Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Çankaya-Falih Rıfkı ATAY

Çankaya-Falih Rıfkı ATAY

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-18 12:32:45

Description: Çankaya-Falih Rıfkı ATAY

Search

Read the Text Version

Vaşington'da ilk kongre toplandığı vakit,üyelerden birçoğu yatağanlı imiş. Birinci ve İkinciMillet Meclisinde de tabancalı idi.Yaşayış, giyiniş ve tutum bakımından bizİstanbul kıyafetliler İkinci Mecliste yadırganırdık.Henüz potur ve külot bırakılmamış . Kalpaklar,birçoklarına, garip bir dağlılık hâli verirdi.İkinci Meclisin yalnız vatanseverliğinde şüpheyoktu ve birbirine bu kadar aykırı kafa ve mizaçlarıbiraz kaynaştıran yoğurucu hassa da bu idi.***Mustafa Kemal, Rauf Orbay'ın yerine eskiarkadaşı Fethi Bey'i başvekil seçtirmişti.Mustafa Kemal, Ağustostaki toplanışından 20Ekime kadar hemen her gün Meclistedir. Par gruptoplan larına reislik eder. Pek önemli işler olduğuvakit kürsüye çıkar, konuşur ve tartışmalar yapar.Kendisine has bir reisliği vardı. O zamanlar

takrirlerin oya konmadan önce reis tara ndanaçıklama yapılması âde . Mustafa Kemal'inaçıklaması öyle olurdu ki, takririn kabul mü, yoksaret mi edilmesini istediği anlaşılırdı. Bir defa böyletakrirlerden birini oya koydu, beklediğinin aksiçıkınca:- Lü en ellerinizi indirir misiniz? Galiba eyi izahedemedim.. dedi ve yeniden ret kararı istediğinihisse rerek izah e . Büyük devrim devrininbaşlangıcında hiçbir şeyi oluruna ve tesadüfebırakmak niyetinde olmadığı belli idi.Bir defa da Halk Par si tüzüğü konuşulduğuzaman, hoca milletvekillerinden biri kürsüde ağırtenkitlerde bulunuyordu. Tenkitler hiç de hoşagidecek şeyler değildi. Hoca bir aralık:- Bu ''asrî'' kelimesi de ne demek r? deyince,Mustafa Kemal, reislik makamında oturduğunuunutarak, yukarıdan hatibe doğru eğildi:- Adam olmak demek r, hocam, adam olmak...demişti.

Doğrusu bütün devrim programının da hulâsasıbu idi.Yeni ve parasız devlet, yüz binlerce Rumeligöçmeninin yerleş rilmesi gibi pek ağır ve tehlikelibir yük al nda idi. Kapalı bir oturumda yerleş rmeişleri üzerinde görüşmeler yapıldığı sırada, Türk şairiMehmet Emin Bey kürsüye çıkmış . Hicretler vemuhacirlere dair uzun bir mensur şiir okuyağakoyuldu. Amelî tedbirler üstünde durulmasınıis yen milletvekilleri sabırsızlanmakta idiler.Mustafa Kemal, yine hatibe doğru eğilerek:- Sadede geliniz, beyefendi... dedi.Mehmet Emin Bey:- Sadede arkadaşlar gelecek, reis beyefendi...dedi ve kâğıtlarını toplayarak indi idi.Cumhurreisi olduktan sonra, daima elindekikâğıtları okumağa mahkûm oluşu ve Meclistar şmalarına ar k ka lamaması, MustafaKemal'in bir ha p olarak tanınmamasına sebep

olmuştur. Pek hünerli bir kürsü oyuncusu idi.Oyuncu kelimesini en iyi manasına almalısınız.Bazan bir ha p dolgun bir Meclis havası içindekürsüye çıkar. Çoğunluğun kararı âdeta bakışlardaokunur. Bu havayı önce ha etmek, sonradağıtmak, nihayet başka bir yöne aktarmak içinMeclisin ruh hâli ile inceden inceye oynamakzarure vardır. Mustafa Kemal zorlama tak ğinipek az, meydana çıkan meseleler haya önemdeolduğu zaman kullanmış r. Bir gün kürsüyefırlıyarak aşağı yukarı demişti ki:- Alacağımız kararlarda halk temayüllerinielbe e göz önünde tutacağız. Mutlaka butemayüllere karşı hareket etmiyeceğiz. Fakat eğerprensiplerimiz bahis konusu ise, başımızı veririz,prensiplerimizden fedakârlık etmeyiz!Meclisin türlü kaynaşmaları içinde genç hırslarda belirmekte idi. Bakanlar, milletvekilleritara ndan seçildiği için, çabuk parlamak is yengençler koridor avına çıkarlardı. Bunun ilk misalinirahmetli Neca vermiş . Bir iskân vekâle

kurulması için takrir imzala lıyor, bu büyükmeselenin başlı başına bir vekâlet olmaksızınbaşarılamayacağını anlatmaya çalışıyordu. Yenikuruluşun kahramanı olacağı için vekil de şüphesizo seçilecek . Kürsüden yine bütün ateşi ilekonuştuğu sırada, milletvekilleri arasında, elindenhiç eksik etmediği tespihi ile ayakta duran MustafaKemal:- Bütün bunları vekil olmak için söylüyorsun,seni vekil yapmıyacağız, diyordu.Fakat Fethi Bey kabinesinin listesinde ''İskânVekili Mustafa Neca '' ismini görürsünüz. MustafaKemal; kendisi ile doğrudan doğruyahasımlaşılmadıkça, kinci ve inatçı değildi. Bilâkismüstesna bir ye ş rmeci idi. Neca 'yi de sonradanpek sevdi. Öldüğü vakit Mustafa Kemal arkasındanâdeta ''hüngür hüngür'' ağlamış r. Ağlama zaa napek az düştüğünü de ha rlatmalıyım. MustafaKemal, her türlü zaa an ksinen bir kuvvet, zekâve irade adamı idi.Bir yanda muhafazakârlık, bir yanda Mustafa

Kemal'in şahsî otoritesinin artmasını önlemekisteyen Millî Hâkimiyetçilik, bir yanda da ilerihareketçilik akımları ar k iyice belirmektedir.Mustafa Kemal, akşamları sofrasında ileri hareke ve onun uğrunda verilecek bütün savaşlarıhazırlamaktadır. Arkadaşı Fethi Bey'i ve hükûme nsağcı ve geri kirli adamlarını tenkit etmektedir.Sanki bir devlet reisi değil de, bir muhalefet lideriidi. Bir defasında hükûmet aleyhine iyice girişildiğisırada, holden Fethi Bey'in sesi duyuldu:- Çocuklar susunuz, hükûme geliyor... diyetelâşlanması görülecek şeydi.Beklemek, sabırla, fakat hazırlayarak,yoklayarak, ha a sinerek, her vakanın hakkınıvererek beklemek!Bir defa Saracoğlu kürsüde Arap kültürü diyetu urduğu vakit hocalar ayaklanmışlar, ha bidövmek için kürsüye doğru yürümüşlerdi.Saracoğlu, acaba kendimi üzerlerine mi atsam, neyapsam, diye düşündüğü sırada kapıdan Vasıf ve

arkadaşları girerek kürsüye koştular ve bir kavgacephesi kurdular. Böylece hocaların ayaklanışısonuna kadar gitmedi. O akşam Mustafa Kemal,Saracoğlu'na diyordu ki:- Bak çocuk, büyük bir hata e n. Ya senidövselerdi ne olurdu? Yapacağımızı bir müddetdaha geri bırakmaya mecbur kalırdık. Böyle şeylerter p ister. Daha önce bize haber vermelisiniz.Hazırlıklı olmalıyız.Sonra şu fıkrayı anlatmıştı:- Sakarya'dan dönmüştüm. İstasyona çıkıncahocaların beni Hacı Bayram'a götüreceklerini haberverdiler. Bak m ki, Mehmetçiğin zaferini türbeyekap racağız. Ret de edemezdim, kalabalık arasındayavaş yavaş yürüyerek bir ter p düşünüyordum.Tam Meclisin önüne gelince, birden ayrıldım,balkona çıkarak nutuk söylemeye hazırlandım. Halkda milletvekillerine ka larak karşımda birdinleyiciler kalabalığı toplandı. Söyledim, sonraiçeriye girdim. Program bu olmuş oldu.

***Hemen hiç kimse de gidişa an memnundeğildi. İleri hareketçiler, rka seçimlerinde yüksekkadroya gerici hocaların sokulmasından şikâyetçiidiler. Bu kadrolarda, devrime inanarak MustafaKemal ile sonuna kadar çalışacak olanlardan hemenhiçbir genç yoktu. Büyük tak kçi, bu gençlerinkendisi ile birlik kalacağını bilmekte, asıl öteki veaykırı kalabalığı nasıl yürüteceğini hesaplamakta idi.Onlar im yazlandıkça Mustafa Kemal'denayrılmıyacaklar, ikbal nimetleri uğruna kanaatlerinikolayca feda edeceklerdi. Feda etmiyecek olanlarıda muhalif olarak karşısına alacak . Bizler,kendimizin ne kadar azlıkta olduğumuzu unutuyorve bir ''tek''in bu bir avuç azlıkla nasıl bir durumadüşeceğini hesaplamıyorduk. O zaman düpedüz,sadece orduya dayanan bir is bdat rejimi kurmaklâzımdı. Mustafa Kemal ise Meclisçi idi. Her şey,son, en son imkânlar tecrübe edilerek millî iradenin''tecellisi'' mantığına uymalı idi.1923 notlarımdan birini okuyalım: ''Bahçede

Ahmet Bey yanıma oturdu. Seçim listelerinikendisine verdik. Daha önce bizimle konuşmayagelen bahriyeli Ali Rıza Bey kalk , Meclise girdi.Ahmet Bey, Ali Rıza Bey'in kalktığı yeri göstererek:- Bizi bu mu idare edecek? dedi.İlk listede Ahmet Bey'in de adı varmış. Bu listedaha genç ve liberalmiş. Yeni listede ise geri, sönükve itaat etmekten başka meziyetleri olmayankimseler var.Ahmet Bey:- İttihat ve Terakki'nin yolunda gidiyoruz, dedi.Hem kızgın, hem kırgın idi. Oportünistlerlekılikçilerin üste geç ğini görüyorduk. Aramızakatılan genç bir milletvekili:- İk dar sağa kaçıyor. Hepimizi feda edecekler,diye söylendi.Liste çoğunluk kazandı. Hiç kimse kürsüye çıkıp

koridorda söylediklerini tekrarlamamakla beraber,Mustafa Kemal Paşa'nın ha rı için susulduğu dabelli idi. Sırada yanımda bulunan Yunus Nadi,Necme n Molla'nın ismini ilâve e . Ben hocaMahir'le beğenmediğim birkaç kişinin adlarınısildim.İ hat ve Terakki devrini ha rlıyanlar, idareheyetlerinin merkez-i umumî yerine geçeceğinidüşünerek, hem istemediklerinin hüküm ve nüfuzual nda kalmaktan, hem de kendilerinin bu hükümve nüfuz mekanizmasında hisseleri olmadığındankederli idiler.Akşam üstü birkaç arkadaş çay içmek içinbelediye bahçesine gi k. Acı şeyler konuştuk.Bütün gazeteler Meclisin düşmanı, bütün gençlikgenç milletvekillerinin aleyhinde idi. Neca 'yearkadaşları mektup yollayarak:- Bu işin sonu çıkmayacağını anlamıyor musun?İstifa et gel, diyorlarmış.Acaba Mustafa Kemal par yi ve Meclisi

hükûmete karşı daha serbest bırakmıyacak mıydı?Eğer bugün böyle bir serbestlik olsa Fethi Beyhükûmetinin ayakta duramıyacağına şüphe yoktu.Bütün gün Meclis havası hep böyle üzüntülügeçti.Yakup Kadri ile beraber eve döndük. Yemektensonra da dertleş k. Yakup, bir selâmını alabilmekiçin sabahtan akşama kadar Mustafa KemalPaşa'nın yolunu bekliyen milletvekillerindenbahsederek:- Ben de onlardan olacakmışım gibi, o kadarsevdiğim Mustafa Kemal'e Mecliste rastlamakistemiyorum, dedi. 14 üncü Louis devrinde bütünasilzadeler kralın bir göz il fa nı kazanmak içinVersay Sarayı'nın tavanarası odalarına yerleşirlerdi.İki bacağı olmadığı için ne ziyafetlerde, ne desuarelerde kralı göremiyen bir asilzade bir gün elarabası ile büyük havuzun kenarında bekler. Kralyanından geçer, fakat kötürüm asilzadenin yüzüne ksinerek bakar. Azilsade kendisini havuza atarakin har eder. Şimdi Mecliste hep bu kötürümün

hayalini sürükliyerek dolaşıyorum.Ben de, o da Mustafa Kemal'in inkılâpçılığınainanıyoruz. O bir hükümdar gibi putlaşamaz.İnsanlığı anlayışını da seviyoruz. Biz gençler kendiaramızda rekabetlerle, kıskançlıklarla parçalanarakve yalnız onun kuvve ni yiyerek, Mustafa Kemal'iistemediğimiz tarafa kaydırmıyor muyuz? Ama nebizi, ne de fikirlerini feda etmesine ihtimal var mı?''Fırkada kuvvet kafadan fazla, kolun elinde!Gençler ne zaman toplanacaklar ve birleşecekler?Tabancalı olmamız değil, fakat yılmadığımızıgöstermekliğimiz lâzım geliyor.''Mustafa Kemal ise, hocaları, Men-i MüskiratKanununun kaldırılmasına doğru hazırlamaktadır.İçlerinden biri demiş ki: ''Dinde müskirat haramdeğildir, içene ceza verilir!''Mustafa Kemal, taassubun baştan başa kasıpkavurduğu, memleke Birinci Dünya Harbiöncesinden bin beter bir cehenneme çevirdiği osırada hoca fetvasını, içki kanununda ve son defa

da hilafe n kaldırılmasında kullanacak r. Şimdi bunotları gözden geçirdikçe, biz zlerin MustafaKemal'i 1923'te, Afgan Kralı Emanullah'abenzeteceğimizi düşünemediğimize şaşıyorum.1923'te Türkiyemiz lüzumundan fazla geri,medreseler, tekkeler, şeyhler ve derebeyleri halkyığınlarına hâkimdi. Üstelik saltanat ve hilâfettara arlığından, başkentliği elden gi ği içintopyekûn aleyhimize dönen İstanbul gazetelerinintahriklerinden de kuvvet almakta idiler.***Ben ''Akşam''da hemen hemen eski polemiksertliğini bulmuştum. Hava Ankara'ya karşı o kadarkötü idi. Üstelik en çok biz genç ve yazarmilletvekilleri hücuma uğruyorduk. Adımız:- Dalkavuklar... idi.Salonlarda, toplan larda, her yerde i barımızıkaybetmiş k. İstanbul'a gelince zorcu ve cakacımilletvekilleri de Ankara hakkında pek kötü bir hisbırakmakta idiler. Hemen her gün gazetelerde şöyle

bir telgraf görülürdü: ''Ankara -...mebus...'' \"...mebusu... İstanbul'a hareket etmişlerdir.''Kılık kıyafetleri, tavırları ve edaları ile bunlar birrejimi sevdirecek değil, fakat za hazmedilmeyenbir rejimden herkesi büsbütün nefret e recekkimselerdi. İstanbul inatçıları, havayı zehirlemekteAnkara gösterişçilerinden daha az zararlı değil idiler.Zafer ve öncesi tamamiyle unutulmuştu. Bir yazgününün küçük bir ha rasnı nakledeyim.Köprüden vapura binmiş, Büyükada'ya gidiyorduk.Kâzım Şinasi, galiba Necme n Sadak, rahmetliCavit Bey ve ben güvertede beraber oturmuştuk.Moda iskelesinde vapura İ hat ve Terakki Merkez-i Umumî azasından rahmetli Dr. Nâzım bindi. Cavitalaycı ve tenkitçi idi. Anadolu'yu da, Ankara'yı da,Mustafa Kemal'i de pek ha fe alıyordu.Milletvekilliği taslamamak için tar şmaaramıyordum. Fakat Doktor Nâzım tam birin kamcı ve kinci dili kullanıyordu. Hris yanazınlıklarla Türkler arasında fark yapıldığındanşikâyet edecek kadar kendini unutmuştu. Poli ka

tar şmalarını hiç sevmiyen Kâzım Şinasi bile, eskiMerkez-i Umumî günlerini hatırlıyarak, bir aralık:- Aman doktorcuğum, hiç olmazsa sen bunlarısöyleme... dedi.Doktor Nâzım:- Bizim zamanımız başka idi, şimdiki zamanbaşka... diye cevap verdi, sonra da:- Trabzon İ hat ve Terakki şubesinin evrakıneşrolunsun. Kuvay-ı Milliye'yi kim yapmış r,öğrenirsiniz, diyordu.Cavit:- Evet Mustafa Kemal bir devlet adamı olamaz,siyaset bilmez, hükûmet işleri bilmez, fakataskerliğine de bir şey diyemezsiniz ya! diyecekolmuştu. Doktor Nâzım:- Askerlik mi? Ali İhsan Paşa ordunun başınageçsin. Plânları hazırlasın. Tam kumanda vereceği

zaman sen gel, onu at, koşulu arabaya bin veİzmir'e git... dedi.Ha a kendi aralarında birbirine zıt birçokcereyanlar, Mustafa Kemal'i yıkmaktabirleşmişlerdi. Hiç kimsenin de bir programı yoktu.Mustafa Kemal yıkılıp da ne olacaktı?Şimdi daha iyi düşünüyorum: 14 Mayıs 1950'yi1923 yılına doğru götürünüz. Ne olacağımızıkolayca anlıyabilirsiniz.Bereket Mustafa Kemal tanıdıkları adamdeğildi.-4-Feylesof, illerin tarihi kirlerin tarihidir, der.Devrimci Mustafa Kemal'i yoğuran kir hareketlerinelerdi? Mustafa Kemal kimleri ve neleri okumuş,kafasını nasıl hazırlamıştı?Bu metotlu bir hazırlanış değildir. BizimTanzimat'tan sonraki kir haya mız, Fransız

ih lâlcilerini ye ş ren tarih, felsefe ve ilimgeçmişine benzemez. Bu üstünkörü bir ''ıslahat''edebiya dır. Onda ne ekonomik, ne sosyal birmeslek karakteri vardır.Tanzimat'tan sonraki devrimizde,Meşru yet'teki Türkçülük akımına kadar, kafalarayön verici sanatçılar ve düşünürler görülmez. Buedebiyat bazan uyanık vatanseverler, bazanvatanlarını da, milletlerini de hor gören Frenktaklitçileri ye ş rir. Nasıl bir cemiyet olacağız? Nasılbir devlet olacağız? Ba lılaşma tarihinin tanınmışadamları eserlerinde böyle suallere cevapvermemişlerdir. Bir hürriyet ve meşru yetdavasıdır, gider. Bu ise bir rejim meselesidir.Osmanlı devle nin ve cemiye nin yeni zamanlaragöre nasıl gelişmesi lâzım olduğunu tar şan krî,ekonomik ve sosyal devrim davası değildir.Din ve dünya işleri birbiri içindedir. Devle nteokra k niteliğine dayanan ve halkın cehale iletaassubundan kuvvet alan medrese faktörü, bütünmillî hayat üzerinde baskısını ve kontrolünü

hisse rir. Üniversite, düşünce terbiyesibakımından medresenin hükmü al ndadır. Kadınhür değildir, düşünüş hür değildir, yaşayış hürdeğildir.Hür düşünmeyi ve hür yaşamayı isteyenvatandaşları gibi, Mustafa Kemal de bu baskıyıgeceli gündüzlü hisseder. Ondan nefret eder. Fakatbu nefret, Mustafa Kemal'i tatlı su Türk'ü gibi,memleke nden ve mille nden ksindirmez. Onuümitsizlik içinde, yıkıp devirmez. Bilâkis ona ilk rsa a bu baskıdan silkinmek, bu baskıyı, asılhürriyet olan düşünce, vicdan ve yaşamahürriyetlerini yasaklayıcı baskıyı yıkıp devirmekaşkını verir.O da meslek kitapları dışında umumî bilgileredinmiş r. İyi muhakeme eder. Okuduklarını,gördüklerini ve dinlediklerini iyi kavrar ve onları''terkip'' etmesini bilir.Hayat ve sergüzeştleri kendisini bir şeyeinandırmış r: Biz Ba lı bir millet ve bir Ba devle olmadıkça kurtulamayız. Bizi Ba lı bir millet

olmaktan ve bir Ba devle hâline gelmektenalıkoyan gelenekler ve müesseseler kalkmalıdır.Taassuba karşı açıkça cephe alınmalıdır. Halk, karakuvve n pençesinden kurtarılmalıdır. Halkı bizye ş rmeliyiz. Onu kara kuvvet yobazlarınıneğitimine bırakmamalıyız.Mustafa Kemal'in Türkçülük hareke ni takipetmiş olduğunu sanmıyorum. Kuvay-ı Milliyedevrinde ve sonrasında ise, bilhassa Türkçü kir vesanat adamları ile temas e . Ziya Gökalp'a, geç vegüç ısındığını ha rlıyorum. Asla siyasî ırkçı veTurancı değildi. Türkiyeci, Türkiye Türkçüsü idi.Sonradan dil ve tarih bakımından o kadar sarıldığımilliyetçilikte Asya'ya doğru ve geriye doğrubakmazdı. Bu meselelerle de, hayli sonradanilgilenmiş r. Mustafa Kemal, büyük bir realis .Siyase e, ütopyacı zaa arına düşmekten kaçardı.Ziya Gökalp, tanıdıktan sonra, Mustafa Kemal'ehayran kalmış r. Çünkü devrimci olarak, en ileriTürkçülerin bile kurtulacaklarını sanmadıklarıOrtaçağ müesseselerini bir hamlede yıkmış ve Türkmilliyetçiliğine engin ufuklar açmıştı.

Mustafa Kemal'in devrimcilik mesleğinde ilmiyiandıran formüller, sonradan ve kendiliğindendoğacak r. Kurtuluş devri nihayet bulduktansonra, devrimcilik eseri ilk zamanları ha ragelmiyen hayret verici bir ''tecanüs'' gösterecek veileri Türkçüler bütün harekete ''Kemalizm'' isminivereceklerdir.Mustafa Kemal, bir memleketli idi. Avrupa'yabirkaç defa ''uğramış r.'' İlk seyahatlerine dairtuhaf kralar anla rdı. Fethi Bey ataşemiliterolduğu vakit Paris'e gitmiş . Selânik'te şapka vesivil esvap almak üzere bir mağaza seçmiş. Uzuntüylü Tirol şapkasından pek hoşlanmış ve sa nalarak valizine koymuş, Fethi Bey ves yerde oşapkayı görünce:- Bu da ne Kemal? diye hayret etmiş.Mustafa Kemal ise onun hayretine şaşmış:- Beğenmedin mi? Mağazada en çok onubeğendim.

- Sokakta bu şapka ile kimseyi gördün mü?Hemen orada kendi şapkalarından birini vermiş.Grand Hotel'de telefonla hizmet e rmeyi birtürlü beceremedikleri için, kahval istemek üzere,yatak odasının kapısında arkadaşı ile bir garsonyakalamak için nasıl nöbet tu uklarını gülerekhikâye ederdi.Büyük harpte tedavi olunmak üzere Viyana veKarlsbat'ta bulunmuştu. O seyaha en kalma birha ra de erini ara sıra okurdu. De er, Fransızcaidi. Zannederim, bir kadından Fransızca ders almışolmalıdır. Fransızcayı az konuşmakla beraber,okuduklarını anlayabilecek kadar bilirdi.Çankaya'da devrimcilik haya na giren MustafaKemal'in hazırlanışı üzerine edindiğimiz bilgilerbunlardı.Sofraları uzun sürer, herkesi konuşturur, sabırladinlerdi. Medenî kanun kri Mahmut Esat,Saracoğlu, Şükrü Kaya gibi Ba 'da okumuş

Türkçüler tara ndan ''ilham'' olunmuştur. Lâ nyazısı biz birkaç Türkçünün telkinleri sonucu idi. Birarı gibi çiçeklerden bal toplardı. Ama o yapmalı idi.onsuz hiçbirinin yapılmasına imkân yoktu.KEMALİZMDevrimler-1-Gerçekte değişen ne idi? Hiçbir şey veya pek azşey... Padişahlık kalkmış r ama, ''bil-irs-üvelis hkak'' Vahideddin'in yerine geçenAbdülmecid halifedir ve Dolmabahçe Sarayı'ndaoturmaktadır. Müslümanlıkta dini ile dünyanınbirbirinden ayrılmıyacağını iddia eden hocalar,halifenin padişah da olması lâzım geldiği krindencaymamışlardır. Muhafazakâr Osmanlı ve sağeğilimli Türkçüler de, hâlâ meşru yetçidirler.Mustafa Kemal hilâfe padişahlıktan ayırmakla vedevlet merkezini Ankara'ya nakletmekle bütünhüküm ve nüfuzu kendi şahsında toplamak isteyenbir zorlama yapmış r. Fakat Meclis, eski Meclis r.

Hükûmet başkanını ve üyelerini ayrı ayrı o seçer.Mustafa Kemal de, nihayet, bu Meclisin reisidir. Birgün meşru hükümdarlığa dönmek için, bu sistemolduğu gibi kalmalıdır. ''Gün doğmadan meşîme-işebden neler doğar?'' Mustafa Kemal yarın ölebilir.Öldürülebilir. İ barını kaybedebilir. Büyük gazetelerİstanbul'da çıkmaktadırlar ve halk e ârını bu güzel''ihtimal''e hazırlamaktadırlar.Mecliste hiç kimse Cumhuriyet kelimesininağıza alınmasını istemez. Mustafa Kemal, İsmetPaşa ve kirdaşları ise, sık sık, rejimdeki bu ''gayr-itabiîliğin'' çabuk nihayet bulması gerek ğini ilerisürmektedirler. Yabancılara göre Türkiye'de devletşekli askıdadır. Bir gün kapalı bir grupkonuşmasında İsmet Paşa, yabancıların devlet şekliüzerindeki bu şüphelerini milletvekillerineanlatmıştı.Bir gün de Mustafa Kemal, galiba Avusturyalıbir gazeteci ile görüştüğü sırada, ''Cumhuriyet''kelimesini ağzından kaçırması üzerine Meclisin veİstanbul gazetecilerinin yüreği oynamış r. Meclis

Reisinin küçük odasına koşuşan birtakımmilletvekilleri Mustafa Kemal'in bu ''dil sürçünü''düzeltmesini istemişlerdir. Başlarında HamdullahSuphi'yi (Tanrıöver) görmek hayli tuha ı. Gine buküçük odada geçen bir konuşmayı 11 Eylül 1923tarihli notlarım arasında saklamış m. Konuşmanınrejim meselesine değinen kısmını buraya alıyorum:''Divandan sonra, saat yarımda, reis vekili SabriBey (rahmetli Sabri Toprak) ve bir iki arkadaşlayemeğe çıkıyorduk. Meclisin iç kapısından bahçeyeineceğimiz sırada, Mustafa Kemal Paşa'nınhademeye pabuçlarını sildirdiğini görünce durduk.Gözünde, kendini bir tuhaf değiş ren, olduğundandaha zayıf ve yaşlı gösteren kenarı kapaklı tozgözlüğü vardı. Par toplan sının kaçta olduğunusordu. Üçte idi.- Bana birde olduğunu söylediler, onun içinerken geldim, dedi.Odasına giderken bizi de çağırdı. Milletvekiliolmakla beraber hâlâ yaverliğini yapan eskisubaylardan biri, par tüzüğünün son şeklini

ge rdi. Tüzük bugün bütün milletvekilleritarafından birer birer imzalanacaktı.Biraz sonra cebinden tüzüğün bir nüshasınıçıkardı: Sahife açığına yazıdığı Fransızca bir cümleyiokudu. Bu, Fransız Cumhuriye nin 'bir ve gayr-ikabil-i tecezzi' olduğunu söyliyen cümle idi:- Dün akşam Fransız İh lâl tarihini gözdengeçirdiğim vakit not etmiştim, dedi ve sildi.Bir sualim üzerine Kanun-ı Esasî tadillerimeselesine geç k. Biraz önce içeriye giren YunusNadi de aramızda idi.Gazi dedi ki:- Cumhuriyet ne demek r? Kamusa bak m,'chose publique' kelimeleriyle tercüme edilmiş r.Bizde mânası ne olmalı?Gazinin, sözü hangi konu üstüne ge rmekistediği belli idi. Kanun-ı Esasî'de yeni hükûmetşeklini açıkça göstermek sırası geldiğini söyliyen

Sabri Bey:- Mesele bugünkü vaziye n ifade edilmesindenibarettir, dedi.Gazi:- Ben projeyi gördüm. Çok eksik yerleri var. Buha a kendim uğraşacağım. Sonra bazı arkadaşlarlahususî müzakerede bulunuruz ve rkaya ge ririz,dedi.Yunus Nadi:- Bunu en kuvvetli zamanımızda yapmalıyız.Gazi, kalemini masaya vurarak:- En kuvvetli zamanımız bugündür, dedi.Sonra yeni Kanun-ı Esasî'nin kendi niyetine göreilk maddesini okudu: 'Türkiye Cumhuriyet usuli ileidare olunur bir halk devletidir.'Nihayet yakında cumhuriye n ilân olunacağını

Mecliste Mustafa Kemal Paşa'nın ağzındanişi yorduk. Haber ağızdan ağıza yayılarak, Meclisteherkes şüpheden kurtulacak . Acaba, böyle birhavadisi ölüm haberi gibi bekliyenler hareketegeçecek miydi?Aramızdan biri sordu:- Reis-i Cumhur olduktan sonra gene HalkFırkasının reisi kalacak mısınız?Gazi gülümseyerek: 'Aramızda, öyle...' dedi.Reis-i Cumhurluk müdde üzerine konuştuk.Onun krince Reis-i Cumhur Büyük MilletMeclisinin de reisidir. Dört sene, yedi sene bahislerigeçti. Bir gayretkeş:- Kayd-ı hayat şartiyle de olabilir, dedi.Gazi sert bir tavırla bunu reddetti.Bir arkadaş fesih hakkı meselesini açtı.

- Gerçi şimdiki Meclis için düşünülecek bir şeyyok. Sizin hükûmetleriniz daima ekseriyet bulabilir.Fakat rkalar çoğalınca hükûmetsizlik tehlikeleri debaşgösterebilir, buna ne çare düşünüyorsunuz?- Millet Meclisi kendi kendini feshedebilir.Bu cevap emniyet verecek gibi değildi.Arkadaşların ortaya sürdüğü kirler şöyle hulâsaolunabilir: Cumhuriye Fransa'daki şekli ile almakarzusunda olanlar, bu hakkı Reis-i Cumhura vehükûmete bırakmak tekli nde bulundular. Eskiİ hatçı Sabri Bey, fesih hakkının Meşru yetdevrinde iki defa kötüye kullanıldığını ha rlatarak,ih yatlı olmayı tavsiye e . Bir arkadaş: 'Acabafesih hakkı şartlarını son derece kayıtlamak,meselâ, Reis-i Cumhur ve hükûme n, bu hakkıancak rkalar arasındaki nisbetsizlik anarşiyevardığı zaman kullanması daha doğru değil midir?'dedi.Gazi:- Millete müracaat eder, referandum yaparız,

cevabını verdi.Arkadaşlar bu usulün karışıklığını ve sebepolabileceği buhranları öne sürdüler. Münakaşayagene kendisinin bulduğu şöyle bir formül üstündekarar kıldı:Reis-i Cumhur ve hükûmet, Millet Meclisi ifa-yıvazife imkânsızlığında kaldığı vakit yeni in habaticra ettirmek hakkını haizdir.''***10 Eylülden 29 Ekime kadar kırk dokuz gün var.Yukarıdaki notu buraya alışımın sebebi,Cumhuriyet meselesinin sonuna kadar bir sır olaraksaklanıp, bir gece, top sesleri ile ansızın ortayaçıkmış olmadığını anlatmak r. Ankara'da veİstanbul'da düşünebilen, görebilen ve duyabilenherkes biliyordu ki, hiçbir yerde benzeri olmayan orejim öyle gidemez. Bir şey olacağı, bir şeyhazırlandığı belli idi. Devlet şeklinin Cumhuriyet veMustafa Kemal'in Cumhurreisi olmasınıistemiyenler, halk e ârını kendileri ile beraber

sürükliyeceklerine inanmakta idiler ve buinanışlarında haklı idiler. Eski Türkiye'de''Cumhuriyet'' sözü ''şapka'' sözü kadar kötü vekorkulu idi. Yobaz lüga ndeki manası ile ''gâvurluk''mahiye nde idi. Gerçi Tanzimat'tan sonrakiedebiya a ilk halifeler rejiminin Cumhuriyet demekolduğu gibi bir iki kraya tesadüf olunabilir. Fakateski Türkiye'de hiçbir zaman Cumhuriyetçilik diyebir kir akımı olmamış r. Olmasına da imkânyoktu. Bir Osmanlıya Cumhuriyetçi demek, ozaman için ''gâvur'' demek, bugün için ''komünist''demek gibi bir şeydi. Öyle ise Cumhuriyet, MilletMeclisinin bir toplanışta vereceği karar ile ''emr-ivâki'' olmamalı idi. Mecliste ve gazetelerdetar şmaya konulmalı idi. Ayrıca mille n oyualınmak gibi tekli ere rsat verilmeli idi.Muhafazakârlar böyle bir devrimi ''milleteistetmemenin'' ne kadar kolay olduğunu bilmekteidiler. Ama halk, her tara a, medresemutaassıplarının ve mürteci derebeylerin ka otoritesi al nda olduğundan Mustafa Kemal dehasımlarının elindeki bu kolaylığın farkında idi.

O sıralarda Mustafa Kemal'e halife olmakteşvikleri dahi yapılmış r. Bu tekli , Hindistan'danAntalya Milletvekili Rasih Hoca da ge rdi idi. Kendikendime hanedanın bütün i barını kaybederek birdüşman zırhlısının güvertesinde in har etmişolduğu o devirde Mustafa Kemal'in yerine Enver'ikoyarım. İran'da Rıza Şah ne yaptıysa, onun da öyleyapacağı bana pek yakın bir ihtimal gibi görünür.1923 yılının o ha alarında Büyük MilletMeclisinde Cumhuriyetçilik akımı var mıydı? Hayır!Mustafa Kemal ne yapsa ona i razsız razı olacaklardahi, içlerinden; \"Keşke bunu yapmasa...''diyorlardı. Mustafa Kemal o Mecliste kirtar şmaları ile tabiî bir ''ekseriyet'' elde edemezdi.İnce poli ka tak kleri ile bir ''teslimiyet'' havasıyaratmalı idi.Ya vekil seçilmek, ya yüksek Meclis ve hükûmetkadrosuna Mustafa Kemal'i renliyeceği sanılanşahsiyetleri ge rmek için el al ndan bir hizipkaynaşması vardı. Mustafa Kemal bu kaynaşmayı,ancak kendi hakemliği ile içinden çıkılabilecek bir

buhrana doğru sürükle . Meclisteki bazı seçimlerikendi aleyhine bir hareket sayarak bu oyunagelmiyeceğini gösterir bir tavır takındı. Kimse deMustafa Kemal ile açık bir savaşa girişmek niye olmadığı için, onun bu tavrı gerçekten bir anarşiyedoğru gidildiği duygusunu yaydı. Eski arkadaşıBaşvekil Fethi Bey, bu ''kuvvetli bir hükûmeteih yaç olduğu'' havası içinde is fasını verdi.Mecliste birçok listeler meydana geldi. Fakat bulistelerde şahsiyet denebilecek olanlar, MustafaKemal'den ayrılamazlardı. Ne onlarsız bir hükûmetyapmak, ne de, Mustafa Kemal kendilerineseçilmeyi reddetmek tavsiyesinde bulunduğu için,onlarla bir hükûmet kurmak ih mali vardı. Öyle bir''hâl ve şart'' doğdu ki, ya Mustafa Kemal'idüşürmek, yahut onunla birlikte yürümekyollarından birini tutmak lâzım geldi. Düşürmekmümkün olsa, bu kir etra nda bir hayli insantoplamak imkânı da yok değildi. Fakat düşürmekmümkün değildi.Gerçek bir ih lâlci karşısındayız. O sonunakadar her şeyi göze almış r. Kimseye ne yapacağını

da söylemez. Çankaya tepesinde kendisinden herşey beklenebilecek esrarlı bir tâli kuvve bağlamış r. Muhali eri ise, işlerin ''kendiliğinden''diledikleri gibi gelişmesini gizli gizli ve hiçbiri ortayaa lmıyarak hazırlamaktan başka bir şeyyapamamaktadırlar.Mustafa Kemal bir ayaklanmadan korkmaz.Ordudaki zafer arkadaşlarına ve halk arasındakimis k nüfuzuna güvenmektedir. Komutanına vesubaylarına tamamiyle bel bağladığı muha z kıtasıvardır. Çankaya, Türkiye'de tutunabilecek tek tepeolsa, bu muha z kıtası ile ih lâli o tepedesavunacak ve oradan tekrar bütün memleke etra na toplıyacak r. Bu, son silâh r. Hiçbir zamankullanmıyacak r. Fakat o türlü bir karar ve irade ile,Meclis koridorlarının kulaktan kulağa fısıltı ve küçüktertip taktikleri boy ölçüşemez.Nihayet 1923 Ekiminin son günleri gelip çatar,28'i 29'a bağlayan gece, Mustafa Kemal'insofrasında bir toplan olmuştur. Ertesi günMeclisten gelecekler, ''İşin içinden çıkamıyoruz.

Böyle zamanlarda liderler vazifedenkaçmamalıdırlar, buhranın halledilmesi için Mecliseyardım etmelisiniz,'' diyeceklerdir. Mustafa Kemalde kısaca devlet şeklinin Cumhuriyet olmasındanbaşka çare olmadığını söyliyecek r. Şüphesiz onuCumhurreisi yapacaklar. Rejim kanunu, hükûmetede ar k normal kabine mahiye verecek r. O geceyemekte bulunanların çoğu, asker milletvekilleri idi.Aralarında Hariciye Vekili İsmet Paşa da vardı.Mustafa Kemal, sabaha doğru Ocak 1921 tarihlianayasanın birinci maddesinin sonuna şu kranıneklenmesine karar verdiler: ''Türkiye devle ninşekli, Hükûmet-i Cumhuriyyedir.''***Eski rejimin son günü idi. Bunu bilenler az,bilmiyenler çoktu. Bilenler kaygılı bir rahat içindeidiler. Rahat, çünkü mesele kökünden kesilipa lacak . Kaygılı, çünkü kim bilir kaç yıl için, sadeceMustafa Kemal'in ömrüne bağlı bir yabancı rejimegiriyorduk. Halkı bu rejime ısındırabilecek tek şey,Mustafa Kemal'in başta bulunmasına alışkanlıktan

ibare . Acaba Mustafa Kemal, Meclisin içindemuhafaza e ği halk adamlığı karakterindenuzaklaşacak mıydı? Çankaya ih lâl karargâhıolmaktan çıkıp, yeni bir saray havasının i cimerasim soğukluğu içinde, yaklaşılmaz,görüşülmez, kaynaşılmaz bir diktatörünsaltanatkârî uzle mi olacak ? Kartal yuvasıbozulacak mıydı? Hepimiz bir ucundan bu şüpheyetutulmuştuk. Mabeyni ve kuranası ile aramızdanayrılıp giden Cumhurreisinde, inkılâpçıyıkaybetmekten korkuyorduk.Bilmiyenler, bütün günü, ateşli bir hastalığınsayıkla cı nöbetleri içinde geçirdiler. Bir Meclishükûme kurmak imkânı kalmamış . MustafaKemal'in arkadaşlık edebileceği her şahsiyet,başvekillik veya vekillik tekliflerine:- ''Hayır! cevabını veriyordu.Nihayet 29 Ekim 1923 Pazartesi günü HalkFırkası grubu, grup idare heye başkanı Ali FethiBey'in (Okyar) başkanlığında saat onda toplanmış,yeni kabine üzerinde gene çe n tar şmalar

başlamış . İdare heye , bir adaylar listesihazırlamış . Listede İk sat Vekilliğine adaygösterilen Celâl Bey (Bayar) söz almış, ''Bu listedegörülenler, çekilenlerden daha kuvvetli değildir,Mecliste ben kendimi İk sat Vekilliğine lâyıkgörmüyorum,'' dedi. Öğleden sonra tar şmalar çoksertleşmişti. Sonra Kemalettin Sami Paşa'nın verdiğitakrir, oya konmuştu. Bu takrire göre ''Umumî ReisMustafa Kemal Paşa buhrana çare bulması içindavet edilmeli'' idi. Mustafa Kemal Çankaya'da bukararı bekliyordu. O gün de dişi sancıyordu.Toplantı salonuna girince hemen kürsüye çıkmış:- Bana bir saat müsaade ediniz. Bulacağım haltarzını arz ederim, demişti.Küçük reis odasına çekilerek orada Meclisarkadaşları ile son görüşmelerini yap . Ve yenidentoplan salonuna gelerek, kuru ve kısa birnutuktan sonra, hep bildiğimiz takririni reise uzattı.Muhali er, devlet şekli meselesini bırakalım,önce hükûmet işini halledelim veya, biz Teşkilât-ı

Esasiye Kanununu tadil edebilir miyiz, gibi gecik ricitedbirler üzerinde tar şma açılmasına çalış lar.Tarihçi Abdurrahman Şeref Bey: ''Doğan çocuğunadını koymaktan başka ne yapıyoruz?'' diyordu. 23Nisan 1920'den beri memleke , sadece adıkonmıyan Cumhuriyet rejimi ile idare etmiyormuyduk?Fırka toplan sındaki görüşmeler hayli uzunsürdü. Akşama doğru, grup toplan sı, Meclistoplan sına çevrilerek, İkinci Millet Meclisininmilletvekilleri saat sekiz buçukta Teşkilât-ı EsasiyeKanunundaki tadilleri kabul e ler ve MustafaKemal'i Türkiye'nin ilk Cumhurreisi seçtiler.Cumhuriyet tekli oya sunulurken yanımdabulunan rahmetli ve eski valilerden, bir aralıkOsmanlı Dahiliye Nazırı Hâzım Bey'i ha rlıyorum.''Birinci maddeyi kabul edenler?'' İki elini kaldırıyorve yarı sesle: ''Aman Allah!'' diyordu. İki defa dahatekrarlaması üzerine: ''Beyefendi niçin amanAllah?'' diye sordum. ''Min küllilvücuh, yavrum,min küllilvücuh!'' demiş . Oy, sanki yüreğinin

içinden tırnakla sökülüyordu.***O gece birkaç arkadaş belediye bahçesindekigazinoya giderek geç vakitlere kadar şenlik yap k.Beraber olduklarımıza bakıyordum: Meclisin bütünkarmalığı bu yuvarlak sofranın etra nda idi.Cumhuriyet hepimiz için ayrı bir şeydi. BazılarıTanzimatçı bile değildiler. Mustafa Kemal'in nekadar tehlikeli bir mesuliyet yüklenmiş olduğunugözlerimle görüyordum. Eğer, bütün müesseselerive bizi Ba 'dan ayıran gelenekleri ile eski düzeniyıkmaz, bütün müesseseleri ve bizi Doğu'danayıran gelenekleri ile yeni düzeni kurmazsak,devrimci Mustafa Kemal tarihî vazifesini yapmazsa,hiçbir şey kazanmış olmazdık. Belki, sarayın veonun otoritesine dayanan vezirlerin, ara sıramemleke e ''ıslahat'' yapmak ih malini dekaybetmiş olurduk. Cemiyet seviyesinin o günküşartları devam e kçe, her şey Mustafa Kemal'ebağlı idi.Cumhuriye en ileriye doğru daha bir şeyler

umanlara, Mustafa Kemal'in zayıf damarlarınıokşıyarak onu ''yapılmaması lâzım gelen şeyleriyapmağa teşvik edecek'' fesatçılar gibi bakılmaktaidi. Meclisin büyük çoğunluğuna göre iş, hiçolmazsa burada kalmalıydı. Bu Mecliste,devrimlerden hangisine dair bir kir ortaya a lsa,zındık gibi taşlanırdık.Hâlbuki Tanzimat'tan beri sürüp gelenmedeniyet ve kültür savaşı, Garpçılık davası lehinebir zaferle nihayet bulmazsa, devlete, Cumhuriyetşekli verilmemesi şüphesiz daha eyi olurdu.Mustafa Kemal hem bu vazifesini yapmalı, hem deeserini savunabilecek bir yeni nizam kadrosuyetiştirecek kadar yaşamalıydı.Sabaha doğru uyuduk. ertesi gün İstanbulgazetelerinde kıyamet koptuğunu duyduk.Sonradan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasınıkuran paşalar ve şahsiyetler, gizli muhalefetlerinedaha açık bir hâl vermişlerdi. Her zaman bizdenkalmış bir dostumdan 31 Ekimde aldığım birmektupta İstanbul'un o sıradaki havası kolayca

hissedilebilir:''Cumhuriyete diyecek yok. Fakat ilân tarzınabayıldık. Oyun pek mahirane ter p edilmiş. MilletMeclisi azasının çoğundan saklanmış r. DoğrusuHâkimiyet-i Milliye prensibinin cari olduğunu hervesile ile tekrar e ğimiz bir devirde devlet şeklinintesbit edilmesi gibi bir meselenin böyleyapılıvermesi kolaylıkla hazmedilebilecek bir şeydeğildir.''Bütün parola bu idi.Trabzon mevki komutanı Kâzım Paşa (Orbay) ogece top atarak Cumhuriyet ilânını kutlamak emrinialmış ve yerine ge rmiş . Trabzon'da bulunanKâzım Karabekir:- Nedir bu toplar? diye sordu. Kâzım Paşa,Cumhuriyetin ilân edildiği cevabını verince:- Neden bana sormadınız? dedi.- Sorsaydım top atmamaklığımı mı

emredecektiniz?- Hayır ama... Biz bunu konuşmamıştık! dedi.***Atatürk'ün bana anlattıkları arasından küçük birnotu buraya alayım: ''Rauf Bey is fa edip yerineFethi Bey seçildikten sonra İsmet'i görmüştüm.Başvekillik meselesi çıkınca kendisinin seçileceğinidüşünmüş olduğunu tahmin ediyordum:- Ben senin zihninden geçeni biliyorum, dedim.Yüzüme baktı:- Başvekil olmamaklığını düşünüyorsun. Fakatbuna gelecekte cevap vereceğim, dedim.Cumhuriye n ilânı üzerine kendisini Başvekilseçince:- Şimdi o günkü sözümü ha rla! Hangisi dahaeyi? diye sordum.

İsmet Paşa tarihe Cumhuriyet devrinin ilkBaşvekili olarak geçiyordu.''

***1923 yılının Kasım ayında hoşnutsuzluk havasıumumîleş . Cumhuriyet, Meclis ve halk e ârıönünde açıkça ve serbestçe tar şılmaksızın ''acele''ilân edilmiştir. Mesele bundan mı ibaretti?Bu bir bahane idi.İ hat - ve - Terakki Fırkasından arta kalannüfuzlular hâlâ eski kolağası Mustafa Kemal'inaleyhindedirler. Talât Paşa'yı ve Merkez-i Umumîbüyüklerini içeriye almamakta inat edereköldürülmelerine o sebep olmuştur. Bu tez Dr.Nâzım'ındır. İttihat - ve - Terakki'nin İstanbul kâtib-imesulü Kara Kemal, İzmit'teki toplan ya geldiğivakit, İ hat - ve - Terakki'nin temsilcisi sıfa ilekendini takdim etmiş . Yakup KadriKaraosmanoğlu Müdafaa-i Hukuk adına aynıseyahate ka lmış . Mustafa Kemal, daha o zaman,Müdafaa-i Hukuk'tan gayri bir siyasî teşekkültanımadığını söylemiş . İ hat- ve -Terakki'nin birkolu vak yle bu rkanın kurmuş olduğu bir millîşirke idare eden rahmetli Nail'in reisliği al nda,

Ankara'da idi. Nail'i tanıdığım için ara sıra evinegider ve onun yanındakiler tara ndanyadırgandığımı hissederdim. Biz Mustafa Kemal'ebağlandığımız için, arkamızdan nankörler diyegammazlanıyorduk.Eski Maliye Nazırı rahmetli Cavit, İ hat - ve -Terakkinin göze görünür lideri hükmünde idi. Cavitbir komiteci değildi. Medenî bir adamdı. OnuLausanne'dan beri muhalefete sürükliyen sebeplerşunlardır: Büyük Avrupa devletlerinin yardımıolmaksızın ve bu yardımı temin edecek tavizleryapılmaksızın, Anadolu'nun ortasında tek başımızabir devlet kurup yaşıyamazdık. İstanbul'danayrılmamalı idik. Mustafa Kemal de, İsmet de,nihayet, Enver gibi birer askerdirler. Ankara ik darı,ister istemez kafasının dikine giden bir askerî diktarejimi olacak r. Cumhuriyet, işin iç yüzünümaskelemekten başka bir şey değildir. Cavit,ik sadî ve malî âlemden kafasını ayıramıyan,milliyetçiliği her bakımdan bir ''darlaşma'' sayan,devrim diktalarına aklı yatmıyan bir Osmanlı idi.Vatanperver ve namuslu adamdı. Bir şahsî kusuru

lüzumundan fazla kibirli olması idi.Hüseyin Cahit, Tanin gazetesinin başındaAnkara'ya karşı savaşa geçmiş . Cahit, şüphesiz birmürteci değildi. Daha Meşru yet devrinde Lâ nyazısının kabul edilmesi lehinde bulunmuştur.Fakat ta başlangıçtan beri, ne Mustafa Kemal ona,ne de o Mustafa Kemal'e ısınabilmiş . 1908Meşru ye nde İ hat ve Terakki Fırkasınıngazetecisi iken, Selânik'te toplan olmuş ve Cahit'ebir al n kalem hediye edilmek tekli ortayaa lmış . Merkez-i Umumî poli kasını sevmiyen vebeğenmiyen Mustafa Kemal, bir nutuk söyliyerek,o poli kanın İstanbul'daki savaşçısına al n kaleminverilmesini redde ğini ve redde rmeğe çalış ğınıkendisinden dinlemiş m. Gerçekte MustafaKemal'in yaratmak istediği yeni Türkiye ve yeni Türkcemiye ile, Hüseyin Cahit'in ilk gençliğinden berirüyasını gördüğü yeni zamanlar Türkiyesi arasındahiçbir fark yoktu. Cavit de; o da iki tabiîcumhuriyetçi idiler. Öyle olmalı idiler. İkisi de aşağıyukarı Mustafa Kemal ile aynı şeye inanmaklaberaber Mustafa Kemal'e inanmıyorlardı. İ hat ve

Terakki devrindeki Enver diktatoryası tecrübesininbu türlü kaygılanmalarda derin tesiri olmuştur.Tasvir-i E âr sahibi Velid Ebüzziya, o devirdebelli başlı akımlardan birini temsil eder.Vatanperver, milliyetçi, fakat koyu şeriatçı denecekkadar geri kirli idi. Bu geri kirlilik pek basit birformülde izah olunabilir: Avrupalılar maddecebizden üstündürler. Biz manaca onlardan üstünüz.Garp'ın maddî ileriliklerini almalıyız. Bu anlayış,devrimci anlayışı ile taban tabana zı r: BizAvrupa'nın maddî üstünlüğünü değil bu maddîüstünlüğü yaratan manevî üstünlüğünün kurbanıidik. Garp, bir hür tefekkür yoğruluşudur. Osmanlıgericilerinin zaa , ''manevî'' kelimesini ''din'' ile birtutuşlarında, din ve dünyayı birbirinden ayırmaksöz konusu oldukça, dinimizi ve onunla berabermilliye mizi kaybedeceğimiz korkusunakapılmalarındandır. Velid hiç şüphesiz halifeci vepadişahçı idi. Cumhuriye n temelinden aleyhindeidi.Gazetelerin ve memleket aydınlarının toplandığı

merkez olduğundan, İstanbul, hemen hemen,bütün sını arı ile Ankara'ya ısınmamış .İstanbul'da o vakitler maddî ıs rabın da ne kadarderin olduğunu düşünmeliyiz. 1908'de İstanbul,Adriya k kıyılarından Fars körfezine kadar uzanankoca bir imparatorluğun merkezi idi. Gi kçe fakirdüşmekle beraber, umumî bir ayarlanma içinde,yaşayıp gitmekte idi. Meşru yet, saray ve konaklarsını ile geçimleri bu hazne sını na bağlı olanlarıdağıtmış . Balkan Harbi devlet sınırlarını Meriçkıyılarına ge rdi. Arkadan umumî harp ve onun,İstanbul ailelerini sandık diplerindeki kırpın larakadar neleri var yoksa sa ran sıkın ları geldi, ça .Para değerini kaybe . Maaşlar ekmek parasınayetmez hâle geldi. Bir avuç türedi harp zenginindenbaşka bütün Türkler bedbaht idiler. Nihayet ba şve mütareke devri çöktü. Şehrin carî ve ik sadîfaaliyetleri ile ilgisi olmayan Türk halkı eski reayadurumuna düştü. Vatanı ve kendisini kurtaranzafer de başkentliğini elinden almakta, haznesını arını Ankara'ya taşımakta idi. Is rap,muhakeme etmez. Is rap, sorumluyu geçmiştearamaz. Is rap, can acısından kıvrandığı vakit,

karşısına kim çıkarsa onun yakasından tutar.1923'te İstanbul mustaripleri Ankara'ya karşıhoşnutsuzlar seferberliğinin tabiî gönüllüleriolmuşlardı.İkinci Büyük Millet Meclisine gelen Kuvay-ıMilliye şöhretlerinden asker olanlar, milletvekilikalmakla beraber Mustafa Kemal'den uzaklaşmışlarve her türlü muhalefetler ümitlerini bu şöhretlerebağlamışlardı. Türkiye'de umumî hava, o tarihte buşöhretlerin, hürriyet şartları içinde, pek kolay birmücadele yapmalarına elverişli idi. Rauf Bey'inkomutan arkadaşları ile uğurlanarak ve karşılanarakİstanbul'a gidip gelmesi, Cumhuriyet ilânı üzerineİstanbul gazetelerinde çıkan sözleri, bir şey yapmakveya bir şey yapılmasını is yenlere, Rauf Bey vearkadaşlarının da düşüncelerini aşan bir cesaretvermiştir.Silâhlarının kuvve , sadeliğinde idi. ''Neistiyorsunuz?'' dendikçe:- Hiçbir şey... ''Bilâ kayd-ü şart Hâkimiyet-iMilliye'nin tecellisini'' istiyoruz, diyorlardı.

Cumhuriye n ilân şekli hakkındaki tenkitleri deTeşkilât-ı Esasiye Kanununun bu ana prensibineriayet edilmemiş olmak bakımından idi.Bu sırada İstanbul'da halifenin is fa edeceğirivaye çık . ''Tanin'' gazetesinin neşre ği bir açıkmektup üzerine gazetelerde kıyamet koptu:Nihayet bu felâket olacak mıydı? Halifemizdenmahrum mu kalacak k? İslâm âlemindeki manevînüfuzumuzu, kendi elimizle feda mı edecek k?Düşününüz: Bu feryatlar lâik ve Lâtin harfçi HüseyinCahit'in gazetesinden işi liyordu. Mustafa Kemal'inhasta olduğu haberi de ağızdan ağıza yayılmaktaidi.İşte 22 Kasım meşhur grup toplan sı bu şartlariçinde olmuştur. Par üyesi Rauf Bey, etra ndauyanan şüpheler üzerine, kendi durumunu izahetmiye davet edilmiş . Esas tar şma İsmet Paşa ileRauf Bey arasında geç . İsmet Paşa'nın ilk kürsüimtihanı idi.O da, Rauf Bey de im hanlarını eyi verdiler.

Genelkurmay Başkanı iken kürsüye çık ğı vakit,birkaç kelime kekeliyerek inen ve hiç de eyi bir tesirbırakmadığı söylenen İsmet Paşa, kendi kendiniye ş rmesini ne kadar eyi bildiğini isbat e . Bize ogünlerde tam bir Avrupa parlâmentosu ha bihissini verdi. Rauf Bey de, insanı çiledençıkarabilecek birçok gayretkeş tahriklerine rağmensabır ve soğukkanlılığını sonuna kadar korudu. Sıratahrikçilerinin hizasına inmiyerek, İsmet Paşa ile başbaşa kaldı. Lehinde olanlar sustukları ve çekingendavrandıkları, aleyhinde bir marifet gösterişiyapmak is yenler, asabî ve hassas bir mizaca hertürlü ölçülerini kaybe recek taşkınlıklardabulundukları düşünülürse, Rauf Bey'in buim handan ne kadar eyi çıkmış olduğu tahminolunabilir.Bu grup tar şması, Mustafa Kemal ve onunyanında toplananların hiçbir muhalefet karşısındataviz vermek ve geri dönmek niye ndeolmadıklarını, onların gidişini beğenmiyenlerin depar den ayrılarak açık bir mücadele cephesikurmağa henüz akılları yatmadığını anlatmıştı.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook