Şimdi İsrail Akdeniz kıyılarında tam Yansenprensiplerine göre yepyeni bir şehir kurmaküzeredir. Plânlarını Avrupa gazetelerinde gördüm.Bir gün gıptalar içinde onun seyrine gideceğiz.Hırsızlar ve gericiler olmasaydı, o şehrin dahabüyük, daha zengin ve daha tamamının çoktanAnadolu yaylasında kurulmuş.*** *** ***ÇANKAYAV. ve Son CiltATATÜRK'ÜN SON YILLARI¯ 1 ¯Atatürk'ün ilk bezginliğini Cumhuriyetin onuncuyıldönümünde sezmiş m. Hepimiz buyıldönümünü kutlamağa heyecanlahazırlanıyorduk. Akşam sofralarından birindeAtatürk:
- Bana gelince, ben hiçbir şey hissetmiyorum,demişti.Büyük hareketlerin adamı idi. Devrimlerini debi rdikten sonra sanki ar k hiç işi kalmamışadöndü. Acaba hastalığının da başlangıcı mı idi?Ben bir aralık:- Atatürk, dedim, cumhurreisi olmazdan öncehalk ile temas ediyordunuz? Yıllar var ki sizi yalnızbiz, sofranızdakiler dinliyoruz. Mille n sesiniziişi ği yok. Yalnız Meclis açılışlarında hükûme nverdiği yıllık raporu okoyursunuz. Bütün temasınızbu.Bakanlardan biri, Şükrü Kaya söze karıştı:- Bakın, bakın ne diyor Falih? Hükûme nhazırladığı raporu okumak... Ya cumhurreisleribaşka ne yapar?Tarihlerimize geçen Onuncu YıldönümüNutku'nu söylediği akşam gene sofrada idik.
Nutkun halkı ve gençliği nasıl coşturduğundanbahsediyorduk. Yakınlarından bir hanıma döndü:- Çocuğum bilmiş olasın ki bana bu nutkusöyleten şu arkadaştır. Ve beni gösterdi idi.Daha sonra Dil, Tarih ve Hatay işleri geldi.Atatürk kendini alabildiğine bu işlere verdi.Sabahlara kadar, sofranın karşısında karatahta,beynini yoruyordu. Saatlerce mide yorgunluğu ileberaber bu bitmez yorgunluğu pek yıpratıcı idi.Atatürk sağlam bir kimse değildi. Eskiden beriböbrek hastalığı çekmiş olduğunu bilirdik. 19 Mayıs1919'da Samsun'a çık ğı zaman beş-al saa e birsıcak banyo ile ancak rahat edebilecek kadarrahatsızdı. 1924'te kalp krizi teşhisi konan birgöğüs ağrısı geçirmiş ve iki ay kadar perhiz etmiş .Daha sonra 1927'de bir enfarktüs krizi geçirmiş r.Hususî hekimliğini yapan Sağlık Bakanı Dr. Re kSaydam müsteşarına:- Asım, Gazi çok hasta! demişti.
O zaman Almanya'dan iki profesör geldi. Uzunuzun kendisini muayene e ler. Perhiz tavsiyee ler. Gece haya na ve içkiye son vermek lâzımdı.İlk defa o yılın Temmuzunda İstanbul'a gelenAtatürk eski yaşayışına devam etti.***Atatürk'ün bizi şaşırtan hassalarından biri devücutça ve kafaca yorulmaksızın, dikka hiçgevşemeksizin çalışma yeteneği idi. Ertesi günmanevrada beraber çalışacağı arkadaşları ile geceyarısına kadar gazinoda kaldıktan ve onlarıuyumağa gönderip kendisi vereceği vazifelerihazırlamak üzere sabahladıktan sonra, şöyle biryüzünü yıkayıp raş olarak, yine herkesten erkenkıtaları başına gi ğini dostlarından duymuştuk.Ben 43 yaş ile 58 yaş arasında yakınındabulunmuştum. Memleket dolaşmalarında maddîzahmetlere hepimizden fazla dayandığını görürdük.Bir defa Dikmen kırlarında bir piknikten sonrakoşmacalı bir bohça oyunu oynamış k. Bir delikanlıkadar çevik, hızlı ve seğirtgendi. Büyük nutku 53
yaşında yazmış r. Çalışma odasında yarı ayak üstü,yarı oturarak ve yüzlercesi arasından vesikalarayırarak, nutkunu dikte ederdi. Yorulan değişirdi.Bir defasında pek genç bir arkadaşı baygınlıkgeçirmiş . Akşama doğru bir banyo aldıktan sonra,hiç dinlenmeden sofraya iner, o gün yazdıklarınıbize okur veya okutur, hâdiseler üzerinde terütazebir muhakeme ile tar şmalar yapardı. Bir kitabımerak edince, koskoca bir cilt de olsa bi rmedenuyuyamaz, veya pek az uyku aralaması ile okumağadevam ederdi. Sonra sofrada, etra nı çizdiği kraları bizlere tekrarlardı. Eğer bildiğiniz bir eserse,Atatürk'ün en can alıcı kirler üstünde durmuşolduğunu anlardınız.Atatürk akşamları bir müddet bilârdo oynardı.Açık havada ve at üstünde geçen subaylık vekomutanlık haya ndan sonra, uzun oturuculukdevrinde bu oyun onun başlıca idmanı idi. 1937'de,çok defa, geç vakit yukarı ka an inip, istakayı bir ikivurduktan sonra, kesilerek, rengi ve bakışlarıyorgun:
- İçeriye geçelim, demeğe başlamış . Ozamanları dil işi ile uğraş ğından, yalnız dimağınıalabildiğine zorladığını ve bunun da sinirlerini alt üstettiğini görüyorduk.Maddî bir çöküş ve sarsılış hâli vardı. Sanki ar kgitmeyen, gitmek istemeyen bir şeyi, eğilmez,bükülmez iradesi ile, kendi içinden kendi i yordu.Kalıp, onun eşsiz haya ye ni kaplayıptutamıyordu.***Kendisini İzmir'de yakından tanıdığım zaman:- Paşam, bilir misiniz sizi ilk defa neredegörmüştüm? diye sormuştum.- Evet, dedi, Edirne Valisi Hacı Adil Bey'leberaber Dimetoka'ya gelmiş niz. Biz de Fethi Bey'legelenleri karşılamaya çıkmış k. Hacı Adil arabadayanına Fethi Bey'i almalı idi. Enver'le Fethi Bey'inarası açık olduğu için, ne olur ne olmaz diye, yinesizi aldı.
Donakalmış m. ''Tanin'' muhabiri olarakEdirne'ye gidişim 1913'te idi. İsmi yeni yeniduyulan bir gazeteci idim. Mustafa Kemal Bey'igörmüş, fakat kendisi ile rsat bulupgörüşememiş m. 1922'de, bunca hâdiselerdensonra bana, kendimin bile unutmuş olduğumuhatırlatmakta idi.Ha zası, hâyühûy içinde geçen karmakarışık vekalabalık bir gecenin en küçük vakalarını vekonuşmalarını ertesi akşam teferrua ileanlatabilecek kadar kuvvetli idi.1937'de hayli uzun süren bir Almanyaseyaha nden İstanbul'a dönmüştüm. Sonbaharadoğru idi. Henüz deniz köşkünde oturan Atatürk'ügörmek üzere Florya'ya gidip yaverler dairesineuğradım. Baş yaver:- Taraçada İnönü ile konuşuyor, dedi.- Acelesi yok. Akşam misa rlerle berabergörürüm, dedim.
Bir aralık başyaver bir iş için yanına gi .Dönüşte:- Bana bekleyen kimse olup olmadığını sordu.İsminizi söyledim. Hemen gelsin, dedi.Kalkıp gi m. Başbakanla küçük bir masaönünde oturuyorlardı. İkisinin de pek neşesi yoktu.O vakitler İş Bankası çevreleri hükûme n darbuldukları para politikasından şikâyetçi idiler. İnönüde para değeri üstünde tremekte ve en âsyonadoğru yayılmak ih mallerinden pek ürkmekte idi.Meğer daha önce bu mesele üzerinde sertçe birkonuşma olmuş. Atatürk biraz sıkılmış olmalı kibahsin kapanması için, geldiğimi duyunca beniçağırmıştı:- Çoktan beri buluşamadık. Seyaha niz nasılgeçti? dedi.- Almanya'daki davetliler arasında idim. Birçokyerleri dolaş k. Hitler Almanyasını yakındantanıdık.
- Yahu sana bir sual sorayım, Şaht denilen adamHitler'e bunca parayı nasıl bulup verebiliyor?Harcadığı milyarların altın karşılığı mı var?- Vallahi paşam bilirsiniz, ben malî işlerden hiçanlamam. Fakat sanıyorum ki Almanlar, meselâAdana sulaması gibi, kendi kendini ödeyecek işleriçin para karşılığını aradıkları yok. Fakat hiçbir gelirvermeyecek olan anıtlar gibi işler için...İnönü birden sözümü keserek ve Şahthokkabazlığının bizim için mahzurlarındanbahsederek, hazineyi batağa sürükleyeceğinisöyledi. Şaş m. Belki de İnönü para bollaşması krini güdenlerle konuştuğumu sanmış . Birmüddet sonra misafirler geldiler, sofraya geçtik.İçki âleminde sabahlara kadar kalsa, ha zasınınbulandığına pek az rastladığımız Atatürk, henüz ilkkadehi tamamladıktan biraz sonra, iki üç gece öncemasada iki arkadaşı arasında geçen bir vakayı elealarak, bana döndü:- O akşam, sen de burada idin, haklı mıyım,
değil miyim? diye sordu.İçim ıs raptan burkuldu. Kalabalık arasınagelmemiştim. Hem de bir vaka ile geçmiş olan yarımsaat öncesi bile ha zasından silinip gitmiş .Nihayet 56 yaşında idi.***Arkadaşlarına karşı sonsuz denilebilecek bir hoşgörürlüğü ve düşmanlarına karşı bile, en kızdırıcıvakalarda, hislerini uzun müddet kapalı tutan sinirhâkimiye Atatürk'ün hayran kaldığımız mizaçhususiyetleri arasında idi.Yakup Kadri, Ruşen Eşref ve ben Çankaya'dakieski köşkünün hemen her akşamki davetlilerindenidik. Devrimin heyecanlı ve şevkli günlerinde birçokdefalar gün ağarırken evlerimize dönerdik. Atatürkistediği kadar uyumakta serbestti. Fakat biz gündüzde çalışmak zorunda idik. Her akşam değişenmisa rlerden biz değişmeyenlere, kimseye habervermeden erkence çıkabilmek müsaadesinivermesini istemiştik.
- Doğru, dedi, siz gidin ama, arkanızdançıkış ğımı işi rseniz ehemmiyet vermeyin. Çünküherkes sizin gibi yaparsa ben kiminle oturayım?Meclislerine ve sohbetlerine doyum olmadığıiçin gene de geç saatlere kadar kalırdık. Biz onu birbabadan farksız sayar, bir can arkadaşından farksızseverdik. O da bizi genç kardeşleri bile değil, yaşfarkı azlığına rağmen, oğul gibi tutardı.Eski köşkün yemek odasından bilârdolu holeçıkılan kapı yanında bir kanepe vardı. Bir geceyorulmuş, sofradan kalkarak kanepeyeuzanmış m. Bir aralık kapının açıldığını hisse m.Atatürk idi. Sıçrayıp, affedersiniz, demeğe bile fırsatkalmadığından uyumuşluğa vurdum. El yıkayacağıyer, tam karşımdaki merdivenin sahanlığında idi.Atatürk'ün beni uyandırmamak için ayak ucunabasar gibi, yavaşça merdiveni çık ğını hâlâ gözümyaşararak hatırlarım.Bilhassa 1937'den sonra sinir dengesiningitgide bozulduğunu görüyorduk. Pek alınganolmuştu. Devamlı bir boşanma ih yacı içinde
kıvranan sinirlerini güç tu uğunu hissederdik. Helesofra biraz uzadıktan sonra pek dikkatlidavranırdık. Ben cigarayı bırakmış m. Ara sıra pipoiçerek avunuyordum. Bir gece geç vakte kadarsüren dil bahisleri arasında usulca kalkarak yaverlerodasına gi m. Niye m bir pipo içmek . Dahatütün kesesini cebimden çıkarmadan bir garsongeldi, ''Paşa hazretleri sizi is yorlar!'' dedi. Daha ogitmeden bir ikincisi, bir üçüncüsü koştu. Hemenodaya döndüm. Sapsarı idi. Bir hayli söylendiği debelli idi. Yerimi boş gördüğüne sinirlenmiş .Kendinden kaçınılıyor ve kaçılıyor vehmi içinde,hiçbir kayıtsızlığa tahammülü kalmamıştı. Bana:- Nerede idiniz? diye sordu.- Biraz başyaverin yanına gitmiştim.- Gecenin bu geç saa nde başyaverle görüşecekişleriniz ne idi?- Hayır efendim, görüşmeğe gitmedim. Ben birsenedir cigarayı bırak m. Fakat niko nibırakamadım. Ara sıra pipo içiyorum. Büyüklerin
yanında pipo içilmeyeceği için dışarı çıkmış m,dedim. Choc kuvvetli idi:- Pekiy, buyurun, oturun, dedi.***Bütün bunların sebebi, karaciğerini için içinkemiren onulmaz bir illet olduğunu bilmiyorduk.Bu, önce ha za zayı amasından başlamış . Sonrasık sık burun kanamaları devri geldi. Daima yanındabulunan hekimlerin neden bu araza ve umumîçöküntüye dikkat etmediklerini ve hepsini pek basitbirer sebebe bağlayarak geçiş rdiklerini doğrusuhâlâ anlıyamıyorum. Burnu kanadıkça, birazbakarız, geçer, derlerdi. Sonra kaşınmalar başladı.Atatürk eski Osmanlı tâbiri ile pek ''müeddeb'' birefendi idi. Meclisten hususî bir ih yaç yüzündenkalkması lâzım geldiği zaman bile, yakınlarındanbirine:- Galiba sen bana bir şey söyliyecek n, gibi birbahane bulur, beraberce oda veya salondançıkarlar, ona:
- Sen biraz bekle, der ve el yıkamaya öylegiderdi. Sonra beraber dönerlerdi:Atatürk kaşınmağa, hem de iğilerek bacaklarınıkaşımağa dayanamıyordu:- Bu evde göze görünmez kırmızı böceklervarmış, diye tutturmuştu.Evde başka hiç kimse ve hiçbirimiz böyle birrahatsızlık duymuyorduk. Fakat kendisini tesellietmek için aynı şüpheye düştüklerini söyleyenler deolurdu. Ha a bir seyaha e evin baştan başa entesirli ilâçlarla temizlenmesini emretmişti.***Çankaya'da gurup vardı. Güneş, ufkun üzerindear k kızarıyordu. Atatürk, bizim elimizden, yirminciasrın en büyük millî kahramanı mille nin elinden,bir büyük deha insanlığın elinden gidiyordu.Askerlikte ve poli kada hiç şaşmaz sağduyusundanbaşka, bütün maddî manevî varlığında bir göçüşhâli seziyorduk. Atatürk, sonsuz ölüm ülkesinin
eşiğinde idi. Onun, bir dönülmez yolda bizdenuzaklaştığını yana yakıla anlıyorduk.Hatay, büyük ıs rabı idi. Sanki bir can sevgilisiağyar kucağında imiş gibi, çırpınıyordu. Buçırpınışlarının pek de tabiî olmayan bazıtaşkınlıklara varmasından kaygılananlar daolmuştu:- Acaba bir sabah uyanıp memleke harpte mibulacağız? diye sorarlardı.Ama onun son bakış saniyesine kadar sürenaskerî ve siyasî sağduyusu, sinirlerine, ruhateşlerine ve gönül nöbetlerine hâkim olmaktadevam ediyordu. Bir akşam sivil arkadaşlarındanbirinin:- Paşam, ne diye kendinizi bu kadarüzüyorsunuz? Yarın bir tümen asker yollasanızHatay'ı alırsınız. Almanlar Renani'ye girdiler de sankiFransızlar ne yap lar? Renani için hareketegeçmeyenler, Suriye'nin bir sancağı için mi Türkiyeile harbe kalkışacaklar? demesi üzerine gözleri
birden durarak ve durularak:- Evet, yarın sabah bir tümen asker yollasam,Hatay'ı alabilirim. Renani için harekete geçmeyenFransızlar, bir Suriye sancağı için bizimle harbegirmezler. Bunu da bilirim. Fakat ya bu sefer şerefve namus meselesi yaparlarsa? Milletler belli olurmu? Ben bir sancak için Türkiye'yi harp tehlikesinesokmam, diye cevap vermişti.***Nihayet p, zalim teşhisini koydu. Kendisinegerçeği olduğu gibi söylemediler de, tam bir perhizdisiplini içine aldılar. Birkaç gün yatak odasındakaldı. Bir akşam başyaver beni telefonla arayarakkarımla beraber Atatürk'e akşam yemeğine davetliolduğumuzu bildirdi. Gi k. Birkaç kişi idik. Atatürk,solgun ve sararmış, masaya oturdu:- Ben hiçbir şey içmiyeceğim. Fakat siz bir şeyleriçiniz. Konuşunuz. Bir müddet böyle yapalım, dedi.Akşam sessiz ve neşesiz, o ve herkes kendi içine
bükülmüş ve büyük bir sırrın karanlığına gömülmüşolarak geç . Fır nadan sonraki deniz gibi, bitkin birdurgunluğu vardı. Dudakları güç oynuyordu. Şevk,onun bahçesine son yapraklarını dökmüştü. Okadar güzel ince dudaklarının o kadar tatlı ve ısı cıgülüşü, bir ı r gibi uçmuştu. Baba Atatürk, arkadaşAtatürk, karındaş Atatürk, varlığı bir hava gibi içinikaplayan, daha on yıl önce en güzel tanrılardandaha güzel, Omiros'un kahramanlarından dahadestankâri, al n saçlı, çevik ve kıvrak, o 43yaşındaki gencin ha rası, bir asırlık eski ve uzak birhayale dönmüştü.O akşam Çankaya'da dostları ile son sofrası idi.***Ankara istasyonunda son defa selâmlamağagitmiş k. Güneyden gelen trenden indi, garınsalonuna kadar güçlükle geldi, ayakta duramayarakoturdu. Yanımda bulunan Saracoğlu:- Falih, Atatürk'ün derisinin rengine bak. Bir ölürengi... dedi.
Daha önce, Bursa'da bir kriz geçirdikten sonravapura binerken Ali Fuad Cebesoy'a:- Bu başka hastalık... Bildiğimiz hastalıklardandeğil bu... Akşam şeri er hayırlar olsun! dediğiniişitmiştim.Bu bir ayrılık çeşmesi vedaı idi: Atatürk'ü birdaha geri gelinmeyen sefere yolcu ediyorduk.Atatürk'ün ağır hastalığı 1938 Mar ndan 10Kasıma kadar sekiz ay sürdü. Bir müddet Savaronaya nda kalmış, daha sonra Dolmabahçe Sarayı'nakaldırılmış . Savarona'da iken kendisini muayeneeden Fransız profesörü, hükûmet adamlarına:- Tıbbın yardımı ile Atatürk nihayet bir iki yıldaha yaşayabilir. Fakat şimdi yata gi ğimizdebağırsak veya beyin kanamasından onu ölmüşbulabilirsiniz. Tedbirlerinizi buna göre alınız,demişti.O akşam Atatürk:
- Hekimle her şeyi konuştunuz, değil mi? diyesordu. Sonra:- Eğer konuştunuzsa anlamışsınızdır. HemenAnkara'ya işleriniz başına gidiniz, dedi.Atatürk, kimseye sezdirmemekle beraber,öleceğini anlamışa benziyordu. Atatürk'ün ölümfelsefesi sade idi: ''Ölümü istemek bir cesaretdeğildir ama, ölümden korkmak ahmaklıktır'' derdi.Yine de vazifesi üstüne triyordu. Savarona'dareislik e ği bir kabine toplan sı al saa en fazlasürmüştü. Gündem, Hatay meselesi idi.Atatürk denizi pek sevdiği ve eski devirdenkalma çürük yatla bir iki tehlike atla ğı içinhükûmet ona Savarona'yı almış . O yaz yatlagezintiler yapmağa pek hevesli idi. Yatağa düşünce:- Bu ya bir çocuk oyuncağını bekler gibibeklemiştim. Bana hastahane mi olacaktı? demişti.Bir gün de kamarasını serinletmek üzere birkaç
yere konan buz dolu leğenleri göstererek:- Benim bağırsaklarım da sular içinde yüzermiş.Böyle insan yaşar mı? diye gamlandı.Dolmabahçe Sarayı'na gelen gidenlerlegörüşüyor, fakat gi kçe kuvve en düşüyordu.Karnı içinde biriken su, kendisini fazla rahatsızediyordu. İğne ile ilk su alındığı zaman:- Oooh... Ne kadar rahat ettim, demişti.Fakat su yeniden toplanıyordu. 16 gün ıs rapiçinde yattı. Hekimleri çağırttı:- Hemen suyu alınız, diye emretti.Su alınırken:- Hepsini alın... Hiç bırakmayın... diyesızlanıyordu.O gecesini kıvranmalar içinde geçirmiş .Hekimine:
- Dün gece başka adam olmuştum,değişmiş m. Bu ne idi? Ne tuhaf... Ben asıl düngece hasta idim, dedi.Bütün arzusu Ankara'ya gitmek, Cumhuriye non beşinci yıldönümü töreninde bulunmak, ordusuve mille ile son defa karşılaşmak . Ha a stadyummerdivenlerini çıkmaktan kurtulması için aceleolarak bir asansör de yaptırılmıştı.O durumda iken bile dil çalışmalarını yakındantakip ediyor, yılbaşı nutkunun hazırlanması işineyardım ediyordu: ''Büyük kamutaya, şimdiye kadarolduğu gibi, bütün işlerinde başarılar dilerim''cümlesi Meclise devlet reisi sıfa ile son sözüolmuştur.Ankara'ya gitmekten ümit kesince, dudaklarınıbükerek:- Bu zayıf hâlimde Ankara'ya gitmekte bir faydagörmüyorum. Gidersem hiç kimsenin yardımıolmadan hiç olmazsa otomobile kadaryürüyebilmeli, arkadaşlarımla selâmlaşabilmeliyim,
bunları yapamıyacağımı anlıyorum, demişti.Cumhuriyet Bayramı gecesi, Boğaziçivapurlarından birini tutan gençler, DolmabahçeSarayı'nın rıh mına yaklaşmışlar, haykırışıyorlardı.Atatürk kesik kesik konuşarak pencereye gitmekistediğini anla . Kollarına girdiler. Pencerekenarındaki koltuğa oturdu. Vapurda bir kıyame rkoptu. Gençler hep bir ağızdan ''Dağ başını dumanalmış - Gümüş dere durmaz akar'' türküsünüsöylüyorlardı. Atatürk mırıldandı:- Bu bayramlar ve yarınlar sizindir, güle güle...dedi ve gözyaşları ile ölüm yatağına döndü.Atatürk bir defa üç gün süren bir komaya girdi.Kendine geldiği vakit, uyumuş olduğunu söylediler.Pek inanmamış, fakat ne olduğunu da anlamamıştı.Atatürk'ün bu komadan kurtuluşu bir mucize idi.Pek yakın hekimlerinden biri demişti ki:- Size edebî bir şey söylemiyorum, yirminci asır bbının kudre ni bilen bir insan olaraksöylüyorum, ölüm ondan korktu.
Fakat ikinci ve son komadan uyanamadı.Kıvranmalar, çırpınmalar içinde yanıyordu. Kendinikaybetmeden son sözü:- Saat kaç? olmuştu.Belki de bir önceki komadan sonra uyumuşolduğunu söyliyenleri kontrol etmek is yordu. 10Kasım sabahı yüzü gi kçe renk değiş riyor,hançere hırıl sı ar yordu. Saat dokuzu beş geçesert bir asker bakışı ile başucundaki hekime doğrudöndü, gözlerini açtı, son nefesi idi.Yakınları son hasretlerinden biri, iyi olursa biryaylaya çıkmak, orada ar k yalnız serin kaynaksuları ve süt içmek özlemesi olduğunusöylemişlerdi. Rumeli yaylalarındaki koyunsürülerinin çan sesleri kulağında, bu vatan ve milletkurtarıcısı, bir gurbet ve sıla acısı içinde idi.O günler yandık. Günlerce, ha alarca,üstümüze memleket yıkılmış gibi, bir can bunal sıiçinde kıvrandık.
¯ 2 ¯Atatürk'ün son yıllarında en çok merakuyandıran vaka, devrinin bir numaralı devlet adamıİsmet İnönü'den ayrılmasıdır.Meseleye girmezden önce her ikisininmünasebetleri üzerinde biraz durmalıyız. Atatürkİnönü'yü yakınındaki yeteneklerin en iyisi, yap ğıve yapacağı işlerin en çok kavrayıcısı olarakseç ğine şüphe edilemez. Kuvay-ı Milliye devri,İnönü'nün ilk ordunun kuruluşundaki hizmetleri vekomuta faaliyetleri dışında, Atatürk'ündür. İsmetBey hiçbir zaman bir ih lâlci olmamış r. İlkgençliğinden beri kendisini rsat bulup datanıyanlara saydıran ve sevdiren bir görev adamıidi. ''Fırsat bulup da tanıyanlara'' dedik. Gerçekteİnönü kendini göstermek, sokulmak, yaranmak,poli ka oyunları ile mevki edinmek gibi zaa ardanbütün meslek haya süresince uzak kalmış r.Atatürk onu arayıp bulmasaydı, onun kendi normalmeslek haya içinde ne olacaksa onu olup ömrünüöyle tamamlayacağına hükmetmek doğru olur.
Bununla beraber İnönü İ hat ve Terakkidevrinden kendince büyük dersler almışolanlardandı. O devrin tenkitçisi idi. İsmet Beykomiteciliği sevmez. Merkez-i Umumî gibisorumsuz otoritelerin hükûmet işlerinemüdahalesini istemez. O, bir düzen adamıdır. İlericibir Tanzimatçıdır. Pek çalışkandır. Binbirincelemeden geçirmedikçe hiçbir mesele üzerinekarar vermez.Atatürk zaferden sonra onu askerlikten aldı.Önce Dış Bakanı yap ve o sıfatla LausenneAntlaşması için seçilen heyete onu reis yap . İlkCumhuriyet Başvekili olarak da onu bütünarkadaşlarına ve pek sevdiği Fethi Okyar'a tercihetti.İh lâl liderleri hıyane en korkarlar. İnönü,Atatürk'e onun kafasına ve gönlüne hiçbir şüphegölgesi düşürmiyecek kadar bağlı idi. Atatürkbüyük hareketler adamıdır. Teferruat iledidişmekten hoşlanmaz. Hükûmet işleri ile pek başağırtmamış r. Yeni bir devlet de kuruluyordu.
Bunun binbir meselesi ile durmadan uğraşacak birehil yardımcı lâzımdı. İnönü, yeni devle nkuruluşunda ve hükûmet işlerinin yürütülmesindebelli başlı amil olmuştur. Demir yolu, poli kasıonundur. Bütçe denkliği onundur. Dış caretdenkliği onundur. Yabancı şirketleri millîleş rmekve im yazları tas ye etmek, sonra devletleş rmegayretlerine girişmek gibi ha ra gelebilecek birçokteşebbüsler onundur. Bütün devrimlerAtatürk'ündür. Bunlar dışında Atatürk dış poli kaile yakından ilgilenmiş, ve bundan başka bazı imarişleri, orman çi liği, Yalova, Florya vesaire gibi, birde Dil ve Tarih davaları ile uğraş . Ara sıra İnönü ileçeşitli şahsiyetler ve makamlar arasında çıkananlaşmazlıklara sadece hakemlik etmiş r. Buhakemlik, İnönü'nün iç poli kaca zaa arıbakımından, çok defa başvekile faydalı olmuştur.Atatürk ile farklarından biri de birincisinin hiçbürokrat olmaması, ikincisinin fazlaca bürokratolmasıdır.Daha ilk zamanlarda Atatürk'ün bir ''etraf''meselesi olmuştur. Atatürk işi ehline verir, fakat
hoşuna gidenle buluşur ve eğlenirdi. Yakınçevresinde idealistler vardı, entrikacılar vardı,menfaatçiler vardı. İsmet Paşa bu ''etraf''a karşıçekingen ve uzak, ha a sert durmuştur. Ona ha riçin iş yap rmağa teşebbüs etmek cesare kimsedeyoktu. Atatürk nüfuzunu da ona karşı kullanmağaimkân yoktu. Bu hâl, bilhassa nüfuz tüccarlarıarasında hoşnutsuzluk yara yordu. Sonra,herhangi biri nüfuz oyununa kalkışıp da haber alsa,Atatürk'e şikâyet ederdi. İsmet Paşa, Atatürkşere ni ve devrini nüfuz care faciaları ilelekelenmekten korumak için daima ciddî ve tesirlimüdahalelerde bulunmuştur.Korkusu da ''etraf'' tahakkümüne ve eskiMerkez-i Umumî komiteciliğine dönülmesi idi.Par nin hükûmet işlerine müdahalesini, bazan, çoksert önlemiş r. Doğrusu bu da biraz aşırılık hâlinialmış r. Meclis mürakabesinin pek zayıf olduğu odevirde par yi canlı tutmak, halk ile kaynaş rmakve par ye bir nüfuz tanımak da lâzımdı. İsmetİnönü hükûmet reisi ve par umumî reis vekili idiama, daima hükûmet tara haklı idi. Rahmetli
Recep Peker gibi dinamik şahsiyetler par umumîkâ bi olduğu zaman ça şmalar olur, rahmetliSa et Arıkan gibi şef âşıklısı kimseler geldiği zamançatışma dururdu.Daha ilk günlerden Çankaya sofrasında ve iççevrelerde İnönü aleyhine dedikodu ve tahriklerdebulunanlar olmuştur. Atatürk şahsî müdahalesinigerek recek önemli meseleler olmazsa dinler,geçer, fakat başvekil aleyhine lâ fe dahi etmezdi.Sofrasında en çok saygı gösterdiği, en çok nazınıçektiği şahsiyet de İnönü idi.Bu arada karşılıklı müdahaleler ve ça şmalar,fakat çok defa samimî anlaşma devri, Atatürk'ünölümünden hayli önce başlayan rahatsızlığısinirlerini bozup ona fazla zlik, vehme yakın biralıngınlık verinceye kadar sürdü. Gitgide başvekilaleyhindeki telkinler Atatürk'te yer tutmağabaşlıyordu.Burada eski deyimle bir ''is drat'' yapayım.Uzun gecelerde, ara sıra, birtakım düşüncelerinidikte e rmek Atatürk'ün âde idi. Notları çok defa
ben tutardım. Kalabalık arasında:- Bunları gazetene koyarsın, derdi.Hâlbuki yine çok defa bu diktelerde bir''dikişsizlik'', bir ''gelişigüzellik'' hâli olduğu için biznotları ertesi gün kaybederdik. Kendisinesöylediğimizde: ''İyi e niz. Zâ mesele vakitgeçirmektir,'' derdi.Son yıllarda sofraya eski gazetecilerden biri,İsmail Müştak geldi. Atatürk'ün vak yle sevmediğibir adamdı da! Fakat sokulma ve yaranma yollarınıpek iyi bilen biri idi. Birkaç defa o not tu u. Ertesigünü de bir İstanbul gazetesine vermeğe kalk .Kendisine geleneği ha rla k. O bilâkis bundanfaydalanarak Atatürk'e, sofrada şuuruna hâkimolmadığı dedikodularının dolaş ğı vehmi verecekbir dil ile, pek el al ndan bizleri curnal e . Atatürkondan sonra, geceki notlarının gazetelere günügününe konup konmadığını takip e . Gerçialtlarında imzası yoktu ama, biz başkaları dabiliyorlarmış gibi, sıkılırdık.
''Atatürk biraz iç kten sonra ne yap ğınıbilmez. Hele şükür ki hükûme n başında İsmetPaşa vardır.'' Binbir yoldan Atatürk'e bu telkinyapılmış r ve bu yüzden son zamanlarda hükûmetadamları ile münasebetlerinde, eskiden olmıyan birhâl, fazlaca bir sinirlilik hâli gelmiştir.Meselâ bir aralık bir Bomon bira fabrikasımeselesi çık idi. Atatürk pek emek verdiği GaziÇi liği'nin verimli olması için de uğraşıp durdu idi.Çi liği Ankara'yı bozkırlıktan kurtarabilecekteşebbüslerin bir deneme merkezi olarakbenimsemiştir. Sonra da hükûmete devretti.Ahmet İhsan Tokgöz, ki tam bir menfaatçi idi,İstanbul'daki Bomon fabrikasının hisselerini almışve idare meclisi reisi olmuş, İsmet İnönü'nüneniştesi Kudüslü Abdürrezzakı da idare meclisinealmış . Her ikisi Ankara'da bira fabrikasınıngenişle lmesini önlemek ve Bomon im yazınıuzatmak için, Ankara fabrikasının gelirge rmiyeceği krini İsmet İnönü'ye telkin e ler.Atatürk Umumî Kâ bi Hasan Rıza Soyak aracılığı ile
Danimarkalı uzmanlara meseleyi incele . Onlar,eğer çılarla taşınıp Haydarpaşa'da şişelenecekolursa, Bomon 'ye bile rakip edeceğini söylediler.Son zamanlarda aralarındaki belli başlı biranlaşmazlık bu idi.Atatürk'le İnönü'nün ayrılışı, Niyon konferansısırasında olmuştur.İspanya iç harbi günlerinde Akdeniz'de kimlerinolduğu bilinmiyen denizal lar dolaşıyordu. İngilizlerbu denizal ların hep birlikte avlanılması tekli ni ilerisürmüşlerdi. Niyon konferansı bu maksatlatoplanmış . Konferansta Türkiye'yi temsil edenTev k Rüştü Aras hükûmete yolladığı raporların birkopyesini de Florya'da dinlenen Atatürk'egönderiyordu. Son anlaşma metninde bir maddeAtatürk'ün dikka ni çek . Fransızca yazılmış olanbu anlaşma maddesinden Atatürk ''Fransa veİngiltere devletlerinin Akdeniz'deki denizal korsanlığını önlemek için gerek ğinde Türkiye'denkuvvet yardımı is yecekleri'' manasını çıkarmış .Yanında bulunan Umumî Kâ bi Hasan Rıza Soyak'a
dönerek:- Acaba hükûmet bu maddenin farkınavarabildi mi? diye sordu.O sırada Atatürk, Soyak aracılığı ile sık sıkhükûmetle telefon konuşmaları yapıyordu. Soyaktelefon görüşmesinde hükûme n maddeden omanayı çıkarmadığını öğrendi. Bunun üzerineAtatürk, İnönü'nün dikka ni çek . Başvekil buuyarma üzerine adı geçen maddenin Türkiye'yi güçduruma sokabileceği vehmine düşerek Tev kRüştü'ye anlaşmayı imzalamaması için direk f verdive bunu Atatürk'e de bildirdi. Atatürk böyle birtehlike olmadığı, bilâkis İngiltere ve Fransa bizi eşitbüyük bir devlet saydıklarından bizim için pekfaydalı olduğu, nihayet yapacakları bir müdahaledebizim zayıf harp gemilerimize ih yaçları daolmıyacağı cevabını verdi. Sonunda meseleninTev k Rüştü'ye yazılarak alınacak cevaba görehareket edilmesine karar verildi.Konuşmalar sırasında vakit ilerlemiş, Atatürkyatak odasına çekilmiş . Bir iki saat sonra
İnönü'nün özel kalem müdürü Florya'yı arıyarakSoyak'a:- Başbakanın Atatürk'e bazı tamamlayıcımaruza vardır. Not edip hemen kendilerinevermenizi rica ediyorlar, dedi.Soyak şu cevabı verdi:- Atatürk şimdi uykudalar. Uyandıramam.Zaten iki saat önce işin Tev k Rüştü Bey'densorulmasına ve gelecek cevabın beklenmesine kararverildi.Bu cevap üzerine iş ertesi güne kaldı.Olaydan birkaç gün sonra Atatürk Ankara'yagi . Hükûmete devre ği çi liği gezerken yenidikilen birçok yemiş ağaçlarının bakımsızbırakıldığını görerek üzüldü. Ankara'da birafabrikasının genişle lmesi konusunu da aç .Ahmet İhsan Tokgöz ve Abdürrezzak İstanbul'daBomon fabrikası im yazının uza lması içinİnönü'nü baskı al na almışlardı. Hasan Rıza Soyak
dedi ki:- Başbakanın kaygısı yersizdir. İşi en inceteferrua na kadar yabancı uzmanlara incele k.Fabrika genişlerse Doğu Anadolu'yu besliyecek,Bomon ile rakiplik edecek, kâra da geçecek r.Başbakan isterse bütün belgeleri götürür, kendisinemeseleyi anlatırım.Atatürk:- Bu akşam vekiller toplan sında görüşürüz,diyor.Bu konuşmalar sırasında İçişleri Bakanı ŞükrüKaya da yanlarında idi. Şükrü Kaya Atatürk'ünyanından ayrıldıktan sonra doğru vekillertoplantısına gitti. İsmet İnönü'ye:-Paşam bu akşam köşke çağrılıyoruz. Birafabrikası işi görüşülecek... dedi.Akşam üstü heyet Çankaya'da toplanmak üzeredağıldı. Bir söylen ye göre huylanan Başbakan
daha önce Anadolu Klübüne giderek iki kadeh viskiiçiyor.Vekiller heye Atatürk'ün sofrasındatoplanmış r. Atatürk'ün karşısında İsmet İnönü,sağında Kâzım Özalp yer almış r. Atatürkrahatsızlığını öne sürerek çay içiyor. Başbakan vebakanlara içki verilmiştir.Atatürk sözü çi likteki ağaçlarınbakımsızlığından açıyor. Tarım Bakanı ŞakirKesebir'den bunun sebebini soruyor. Kesebiryerine Başbakan atılarak:- Sebebini adamlarınıza sorunuz, diyor.Adamlarınız dediği, Soyak!Atatürk bu çıkışa hayret ederek Kazım Özalp'a,Başbakanın işitemiyeceği bir sesle:- Ne olmuş buna? İçmiş mi yoksa? diyor.Derken Başbakan ikinci bir çıkış daha yapıyor:
- Ne oldu paşam size? Eskiden böyle değildiniz.Artık emirlerinizi hep sofradan mı alacağız? AramızaKara Tahsinler (1) giriyor. Konuşmamıza meydanvermiyorlar, diyor.Atatürk gene soğukkanlılığını bozmadan:- Efendiler anlaşılıyor ki, bugün fazlagörüşemiyeceğiz. Siz raha nıza bakın. Ben birazdinleneceğim, diyor ve sofrayı bırakıyor. Vekiller debir müddet sonra çekilip gidiyorlar.Ertesi gün Atatürk İstanbul'a hareket e . Bende yanında idim. Önce İnönü'yü kompar manaçağırdı. Kendisine:- Görev arkadaşlığımız bitmiş r. Amadostluğumuz devam edecek, dedi.İnönü iki eli ile yüzünü kapadı. Atatürk:- Dinlenmelisiniz, dedi.Sonra umumî kâtibi Soyak'ı çağırdı:
- İsmet Paşa biraz yorgun. İki ay dinlenecek veyerine bir vekil bırakacak r. Bu değişiklik için MilletMeclisini olağanüstü toplan ya davet etmekistemiyorum. Meclis birkaç gün önce Niyonantlaşmasını tasdik etmek için toplanmış vedağılmış r. Yeni bir toplan içerde ve dışarda iyikarşılanmaz. Anayasaya bakalım. Böyle birdeğişiklik için Meclisin toplanması lâzım mı, yoksabir tezkere ile başkanlığa bildirmek yeter mi?Soyak anayasayı ge rdi. Okudular. Tezkere ilebildirmek yeter olduğu anlaşıldıktan sonra, Atatürkİnönü'ye dönerek:- Yerinize kimi münasip görürsünüz? diyesordu.- Kimi münasip görürseniz...- Ben Celâl Bey'i düşünüyorum.- Münasiptir efendim.Bunun üzerine İsmet İnönü yanından ayrıldı ve
kompartımanına gitti.Soyak o sabah Atatürk'e:- Efendim kardeşi ölmüştür. Evi bir yashane.Her sabah mezarına gidip ağlarmış, bağışlayın,demesi üzerine Atatürk:- Daha iyi ya... Demek hasta. Dinlenmiye ihtiyacıvar, cevabını vermişti.İnönü ayrılıp kompar manına gi kten sonraAtatürk, Soyak'a:- Şimdi git, arkadaşlarına söyle. Bizde âde r:Biri makamından ayrıldı mı, etra ndakiler ondanyüz çevirir. Dikkatlerini çekiyorum. İsmet İnönü'yeeskisinden fazla saygı gösterecekler, emrini verir.Biz yemek salonunda masaya oturmuştuk.İsmet İnönü yanımızdan hızla geç , yatakkompar manına gi . Biraz sonra Atatürk geldi,ellerini çırparak:
- Oldu bitti, dedi ve bahsi kesti.Yataklarımıza çekildikten bir hayli sonrauyuyamıyarak dışarıya çıkmış m. Şükrü Kaya'nınkompartmanını aydınlık gördüm. Kapısını vurdum.Aç : Üst yatağa eşyasını yığmış, alt yatakta ikibüklüm oturuyordu. Kompar man cıgara dumanıile dolu idi. Bana:- Şimdi ne olacak? dedi.Başbakanlık müjdesini beklediği besbelli idi:- Bilirsin, sofrada yalnız İnönü'ye, Çakmak'a, birde Bayar'a yer gösterir. Yeni Başvekil Bayarolacaktır, dedim.Sıçradı:- Nasıl olur? Garp Cephesi Kumandanı veLausanne'ı yapan İsmet Paşa'dan sonra...- Benim görüşüm böyle... dedim.
***İstanbul'da ertesi gün eski arkadaşı Ali FuadCebesoy'u yemeğe çağırmıştı. Öfkesi dinmemişti:-Efendim hangi işi verdik de biz yardımetmeden başarmış r? Kütahya muharebelerindeböyle olmamış mıdır? Lausanne'da böyle olmamışmıdır? diyordu.***İşte Atatürk'ün ölümünden sonraya kadarsüren Celâl Bayar başbakanlığı devri böylebaşlamıştır.Atatürk'ün yakın çevresindeki İnönüaleyhtarları hemen kışkırtmalara koyulmuşlardı.Bunlara göre İsmet İnönü'ne bir büyükelçilikvererek onu memleke en uzaklaş rmalı idi.Atatürk'ün kendisine karşı zaa nı bildiklerinden birgün eski duruma dönüleceğinden çekinmekteidiler. Ara sıra sofrada:
- Paşam, Bayar'a emir buyursanız da İnönü ilebuluştuğu vakit onun yanı gerisinde durmasa...Tam başvekilliğini takınsa... gibi sözler duyardık.Atatürk üzgündü. Ben kendi bulunduğummeclislerde bu ayrılış meselesinin açıldığını,Atatürk'ün, bazı önemsiz tarizler müstesna, İnönüaleyhine konuşulduğunu işitmedim. Pek sık dayanına giderdim. İnönü de kışkır cıların çabalarınıhaber aldığından hayli vehimli idi. Yine de Atatürk'üidare etmek zorunda idi. Bir gün stadyuma gi ğizaman gençlik pek heyecanlı gösteriler yapmış .İnönü böyle ter pler bilmez. Hele o sırada böyleter plerin Atatürk üzerine tesiri ne etkili olacağınıherkesten iyi bilir. Fakat kışkır cılar bu vakadanalabildiğine faydalanmağa kalk lardı. İnönü, DilKurultayında Atatürk'le kısa bir sevgi yazışmasıhikâyesinin gösterdiği üzere, ayrılışının birdargınlığa ve onun sebep olacaklarına varmamasıiçin pek dikkatli idi. Geldiği ve gittiği zamanlar daimaAtatürk'ü karşılamağa ve uğurlamağa giderdi. Birgrup toplan sında Atatürk'ün yakınlarından birinindaveti üzerine kürsüye gelerek Atatürk'le aralarında
hiçbir mesele olmadığından, nesi var nesi yoksahepsini Atatürk'e borçlu olduğundan bahsetti idi.Bu sırada Atatürk'e zar arın üstünde ''huzur-ıâli-yi riyaset-penahiye'' yazılı bir hayli mektupgöndermiş r. Atatürk öldükten sonra köşktekikâğıtları ayıklamak hizme verilen Na Atuf Kansuve arkadaşları bu mektupları İnönü'ye gerivermişlerdir.Atatürk'ün hastalığı ilerledikçe kışkırtanlar ar .Şimdi mesele eğer Atatürk ölürse, İsmet İnönü'nünCumhurbaşkanı olmasını ve böylece kendialeyhinde bulunanlara karşı bir öç almateşebbüsünde bulunabilmesini önlemek . BunlarFevzi Çakmak'ı kendileri için daha elverişlibuluyorlardı. Fakat İsmet İnönü'yü Meclistençıkarmak ve Fevzi Çakmak'ı Meclise almak için yenibir seçim yapılmalı ve İnönü yine bir büyükelçiliğeyollanmalı idi.Şunu söylemeliyim ki, bütün bu devirde CelâlBayar dürüst kalmış ve kışkırtmalardan hiçbirinekulak vermemiş r. Elâzığ manevralarına beraber
gitmiş m. Bana tahrik ve tahrikçilerdenbahsetmiyerek demiştir ki:- Yeni seçim yapılmasını ben Atatürk'e nasılsöyliyebilirim? Bu Atatürk'e, sen öleceksin,demek r, ben bunu nasıl yaparım? demiş ve hiçunutmam, şu sözleri ilâve etmişti:- Öyle anlaşılıyor ki, Rusya'da Lenin'den sonraonun tabiî hale Troçki imiş. Yerine Troçki'yigeçirmemek ve Stalin'i geçirmek için milyonlarcainsanın kanı dökülmüştür. Bizim böyle facialaratahammülümüz yok.Şurası da var ki, hemen bütün MeclisAtatürk'ün hastalığı ne kadar ağır ve tedavisizolduğunu biliyordu. Mecliste hâkim kanaat,Atatürk'ten sonra tek rejim temina nın İnönüolduğu idi. Tahrikçiler muva ak olabilseler veMeclisi yenileme tekli ni ge rtmiş olsalar bile,bunun muvaffak olabilmesi ihtimali yoktu.Gene son zamanlarda kendisini sevenler İsmetİnönü'ye karşı bir suikast tehlikesini önlemek için
tedbirler almışlardı. O zamanki Emniyet UmumMüdürü, bir tehlike sezildiği vakit, İnönü'yükaçırmak ve gizlemek ter plerini dahi düşünmüştü.Çankaya'daki İnönü köşkü sıkı koruma altında idi.Burada Atatürk'ün vasiyetnamesi üzerinde debiraz durmak doğru olur. Vasiyet etmek, ölmekih malini düşünmek demek r. Atatürk kendindenumutlu değildi. Ölümünden sonra İsmet İnönü ileayrılışının türlü tahriklere sebep olacağınıdüşünmüş olmalı idi. İnönü'nün çocuklarına maaşvasiyet etmesinin sebebini böyle yorumlayanlarvardır. Bazıları Atatürk'e İnönü'nün öldüğüsöylenmiş de, o da buna inanmış da çocuklarınamaaş vasiye ni onun için yapmış r, sözünüçıkardılardı. Baştan başa yalandır.En yakınlarının bana anlattıklarına göre Atatürk:- İsmet'in parası yok. Bir kardeşi var, zenginsede ona hayrı dokunmaz, demişti.Atatürk, İsmet İnönü'nün parası olduğunubilirdi.
Atatürk'ün kendisini de bir ''halef vasiye ne''meyle rmek is yenler olmuştur. Kendilerihesabına! Atatürk kendinden sonrasına kendisininhâkim olamıyacağını bilirdi. O büyük bir realistti.¯ 3 ¯Geriye doğru bir tenkit denemesindebulunalım.Atatürk devrinde vatan kurtulmuştur. Yalnız buşeref, bir vatandaşın millî tarihin en büyüklerindenbiri olmasına yeter.Osmanlı İmparatorluğu kalın sı üzerindekurulan yeni devlet, Lausanne Antlaşması ile,eskisinin yarı-sömürgelik şartlarını yıkmış r.Türkiye Türklüğü Ba 'nın egemenlik ve baskısındankurtulan ilk millet olmuştur. Afrika'da Yakın veUzakdoğu'da sömürgecilik düzeninin tas yesi,Türkiye'de başlamış r. Bu bakımdan Atatürkmilletlerarası bir kurtuluş kahramanı şere ni dekazanmıştır.
Atatürk devrimleri Türkiye'de teokra k Ortaçağdevlet geleneklerini silip süpürerek kadını, vicdanıve tefekkürü hür kılmış r. Ümmetçiliğin yerinimilletçilik almış r. Ziraat ve caret kaynaklarıTürklere mal edilmiş r. Millî endüstri doğmuştur.Millî bankalar kurulmuştur. Yabancı ve im yazlışirketler millîleş rilmiş r. Yazı ve dil değişerek, Türkkafası Arap kültürü köleliğinden sıyrılmıştır.Bu devrimlerden her biri bir vatandaşı millîtarihin pek büyüklerinden biri kılmaya yeter.Atatürk devrinin zaa arı, Atatürk'ten sonrakidemokrasiye geçiş devrinde belirmiş r. Başlıcazaaf, eği m yolu ile, devrimlerin ve yeni düzeninhalk yığınlarına sindirilememiş olmasıdır. Atatürkdevrine tek par devri diyoruz: Bu bir karma par idi. Disiplini devrimlerimize inanıştan doğmuyordu.Bilâkis Atatürk devrinin zaa , devrimci bir tek par rejimi olmamasıdır.Biz uzun ekonomi tar şmalarına girişmemekleberaber, Türkiye'nin topyekûn kalkınma davasıhiçbir zaman tam ''alafranga'' bir kafa ile ele
alınmamış olduğunu söylemek isteriz.Atatürk par si Nazilik ve faşistlik gibi,demokrasiyi yıkmak hede ni güden bir par değil,bilâkis demokrasiyi hazırlıyan, rejimi ''kayıtsızşartsız millî hâkimiyet''e doğru götüren bir par idi.Anayasasının özü bu idi. Demokrasi ile tek dereceliseçim devri de gelir. Tek dereceli seçimle memleketidaresini halk yığınlarına teslim etmek davasındabulunan bir diktatör, yeni ye şen kuşakları ilk sivilokul eğitiminden geçirmeyi başkaygı edinmeliydi.Din meselesi halledilmeli idi. Atatürk devrilâik r. Lâisizm, din ve dünya işlerini ayırmakdemek r. Daha ilk günden lâisizm, halk yığınlarına''dinsizlik'' hareke diye telkin edilmiş r. Halkcamilere gidiyordu. Dinî görevlerini yapıyordu.Fakat kendisine kılavuzluk edecek devrimci dinadamları ye ş rilmediği için, eski hocalık hiçbirzaman olmadığı kadar kaba, cahil ve mütaassıp biryobazlık hâlini alıyordu. İmam-ha p okullarında ilköğrenilecek şey, lâisizmin bizzat Müslümanlığın dakurtuluş davası olduğu idi. Devlet din işlerinden
elini büsbütün çekecekse, din işlerini topluluğa dabırakacaksa, yine her şeyden önce bu meselehalledilmiş olmalı idi.Bugün de bu ikisini yapmak, tam ve çabukyapmak zorundayız: Bütün halk çocuklarını, kızoğlan, sivil ilkokul eği minden geçirmek, inkılâpTürkiyesinin medeniyetçi, vicdan ve tefekkürhürriyetçisi yeni din adamlarını yetiştirmek!Serbest bir mürakabenin ister istemezişlemediği bir devirde tenkit edilecek çok şeylerbulunabilir. Ama bunlar ''teferruat'' olmaktançıkmaz. O devrin büyükleri, daima, kolayca tenkitedilebilecek küçüklüklerini gölgede bırakacaktır.Bu görüşlerimi Atatürk devrindeki yazılarımdada bulabilirsiniz. Roman adlı kitabımdaki ''Gazici'' ve''Kemalist'' bahsi o devirde yazılmış r. Halkyığınlarının eği mi davası Yeni Rusya kitabının bellibaşlı konusu idi.***
Atatürk büyük stratejliği ve politikacılığı dışında,umumî kültürü ister istemez zayıf bir Osmanlısubayı idi. Dinler, kavrar ve yapardı. Paha biçilmezbir enerji kaynağı idi. Kendi devrindeki hükûmetlerbu kaynaktan tam faydalanmayı bilmemişlerdir.İnönü hükûmetleri hiçbir zaman dinamikolmamış r. İnönü'nün vekil pi ''bürokrat'' r.Vekilleri arasından dinamikçe olanlar Atatürktarafından kendisine zorlananlardır.Atatürk ''bir Nehr-i muazzam gibi cuş e , fakatçorak yerde akıp gitti.''ANI VE FIKRALARSac Sobaİstasyon, sonra bataklık, sonra mezarlık vederme çatma Karaoğlan'dan sonra yangın yeri,onun sonunda da kerpiç ve hımıştan, kaldırımsızveya Arnavut kaldırımlı, eğri büğrü sokaklı bir köy...Ankara bu idi.Kadınlar şehri hiç sevmediklerinden evlilerin de
dör e üçü bekâr. Yerli kadınlar sokağa çıkmaz. Birlokomobilden alınıp il maslı yerlere ancakverilebilen elektriğin yanar söner petrol ışığına lükslâmbasını tercih ederdik. Onu da sık sıkpompalamak lâzımdı.Harpler olanı biteni tüke ğinden, Hris yangöçü de çarşıları beraber süpürüp götürdüğündenhiçbir şey bulamaz, hiçbir şey yaptıramazdık.Hep sıkılıyorduk. Atatürk de öyle. Fakat yenibaşkent krini yerleş rmek, gözleri İstanbul'danayırmak için bozkırda bir sürgün ömrü geçiriyordu.Biz onun evine gitmekle biraz avunuyorduk.Çankaya'da avlusu havuzlu ortanca bir yazlıktaotururdu. Tek cazibesi Atatürk'ün meclisi,konuşmaları, haya ye ve yaratma iradesi idi.Dağlar, tepeler, yollar, akşam kararınca arabalarıahıra ve halkı kafesler arkasına çekilen kasaba halkı,bütün o çöl boşluğu ebedîye benziyen bir ''susma''veya ''somurtma'' hâlinde idi. Hemen hemen yalnızonun sesi geliyor, onun bakışları ışıldıyor, yalnızonun o tükenmez ve ilâhi ih raslı ruhu soğuğu
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 839
- 840
- 841
- 842
- 843
- 844
- 845
- 846
- 847
- 848
- 849
- 850
- 851
- 852
- 853
- 854
- 855
- 856
- 857
- 858
- 859
- 860
- 861
- 862
- 863
- 864
- 865
- 866
- 867
- 868
- 869
- 870
- 871
- 872
- 873
- 874
- 875
- 876
- 877
- 878
- 879
- 880
- 881
- 882
- 883
- 884
- 885
- 886
- 887
- 888
- 889
- 890
- 891
- 892
- 893
- 894
- 895
- 896
- 897
- 898
- 899
- 900
- 901
- 902
- 903
- 904
- 905
- 906
- 907
- 908
- 909
- 910
- 911
- 912
- 913
- 914
- 915
- 916
- 917
- 918
- 919
- 920
- 921
- 922
- 923
- 924
- 925
- 926
- 927
- 928
- 929
- 930
- 931
- 932
- 933
- 934
- 935
- 936
- 937
- 938
- 939
- 940
- 941
- 942
- 943
- 944
- 945
- 946
- 947
- 948
- 949
- 950
- 951
- 952
- 953
- 954
- 955
- 956
- 957
- 958
- 959
- 960
- 961
- 962
- 963
- 964
- 965
- 966
- 967
- 968
- 969
- 970
- 971
- 972
- 973
- 974
- 975
- 976
- 977
- 978
- 979
- 980
- 981
- 982
- 983
- 984
- 985
- 986
- 987
- 988
- 989
- 990
- 991
- 992
- 993
- 994
- 995
- 996
- 997
- 998
- 999
- 1000
- 1001
- 1002
- 1003
- 1004
- 1005
- 1006
- 1007
- 1008
- 1009
- 1010
- 1011
- 1012
- 1013
- 1014
- 1015
- 1016
- 1017
- 1018
- 1019
- 1020
- 1021
- 1022
- 1023
- 1024
- 1025
- 1026
- 1027
- 1028
- 1029
- 1030
- 1031
- 1032
- 1033
- 1034
- 1035
- 1036
- 1037
- 1038
- 1039
- 1040
- 1041
- 1042
- 1043
- 1044
- 1045
- 1046
- 1047
- 1048
- 1049
- 1050
- 1051
- 1052
- 1053
- 1054
- 1055
- 1056
- 1057
- 1058
- 1059
- 1060
- 1061
- 1062
- 1063
- 1064
- 1065
- 1066
- 1067
- 1068
- 1069
- 1070
- 1071
- 1072
- 1073
- 1074
- 1075
- 1076
- 1077
- 1078
- 1079
- 1080
- 1081
- 1082
- 1083
- 1084
- 1085
- 1086
- 1087
- 1088
- 1089
- 1090
- 1091
- 1092
- 1093
- 1094
- 1095
- 1096
- 1097
- 1098
- 1099
- 1100
- 1101
- 1102
- 1103
- 1104
- 1105
- 1106
- 1107
- 1108
- 1109
- 1110
- 1111
- 1112
- 1113
- 1114
- 1115
- 1116
- 1117
- 1118
- 1119
- 1120
- 1121
- 1122
- 1123
- 1124
- 1125
- 1126
- 1127
- 1128
- 1129
- 1130
- 1131
- 1132
- 1133
- 1134
- 1135
- 1136
- 1137
- 1138
- 1139
- 1140
- 1141
- 1142
- 1143
- 1144
- 1145
- 1146
- 1147
- 1148
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 850
- 851 - 900
- 901 - 950
- 951 - 1000
- 1001 - 1050
- 1051 - 1100
- 1101 - 1148
Pages: