görmek mutluluğuna erdim. Yeşil bankta Aglayaİvanovna ile oturuyordu. Şaşırdım doğrusu, birinsanda o kadar aptal bir görünüm olamaz...Gavrila Ardalionoviç’in ayrılmasından sonraAglaya İvanovna’nın kendisine de söyledimbunu... (İppolit prensin sakin yüzüne bakarak,buna inanmıyormuş gibi sürdürdü konuşmasını:)Sanırım hiçbir şeye şaşmıyorsunuz siz prens.Hiçbir şeye şaşmamak çok zeki olmanınişaretidir derler. Bence aynı ölçüde aptallığın daişaretidir... Ama kusura bakmayın... sizin içinsöylemiyorum bunu. Bugün hep yanlışkonuşuyorum.— Dünden biliyordum ben GavrilaArdalionoviç’in...Ne söyleyeceğini bilemediğinden olacak,sözünün sonunu getiremedi prens. Oysa İppolitonun neden şaşırmadığına üzülüyordu.— Biliyordunuz demek! Bu ilginç işte! Amaanlatmak istemezsiniz belki... Peki, bugünkürandevuya tanık oldunuz mu?— Siz orada olduğunuza göre, benim orada
olmadığımı bilmeniz gerekir.— Eh, belki bir çalının arkasınasaklanmışsınızdır... Bununla birlikte, ne olursaolsun, sevindim, sizin adınıza kuşkusuz... ÇünküGavrila Ardalionoviç’i tercih etti diyedüşünüyordum!— Rica ederim, bu konuda bana bir şeysöylemeyin İppolit. Hem bu tür bir ifadeyle...— Öyle ya, her şeyi bildiğinize göre...— Yanılıyorsunuz. Hiçbir şey bildiğim yok.Bilmediğimi Aglaya İvanovna da biliyordurkuşkusuz. Buluşacaklarından da haberimyoktu... Buluştular mı diyorsunuz? Tamam, çokgüzel, kapatalım artık bu konuyu...— Peki ama, nasıl oluyor bu, hembiliyordunuz, hem haberiniz yoktu? “Kapatalımartık bu konuyu,” diyorsunuz, öyle mi? Hayır,bu kadar safdil olmayın! Özellikle de bir şeybilmiyorsanız. Güveniyorsunuz, çünkü bir şeybildiğiniz yok. Peki, o ağabeyle kız kardeşinhesaplarından haberiniz var mı? Belki birtakım
kuşkular vardır içinizde? (Prensin sabırsız birhareketini görünce ekledi İppolit:) Pekâlâ,pekâlâ, kapatıyorum konuyu... Ama ben burayaönemli bir iş için geldim ve size açıklamakistiyorum onu. Lanet olsun, açıklama yapmadanölmek çok zor. Açıklama yapmayı öyle çokistiyorum ki! Dinlemek istiyor musunuz beni?— Anlatın, dinliyorum.— Gelgelelim, değiştirdim yine fikrimi: Yinede Gavrila denen adamdan başlayacağım.Düşünebiliyor musunuz, bugün bana da yeşilbankta randevu verilmişti. Ama size yalansöylemek istemiyorum: Ben ısrarla istemiştim burandevuyu, bir sırrı kendisine açacağıma sözvermiştim... Oraya çok erken mi gittim,bilmiyorum (sanıyorum öyle), ama tam Aglayaİvanovna’nın yanına oturmuştum ki, baktımGavrila Ardalionoviç ile Varvara Ardalionovna,dolaşmaya çıkmış gibi, kol kola geliyorlar. Benigörünce çok şaşırdılar gibi geldi bana. Böyle birşey beklemiyorlardı. Bozulmuşlardı bile. Aglayaİvanovna, ister inanın ister inanmayın, ben oradaolduğum için midir, yoksa Gavrila
Ardalionoviç’i gördüğü için midir (o anda çokyakışıklıydı çünkü), biraz paniğe kapıldı, yüzükıpkırmızı oldu ve bir saniyede çok komik birbiçimde bitirdi işi: Hemen ayağa kalktı, GavrilaArdalionoviç’in selamına da, VarvaraArdalionovna’nın yapmacık gülümsemesine deöne eğilerek karşılık verdi ve hemen kesip attı:“Dostça, içten duygularınız için teşekkürlerimibildirmek amacıyla görmek istemiştim sizi, birgün bu duygularınıza ihtiyacım olursa, bilesinizki...” Böyle dedikten sonra tekrar öne eğilerekselam verdi ve Gavrila Ardalionoviç ile VarvaraArdalionovna’yı yolcu etti. Onlar da gitti. Amabozuk mu, mağrur mu gittiklerini bilemiyorum.Gavrila’nın bozuk olduğu kesindi, bir şeyanlayamamış, ıstakoz gibi kıpkırmızı olmuştu(yüz ifadeleri bazen çok tuhaf oluyor!). VarvaraArdalionovna hemen toz olmalarının gerektiğini,Aglaya İvanovna için bunun gerekli olduğunuhemen anlamış olacak, hemen uzaklaştırmıştıağabeyini. Ondan daha zeki, eminim şu anda dapek mağrurdur. Ben ise Aglaya İvanovna’yaNastasya Filippovna ile görüşmesi üzerine birşeyler söylemek için oradaydım.
— Nastasya Filippovna ile mi? diye haykırdıprens.— Vay! Yanılmıyorsam soğukkanlılığınızıyitirmeye, şaşırmaya başladınız? Olağan birinsana dönüşmek istemenize çok sevindim.Bunun için güleceğiniz bir şey anlatacağım size.Yüce ruhlu genç kızlara hizmet etmenin karşılığıbuymuş işte: Bugün bir tokat yedimkendisinden!Elinde olmadan sordu prens:— Ma-nevi tokat mı?— Evet, fiziki değildi! Benim gibi birinekimsenin elinin kalkacağını sanmam. Bir kadınbile vurmaz bana... Gavrila ise hiç vurmaz!Gerçi dün bir ara üzerime yürüyeceğinisanmıştım ya neyse... Bahse girerim, şu anda nedüşündüğünüzü biliyorum; şöyledüşünüyorsunuz: “Tut ki dövmek olmaz onu,ama uyurken yüzüne bir yastık veya ıslak birbez parçası bastırıp pekâlâ öldürülebilir, öyle deolması gerekir...” Böyle düşündüğünüzyüzünüzden belli, şu dakikada böyle
düşünüyorsunuz.Prens nefretle,— Hiçbir zaman öyle düşünmedim! dedi.— Bilmiyorum, bu gece rüyamda biri ıslak bezparçasıyla boğuyordu beni... Bunu kiminyaptığını söyleyebilirim size: Düşünebiliyormusunuz? Rogojin boğmaya çalışıyordu beni!Ne dersiniz, ıslak bezle boğmak mümkün müdürinsanı?— Bilmiyorum.— Ben mümkün olduğunu duydum. Pekâlâ,bırakalım bu konuyu. Eh, neden birdedikoducuymuşum ben? Neden Aglayaİvanovna dedikodu yapmakla suçladı benibugün? Hem de düşünebiliyor musunuz,söylediklerimi son sözcüğüne kadar dinledikten,bazı şeyleri tekrar tekrar sorduktan sonra...Kadınlar böyledir işte! Onun için Rogojin’le, otuhaf adamla bile görüştüm. Aglayaİvanovna’nın çıkarı için, Nastasya Filippovna ilebaş başa bir buluşma da ayarladım. Nastasya
Filippovna’nın “artıklarına mı kaldığı” gibi birşeyler söylememe mi gücendi acaba? Oysakendi iyiliği için anlatmaya çalışıyordum bunuona. Kabul ediyorum, bu konuda iki de mektupyazmıştım ona. İşte bugün de üçüncüsü,buluşmamız... Önce bunun onu küçükdüşüreceğini söyledim kendisine... Ayrıca o“artıklar” sözcüğü de benim değildir. En azındanGavrila’nın evinde herkesin dilinde... NastasyaFilippovna da aynı şeyi söylüyor. Öyleyse nedendedikoducu oluyormuşum? Evet, farkındayım,farkındayım: Çok komik buluyorsunuz beni.Hem bahse girerim, Puşkin’in şu aptalmısralarını geçiriyorsunuzdur içinizden:“Ve belki de hüzünlü son günümde,Bir veda gülümsemesiyle ışıldar aşk.”Ha-ha-ha! (Birden nöbet gelmiş gibi gülmeye,arkasından öksürmeye başladı. Boğulurcaöksürürken hırlayarak sürdürdü konuşmasını:)Görüyor musunuz şu Gavrila’yı: “Artıklar”diyor, sonra bu artıkları kendi elde etmeyeçalışıyor!
Uzun süredir susuyordu prens.Neden sonra mırıldanarak sordu:— Nastasya Filippovna ile buluşacağını mısöylediniz?— Sahi, Aglaya İvanovna’nın bugün NastasyaFilippovna ile buluşacağını, Aglayaİvanovna’nın daveti, benim çabam sonucuRogojin’in Nastasya Filippovna’yı bu amaçlaPetersburg’dan buraya getirdiğini, NastasyaFilippovna’nın şu anda Rogojin’le birlikte sizinçok yakınınızda, şu içten pazarlıklı Bayan DaryaAlekseyevna’nın evinde olduğunubilmiyorsunuz demek... Aglaya İvanovna bugünNastasya Filippovna ile dostça konuşmak,birtakım sorunları çözmek için oraya, o içtenpazarlıklı bayanın evine gidecek. Aritmetikproblemleri çözecekler. Bilmiyor muydunuz?Gerçekten mi bilmiyorsunuz?— İnanılacak gibi değil!— İnanılacak gibi değilse iyi. Hem siz neredenbileceksiniz ki? Gerçi burada sinek uçsa
herkesin haberi oluyor ya... öyle bir yer işteburası! Ama uyardım ben sizi, bana teşekküretmelisiniz. Neyse, hoşça kalın. Görüşmeküzere... öteki dünyada kuşkusuz... Şu da var:Alçakça davrandım size çünkü... ne için alçaklıketmiş olayım ki? Siz söyleyin. Sizin çıkarınızamı? Evet, “itiraflarımı” ona adadım ben (biliyormuydunuz bunu?) Evet, seve seve karşıladıbunu! He-he! Ne var ki ona karşı alçaklıketmedim, ona karşı hiçbir suçum yok. Amaküçük düşürdü beni, oyuna getirdi... Öte yandansize karşı da suçlu değilim. Orada “artıklar”dan,bazı şeylerden söz ettiysem, yine de şimdibuluşma gününü, saatini, yerini söylüyorumsize, bütün oyunu açık ediyorum... elbette cansıkıntımdan, dürüstlüğümden değil. Hoşça kalın.Bir kekeme veya veremli gibi çok gevezelikettim... Dikkat edin, zaman geçirmedenönleminizi alın, insanım diyorsanız kuşkusuz...Bu akşam buluşacaklar, orası kesin.Kapıya yürüdü İppolit, ama prens seslendiarkasından, kapıda durdu İppolit.— Demek Aglaya İvanovna’nın bu akşam
Nastasya Filippovna ile buluşmaya gideceğinisöylüyorsunuz? diye sordu prens, alnında,yanaklarında kırmızı lekeler oluşmuştu.İppolit arkaya yarım dönüp,— Kesin bilmiyorum, ama herhalde öyle, diyekarşılık verdi. Hem başka türlü de olamaz.Nastasya Filippovna onlara gidecek değil ya...Gavrila’nın evinde de görüşemezler, neredeyseölüm döşeğinde biri var orada çünkü. Generalindurumu için siz ne diyorsunuz?— Olacak şey değil! dedi prens. İstese bile,nasıl çıkar evden? O evdeki... kurallarıbilmiyorsunuz siz: Tek başına evden çıkıpNastasya Filippovna’ya gidemez. Saçma!— Görüyorsunuz işte prens: Durduk yerdekimse atlamaz pencereden, ama yangın çıksa enkibarından bir beyefendi de, hanımefendi depencereden atar kendini. Zorunlu olduktan sonrayapacak bir şey kalmaz, bizim küçük hanım daNastasya Filippovna ile görüşmeye gidecektir.Sizin küçük hanımların bir yere gitmelerinegerçekten izin vermiyorlar mı?
— Hayır, onu demek istememiştim...— Eh, onu demek istememişseniz, küçükhanım da verandadan inip yoluna gidebilirdemektir, isterse bir daha da dönmeyebilir.Bazen öyle olur ki, gemileri de yakarsınız, birdaha eve dönmezsiniz... Hayat yalnızcakahvaltılar, akşam yemekleri, Prens Ş.’ler falandeğildir. Bana öyle geliyor ki, siz Aglayaİvanovna’yı küçük bir kız veya bir yatılı okulöğrencisi sanıyorsunuz. Bunu ona da söyledim;sanırım hak verdi bana. Saat yediye veya sekizekadar bekleyin... Sizin yerinizde olsam, kapıdançıktığı anda haberimin olması için gözcüyollardım oraya. Hiç değilse Kolya’yı yollayın.Seve seve casusluk yapar sizin için. Kuşkunuzolmasın bundan, Yani sizin için yapar bunu...Göreceli şeylerdir bunlar çünkü... Ha-ha!Çıktı İppolit. Casusluk yapması için prensinkimseye ricada bulunmasına gerek yoktu. Bunukendi de yapabilirdi. Aglaya’nın, akşama kadarevden çıkmamasıyla ilgili verdiği emrin nedenibelliydi artık: Belki uğrayıp alacaktı onu, belkide prensin oraya gelmesini istemiyordu, bu
yüzden evde kalmasını söylemişti... İkisi deolabilirdi. Başı dönüyordu prensin. Odanıniçinde her şey dönüyordu. Divana uzanıpgözlerini kapadı.Öyle veya böyle, olay kesindi bu kez vesonuçlanacaktı. Hayır, prens küçük bir kız veyayatılı okul öğrencisi gibi görmüyordu Aglaya’yı.Uzun zamandır korktuğunun veya buna benzerbir şeyler hissettiğinin farkındaydı. Peki ama,neden Nastasya Filippovna’yı görmek istiyorduAglaya? Bir ürperti geçti bedeninden, yine ateşiçıktı.Hayır, çocuk olarak görmüyordu Aglaya’yı!Son zamanlarda onun bazı bakışları, bazı sözlerikorkutuyordu prensi. Aglaya sanki aşırıderecede cesaretlenmiş, ciddileşmişti. Prensbunun kendisini korkuttuğunu hatırlıyordu.Evet, bu son günlerde böyle şeylerdüşünmemeye, bu ağır düşünceleri kafasındanatmaya çalışıyordu. Ama neler gizliydi bu kızınruhunda? Onun ruh temizliğinden kuşkusuyoktu, ama bu soru yine de acı veriyordu ona.Evet, işte bugün cevaplarını bulacaktı bu sorular,
her şey açıklığa kavuşacaktı. Korkunç birdüşünceydi bu! Gelgelelim, yine “şu kadın”çıkmıştı ortaya! Prens neden acaba bu kadınınher zaman kaderinin belli olacağı son andaortaya çıkacağını, her şeyi berbat edeceğini,çürük bir iplik gibi parçalayacağınıdüşünüyordu? Şu anda uyukluyor olsa da,içinde böyle bir duygunun her zaman varolduğuna yemin edebilirdi. Son günler onuunutmaya çalışmasının tek nedeni ondankorkmasıydı. Peki, seviyor muydu bu kadını,yoksa nefret mi ediyordu ondan? Bu soruyu ilkkez o gün sormuyordu kendine, bu konuda içirahattı: Kimi sevdiğini biliyordu... İkisiningörüşecek olmasından da, bu görüşmenintuhaflığından da, bilmediği nedenlerinden de,çıkacak (nasıl olursa olsun) sonuçtan dakorktuğu yoktu, ama Nastasya Filippovna’dankorkuyordu... Aradan birkaç gün geçtiktensonra, o hummalı saatlerde hemen her an onungözlerinin, bakışının gözünün önünde olduğunu,kulaklarında hep onun söylediği (ama ohummalı, hüzünlü saatler geçtikten sonra hemenhiçbirini hatırlamadığı) tuhaf birtakım
sözcüklerin çınladığını hissediyordu. Sözgelimi,Vera’nın ona yemek getirdiğini, yemeğiniyediğini hayal meyal hatırlıyordu, amayemekten sonra uyuyup uyumadığınıhatırlamıyordu. Ne var ki akşam Aglaya’nınverandanın merdivenlerinden çıkıp odayagirdiği, kendisinin divandan ayağa fırlayıpAglaya’yı karşılamak için odanın ortasınakoştuğu andan sonra olanları açık seçikhatırlıyordu. Saat yediyi çeyrek geçiyordu.Yalnızdı Aglaya. Çok acele giyinmiş gibiydi.Kıyafeti sadeydi. Hafif bir pelerin almıştıomzuna. Yüzü dün olduğu gibi soluktu.Gözlerinde kuru bir parlaklık vardı. Prens onungözlerini hiç böyle görmemişti. Gözlerinikırpmadan bakıyordu prensin yüzüne. Sakinmişgibi, durgun bir tavırla,— Hazırlanmışsınız, dedi. Giyiniksiniz,şapkanız da elinizde. Demek haber vermişlersize. Kimin haber verdiğini biliyorum: İppolit,değil mi?..Dili tutulmuş gibi mırıldandı prens:— Evet, bir şeyler anlattı bana...
— Gidelim: Bana eşlik etmek zorundaolduğunuzu biliyorsunuz. Sanırım evdençıkacak gücünüz vardır?— Var, ama... doğru mu bu yaptığınız?Bir anda kesildi sesi, artık bir şey söyleyemezoldu. Çılgın kızı durdurmak için tek çabasıydıbu, sonra bir köle gibi yürüdü arkası sıra.Düşünceleri ne denli bulanık, karışık olursaolsun, ona eşlik etse de etmese de Aglaya’nınoraya gideceğini biliyordu. Öyleyse ne olursaolsun, ona eşlik etmek zorundaydı. Genç kızınne kadar kararlı olduğunun farkındaydı.Böylesine bir heyecanı, taşkınlığı durdurmakonun yapabileceği bir şey değildi. Konuşmadanyürüyorlardı. Yol boyunca aralarında tek sözcüketmediler. Ancak Aglaya’nın yolu çok iyibildiğinin farkındaydı prens; tenha olduğu içinyolu uzatarak başka bir sokaktan dolaşmalarınıönerdiğinde Aglaya gergin bir dikkatledinlemişti onu, kararlı bir sesle kısaca cevapvermişti: “İkisi de aynı!” Darya Alekseyevna’nınevine iyice yaklaştıklarında (kocaman, eski,ahşap bir evdi bu) pek şık giyimli bir bayanla
genç bir kız çıktı kapıdan. Aralarında yükseksesle konuşup gülüşerek, eve doğru yürümekteolanları fark etmemiş gibi, merdivenlerin hemendibinde bekleyen gösterişli kupa arabasınabindiler. Kupa arabası uzaklaşır uzaklaşmaz evinkapısı bir kez daha açıldı, Rogojin Aglaya ileprensi bekledi, onlar içeri girdikten sonra kapıyıkapadı.Prensin yüzüne tuhaf tuhaf bakarak yükseksesle,— Evde dördümüzden başka kimse yok, dedi.Nastasya Filippovna ilk odada bekliyordu. Oda oldukça sade giyinmişti. Tepeden tırnağasiyahlar içindeydi. Prensle Aglaya’yı karşılamakiçin ayağa kalktı, ama gülümsemiyordu, prenseelini bile uzatmamıştı.Tedirgin, huzursuz bakışını sabırsızcaAglaya’ya doğrultmuştu. Birbirlerine uzakoturuyorlardı. Aglaya köşedeki sedire, NastasyaFilippovna pencerenin önüne oturmuştu. Prensile Rogojin ayaktaydı, oturmalarını öneren bileolmamıştı. Prens şaşkın, acı çeker gibi bir kez
daha baktı Rogojin’e, ama beriki sadecegülümsüyordu. Sessizlik birkaç dakika dahasürdü.Sonra kötüye işaret bir ifade belirdi NastasyaFilippovna’nın yüzünde. Israrlı, katı, neredeysenefret dolu bakışı Aglaya’nın üzerinden bir anayrılmıyordu. Aglaya’nın hafif mahcup durduğubelliydi, ama kesinlikle korku yoktu buduruşunda. Odaya girdiğinde şöyle bir bakmıştırakibesine, oturduktan sonra ise derindüşüncelere dalmış gibi hep önüne bakmayabakmıştı. Farkında değilmiş gibi, iki kez başınıkaldırıp odayı gözden geçirmiş, üzerine buradapislik bulaşacağından çekiniyormuş gibi yüzünüburuşturmuştu. İkide bir giysisinin sağını solunudüzeltiyordu. Bir ara huzursuzca, sedirin ucunadoğru yerini bile değiştirmişti. Ne yaptığınınfarkında değilmiş gibiydi. Bu daha da tedirginediyordu onu. Sonunda başını kaldırıp kararlı birtavırla Nastasya Filippovna’nın gözlerinin içinebaktı ve o anda rakibesinin öfkeli bakışındaparlayan her şeyi açıkça gördü. Birbirlerinianlıyorlardı. Ürperdi Aglaya.
Neden sonra çok sakin,— Sizinle neden görüşmek istediğimi sanırımbiliyorsunuz, dedi.Bu kısacık cümleyi söylerken bile iki kezduraklamıştı.Nastasya Filippovna soğuk, kısaca karşılıkverdi:— Hayır, bir şey bildiğim yok.Aglaya’nın yüzü kızardı. Belki de o anda bukadınla “bu kadının” evinde oturması, onuncevabını beklemesi son derece tuhaf veinanılmaz gelmişti ona. Nastasya Filippovna’nınsesini duyduğu anda bütün bedeninde bir ürpertidolaşmıştı. Besbelli “bu kadın” da çok rahat farketmişti bunu.Aglaya ısrarla önüne, yere bakarak neredeysefısıldadı:— Her şeyin farkındasınız... ama ne olupbittiğini... anlayamıyor gibi... yapıyorsunuz.Nastasya Filippovna belli belirsiz gülümsedi.
— Nereden çıkardınız bunu?Aglaya komik, beceriksiz bir tavırla ekledi:— Sizin evinizde... bulunduğum için benimdurumumdan yararlanmak istiyorsunuz...Nastasya Filippovna birden yükseltti sesini:— Bu durumunuzun suçlusu ben değilim,sizsiniz! Bu görüşmeyi ben istemedim, sizistediniz! Nedenini de hâlâ bilmiyorum!Aglaya gururla kaldırdı başını.— Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun, benburaya sizinle, sizin silahınızla savaşmak içingelmedim...— Ya! Ama yine de “savaşmaya” geldiniz,öyle mi? Biliyor musunuz, sizin daha... zekiolduğunuzu sanıyordum.İkisi de karşılıklı hıncını artık gizlemedenbakıyorlardı birbirinin yüzüne. Oysa bu ikikadından biri kısa süre önce ötekine nasılmektuplar yazmıştı! Ama işte daha ilk anda,konuşmaya başlar başlamaz her şey açığa
çıkmıştı. Ne oluyordu? Odada bulunan dörtkişiden hiçbiri durumu o anda yadırgamıyordu.Dün böyle bir şeyi rüyasında bile görebileceğineinanmayan prens, uzun zamandır bununolacağını hissediyormuş gibi ayakta duruyor,izliyor, dinliyordu. En fantastik rüyası ansızınson derece açık seçik, gerçeğin ta kendisi olarakçıkmıştı karşısına. Bu kadınlardan biri ötekindenöylesine nefret ediyor, bunu onun yüzünehaykırmayı öylesine çok istiyordu ki (ertesi günRogojin’in dediği gibi, belki de sırf bunun içingelmişti buraya), ötekinin (karışmış aklıyla,hasta ruhuyla ne denli değişik biri olursa olsun)buraya gelirkenki düşünceleri, rakibesinin bukadınca nefreti ve tiksintisi karşısındadirenemez, ister istemez değişirdi. Prens,Nastasya Filippovna’nın mektuplardan sözaçmayacağına emindi. Onun kıvılcımlar saçangözlerinden bu mektupların şimdi ona neye malolacağını anlamıştı. Aglaya’nın ise şimdi omektuplardan söz etmemesi için prens ömrününyarısını vermeye hazırdı.Ama Aglaya birden toparladı kendini.
— Yanlış anladınız, dedi, her ne kadarsevmiyorsam da sizi... buraya sizinle tartışmakiçin gelmedim. Ben... ben buraya sizinle insancakonuşmaya geldim. Bu görüşmeyi teklif ederkensize neler söyleyeceğimi kararlaştırmıştım, amabeni yanlış anlamış olsanız da, kararımıdeğiştirmeyeceğim. Bu benden çok sizin içinkötü olacak. Bana yazdıklarınıza cevap vermekistedim, hem de sözlü olarak, böyle yapmamındaha uygun olacağını düşündüm. Dinleyin,mektuplarınızın hepsine topluca cevapveriyorum: İlk kez kendisiyle tanıştığım günacıdım Prens Lev Nikolayeviç’e, sonra bir deevinizde verdiğiniz davette olup bitenleriduyduğumda. Acıdım, çünkü sizin gibi birinsanla... mutlu olabileceğine... inanabilecekkadar temiz yürekli ve saf bir insandır. Onunadına korktuğum şey gerçekleşti sonunda:Sevemezdiniz onu; acı çektirdiniz ve fırlatıpattınız... Aşırı gururlu biri olduğunuz içinsevemezdiniz onu... Yo, hayır, gururlu değilsinizsiz, yanlış söyledim, kendinizi beğenmişolduğunuzdan sevemezdiniz onu... O bile değil:Siz handiyse... deliliğe varan bir aşk
duyuyorsunuz kendinize, bunun en kesin delilide bana yazdığınız mektuplar. Böylesine sadebir insanı sevemezdiniz. Hatta belki için içinküçümsediniz de onu, alay ettiniz onunla... Yüzkızartıcı duruma düşmekten, aşağılanmaktan hazduyuyor da olabilirdiniz. Daha az ayıplanacakbir duruma düşmüş olsaydınız ya da hiç böylebir şey olmasaydı daha mutsuz bile hissederdinizkendinizi... (Aglaya böyle bir görüşme daha sözkonusu değilken düşünüp hazırladığı bukonuşmayı büyük haz duyarak sürdürürken, biryandan da Nastasya Filippovna’nın heyecandandeğişmiş yüzüne sözlerinin onun üzerindekietkisini anlamak için alaylı alaylı bakıyordu.)Hatırlıyor musunuz, o zaman bir mektupyazmıştı bana prens, mektuptan sizin haberinizolduğunu, hatta onu okuduğunuzu söylüyordu?O mektup her şeyi anlattı bana, hem de çokdoğru olarak. Geçen gün Lev Nikolayeviç aynışeyi tekrar söyledi bana, yani şimdi sözcüğüsözcüğüne size anlattıklarımı... O mektubualdıktan sonra beklemeye başladım. Burayageleceğinizi tahmin ediyordum, Petersburg’danbaşka bir yerde duramazdınız çünkü. Taşrada
kalamayacak kadar genç ve güzelsiniz... Ayrıcabu da benim sözüm değildir. (Bunu söylerkenkıpkırmızı oldu Aglaya’nın yüzü. O andan sonrada sözünü bitirinceye kadar bir daha gitmediyüzündeki bu kızarıklık.) Prensi bir sonrakigörüşümde onun adına hem çok üzüldüm, hemçok utandım. Sakın gülmeyin! Güleceksenizbunu anlayabilecek insan değilsiniz demektir...Nastasya Filippovna hüzünlü, ama sert birtavırla karşılık verdi:— Görüyorsunuz, gülmüyorum.— Aslında benim için hiç önemli değil, istergülün, ister gülmeyin. Kendisine sorduğumda,uzun zamandır sizi sevmediğini, sizihatırlamanın bile ona ıstırap verdiğini,hatırladıkça size acıdığını, “yüreğininsızladığını” söyledi. Size şunu da söyleyeyim,ömrümde onun kadar temiz yürekli, dürüst veher şeye çabucak inanan bir insan tanımadımben. Onu dinledikten sonra, isteyen herkesinonu kolaylıkla aldatabileceğini, kendisini aldatanherkesi aradan bir süre geçtikten sonrabağışlayabileceğini öğrendim ve işte bunun için
de sevdim onu...Aglaya, böyle bir şey söyleyebildiğineinanamıyormuş gibi şaşırdı, bir an sustu. Ama oanda sınırsız bir gururun parıltısı vardıbakışlarında. Şimdi “bu kadın” onun itiraflarınagülüyor olmasına karşın, bunu artık hiçönemsemiyor gibiydi.— Her şeyi anlattım size, sanırım şu andasizden ne istediğimi anlamışsınızdır?Nastasya Filippovna alçak sesle karşılık verdi:— Belki anlamışımdır... ama bunu sizsöyleyin.Aglaya’nın yüzü öfkeyle kaplandı. Kararlı birtavırla, tane tane konuşarak,— Şunu öğrenmek istiyorum sizden, dedi,prensin bana olan duygularına siz ne haklakarışıyorsunuz? Ne hakla yazabildiniz bana omektupları? Onu terk etmişken, öylesineaşağılayarak yüzüstü bırakmışken... hangi haklaona ve bana ikide bir onu sevdiğinizi anlatmayaçalışıyordunuz?
Nastasya Filippovna kendini zorlayarak cevapverdi:— Ona da, size de onu sevdiğimiaçıklamadım, (duyulur duyulmaz bir sesleekledi:) Evet... haklısınız, bırakıp kaçtım onu...— Nasıl “ona da, bana da” açıklamadınız! diyehaykırdı Aglaya. Ya o mektuplarınız? Kim bizievlendirmenizi, beni onunla evlenmeye razıetmenizi istedi sizden? Bu açıklama değil denedir? Neden bu kadar düşüyorsunuzüzerimize? Önceleri tersine, bende ona karşı birnefret uyandırmaya, onu terk etmem içinaramıza girmeye çalıştığınızı düşünüyordum.Ama sonra anladım durumu: Bütün bukıvırmalarınızla büyük bir özveridebulunduğunuzu, kahramanlık yaptığınızı hayalediyordunuz... Peki ama, kendinizi bu kadarbeğeniyorken, böylesine kibirliyken, nasılsevebilirdiniz onu? Bana o komik mektuplarıyazacak yerde neden çekip gitmediniz buradan?Sizi o kadar seven, size evlenme önerisindebulunarak onurlandıran o dürüst insanla nedenevlenmiyorsunuz? Nedeni çok açık: Rogojin’le
evlenirseniz yüz karanız silinip gidecek, değilmi? Üstelik şerefli bir kadın olacaksınız!Yevgeniy Pavloviç söyledi sizin için, çok şiirokuyormuşsunuz ve “fazlasıylakültürlüymüşsünüz... durumunuza göre”; çokkitap okuyan, çok aylak biriymişsiniz... Buna birde kibrinizi ekleyin, neden ortada işte...— Peki, siz aylak değil misiniz?Olay bu beklenmedik noktaya aşırı derecedeçabuk gelmişti. Çünkü Nastasya FilippovnaPavlovsk’a gelirken yolda iyi bir şeylerden çok,kötü bir şeylerin olacağını tahmin ediyordu.Aglaya ise tam anlamıyla büyük bir heyecanakaptırmıştı kendini, önüne geçemediği korkunçbir öç alma heyecanı vardı içinde. Aglaya’yıböyle görmek Nastasya Filippovna’nın tuhafınabile gitmişti. Onun yüzüne bakıyor ve sankigözlerine inanamıyordu. İlk anda gerçektenşaşırmıştı. Peki, Yevgeniy Pavloviç’indüşündüğü gibi, gerçekten çok şiir, kitapokuyan bir kadın mıydı Nastasya Filippovna,yoksa prensin inandığı gibi düpedüz bir çılgın...ama ne olursa olsun, (kimi zaman böylesine
hayasız, küstah olan) bu kadın gerçekte kendisiiçin düşünülebileceğinden çok daha utangaç,hassas ve saftı. Evet, kitaplardan, hayallerdenoluşan, içe kapanık ve fantastik bir dünyasıvardı ve güçlü, derin bir dünyaydı bu... Prensanlıyordu bunu, şimdi de derin bir acı ifadesibelirmişti yüzünde. Bunu fark edince öfkesindentitredi Aglaya. Nastasya Filippovna’yaanlatılamaz bir kibirlenmeyle karşılık verdi:— Benimle nasıl böyle konuşabiliyorsunuz?Nastasya Filippovna şaşırmış gibi,— Yanlış duydunuz galiba... dedi, nasılkonuşmuşum sizinle?Aglaya durup dururken, birden sordu:— Onurlu bir kadın olmak istiyorduysanız, sizibaştan çıkaran Totskiy’i neden sade bir biçimdedeğil de... tiyatro sahnesindeymişsiniz gibiortalığı ayağa kaldırarak terk ettiniz?Titredi Nastasya Filippovna, yüzü bembeyazoldu.
— Benimle ilgili ne biliyorsunuz kiyargılamaya kalkışıyorsunuz beni? dedi.— Gidip çalışacak yerde, düşmüş melek rolüoynayıp para babası Rogojin’e kaçtınız. Düşmüşmeleğin arkasından Totskiy’in kendini vurmayakalkışması hiç şaşırtmadı beni!Nastasya Filippovna nefretle, tiksiniyor gibi,— Kesin artık! dedi. Siz ancak... DaryaAlekseyevna’nın oda hizmetçisi, evleneceğierkekle geçenlerde mahkemelik olan şu hizmetçikızın anlayabildiği kadar anlayabiliyorsunuzbeni... Hatta o daha bile iyi anlıyor...— O kız dürüst biri olsa gerek, kendi emeğiylede geçiniyordur. Neden öyle küçümser birtavırla söz ediyorsunuz kızcağızdan?— Emeği küçümsediğim yok benim. Sizin içinöyle söyledim.— Temiz, namuslu bir kadın olmayıisteseydiniz, gider çamaşırcılık yapardınız.İkisi de ayağa kalkmış, yüzleri bembeyaz,
birbirine bakıyordu.Prens kendini kaybetmiş gibi,— Aglaya, dur! diye haykırdı. Haksızlıkediyorsun...Rogojin gülümsemiyordu artık, kollarınıgöğsünün üzerinde çapraz yapmış, dudaklarınıbüzmüş, dinliyordu.Nastasya Filippovna öfkeden titreyerek,— Görüyorsunuz işte, dedi. Görüyorsunuzküçük hanımı! Oysa ben onun bir melekolduğunu düşünüyordum! Oda hizmetçiniziyanınıza almadan, yalnız geldiniz buraya Aglayaİvanovna... Peki, ister misiniz... ister misiniz,açıkça, sözü döndürüp dolaştırmadansöyleyeyim size neden buraya geldiğinizi?Korktuğunuz için geldiniz...Aglaya, Nastasya Filippovna’nın kendisiyleböyle konuşmaya cesaret etmesine gerçektençok şaşırmış, sinirlenmiş gibi,— Sizden mi korkmuşum? diye sordu.
— Elbette benden! Buraya gelmeye kararverdiğinize göre, korktunuz benden. İnsanbirinden korkuyorsa, onu küçük göremez.Ayrıca düşünün ki, saygı duyuyordum size,hatta şu dakikaya kadar! Hem nedenkorkuyorsunuz benden, şu anda asıl amacınıznedir, biliyor musunuz? Beni sizden çok sevipsevmediğini kendiniz gelip görmek istediniz,çünkü çok kıskanıyorsunuz...Neredeyse mırıldandı Aglaya:— Bana sizden nefret ettiğini söyledi zaten...— Olabilir. Belki nefret etmesine değmem bile;yalnız... yalnız, sanırım yalan söylüyorsunuz!Benden nefret edemez o... böyle bir şey desöylemiş olamaz! Bununla birlikte, durumunuzugöz önüne alarak... her şeyinizi bağışlayabilirim.Şu da var, sizin hakkınızda hep iyi şeylerdüşünüyordum. Daha zeki, hatta Tanrı biliyorya, daha güzel olduğunuzu sanıyordum!..Neyse, alın sizin olsun hazineniz... Görüyormusunuz, size bakıyor, kendinde değil, alın sizinolsun, ama bir koşulla: Hemen alın götürün onuburadan! Hemen şu anda!
Koltuğa çöktü, gözyaşları boşaldı. Ama birdenyeni bir şey parladı bakışında. Israrla, gözlerinikırpmadan bakmaya başladı Aglaya’nın yüzüne.Yerinden kalktı.— Peki, istiyor musun, şu anda... em-re-de-yim, duyuyor musun beni? Yalnızca em-re-de-yim, hemen bıraksın seni, bir daha ayrılmamaküzere bana gelsin, evlensin benimle, sen deevine yalnız dön? Söyle, istiyor musun, bunuistiyor musun?Nastasya Filippovna çıldırmış gibi bağırıyordu.Belki de o anda bunları kendisinin söylediğineneredeyse inanamıyordu bile.Aglaya dehşet içinde kapıya koştu, ama kapıdabirden çakılmış gibi durdu, NastasyaFilippovna’nın söylediklerini dinlemeye başladı:— İster misin, Rogojin’ini de kovayım? Seninkeyfin olsun diye Rogojin’le evlendiğimisanıyordun, değil mi? İşte şimdi senin yanında“Git Rogojin!” diye haykıracağım, prense,“Bana ne söz verdiğini hatırlıyor musun?” diyesoracağım! Tanrım! Neden bunların karşısında
böylesine küçük düşürdüm kendimi? Prens,başıma ne gelirse gelsin, beni hiçbir zamanbırakmayacağına söz veren sen değil miydin?Beni seveceğini, ne yaparsam yapayım banasaygı... duyacağını? Evet, bunu da söyledin sen!Ve sırf özgür bırakmak için kaçtım senden...Ama şimdi bir kez daha yapmak istemiyorumbunu! Neden hafif bir kadınmışım gibi konuştubenimle bu kız? Hafif bir kadın mıyım ben, sorRogojin’e, söyleyecektir sana! Bu kız beni, hemde senin yanında böylesine aşağıladıktan sonrabana arkanı döneceksin, onu koluna takıpgötüreceksin ha? Bir tek sana bu kadarinanmışken bunu yapacaksın bana ha? Lanetolsun! (Kendinde değilmiş gibi bağırdı:) Sen gitRogojin! (Konuşmakta güçlük çekiyordu. Yüzüçarpılmış, dudakları kurumuştu. Bağırıpçağırmasına kendisinin de inanmadığı belliydi.Ama bir dakika daha olsun kendini aldatmayısürdürmeyi istediği de belliydi. Öylesine şiddetlibir patlamaydı ki bu, belki oracıkta düşüpölebilirdi de... En azından prense öyle geliyordu!Kolunu uzatıp prensi göstererek bağırdıAglaya’ya:) İşte o, bak! Şu anda yanıma
gelmezse, seni terk edip beni buradangötürmezse, al senin olsun, izin veriyorum, benistemiyorum onu artık...Nastasya Filippovna da, Aglaya da durmuşbekliyordu. İkisi de aklını yitirmiş gibi prensebakıyordu. Ne var ki prens bu meydanokumanın ne denli güçlü bir meydan okumaolduğunun farkında değil gibiydi. Belkigerçekten farkında değildi. Şimdi karşısında birzamanlar Aglaya’ya sözünü ettiği “görüntüsüyüreğini dağlayan” umutsuz, çılgın o yüzügörüyordu yalnızca. Fazlasına dayanamadı,Nastasya Filippovna’yı göstererek, yalvarma vesitem dolu bakışını Aglaya’ya çevirdi:— Olamaz! dedi. Aklı başında... değil!Aglaya’nın korkunç bakışı karşısında donupkaldığı için yalnızca bu kadar söyleyebilmişti.Bu bakışta öylesine büyük bir acı ve aynızamanda sınırsız bir nefret vardı ki, elleriniçırparak bir çığlık atıp ona doğru koştu prens,ama çok geçti artık! Aglaya onun bir anlıkduraksamasına bile dayanamamış, yüzünüelleriyle kapayıp “Aman Tanrım!” diye
haykırarak kendini odadan dışarı atmıştı.Arkasından ona sokak kapısının sürgüsünüaçmak için Rogojin koştu. Prens de koşacakoldu, ama kapının eşiğinde arkadan iki kolsarıldı ona. Nastasya Filippovna ölgün, çarpılmışbir yüzle dosdoğru onun gözlerinin içinebakıyordu. Morarmış dudaklarından şusözcükler döküldü:— Onun peşinden mi gidiyorsun? Onunpeşinden ha?Kendini kaybedip prensin kollarına yığıldı.Prens yakalayıp odaya götürdü onu, koltuğaoturttu, ne yapacağını bilemez bir durumdabaşında beklemeye başladı. Masada su dolu birbardak vardı. Odaya dönen Rogojin bardağıkapıp Nastasya Filippovna’nın yüzüne serpti,gözlerini açtı Nastasya Filippovna, bir süre neolup bittiğini anlayamadı, ama sonra birdençevresine bakındı, ürperdi, bir çığlık atıp prensedoğru atıldı.— Benimsin! Benimsin! diye bağırdı. Kendinibeğenmiş küçük hanım gitti mi? (Kriz geçiriyorgibi kahkahalar atmaya başladı:) Ha-ha-ha!
Küçük hanıma bırakacaktım onu ha! Peki ama,neden? Ne akılla? Deliyim ben! Deli!.. Defolburadan Rogojin... ha-ha-ha!Rogojin gözlerini kırpmadan bir süre baktıonlara, bir şey söylemeden şapkasını alıp çıktı.On dakika sonra prens Nastasya Filippovna’nınyanında oturuyor, gözlerini ayırmadangözlerinin içine bakıyor, küçük bir bebeği severgibi, iki eliyle başını, yanaklarını okşuyordu.Nastasya Filippovna kahkahalar attıkça o dakahkahalar atıyordu. Gözyaşı döktüğündeağlamaya hazırdı. Susuyor, NastasyaFilippovna’nın kopuk kopuk, karışık, heyecanlıkonuşmasını dinliyordu. Onun söylediklerindenbir şey anladığı kuşkuluydu, ama sakin sakingülümsüyordu. Nastasya Filippovna tekrarüzülmeye veya ağlamaya, sitemler etmeye veyayakınmaya başlayacak gibi olduğunda hemenbir bebekmiş gibi onu avutmaya, yatıştırmayaçalışıyor, başını okşamaya, ellerini yanaklarındayumuşakça dolaştırmaya başlıyordu.
IXBundan önceki bölümde anlatılan olaylarınüzerinden iki hafta geçti. Öykümüzde anlatılankişilerin durumlarında öylesine çok değişiklikleroldu ki, birtakım açıklamalar yapmadanöykümüzü anlatmayı sürdürmemiz çok zorolacak. Öte yandan, olayları elden geldiğincesade bir biçimde, ayrıntılara girmedenanlatmakla yetinmemizin gerektiğini dedüşünüyoruz. Son derece basit bir nedeni varbunun: Çünkü çoğu durumda olayın nasılgeliştiğini açıklamakta biz de zorlanıyoruz.Böyle bir uyarıda bulunmamız okuyucuya tuhaf,anlaşılmaz gelse gerek: Öyle ya, doğru dürüstbilginizin, kişisel en küçük bir fikrinizinolmadığı bir şeyi nasıl anlatabilirsiniz?Kendimizi daha da sahteci konumunadüşürmemek için iyisi mi, durumu bir örnekleaçıklamaya çalışalım; bakarsınız, iyi niyetli okurözellikle neyi anlatmakta zorlandığımızı anlar.Ayrıca bu örnek bizi öykümüzün dışınaçıkarmayacağı gibi, bir çeşit devamı daolacaktır.
İki hafta sonra, yani temmuz başlarında,kahramanımızın öyküsü ve özellikle o son olaybütün sokaklarda, Lebedev’in, Ptitsın’ın, DaryaAlekseyevna’nın, Yepançinler’in evlerinekomşu bütün evlerde, kısacası neredeyse bütünPavlovsk’ta, hatta çevre kasabalarda tuhaf,oldukça eğlenceli bir öykü olarak anlatılmayabaşlamıştı. Neredeyse herkes (yazlıkçılar da,Pavlovsk’un yerlileri de, müzik dinlemeyegelenler de) aynı olaydan çeşitli biçimde sözediyordu: Bir prensin, nişanlısı olan saygın veünlü bir ailenin kızını bir yosma için terk ettiğini;hiçbir şeyi önemsemeden, hiçbir eleştiriye,tepkiye de, halkın öfkesine de aldırmadanyakında burada, Pavlovsk’ta o yosmayla açıkça,herkesin önünde, başı dik, herkesin gözününiçine bakarak evlenmeyi düşündüğünüsöylüyorlardı. Olay çeşitli skandallarla öylesinesüslenmiş, olaya öylesine önemli ve ünlü kişilerkarıştırılmış, öylesine inanılmaz, anlaşılmazeklemeler yapılmış, öte yandan öyle inandırıcı,çarpıcı olaylar katılmıştı ki, toplumun aşırıilgisini, bütün bu dedikoduları hoş görmemekolanaksızdı. Ciddi birtakım dedikoduların
arasında gerçeğe çok yakın, ince, zekiceeklentiler de vardı. Bunları anlatanlar, hertoplumda çok bulunan, olayları insanlara öncekendisi anlatmak için acele eden, bunukendisine görev, çoğu zaman da eğlence bilenzeki insanlardı. Onların anlattıklarına göre, iyibir aileden olan bu genç prens varlıklı sayılırdı,biraz aptalcaydı, ama Turgenyev’in anlattığıgünümüzün nihilizmine biraz karışmıştı, Rusçayıneredeyse hiç bilmiyordu, General Yepançin’inkızına tutulmuştu ve sonunda eve damat adayıolarak kabul edilmeyi başarmıştı. Ama yaptığı,geçenlerde gazetelerde sözü edilen Fransızpapaz okulu öğrencisinin olayını andırıyordu.Hani şu, papaz okulunu bitirip papazlığa kabuledilmesi için gerekli her şeyi yerine getirdikten,törenlere katıldıktan, yeminleri vb. ettikten sonraertesi gün bağlı olduğu piskoposa bir mektuplakendisinin Tanrı’ya inanmadığını, bunun içinhalkı aldatmayı, hak etmediği ekmeği yemeyikendine yakıştıramadığını, bu yüzden papazlıkgörevini bıraktığını yazan, mektubunun birörneğini de liberal gazetelere yollayacağınıbildiren öğrenci... İşte o tanrıtanımaz papaz gibi,
prens de ikiyüzlülük etmişti. Söylediklerinegöre, nişanlısının ailesinin evinde verilecek olan,kendisinin çok önemli kişilere tanıtılacağı birdaveti özellikle beklemiş; önemli devletgörevlilerine düşüncelerini bağıra bağırasöylemiş, konuklara hakaretler yağdırmış,hepsinin önünde nişanlısını artık istemediğinisöylemiş, kendisini salondan çıkarmaya çalışanhizmetçilerle boğuşurken çok güzel bir Çinvazosunu kırmıştı. Bunun yanında hakkınıvermiş olmak için şunu da ekliyorlardı:Düşüncesiz genç aslında gerçekten seviyormuşgeneral kızı nişanlısını, gelgelelim, sırf nihilistolduğu ve herkesin gözünün içine baka baka,düşmüş bir kadınla inadına evlenmenin nedenolacağı skandalın hazzından kendini yoksunetmemek için kızı reddetmişti... Böylece düşmüşkadın veya erdemli kadın diye bir şeyolmadığını, yalnızca özgür kadının olduğunu,sosyetenin bu konuya eski yaklaşımınainanmadığını, yalnızca “kadın sorununa”inandığını kanıtlayacaktı. Ayrıca onun gözündedüşmüş bir kadın, düşmemiş bir kadından dayükseklerdeydi. Bu açıklama oldukça akla yakın
görünüyor, yazlıkçıların büyük birçoğunluğunca benimsiyor, dahası her günküolaylarla da doğrulanıyordu. Aslında birçok şeytam anlaşılamamıştı: Söylediklerine göre, zavallıkız nişanlısını (bazıları “kendisini ayartanerkeği” diyordu) o kadar çok seviyormuş ki,ertesi gün koşup ona gitmiş yine... Adamsevgilisiyle baş başa oturuyormuş... Kimileribunun tam tersini söylüyordu: Sırf nihilist birdüşünceyle çağırmışlar kızcağızı, yani küçükdüşürmek, aşağılamak için... Ne olursa olsun,olaya duyulan ilgi her gün biraz dahabüyüyordu. Öyle ki bu skandal evliliğingerçekleşeceğinden sonunda hiç kimseninkuşkusu kalmamıştı.Bizden bir açıklama isteyecek olsalardı (hayır,olayın nihilist öğeleri üzerine değil, doğrudandoğruya, bu evliliğin prensin gerçek isteklerinene ölçüde cevap verdiği, şu andaki gerçekarzusu, kahramanımızın ruhsal durumu vb.üzerine) bu sorulara cevap vermekte büyükzorluk çekeceğimizi itiraf ederdik doğrusu.Bildiğimiz, yalnızca düğün tarihinin belirlendiği,prensin düğün hazırlıkları için de Lebedev’i,
Keller’i ve Lebedev’in bir tanıdığınıgörevlendirdiğidir. Lebedev’in tanıdığı nikâhlailgili her türlü ayrıntıyı, kilise işlerini, parasalkonuları da üzerine almıştı. Prens parayaacımamalarını söylemişti. Nikâhın bir an öncekıyılmasını isteyen Nastasya Filippovna idi...Kilisede prensin sağdıcı bu konuyu coşkuylakarşılayan Keller olacaktı, Nastasya Filippovnaiçin ise bu görevi büyük bir heyecanlaBurdovskiy üstlenmişti. Nikâh tarihi temmuzunbaşı olarak belirlenmişti. Ama epey kesingörünen bu bilgiler dışında, öncekilerle çeliştiğiiçin bizi tam anlamıyla kuşkuya düşüren,kafamızı karıştıran birtakım bilgiler daha vardı.Sözgelimi, prensin nikâh hazırlıklarıyla Lebedevve ötekileri görevlendirdikten sonra, bir nikâhtöreni sorumlusuyla sağdıcının olduğununeredeyse hemen aynı gün unuttuğuna, bu işleride sırf bir daha düşünmemek için çabucakhallettiğine, hatta düğünü bile unutmakistediğine dair güçlü şüphelerimiz var. Öyleysegerçekte neydi düşündüğü, ne istiyordu? Şundanda kuşkumuz yok ki, nikâhın bir an öncekıyılması için hiç kimse (örneğin Nastasya
Filippovna da) baskı yapmıyordu ona. Evet,gerçi hemen evlenmelerini isteyen NastasyaFilippovna idi, prens değil... Ama prens de birzorlama olmadan kabul etmişti bunu. Hatta sonderece dalgın, kendisinden çok olağan bir şeyistiyorlarmış gibi sakin... Ama olaylarınaçıklanmasına yardımcı olmadığı gibi, bize göre,ne kadar öne çıkarırsak, olayları o kadarkarmaşıklaştıracak birçok şey daha var... Neyse,bu olaylara da bir örnek daha verelim:Çok kesin biliyoruz ki, bu iki hafta süresinceprens gece gündüz Nastasya Filippovna’nınyanındaydı, dolaşmaya, müzik dinlemeyebirlikte gidiyorlardı; kupa arabasıyla dolaşmayabirlikte çıkıyorlardı; Nastasya Filippovna’yı birsaat görmeyecek olsa onun için telaşlanıyorduprens (demek içtenlikle seviyordu onu, herşeyden belliydi bu); Nastasya Filippovna (neolursa olsun) bir şey anlatırken, prensdudaklarında sevecen, hoş bir gülümsemeyle,ağzını açıp bir şey söylemeden saatlercedinliyordu onu. Ama bu arada onun bu iki haftaiçinde birkaç kez, hatta genellikle durupdururken ve bunu Nastasya Filippovna’dan
gizlemeye hiç çalışmadan Yepançinler’egittiğini, Nastasya Filippovna’nın bu nedenleneredeyse umutsuzluğa düştüğünü de biliyoruz.Ayrıca Yepançinler’in Pavlovsk’ta bulunduklarısürece onu kabul etmediklerini, Aglayaİvanovna ile görüşme isteğini sürekli geriçevirdiklerini, prensin bir şey söylemedenkapıdan döndüğünü, bir gün önce reddedildiğiniunutmuş gibi, ertesi gün yine oraya gittiğini,elbette yine kapıdan döndüğünü de biliyoruz.Ayrıca Aglaya İvanovna’nın NastasyaFilippovna’nın yanından koşarak çıktıktan birsaat sonra, belki daha da önce prensin elbetteAglaya’yı orada bulacağı inancıylaYepançinler’e gittiğini, Aglaya henüz dönmediğiiçin Yepançinler’in evinde büyük bir kargaşa vekorku yaşandığından da haberimiz var.(Aglaya’nın prensle birlikte NastasyaFilippovna’nın yanında olduğunu ondanöğrenmişlerdi çünkü.) Anlatılanlara göre,Lizaveta Prokofyevna, kızlar ve Prens Ş. o günçok kötü, soğuk davranmışlar prense, heleVarvara Ardalionovna koşarak gelip Aglayaİvanovna’nın bir saat önce onlara geldiğini,
durumunun çok kötü olduğunu, galiba evedönmek istemediğini söyleyince hepsi sonderece sert, öfkeli bir dille prensin yüzüne karşı,artık aralarında her şeyin bittiğini, onutanımadıklarını haykırmışlardı. Haklı olarakLizaveta Prokofyevna’yı en çok bu son haberetkilemişti: Nastasya Filippovna’nın yanındanayrıldıktan sonra evdekilerin gözünegörünmektense, ölmeye razı olurdu Aglaya. İştebu yüzden de Nina Aleksandrovna’nın yanınakoşmuştu. Varvara Ardalionovna ise durumu hiçvakit kaybetmeden Lizaveta Prokofyevna’yabildirmesi gerektiğini düşünmüş, orayakoşmuştu. Lizaveta Prokofyevna ve kızlar da(arkalarından o sırada eve dönen ailenin babasıİvan Fyodoroviç de) hemen NinaAleksandrovna’ya koşmuşlardı. Kovulmasına,onca kırıcı söz işitmiş olmasına karşın Prens LevNikolayeviç de gitmişti arkalarından. AmaVarvara Ardalionovna’nın yasaklaması üzerine,Aglaya’nın yanına almamışlardı onu. Aglaya,annesiyle ablalarının ağladığını, ona sitemetmediklerini görünce koşup sarıldı onlara,hemen hep birlikte eve döndüler. Anlatılanlara
göre, söylentiler tam kesin olmamakla birlikteGavrila Ardalionoviç’in durumu da çokkötüydü. Varvara Ardalionovna haber vermekiçin Lizaveta Prokofyevna’ya koştuğundaAglaya İvanovna ile yalnız kalmak fırsatınıyakalayınca aşkından söz etmek istemişti ona,ama Aglaya gözyaşlarına, bütün üzüntüsünekarşın, birden kahkahalarla gülmeye başlamış,birden çok tuhaf bir soru sormuştu ona: Aşkınıkanıtlamak için hemen şimdi muma tutupparmağını yakabilir miydi? Anlattıklarına göre,böyle bir soru karşısında şaşırmış GavrilaArdalionoviç, ne söyleyeceğini bilememiş.Öylesine şaşırmış, yüzünü öylesine şaşkın birifade kaplamış ki, yüzüne bakarak kriz gelmişgibi kahkahalarla gülmeye başlamış Aglaya vekoşarak üst kata, Nina Aleksandrovna’nınyanına çıkmış. Annesi, ablaları, babası da oradabulmuşlar onu. Bu bilgi ertesi gün İppolitaracılığıyla prense ulaşmıştı. Yataktan henüzkalkmamış olan İppolit, bu haberi vermek içinözellikle çağırmıştı prensi. Bu haberin İppolit’enasıl ulaştığını bilmiyoruz. Ama prens mum veparmak konusunu duyunca öyle gülmüş ki,
İppolit bile şaşırmış. Sonra birden titremeyebaşlamış prens, gözyaşları boşalmış... Ogünlerde genel olarak büyük bir tedirginlik,olağanüstü bir şaşkınlık, anlaşılmaz bir hüzünvarmış üzerinde. İppolit açıkça, aklının tamyerinde olmadığını düşündüğünü söylüyordu.Ama bunu kesin olarak söylemek şimdilikolanaksızdır.Bütün bu olayları, gerekli açıklamayıyapmadan ortaya dökerken, kahramanımızıokurun gözünde temize çıkarmak değilamacımız. Hatta eşinde dostunda ona karşıoluşan nefreti paylaşmaya bile hazırız. Bir araVera Lebedeva bile öfke duyuyordu ona. Kolyabile... Keller de sağdıç seçilene kadar nefretediyordu ondan. Prense karşı çeşitli dolaplarçevirmeye kalkışan Lebedev bile basbayağıiçtenlikle nefret etmeye başlamıştı ondan. Amabunu daha sonra anlatacağız. Öte yandanNastasya Filippovna olayından altı veya yedigün sonra Yevgeniy Pavloviç’in dostça birkonuşma sırasında prense açıkça ve senlibenlibir tavırla oldukça güçlü, hatta psikolojikyönden derin bir biçimde söylediklerine de
genellikle en yüksek düzeyde katılıyoruz. Buarada şunu da söyleyelim, yalnızca Yepançinlerdeğil, onlarla doğrudan veya dolaylı ilişkisi olanherkes de prensle dostluğunu kesmişti.Sözgelimi, Prens Ş. bir yerde karşılaştıklarındabaşını bile öte yana çevirmiş, ona selamvermemişti. Öte yandan Yepançinler’in evinetekrar her gün gitmeye başlayan ve orada çok iyikarşılanan Yevgeniy Pavloviç ise hiççekinmeden görüşüyordu prensle.Yepançinler’in Pavlovsk’tan ayrılmalarının ertesigünü ziyaret etmişti prensi. Oraya giderkenortalıkta dolaşan her türlü söylentiden haberivardı, hatta bu söylentilerin bir bölümüne kendide katılmıştı. Onu gördüğüne çok sevinmiştiprens ve hemen Yepançinler’den söz etmeyebaşlamıştı. Prensin konuya böylesine içten vedoğrudan girişi Yevgeniy Pavloviç’i rahatlatmış,hiç duraksamadan hemen konuya girmesinisağlamıştı.Yepançinler’in Pavlovsk’tan ayrıldığını yeniduyuyordu prens. Şaşırdı birden, yüzübembeyaz oldu. Ama bir dakika iki yana salladıbaşını. Şaşkın, dalgın “Öyle olması da
gerekiyordu zaten,” diye mırıldandı. Sonrabirden sordu: “Nereye gittiler?”Bu arada Yevgeniy Pavloviç dikkatle onuizliyordu. Bütün bunlar, yani sorularınınçabukluğu, basitliği, şaşkınlığı ve aynı zamandatuhaf içtenliği, endişesi ve heyecanı... hepsi çokşaşırtmıştı onu. Ama her şeyi sevecen bir tavırla,açık açık anlattı prense. Yevgeniy Pavloviç’inanlattıklarının çoğunu bilmiyordu prens.Yepançinler’in evinden ilk kez haber alıyordu.Yevgeniy Pavloviç, Aglaya’nın gerçekten hastaolduğunu söylüyordu. Tam üç gece uyumamış,ateşler içinde kıvranmıştı. Ama şimdi birazdüzelmişti, bir tehlike söz konusu değildi artık,yine de sinirleri çok bozuktu... “Neyse ki eveiçine huzur geldi! Geçmiş olaylardan değilAglaya’nın yanında, kendi aralarında bile sözetmiyorlar artık. Ailenin büyükleri sonbaharda,Adelaida’nın düğününden hemen sonrayurtdışına gitmeye karar verdi. Aglaya bukonuda bir şey söylemedi.” Belki o da(Yevgeniy Pavloviç de) gidecekti yurtdışına.Hatta Prens Ş. de işleri izin verirse Adelaida ilebirlikte belki iki aylığına gitmeyi düşünüyordu.
General onlarla gitmeyecekti. ŞimdiKolmino’ya, Petersburg’a yirmi versta uzaktakiçiftliklerine gitmişlerdi. Belokonskaya henüzMoskova’ya dönmemişti. Hatta sanki özellikledönmüyordu. Lizaveta Prokofyevna ısrarla,bütün bu olan bitenden sonra Pavlovsk’takalamayacaklarını söylemişti. O (yani YevgeniyPavloviç) her gün Pavlovsk’ta dolaşansöylentilerle ilgili haberleri ulaştırıyordu ona.Bütün bu olanlardan sonra Yelagin’dekiyazlıklarında bile kalamayacaklarınıdüşünüyorlardı.— Öyle ya, prens, diye sürdürdü konuşmasınıYevgeniy Pavloviç, siz de kabul edersiniz ki, bukadarına dayanabilmeleri zordu... Özellikleburada, sizin evinizde olup bitenden her saathaberdar oluyorlarken, ayrıca kabuledilmemenize karşın, siz her gün orayagidiyorken...— Evet, evet, evet, haklısınız, (tekrar başınısalladı prens) Aglaya İvanovna’yı görmekistiyordum...Yevgeniy Pavloviç hem heyecanlı, hem
üzgün,— Ah sevgili prens, nasıl yapabildiniz bunu?dedi. Nasıl oldu tüm bunlar? Elbette, elbettebirden oldu her şey... Tamam, o anda neyaptığınızı bilmiyordunuz ve... o çılgın kızıdurduramadınız, elinizde değildi! Öyle amaonun size karşı olan... duygularının ne denligüçlü, ciddi olduğunu anlamalıydınız. Sizibaşkasıyla paylaşmak istemedi ve... ve sizböylesine değerli bir kızı kaybedebildiniz!Prens yine çok üzgün,— Evet, evet, evet haklısınız, dedi. Suçluyum!Hem biliyor musunuz, yalnızca Aglayaİvanovna o gözle bakıyor NastasyaFilippovna’ya... Başka hiç kimse öyle görmüyoronu.Yevgeniy Pavloviç heyecanla yükseltti sesini:— İnsanın üzüldüğü de işte bu, ortada ciddihiçbir şey yokken!.. Beni bağışlayın prens, amaben... bunu ben de düşündüm prens; çokdüşündüm. Daha önceki olayları da, altı ay önce
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 591
- 592
- 593
- 594
- 595
- 596
- 597
- 598
- 599
- 600
- 601
- 602
- 603
- 604
- 605
- 606
- 607
- 608
- 609
- 610
- 611
- 612
- 613
- 614
- 615
- 616
- 617
- 618
- 619
- 620
- 621
- 622
- 623
- 624
- 625
- 626
- 627
- 628
- 629
- 630
- 631
- 632
- 633
- 634
- 635
- 636
- 637
- 638
- 639
- 640
- 641
- 642
- 643
- 644
- 645
- 646
- 647
- 648
- 649
- 650
- 651
- 652
- 653
- 654
- 655
- 656
- 657
- 658
- 659
- 660
- 661
- 662
- 663
- 664
- 665
- 666
- 667
- 668
- 669
- 670
- 671
- 672
- 673
- 674
- 675
- 676
- 677
- 678
- 679
- 680
- 681
- 682
- 683
- 684
- 685
- 686
- 687
- 688
- 689
- 690
- 691
- 692
- 693
- 694
- 695
- 696
- 697
- 698
- 699
- 700
- 701
- 702
- 703
- 704
- 705
- 706
- 707
- 708
- 709
- 710
- 711
- 712
- 713
- 714
- 715
- 716
- 717
- 718
- 719
- 720
- 721
- 722
- 723
- 724
- 725
- 726
- 727
- 728
- 729
- 730
- 731
- 732
- 733
- 734
- 735
- 736
- 737
- 738
- 739
- 740
- 741
- 742
- 743
- 744
- 745
- 746
- 747
- 748
- 749
- 750
- 751
- 752
- 753
- 754
- 755
- 756
- 757
- 758
- 759
- 760
- 761
- 762
- 763
- 764
- 765
- 766
- 767
- 768
- 769
- 770
- 771
- 772
- 773
- 774
- 775
- 776
- 777
- 778
- 779
- 780
- 781
- 782
- 783
- 784
- 785
- 786
- 787
- 788
- 789
- 790
- 791
- 792
- 793
- 794
- 795
- 796
- 797
- 798
- 799
- 800
- 801
- 802
- 803
- 804
- 805
- 806
- 807
- 808
- 809
- 810
- 811
- 812
- 813
- 814
- 815
- 816
- 817
- 818
- 819
- 820
- 821
- 822
- 823
- 824
- 825
- 826
- 827
- 828
- 829
- 830
- 831
- 832
- 833
- 834
- 835
- 836
- 837
- 838
- 839
- 840
- 841
- 842
- 843
- 844
- 845
- 846
- 847
- 848
- 849
- 850
- 851
- 852
- 853
- 854
- 855
- 856
- 857
- 858
- 859
- 860
- 861
- 862
- 863
- 864
- 865
- 866
- 867
- 868
- 869
- 870
- 871
- 872
- 873
- 874
- 875
- 876
- 877
- 878
- 879
- 880
- 881
- 882
- 883
- 884
- 885
- 886
- 887
- 888
- 889
- 890
- 891
- 892
- 893
- 894
- 895
- 896
- 897
- 898
- 899
- 900
- 901
- 902
- 903
- 904
- 905
- 906
- 907
- 908
- 909
- 910
- 911
- 912
- 913
- 914
- 915
- 916
- 917
- 918
- 919
- 920
- 921
- 922
- 923
- 924
- 925
- 926
- 927
- 928
- 929
- 930
- 931
- 932
- 933
- 934
- 935
- 936
- 937
- 938
- 939
- 940
- 941
- 942
- 943
- 944
- 945
- 946
- 947
- 948
- 949
- 950
- 951
- 952
- 953
- 954
- 955
- 956
- 957
- 958
- 959
- 960
- 961
- 962
- 963
- 964
- 965
- 966
- 967
- 968
- 969
- 970
- 971
- 972
- 973
- 974
- 975
- 976
- 977
- 978
- 979
- 980
- 981
- 982
- 983
- 984
- 985
- 986
- 987
- 988
- 989
- 990
- 991
- 992
- 993
- 994
- 995
- 996
- 997
- 998
- 999
- 1000
- 1001
- 1002
- 1003
- 1004
- 1005
- 1006
- 1007
- 1008
- 1009
- 1010
- 1011
- 1012
- 1013
- 1014
- 1015
- 1016
- 1017
- 1018
- 1019
- 1020
- 1021
- 1022
- 1023
- 1024
- 1025
- 1026
- 1027
- 1028
- 1029
- 1030
- 1031
- 1032
- 1033
- 1034
- 1035
- 1036
- 1037
- 1038
- 1039
- 1040
- 1041
- 1042
- 1043
- 1044
- 1045
- 1046
- 1047
- 1048
- 1049
- 1050
- 1051
- 1052
- 1053
- 1054
- 1055
- 1056
- 1057
- 1058
- 1059
- 1060
- 1061
- 1062
- 1063
- 1064
- 1065
- 1066
- 1067
- 1068
- 1069
- 1070
- 1071
- 1072
- 1073
- 1074
- 1075
- 1076
- 1077
- 1078
- 1079
- 1080
- 1081
- 1082
- 1083
- 1084
- 1085
- 1086
- 1087
- 1088
- 1089
- 1090
- 1091
- 1092
- 1093
- 1094
- 1095
- 1096
- 1097
- 1098
- 1099
- 1100
- 1101
- 1102
- 1103
- 1104
- 1105
- 1106
- 1107
- 1108
- 1109
- 1110
- 1111
- 1112
- 1113
- 1114
- 1115
- 1116
- 1117
- 1118
- 1119
- 1120
- 1121
- 1122
- 1123
- 1124
- 1125
- 1126
- 1127
- 1128
- 1129
- 1130
- 1131
- 1132
- 1133
- 1134
- 1135
- 1136
- 1137
- 1138
- 1139
- 1140
- 1141
- 1142
- 1143
- 1144
- 1145
- 1146
- 1147
- 1148
- 1149
- 1150
- 1151
- 1152
- 1153
- 1154
- 1155
- 1156
- 1157
- 1158
- 1159
- 1160
- 1161
- 1162
- 1163
- 1164
- 1165
- 1166
- 1167
- 1168
- 1169
- 1170
- 1171
- 1172
- 1173
- 1174
- 1175
- 1176
- 1177
- 1178
- 1179
- 1180
- 1181
- 1182
- 1183
- 1184
- 1185
- 1186
- 1187
- 1188
- 1189
- 1190
- 1191
- 1192
- 1193
- 1194
- 1195
- 1196
- 1197
- 1198
- 1199
- 1200
- 1201
- 1202
- 1203
- 1204
- 1205
- 1206
- 1207
- 1208
- 1209
- 1210
- 1211
- 1212
- 1213
- 1214
- 1215
- 1216
- 1217
- 1218
- 1219
- 1220
- 1221
- 1222
- 1223
- 1224
- 1225
- 1226
- 1227
- 1228
- 1229
- 1230
- 1231
- 1232
- 1233
- 1234
- 1235
- 1236
- 1237
- 1238
- 1239
- 1240
- 1241
- 1242
- 1243
- 1244
- 1245
- 1246
- 1247
- 1248
- 1249
- 1250
- 1251
- 1252
- 1253
- 1254
- 1255
- 1256
- 1257
- 1258
- 1259
- 1260
- 1261
- 1262
- 1263
- 1264
- 1265
- 1266
- 1267
- 1268
- 1269
- 1270
- 1271
- 1272
- 1273
- 1274
- 1275
- 1276
- 1277
- 1278
- 1279
- 1280
- 1281
- 1282
- 1283
- 1284
- 1285
- 1286
- 1287
- 1288
- 1289
- 1290
- 1291
- 1292
- 1293
- 1294
- 1295
- 1296
- 1297
- 1298
- 1299
- 1300
- 1301
- 1302
- 1303
- 1304
- 1305
- 1306
- 1307
- 1308
- 1309
- 1310
- 1311
- 1312
- 1313
- 1314
- 1315
- 1316
- 1317
- 1318
- 1319
- 1320
- 1321
- 1322
- 1323
- 1324
- 1325
- 1326
- 1327
- 1328
- 1329
- 1330
- 1331
- 1332
- 1333
- 1334
- 1335
- 1336
- 1337
- 1338
- 1339
- 1340
- 1341
- 1342
- 1343
- 1344
- 1345
- 1346
- 1347
- 1348
- 1349
- 1350
- 1351
- 1352
- 1353
- 1354
- 1355
- 1356
- 1357
- 1358
- 1359
- 1360
- 1361
- 1362
- 1363
- 1364
- 1365
- 1366
- 1367
- 1368
- 1369
- 1370
- 1371
- 1372
- 1373
- 1374
- 1375
- 1376
- 1377
- 1378
- 1379
- 1380
- 1381
- 1382
- 1383
- 1384
- 1385
- 1386
- 1387
- 1388
- 1389
- 1390
- 1391
- 1392
- 1393
- 1394
- 1395
- 1396
- 1397
- 1398
- 1399
- 1400
- 1401
- 1402
- 1403
- 1404
- 1405
- 1406
- 1407
- 1408
- 1409
- 1410
- 1411
- 1412
- 1413
- 1414
- 1415
- 1416
- 1417
- 1418
- 1419
- 1420
- 1421
- 1422
- 1423
- 1424
- 1425
- 1426
- 1427
- 1428
- 1429
- 1430
- 1431
- 1432
- 1433
- 1434
- 1435
- 1436
- 1437
- 1438
- 1439
- 1440
- 1441
- 1442
- 1443
- 1444
- 1445
- 1446
- 1447
- 1448
- 1449
- 1450
- 1451
- 1452
- 1453
- 1454
- 1455
- 1456
- 1457
- 1458
- 1459
- 1460
- 1461
- 1462
- 1463
- 1464
- 1465
- 1466
- 1467
- 1468
- 1469
- 1470
- 1471
- 1472
- 1473
- 1474
- 1475
- 1476
- 1477
- 1478
- 1479
- 1480
- 1481
- 1482
- 1483
- 1484
- 1485
- 1486
- 1487
- 1488
- 1489
- 1490
- 1491
- 1492
- 1493
- 1494
- 1495
- 1496
- 1497
- 1498
- 1499
- 1500
- 1501
- 1502
- 1503
- 1504
- 1505
- 1506
- 1507
- 1508
- 1509
- 1510
- 1511
- 1512
- 1513
- 1514
- 1515
- 1516
- 1517
- 1518
- 1519
- 1520
- 1521
- 1522
- 1523
- 1524
- 1525
- 1526
- 1527
- 1528
- 1529
- 1530
- 1531
- 1532
- 1533
- 1534
- 1535
- 1536
- 1537
- 1538
- 1539
- 1540
- 1541
- 1542
- 1543
- 1544
- 1545
- 1546
- 1547
- 1548
- 1549
- 1550
- 1551
- 1552
- 1553
- 1554
- 1555
- 1556
- 1557
- 1558
- 1559
- 1560
- 1561
- 1562
- 1563
- 1564
- 1565
- 1566
- 1567
- 1568
- 1569
- 1570
- 1571
- 1572
- 1573
- 1574
- 1575
- 1576
- 1577
- 1578
- 1579
- 1580
- 1581
- 1582
- 1583
- 1584
- 1585
- 1586
- 1587
- 1588
- 1589
- 1590
- 1591
- 1592
- 1593
- 1594
- 1595
- 1596
- 1597
- 1598
- 1599
- 1600
- 1601
- 1602
- 1603
- 1604
- 1605
- 1606
- 1607
- 1608
- 1609
- 1610
- 1611
- 1612
- 1613
- 1614
- 1615
- 1616
- 1617
- 1618
- 1619
- 1620
- 1621
- 1622
- 1623
- 1624
- 1625
- 1626
- 1627
- 1628
- 1629
- 1630
- 1631
- 1632
- 1633
- 1634
- 1635
- 1636
- 1637
- 1638
- 1639
- 1640
- 1641
- 1642
- 1643
- 1644
- 1645
- 1646
- 1647
- 1648
- 1649
- 1650
- 1651
- 1652
- 1653
- 1654
- 1655
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 850
- 851 - 900
- 901 - 950
- 951 - 1000
- 1001 - 1050
- 1051 - 1100
- 1101 - 1150
- 1151 - 1200
- 1201 - 1250
- 1251 - 1300
- 1301 - 1350
- 1351 - 1400
- 1401 - 1450
- 1451 - 1500
- 1501 - 1550
- 1551 - 1600
- 1601 - 1650
- 1651 - 1655
Pages:
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 600
- 601 - 650
- 651 - 700
- 701 - 750
- 751 - 800
- 801 - 850
- 851 - 900
- 901 - 950
- 951 - 1000
- 1001 - 1050
- 1051 - 1100
- 1101 - 1150
- 1151 - 1200
- 1201 - 1250
- 1251 - 1300
- 1301 - 1350
- 1351 - 1400
- 1401 - 1450
- 1451 - 1500
- 1501 - 1550
- 1551 - 1600
- 1601 - 1650
- 1651 - 1655
Pages: