Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Çankaya-Falih Rıfkı ATAY

Çankaya-Falih Rıfkı ATAY

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-18 12:32:45

Description: Çankaya-Falih Rıfkı ATAY

Search

Read the Text Version

topluluğu varsa orada Türk devle varlığınıntehlikede olduğuna Türkleri büsbütün inandırmaklaiyi mi etmekte idiler? Ermeni tehciri faciasınınsebebi de bu değil miydi? 1914'te çar Rusyasınınısrarı ile doğru Anadolu'ya gelen bir yabancı umummüfe ş Türklere, Doğu Anadolu'nun da, Rumeligibi vatandan kopmak üzere olduğu korkusunuvermemiş miydi?Osmanlı saltana ndan yeryüzünde hiçbirkuvve n hesap soramıyacağı çağlarda, dinleri,dilleri ve kiliseleriyle çepçevre Müslümanlıkortasında yaşayabilen, Ortaçağdan yirminci asrakadar gelebilen Hris yanlık, bu korku yüzündendeğil midir ki nihayet Anadolu'da son yuvasınakadar dağılmıştır?Bu sıralarada gazetelerde ilk defa ''TrabzonMuhafaza-i Hukuk Cemiye '' başlıklı bir havadisçıkıyor. Cemiye n maksadı basit: ''Vilâye mizinhukuk-ı milliyesini muhafaza etmek için Rum veErmeni teşebbüsa na karşı sulh konferansınezdinde müdafaa a bulunmak.'' Trakya da böyle

bir cemiyet kuracaktır.İstanbul etra nda Hris yan haydut çeteleri var.Bunlardan biri Erenköy tara nda bir köşkü basarakiçindekileri balta ile boğazlamış r. Şehirde polisHris yanların saldırılarına uğramaktadır. O kadar kiİngilizler, bir bildiri ile herkesi Türk polisine itaateçağırmak zorunda kalmışlardır. Yüreklerine veparmaklarına güvenen Türkler, akşam karardıktansonra evlerine dönecekleri zaman, tabancalarını dışceplerine yerleş rmekte ve kenar sokaklaraemniyet te klerini hazırlıyarak girmektedirler. Arasıra evine gi ğim bir ahbabım: ''Sakın karanlıktabeni seçersen selâm vereyim, deme! Bir telâşagelir'' diyordu.Nihayet Hürriyet - ve - İ lâfçıların istediğiolmuştur. İlk Damat Ferit Paşa hükûme ik darageliyor. Gerçi padişah kendisine ''Hasis ve se l birhiss-i menfaat ve in kam ile hükûmetetmiyeceğinizi ümit ederim'' diyor. Fakat Hürriyet -ve - İ lâfçılar gazetelerinde ve toplan larında ''Harpve tehcir mesulleri cezalandırarak İ lâf devletlerini

samimiye mize inandırma'' bahanesi al ndavatansever ve milliyetçi şöhretleri tas ye etmekmeselesini büsbütün kızış rmışlardır. NitekimDamat Ferit'in yeni Divan-ı Harp'i zavallı Kemal'iidama mahkûm eder. Boğazlıyan kaymakamısigarasını içerek, büyük bir soğukkanlılıkla sehpayagider ve idam fermanını sükût ve saygı ile dinler:''Evlât ve iyalimi millete emanet ediyorum'' der ve''Yaşasın millet!'' diye haykırarak can verir.Kemal'in cenazesi, İstanbul milliyetçiliğinin,bilhassa gençliğin iç isyanını göstermeye rsatolmuştur. Tıbbiyeliler, cesaretle öne a lmışlardır. İççözülüş, bu türlü heyecanlı hâdiselerde, birduraklama geçirir. Bir dik bayır üstündenyuvarlanış, hiç olmazsa bir müddet bir çalıyatutunur.Su ile zey nyağı ayrılır gibi, bu idamı haklı birceza sayan saray ve işgal takımı ile, onu cinayetsayan milliyetçiler ve halk takımı birbirindenayrılmıştır.Damat Ferit hükûme , Anadolu'da Türklerle

Hris yanlar arasındaki ça şmaları ''nasihatheyetleri'' göndererek ya ş rmaya da kalkar. Buheyetlerde şehzadeler ve Rum patrikhanesitemsilcileri de vardır. Dahiliye Nazırı:- Patrikhaneyi memnun etmek için elimizdengelini yapıyoruz, der.Anadolu ''şerir''lerinin, Anadolu'da bir hareketeönayak olabileceklerin yakalanmaları hakkındaemirler gider, havadisler gelir. Bütün bukaynaşmalar, İzmir işgali hazırlıklarının bi ğinigöstermekte idi.Havada bir treme var. Bir türlü sahiolabileceğine inanmıyoruz. Fakat vapurgüvertelerinde ve kamaralarda Rumlar, bize yanyan bakarak ve sözlerinin işi lmemesine dikkatederek konuşuyorlar. Yüzlerinden sevinç akıyor.Ajansların ge rdiği Avrupa edebiya kötü mükötü. Damat Ferit Divan-ı Harp'i milliyetçi Türkleriçin neyse, büyük devletlerin yüksek meclisi bütünTürkler için öyle bir mahkeme.

Ah Pierre Lo Paris gazetelerinden birine birmektup yazmaz mısın? Kaleminin renklimürekkebini gönül yaşlarımıza katmaz mısın? Senolmazsan Claude Farrere! Vay Times'ın birköşesinden Ağa Han! Umutlarımız bunlar.16 Mayısta Yunanlılar İzmir'e, 19 MayıstaMustafa Kemal Samsun'a çıkacaktır.***16 ve 19 MayısBu ikisine bir de 16 Mar eklemeliyim. Tuhafkader cilveleri vardır. Eğer Lenin çarlığı yıkmasaydıve Rusya zafer gününe erişse idi, İstanbul Rusolacak . İnsanın acaba bir İstanbul köşesineLenin'in büstünü koysak mı, diyeceği gelir. EğerYunan ordusu 16 Mayıs 1919'da İzmir'eçıkmasaydı, bizim büyük devletler cephesine karşıbir savaşa girişmemiz pek güç, belki imkânsızolacağına şüphe yoktu. Dağdan haydutlar inerekvatanı kurtarma savaşına ka lacaklar, Anadolu'nunbütün dağınık daya ş kuvvetleri ar k ortaklaşa bir

savaş amacı bulacaklardı. 16 Mar a İngilizlerİstanbul'u işgal edince de, Anadolu İstanbul'danbüsbütün koparak tam beş ha a sonra, 23Nisanda Ankara'da yeni Türk devle nin temelleriatılacaktı.Özel notlarımın arasındaki bir hikâye, tarihkitaplarında çocuklarımızın okumakta olduklarınıbir hoş tamamlamaktadır. Bu notlar, işgal gecesiHarbiye Nezare nde nöbet tutan muharebememurunun anla şı üzerine hazırlanmış r: ''Geceyarısından sonra muharebe makinesinin kır sı ileuyandım. Durmaksızın 'acele' işare yle HarbiyeNezaretini arayan makinenin başına geçtim:- Neresi orası? diye sordum.- İzmir! cevabı geldi.Ne istediklerini sorunca, Kolordu AskerlikDairesi Reisi Süleyman Fethi Bey'in Harbiye Nazırıpaşa ile makine başında hemen konuşmak istediğicevabını verdiler. Telefonla Harbiye Nazırının evinibuldum. Haberi verdim. Nazır paşa hemen

geleceğini söylemiş. İzmir'e bildirdim.Çok geçmeden önde Harbiye Nazırı Müşir ŞakirPaşa, arkasında büyük Fevzi Paşa (Çakmak), küçükFevzi Paşa (Ahmet Fevzi) içeri girdiler. Nazıryanımdaki iskemleye oturdu. İzmir'i buldum.Harbiye Nazırı, kollarını muhabere masasınınüstüne dayamış, ben verilen haberleri yazdıkça,okuyordu. İzmir haberi şöyle idi: 'Paşam, İzmirlimanına girip demirliyen İ lâf donanması amiraliCaltrop, mütarekenamenin 7 nci maddesine göreİzmir istihkâmlarının teslimini istedi. Karaburun'dangelen haberlere göre körfez dışında asker dolubirçok Yunan nakliye gemileri beklemektedir.İs hkâmları biz verir vermez Yunanlılar işgaledecekler. Halk galeyandadır. Müsaade edersenizbiz bu isteği reddederek elimizdeki kuvvetlerleİzmir'i müdafaa edeceğiz. Kuvve miz de bunaelverişlidir. Ferman sizindir.'Şakir Paşa bu notu okur okumaz ayağa kalk ve:- Haydi evlâtlar, Allah muva akıyet versin,

Tanrı yardımcınız olsun, dedi ve yaşlı gözlerinisilerek bana:- Onlara bu sözlerimi yaz, dedi.- Paşam, sözlerinizi bir kâğıda yazınız da tekraredeyim, dedim.Kâğıda yazmak sırası gelince toplandılar. 'Nasılolur da mütarekenamenin 7 nci maddesinin tatbikedilmesine karşı koyarız?' meselesi çıktı.Şakir Paşa: 'İzmir'i Yunanlılara teslim etmek olurmu?' diyordu.Küçük Fevzi Paşa: '7 nci madde meydandadır.Şayet Yunanlılar İzmir'e çıkacak olurlarsa, Bab-ı âlivasıtasıyla protesto ederiz' diyordu.Nihayet Şakir Paşa, sapsarı kesilmiş bir hâlde,benden yana döndü ve sinirden treyen elindekikalemiyle eski notu silerek şunları yazdı ve imzaladı.Sonra bana bakarak:

'Oğul bunu yaz, innâ lillâh ve innâ ileyhi râciun'dedi.Yazı şu idi: Amiral Caltrop'un mütarekenamenin7 nci maddesine is naden vuku bulan talebiniyerine ge riniz. Ben Bab-ı âli'ye gidiyorum, lâzımgelen teşebbüsatta bulunacağım.''Yunanlıların İzmir'e çıkışı üzerine mâneviçözülüş devri, birdenbire, bütün halk yığınlarının,iyi ruhlu halk evlâtlarının yüreğinden kopan:- Hayır, sesiyle sona erer.Nihayet sonu ölüm de olsa, gidilecek bir yol var.İzmir işgali, sanki bu göz gözü görmez, gönülgönüle ulaşmaz kaos içinde, Türklüğü bir kara vedipsiz batağa gömüle gömüle boğulup gitmektenkurtarmak için, gökten bir Tanrı eli gibi uzanmıştır.Gerçi ilk acı, Türk bayrağının kırmızı renginikaraya çevirtecek, bütün sokaklar bir cenazearkasından kopan ağlayışlar ve çığlıklarla inliyecek,her şeyin bi ği duyguyu verecek bir yanıp yakılış

gibi idi.Böyle bir umutsuzluk hâlinin kurtarıcı iradelerkaynağı olabileceğini hemen tahmin etmek kolaydeğildi. Ama böyle hâller fertler gibi toplumları dason karara doğru sürükleyebilir. Nitekim hepimizİzmir tara arından ufak tefek çarpışmalarhaberlerinden bile hemen umuda kapılıyoruz.Sadece bir şeref borcu ödemek için de olsa birdövüşme is yoruz. Şu Anadolu baştan başaayaklansa ve seller gibi İzmir'e doğru aksa... İzmirAnadolu toprağından değil de, e mizden vecanımızdan kopuyor sanki...İzmir etra nda telgra anelere koşuşan halk, açsusuz, İstanbul'dan, saray ve Bab-ı âli'den haberbeklemekte... 19 Mayısta ise Damat Ferit hükûme büsbütün Hürriyet - ve - İtilâfçı bir karakter almıştır.Yeni Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa müstesna!Çünkü o poli ka ile uğraşmayan sade ve mütevazıbir askerdi.Rum ve Ermeni gazetelerinin neler yazdıklarınıtercüme e rip okumayı bile göze alamıyorduk. 20

Mayıs tarihli bir Türk gazetesinde çıkan şu sa rlarabakınız: ''İzmir'i kaybe k. Halkı avutmaya lüzumyok. Yarın İstanbul'u da kaybedince yine bağırıpçağıracak mıyız? Buna ne hakkımız var?''Yani hepsi cezamız. Bütün millet el birliği ile bircinayet işlemiş r. Bütün millet, devle ni,hürriye ni, vilâyetlerini vererek ve hiç sesçıkarmayarak bu cinaye nin cezasını ödemeye razıolmalıdır.23 Mayısta halk, kapkara Türk bayrakları ile,kadınları, çoluk çocukları ile Sultanahmetmeydanına doğru ak . Kürsü üzerindeki siyahçarşa ı kadın hayaletleri ve siyah bayrak, o günleriniki sembolü olarak kalmıştır.Divanyolunda bir kenarda duruyordum.Meydandan gelip caddeyi kayan gürültülü halkkalabalığı, birden, eğer bir mahşer varsa pkı okaynayışla, ilâhi bir cezbeleniş içinde kendindengeçti:- Padişahım... Padişahım, diye haykırıyorlardı.

Tah nı sarayını bırakıp ar k kendilerineka lmaya gelen Vahde n'in otomobilinden inerekönlerine geç ğini sanıyorlardı. Padişahın aynıselâmlıktaki üniformalı resimlerine benziyen biradam, ta önde, heyecandan sapsarı, Beyazıdmeydanına doğru yürüyordu.Bakışlarda, seslerde, çırpınışlarda öyle birçılgınlık vardı ki, nereye gitse gidecekler, ne isteseyapacaklardı. Sanki padişah mille bir mucizeler ve lsımlar yerine doğru sürüklüyordu. Fa hlerin,Yavuzların evlâdı, nihayet:- Artık yeter, demişti.''Padişahım... Padişahım...'' bağrışanlar, düşüpbayılanlar, çiğnenenler, bir tersin yüze veya biryüzün terse çevrilişi gibi, her insan kendi kendisininbaşkası idi.Zavallılar, Şevket Turgut Paşa'yı Vahde n'ebenzetmişlerdi.Kalabalık Harbiye Nezare nin, kapanan dış

kapısı önünde durdu. Padişah bir şey söyliyecek .Bir emir verecek . Onun sesini duyacaklardı. Biryaver, Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa'nınkendilerini sükûnetle dağılmaya davet e ğinisöyledi. Kıpkırmızı ateş suya düştü ve kömür rengibağladı.***Mustafa Kemal'i daha önce Anadolu'ya''sürmeğe'' karar vermişlerdi. Enverci harp suçlusuve İ hatçı değildi ama, tekin de değildi. Çalmadığıkapı yoktu.Bir gün Harbiye Nazırı Şakir Paşa kendisiniçağırdı, yanına gi ği vakit bir tek kelimesöylemeden önüne bir dosya uzattı:- Bunu okur musunuz? dedi.Mustafa Kemal dosyayı baştan sona gözdengeçirdi. İ lâf makamları tara ndan verilenraporların öze şu idi: ''Samsun ve çevresindebirçok Rum köyleri her gün Türklerin saldırısına

uğramaktadır. Hükûmet bu barbarca saldırılarınönüne geçememektedir. Oraların emniyet vehuzurunu temin etmek insanlık namınaborcumuzdur.'' Raporlar İstanbul hükûme neverilirken bir de ül matomsu protesto eklenmiş r:''Eğer siz âciz iseniz, bu vazifeyi biz üstümüzealacağız.'' Dosyayı okuduktan sonra HarbiyeNazırının yüzüne baktı.- Emriniz paşam?- Bu böyle midir sanırsınız?- Sanmıyorum, ama bir şeyler olmak ih malivardır.Nazır asıl konuya geçti:- İşte, dedi, böyle midir, değil midir, önce bunumeydana çıkarmak için oralara bizim gidip tetkikleryapmamız lâzım. Ben Sadrazam Paşa (Damat Ferit)ile görüştüm. Sizi münasip gördük. Gider vemeselenin ne olduğunu anlarsınız.

- Memnunlukla giderim. Ancak ben orayaTürkler Rumlara zulmediyorlar mı, etmiyorlar mı,yalnız bunu anlamak için mi gideceğim?- Evet, dedi, konuştuğumuz bu!- Pekâlâ, yalnız eğer izin verirsenizmemuriye me bir şekil vermek lâzım. Siziüzmiyeyim, arzu ederseniz, Erkân-ı HarbiyeReisinizle (Kurmay Başkanı) görüşerek bunu tesbitedelim.- Hay, hay, dedi.Mustafa Kemal, Kurmay Başkanı Fevzi Paşa'yı(Çakmak) aradı. Yerinde yoktu. Yirmi günden berihasta olduğu için gelmemekte olduğunu söylediler.Meğer General Allenki İstanbul'a geleceği vakitHarbiye Nazırı gidip karşılamasını söylemiş. ''Benbunu yapamam!'' demiş. ''Yapmak lâzımdır!''cevabını da alınca: ''Hastayım evime gidiyorum!''demiş. O günden beri de gelmiyormuş. MustafaKemal dairede İkinci Başkan Diyarbakırlı Kâzım Paşaile karşılaş . Harbiye Nazırının kendisine verdiği

görevden bilgisi yoktu.- İşte ben sana haber veriyorum, dedi.Kâzım Paşa ile açık konuştu ve yeni durumdanolabildiği kadar çok faydalanmak gerek ğini anla .Kâzım Paşa:- Ha... dedi, zaten ordu müfe şlikleri meselesivar. Sen de oralara bu sıfatla gidebilirsin.Şakir Paşa ile gidip görüşen Kâzım Paşa'nınaldığı direk f şu idi: ''Maksat Samsun tara arındaRumlara saldıran Türkleri yola ge rmek, sonraAnadolu'da birtakım millî teşkilâtlanmalaroluyormuş, onları da ortadan kaldırmak! MustafaKemal'i bunun için yolluyoruz. Kendisine sadrazampaşa ile beraber bir selâhiyetname vereceğiz.''- Onlar ne is yorlarsa daha fazlasını da ka nız.Yalnız bir iki noktayı ben not ettireyim.Asıl önem verdiği yetki meselesi idi.Samsun'dan başlıyarak bütün doğu vilâyetlerinde

bulunan kuvvetleri komutası ve bu kuvvetlerinbulunduğu vilâyetlerdeki valileri emri al naalabilmeli, bundan başka bu bölge ile herhangi ilgisibulunan askerlik ve idare makamlarınca sözügeçmeli idi. Kâzım Paşa yüzüne baktı:- Bir şey mi yapacaksın?- Kulağını bana uzat, dedi... Evet bir şeyyapacağım. Bu maddeler olsa da olmasa dayapacağım.Anlaş kları üzere yazılan talimatnameyi KâzımPaşa nazıra götürdü. Döndüğünde söylediğine göresadrazam talimatnameyi imzalamıyacakmış. ŞakirPaşa da imzasını koymaktan çekinmiş ama ''Mühürbasarım!'' demiş.Mustafa Kemal mühürlü talimatnameyi cebinekoydu.Yetkisi büyüktü. ''Ne âlâ şey, talih bana öyleelverişli şartlar hazırlamış ki kendimi onlarınkucağında hisse ğim zaman ne kadar bah yarlık

duyduğumu anlatamam. Harbiye Nezare ndençıkarken heyecandan dudaklarımı ısırdığımıha rlıyorum. Kafes açılmış, önümde geniş bir âlem,kanatlarımı çırparak uçmaya hazırlanmış bir kuş gibiidim.''Dokuzuncu Ordu Müfe şi Mustafa KemalPaşa karargâhına alacaklarını kendi seç . Bunlararsında Miralay (Albay) Kâzım Bey (Kâzım Dirik),Miralay Refet Bey (Refet Bele), Dr. Re k Bey(Başbakanlık eden Refik Saydam) vardı.Sadrazam Damat Ferit Paşa'ya gi . Pek güleryüzlü idi. Kendisinden çok şeyler beklediğinisöyledikten sonra, her istediğinizi doğrudandoğruya bana yazabilirsiniz, dedi. Sonra DahiliyeNazırı Mehmet Ali Bey'i gördü. O da pek samimîdavrandı. Uğradıklarından biri de İsmet Bey'di.Kendisinden ha ralarını İsmet Paşa başvekil ikenalmış m. Bana yazdırdığı şu idi: ''Süleymaniyesokaklarından birinde hoş bir ev... Buraya vakitsizve teklifsiz gitmiştim. Ev sahibi geldi:- Ne haber, ne haber... Bu ne baskın?

- Vak m dar. Sana hikâyeyi kısaca söyleyeyim,dedim ve her şeyi anlattım:- Ben yerleşinceye kadar sen de buradakalacaksın ve iş başladığı vakit yanıma geleceksin,dedim. İstanbul'da bulunduğum kadar benimle azalâkalı görünmesini de söyledim.''Cümle bi kten sonra Atatürk yüzüme bak :''Sen benim tarihimi yazacak olanlardansın. İşingerçeği, kendisinin benimle gelmesini istemiyegitmiştim.- Yeni evlendim. Beni biraz rahat bırak, dedi.Gelmek istemedi.''Yıllar sonra bir yolculukta Tokat'a uğramış k.Milletvekillerinden Mustafa'nın evinde idik. SedatPaşa Kolordu Komutanı idi. Kuvay-ı Milliye'yeka lmadığı için emekliye ayrılacakken, Atatürk,İstanbul'da benim isteğimle kalmış r, diye bir belgevermesi üzerine kurtulmuştu. Atatürk:

- Fena mı e k? Ordumuza iyi bir komutankazandırdık, dedikten sonra:- Söz aramızda, İsmet de öyle değil mi? diyegülümsiyerek yüzümüze bakmıştı.19 Mayısta Samsun'a hasta çıkan ve birkaçsaa e bir sıcak bir banyo almak için dura durabüyük sergüzeşte doğru giden Mustafa Kemal,nihayet bir ter ple alabildiği ordu müfe şliğiotoritesi ile, Hris yanlara zulmeden Türk çetelerini''tenkil'' etmeğe gitmek üzeredir.İstanbul'dan son ayrılış hikâyesini, banaanlatmış olduğu hatıralarından dinleyiniz:\"Yunanlılar İzmir'e asker çıkarmazdan önce,galiba Mayısın 14 üncü günü, Sadrazam DamatFerit Paşa'nın Nişantaşı'ndaki evine akşamyemeğine davetli idim. Belli saa e gi m. Bendenbaşka henüz kimse yoktu. Kısa birkaç kelimedensonra uzunca bir durgunluk devam e . KendisindeHarbiye Nazırı ile beraber gördüğüm zamankisamimîlikten eser yoktu. Benimle yalnız kalmaktan

sıkılıyor gibi idi. Bir aralık saa ne bak : 'Acabanerede kaldı?' 'Birini mi bekliyordunuz efendim!''Evet, Cevat Paşa Hazretleri gelecekti.' Gene sükût...Biraz sonra Cevat Paşa salona girdi. Hemen üçümüzberaber yemek salonuna geç k. Sofrada çatal vetabak kır larından başka ses yok. Üçümüz desusuyoruz. İçimden gelen suallere kendi kendimeiçimden cevap vermeğe çalışıyordum. Her hâldebenimle konuşacak bazı şeyleri olmalı idi. Belki deçok önemli meseleler vardır, sofradan sonrayasaklıyordur, diyordum. Yemeğin sonunayaklaşmış k. Sadrazam Paşa kısa bir cümlesi ilebeni vehimlerimden kurtardı. Cevat Paşa'ya vebana bakarak:- Yemekten sonra biraz görüşelim, dedi.- Emir buyurursunuz!Ortasında genişçe bir masa bulunan çok dar,fakat boş bir salon. Daha ayakta iken sadrazamdedi ki: 'Bir pa a ge rsek de müfe ş paşa onunüzerinde izahat verse...' Kipert'in atlası geldi,Anadolu pa asını bulduk. Sadrazam Paşa'ya

bak m, 'Ne cihetlerden izahat emir buyurulur'dedim. 'Meselâ,' dedi, 'Samsun ve havalisinde neyapacaksınız?' Kelimeler âdeta ağzımdandökülmeye başladı: 'Efendim,' dedim, 'İngilizraporlarına göre Samsun ve havalisinde bazıkarışıklıklar varmış... Biraz mübalâğalıdır,zannediyorum. Ne de olsa bunlar basit şeyler...Yerinde yapacağımız tetkikat ile hallederiz.Şimdiden isabetli bir şey söylememekten korkarım.'Cevat Paşa'ya döndü: 'Siz ne dersiniz?' Cevat Paşapek tabiî bir tavırla: 'Öyledir efendim, bu gibi işleryerinde hallolunur.' Kanaat ge rmemiş görülensadrazamın kafasında daha büyük bir endişe, sualşekli arıyordu. Derken biraz heyecanlı bir seslesordu: 'Pekâla, siz bana harita üzerinde nerelerekadar kumanda edeceksiniz, gösterir misiniz?'Vesveseye düştüğü noktayı hemen anlamış m:'Efendim henüz ben de pek iyi bilmiyorum, belki...Takriben... (Kipert'in küçük haritasına elimikoyarak) ihtimal şu kadar ufak bir parça...' diye bazıvilâyetleri gösterdim ve manalı bir tarzda CevatPaşa'nın yüzüne bak m. Ben haritadan elimikaldırırken o da ilâve e : 'Efendim,' dedi, 'Paşa

tabiî o bölgedeki kuvvete kumanda edecek... Zatennerede ne kadar kuvvet kaldı ki...' Sözünütamamlarken, vaziye n hiç de önemli olmadığınıanlatmak istermiş gibi, masadan uzaklaşır gibi oldu.İçimden Cevat Paşa'ya teşekkür ediyordum. Herbirimiz birer koltuğa çekildik ve kahvelerimiziiçmeye başladık. Damat Paşa ferahlamış gibi idi: 'Nevakit hareket edeceksiniz?' 'Ne vakit emirbuyurulursa... Ben hazırım, arzu ederseniz yarınveya öbür gün...' 'Zat-ı şahaneyi ziyaret e niz mi?''Hayır efendim,' 'Ziyaret etmeden mi gideceksiniz?''İrade buyurulmadı...' 'Ben iradei seniyeyi tebliğediyorum, yarın kendilerini ziyaret ediniz.' 'Pekiefendim.'Başka ziyaretlerde de bulunmak lâzımdı.Harbiye Nazırını, Sadrazamı, Dahiliye Nazırınıaradım. Hiçbiri makamında yoktu. İç ma hâlindeimişler. En kes rmesi Bab-ı âli'ye gidip kendilerinehaber vermek . Beni sadaret bekleme salonunaaldılar. Benim geldiğimi duyan bazı nazırların daheyecanlı heyecanlı salona geldiklerini görerek,biraz şaşırdım. Mehmet Ali Bey beni meraktan

kurtardı: 'Allah Allah ne küstahlık... İşi niz miefendim, Yunanlılar İzmir'e çıkıyor...' Bu sözleriBahriye Nazırı teyit e : 'Ya...' dedim, 'bu da mıoldu?' 'Evet...' Ben memleke n başına nelergeleceğini tahmin etmemiş değildim, fakat kimseyeanlatamamış m. Nazırların telâşı karşısındaağlamak mı, gülmek mi lâzımdı? Kendimitutuyordum. Fakat bu emrivaki karşısında ben'Allah Allah...' demekten başka bir şeydüşünemiyen bu nazırlara ibretle bakıyordum.İ dalden ayrılmamaya pek dikkat ederek: 'Neyapmayı tasavvur ediyorsunuz?' diye sordum.'Protesto edeceğiz!' cevabını verdiler. 'Bu lâzımdır,doğrudur. Ancak böyle bir protesto ile Yunanlılarınİzmir'den geri çekileceklerine veya İngilizlerin onlarıgeri çekeceklerine ih mal veriyor musunuz?'Yüzüme bak lar: 'Fakat başka ne yapabiliriz?' 'Belkidaha kat'î tedbirler düşünülebilir.' 'Meselâ... negibi?' O zaman bir ses, eğer yanlış ha rımdakalmamışsa, Mehmet Ali Bey'in sesi cevap verdi:'Öyle hareketlere kalkarsak bize ne yaparlar, bilirmisiniz?' Tabiî: 'Kalkar benim yanıma gelirsiniz!'diyemezdim. Avni Paşa'nın elini tu um: 'Bizi

Anadolu'ya götürecek vapur hazırdır, değil mi?''Çoktan ter p etmiş m. Bandırma vapuruemrinizdedir.' 'Doğrudan doğruya vapur kaptanınaemir verebilir miyim?' 'Hay hay...' dedi. Yaverimeseslendim, 'Paşa hazretlerinin bir emirleri var, notediniz.' Yaverim kurşun kalemi ile Bandırmakaptanına bir emir yazdı, imza edilmek üzere AvniPaşa'ya uzattı.Damat Ferit kabinesini bu perişanlık içindebırakarak zat-ı şahaneyi ziyaret etmek üzere Bab-ıâli'den ayrıldım.''Şimdi bir de Türkiye Cumhuriye 'nin ilkcumhurbaşkanı ile Osmanlı saltana nın sonpadişahı arasındaki ayrılış görüşmesinde bulunalım:\"Yıldız Sarayı'nın ufak bir salonundaVahde n'le âdeta diz dize denecek kadar yakınoturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu birmasa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi'nedoğru açılan penceresinden gördüğümüz manzaraşu: Birbirine paralel hatlar üzerinde düşmanzırhlıları! Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı'na

doğrulmuş! Manzarayı görmek için oturduğumuzyerlerden başlarımızı sağa sola çevirmek kâ idi.Vahde n hiç unutmıyacağım şu sözlerlekonuşmaya başladı: 'Paşa paşa, şimdiye kadardevlete çok hizmet e n, bunların hepsi ar k bukitaba girmiş r (elini demin bahse ğim kitabınüstüne bas ve ilâve e :) tarihe geçmiş r.' Ozaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım.Dikkatle ve sükûnla dinliyordum: 'Bunları unutun,'dedi, 'asıl şimdi yapacağın hizmet hepsindenmühim olabilir. Paşa paşa, devle kurtarabilirsin!'Bu son sözlerden hayrete düştüm. AcabaVahde n benimle samimî mi konuşuyor? OVahde n ki ecnebi hükûmetlerin yüzüncü dereceâletleriyle temas arayarak, devle ni ve saltana nıkurtarmaya çalışıyordu, bütün yap klarındanpişman mı idi? Alda ldığını mı anlamış ? Fakatböyle bir tahminle başka bahislere girişmeyitehlikeli adde m. Kendisine basit cevaplar verdim:'Hakkımdaki teveccüh ve i mada arz-ı teşekkürederim. Elimden gelen hizme e kusuretmiyeceğime emniyet buyurunuz.' Söylerken,kafamdaki muammayı da halletmeye

uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahtlığında,padişahlığında, bütün his ve kirlerini,temayüllerini tanıdığım adamdan nasıl yüksek veasil bir hareket bekliyebilirdim? Memleke kurtarmak lâzımdır, istersem bunu yapabilirmişim.Nasıl? Hemen hüküm verdim: Vahde n demekis yordu ki hiçbir kuvve miz yoktur. Tekmesnedimiz İstanbul'a hâkim olanların siyase neuymak r. Benim memuriye m, onların şikâyete kleri meseleleri halletmek r. Eğer onlarımemnun edebilirsem, memleke ve halkı busiyase n doğru olduğuna inandırabilirsem ve busiyasete karşı gelen Türkleri uslandırırsam,Vahde n'in arzularını yerine ge rmiş olacak m.'Merak buyurmayın efendimiz,' dedim, 'nokta-inazar-ı şahanenizi anladım. İrade-i seniyeniz olursahemen hareket edeceğim ve bana emirbuyurduklarınızı bir an unutmıyacağım.' 'Muva akol!' hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra,huzurundan çık m. Naci Paşa, padişahın yaveri,fakat benim hocam, derhâl benimle buluştu. Elindeufak mahfaza içinde bir şey tutuyordu. 'Zat-ışahanenin ufak bir ha rası' dedi. Kapağının üzerine

Vahde n'in inisiyalleri işlenmiş bir saa : 'Peki,teşekkür ederim' dedim.Sonra, sanki Yıldız Sarayı'ndan çık ğımızı vehareket etmek üzere olduğumuzu gizlemek,saklamak ister gibi bir ih yatla, ayaklarımızınpa rdısını işi rmekten korkarak saraydanuzaklaştık.''Ar k Şişli'deki evi bırakmak üzeredir. Bandırmavapuru Galata rıh mında hazır. Otomobil kapıönünde. Tam o sırada Rauf Bey (Orbay) eve geldive Mustafa Kemal'i bürosuna götürerek, İngilizlerinya hareke ne izin vermiyecekleri, ya yolda vapuruba racakları söylen si dolaş ğını haber verdi.Mustafa Kemal yıldırımla vurulmuşa döndü. Biridaha geldi, aynı haberi verdi. Bir an yalnız kalarakdurumu düşündü. Şu anda düşmanların elinde idi.Ona her istediklerini yapamazlar mı idi? Ancakonun için ar k yakalanmak, hapsolmak, sürülmek,düşündüklerini yapmaktan alıkonulmak, hepsiölmekle birdi.Hemen karar verdi. Otomobiline atlıyarak

Galata rıh mına geldi. Vapur uzakta idi. Sandallagittiler.Karadeniz boğazından çık ktan sonra kaptanamümkün olduğu kadar kıyılara yakın gitmesinitavsiye e . Bundan sonra Anadolu'nun bir karaparçasına ayak basmaktan başka kaygısı yoktu.Önce Sinop'a geldiler. Oradan Samsun'a kara yoluolup olmadığını sordu. Yokmuş. Çok zorlukçekecek, günlerce yollarda kalacakmış: ''Bilmemneden Samsun'a bir an önce varmak için o kadaracele ediyordum ki vakit kaybetmektense tehlikeyegöğüs germeyi tercih e m. Aynı ter pte yolculuğadevam ederek Samsun limanına ulaştık.''LİDERLİĞE DOĞRUDurumMustafa Kemal Samsun'a çık ğı vakit durumkötüdür. Çerkez Ethem ve Demirci Efe çeteleriba da daha gelecek ay harekete geçecekler. Yunanyürüyüşünü aksa cı bir dayatma henüz yok.İtalyanların Konya'da, Antalya'da, Akşehir, Fethiye,

Afyon, Marmaris, Burdur, Bodrum, Milâs, Bucak veKuşadası'nda askerleri var. Sanki barış olup danüfuz bölgelerinde iş görmeye sıra gelmiş gibiAntalya - Burdur - Bolvadin demir yolu içinuzmanları ilk çalışmalar üzerinde. FransızlarKilikya'da ve güney bölgelerimize yerleşmekte.Rumlar nisbetsiz azınlıklarına rağmen Sivasvilâye nin Amasya ve Tokat gibi sancaklarında bileyirmi bir çete ile harekete geçmişler. Maksatgüvenlik olmadığını göstermek ve müdahalebahanesi yaratmak. İngiliz subayları ile o kadar sıkıtemasları var ki Havza'daki alay komutanı birtaburla haydutları yakalamak için bir köyü ablukaedince Merzifon'dan otomobilleri ile gelen İngilizsubayları hemen müdahale etmiş r. İstanbulhükûme nin kaymakamı da Rum Margerit Efendi.Bağımsız Pontus hükûme kurma kışkır cılığıalabildiğine. Rusya'daki bütün Rumları ge rip kıyıve hinterlandı bölgesine yerleş rmek istediklerinigören Türk halkı da ayaklanmış r. Bir sürü çete deonlardan. Doğuda Brest - Li owsk antlaşması ilealdığımız üç vilâye geri vermiş k. Kars veSarıkamış'ta on bin Ermeni askeri toplandığı haberi

var. Arkalarında Batum'a giren İngilizler. İki İngilizsubayı Ermeni kuvvetlerinin başında Nahçıvan veçevresi Türk köylerini almış r. FransızCumhurbaşkanı Ermeni lideri Bogos Nobas Paşaaracılığı ile Ermeni generali Antran'ı kabul etmiş r.Ermenistan davacılarının hayalleri geniş: Yedi ilimizialıp Kilikya'ya kadar uzanmak! İngilizler Van, Bitlis,Diyarbakır, Musul vilâyetlerindeki Kürtleri dekışkırtmakta. İstanbul'da bir dernekleri vegazeteleri var. Babanoğulları ve Abdullah Cevdetgibi Osmanlı aydınları işin içinde. Hürriyet - ve -İ lâf Kürtlere otonomi verme yolunda bir protokolimzalanmıştır. Hiçbiri gizli de değildir. Biz Türkler hergün gazeteleri aç ğımızda vatanımızın nasılparçalanma yolunda olduğunu okuyoruz.Anadolu'nun ortasında, belki de denize yolu bileolmayan bir beylik olarak kalacağız.Mustafa Kemal 22 Mayısta Samsun'dakiİngilizlerle konuştuktan sonra İstanbul'a bir raporgönderir. Bu raporda Samsun ve çevresi Rumlarıhırslarından vazgeçmedikçe ya şma olamıyacağını,Türklüğün yabancı mandasına katlanamıyacağını,

millî hareketlere hak vermek gerek ğini bildirir.Oysa görevi baş kaldıran Türkleri ezmek vesusturmaktı.Samsun'a gelince İngilizler kuvvetleriniar rmışlar ve bir kısmını içeriye yollamışlardı. Buhâl hem mütarekeye aykırı idi, hem de kendini güçduruma sokuyordu. 24 Mayısta karargâhınıHavza'ya götürür. Sık sık sıcak banyo almasınıgerektiren hastalığı için oranın hamamları faydalı daolmuştur. Mustafa Kemal üzerine İstanbul'a gelenhaberler İngilizleri kuşkulandırır ve hükûme detelaşlandırır. Konya'dan İstanbul'a dönen GeneralMilne, Mustafa Kemal'in görevleri ne olduğunusorar. Geri çağrılmasını ister. Amiral Galthape deaynı istektedir. General Milne Erzurum'dakikolordunun silâh teslimi yapmadığından daşikâyetçi idi.Haziranın ilk ha asında Harbiye Nazırı önemlimeseleler görüşmek üzere İstanbul'a gelmesiniyazdı. 18 Haziranda nazır bir telgraf daha gönderir:''İngilizler o bölgedeki çalışmalarınızı iyi

bulmadıklarından İstanbul'a çağrılmanızıistemişlerdir.''21 Haziranda Kâzım Karabekir Paşa'yı onunyerine müfe şliğe atamak isterlerse de o bunudoğru bulmaz ve Mustafa Kemal Paşa'nındeğiş rilmesi yerinde olmadığı cevabını verir.Sadrazama vekil olarak kabineye başkanlık edenHürriyet - ve - İ lâfçı Mustafa Sabri Hoca, çağrılıpgelmediği ve halkı kışkır ğı için hemenazledilmesine karar verildiğini söyler. Bu aradahükûmet millî kurtuluş için yer yer kuruluşlarıntelgra arının alınmaması için postanelere emirverir. Mustafa Kemal de, bu emir mille n sesiniboğmak r, hemen geri alınız, der. Anadolu veİstanbul arasında çatışma başlamıştır.Ar k toparlanmak sırası idi. Bütün dağınık vekendi başlarına buyruk kuruluşları bir arayatoplamalı, her toplanışa bir millî hareket karakterivermeli, Mustafa Kemal de onun lideri olmalı idi.Mustafa Kemal adım adım, yoklıya kollaya buisteğini iki üç ay içinde gerçekleş rmiş r. Bu iki üç

ay içinde O, bir hayli bakımdan, büyük bir yalnızlıkiçinde ve içini açmadan ve dökmeden, gelecektebirçokları ile asla birlik olamıyacağı kimselerleçalışmak zorunda idi. 1907 ve sonrasında Selânik'teYonyo açık sözcüsü ve isyancısı bütün güdümcihazlarını eli al na alıncıya kadar bir sabır heykeligibi katlanıcı, uzlaşıcı ve yer yer tavizci, ama hiçşaşmaksızın amacına doğru yürüyecek . ProfesörPi ard'ın eşi, romancı ve tarih yazarı Noelle Royerbir gün Atatürk'e bütün isteklerine ulaşmabaşarısının sırrını sormuştu:- Durur, durur, dinlerim... dedi.Sonra tekrarladı:- Durur, durur, dinlerim. Ve sustu.Sakarya zaferi tacını giyinceye kadar durupdurup dinliyecek : ''Ben herhangi bir işe giriş ğimzaman karşımdakinin ne yapabileceğini ve en kötüihtimalleri düşünürüm. Ona göre tedbirlerimi alarakhareket ederim.'' İç dünyası hiç dışarı sızmamalı idi.

6 Haziranda 20 nci Kolordu Komutanı, eskiarkadaşı Fuad Paşa Ankara'dan kendisine birtelgraf çek . Rauf Bey'in (Orbay) geldiğini haberverdikten sonra Osmancık veya İskilip'te buluşalım,diyordu. Mustafa Kemal kendilerini Havza'yaçağırdı. Geldiğinden beri buranın ileri gelenlerinimillî savunmaya hazırlamakta idi: ''Hiçbir zamanumut kesmiyeceğiz. Çalışacağız, memleke kurtaracağız,'' diyordu. Diyarbakır bölgesindekibirliklerimizden alınarak Samsun'a götürülenbinlerce tüfek mekanizmasına Havza'da el koymuş,askerî depodaki silâhları da evlere taşıtmış .Merzifon'da önemlice bir İngiliz birliğibulunduğundan Havza'da kalması da pek tekindeğildi. Karargâhını Amasya'ya götürmeye vearkadaşları ile toplan yı burada yapmıya kararverdi. 13 Haziranda Havza'dan ayrılırken son birkonuşma yap : ''Bugün bir millet adamıyım. Birüniformalı değilim,'' demiş . Askerliktençekileceğini anlamakta, fakat halk yığınlarının paşaüniformasına ve padişah yaverliği sırmalıkordonuna ne kadar önem verdiğini de bildiğinden,liderliğe doğru yükselişinde, mümkün olduğu kadar

uzun müddet bu rütbe ve sıfat otoritesinibırakmamak kararında idi.Amasya toplan sının ve bu toplan da alınankararların millî kurtuluş tarihinde büyük önemivardır. Arkadaşları ile konuşma saatlerce sürdü.21/22 Haziran gecesi yaverine şu esasları note rmiş : \"1- Vatan bütünlüğü, millet bağımsızlığıkorunacak r. 2- İstanbul hükûme bu göreviniyapamadığı için mille miz yokmuş yerinekonulmaktadır. 3- Millet bağımsızlığını kendikendine kurtaracak r. 4- Mille n sesini dünyayaduyurmak için hiçbir baskı al nda olmıyan bir millîheyet kurulmalıdır. 5- Sivas'ta en çabuk zamandabir millî kongre toplanmalıdır. 6- Her vilâye en üçdelege seçilerek yola çıkarılmalıdır. 7- Delegelerinseçimi ve yolculukları gizli tutulmalıdır. 8- Şarkvilâyetleri adına 10 Temmuzda Erzurum'da birkongre toplanacaktır. O tarihe kadar öteki vilâyetlerdelegeleri de Sivas'a ulaşabilmişlerse, Erzurumkongresinin azaları da Sivas umumî toplan sınagirmek üzere hareket edeceklerdir.''

Konya'daki kuvvetlerin başında bulunanMersinli Cemal Paşa bu karara hemen ka lmış r.Ankara'daki kolordunun komutanı kararıhazırlıyanlar arasında. Yalnız Erzurum'daki KolorduKomutanı Kâzım Karabekir var: O daha önceErzurum Kongresi'nin toplanmasında direndiği içinüç arkadaş da bunu kabul etmişlerdir. Bundansonra Amasya kararları her tara a asker sivilmakamlara bildirilmiştir.Mustafa Kemal İstanbul'da çalışanlarlaAnadolu'daki valilere ayrıca bildiriler yollamış,vatanın parçalanma tehlikesi karşısında millîsavunma hareketlerinin hızla devam e ğini, yalnızmi ng gibi gösterilerle hiçbir zaman kurtuluşavarılamıyacağını, bu kurtuluş sağlanıncaya kadarkendisinin Anadolu'dan ve mille en ayrılmıyacağınıyazmış ve sonuna kadar bir millet ferdi gibiçalışacağına mukaddesatı adına söz vermiştir.Amasya antlaşmasının hiç açıklanmıyan bir gizlimaddesi vardır. Bu maddeye göre Mustafa Kemal,Kâzım Karabekir, Fuad paşalarla Rauf Bey bir millî

hükûmetin ilk kadrosu olarak tesbit edilmiştir.Erzurum'a DoğruMustafa Kemal 23 Haziranda Tokat - Sivas yoluile Erzurum'a hareket e . İstanbul onu gerialmakta direniyordu. Mustafa Kemal'i hiçbir sıfatlatanımamak için her yana emirler verilmiş r.Azle ler, aldırış etmedi. Üstündeki resmi sıfa millîkongrelerde liderlik otoritesini alıncıya kadar kendiüstünde tutmıya çalışacak . Zaafa düşenlere dedurmadan umut ve yürek pekliği vermek lâzımdı.İstanbul'da Kuvay-ı Milliye öncülüğü yapanlar bileUrfa, Maraş ve Antep'i alan Fransızlara hoşgörünmesini öğüt veriyorlardı. Mustafa Kemal:''Fransızları hoş tutmakla ne kazanacağımıza akılerdiremiyorum. Garp zihniye dalkavukluk veriyakârlık, hele zulüm görmüş bir milletten gelirse, omille n yaşamak hakkı olmadığına hükmeder.Tersine ahlâksızlık ve zulme karşı avazımız çık ğıkadar haykırmalıyız. Avrupa'ya yaşamıya hakkımızolduğunu anlatmalıyız. Sizler de bu yoldayürüyünüz,'' diye cevap veriyordu.

Refet (Bele) komutanlığını İstanbul'da İngilizgemisi ile yerine gönderilmiş olana teslim ediyordu.Mustafa Kemal onunla hayli tartıştı. Refet:- Almanya'ya karşı bizim de ih yatlıdavranmamızı gerektirmez mi?\"Kararsız ve programsız hareketlerle maksadahiyanet ederiz,\" diyordu.Yolda bir de Ali Galip hikâyesi vardı. İstanbulonu Mustafa Kemal'i yakalamak için yollamış r.Fesatçı ve rsatçı olduğu kadar korkak bir adam.Mustafa Kemal onu bile elde etmek için sabahakadar dil döker. Bu yüzden uyumaz. Yanındakilerde uykusuzdur. Sabah bayram topları a lırkenSivas'tan yola çıkarlar. Geceyi Refahiye'de geçirenMustafa Kemal ertesi gün uzun bir yürüyüşleErzurum'a varmak ister. Yol bozuk. Yanlarınaaldıkları yemekten üstelik ondan başka herkeshasta.Çardak boğazından Fırat'ın yanından geçenşosa üzerine yamaçtan düşen bir metre kutrunda

kaya yolu kamış r. Arabanın geçmesine imkânyoktu. Yanlarına bir kazma almışlardı. İki kişi zorlabir geçit açabildiler. Mustafa Kemal eski açık birarabada idi. Durmadan bozulur, şoför tamir etmekiçin uğraşıp durur ve yorgun argın arabayı sürerdi.Bu yüzden Erzurum'a varılamayacağıanlaşıldığından Erzincan'ı tutmak istediler.Karanlık bas . Çardak boğazından bir türlüçıkamamışlardı. Haziran olduğu hâlde çevrede karvardı. Gece ilerleyince yolu da kaybe ler. Sellerşosayı berbat etmiş . Arkada iki otomobil deyetişememişti.- Geceyi olduğumuz yerde geçirelim, dedi.Arabadaki ba aniyeyi toprağa serdiler. Buarkadaşının yatağı idi. Kendisi açık otomobiliniçinde uyumıya çalış . Gün aydınlığında yenidenyola düzüldüler.Kâzım Karabekir ve yanındakiler Mustafa Kemalve arkadaşlarını karşılamak üzere Ilıcı'ya kadargelmişlerdi. Söğüt ağaçları al nda konuklara

yorgunluk kahvesi ikram edilmiş . Sekiz on kişikahve içerek konuşuyorlardı. Mustafa Kemal'ingözü Ilıca başındaki sırtlara iliş . Sıcak yaz güneşibatmak üzere idi. Tam yolun geç ği yerde, arkasınıgüneşe aldığı için, kaya renkli ve parıl lı, heykel gibibir hayal. Gölge ve ışık oyunu. Yanındakileregösterdi. Ufuk üzerinde yeni insan ve kağnısiluetleri. Aşağı doğru inen kervan yavaş yavaşsöğütlüğe kadar geldi. Başlarındaki adamoturanların önemli kimseler olduğunu sezinerekelini göğsüne götürüp selâm verdi. Mustafa Kemalhatırını sordu:- Ağa böyle nereden geliyorsun?- Rus gelirken muhacir olmuştum. Çukurova'daidim. Şimdi köyüme dönüyorum.Zaman kötü. Güvenlik yok. Böyle iken kışadoğru buralara neden geldiğini sorar:Yoksa oralarda geçinemedim mi?- Hayır paşa... Çukurova cennet gibi yer... Bize

tarla da verdiler. Raha k. Yalnız son günlerdebizim Erzurum'u Ermenilere vereceklermiş sözüçık . Geldim ki göreyim, kimin malını kimeverecekler?Mustafa Kemal yanındakilere:- Bu milletle neler yapılmaz, dedi.Erzurum'a geldikleri vakit Kâzım Karabekir Paşa,Refet Bey'den gelen bir telgra Mustafa KemalPaşa'ya verdi. Bu telgra a İstanbul'un MustafaKemal hakkındaki kararları bildirilmekte idi.Kararlardan biri de Mustafa Kemal imzalı hiçbirtelgraf alınıp çekilmiyecek . Refet Bey'e göreMustafa Kemal askerlikten çekilmeli, Sivas'a dagelmiyerek Erzurum'da kalmalı idi. Mustafa Kemal:- Ne yapmalıyız? dedi.Karabekir:- Üzülecek bir şey yok paşam. Üniformanızıçıkarsanız da mukaddesa m üzerine söz veriyorum

ki size üstüm olduğunuz zamandan daha bağlıkalacağım, dedi.Mustafa Kemal millî hareke n başı tanınacak veorduya böyle tanı lacak . İstanbul'dan HarbiyeNazırı Şevket Turgut Paşa kendisine Mustafa Kemalyerine ordu müfe şliğini teklif e ği vakit, benErzurum'dan ayrılamam, Mustafa Kemal'in deçekilmesi doğru olmaz, yolundaki cevabını dagösterdi.Henüz bir halk temsilcileri toplan sı olmamış .Mustafa Kemal askerlikten çekilince, bizimşartlarımıza göre, hiçbir otoritesi kalmıyacak .Onun için kendine eşraf ve halk yığınları üzerindenüfuz sağlıyan padişah yaveri kordonluüniformasını mümkün olduğu kadar uzun müddetüstünde tutmak faydalı olacak . Halk devlete i baredegelmiş r. Fakat askerlikten de kovulmak üzereidi. İster istemez is fa e . Kovulma haberi deondan sonra geldi.Burada pek drama k bir sahneyi anlatmakisterim: Mustafa Kemal, Rauf Orbay'la otururken

müfe şlik Kurmay Başkanı Kâzım Bey'i (Dirik)bütün haberleşmelerde kâ p etmekte idi veölünceye kadar Mustafa Kemal'le birliktekalacağına yemin edenlerdendi, yanlarına geldi,askerce bir selâm verdi.- Ar k görevime devam etmekliğim imkânı yok,izin verirseniz Kâzım Karabekir Paşa'dan vazifeis yeceğim. Dosyaları kime teslim etmemiemredersiniz? dedi.Mustafa Kemal ve Rauf Orbay vurulmuşadöndüler. Mustafa Kemal hüzün dolu gözleri ileKâzım Bey'e bakarak:- Ya öyle mi efendim? Peki dosyaları HüsrevBey'e verirsiniz.Kâzım Bey çalımlı çalımlı çıktı, gitti.Kâzım Bey, Mustafa Kemal'in ta Rumeli'dentanıdığı idi. Sonra onu a etmiş ve Cumhuriyetdevrinde kendisine İzmir Valiliği ve Trakya UmumMüfettişliği gibi görevler vermişti.

Mustafa Kemal Rauf Orbay'a döndü:- Gördün mü, dedi, rütbe ve üniformanınehemmiyeti yok mu imiş.Biraz sonra Karabekir Paşa'nın geldiğini haberverdiler. Mustafa Kemal'in içinden üzüntülü birşüphe geçti. Kâzım Karabekir:- Kumandamda bulunan subay ve erlerinsaygılarını sunmıya geldim. Siz bundan sonra dakumandanımızsınız dedi.Mustafa Kemal, Karabekir'i kucakladı.Kâzım (Dirik) Kuvay-ı Milliye günlerinde de güçduruma düştüğü vakit Mustafa Kemal tara ndantutulduğuna göre, yukardaki ayrılış ikisi arasında,Rauf Bey'den de habersiz, hazırlanmışa benzer.Çünkü Mustafa Kemal, Kâzım Karabekir'e karşıihtiyatlı davranmalı idi.Kuvay-ı Milliye ve Cumhuriyet tarihindeKarabekir'in bir hayli adı geçecek r. Onun şimdiden

kısa bir portresini çizmek isterim. Karabekirkarakterli, ahlâklı, yurtsever, fakat kültürsüz vekafaca ''pek orta'' bir adamdı. Eskiden yatroOsmanlıcaya ''ibret'' sözü ile çevrilmiş r. Opere ''Şarkılı İbret''e çevirerek pek gülünç bir eser yazmış,Erzurum'da okul çocuklarına oyna p durmuştur.''Şarkılı İbret''in hem gü eci, hem bestecisi idi.Mustafa Kemal'in uzak görüşlü poli kacılığı ve heleBa medeniyetçiliği yolundaki devrim anlayışı ilehiçbir ilgisi yoktu. Askerlikleri arasındaki sanatıraklığı da söz götürmez. Birinci Dünya Savaşında vedaha sonra Mustafa Kemal'in gölgesinde kalmışolanlardandı. Fakat Bolşevik ih lâli olup da çarordusu çöktükten sonra Erzircan, Erzurum ve Kars'ıalmak rsa ona düşerek doğuda iyice tanınmış,general de olmuştu. Kendine olduğundan pek çoküstünde değer veren ruh hastalarındandı. En küçükeşyasının müzelik olduğuna inanırdı. Eği m veekonomi işlerini en iyi kendi yola koyacağını sanırdı.En çok sevdiği kelime ''ben''di. ''Rüya'' adlı bir şiiri,1950'de yayınlanmış r, bu şiirde Abdülhamid'inruhu ona der ki: ''Beni ve saltana devirenlerarasında sen de vardın - Hele sonuncusunda hem

de mebus, hem kumandandın - İs klâl Harbini senkurdun ve başı da sen buldun.''Mondros Mütarekesinden sonra büyüktehlikelerden biri doğuda Ermenistan kurulması idi.Bütün dünya halkları e ârı, harp sırasındaki''katliam ve tehcir'' haberlerinin etkisi al nda,Ermenici idi. İstanbul'a gelen haberlerde ''vilâyat-ısi e-al vilâyet'' denen Erzurum, Van, Bitlis,Harput, Diyarbakır, Sivas illerinin yeni Ermenistanolacağı bildirilmekte ve Ermeni liderlerinin Kilikya'yakadar sarkmak peşinde oldukları bilinmekte idi.Doğuyu nasıl kurtarmalı idi. Önce İstanbul'da''Vilâyat-ı Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk'u Milliye''adında ve sadece bu vilâyetlerin Türk olduğunuyayınlarla anlatmak, barış konferansına başvurupanlatmak üzere bir dernek kurulmuştur kisonradan Erzurum'da adı ''Vilâyat-ı ŞarkiyyeMüdafaa-i Hukuk Cemiyeti''ne çevrilmiştir.Kâzım Karabekir o çevredeki tanınmışlığındanda faydalanacağını, tehlike baş gösterdiği vakit birhareket yapılabilmek ih mali varsa önderlik etmeyi

düşünerek Erzurum'daki kuvve n başına gitmekistemiş r. Kendisinin, Ali Fuad Cebesoy ve RaufOrbay'ın ha ralarında anla klarına göre 1918Kasımında Karabekir Zeyrek'te İsmet Bey'le (İnönü)görüşür. İsmet Bey Osmanlı Harbiye Nazırlığının ovakit belli başlı şahsiyetleri arasında idi. Karabekireski arkadaşına:- Beni Erzurum'a tayin e rmeye çalışınız, der.Ben orada mille aydınla rım. Bir anarşi olursadoğuda bir Türk idaresi kurarız. Orayı tehlikedenkurtardıktan sonra batı için çalışırız, demişti.İsmet Bey:- Tehlike büyük. Söylediğini yapmak imkânsız.İkimiz de askerlikten çekilerek bir köyde çi çilikyapalım, cevabını verir.Fevzi Paşa (Çakmak) ki o vakit GenelkurmayBaşkanı idi, gider, doğuya gideceğini söyler. FevziPaşa:- Gitme, seni tas ye edeceklerine de şüphe

etme, küçük düşer, dönersin, der.Doğuda millî bir hareket çekirdeği kurulmaklatas ye edilmenin ne ilişiği olduğunu sormasıüzerine de Fevzi Paşa kendisine bu yüzden Divan-ıHarp'e verileceğini söyler.Kâzım Karabekir'in bütün düşündüğü, neyapılabilirse ancak doğuda yapılabileceği idi. Türlükuruluşları orada birleş rmeli, hazırlanmalı,olayların gelişmesini beklemeli idi. Ülkenin ötekibölgeleri millî hareket için elverişli değildi.İstanbul'da ise devle teslim almış olanlarınistediklerini uygulamaktan başka bir hareketegirişilemezdi.Mustafa Kemal, Anadolu'ya giden Ali Fuad(Cebesoy) gibi onunla da görüştü. Mustafa Kemal'egöre de Anadolu'da hazırlanmak, rsat gözetmek,eğer barış şartları ağır olursa girişilecek millîhareke n şartlarını sağlamak lâzımdı. Ama omemleke doğu ve ba diye ikiye ayırmayı doğrubulmuyordu. Vatan bir bütün olarak ele alınmalı idive kurtuluş için milletçe yurt ölçüsünde tedbirler ve

çareler aranıp bulunmalı idi.Karabekir daima kendi üstünde gördüğüMustafa Kemal'e söz verdi ama, komutan o,kuvvet onda idi. Mustafa Kemal'in kendindenbaşka dayanağı olmadığı, Erzurum Kongresi'negelecek olanların da ancak kendisine bağlıkalacakları krine saplanmış . Mustafa Kemal iseaskerlikten çekildikten sonra mille n başına geçmişolmak durumunda ve davranışı da bu yolda idi.Karabekir:- Ben şahısların mille kurtaracaklarına vekurtuluşun şahısları sivrilmekte olduğunainanmam, diyordu.Sebebi, bir toplantıda:- Millî harekete bir lider lâzımdır. Hareke nbaşına Mustafa Kemal geçmeli, arkadaşlar onayardımcı olmalıdır, diye karar verilmiş olması ve bu kir etra nda propaganda yapılması idi. Karabekirliderliğe ''şahısçılık'' damgası vurduğu vakit


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook