omuzlarında idi. Odasında ise birçokları ondanhaber almıya gelir: ''Ordu manevra yapıyor...''cevabını alırdı.Yetmiş bin askerden ancak otuz bin kadarıSakarya'nın doğusuna çekilmiş . Onlar da bitkin birhâlde idiler. Bereket Yunanlılar duraklamışlardı.Vekiller Heye ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa(Çakmak) bir gün gizli oturum istedi. Rengi uçmuş, raşsız, kim bilir kaç gündür uykusuz,milletvekillerine:''Arkadaşlar,\" dedi, \"tarihi günler yaşıyoruz.Yunanlıların çok üstün kuvvetler yap kları taarruzakarşı askerlerimiz kahramanca dövüştüler. Ağırkayıplara uğradık. Biz şehir ve bölge harbiyapmıyoruz. Hede miz zaferdir. Ordumuz stratejikbakımdan en elverişli yerde harbe devam edecektir.Hükûme miz adına Ankara'yı bu ha a içindeboşaltmıya, merkezi Kayseri'ye götürmeye kararverdik. Şimdiden hazırlığa başlanmasını ricaediyoruz.''Bir kıyame r koptu. Kürsüden inen çıkana idi.
Milletvekilleri iki noktada birleşiyorlardı:1- Ankara'yı harpsiz bırakmamak,2- Bozguna sebep olanları şiddetlecezalandırmak.Fevzi Paşa bozgun sorumluluğunu üstünealmak zorunda kaldı. Kürsüye gelerek:- Stratejik komuta hatlarına gelince,Genelkurmay Başkanı olarak onlardan bensorumluyum. Vereceğiniz cezayı şimdiden kabulediyorum, dedi ve, ben ölümden korkmam,mille n uğruna seve seve şehit olmasını bilirim,diyerek yerine oturdu.Meclis cepheye bir heyet yollamıya karar verdi.Heyet gi geldi. Ankara'da siperler kazılmak,cepheye asker ye ş rmek için her asker alınmabölgesine olağanüstü yetkilerle milletvekillerigönderilmek gibi tedbirlere başvuruldu.Bu sırada bazı milletvekillerinin ha ralarına
Mustafa Kemal'i başkomutan yapmak kri geldi.Bunlar Meclise tekli erini verdiler. Teklif üzerine birgizli oturumda görüşmeler iki gün sürdü. Vatanınson tepesine kadar savaş kararında olan MustafaKemal herhangi bir çarpışmanın doğrudan doğruyasorumluluğunu üstüne almak istemiyordu. İki günsüren tar şmalardan sonra Mustafa Kemalkürsüye geldi:- Bu tekli en maksat nedir? dedi. Eğer işinbaşında benim bulunmaklığım ise, esasen işiniçindeyim. Durumu yakından takip ediyorum.Genelkurmay Başkanı ile benim karargâhımızAnkara'dadır. Lâzım gelen tedbirleri buradanalıyoruz. Bu teklif beni Ankara'danuzaklaştırmaktan başka mana taşımaz.Ö eli idi. Bazı arka niyetli kimselerin maksadıonu yıpratma rsa aramak ama, teklif sahipleriSakarya zaferinin ancak onun cephe başındabulunması ile mümkün olacağı inancında idiler.Bunun üzerine Mustafa Kemal, Meclisin bütünyetkileri üç ay müddetle kendisine verilmek şar ile,
Başkomutanlığı kabul edeceğini bildiren bir takrirverdi. Yeniden bir kaynaşma. Söz alan alana. İki günde bu tar şma devam e . Bunun üzerine MustafaKemal Sakarya'da bir bozgun olsa da durumuelinde tutabilmesine elverişli yetki ile 5 Ağustos1921'de Başkomutanlığa geldi.Mustafa Kemal cepheye gider gitmez dahaönce alınan tedbirde değişiklikler yap . Savaş pekgüç şartlar içinde, pek çe n olmuştur. Bu birsubaylar savaşı idi. Eski Afyon Milletvekili AliTaşkapılı'dan dinlemiş m. Yedek subay olarakumumî karargâhta iken, bir sabah erkendenMustafa Kemal'i köyün sokağında dolaşırkengörür. Mustafa Kemal kendisine:- Yahu Ali Bey neden kaçağımız çok. Günde nekadar? diye sorar.- Bin kadar efendim.- Geriden cepheye gelen ne kadar?- Sekiz yüz kadar...
Mustafa Kemal şöyle bir hesap yaparak:- On beş günde iki bin beş yüz... Pek farketmez, der.Bir defa İsmet Paşa'yı telefonla arıyan Yusufİzzet Paşa, Mustafa Kemal'le görüşmek istediğinisöyler. Telefonu Mustafa Kemal'e verirler:- Beni aramışsınız, buyurun.- Gizli emirlerinizi bildirmediniz. Yani geriçekilme lâzım geldiği vakit is kame niz neolacaktır?Pek kızan Mustafa Kemal, daha savaşagirmeden kaçmayı düşünen bu komutana:- Paşa, paşa, gizli emrim senin kemiklerininorada gömülmesidir, der.''Ha -ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaavardır,'' emrini Yusuf İzzet Paşa'nın kendisi ile bugörüşmesinden sonra vermiştir.
Savaş sırasında düşman, hatlarımızda tehlikelibir gedik açmış, genişle yordu. Bu gedik hemenkapa lmalı, düşman süngü hücumu ile geriçevrilmeli idi. İh yat kuvvetlerinin hemen orayagönderilmesini istedi. İh yat kuvve miz kalmadığıcevabını verdiler. Yalnız Giresunlu Osman Ağa'nınçetesi vardı. Onların da süngüleri yoktu. ''Süngüleriyoksa bellerinde bıçakları vardır, düşman üzerinea lacaklar, onu eski yerine kovacaklardır'' dedi. Bukahraman çocuklar eğri bıçakları ile Yunanlıları eskiyerlerine kadar sürmüşlerdir.Bir defasında Fevzi Paşa'nın ne yaptığını sordu:- Kur'an okuyor, efendim, dediler.- Çağırın!Geldiğinde dedi ki:- Efendim bir komutan ih yatları ile harp eder.Bir tek nefer ih ya m yok. İh ya mız senini barından ibaret. Onun korunması için Kur'anokumaktan başka ne yapabilirim?
***Sakarya'dan dönüşümde Çankaya'da:- Ben galiba en iyi gene şu askerliğiyapabiliyorum, demiş . Bu savaşta iki şey buldum.Daha iyi a lmak için çekilmeler yap ğım sırada, sırtvere vere ta Ankara kapılarına geleceğimizi gözönünde tutarak, bu hat da elden giderse hangiha savunacağız, diye benden üzülerek soran birkomutana, 'Vatanı korumakta ha -ı müdafaayoktur, sath-ı müdafaa vardır. Bu satıh baştan başavatanın bütün yüzüdür. Vatan sathı en sonkayasına kadar düşmanla boğuşularak müdafaaedilecek r,' cevabını vermiş m. Bu formülü birgündelik emirle bütün orduya bildirdim. İkincisi debana Sakarya'da gelen şu düşüncedir: Hiçbir zafergaye değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyükbir gayeyi elde etmek için gereken en belli başlıvasıtadır. Gaye, kirdir. Zaferin, bir krikazandırdığı kadar değeri vardır. Bir krikazandırmaıya yaramıyan zafer kalamaz. Herbüyük meydan savaşından sonra yeni bir âlem
doğmalıdır. Yoksa başlı başına zafer boşuna birçaba olur.Kendisine Napolyon'un:- Programınız nedir? sorusuna:- Ben yürürüm. Programım kendiliğinden çıkar,dediği hatırlatılması üzerine:- Ama o türlü giden sonunda başını Saint-Helenkayalarına çarpar, cevabını vermiştir.***Ankara'da Fransız delegeleri ile Çukurovaanlaşmasını yapacak, böylece Ankara hükûme büyük devletlerden biri tara ndan tanınmışolacaktır.Sakarya zaferi yeni Türk devle nin belli başlıtemel taşıdır. Mustafa Kemal Mecliste Müdafaa-iHukuk adı al nda kendi par sini kurarak, Mecliskargaşalığını önliyecek, rakipsiz liderliği ile bütün
yönetimi eline almış olacaktır.Sakarya'dan Sonra1921 Eylülündeyiz. Ha ralarımın içinden sizinleberaber 1918 Eylülünde yola çıkmış k. Aradanotuz beş ay geç . Dile kolay. Bir imparatorluğunyıkılışından, Sakarya'nın doğusunda nihayetbugünkü Türkiye'nin temelleri a lıncaya kadargeçen otuz beş ay kaç çile ve mihnet yılı ağırlığındaidi, yaşamıyan bilmez.Bugünkü Türkiye'nin doğuşu sözünü kullanmakiçin öteki Ağustosu beklemiyorum. Çünkü bizSakarya zaferi ile ar k kurtulacağımıza inanmış k.Avrupa devletleri için dahi başkent İstanbul değil,Ankara idi. İlk önce Fransa geldi, yeni Türkiye ileAnkara İ lâfnamesini imzaladı. Kilikya davasınıhalle k. O Fransa ki, 1919'da Sivas dahi onunnüfuz bölgesinde idi.Gerçi zafere hemen hemen bir yıl daha var.Fakat İstanbul mütareke devrinin bu yılı uzun boyluanla lmaya değmez. Türkler ar k ya İstanbul'daki
halife ve padişahın, ya Ankara'daki MustafaKemal'in yanındadırlar. İşgal kuvvetleri ile işbirliğietmiş olanların talii de Tanrı'ya kalmış r. Herkesbiliyor ki, Sakarya'dan sonra Sevres Antlaşmasıyürüyemez. Fakat Mustafa Kemal tam bir zaferkazanıp Misak-ı Millî Türkiyesini kurabilir mi? Şimditam kelimenin yeri geldi, Kemalistlere göre ya evet,ya belki. Yunanlılar gibi, Mustafa Kemal'den dekurtulmayı düşünenlere göre ya hayır, ya inşallahhayır.1921'in bazı hâdiseleri üstünde durarak vemütarekenin son bir iki tablosunu çizerek İzmir'deBirinci Kordon üstündeki evinde Gazi ve MüşirMustafa Kemal Paşa ile buluşmak için bir Fransızvapuruna binip İstanbul'dan ayrılacağız.***Fransa ve İtalya gibi, Lenin Rusyası daAnkara'ya sokulmaktadır. Başlıca ih lâlcilerdenGeneral Franze bu yıl Ankara'ya geldi. Bu gelişineski deyimi ile, bir \"is kşaf\" olduğuna şüphe yoktu.Meclisteki nutuklarının birkaçında ve bazı
bildirilerinde \"kapitalizm ve emperyalizm\"e kaşısavaş ğını söyliyen Mustafa Kemal Moskova içinde bilmece idi.Bu ziyare n hikâyelerini sonradan dinlemiş m.Mustafa Kemal General Franze'yi kendisine vedavasına ısındırmak için pek sıcak davranmıştır. Geçvakitlere kadar birlikte yemişler, içmişler vekucaklaşmışlardır. General Franze Türkiye'dendöndüğü vakit Tiflis gazetecilerine demişti ki:- Ankara bizi düşmanca değil, fakat ih yatlıkabul e . Ben her şeyi gördüm. Türkiye tara ndanbize bir saldırı tehlikesi yok. Daha ileri giderek derimki hiçbir Türk hükûme Türk mille ni böyle birsaldırıya sürükleyemez. Ankara'da müstebit birhükûmet yoktur. Demokrasiye doğru gitmekistidadında bir hükûmet var.Sonra Ankara'daki dostlarına hitap ederek diyorki: \"Ankara'yı da kaybetseniz, istediğiniz kadarçekiliniz, arkanızı Rusya'ya dayayınız ve harbedevam ediniz.\"
Mustafa Kemal de iç şüpheleri gidermek içinşöyle demiş : \"Bizde komünizm olamaz. Sonzamanlarda kurulan par ler bunu anlıyarakdağılmışlardır.\"Ankara'da komünist yoktu. Fakat tek dostlukgösteren, yardım eden, doğu illeri meselesinihalleden Lenin Rusyasının herkes dostu idi.Kemalis n bağımsızlık kri tertemiz, pürüzsüz,tavizsiz Türkçü ve Türkiyeci idi. Mustafa Kemal,daha sonra misallerini göreceğiniz üzere, kafacanasıl âdeta Şark sözünden ksinecek kadar bir Ba lıve Ba medeniyetçisi ise \"Xénophobe = ecnebi-sevmez\" denecek kadar da Frenklikten uzak .Şarklı ve müteassıplar gibi, tatlı su Frenklerinin dedüşmanı idi. O mizaçça, ahlâkça hürriyetçidenbaşka bir şey olamazdı. Milliyetçiliğinin bir niteliği,kibir sertliğinde bir gururdur.Bütün savaş yıllarında Mustafa Kemal, necumhuriyetçilikten, ne garpçılıktan, nedevrimcilikten bahsetmiştir. Gericilik her tarafta idi.
Hocalar ve şeriatçılık kışkır cılığı üçebölünmüştü: Bir kısmı İstanbul'da halife ileberaber, bir kısmı da İngiliz ve Yunanlıların emrindeidi. Fakat hepsinin ortaklaşa düşmanı, taTanzimat'a kadar, topyekûn \"Batılaşma\" davası idi.Devlet çöker çökmez İstanbul'da hemenseslerini duyurmuşlardı. Tabiî ilk adımda kadın ve\"tesettür\" ve şer'iye mahkemeleri meselesini ortayaa lar. Bu mahkemeleri yeniden meşihat binasıça ları al na götürmek için kurulan komisyonunraporu şöyle başlıyordu: \"Bir asırdan beri çilesiniçek ğimiz dâül'ıslahat...\", yani daha ilk kelimedeTanzimat'tan beri devam eden yeni nizam, vebagibi bir hastalık : \"Avrupa'da ih lâf âmilleriaristokrat, burjuva ve demokrat gibi tabakat-ıiç maiye arasında sa'y-i beşerle aşılamıyacakuçurumlar olup bizde ise bir köylü nazırolabileceğinden\" devrimlere hiç lüzum yoktu.Bir ahlak komisyonu da bilhassa kadına karşıharekete geç . Ramazan akşamı Direklerarası'ndadolaşırken, yan sokaklarda süngülü askerler
görmüştüm. Bunların görevi, caddeye çarşa ıpeçeli de olsa kadın sokmamak . Şeriatçı Tevhid-iE âr, siyase e Anadolucu iken, kadın açıksaçıklılığına dikkat etmediği için günaşırı polisehücum etmekte idi. Mustafa Kemal'i ve onunlaberaber olanları \"tek r\" eden fetvaları İstanbulhocaları vermişlerdir.İstanbul Tanzimat'a doğru, Anadolu iseTanzimat'tan geriye doğru yuvarlanıp gidiyordu.Büyük Millet Meclisinde bir hoca milletvekili,Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nda Büyük MilletMeclisinin kanun koymak hakkı bahis konusuedildiği sırada, kürsüye çıkmış, Tanrı'nın kitabıdururken kanun koymak iddiasında bulunan birMecliste üye kalamıyacağını söyleyerekmemleke ne dönmüştü. Mekteplerden resim dersikaldırılıyor, Anadolu'da alabildiğine medreseaçılıyordu. Men-i Müskirat Kanunu'nun tar şmasısırasında iki hoca Meclisin sokağa doğrupenceresini açarak:- Ey ümmet-i Muhammed, din elden gidiyor,
diye avaz avaz haykırmışlardı.Mustafa Kemal'siz bir Anadolu zaferinin, oMeclis ve memleket havası içinde yeni devlete nasılbir karakter vereceği asla belli değildi. MustafaKemal, savaşın, gayesi makam-ı mukaddes-i hilâfetikurtarmak olduğunu sık sık tekrarlamak zorundakalırdı. Dehanın sabır niteliğine en iyi misal, büyükliderin gericiliğe karşı yıllar süren sessiz ve uysalkatlanışıdır. İstanbul, Ankara gericiliği ve düşmanlabirlik gericiler hepsi bir tek programın üstündeidiler. Padişah ve halife de, Mustafa Kemal de,Yunanlılar da kazansa, Türkiye'de Garpçılık nizamıdavasını kökünden kazımak olan bir programyürümeliydi. Yazık ki, bu program, bugünkügericinin de elindedir. Bugünkü gericilik de, bütünsiyasî par ler arasında sa arını tutmuştur. Yalnızonlar bir program peşindedirler.Mustafa Kemal zaferi bir eline geçirse, hemengeriye dönerek kılıcını gericiliğin tepesineindirecek . Fakat onu, ister istemez, başınınüstünde taşır görünmek lâzımdı. Yalnız Teşkilât-ı
Esasiye ve hilâfet müessesesine dair hocalarınkoymak istedikleri temina bin dereden suge rerek atlatmaya muva ak oluyordu. HasımlarıMustafa Kemal'den nasıl kurtulacaklarınıdüşündükleri gibi, hocalar da tam bir şeriat nizamıkurmak için bin bir tertip arkasında idiler.Ar k İstanbul'da yeni hiçbir şey yoktur. SonBizans imparatoru gibi, Osmanlı padişahının dahükmü İstanbul şehri surlarının kapılarına kadargeçiyor. Bu hüküm de kime karşı? İngiliz polis birgün tra k nizamlarına aykırı hareket etmiş r, diyesadaret otomobilini çevirip karargâha kadargötürdü: Sadrazam içinde idi. Dolmabahçe Boğaziçikıyılarında hâlâ bir saray ise de içindeki saltanatsönüp gitmiş r. Vahideddin, Afrikasömürgelerindeki bir emiri veya sultanıandırmaktadır. Kapılarından küçük rütbeli bir işgalsubayı yürek oynatarak girer, acaba bir müjdesi mi,bir kara haberi mi vardır? Beşiktaş kıyıları karşısındademirliyen zırhlılar, şimdi, bu sarayınnöbetçisidirler. Umut, onlardadır. Sarayın bütünmüşavirleri derler ki, Yunan ordusu müstahkem
hatlar arkasındadır. Türk ordusu mümkün değil buhatları sökemez. Er geç Ankara da İngilizlerle biruzlaşma yolu arayacak r: \"Hiç İngilizler efendimizibırakırlar mı?\"Doğru, bırakmıyacaklar ama, birliktegötüreceklerdir. Vahideddin, ceddi İkinciMehmed'in fethe ği şehri son defa, penceresininkarşısındaki zırhlının güvertesinden seyredecek.Balta Limanı'ndaki yalısının rutubetli loş odalarındakinlerini ve hınçlarını kemiren Damat Ferit, kendiniçürüyüşe bırakmış r. Kürt Mustafa Bağdat'ta!Ankara'dan, ikide bir, idam mahkûmunun sesigeliyor: Müşir ve Gazi Mustafa Kemal Paşa! Nemüşirlik fermanında padişahın mührü, ne de gazilikmenşurunda tuğrası var.Saraycıların son avuntusu da bu: \"Hiç Türkordusunun taarruz savaşı yaptığı görülmüş müdür?Bu ordu yalnız savunmaya yarar. İki ordu da karşıkarşıya yıllarca beklemez ya, elbe e ortalama birbarış olacaktır.\"Mustafa Kemal'in Millet Meclisindeki hasımları,
Sakarya zaferinin sevinci soğur soğumaz, genemeseleler çıkarmaya koyulmuşlardır. Efendim aynıadam hem Başkomutan hem Millet Meclisi Reisinasıl olabilir? Ya cephede, ya Ankara'da bulunmalıdeğil midir? Ya ordu? Taarruz edecek midir?Mustafa Kemal'in Büyük Millet Meclisindekimuhali eri de, saray ve Bab-ı âli müşavirleri gibiTürk ordusunun taarruz edemiyeceği krindedirler.Yalnız Yunan mı var? Yunanın arkasında İngiliz var.Biz muharebe ile bu işin içinden nasıl çıkarız? Biruzlaşma çaresi aramalı ve bulmalı değil miyiz?İşte bu sıralarda Mustafa Kemal millî kurtuluşdavasının başlıca tehlikelerinden birini dahaatlatmış r: İ lâf devletlerinin Hariciye nazırlarıtoplanarak Türkiye ve Yunan hükûmetlerinemütareke teklif e ler. Yunanlılar, bu tekli hemenkabul etmişlerdir. Mustafa Kemal doğrudandoğruya ret cevabı vermenin ne kadar aykırıolacağını düşündüğü için, hükûmete bir karşı teklifhazırlatmış r. Tekli n esası, dört ay içinde bütünişgal al ndaki topraklarımızın boşal lması idi. Buteklif, ister istemez ret mahiyeti almıştır.
Vak yle İsmet Paşa'dan dinlediğime göre,Mustafa Kemal en korkulu günlerini bu mütareketekli sırasında geçirmiş r. Biz savaşla işin içindençıkamayız, bir uzlaşma yolu bulmalıyızpropagandası cephe gerisini iyice sarmış . Fakat enkötüsü cephe maneviya nın sarsılması idi. MustafaKemal, karargâh karargâh, komutan komutandolaşarak, mütareke tekli nin bir oyun olduğunuve Yunanlılara karşı zafer kazanacağımızdan ar khiç kimsenin şüphesi kalmadığını gösterdiğini,tanıdıklarına tanımadıklarına inandırmayauğraşmıştır. Komutanlardan biri:- Nasıl, nasıl? Mütareke tekli ni kabuletmediniz mi? diye haykırmıştı.Mütareke tekli ni kabul etmemek cinaye ninasıl oldu da işlediniz, dememek için kendini pekgüç tutmuş olmalıydı. Mustafa Kemal hiç nmaksızın ona da delillerini saymış ve karargâhtançıktıktan sonra İsmet Paşa'ya dönerek:- Ben bu adamın bir kalpazan olduğunu sanasöylemez miydim? demişti.
Büyük gürültü biraz daha sonra BaşkomutanlıkKanunu'nun yenilenmesinde koptu. MuhiddinBaha Pars anlatmıştı:- Bir yanda Mustafa Kemal ve yanındakiler, biryanda Ziya Hurşit (sonra suikasttan idam edilmiştir)ve bütün arkadaşları, elleri ceplerinde vetabancalarında birbirlerine karşı yürürken, MustafaKemal'i o gün öldürecekler sanmıştık.Mustafa Kemal Başkomutanlıktan düşmüşgibiydi. Kendisinin Meclis'e karşı iki dikta jes vardır. Biri bu meselede olmuştur:- Bu dakikada ordu komutansızdır. Eğer benkomuta etmekte devam ediyorsam, kanunsuzkomuta ediyorum. Yerine konmaz bir felâke karşılamak zorundayım. Düşman karşısında ordu,başsız bırakılmaz. Onun için bırakmadım,bırakamam, bırakmayacağım, demişti.Meclis istese de istemese de ordularınınbaşkomutanı olarak görevine devam edecekti.
Ordu hazırlıklarını bi rmek üzere idi. MustafaKemal daha Haziran ortasında taarruza kararvermişti.Taarruz bir yıldırım gibi inecek . Cür'e n sanatkadar yer almakta olduğu plân, son dakikaya kadargizli kalmalıydı.Mustafa Kemal'in azim, karar ve iradekuvve ni, 1922 Ağustosunun son ha asından ikiay önce sahneden çekiniz. Bugünkü Türkiye genebu Türkiye olmazdı. Onun içindir ki bir defasındahasımları ile, şahıslara mı dayanılmalıdır, yoksayalnız millet mi vardır, gibi sık sık geri tepen birtartışmada:- Adamlar vardır, adam vardır, adam! diyehaykırmıştı.Yapmakta olduğu şeyin değerini iyice bilirdi.Tevazuunun üstüne fazla varmaya gelmezdi.Zafer
Türkler 1071'de Malazgirt Savaşı'nı kazandıktankısa bir müddet sonra, İznik tara arında Türkçekonuşuluyordu. Meydan savaşlarında devletlerbatar, devletler doğar. Bir meydan muharebesinintakvimdeki tarihi, bazı defa, yeni bir devle ntarihteki başlangıcıdır.1914'teki Osmanlı İmparatorluğu, kapitülâsyonrejimi al nda bir yarı sömürge idi. Eğer 1918'deBirinci Dünya Harbini kazanmış olanlar buimparatorluğu a etmiş olsaydılar, \"Dile bizden nedilersin,\" deseydiler, eskisi gibi kalmaktan başka birşey bekliyebilir miydi? Hâlbuki millî kurtuluşsavaşından, Lausanne'da İngiltere kadar bağımsızbir yeni Türkiye doğdu.Bu yeni Türkiye iki meydan savaşının eseridir.Biri, 1921 Ağustosunda Sakarya Nehri boyunca,ikincisi 1922 Ağustosunda Afyon cephesindeverilmiş r. İkisinde de Türk ordularınınBaşkomutanı Mustafa Kemal idi. Nitekim askerliktarihinde ikinci kesin çarpışmanın adı \"BaşkomutanMeydan Muharebesi\"dir.
***Mecliste hava bozuktu. Ordunun bir saldırıharbi veremiyeceği kri büyük çoğunlukta idi.İngilizler de ar k yumuşamış olduğu içinAnadolu'yu boşaltmak esası üzerinden görüşmeyapılmalı idi. İşin içinde İstanbul'la birleşmek,Mustafa Kemal'den kurtulmak krinin de büyükpayı vardır.Saldırı harbi verilmeli idi.Garp (Ba ) Cephesi Komutanlığı saldırı harbiyapamayacağımız inancında idi. Cephenin haberkaynağı İstanbul'du. İstanbul'dan gelen haberleregöre Yunan cephesinde, maddî manevî, her şeyyerinde idi. Genelkurmayın Rus kaymakamlarındanöğrendiğine göre Yunan Başkomutanı Hacı Anes ordunun Anadolu ortasında durumunu kötübuluyordu. Menemen Boğazı'ndaki Milne ha naçekilmeli, Trakya'daki birliklerle İstanbul işgaledilerek Ankara üzerine baskı yapılmalı idi.Fransızlar İstanbul'un işgali krini reddetmişlerdi.Mustafa Kemal'e göre saldırının sırası idi.
İçişleri Bakanına göre Karadeniz kıyılarındanAnkara çevresine kadar hemen her bölgedegüvenlik bozuktur. Gelir, Mustafa Kemal'e raporlarıokur. Daha geçen gün İnebolu'dan gelen kamyonyolcuları Ankara'nın on beş kilometre ötesindesoyulmuşlardır.Millî Savunma Bakanına göre günün birindeherhangi bir hareket emri verilecek olsa ordununyürümek için pabucu yoktur. Silâh kayışı yoktur.Bunları edinmek için hemen hiç olmazsa al yüz binlira lâzımdır.Maliye Vekiline göre kasada on parakalmamış r. Yakınlarda vergi toplamak daimkânsızdır.Meclisteki muhali erine göre, milletvekillerialda lmaktadır. Çünkü o da biliyor ki orduyürüyemez.Hindistan'dan Mustafa Kemal'e gelen bir parçavardı. Mustafa Kemal son ih yaçların karşılanması
için bu parayı hükûmet emrine verdi. Şimdisaldırıya geçilmek için son kararları almak sırası idi.Yanına Genelkurmay Başkanını alarak garp cephesikarargâhına hareket etti.Ordu komutanlarından biri Yakup Şevki Paşaidi. İkinci Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa, cephanekomutanına karşı entrikacı davranışlarından veordu içinde bölücülük yap ğından, geri alınmış .Yerini Ali Fuad Paşa'ya teklif etmiş, \"Ben cephekomutanlığı yap m,\" diye reddetmiş . RefetPaşa'ya teklif etmiş, \"Önemli bir şey mi olacak?\"\"Evet olacak,\" \"Ben sanmıyorum, olacağı zamandüşünürüm,\" demiş . Ordu komutanlığınıNureddin Paşa'ya verdi.Çay'da toplanılmış . Fevzi Çakmak saldırıplânını açıklamış r. İsmet Paşa saldırıya karşı.Yakup Şevki Paşa, mille n varını yoğunu zar gibiatmanın tarihçe cinayet sayılacağını söyler.Mustafa Kemal:- Milletin varı yoğu bundan mı ibarettir, paşam?
- Evet!- O hâlde kesin sonucu bununla almakzorundayız.Kolordu Komutanı Kemale n Sami Paşa bizimgeri teşkilâ nın düşmanı yirmi kilometreden fazlakovalayamayacağını söyler. Mustafa Kemal:- Bizim geri teşkilâ mız düşmanı yirmikilometreden fazla kovalayamaz mı?- Hayır paşam!- Demek düşmanı yirmi kilometre içinde yoketmek zorundayız. İkinci Ordu Komutanı NureddinPaşa ise henüz cepheye yeni geldiğinden bir kriolmadığı cevabını verir.Bu arada, belki ikisi arasındaki bir ter p eseriolarak, Fevzi Paşa:- Mademki ordunun bana güveni yok, bençekiliyorum, diye is fasını verir. Mustafa Kemal de
Genelkurmay Başkanı çekildiğine göre kendisinin dekomutanlık görevinde kalamıyacağını bildirir. Telâşadüşen İsmet Paşa:- Efendim bize krimizi sordunuz, söyledik.Yoksa hepimiz emrinizdeyiz, ne yolda istersenizöyle hareket ederiz, der.Saldırıya karar verilmiştir.Atatürk, Ankara'da vekiller heye ni toplıyaraksaldırı kararına onları da kattı.Yunanlıların cephede 120.000, geride 30.000askerleri vardı. Bizim ordu 105.000 kişi. TopçumuzYunanınkinden eksik, süvarimiz daha fazla idi.24 Ağustos sabahı Ankara'dan hareket e .Afyon güneyindeki Şuhut kasabasında geceyigeçirdi. 25-26 gecesi Kocatepe'nin hemengüneyindeki dere içine Başkomutanlık karargâhınageldi. Şafakla beraber saldırı emrini verdi.Ankara'dan hareket edeceği günün akşamını
Keçiören'de yakın adamları ile geçirmiş . Ayrıldığızaman bir hayli yorgundu. Yanındakilere:- Taarruz haberini alınca hesap ediniz. Onbeşinci günü İzmir'deyiz, demişti.Acaba içkinin tesiri mi idi? Arkasından ha fçegülüştüler bile... İzmir'den dönüşünde karşılayıcılararasında o gece beraber bulunduklarından birikisini görünce:- Bir gün yanılmışım, dedi, ama kusur bendedeğil, düşmanda!İzmir'e taarruzun on dördüncü günü girmişti.Cepheye geldiği zaman raporları dinledi. Kıt'alaryerlerine varmışlardı. Sordu:- Düşmanda bir sezinti var mı?- Aldığımız raporlara göre henüz yok.- Baskın muvaffak olmuştur, dedi.
Ve meşhur Fransız generalinin kelimesi gibiyazıya geçemiyecek bir söz savurdu.Kocatepe'de, bir ağır düşüncenin ebedîheykelini andıran fotoğra nı göz önüne ge riyormusunuz? Mustafa Kemal 26 Ağustos sabahıorduyu saldırıya sürmüştür.Başlarını ateşe, taşa ve çeliğe çarpa çarpa kanköpüren Türk kahramanlığının düşünen, arayan,bulan, gösteren, bazan bir ''evet'' ile bir ''hayır''ınavatan talii bağlanan başıdır o! Akıp giden sular gibi,boşanıp giden millî kaderler böyle bir set bulursadurur. Bu millî kahraman denen adamdır. Dağıneteklerinde döğüşen halk ve tepenin üstündekizafer yara cısı, o sabah ikisi birbirine ne kadar lâyıkidiler.Fakat taarruz sökmeli idi. Arkasından bütünşafaklar sökecek Mustafa Kemal bu anlarında sert,yalçın, kalbi ve siniri aransa bulunmaz bir iradedenibare r. Tam zamanında emrini yerinege remediği için pek sevdiği bir tümen kumandanıin har eder. Mustafa Kemal, vah vah, demez.
Ağzından ağır bir kelime çıkar. Boşuna da ölmüştür.Çünkü biraz sonra tümeni vazifesini yapmış r.Canına kıymak, velev onun uğruna canına kıymak!Ne çıkar bundan? Mustafa Kemal, kendisine verdiğisöz uğruna ölen bu sevgili arkadaşının, kanlariçindeki hayale ni görmek, ''Yazık oldu çocuğa...''demek için bile şafakların ötesindeki bir günübekliyecektir.***Uşak'ta esir Başkomutan Trikopis'le GeneralDenis'i karşısına ge rdikleri zaman, kendisi de bukadar kolay ve çabuk zaferin merakı içinde idi.Onları dostça yanına aldı ve meslektaşça konuştu.General, bir ucu Afyon Karahisar'da, öbür ucuKütahya'da bulunan bir Türk ilerleyişinin bir andakesinleşerek hızla daraldığını, etra arını git gideüçgenlemesine kapladığını ve sonunda kendilerinibir dağın eteğine doğru sürdüğünü söyledi!- Böyle bir şeyin olacağını anladınız mı?Trikopis taarruzunun son dakikaya kadar iyi
gizlenebilmiş olduğunu i raf e . Kendisinin yüksekyaylada tedbirler alınmaksızın barınılamıyacağınıyüksek makamlara anlatamadığını söyledi.Ordularını kuşatan üçgen darala darala öyle birkerteye gelmişti ki bir yamacın eteğine dalmışlardı:- O zamana kadar toplarımızı az çok kullanarakgeri çekiliyorduk. Fakat sır mız o yamacadaya ldıktan sonra kıpırdamaklığımıza imkânkalmamış . O sırada işliyemez bir darlığa geldik.Ancak ellerimizdeki tüfekleri kullanabiliyorduk.Sonunda bir an geldi ki tüfeklerin bile işliyemediğibir darlığa düşürüldük. Süngüler parlamıya başladı.Arkamız, önümüz, her yanımız süngü! Böylece artıkiş bitmiş ! A mı bile bulamıyordum. Yaya olarakormanlar içine düştük.Sonra sordu:- Siz bu harbi nereden idare ediyordunuz?- İşte tam o süngülerin parladığını söylediğinizyerde askerlerin yanında idim.
- Harp böyle kazanılır. Yoksa beş yüz ellikilometre uzakta, durum gözle görülüp hükümverilmeksizin, bir harita üzerinde pergelle ölçülerekyattan idare edilmez, dedi.***Sakarya'da 3282 ölü ve 13618 yaralı vermiş k.Büyük saldırı harbi bize 2542 ölü ve 9977 yaralıyamal olmuştur.***Bu zafer Millet Meclisine, hükûmete, ordukomutanlarına rağmen Başkomutan MustafaKemal tarafından kazanılmıştır.***Bu tarihî günlere bir de İstanbul'dan bakalım:Gazeteye geldiğim vakit, Anadolu'nunbirdenbire kapandığını söylediler. İstanbul veTürkiye'nin işgal al ndaki köyleriyle, memleke n
öbür kısmı arasında hiçbir temas yapmaya imkânyoktu. Aradan 30 yıl geç . O sabahki heyecanımın,şimdi bile gönlümü ürperttiğini duyuyorum.- Acaba Yunanlılar mı taarruza geçtiler?- Belki de bizimkiler...Tarihte hiçbir perde, kadar ağır bir kader sırrıüstüne inmemiş r. Ne Rumca ve Ermenicegazetelerde, ne İngiliz veya Fransız ağzıkonuşanların sözlerinde merak giderici bir yayın bile yoktu.- Canım, biz taarruz edebilir miyiz? Dahageçenlerde Fethi Bey mütareke aramak içinLondra'ya gitti. Ummam ki böyle bir delilik yapalım.- İh mal ne cepheyi ve ne de cephe gerisinitutamaz hâle geldikleri için bir son çarearamışlardır.Hepimiz Mustafa Kemal'in dehâsına inanırdık.Onun her şeyi, vara olduğu kadar, yoka da
çevirecek bir zar atamıyacağını biliyorduk.Fakat nasıl haber almalı idi?Bütün günümüz, âdeta merak sancısı içindegeç . Yalnız yemekten değil, düşünmektenkesilmiş k. Zırhlıları ile, tümenleri ve alayları ileBirinci Dünya Harbi düşmanlarının zaferi, hâlâİstanbul'un sularında ve sokaklarında idi. Bir tekumut, bir avuç askerde ve Mustafa Kemal denenbir isimdedir. Kapkara perdenin arkasında yalnızonların yaklaşıp uzaklaşan hayaletlerinisezinliyoruz.Nihayet Rumca gazetelerde ilk rivayetler çık ,biz, taarruza geçmiş k ve başımızı Yunanordusunun çelik kayasına boş yere çarpıpduruyorduk.Türk ordusunun bir taarruz savaşınagiremiyeceği kri, bizim kuşağımız için değişmezgerçeklerden biri idi. Ordumuzun kahramanlığınabel bağlardık, fakat onun ancak dayanmamucizeleri verebileceğini sanırdık. Onun son
destanları 1877 Harbinde Pilevne, 1912 HarbindeEdirne, sonra da Çanakkale idi. Rumca gazetelerinhaberi ile, merakımız biraz azalsa bile, kaygımız ateşgibi yanıyordu.Zaman geç kçe umutsuzluğumuz ar . Havadisduyurmakta Beyoğlu gazeteleriyle yarış eden ve üstüste kasabalar alındığı rivayetlerini uyduran birTürkçe sürüm gazetesine kızıyorduk.- Taarruz sökmüş olsa, bir tebliğ verirlerdi.Durduk mu, geriledik mi? Ah, hiç olmazsa bir ikikasaba alsak da öyle dursak.Bir iki kasaba alıp durmayı nimet saymayabaşlamış k. Az da olsa bir başarıyı, halk güveniniar rma yolunda kullanmak kolaydır. Bu, biredebiyat işidir. Fakat ya hiçbir şey yapamadıksa, yageriledikse?Mustafa Kemal'e kızanlar ağızlarını açmışlardıbile...Akşam üstü gene beynimizin içinde aynı burgu,
kalbimizin içinde aynı ağrı Büyükada'yagidiyordum. Aydınlık, ferah bir Ağustos akşamı...Köpüklü, uyanık ve neşeli bir deniz. Güverte, kabasa dolu... Türkçe konuşmıyanlarda, birbirininsözünü kapan bir sevinç var. Sadece bu sevinç, biziyıkmaya yeterdi. ''Ne olmuştu?'' diye sormaktankorkuyorduk.Bir fena şey vardı. Kimseye bir şey sormaksızınonu zihnimizde de ha etmiye uğraşıyorduk.İh mal durmuştuk. Belki de bir iki noktadagerilemiş k. Ordu bozulmamışsa bundan neçıkardı? Yunanlılar da ar k bitkin bir hâlde değil miidiler? Aşağı yukarı bir uzlaşma yapabilirdik. Bu da,elbette Sevres Antlaşmasından daha iyi olurdu.Fakat içimizdeki sorunun, kimseden aramayacesaret edemediğimiz cevabı kendiliğindenyayılıverdi: Başkomutan Mustafa Kemal Paşabütün karargâhı ile beraber esir olmuş...Keder insanları öldürmez derlerse, bu sözeinanınız. Kalp denen şeyin ne dayanıklı birmaddeden yapılmış olduğunu ben, o akşam üstü
Büyükada vapurunun güvertesinde öğrendim.Türkleri Büyükada Yat Kulübü'ndenkovmuşlardı. Yalnız bir iki sırnaşık, yolunu bularakiçlerine sokulabilmişlerdi. Bunlar, o akşam cezalarınıçekmişlerdir. Çünkü kulüpte, Mustafa Kemal'in esirolması şere ne kulübün bütün şampanyalarıpatlıyor ve Türkler de dağı lan kadehleri içmeyezorlanıyordu. Ada sokakları, çoluk çocuğunçığlıklariyle geçilmez bir hâle geldi.Ölümü bir uyku, rahat bir uyku gibi arıyaraksabahı e k. İlk vapurun en görünmez köşesinesığınarak, iki büklüm köprüye indik.Bütün Türkleri, yas içinde bulacağımısanıyordum. Meğer ne kadar soysuzluğauğramışsız. Acaba sokaktakilerin hepsi, şu veya bumuhipler cemiye üyeleri mi idi? Bizimkilerutançlarından evlerinde mi kalmışlardı? Bu gülüşler,bu çırpınışlar, bu el sıkışlar ne idi?Meğer bütün karargâhı ile BaşkomutanMustafa Kemal değil, Yunan Başkomutanı Trikopis
esir olmuş...Size, kalbin ne kadar dayanıklı bir maddedenyapılmış olduğunu yukarıda söylemeseydim,burada söylerdim. Bir çocuk gibi sıçramayabaşladım. Habere, havadise, telgrafa koşuyorum.Hani dün kızdığımız o sürüm gazetesi yok mu,meğer resmî tebliğlerin kilometrelerce gerisindeimiş. Yunan ordusunu yok etmişiz ve İzmir'einiyormuşuz.Ben, ömrümde hiçbir edebiyat eserinde,ordulara ilk hede erinin Akdeniz olduğunu bildirengünlük emri okurken duyduğum zevki duymadım.Bu, bütün heyecanların üstünde bir heyecan veren,bütün şiirlerin üstünde bir şiirdi. Ne olmuştuk,biliyor musunuz? Kurtulmuştuk.Ah Mustafa Kemal, Mustafa Kemal, sanaölünceye kadar o günün sevincini ödeyebilmektenbaşka bir şey düşünmiyeceğim.Konuşmak için dilim, yazmak için kalemintutuldu. İkdam'daki Yakup Kadri'yi aradım, ilk
vapurla İzmir'e gitmeyi teklif ettim.Tuhaf şey: İzmir'in alındığı haberi geldiği vakit,içimizde ar k sevinme gücü kalmamış . Gönlümüz,uzun ve derin uykuya dalmış gibi idi. Bir hastanınbaşında günlerce beklemekten sonraki yığılıpkalmaya benzer bir uyku... Ha a daha fazlaağlamalı bir hâl... Bir akşam önce şampanyabayramı yapanların yüzlerindeki unulmaz yası gidipgörmek düşüncesinden bile sevinmiyorduk.Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak,hür vatandaş olmuşsak, şere i insanlar gibidolaşıyorsak, yurdumuzu Ba 'nın, vicdanımızı vekafamızı Doğu'nun pençesinden kurtarmışsak, şudenizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda anabağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak,hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz.''Akşam''ın ilk sayfası için koskoca bir klişehazırlamış k: ''Elhamdülillâh, İzmir'e kavuştuk!''Kapıları açmanın imkânı mı var? Gazeteyipencereden akı yorduk. Alan, yüzüne gözünesürüyordu. Galata rıhtımı üzerinde kamçısı ile selâm
marşını susturan beyaz atlı Franchet d'Esprey, okorkunç hayal, sanki bir operet sahnesinden kalmahoş bir ha ra idi! Doğrusu, daha fazlaDolmabahçe'ye gidip Vahideddin'i görmekistiyordum. İçimdeki tek zulüm hevesi bu idi.Vahideddin'i göremedim. Fakat sonradan ilkMeclisten kalma bir dostum, Muhiddin Baha, banabir Ankara hikâyesi anla . Onlar da sevinçten neyapacaklarını bilmiyorlarmış. Mecliste bir aralıkellerini yıkamaya gitmiş. Asık suratlı bir milletvekiligörmüş. Mustafa Kemal muhaliflerden biri:- Yahu nedir bu hâlin? diye sormuş. Ötekidudaklarını sıkarak:- Ne var sanki? Nasıl olsa İzmir'i bizevereceklerdi. Nesini büyültüp duruyorsunuz? diyeçıkışmış da!Sonra da:- Yunanlılardan kurtulduk. Bakalım MustafaKemal'den nasıl kurtulacağız? demiş.
Evet, muhali eri ve rakipleri sapsarı idiler. Ah!Bir kurşun, son Yunan kurşunu Mustafa Kemal'ingöğsüne saplanamaz mıydı?Doğu böyledir, dostlarım, Doğu'da kin, kolaycahiyanete kadar götürür. O gün sapsarı kesilenlerveya onların kinini güdenler, şimdi bile o gününha rasını söndürmeye uğraşmakta değil midirler?Doğu kini, vicdanları saran bu kanser... Kanserlerinen habis soyu!***O umulmaz günleri daha fazla canlandırmak içinsize gündelik notlarımdan bir özet sunuyorum:24 Ağustos - Gazeteler, Fethi Bey'in Londra'dakişerait ve teklifa ndan bahsetmektedir. ''Li ld''ajansının bir tebliğine göre, Llyod George Marttekli eri reddedildiği takdirde bu tekli erin is kbaliçin keenlemyekûn addedileceğini Türklerebildirecek r. ''Akşam'' gazetesinin bir başlığı:''Konferansa ne zaman davet edileceğiz?''
25 Ağustos - Venedik'te aktedilecek konferanshakkında henüz hiçbir tebliğ olmamış r. İngilizsansürü tara ndan bazı şartları silinen bir havadisegöre konferansa aynı zamanda Ankara hükûme ve Bab-ı âli davet edilecek r. Bab-ı âli delegelerineya İzzet veya Tevfik Paşa riyaset edecektir.26 Ağustos - Her gün olduğu gibi, gazetedeçalışıyoruz. Henüz Çatalca üstüne yürüyen Yunantümenlerinden kaygı içindeyiz. Bir rivayete göre,eğer biz son tekli eri reddedersek, Yunanlılarİstanbul'u alacaklar. Bütün umut Fransız işgalordusunun daya şına bağlıdır. Henüz saray, Bab-ıâli ve hepsinin üstünde Kroker Oteli'nin(1) saltana var. Rum ve Ermeni sansürlerinden geçirebilmekiçin yazılarımızı bin dikkatle yazıyoruz.Ankara yolcularından hazırlık ve harp haberlerialıyoruz. Bu haberlere kendilerinin de inandığı yok.Fakat hemen herkesin kafasına şu '' kr-i sabit''yerleşiyor: Bu sonbaharda eğer Ankara iyi kötü birhareke e bulunmazsa, kışın Anadolu'yu tutmakmümkün değildir. Ordunun siperler içinde bir kış
daha geçirmeye tahammül edeceğinden şüpheediyoruz. Usanç umumîdir. Zafer kelimesi, ancakpoli ka edebiya nın ağzında. Selâhiyet sahibizanne klerimizin hemen hepsi bizim bir taarruzteşebbüsümüzün cinnet olduğu kana ndedir.Sonra öğrendik ki, Ankara'da iç durum daha başkatürlü değildi. Zafere iman etmiş olanlar orada daekall-i kalil idiler.''Ne yapacağız?'' Hepimizin dilinde bu acı soruvar, saat on bire geliyor. Arkadaşlarımızdan biriodadan içeri girdi, yüzünde sır taşıyanda görülenbir acayiplik göze çarpıyor:''Size Hilâl-i Ahmer'den bir havadis ge riyorum,fakat son derece ih yat ile yazalım, doğruçıkmayabilir,'' dedi. Havadis şuydu: ''Bugün öğleyinşehrimizin salâhiye ar menabiinde Kocaelibölgesinde Türk ordusu tara ndan harekât-ımühimme-i askeriye icrasına başlandığısöylenilmekte idi. Vakit geç olduğundan dolayı buharekâ n bir taarruz mukaddemesi mahiye ndeolup olmadığını tahkik edemedik. Havadisimizin
mevsukiye ne i mat etmekle beraber, karilerimizintebliğ-i resmîlerimize in zar etmelerini tavsiyeederiz. Haber doğru ise, Allah ordumuzlaberaberdir, neticeye itminan ile muntazır olabiliriz.''Ve tam al nda Ajans Röyter'in bir tebliği:''Delegeler Venedik'te ya Saray-i Kralîde yahut Lidoadasında toplanacaklardır.''27 Ağustos - Roma'dan bir küçük telgraf var:''Menderes vadisinde Türk ileri hareke teeyyütediyor.''A na'dan gelen başka bir telgra a deniyor ki:''Türkler vakıa cephenin bazı noktalarında kuvvetsizmüsademelere teşebbüs etmişlerdir. Bu faaliyetehemmiyetsiz müsademeler mahiyetindedir.''Hilâl-i Ahmer'den, Fransız çevrelerinden, hertara an tahkik ediyoruz. Muhbirler havadissizdönüyor. Akşama kadar öldürücü bir merakiçindeyiz. Havada asabiyet var.28 Ağustos - Anadolu, telgraf ve posta
muhabera nı kesmiş r. Motörler ve kayıklarAnadolu ile İstanbul arasında münakalâ an menolunmuştur. Ve ilk doğru haber: ''OrdumuzAfyonkarahisar cephesinde Yunan hatlarına taarruze .'' Yunan tebliği ise mütemadiyenmuva akıyetsizliğimizden, geri çekildiğimizden,bazı köyleri birer müddet işgal e ğimizdenbahsediyor.Is rap içinde eziliyoruz: ''Muva ak olmazsak,her şey bi , değil mi?'' Bu soruya herkes: ''Evet!''cevabını veriyor. Ya Mustafa Kemal Paşa? Onerede? Her hâlde taarruzu bir maksada veriliyor.Bazıları diyorlar ki: ''Meclisteki muhali erden okadar bık ki herçebadâbat bir harekete geç .'' Bu''herçebadâbat'' sözünü ise bir türlüyakış ramıyoruz. Muhakkak bir bildiği, birdüşündüğü var. Fakat nedir? O sırada bir lâhzaonun beynindeki esrarı anlamak için, canımızıvereceğiz. İstanbul'u taarruzun muva akıye ndensonraki sevinçten ziyade, bir rica'a en sonrakifacialar işgal ediyor. Sokakta ecnebî askerlerini biziyemeğe hazırlanan canavarlar gibi görüyoruz.
29 Ağustos - Anadolu hâlâ susuyor. ''Akşam''darivayet kabilinden bir havadis: ''Bir habere göreaskerlerimiz Afyonkarahisar'a girdiler.'' Fakatal nda meseleyi açıklıyoruz: ''Bu sabah telgra anehiçbir malûmat almamış r. Yunanlılar da öğleyekadar hiçbir tebliğ vermediler.''30 Ağustos - Anadolu tebliğleri karanlık içindenilk ışıkları ge rdi. Dört sütun büyük başlıkla şuhavadisi veriyoruz: ''Ordumuzun sol cenahıdüşmanın bir seneden beri tahkim ve tel örgülerletakviye e ği üç sıra siperden mürekkep müstahzarmevazii tamamen zaptederek süngü hücumlariyleAfyonkarahisar'a girmiş r. Esirler ve ganimet pekçoktur.''Rivayet istediğiniz kadar: Eskişehir'i zaptetmişiz,Bilecik boğazı ateşimiz al nda imiş. Bir akşamgazetesi bizi fersah fersah geçiyor, ha a Uşak'ınalındığını bile yazmak gayretkeşliğine düşüyor.Aramızda şöyle konuşuyoruz: ''Anlaşılıyor ki Uşak-Bursa ha nı alacağız. Şimdiden meseleyi bu kadarbüyütmeye ne lüzum var? Ahali
muva akıye mizin derecesini ölçmek imkânlarınıkaybedecek...'' Bu gazetenin havadisleri hayalî,buna şüphe yok ve biz meslek adına onun buyaygarasından sıkılıyoruz. Meğer o gün Yunanordusu ar k yokmuş, gerçek Akşamuydurucusunun hayalini bile geride bırakmış.Meğer o gün İzmir'e doğru yürüyormuşuz.31 Ağustos - Sönük bir gün, son havadis şu:''Taarruzumuz olanca şidde yle berdavamdır.Yalnız henüz resmî haberler gelmemiş r.''Gönlümüz kararıyor. Acaba bir bozguna mıuğradık?Ertesi sabah zafer haberleri birbirini kovaladı.Gazeteleri sormayınız, hepsi başlık halinde çıkıyor:''Yunanlılar Dumlupınar meydan muharebesinikaybe ler. Kahraman ordumuz mağlup Yunankıt'alarını Uşak'tan evvel yakalamış ve kısmı küllîsiniimha derecesinde bir hezimete uğratmış r.Eskişehir is rdat (geri alınmış r) edilmiş r.Mukaddes Bursa'nın is rdadı haberine anbeanintizar ediyoruz.''
Fakat henüz izah edemediğimiz bir nokta var:Bizim tebliğlerimiz pek ih yatlı geliyor. Erkân-ıHarbiye'nin sükûtunu bir türlü anlıyamıyoruz. Buson mübhemiyet (belirsizlik) günlerinde, galibaeylülün biriydi, akşam üstü adaya gidiyordum.Vapurda büyük bir Rum kalabalığı vardı. Eskiyeisleri gitmiş, bir şeyler konuşuyorlardı,gülüşüyorlar, bize garip bir tarzda bakıyorlardı.Merakla soruşturdum, acaba anî bir müsibete miuğramış k? Arkadaşlarımdan biri, çenelerikilitlenmiş, yanıma sokuldu, kulağıma eğilerek:''Güya bozulmuşuz. Uşak'ta Mustafa Kemal Paşa'yıesir almışlar.''O dakika nasıl ölmediğime hayret ediyorum.Geceyi nöbet içinde kendini kaybeden bir ağır hastagibi, hezeyan içinde geçirdim. Sabahleyin matbaayacan a k; kimimiz Hilâl-i Ahmer'e, kimimizBeyoğlu'na koştuk. Şehirde büyük yağmurlardanönceki boğucu hava vardı, nefes alamıyorduk.Hilâl-i Ahmer Ankara'ya sordu. Akşama kadarheyecan ve ateş içinde dolaşıp durduk.
Nihayet Hilâl-i Ahmer'e bir şifre geldiğini haberverdiler. Bu şifre âdeta Türk tarihinin anahtarı idi.Gi k, şu haberi okudular: ''Yeni YunanBaşkomutanı General Trikopis, Erkân-ı HarbiyeReisi, Levazım Reisi, Onüçüncü Fırka Kumandanı 2Eylül akşamı Uşak civarında esir edilerek MustafaKemal Paşa Hazretlerinin karargâhlarınagönderilmiş r. Başkomutan Mustafa Kemal PaşaHazretleri esirlerine nezaketle muamele ederek yeniBaşkomutanı mukaddera n bu cilvesinden dolayıteselli eylemiştir.''Güya havadisi gizli tutacak k, Ankara'nıntembihi böyle idi. Mümkün olsa gazeteyi bir tarafabırakıp tellâl gibi sokaklarda bağırırdık. Susmak vesaklamak mümkün mü idi?Nihayet ''Akşam'' gazetesinin matbaapencerelerinden, sokakta çıldırmış gibi, saçlarınıyolan, göğüslerini döven, yerlere yatarak çırpınanhalka dağı ğımız sayılar ve bütün sayfayı dolduranklişe: ''Elhamdülillâh, İzmir'e kavuştuk.''Başkomutan ilk günü beyannamesini şu cümle
ile bi rmiş : ''Ordular ilk hede niz Akdeniz'dir,ileri!..''Ve son gün-ü hâdiselere şu cümle ile nihayetveriyordu: ''Akdeniz hedefine varıldı.''***Bir gün Müslüman memleketlerinden birinde(Mısır'da) bağımsızlık davası için çalışan liderlerdenbiri, Mustafa Kemal'i görmeye gelmişti. Kendisine:- Bizim hareke n de başına geçmek istemezmisiniz? diye sordu.Olabilecek şey değildi ama, insan yoklamalarınıpek seven Mustafa Kemal:- Yarım milyonunuz bu uğurda ölür mü? diyesordu.Adamcağız yüzüne baka kaldı:- Fakat paşa hazretleri yarım milyonun
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 839
- 840
- 841
- 842
- 843
- 844
- 845
- 846
- 847
- 848
- 849
- 850
- 851
- 852
- 853
- 854
- 855
- 856
- 857
- 858
- 859
- 860
- 861
- 862
- 863
- 864
- 865
- 866
- 867
- 868
- 869
- 870
- 871
- 872
- 873
- 874
- 875
- 876
- 877
- 878
- 879
- 880
- 881
- 882
- 883
- 884
- 885
- 886
- 887
- 888
- 889
- 890
- 891
- 892
- 893
- 894
- 895
- 896
- 897
- 898
- 899
- 900
- 901
- 902
- 903
- 904
- 905
- 906
- 907
- 908
- 909
- 910
- 911
- 912
- 913
- 914
- 915
- 916
- 917
- 918
- 919
- 920
- 921
- 922
- 923
- 924
- 925
- 926
- 927
- 928
- 929
- 930
- 931
- 932
- 933
- 934
- 935
- 936
- 937
- 938
- 939
- 940
- 941
- 942
- 943
- 944
- 945
- 946
- 947
- 948
- 949
- 950
- 951
- 952
- 953
- 954
- 955
- 956
- 957
- 958
- 959
- 960
- 961
- 962
- 963
- 964
- 965
- 966
- 967
- 968
- 969
- 970
- 971
- 972
- 973
- 974
- 975
- 976
- 977
- 978
- 979
- 980
- 981
- 982
- 983
- 984
- 985
- 986
- 987
- 988
- 989
- 990
- 991
- 992
- 993
- 994
- 995
- 996
- 997
- 998
- 999
- 1000
- 1001
- 1002
- 1003
- 1004
- 1005
- 1006
- 1007
- 1008
- 1009
- 1010
- 1011
- 1012
- 1013
- 1014
- 1015
- 1016
- 1017
- 1018
- 1019
- 1020
- 1021
- 1022
- 1023
- 1024
- 1025
- 1026
- 1027
- 1028
- 1029
- 1030
- 1031
- 1032
- 1033
- 1034
- 1035
- 1036
- 1037
- 1038
- 1039
- 1040
- 1041
- 1042
- 1043
- 1044
- 1045
- 1046
- 1047
- 1048
- 1049
- 1050
- 1051
- 1052
- 1053
- 1054
- 1055
- 1056
- 1057
- 1058
- 1059
- 1060
- 1061
- 1062
- 1063
- 1064
- 1065
- 1066
- 1067
- 1068
- 1069
- 1070
- 1071
- 1072
- 1073
- 1074
- 1075
- 1076
- 1077
- 1078
- 1079
- 1080
- 1081
- 1082
- 1083
- 1084
- 1085
- 1086
- 1087
- 1088
- 1089
- 1090
- 1091
- 1092
- 1093
- 1094
- 1095
- 1096
- 1097
- 1098
- 1099
- 1100
- 1101
- 1102
- 1103
- 1104
- 1105
- 1106
- 1107
- 1108
- 1109
- 1110
- 1111
- 1112
- 1113
- 1114
- 1115
- 1116
- 1117
- 1118
- 1119
- 1120
- 1121
- 1122
- 1123
- 1124
- 1125
- 1126
- 1127
- 1128
- 1129
- 1130
- 1131
- 1132
- 1133
- 1134
- 1135
- 1136
- 1137
- 1138
- 1139
- 1140
- 1141
- 1142
- 1143
- 1144
- 1145
- 1146
- 1147
- 1148
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 850
- 851 - 900
- 901 - 950
- 951 - 1000
- 1001 - 1050
- 1051 - 1100
- 1101 - 1148
Pages: