Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Çankaya-Falih Rıfkı ATAY

Çankaya-Falih Rıfkı ATAY

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-18 12:32:45

Description: Çankaya-Falih Rıfkı ATAY

Search

Read the Text Version

Mecliste sert ça şmalar oluyordu. Bir defasındaTrabzon Milletvekili Ali Şükrü kürsüde konuşanMustafa Kemal'e ağır sözler söyledi. Birbirlerininüstlerine yürüdüler. Bu olaya çok sinirlenen TopalOsman bir adamını yollıyarak Ali Şükrü'yükonuşmak üzere Çankaya tara ndaki evine çağırırve karşısındaki iskemleye oturur oturmazboğdurur.Vak'a çok önemli idi. Boğduran MustafaKemal'in muha z komutanı. Mustafa Kemal'inevini bekliyen erler onun adamları. Düşmanlarıcinaye Mustafa Kemal'den biliyorlardı. MustafaKemal, Muha z Taburu Komutanı İsmail Hakkı'yayakalama emri vererek kendisi eşi Lâ fe Hanımlabirlikte Çankaya'dan uzaklaş . Şiddetli bir çarpışmasonunda Topal Osman ölü olarak ele geç .Adamları Mustafa Kemal'in Çankaya'daki köşküneateş etmişlerdi.Fakat olay bununla kalmadı. Trabzon'da FaikBarutçu denen avukat ki Atatürk'ün ölümündensonra İnönü'nün ilk milletvekillerinden biri

olmuştur. ''Ka l Çankaya'da'' başlıklı yazılaryazıyordu.Lausanne konuşmaları devam ederkenMeclisteki hoca takımı da ayaklanmış . Ankara'dayayınlanan bir broşürde ''Halife Meclisin, MeclisHalifenindir'' deniyordu. İstanbul'daki Refet Paşada halifeye iyice sokulmuştu. Bir aralık SeçimKanunu'na bir madde eklenmesi için bir teklifge rdiler. Bu madde şu idi: ''Büyük Millet Meclisineüye seçilebilmek için Türkiye'nin bugünkü sınırlarıiçindeki yerler halkından olmak veya seçim çevresiiçinde oturmuş olmak şar r. Göç yolu ilegelenlerden Türkler ve Kürtler yerleşme tarihindenbeş yıl geçmiş ise seçilebilirler.''Bu madde doğrudan doğruya Mustafa Kemal'inseçilememesini sağlamak içindi. Mustafa Kemalkendisi kürsüde tekli n iç yüzünü açıkladı ve teklifgeri çevrildi.Lausanne'da görüşmeler bitmiş . Konferanssırasında aralarında geçen tar şmaları öne sürerekİsmet Paşa ile bir daha yüz yüze gelemiyeceğini

söyliyen Rauf Bey Başbakanlıktan çekildi.***Bir gün ''Akşam'' da oturuyordum. AfyonMebusu Ali Bey'le Antaya Mebusu Rasih Hoca benigörmiye geldiler. İstanbul'da Müdafaa-i HukukCemiyetini kurmaya memur edilmişler.''Gazi hazretleri sizinle Yakup Kadri Bey'in debizimle çalışmanızı emretti'' dediler.Böylece ilk defa bir siyasî par ye girmişoluyordum.Milletvekili olmazdan önce Mustafa Kemal'i birde İzmit gazeteciler toplan sında gördüm. Beraberolduklarımızdan Velid Ebuzziya'yı, İsmail Müştak'ıve İ hat - ve - Terakki'nin eski İstanbul kâ b-imes'ulü Kara Kemal'i hatırlıyorum.Mustafa Kemal'in söylediğine göre Anadolu veRumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiye tarihî göreviniar k bi rmiş . Yeni bir par kurmak sırası idi. Bu

fırkanın adı ne olmalı idi?Bu konuşmalarda Mustafa Kemal'in bir liderlikvas nı daha öğrendim. Herkesi sonuna kadarsöylemekte serbest bırakmak ve hiç hoşunagitmiyecek kirleri dahi sonuna kadar dinlemesabrını göstermek! Kesin kararını verinceye kadarböyle idi. Bu kesin kararı da herkesle beraber,herkesle inanarak, ortaklaşa bir karar hâlinesokmaya dikkat ederdi. Bir gün ''Arkadaşlarlaverdiğimiz karar'' diyebilmeli idi. Çocukluk arkadaşıve yaveri Salih Bozok der ki: ''Fikirleri kendisincehiçbir değeri olmayan kimselerle görüştüğünü çokgörmüşümdür. Ha a bir defasında dayanamayıp:'Paşam,' dedim, 'şu kir danış kların arasındaöyleleri var ki şaşıyorum. Bunların kirlerine nasılolsa sonunda ka lmıyacaksın. Ne diye birer birerçağırıp karşında söyle rsin?' Atatürk şu cevabıverdi: 'Bazan hiç umulmadık adamdan ben çokşeyler öğrenmişimdir. Hiçbir kri aşağı görmemeklâzımdır. Sonunda kendi krimi tatbik edecek bileolsam, ayrı ayrı herkesi dinlemekten zevk alırım'...\"

Gazetecilerin açık bir kanıları da yoktu. Acabayeni par nin hangi sınıfa dayanması doğru olurdu?Memurlara ve aydınlara mı? Çi çilere mi? Esna aramı? Tüccar ve sanayici diye kelimeler kullanıldığınısanmıyorum. Çünkü o vakit bunlar Türklük dışındaşeylerdi. Mustafa Kemal:- Fakat bunların hepsi halk değil mi? Hepsi bizdeğil miyiz? dedi.Par sinin adını koymuştu. Bu adın bizlertara ndan söylenmesine kadar bekliyecek .İstanbul gazetecileri böylece par nin isim babalarıolduk.Halka nutuklar veriyor, bütün memleket biryeni zamanlar savaşına çağırılıyordu. Bu bir bi rmedeğil, bir başlama idi.***İzmit'in bizler için bir fena ha rası vardır.Beyoğlu'nda Cercle d'Orient (şimdiki Büyük Kulüp)al ndaki berberde raş olurken, Komiser Cemil ve

arkadaşları Ali Kemal'i tutmuşlar ve bir motörleİzmit Körfezine kaçırmışlardı. Henüz işgal kuvvetleriİstanbul'da olduğundan Ali Kemal, kendisininemniyette olduğunu sanıyordu.Ali Kemal, Ankara'ya gönderilecek ve oradayargılanacak . İzmit'te bulunan Nureddin Paşa,Peyam-ı Sabah başyazarını alıkoydu. Ordu HukukMüşavirliğinde bulunan rahmetli Necip Ali,komutanın emri üzerine, kendisini sorguya çek .Necip Ali'nin sonradan bana anla klarına göre AliKemal, büyük bir kaygı duymuyormuş.Anadolu'nun böyle bir zafer kazanacağını aslaummadığını, memleke n menfaa ni bir uzlaşmadagördüğü için kanaat mücadelesi yap ğınısöylüyormuş. Sonra kendisini Nureddin Paşa'nınçağırdığını haber vermişler. Yanına girince:- Artin Kemal sen misin? demiş.Ali Kemal, sesi bile titremeksizin:- Hayır paşa hazretleri, Ar n Kemal değilim, AliKemal'im, demiş.

Komutan:- Onu mahkemede anla rsın! Cevabını vermiş,ve:- Çık dışarı! diye kovmuş.Hâlbuki daha önce bazı neferleri sivil giydirerekAli Kemal'i linç etmek için hazırlatmış . Komutanlıkkapısından biraz uzaklaşınca taşlarla üzerine hücumetmişler. Bir subaya sarılmış. Kuvvetli de biradamdı. Koparır gibi almışlar ve taşla öldürmüşler.Üstü paramparça köprünün üstüne asmışlar.Sözde bu Lausanne'a gitmek üzere o akşamİzmit'e gelecek olan İsmet Paşa ve arkadaşlarına birşenlik ter bi idi. İsmet Paşa daha uzaktanmeşalelerle aydınlanan bu korkunç sehpayıgörünce yüzünü asmış, başını eğmiş ve hiçbakmıyarak aralarında yalnız kalacakları binayakadar öyle gitmiş. Orada Nure n Paşa'yasöylemediğini bırakmamış. Mustafa Kemal de buvak'adan tiksinerek bahsederdi.

Şehitlerin, kurbanların ve kahramanların soyluha ralarını bir cinayetle lekelemeğe kimin hakkıvardır? Sebepsiz bir cinaye hiç kimseyea etmemişimdir. İnsan bir vuruşmada ölür, birmahkeme kararı ile ölür. Bir fedayi, vatan için zararlıbulduğu bir kimseyi canı pahasına da öldürebilir.Eğer Ali Kemal'i, vatana zarar verdiği için bir fedayi,işgal kuvvetlerinin tu uğu İstanbul'da öldürseydi,onu İngilizler veya padişahçılar asarlardı. Halka ederdi. Nureddin Paşa bir adam öldürmeye nasılkarar verebilirdi? Haini dahi, tutulunca, ancakadalet öldürebilir.***Mustafa Kemal Hürriyet - ve - İ lâfçılarla,gericilerle savaşacak . Fakat İ hatçılarla neyapacaktı? Bunlar dışında politikacı da yoktu.İyice kavramak için bu konuyu baştan sona birgözden geçirelim.Enver, Talât ve Cemal paşalarla merkez-i umumîüyelerinden bazıları mütareke ile beraber

memleke bırakıp gitmişlerdi. Tarihimizdedeğişmiyecek gerçek şudur: Biz Birinci DünyaHarbine girmiyebilirdik, girdik. Girmeseydik neolacağı üzerine herkes bir hayal yürütebilir. Fakatgirdiğimiz için Osmanlı saltanatı battı.İ hat - ve - Terakki için bir devlet batmasınınsorumluluğu al ndan kurtulmaya imkân var mıdır?Talât Paşa, harbe girmek tara ısı olduğunuha ralarında i raf etmiş r. Enver bu tara ılığınıhiçbir zaman inkâr etmemiştir. Bahriye Nazırı CemalPaşa, Maliye Nazırı Cavit Bey'le beraber, önce hiçbirharbe girmemek, sonra da hiç olmazsa birkaç aybeklemek krinde idi. Fakat harbe girilince ötekinazırlar gibi çekilmemiştir.Sofya ataşemiliteri Mustafa Kemal Bey, harbegirmek aleyhinde idi. O sıralarda İstanbul'daki birdostuna yazdığı mektup, tarihî belgelerimizarasındadır. Memleke ve orduyu yakından bilenOsmanlı subaylarından bir haylısı da MustafaKemal gibi düşünmekte idiler. Denizcilerin büyükçokluğu, İngiltere'ye karşı bir harbe tutuşmaklığın

zaten gönüllü aleyhtarı idiler.Kendiliğinden bir harbe ka lmaksorumluluğundan tek kurtuluş yolu, o harptenzaferle çıkmış r. Harp kaybolunca İ hat - ve -Terakki'nin hiç olmazsa sorumlu reisleri kendileriniunu urmaya çalışmalı idiler. Fakat bir yandanvatana pek bağlıdırlar. Bir yandan da İstanbul'daik darı ele alan Hürriyet - ve - İ lâfçıların düşmanagözleri bağlı kulluk edeceklerinden şüphe etmezler.Onun için gönülleri, bir hizmet rsa nakavuşmak . Anadolu daya şında İ hat - ve -Terakki Teşkilâ Mustafa Kemal ile birlikteçalışıyordu. Talât ve Cemal paşalar için meseleyoktu. Mustafa Kemal'i, öpüp başlarına koyarlardı.Fakat Enver? Mustafa Kemal, nihayet kendisinionun naibi saymalı idi.Atatürk, Enver'e pek kızardı. Bir akşam, geneukalâlığından ve tehlikeli cür'etlerinden bahse ğisırada sofrada bulunan İsmet Paşa:- Ama hepimizi komutası al nda tu u, deyince,Mustafa Kemal:

- Evet öyle! cevabını verdi.Enver, Hitler gibi Tanrı tara ndan mille nikurtarmaya gönderildiği inancında idi. Hayalleriçinde yaşamıştır ve bir hayal uğruna ölmüştür.Mustafa Kemal, Anadolu'da Erzurum ve Sivaskongrelerini yaparak millî daya ş hareke ninbaşına geç ği zaman, ilk uğradığı güçlük buharekete ''İ hatçı'' damgası vurulmuş olmasıdır.Mustafa Kemal, içerideki İ hatçılardanfaydalanmış olsa bile, İ hat - ve - Terakki'ninbüyük sorumluları ile işbirliği yapmadığını anlatmakzorunda idi. Böyle de yaptı.Enver'i hiç sevmezdi ve tehlikeli bulurdu. TalâtPaşa'yı vatansever tanır, Cemal Paşa'yı severdi.Eğer sonuna kadar yaşasaydılar Enver'i ne yapardıbilmiyorum. Fakat Talât Paşa ile belki çalışırdı.Cemal Paşa'yı ise daha Kuvay-ı Milliye zamanımemlekete almak niyetinde bulunmuş.Atatürk bana şu ha rayı anlatmış :

''Sakarya'dan önce ordu bozulup da Eskişehir'ibırak ğımız vakit, Batum'da Enver vearkadaşlarının bir kongre yap ğını duyduk.İttihatçılardan Hafız Mehmet'i çağırdık:- Ben Batum'a gideyim. Dönüşte size olanlarıanlatırım, demişti.Gitti, döndü, fakat bir şey anlatmadı.O sırada Enver'in bir mektubunu yakalamış k.Bir ter be göre Karadeniz bölgesinde gönüllülertoplanacak, Enver de bir nefer gibi aralarınakarışacak . Ankara'da kendi ye ş rmelerinegüveniyor ve gelir gelmez bir darbe ile başageçebileceğini sanıyordu.Ben bu gönüllülerin toplanmasını teşvik e m.Enver'i tu uracak m. Fakat Sakarya harbikazanıldığı için onun teşebbüsü de bizim hesabımızda geri kaldı.Enver bizi devirerek bir Osmanlı İmparatorluğubarışı yapmak için İtalyan generallerinden birine de

müracaat etmiş r. Bu mektupları generaldenaldırıp Ankara'ya getirttik.Cemal Paşa efendice hareket e . Şahsîmuhaberelerine kadar hepsini bana yolladı.''Acaba Enver, hâl tercümesindeki Bab-ı âlibaskını sergüzeştini bir Çankaya baskını macerası iletamamlamaya gerçekten teşebbüs eder miydi?Bunu bilmezsem de eğer bütün şartlar elverişliolsaydı, bir ir ca lideri olarak Enver'in Birinci MilletMeclisi temayüllerine daha uygun geleceğinitahmin ederim.O sırada ben de hususî bir vasıta ile, Münich'tebulunan Cemal Paşa'dan bir mektup almış m. 30İkinciteşrin (Kasım) 921 tarihli mektubu şudur:Münich: 30 Teşrinisani (Kasım) 921Aziz Falih Rıfkı Bey;Bazı mühim mesail için Afganistan'danAvrupa'ya geldiğim sırada gayet garip bir havadisin

İstanbul gazetelerini işgal etmekte olduğunugörerek son derecelerde müteaccip oldum. EnverPaşa ile rüfekasının Batum teşebbüsa ndanbahsetmek is yorum. Enver Paşa ve rüfekasıdeyince, bilemem nasıl bir zihniyetle İstanbulgazetelerinden bazıları benim de bu işte müşarikolduğumu tahmin etmiş ve benim resmim de omeyanda neşredilmiş. Gayet vazıh bir lisan ilebeyan etmek mecburiye ndeyim ki, gerek Batumteşebbüsatında ve gerek dahil-i memlekette fırkalartesisi işlerinde benim Enver Paşa ile hiçbir alâka vemünasebe m olmadığı gibi mumaileyhi buteşebbüsa ndan vazgeçirmek için bir seneyimütecaviz bir zamandan beri kemal-i ciddiyetlemeşgul olmaktayım. Kâbil'de bulunduğum sıralardahaber aldığım bu işler beni fevkalâde müteessiretmiş ve kendisini tarik-i savaba isal için kendisinebirçok mektuplar yazmışımdır. Binaenaleyh Batumteşebbüsa ve Anadolu'da rkalar tesis vebeyannameler neşri vesaire işlerinde benim EnverPaşa rüfekasından olduğum hakkındaki zehabıntamamiyle hakikate mügayir olduğunungazetenizle neşredilmesini sizden hasseten rica

ederim. Vatanın selâme ne mügayir hiçbirteşebbüste bulunmıyacağıma ve Afganistan'dakimesaimin mena -i âliye-i vataniyeye tamamiylemutabık bulunduğuna Anadolu Büyük MilletMeclisi hükûmet-i âliyesinin de kanaat ve i madıvardır kanaa ndeyim. Bu mektubum aynengazetenizle neşredilirse millet nazarında bigayrihakkın şüphe tah nda bulunmaktan benikurtarmış olursunuz. Efendim.Esbak (Eski) Bahriye NazırıAhmet CemalÜstünde şöyle bir çıkın da var: ''Bahse ğimgazete Tevhid-i E âr'ın 3191-163 numaralı ve 22İkinciteşrin (Kasım) tarihli nüshasıdır.''Bu mektup Atatürk'ün anla klarınıtamamlamakta, Enver'in memleket dışında veiçinde faaliyetlerde bulunmuş olduğunugöstermektedir.Mustafa Kemal, İ hat - ve - Terakki'nin bir

vatanseverler par si olduğunda şüphe etmemiş r.Sorumlu olanlar, başında bulunanlardı. Onlar dagurbe e ölmüşlerdi. Acaba geri kalanlar, eski birİ hatçı olan Mustafa Kemal'in şe iğini tanıyarakonunla çalışacaklar mı idi? Küçük kadro için meseleyoktu. Fakat Doktor Nâzım gibi, Kara Kemal gibihemen hemen Talât ayarında nüfuzlu merkez-iumumîciler ne fikirde idiler?İşte Mustafa Kemal'in Kara Kemal'i İzmit'edavet edişinin sebebi budur. Acaba merkez-iumumiyi temsil edenler vak yle ''sarhoş, ahlâksızve haris'' damgasını vurarak hiçbir i barkazanmamasına çalışmış oldukları adamı, vatankurtarıcısı olarak başlarında görmeye katlanacaklarmıydı? Bu mesele İzmir suikas na kadar uzayacağıiçin, burada kısaca bahsettim.Mustafa Kemal bütün iyi, faydalı ve nüfuzluşahsiyetleri etra nda toplamaya çalışıyordu.Herkese karşı hak kazanmış olduğu için, bunubaşaracağını sanıyordu. Fakat temellerine kadaryıkmakta daha da haklı olduğu Şark'ta idi. O Şark

içinde ki kıdem rekabetleri yüzünden nerede isezaferi kazanan ordu kurulmıyacak . O Şark ki, aynıpar nin hizipleri içine bile hemen mezhep nifaklarışiddeti ve hırsı girer. O Şark ki, Doktor Nâzım'a:- Eğer Mustafa Kemal, Talât Paşa'yı memleketealsaydı, Ermeniler onu öldürmezdi. Mustafa Kemalmi? Talât Paşa'nın ka li, diye sokak sokakhaykıracaktır. Hatırına, meselâ:- Talât'ın da benim gibi o zamanlar memleketegirmesi doğru değildi. O da benim gibi iyicesaklansaydı, sağ kalırdı, demek gelmiyecekti.Vatan kurtulmuş, fakat Talât Paşakurtulmamış . Mustafa Kemal bütün millet içinvatanın kurtarıcısı, fakat merkez-i umumî azasıDoktor Nâzım için Talât Paşa'nın ka li idi. Onua etmiyecek . Ve ''gazi'' kelimesini alaya alarak,İzmir tramvaylarında:- Gazoz paşa... diye aleyhine söylemediğinibırakmıyacaktı.

Çünkü Şark'ta vatanseverliğin de bir haddivardır.*** *** ***ÇANKAYAIV. CiltYENİ DEVİRAnkara'da İlk Günler-1-Saltana kaldırmak, Osmanlı devrine sonvermek . Eski devlet, ar k bir geçmiş zamanhatırası idi.1922 sonunda yeni bir devrin eşiğindeyiz. Fakatbu yeni devir, henüz Mustafa Kemal'in bir sırrıdır.Cumhuriyet kelimesi, 1923 Nisanında ilân olunanHalk Fırkası umdeleri arasında bile yoktur. Bağlıolduğu limandan ayrılmış bir geminin içindeyiz.

Enginlere doğru uzaklaşıyoruz. Fakat nereyevarmak için? Bunu yalnız kaptan köprüsündekiadam biliyor. Halk yolcuları şevk içinde türküçağırmaktadırlar. Onların içinde tek bir şey var: Buadama inanmak! Bu adam onlar için kader gibi birşey...Fakat halife İstanbul'dadır. Ne o, ne de MustafaKemal'in Büyük Millet Meclisindeki muhali eri vebu muhali erle yeni işbirliği eden saltanatçı veşeriatçı gazeteciler, Tanzimatçı veya medreseciler,bir esrarlar âlemine doğru bu gidişten hoşnutdeğildirler.Dostum rahmetli Namık İsmail, son HalifeAbdülmecid Efendi de resim meraklısı olduğu için,ara sıra veliaht köşküne devam ederdi. Halifeseçildikten sonra saraya gitmiş. Mecid Efendikendisini kabul etmiş:- Bütün şehzadeliğimi bu halka iyi bir padişaholmak için neler yapacağımı düşünerek geçirmiştim.Bu düşüncelerimi bir de ere yazmış m. Hepsiniyaktım... demiş.

Biz Mustafa Kemal ile İzmit'te buluştuğumuzvakit telâşlıca bir gün geçirmiş k. Meclisteki hocalar''Hilâfet-i İslâmiye ve Büyük Millet Meclisi'' isimli birrisale neşretmişlerdi. Bu risalede ''Meclis halifeninve halife meclisindir'' deniyordu. Tasvir-i E ârsahibi Velid Ebüzziya da toplantıda:- Yeni hükûme n dini olacak mı? diyesormuştu.- Dini var efendim, fakat İslâmda kir hürriye de vardır.- Hayır, anlamak is yoruz. Hükûmet bir din iletedeyyün edecek mi?Şimdi başka türlü ikiye ayrılmış k. Ar k birtara a hainler ve saraycılar, bir yanda milliyetçilerve is klâlciler yoktu. Ayrılık bu sonuncular arasındaidi. İs klâlci Mustafa Kemal, saltana kaldırdığıgünden beri, eski müesseseleri ve nizamları nereyekadar ve nasıl değiş receği bilinmeyen bir ih lâlciidi. Tanzimat'tan beri her ıslahat hareke nde karşı

karşıya gelenler, yine karşı karşıya idiler. Bu ayrılışdaha da derindir. Çünkü ih lâlcinin karşısında basitbir gericilik ayaklanışı yoktur. Saltanat geleneklerinebağlı Osmanlı Tanzimatçıları da onlarlaberaberdirler.Vakitsiz ve ih yatsız bir adım, Mustafa Kemal'ipek güç bir duruma sokabilir. Ama büyük stratej,bu güç durumları, rsat buldukça muhali eri içinyaratacak r. Muhali eri de ona rsat vermekte hiçhasis değildirler. Nitekim o günlerde seçimkanununda bir değişiklik teklif etmişlerdir. Budeğişikliğe göre bir seçim çevresinde beş yıloturmamış olanlar milletvekili olamıyacaklardı.Mustafa Kemal ise, o günkü Türkiye sınırları içinde,hiçbir seçim çevresinde 5 yıl ''mütemekkin''olmamış . Demek ki, yeni Meclise üyeseçilemiyecek . Fakat Rumeli kaybolmuşsa, harpleriçinde beş yıl bir yerde oturmak imkânı bulmamışsakabahat onun mu idi? Mustafa Kemal, bu temaüzerinden pek kolay bir savaş aç . Memleke n heryanından Meclise protestolar yağdı. Düşmanlarısinmek zorunda kaldılar.

Sekiz ay süren Lausanne konferansında birkesilme olması üzerine Ankara'ya gelen başdelegeİsmet Paşa'ya karşı hazırlanan hücum tak ği dehavaya gitti.Mustafa Kemal'in hiç boş durduğu yoktu.Bütün sırlarını sımsıkı gönlünün içine kapayarak,halkı kendine bağlamak için dolaşıp durmakta,Meclis dışındaki otoritesini kuvvetlendirmekte idi.1923 Temmuzunda Lausanne'da yeni devle bütün dünyaya tanı yorduk. Kapitülâsyonsuz, tamegemenlik ve bağımsızlık şartları içinde millî birdevlet olmuştuk. Birinci Dünya Harbine girdiği vakitbu devlet, gerçi bir saltana ama, bir yarı sömürgeidi. Rus çarından izin çıkmadıkça Alman sermayelidemir yolunu Ankara'dan bir karış ileriyeyürütmeye hakkı yoktu. Doğu vilâyetleri, pkıRumeli gibi, vatandan kopmak üzere idi.İsmet Paşa, eski şartlardan ne mümkünsekurtarmak is yen kibirli Lord Curzon'un bütüntekli erini reddetmiş . Birinci Dünya Harbikazanççılarını bırakınız, yanında bulunan ileri kirli

arkadaşlarından bile buna şaşanlar vardı. LordCurzon, her reddolunan teklifi geri aldıkça:- Ben bunu cebime koyuyorum. Yarın parabulmak için bize geleceksiniz. Para bende ve(Fransız başdelegesini göstererek) bunda var. Herpara istedikçe cebime koyduğum reddedilmiştekliflerden birini size takdim edeceğim, diyordu.Bu söze dikkat ediniz, yeni Türkiye'nin kendialın terinden başka hiçbir kaynak bulamıyarak,devletçi sistemle, kalkınmaya uğraşmasının başlıcasebebini anlamış olacaksınız. Büyük devletler sekizaydan fazla tar şmalar sonunda yeni Türk devle nitanıyacaklar, fakat daha birkaç sene ''kabul''etmiyecek r, ha a yeni başkente yerleşmek içinelçilik arsası bile aramıyacaklardı. Silâhlı bir daya şsavaşından silâhsız bir daya ş savaşına geçiyorduk.Kuvay-ı Milliyecilik ruhu, hiç zayı amaksızın veümitsizliğe düşmeksizin, yeni devle n bütünkuruluş devrinde dinamizmini ve yılmaz iradesinititizce koruyacaktı.

Ağustosta Bolu milletvekili seçilmiş m. MardinMilletvekili Yakup Kadri ile beraber Ankara'da,Hamamönü taraflarında kerpiç bir ev bulduk.-2-Vak yle Hris yanlar Ankara'nın bütün iyi geçimve kazanç kaynakları üstünde kurulmuşlar, kaleninistasyona bakan sır nı konakları, otelleri, lokantave hanları ile donatmışlar. Çankaya ve Keçiörensemtlerine de asma, yemiş ve gölge ağacı dikerekyaz için serince birer köşe edinmişler. Biz Türklerefendiliğimizle kalmışız ama, onlar, çorbacımızkesilmişler. 923'te Ankara'ya geldiğimiz vakit, bağevleri müstesna, Hris yan mahallesinden eseryoktu. Trenden inince iki tara ı bir bataktan,ağaçsız bir mezarlıktan, kerpiç ve hımış esnafbarakaları arasından geçerek tozuması bir türlübitmeyen bir yangın yerine sapardık.Şimdi geri bir Anadolu kasabasının bile o günküAnkara kadar ip daî olduğunu sanmıyorum.Yemek ve yazmak için eve bir masa yap rmış k.Dört ayağından hiçbiri ötekine koşut ''müvazi''

değildi. Yakup'la karşısına geçer, bu masanın nasıldüz durabileceğine şaşardık. Ankara, İstanbulsurları dışındaki bütün Türkiye'nin sembolü idi.Ermeniler ve Rumlarla beraber hayat ve ''umran''denecek ne varsa hepsi sökülüp gitmiş . Bu şehrive bu memleke temelinden ça sına kadarkuracaktık.Gazi Mustafa Kemal, Çankaya'da havuzlu birküçük köşkte otururdu. Galiba bir İngiliz yapağıtüccarının evi imiş. Nakil vasıtaları yalnız atlı faytonarabaları olduğundan, şehirden oraya kadar birhayli sürerdi. Yol denebilecek bir şey de yoktu. Eskihalkevinin bulunduğu tepe eteklerinden taÇankaya sırtlarına kadar bozulmuş bağlarla asmakütükleri ve yabanî gül danları arasından sarsılasarsıla giderdik. Çankaya'dan ufuklar boyu bomboşbir bozkır parçası görünürdü. Bu kül ve toz yığınlarıiçinde bir yeni devlete başkent yapmayı düşünmekdeğil, onun yüzüne bakmak bile cesaret kırıcı birşeydi.Yerliler bize yaban derler ve aramıza

ka lmazlardı. Birinden bir ev arsası sa n almakistemiş m. Beni Çankaya yokuşu üstündekitarlasına götürdü, eni boyu, sınırı ve içindekiağaçlar üzerine ne söyledi ise, hemen hiçbirinianlamamış m. Lehçe ve şive bakımından dabirbirimize o kadar yabancı idik.Sokakta dolaşanlar veya Meclis yanındaki aşçıdükkânı ile belediye bahçesinde buluşanlar hepaynı kimseler olduğumuzdan selâmlaşmazdık bile!''Ah bir anonim olmak, kalabalık içine karışıpkaybolmak tadına kavuşabilseydik...'' diyehasretlenirdik. Gündüzleri Meclisten başka vakitgeçirecek yer yoktu. Akşamları Mustafa Kemaltara ndan çağrılmaya can atardık. Eğer davetlideğilsek, Meclisin yakınındaki aşçı dükkânının içkiiçebildiğimiz köşesinde toplanırdık. Men-i MüskiratKanunu yürürlükte idi. İçkimizi polis müdürününadamlarından temin ederdik. Bunun bir adı da''Dilaver suyu'' idi. Dilaver, polis müdürü! Bağlardaoturan bazı milletvekillerinin de imbikleri vardı. Birakşam böyle bir bağda bize sıcak rakı ikramedildiğini ha rlıyorum. Elektrik yoktu. İkide bir

yavaşlayan ve kararan lüks lâmbaları ile didişipdururduk. Neden sonra lokomobilden bazı yerlereelektrik vermişlerdi. Işığı triye triye yanardı. Osıralarda ''Hâkimiyet-i Milliye'' gazetesinde şöyleilânlar okurduk: ''Elektrikli odalar kiralık r!'' Bu ilânAmerika'da okunsaydı, elektrikle dönen veyaelektrik düğmesine basılınca duvar kapakları açılıp,ih yaca göre, yatak odası yahut yemek odasıvazifesini gören son icat şeyler olduğu sanılacağınısöyliyerek gülüşürdük. Evler de, eşyalar da birâlemdi.Çarşı o kadar ip daî idi ki, küçük bir masanınüstünü aynı çeşit bardak, kadeh ve tabakladonatamazdık. Şu bildiğimiz Beyoğlu, Karaoğlançarşısından Paris'te bir bulvar gibi görünürdü.Ankara Belediye Reisi:- Tozdan ne zaman kurtulacağız? sorusuna:- Bunlar ne biçim adamlar, hem yol isterler,hem toz istemezler... diyordu.

İlk kış, Ruşen Eşref'in evine ziyarete gitmiş k.Ana yolun bir dere aşırı sır nda idi. Biz evde ikenkar yağdı, mübalâğa etmiyeyim ama, galiba iki güniki gece kımıldıyamadık, misafir kaldık.Bereket kış, kuru geçerdi. Toprak donar, her yeryola dönerdi. Yazın toz kasırgaları içinde boğulurgibi olurduk.Ruslar devamlı otururlar, öteki yabancılar arasıra gelir ve hemen dönerlerdi. Yerleşmeğe hiçniyetleri yok gibi idi. Fransız elçiliği, bir aralık, kaletara nda Osmanlı Bankasına taşınmış, depoyuGoblen halılariyle kabul salonuna çevirmişti.Bazıları:- Sı rın üstünde medeniyet kurulmaz,diyorlardı.Şüphesiz İsviçre'nin deniz kıyısında olmadığınıunutuyorlardı.Eşek, yerli halkın başlıca nakil vasıtası olmakta

devam ediyordu. Sık sık, sokaklarda tellâllar:- Eşek bulaan... Eşek bulaan... diye haykırarakkaybolmuşları arardı.Yerli halk, devle n kalkıp gitmeyişindenmemnun da değildi. Hayat pahalılaşacak .Kendileri, dışarıdan akın edenler arasında eriyipgideceklerdi. Bir avuç arsası olanın, birkaç yıl içindezengin olacağını tahmin etmiyorlardı.Ankaralı bir dostum anla : Şimdi AtatürkBulvarının üstündeki büyük apartmanlardan birininarsası sa lıkmış. Galiba 200 liraya kadar bir şey.Almak için haber yollamış. Bir ses çıkmamış.Sonradan öğrenmiş ki, sahibi bir yabancıya satmış:- Yahu, niçin bana vermedin? diye sormuş.- Vallahi burasını babam da ek , ben de ek m.Bir hayrını görmedik. Ne diye seni zarara sokayım?Bir yabancıya verdim... demiş.Akşamları masa başında geç vakitlere kadar

konuşmaktan, içimizi canlandırmaktan başkaeğlencemiz yoktu. Yalnız toplan lar değil, evler,oteller, sokaklar hep kadınsızdı. Amerika'nın ilk göçzamanlarında bile kadın, Ankara'nın ilk kuruluşyıllarında olduğu kadar bulunmazlığı hisse rmişmidir, diye düşünürüm. Bir gün bir milletvekilineİstanbul usulü çarşaf giyen karısı ile Karaoğlançarşısında rastlanması, Mecliste dedikodu konusuolmuştu.Geceleri araba olmadığı için, Yakup Kadri ileberaber Kemal'in lokantasından çıkınca sık sık cepfenerlerimizi yakarak, güçlükle evimize giderdik. Yoluzun, bitmiyecek gibi gelirdi. Hiç unutmam, birakşam erken yatmağa karar verdik. Karaoğlanıgeç k. Tam yangın yerine gelince, boş ve ıssızkaranlık bizi âdeta geriye doğru i . Döndük, tekrariçki masasındakilere ka ldık. Karşılıklıkonuşmalarımızda öyle tükenirdik ki yeni birİstanbul yolcusu meclislerimize taze bir havakatmazsa ne yapacağımızı bilmezdik.Dairelerde, ancak aç kaldıkları için İstanbul'u

bırakan memurlar vardı. Bir siyasî hırsları veheyecanları da olmadığından bunlar büsbütünbedbaht kimselerdi. Beş on memurun bir tek kerpiçodaya sığındığı olurdu. Bir akşam rahmetli NuriConker, gece yarısından sonra Çankaya köşkündençıkarak eski mahallelerden birindeki evininkapısında otomobilden iner. Cebinden asmademirli büyük kapı kilidinin anahtarını çıkardığısırada bir de bakar ki ayda bir tuha ık var. Tamortasından bölünmüş gibi bir şey, şaşıp seyre ğisırada, o saate kadar kim bilir nerede hangiarkadaşı ile içip sallana sallana evine dönen birmemurun geldiğini görür.- Birader efendi, diye çağırır.- Buyurunuz.- Hâdise-i cevviyeyi görüyor musunuz?Adamcağız başını bile kaldırmıyarak:- Bırak Allahını seversen, benim burnumunucunu görecek hâlim yok, cevabını verir.

Tek avuntu, ara sıra İstanbul'a kaçmak!Trenlerde henüz yataklı vagon ve lokanta yoktu.Sabahleyin kalkar, öğle yemeğini Polatlı, akşamyemeğini Eskişehir istasyonunda yer, geceyirahatsız kompar manlarda geçirir, ertesi sabahKocaeli'nin yeşil tabia nı ve körfezin mavi sularınıgörünce, ölmüşten dirilmişe dönerdik. Tahtakurusuyüzünden çok defa kompar manlarda uyunmazdı.Bir gece, açık pencerenin yanında ayakta kalmış m.Trenin hızı ile kendini tutamıyan bir baykuşgöğsümün üstüne çarptı. Yolda sıtma alanlar çoktu.Yine de iki gün İstanbul key sürmek için buncazahmeti göze alırdık.Henüz İstanbul'dan gelen bir iki arkadaş, birakşam üstü Çankaya köşkünün bahçesindebuluştuktu. Güneş batıyordu. İçlerinden biri:- Paşa hazretleri, gelin de bu gurubu İstanbul'dabulun, dedi.Henüz İstanbul'a gitmek devri gelmediği içinAnkara'dan ayrılmayan Mustafa Kemal davetlisininyüzüne şöyle bir hazin baktı idi.

Cumhuriye n ilân edilmesine daha iki ay var.Ankara'nın başkentliğine bile karar vermemiş k.İstanbul'a dönmek istemiyen kaç kişi idi,bilmiyorum, fakat hiç olmazsa Eskişehir'e doğru,yeşil ve sulak yerlere doğru gitmek istemiyenhemen hemen yoktu. Mustafa Kemal:- Ankara kendisi merkez olmuştur, is lâ onunkapısında durmuştur, diyordu.Yer seçmek bahsi açılsa, Ankara'nın birçokrakipleri vardı. Garba doğru Eskişehir ve Bursa,merkeze doğru Konya belli başlılar arasında idi.Ankara susuzdu. Ağaçsızdı. Kuru ve yabanî idi.Fakat Büyük Millet Meclisi orada kurulmuş, oradatoplanmış, bütün savaş oradan idare edilmiş . Yeniidarenin milletlerarası edebiya a adı ''AnkaraHükûme '' idi. Meclis toplandıktan iki ay kadarsonra Malatya Milletvekili İsmet Paşa, Ankara'nınbaşkent olması için Meclis Reisliğine takrir verdi.Bazı duraksamalar gösterilmekle beraber, sonundaherkes en kes rme yolun, bulunduğumuz yerde

kalmak olduğunda birleşti.Meclisten çık ğımız vakit hemen kapı önüneeski bir idare amirinin dikmiş olduğu çamıgöstererek:- Bakınız ağaç da pek iyi yetişiyor, diyorduk.Vak yle bağlar ağaçlıkmış. Yakınlarda küçükkorular varmış. Çankaya bekçisine bir gün:- Buradaki ağaçları ne diye kes ler? diyesormuştum.- Gölgeden başka bir şey verdikleri yoktu ki,dedi.Bir defasında da yerli bir tanıdık bize:- Geliniz, size bir mazılık göstereyim, dedi. Arkatara ara doğru gi k. Hayli uzaklaş k. Bir köşedensapınca:- Aa... dedi.

Çıplak bir dağ idi:- Harpten önce burası mazılık , ne olmuş buncaağaç? diye şaştı.''Yeşil Ankara'' başlığı ile ''Hâkimiyet-i Milliye''gazetesinde bir başmakale yazdığım vakit, Meclisteâdeta hakarete uğrıyacaktım:- Dalkavuk... diye söyleniyorlardı.- Bakınız, dedim, ikiden biri, ya Ankara yeşil olurve su gelir, yahut devlet merkezi olmaz.Hâlbuki ben Birinci Dünya Harbinde çölde Bir-üs-Saba'da yeşillik yara ğımızı görmüştüm. İsrail,birkaç binalı bir iki bahçeli bu kasabayı şimdi altmışbin nüfuslu şehir haline getirmiştir.Ben insan iradesinin yara cılığından hiç şüpheetmemişimdir. Şevk ve eyimserliğimi en güç şartlariçinde kaybetmeyişimin sebebi budur. Ankara'nınmodern bir merkezi olabilmesi için aylarca ha ayıllarca bütün edebiya mı seferber e m. Şehir

plâncılığı krini yaymak için birkaç yüz yazı yazdım.Eğer Frenk uzmanları çabuk kovulmasaydı ve sondefa İstanbul'da olduğu gibi, spekülâsyoncular vearsa tüccarları plâna musallat olmasaydılar, Ankarabugün şimdikinden birkaç misli daha ileri bir şehirolurdu. Geçenlerde ölen eski İngilizbüyükelçilerinden Sir Georges Clarck, Türkiye'yeson gelişinde benimle buluştuğu vakit:- Ankara'dan geliyorum. Hiçbir şeye şaşmadım.Çimento oldukça, bütün o binalar yapılabilirdi.Fakat Ankara'nın yeşilliğine şaştım, demişti.Ben ''Yeşil Ankara''yı yazdığım yıllarda SirGeorges Clarck da Çankaya'daki ahşap evindenufuklar boyu bozkır boşluğunu seyrediyordu.***Ankara için bir rapordan bazı parçalarsunuyorum:Şehirlerin kuruluşu, büyüyüşü ve yapılışı,mücerred manada almak şar le, rakımla hiç de ilgili

değildir. İç harpten önce dünyanın en bayındırşehirlerinden biri sayılan Madrid'in denizdenyüksekliği 655 metre idi. Münih'in rakımı 526'dır.Buna karşı Berlin'in, Londra'nın, Paris'inNevyork'un, Oslo'nun, Hamburg'un rakımları 30-200 metre arasındadır.Fakat biz, Ankara'nın 907 metre olanyüksekliğini ne Berlin'in 70, ne de koca bir yenizaman şehri olan San Salvador'un 682 metre olanrakımı ile kıyaslayarak bir hüküm çıkaramayız:Çünkü Ankara, üzerinde 13 vilâyet bulunan veTürkiye'nin en geniş parçası olan iklim özelliklerikendine has Orta Anadolu'nun bir toprak parçasıüstünde kuruludur.Burası bir yayladır ve bu yüksek pla ormdadünyanın en engin medeniyetleri doğmuş vegelişme imkânları bulmuştur. Çünkü bu yayladaiklim, erkek bir iklimdir. Yıllık ısı ortalamaları büyükfarklar göstermez.\"Traité de climatologie biologique et medicale\"adlı eserinde Lion Tıp Fakültesi climatologie ve

hydrologie thérapey que profesörü Bay Piéry, buyaylayı -yanlış bir görüşle- bozkır olarak saydığıhâlde burada bir medeniye n kuruluşu için enbüyük vası arın bolluğunu şu cümlelerleanlatmaktadır:''...Bu iklim, mihnet ve meşekkate karşı koymaterbiyesini veren eşsiz bir mekteptir. Buradaki insantabia n asiliğiyle savaşmayı ahlâk edinmiş r. Sıcakmemleketlerin yakıcılığına olduğu kadar, kutupsoğukları ile uyuşabilir.Bu iklim, inisiya f yeteneğini ve moral enerjiyigeliş rir. Bu ırkın cilt dokusu kuvvetlidir. Havadeğişimleri onun karakterinde savaşçı vası arıkuvvetlendirir.''Moskova Merkez Biyologie ve ClimatologieEns tüsü profesörlerinden Dr. Aleksandrof'a göre:''Osmanlı Türklerinin, anayurt iklimlerine hiçbenzemeyen dünyanın dört köşesinde asırlarcayaşayabilmeleri ve buraların muhit özelliklerinegöre kuşaklar ye ş rmeleri, işte bu yayla ikliminin

nimetlerinden biridir.''Ankara'nın on yıllık hava basıncı, ortalama685,5 milimetredir. Deniz düzeyinin normal basıncı760 milimetre olduğundan bunun manası şudur:İnsanların sıhha üzerinde en büyük bir etkisi,atmosfer basıncı, enternasyonal miyarlara göre,Ankara'da tatlı bir yayla özelliği gösterir ve çokdeğişmez.Ankara ikliminin en orijinal tara nı ısıdabuluyoruz. Ankara'nın on yıllık ısı ortalaması, sı rınüstünde 12 derecedir. Hâlbuki bir de büyükşehirlerin yıllık ısı ortalamasına bakınız: Oslo 5.5,İstokholm 5.7, Kopenhag 6.9, Liverpul 9.4, Londra9.8, Hamburg 8.4, Berlin 9.4, Münih 8.4, Paris10.2, Zürih 8.4, Viyana 9.6, Belgrad 11.2, Bükreş10.2, Varşova 7.9, Leningrad 4.6, Moskova 3.4,Odesa 9.9, Şikago 10.1, Nevyork 11.0, Vaşington12.07...Bu, şu demek r ki, eğer siz, ısı ortalamasını,şehir gelişmesi için bir ölçü olarak alıyorsanız,Ankaramız, dünyanın en ileri şehirlerinden biri

olacaktır.907 rakımlı Ankara'da ısı en yüksek olarakbirkaç gün 37.5 dereceye çıkabilir. On yılda, yalnıztek bir gün müstesna, sı rın al nda 20.5dereceden aşağıya düşmez. Gece gündüz ısı farkınihayet 25 derecedir.Hâlbuki rakımı 150'yi bulmayan Şimal (Kuzey)Amerikasının Nevyork, Vaşington ve bütün Ohio veTexas vadileri üzerine kurulmuş yirminci asırşehirleriyle Avrupa'nın bazı büyük merkezlerindebu ısı ortalamalarının büyük farkları bir felâkethâlindedir: Tayfunlar, kasırgalar, toz bulutları, r nalar, bütün medenî vasıtalarla cihazlı olan buşehirleri daima tehdit etmektedir. Eksiksiz ijiyenşartlarına rağmen sıcaktan ölenler, soğuktandonanlar, salgın hastalıklar, hayat ve hareke felceuğratan tabiat afetleri hep bu müthiş sühunetfarklarının arkasından geliyor. Biz Ankara'da bunlarıyalnız gazetelerde okumaktayız.Sonra Ankara'nın şu iklim özelliklerine bakınız:

Ankara'da yılda 116 gün ısı 25 derecenin üstüneçıkabilir. 95 günün gecesi sı rın al na iner ve yalnız15 gün gündüzün sühunet sı rın al nda kalır.Ankara'da senede ancak 46 gün sis oluyor. Bunun7 güne indiği de vakidir. Ankara'nın en çok esenrüzgârı poyraz, yani s a ğ l ı k rüzgârıdır.Önce Ankara, bir b o z k ı r değildir. Çünkü,enternasyonal birimleri rutubet miyarına nisbe 55-75 derece olan yerler orta derecede kuru sayılır.Ankara'nın on yıllık rutubet vasa si 57'dir. Yaniorta derecede kuru şehirler arasındadır.Yalnız, ısıda olduğu gibi, rutube e de Ankarahavasında bir düzenlilik göze çarpar. Ankara'nınrutubet ortalamasının 60 olduğu yıllar vardır. Fakat54'ten aşağı düştüğü yoktur.Şimdi, Ankara'nın modern şehir ve sıhhî şehirdavasındaki büyük meselelerinden biri üzerindeduracağız. Prof. Piéry diyor ki: ''... İç şehirler,bilhassa salgın hastalıkların yerleşmesine imkânvermez. Orta Anadolu'da insanlarda ve nebatlarda,bünyevî hastalıklara az rastlanır. Tüberküloz

ferdîdir. Buralarda daha fazla iklimin sıhhatüzerindeki men tesirlerini önleyerek ijiyenvasıtalarının yokluğu dolayısiyle görülen anjin, gripgibi hastalıklara tesadüf edilir. İklim dolayısiyleyenen ağır yemekler, mide ve karaciğerhastalıklarını doğurur.''Tıp, mevsim hastalıklarının, bilhassa yüksekrakımlı yaylalarda, en fazla, rutube n kararlılığı ileönleneceği sonucuna varmış r. Bugünkü fen,doğrudan doğruya yağmur yağdırtamıyor. Fakattecrübeler, bize bu alanda kıymetli iki imkânvermiş r: Biri, tabiata rutube n ekonomisiniöğreten ağaç, öteki sıhha n en belli başlışartlarından biri olan belli ısı ve rutubet derecelerinitemin eder ısıtma santralları.Ağaç, rutube n hazinesidir. Havada rutubetderecesi azaldıkça ona rutubet verir. Fakat topluhâlde ağaç, yani orman, bir tara an rutube korurken, diğer tara an da yağmur bulutlarınıtoplar. Bol ağaç, ki bizim Orta Anadolu için büyükdavamızdır, elde e ğimiz zaman Ankara'nın

rutubet varlığı için en büyük faktörü sağlamışolacağız.Eksiklerimiz, bol ağaç ve modern ısıtmadır.Bunları yalnız Ankara için değil, bütün Türkiyeölçüsünde is yoruz. Biz ki yerden şkırır gibi şehirkurmuş ve dünyanın en zengin kömür ve linyitkaynaklarına sahip bir mille z. Eksiklerimizin ikisinide tamamlamak nihayet azamî kısaltılmış bir zamanmeselesidir. Çünkü bol ağaç ve modern teshin,Türkiye'de yeni zamanlar şehri kurmakta olanKemalizmin şehircilik davasının iki ana vasfıdır.''-3-1923'te bir buçuk katlı Meclis binasınagiriyoruz. Bu bina, Meşru yet devrinde İ hat veTerakki Fırkası tara ndan iane ile yap rılmış r.Kapının karşısında reis yaverlerinin de oturduğu birbekleme odası. Koridor üzerinde sağda küçük biroda reise ayrılmış r. Solda büyük bir oda var ki,bakanlar, milletvekilleri burada buluşurlar. MustafaKemal de umumî temaslarda bulunmak için burayagelir ve dipteki yazı masasında oturur. Toplan

salonu sıkıcı ve bozuk ışıklıdır. İki yanındamerdivenle çıkılan dar dinleyici balkonları vardır.Dinleyiciler de, milletvekilleri gibi, aynı koridordangeçerek, aynı salon kapısından girip balkonaçıkarlar. Milletvekillerinin oturmaları için ancak eskimektep sıraları bulunabilmiştir.Millî Hâkimiyet rejimi, 23 Nisan 1920'de, eskibir siyasî par nin bir vilâyet merkezindeki bu kulüpbinasında kurulmuştu. Kuvay-ı Milliye devri buça nın al nda geçmiş r. Padişahlık bu sıralardaoturanların oyları ile kaldırılmış r. SonradanCumhuriyet Halk Par si merkezi için kullanılmaküzere, birçok tadiller yapıldığından, şimdi aynıbinanın içinde eski havayı yakalamak bizim için bilegüç. O dekor olduğu gibi kalmalı idi. Yeni devrinbaşlıca ha rası idi. Bu ha rayı bozmak günahını,Halk Par si umumî kâ bi Recep Peker'eaffedemem.1923 Ağustosunda yan locaya çıkıp da salondatoplananlara bakanlar, yarı Asyalı bir teokra kdevletten tam Avrupalı bir lâyik devlet çıkarmak için

bir sürü nizamlar koymağa hazırlanan devrimcilerkarşısında bulunduklarına şüphesiz inanmazlardı.Bunlar, eski müesseseleri yıkmak ve yenimüesseseler kurmak için açık programlı bir par yesöz vererek seçilmiş kimseler değildi. Vatanseverceişler görmeğe gelen, fakat 10 kişisi ikinci onunauymayan, ye şmece farklı, kafaca farklı, anlayışça,görüşçe, isteyişçe, çok defa, taban tabana aykırıdenecek kadar farklı bir ''kalabalık'' . Bu kelimeyifena bir manaya almayınız. Topluluk manasınakullanıyorum. Mustafa Kemal'i liderlikten alınız.Yerine sağa doğru herhangi bir şahsiyet koyunuz.Bu ''kalabalık'' arasında böyle bir liderin bilâkis eskimüesseseleri ayakta tutmak ve kuvvetlendirmekiçin kolayca çoğunluk bulacağına şüphe yoktu.Mustafa Kemal kendi çoğunluğunu, yavaş yavaş veyerine göre, ya sevilmesine, ya sayılmasına, yakorkulmasına, inanılmasına veya arkasındangidilmekten başka çare olmıyacağı kaderciliğinedayanarak yaratacak . Bu çoğunluk yine de çokuzun yıllar sun'î ve eğreti olmaktan çıkmıyacaktı.Kalabalığı kısa ve kuş bakışı bir tahlilden

geçirelim: Saracoğlu, Mahmut Esat, Vasıf gibiAnkara'da tanıdıklarımızla beraber biz Türkçüler,fakat Türkçülüğün tam Ba lı kolu vardık.Tanzimat'tan beri devam eden kültür ve medeniyetikizliğini tas ye etmek, eski nizamı köklerine kadaryıkmak ve Türk mille ne, Ba topluluğu içinde biryeni çağ cemiye olarak yer alma imkânlarınıvermek için Mustafa Kemal'in zafer otoritesini rsat biliyorduk. Meşru yet devrinde şer'iyyemahkemelerini, niteliklerinde hiçbir değişiklikolmamak üzere, meşihat dairesinden alıp adliyebinasına yerleş rmek bizler için bir başarı idi.Radikal reformlar kri o kadar azınlıkta idi. O gidişledaha bir asır olduğumuz yerde bocaladık. Çünkümedreseler, sivil mekteplerden daha çok insanyetiştiriyordu.Padişah aynı zamanda halifedir. Hükûme epadişahın sadrazamı varsa, halifenin deşeyhülislâmı vardır. Maarif ikizdir: Sivil mektep vemedrese vardır. Sivil mektep dahi, kültürbakımından medresenin kontrolü altındadır. Adaletikizdir: Ba dünyasından aldığımız kanunlarla

hükmeden mahkemeler ve hâkimler, şeriatesaslarına göre hükmeden şer'iyye mahkemeleri vekadılar vardır. Fetvasız harbe girilmez. Ailetamamiyle şeriatçılığın emri al ndadır. İstanbul'danen uzak merkeze doğru her yerde iki kadroyu iç içegörürsünüz. Sarıklı kadro, hiç şüphesiz, dahanüfuzludur. En i barlı vali bile sarığa karşı riyakârlıkeder. Kadın hukuksuzdur. İstanbul'da Türkçülerpiyano çalan veya nutuk söyleyen çarşa ı birhanımı sahneye çıkarmayı bir devrim sanmışlardır.Fakat Birinci Dünya Harbinde kocası ile bir adaoteline inen Türk kadını, polis müdürü tara ndankolundan tutulup kovulmuştur. Aynı arabayabinen kadın ve erkekten polis, karı koca vesikasısormaktadır. Üniversite vardır ama, içinde hürdüşünce nefes alamaz. Felsefe, medreseninmalıdır. Biz ileri Türkçüler nihayet bu kargaşalıktankurtulmak zamanı geldiğine seviniyoruz. BereketMustafa Kemal, Enver gibi, gericiliğe dayanaraksadece şahsî hüküm ve nüfuz kazanmak eğilimindedeğildi. Hayalimizde ne varsa, onun yıkılmaz vekarşı konulmaz i barına güvenerek

gerçekleştirecektik. Hâlbuki onun devrimciliği, bizimhayallerimizi bile aşan bir enginlikte idi. Mavigözlerine bak kça, gelecek zamanların rüyalarınıgörürdük. Acaba eserini tamamlayıncaya kadaryaşayacak mıydı? Bütün kaygımız bundan ibaret.İleri Türkçüler, dedim. Gerileri de vardır.İçlerinden Tanzimatçı ve gelenekçidirler. Bunlarköklere kadar inen devrim kararlarınısevmiyeceklerdir. Çoğu saltana n kaldırılışınıhazmetmemişlerdir. Bir kısmı hilâfe nkaldırılmasından memnun olmıyacaklardır. Fakathiçbiri yeni yazı ve dile, Türk mille ni gerçek kültürhürriye ne kavuşturucu devrimlere kadar bizimleberaber kalmıyacaklar, Mustafa Kemal'den deayrılmıyacaklardır. Bunlar ''kerhen'' Kemalis rler.Şimdi de aynı kimseleri Türkçülük devrindeki geriakımlara saplanmış olarak görmekteyiz.Bir kültür hazırlıkları olmamakla beraber, tambir inanışla Mustafa Kemal'e bağlı olanlarıkaydetmeliyim. Bunlar için o ne yaparsa doğru idi.Ona bir yeni zamanlar habercisi gibi, samimî bir

imanları vardı. Uğrunda ölmeğe kadar her şeye razıidiler.Hocalar vardır. Bazıları aydıncadırlar. Çoğu tamkara kuvve rler. Birinciler kendi hâllerinebırakılsalar, eski binadan hiçbir taş kımıldatmazlarve halk arasında uyanık hocalıklarını değil, taassubuokşayan riyakârlıklarını kullanırlar. Mustafa Kemal,bunlardan hilâfe n dinde yeri olmadığını, dinîdelillerle ispat e rerek faydalanacak r. Karakuvvet ise, Mustafa Kemal halife olsa kabuledecek r. Fakat hilâfe kaldırınca da, kendilerinesağladığı menfaatler yüzünden, sessiz ve sinik, rsat bekliyecek r. Yalnız birkaçı cesurdur. Herdevrim kararını önlemek için kürsüye çıkacaklar.Onlara göre Mustafa Kemal büyük adamdır, milletkurtarıcısıdır, onsuz bu memleket olmaz ama, heleşu etra ndakiler olmasa, gibi bir edebiyattu urmuşlardır. Etra ndakiler, tabiî bizler... Bütünhınçları, hücumları, kinleri, nefretleri bizedoğrulacak r. Hilâfet kalk ğı, şapka giyildiği, yazıdeğiş rildiği vakit, Mustafa Kemal yine MustafaKemal'dir. Biz ise dalkavuklar, müfsitler, zındıklar

olarak lânetlerine uğrayacağız.Yeni seçimlerde Birinci Millet Meclisinin ikincigrubu tas ye edilmiş r. Fakat bir muhalefetpar sinin bütün unsurları yeni Meclise gelmiş r.Aralarında siyasî şöhretler, yarı veya tam aydınlarşöyle böyle Türkçüler, fakat bilhassa Osmanlılarvardır. Devrimci değildirler. Gerici de değildirler.Bunlar ''bilâ kayd-ü şart Hâkimiyet-i Milliye''prensibini tutacaklar, Mustafa Kemal'in diktatörolmaması için dostça, muhalifçe uğraşacaklardır.Biraz sonra ilk gerçek demokrasi savaşını bunlarverecekler, ''Terakkiperver Cumhuriyet'' Fırkasınıkuracaklardır. Kendileri ile Mustafa Kemal arasındaasıl ayırıcı çarpışma, Cumhuriyet ilân edildiği zamanbaşlıyacaktır.Vak yle ''Roman'' adlı kitabımda ''Gaziciler''ismini verdiğim, o ne derse ''evet'', neyi istemezse''hayır'' diyen, pek azı sevgi, birçoğu menfaatduygusu ile onun şahsına bağlı birtakım da vardır.Silâhlıdırlar. Meclisin içinde bir çeşit ''müfreze''halindedirler.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook