde ise Hatay, Halep ve Musulbizde kalmak üzere gerisi Araplara bırakılmalı idi.İ hat - ve - Terakki ise tam bir kayıtsızlıkiçindedir. İleriyi gören yok. Hiç kimse toprakfedakârlığı istemez. Mustafa Kemal gibi düşünmek''vatan hainliği''dir.

Mustafa Kemal ar k İ hat - ve - Terakkitoplan larına ka lmaktadır. Akşamları sonradanHürriyet adı konan meydandaki gazinolardaarkadaşları ile içer ve konuşur. Başlıca tar şmakonusu ''meşru yet sonrası''dır. Genç subaylarınçoğu da bu gazinolara geldiği için Mustafa Kemalbüyük bir çaba içindedir. Gi kleri belli başlıgazinoların adları Olimpos Palas, Kristal veYonyo'dur.Bir gün İ hat - ve - Terakki'nin bir gizlitoplan sında kirlerini açıkça ortaya koymak rsa nı buldu. Merkez çoğunluğu onun butenkitlerini bir ayrılık gibi sayarak kendisinitoplan lara ar k pek çağırmaz olmuşlardır.Mustafa Kemal'i ''umumî rehber''lik görevi ileÜsküp merkezine verdiler. İçlerinden MustafaKemal'in pek ileri gi ğini söyliyenler ve bunu onaişittirenler olmuştu.Ordudan, sarayı zorlayıcı hareketlerdekullanmak için birkaç kişi seçmek lâzımdı. Bunlarilerde hürriyet kahramanlığı şöhre kazanacaklardı.

En çok işlerine gelen Enver'di. İdealist, cesaretli, toyve kibirli bir subaydı. Mustafa Kemal durumukavramıştı.Bir akşam Olimpos'ta toplanmışlardı. AralarındaFethi (Okyar) ve Ali Fuad (Cebesoy) da vardır. Konudöndü dolaştı, İran olaylarına geldi. İran'da hürriyetsavaşına a lanlar büyük başarı kazanmışlar,Muza eriddin Şah parlâmentoyu açmak zorundakalmış . Venizelos da Girit'te adayı Yunanistan'akatmak için savaşta idi.Ali Fethi:- Bizde neden böyle adamlar çıkmaz? diye öfkelibir çıkış yap . Masada bir susma. Mustafa Kemalderin bir düşünceye dalmış . Biri neden sonra onadöndü:- Ben senin ne düşündüğünü biliyorum: Nedenben çıkmayayım, diyorsun.Mustafa Kemal birden atıldı:

- Evet böyle düşünüyorum. Neden bir MustafaKemal çıkmamalı?Pek de ciddî idi. Yüksek sesle söylemiş . Birazsonra, belki de çekinerek, masada bulunanlardançoğu ayrılıp gittiler.- Evet neden bir Ali Fethi, bir Mustafa Kemalçıkmaz?Fethi:- Biraz da Yonyo'ya gidelim, dedi.Maksadı bahsi değiş rmek . Konu orada daaynı... Fethi:- Çok iyi söylüyorsun ama, bir parça daeğlenerek... Politikayı bıraksak... diyordu.Mustafa Kemal durmadan konuşmak istiyordu:- Hem ih lâlden söz ederiz, hem İstanbulbaskısı al nda korkuyoruz. Sonra da İran'daki,

Girit'teki hareketlere imreniyoruz. Ben başolabilirim, diye biri ortaya çıkınca herkes susuyor.Yok öyle şey. Hemen toplanmalı, karar vermeliyiz.Hikâyenin al nı Cebesoy'dan dinlemiş m:Fethi, Yonyo'dan bir kadınlı danslı bir yere gitmeğiteklif eder. Üçü de gitmişler. Fethi zevkinedalmıştır. Mustafa Kemal, Ali Fuad'ı gene bırakmaz:- Niçin çıkmamalı?Bu millet Yunanlılardan da mı cansızdır,İranlılardan da mı düşüktür? Gidereksabahlamışlardır. Ortalık ağarmak üzere. Erkendengörevleri başında bulunacaklar.Fethi kendi evine döner. Ali Fuad'ın eviuzakçadır. Mustafa Kemal:- Sen bize gel. Anam bir şeyler hazırlamış r.Kahval eder, yıkanıp raş olur, daireye gideriz,der.Anası pek sevdiği oğlunu bekliyerek sanki hiç

uyumamıştır. Vurulur vurulmaz kapıyı açar:- Bu kadar geç kaldığına göre iyieğlenmişsinizdir... Oh... Oh... Ne iyi ettiniz, der.Ali Fuad:- Aman teyze sormayın. Fethi Bey'leberaberdik.- Fethi ile mi? Akıllı çocuktur o...- Oğlun birahanede bir bahis tu urdu, bir türlüarkası gelmez, Fethi haydi gidelim de eğlenelim,dedi.- Ya... Fethi öyledir, akıllıdır.- Gi k ama, oğlunun bahsinden kurtulursankurtul, gene konuştuk, durduk.- Fethi ne yaptı?- O eğlenecek bir şey buldu...

- Dedim ya... Akıllıdır Fethi...Daima sofrasının başı idi. Kendine alabildiğinegüvendiği ve büyük sergüzeştler için bir ruh hazırlığıiçinde bulunduğu görülür hâlde idi. Bir akşamsofrasındaki arkadaşlarına makam dağı rkenNuri'ye (Conker):- Seni de başvekil yapacağım, der.- O birader, beni başvekil yapmak için sen neolacaksın?- Bir adamı başvekil yapabilecek adam!Bu krayı cumhurbaşkanlığı devrinde NuriConker bir iki defa anlatmıştı.Mustafa Kemal için içki, kadın, buluşma,eğlence, hepsi kafasından gönlünden bir türlükopup ayrılmıyan büyük kaygının ve bir şeyyapmak, bir şey yapabilecek otoriteyi avucu içinealmak hırsının gölgesi altında idi.

Onu dinlemiyecekler ve lider deyapmıyacaklardı.1908 - 1914MeşrutiyetHürriyet için ayaklanma ar k önlenemiyecekolgunlukta idi. Mustafa Kemal'in kaygısı ondansonrası içindi. Hâlâ bir kuvvetli teşkilât ve birprogram ve ih lâli temsil edecek bir lider de yoktu.Serez'deki bir hürriyetçiyi İstanbul'a habervermişlerdi. Soruşturma yapmak üzere yollananYarbay Nazım, Enver'in eniştesi idi. Öldürmeyekarar verdiler. İlk vurulan odur. 7 Temmuz 1908'dedağa çıkan Niyazi ve arkadaşlarını yakalamak içinİstanbul'dan gelen Şemsi Paşa Manas rtelgra anesinden çık ğı sırada Teğmen A ftara ndan öldürülmüştür. Kavaklı Fevzi (Çakmak)da Şemsi Paşa ile birlikte idi. Tuha ır ki aynı Fevzi,paşa olarak, saray hesabına Mustafa Kemal'i tutupİstanbul'a götürmek için Kuvay-ı Milliye'nin ilkzamanlarında Anadolu'ya gelecek ve General KâzımKarabekir'in yardımını istiyecektir.

Niyazi'den sonra Kolağası Eyüp Sabri, YüzbaşıBekir ve daha bazı subaylar birlikleri ile ayaklanmıyaka lmışlardı. En sonra dağa çıkan Enver'dir. Fakatilk hürriyet türkülerinde de yalnız Niyazi veEnver'in, ara sıra da Fethi'nin adı geçer. Bilinenşartlar içinde en sonu Kanun-ı Esasi yenidenyürürlüğe konmuş, meşrutiyet ilân edilmiştir.Meşru yet ilân olunduktan sonra MustafaKemal'in bütün korkuları çık . İ hat - ve - Terakkiorduya dayanan bir gizli komite niteliğinde kalıp,devlet idaresini Sait ve Kâmil paşalar gibi eskiOsmanlı ih yarlarına bırak . Sanki seçimler olup,Millet Meclisi toplanınca her şey hemen yolunagirecek . Aslında ise Adriya k kıyılarından FarsKörfezi'ne doğru bütün imparatorluğun şeriatçıcahil Müslüman halkı halifeye bağlı idi. UyanıkHris yan azınlıkların da imparatorluğu parçalıyarakkendilerinin saydıkları bölgelerle ana vatanlarınaka lmaktan başka düşündükleri yoktu. İ hatçılarfedayileri İstanbul'da ilk muhali eri, polis korurluğual nda, öldürme yolunu tutmuşlardı. Mustafa

Kemal'in düşündüğünün tam aksine, ih lâlcilerhalkı kazanmak için, çoktan kaybe ğimiz Girit'iYunanistan'a vermemek, Bosna-Hersek'iAvusturya-Macaristan İmparatorluğundan gerialmak, Bulgaristan'ın bağımsızlığını tanımamak gibibir irredan zm edebiya tu urmuşlardı. Benokulda iken sokak gösterilerinde Budin(Budapeşte) türküleri bile okuduğumuzuha rlarım. Hürriyet türkülerinden birinin mısraı şuidi: ''Alalım düşmandan eski yerleri!''Ordu poli ka batağı içinde idi. Teğmen yarbayaselâm vermez olmuştu. Talât (sonradan SadrazamTalât Paşa...):- Vallahi ben de şaştım, kaldım, diyordu.Mustafa Kemal:- Orduyu hemen poli kadan çekmelidir. Buyapılmazsa ordu bir kuvvet olmaktan çıkar, diyedireniyordu.Mustafa Kemal'in tenkitleri ser . Enver bir gün


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook