Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Budala-Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Budala-Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-21 09:58:25

Description: Budala-Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Search

Read the Text Version

yasaktıysa, köpek çok daha yasaktı.Heyecanla haykırdı Kolya:— Yaşa babacığım! Harikasın! Senin yerindeolsaydım, ben de aynı şeyi yapardım!Nastasya Filippovna sabırsız,— Kadın ne yaptı? diye sordu.General kaşlarını çatıp devam etti:— Ne mi yaptı? İşin en tatsız yanı da burasıişte... Tek kelime söylemeden, kalkıp bir tokatattı yüzüme! Yabani şey! Çıldırmış gibiydi!— Ya siz ne yaptınız?General bakışını önüne indirdi, kaşlarınıkaldırdı, omuzlarını kaldırdı, kollarını iki yanaaçtı ve birden şöyle dedi:— Tutamadım kendimi!— Çok mu yaktınız canını? Çok mu?— İnanın, çok hafif... Bir skandal patlak verdi,ama çok hafif vurmuştum Yalnızca bir kez

vurdum... Ama gel gör ki, şeytan girdi işin içine:Açık mavili kadın bir İngiliz mürebbiyeymiş...ya da Prenses Belokonskaya’nın bir tanıdığı mıne... Siyah giysili olan da PrensesBelokonskaya’ların en büyük kızı, otuz beşindeolduğu halde hâlâ evlenememiş küçük prensesBelokonskaya... General Yepançin’in eşininBelokonskiler’le arasının nasıl olduğunu herkesbilir. Küçük prenseslerin hepsi pek sevgilifinoları için ayılıp bayılıyor, gözyaşı döküyor,yas tutuyorlardı. Altı küçük prensesin, İngilizmürebbiyenin hıçkırıkları göklere yükseliyordu!Elbette birkaç kez gittim onlara, özürler diledim,mektuplar yazdım... Eve almadılar beni,mektuplarımı da geri çevirdiler, sonraYepançin’le aramız bozuldu, o çevredenuzaklaştırıldım, kovuldum!Birden sordu Nastasya Filippovna:— Peki ama, nasıl olur? Üç beş gün önce“Indépendance”i okuyordum (sürekli“Indépendance”i okurum), tıpkı böyle bir öyküvardı orada! Ama bütünüyle aynı! Ren nehriboyunda işleyen trenlerden birinde bir Fransız

erkekle bir İngiliz kadın arasında aynı olayıngeçtiği yazıyordu: Yine öyle, purosunu elindenalıp pencereden dışarı atmıştı kadın, adam dakadının finosunu alıp purosunun arkasındanatmıştı. Olay aynı sizinki gibi sonuçlanmıştı...Kadının giysisi bile açık maviydi!General kulaklarına kadar kızardı. Kolya dakıpkırmızı oldu, başını ellerinin arasına aldı.Ptitsın birden öte yana dönmüştü. YalnızcaFerdışçenko biraz önce olduğu gibi yinekahkahalarla gülmeye başlamıştı. Gavrila içinsöylenebilecek bir şey yoktu: Sessiz, dayanılmazacılar içinde kıpırdamadan ayakta duruyordu.— İnanın, diye mırıldandı general, aynı olaybenim başımdan da geçti...Kolya sesini yükseltip,— Gerçekten de, Belokonskiler’inmürebbiyesiyle babamın arasında bir tatsızlıkolmuştu, hatırlıyorum, dedi.Acımasız Nastasya Filippovna ısrar ediyordu:— Yapma! Tıpatıp aynı mı yani? Avrupa’nın

iki ucunda açık mavi giysiye kadar herayrıntısıyla birbirinin tıpatıp aynı iki olay oluyor!“Indépedance Belge”yi göndereceğim size.General hâlâ direniyordu:— Yalnız dikkatinizi çekerim, bu olay benimbaşımdan iki yıl önce geçmişti.— Bir bu fark var işte!Nastasya Filippovna sinir krizi gelmiş gibikahkahalar atıyordu.Gavrila babasını omzundan yakaladı, cansıkıntısından, acıdan sesi titreyerek,— Babacığım, dedi, bir şey söyleyeceğim size,benimle dışarı gelir misiniz lütfen.Bakışında sınırsız bir nefret vardı.Tam o sırada birilerinin antrede kapıçıngırağının ipine büyük bir hırsla asıldığıduyuldu. Neredeyse koparacaklardı ipini.Olağanüstü bir ziyaretin işaretiydi bu. Kolyakapıyı açmaya koştu.

XBir gürültü kopmuştu antrede. Kalabalıktı.Konuk salonundan anlaşıldığı kadarıyla birkaçkişi girmişti kapıdan, daha girenler de vardı.Birkaç kişi hep bir ağızdan bağırarakkonuşuyordu. Henüz kapanmadığı anlaşılankapının dışında, merdivenlerde bağıranlar vardı.Herkes birbirine baktı. Gavrila salona koştu.Gelenlerden birkaçı ondan önce varmışlardıoraya.Prensin tanıdığı bir ses duyuldu:— Hah, işte burada Yahuda! Selam Gavrilaalçağı!Başka bir ses onayladı:— Evet, evet, ta kendisi!Prens yanılmış olamazdı: Konuşanlardan biriRogojin, öteki Lebedev’di.Gavrila konuk salonunun kapısındakalakalmış, Parfyon Rogojin’in arkasından peşpeşe salona giren on, on iki kişiye, girişlerine

engel olmadan, şaşkın, bir şey söylemedenbakıyordu. Grupta son derece değişik tiplervardı; üstelik yalnızca değişik değil, kabasabaydılar da. Bazıları sokakta oldukları gibiüzerlerinde paltolarıyla, kürkleriyle girmişlerdisalona. Aralarında zilzurna sarhoş olan yoktu,ama hepsinin çakırkeyif olduğu belliydi. Salonagirerken birbirinin desteğine gereksinimduyuyorlardı. Hiçbirinde tek başına hareketedecek cesaret yoktu, bu yüzden birbirlerinisanki dürterek giriyorlardı salona. Grubun enönündeki Rogojin bile dikkatli adım atıyordu,ama gelişinin bir amacı olduğu belliydi. Asıksuratında huzursuz, telaşlı bir ifade vardı.Diğerleriyse yalnızca bir koronun ya da dahadoğrusu bir çetenin üyeleri gibi, Rogojin’idesteklemek için oradaydı. Lebedev’den başka,kürkünü antrede çıkarmış kabarık saçlı Zalyojevde aralarındaydı. Yılışık bir tavırla, pek cakalıgirmişti odaya. Tüccar takımından olsa gerek,ona benzeyen bir iki kişi daha vardı. Yarı askerpaltolu biri, sürekli gülen, son derece şişman,kısa boylu biri, yine aşırı şişman, asık mı asıksuratlı, hiç konuşmayan, görünüşte

yumruklarına pek güvenen iriyarı biri daha... Birtıp fakültesi öğrencisiyle, bir de çevresindekileresırnaşıp duran bir Polonyalı da vardı. İki dekadın merdivenin başında durmuş antreyebakıyor, içeri girmeye cesaret edemiyordu.Kolya yüzlerine kapadı kapıyı, sürgüsünü çekti.Rogojin konuk salonunun kapısına gelip,orada duran Gavrila’nın karşısına dikildi.— Selam aşağılık Gavrila! dedi. Ne o, ParfyonRogojin’i beklemiyor muydun yoksa?O anda içeriye bakınca tam karşıda NastasyaFilippovna’yı gördü. Onu burada göreceğiniaklının ucundan geçirmiyor olmalıydı, çünküolağanüstü etkilenmişti. Yüzü bembeyaz oldu,öyle ki dudakları bile mosmor kesildi.Tükenmiş gibi mırıldandı kendi kendine:— Demek doğruymuş! Nihayet!... Evet...(Gavrila’nın yüzüne bakarak büyük bir kinle,dişlerini gıcırdatarak sürdürdü konuşmasını:)Bunun hesabını soracağım sana!.. Evet...göreceksin, ah!..

Tıkanır gibiydi, hatta güçlükle konuşuyordu.Ne yaptığını bilmeden ansızın konuk salonunadoğru yürüdü, ama kapının eşiğini geçincebirden Nina Aleksandrovna ile Varvara’yıgördü, bütün heyecanına karşın, utanıp durdu.Arkasından onu bir gölge gibi izleyen, oldukçasarhoş Lebedev girdi konuk salonuna, onunarkasından tıp öğrencisi, sonra yumrukları güçlüadam ve öne eğilerek sağa sola selamlar verenZalyojev ve nihayet, kısa boylu şişko sokulduaradan... Hanımların olması besbelli birazduraklatmıştı hepsini, elbette hayli kısıtlamıştıdavranışlarını; kuşkusuz, yalnızca başlangıçiçindi bu, taşkınlık yapmaya, başlamaya fırsatçıkıncaya kadar... O zaman kadın falan vızgelirdi.Prensi karşısında görünce şaşırdı Rogojin,dalgın,— Nasıl? dedi. Sen de buradasın ha prens?Yine o potinler ayağında, ah-ah!İçini çekti. O anda prensi unutup bakışını yineNastasya Filippovna’ya çevirdi. Çekiminekapılmış gibi yavaş yavaş ona doğru yürümeye

başladı.Nastasya Filippovna da huzursuz, meraklıbakışlarla konukları izliyordu. Sonunda toparladıkendini Gavrila.Gelenlere, özellikle Rogojin’e sert sert bakarakyükseltti sesini:— Söyler misiniz beyler, ne oluyoruz? Ahıragirdiğinizi mi sanıyorsunuz? Annem ve kızkardeşim var burada...Rogojin dişlerinin arasından mırıldandı:— Anneni de, kız kardeşini de görüyoruz...Lebedev sert bir tavırla onayladı Rogojin’i:— Anneni de, kız kardeşini de görüyoruz...Yumrukları güçlü genç, besbelli sıranınkendisine geldiğini düşündüğü için olacak, birşeyler homurdanmaya başladı.Gavrila birden yükseltti sesini:— Yeter artık! Önce burayı boşaltıp salona

geçmenizi rica ediyorum, sonra da kimolduğunuzu öğrenelim...Rogojin yerinden kıpırdamadan kötü kötüsırıttı.— Vay, tanıyamamış beni! Rogojin’itanıyamadın demek?— Tutalım ki bir yerde karşılaştık, ama...— Vay, bir yerde karşılaşmışız!.. Oysa şununşurasında

üç ay önce babamın iki yüz rublesini kumarda içetmiştin. Adamcağız olayı öğrenemeden göçüpgitti... Sen götürüyordun beni oraya, Knif deyoluyordu. Tanıyamadın demek? Ptitsın datanıktır. Şu anda cebimden çıkarıp bir üç rublelikgöstersem sana Vasilyevski’ye dört ayaküstünde gidersin. O kadarlık adamsın sen işte!Öyle bir ruhun var! Şimdi de buraya seni paraylasatın almaya geldim. Böyle çizmelerledolaştığıma bakma, param var dostum, çokparam var, her şeyinle satın alabilirim seni...istersem hepinizi de... Hepinizi satın alabilirim!(gittikçe coşuyordu Rogojin, giderek dahasarhoş oluyordu sanki. Birden yükseltti sesini:)E-eh! Nastasya Filippovna! Kovmayın benilütfen, bir tek sözcük söyleyin: Onunlaevlenecek misiniz, evlenmeyecek misiniz?Rogojin sorusunu perişan bir durumda,tapınırcasına, ama aynı zamanda kaybedecek birşeyi olmayan, idam edilmeye hazır birmahkûmun cesaretiyle sormuştu. Ölümcül birkeder içinde bekliyordu cevabı.

Nastasya Filippovna alaylı, mağrur bakışlarlayukarıdan aşağı süzdü onu. Sonra Varvara’ya,Nina Aleksandrovna’ya şöyle bir göz atıpGavrila’ya baktı ve birden değiştirdi tavrını;sakin, ciddi bir ses tonuyla ve biraz şaşırmış gibikarşılık verdi:— Hiç de değil, bundan size ne? Hem nedensoruyorsunuz bunu bana?Rogojin neşeden neredeyse coşmuş gibi,— Değil mi? Değil ha! diye haykırdı. Demekyok öyle bir şey? Oysa bana dediklerine göre...Ah! Evet!.. Nastasya Filippovna! Gavrila ile sözkestiğinizi söylüyorlar! Onunla! Olacak şey mibu? (Bana bunu söyleyenlere böyle diyorum!)İnanın, yüz rubleye satın alırım onu, geriçekilmesi için bin ruble veririm, olmazsa üç binveririm, üç bin ruble için düğününüzden bir günönce gelini bana bırakır kaçar. Evet, böyle biralçaktır işte Gavrila! Üç bin rubleye kesin razıolur! İşte üç bin ruble burada! Senden imzalı birkâğıt almak için geldim buraya. Satın alırım onudedim size, alacağım da!

Yüzü bir kıpkırmızı, bir bembeyaz kesilenGavrila,— Defol buradan! diye haykırdı! Sarhoşsunsen!Onun bu haykırışının arkasından odada ansızınbirkaç ses birden yükseldi; Rogojin’in çetesiuzun süredir bu ilk daveti bekliyordu. Lebedevbüyük bir ciddiyetle bir şeyler fısıldadıRogojin’in kulağına.— Haklısın memur! diye karşılık verdiRogojin. Haklısın, seni sarhoş! Sonu nereyevarırsa varsın! (Nastasya Filippovna’ya dönüp,aklı başında değilmiş gibi, ürkek, bağırdı:)Nastasya Filippovna! (Sonra birden kendinitoparlayıp küstah bir tavır takındı. Küçükmasanın üzerine, Nastasya Filippovna’nın önünebeyaz kâğıda sarılı, iple bağlı bir paket attı.)Buyurun on sekiz bin var burada! Alın! Ve...gerisi de gelecek!Lebedev çok korkmuş gibi tekrar fısıldadıkulağına:

— Sakın-sakın-sakın!Rogojin’in masanın üzerine attığı paranınbüyüklüğünden heyecanlandığı, daha küçük birmeblağ vermesini istediği belliydi.— Hayır canım, bu konularda aptalın tekisinsen, dedi Rogojin. (Nastasya Filippovna’nınyakıcı bakışı karşısında birden ürperdi, nediyeceğini şaşırdı. Büyük bir umutsuzluk içindeekledi:) E-eh! Seni dinlemekle yanlış yaptım!Nastasya Filippovna Rogojin’in allak bullakyüzüne bakıp birden gülmeye başladı.— On sekiz bin ha, bana? dedi. (Gitmeyehazırlanıyormuş gibi divandan kalkarken küstahbir laubalilikle ekledi:) Köylülüğünü gösterdiişte...Gavrila soluğunu tutmuş, olayı heyecanlaizliyordu.— Öyleyse on sekiz değil, kırk bin! diyehaykırdı Rogojin. Hayır, on sekiz değil. VankaPtitsın ile Biskup saat yediye kadar kırk binbulup getireceklerine söz verdiler. Tam kırk bin!

Hepsi masanın üzerinde olacak.Sahne son derece çirkindi. Ama NastasyaFilippovna gülmeyi sürdürüyordu. Gitmiyordu,sanki isteyerek sürdürüyordu bu sahneyi. NinaAleksandrovna ile Varvara da ayağa kalkmış,korku içinde, ses çıkarmadan olayın nereyevaracağını bekliyordu. Varvara’nın gözleriçakmak çakmaktı. Bütün bu olanlar NinaAleksandrovna’yı ise çok etkilemişti. Zangırzangır titriyordu, her an düşüp bayılacağabenziyordu.— Peki, o zaman yüz bin! Hemen bugün yüzbin veriyorum! Ptitsın, bu görev senin. Aradanpayını da alacaksın!Ptitsın hemen sokuldu Rogojin’in yanına,kolundan tutup fısıldadı ona:— Delirmişsin sen! Sarhoşsun, şimdi polisçağıracaklar. Nerede olduğunu sanıyorsun sen?Nastasya Filippovna Rogojin’i kızıştırmayaçalışıyor gibi,— Sarhoş palavrası bunlar, dedi.

— Palavra değil! Akşama para hazır. HeyPtitsın, faizci, akşama kadar bul bu parayı! Nekadar istersen al, akşama yüz bin hazır olsun!Çok heyecanlıydı Rogojin.Ardalion Aleksandroviç birden öfkelendi,Rogojin’in yanına gidip gözdağı verir gibiyükseltti sesini:— Neler oluyor burada?O dakikaya kadar sessiz duran ihtiyarın bubeklenmedik çıkışı ortama çok komik bir havaverdi. Gülenler oldu.Rogojin de bir kahkaha attı.— Bu da nereden çıktı? Hadi gidelim ihtiyar,kafaları çekelim.Kolya utancından, üzüntüsünden ağlayarak,— Bu ne alçaklık! diye bağırdı.Varvara öfkesinden titreyerek birden haykırdı:— Bu utanmaz kadını dışarı atacak bir kişi yok

mu burada?Nastasya Filippovna küçümser bir neşeylekarşılık verdi:— Bana utanmaz kadın diyorlar! Oysa aptalben, kendilerini bu akşam evimdeki toplantıyadavet etmek için gelmiştim! GörüyorsunuzGavrila Ardalionoviç, nasıl aşağılıyor beni kızkardeşiniz!Gavrila kız kardeşinin bu çıkışı karşısındabirkaç dakika yıldırım çarpmış gibi kalakaldı;ama Nastasya Filippovna’nın bu kez gerçektengitmeye davrandığını fark edince çıldırmış gibisaldırdı Varvara’nın üzerine, öfkeyle kolundanyakaladı. Onu hemen orada yok etmek istiyorgibi yüzüne bakarak,— Ne yaptın sen? diye bağırdı.Gerçekten kaybetmişti kendini, bir şeydüşünemiyordu... Varvara ağabeyinin yüzünemeydan okurcasına, mağrur bir tavırla bakarakhaykırdı:— Ne yaptım? Nereye götürüyorsun beni?

Annene hakaret ettiği, aileni küçük düşürdüğüiçin ondan özür dilememi mi istiyorsun? Çokalçak bir insansın!Birkaç dakika birbirinin karşısında dikilipgözlerinin içine baktılar. Gavrila hâlâbırakmamıştı Varvara’nın kolunu. Varvara birkez çekmek istedi kolunu, var gücüyle bir kezdaha, ama başaramadı. Kendini bilmeden birdentükürdü ağabeyinin yüzüne.Nastasya Filippovna,— Şu kıza bakın! diye haykırdı. Bravo sizePtitsın, kutluyorum sizi!Gavrila’nın gözü döndü, kendini kaybedip kızkardeşine vurmak için hızla kaldırdı kolunu.Tokat kesinlikle yüzüne gelecekti ki, bir elhavada yakaladı Gavrila’nın kolunu.Varvara ile Gavrila’nın arasında prensduruyordu. Kararlı bir tavırla,— Yeter, bırakın artık! dedi.Olanlardan etkilenmiş, titriyordu.

Gavrila birden bıraktı Varvara’nın kolunu,boşta kalan eliyle, çılgın bir öfke içindekudurmuş gibi bağırarak bu kez prense bir tokatattı.— Hep böyle karşıma mı çıkacaksın sen!Kolya ellerini çırptı.— Ah! Aman Tanrım!Her yandan sesler yükseldi. Prensin yüzübembeyaz olmuştu. Tuhaf, sitemli bakışınıdikmiş, Gavrila’nın gözlerinin içine bakıyordu.Bir şey söylemeye hazırlanmış gibi durandudakları tuhaf, yüzüne hiç gitmeyen birgülümsemeyle kıvrılmış, titriyordu. Bir süresonra alçak sesle,— Varsın bana olsun... diye mırıldandı. Amaona... ne pahasına olursa olsun, ona yapmanızaizin vermem!..Ama dayanamadı, Gavrila’nın yanındanayrıldı, ellerini yüzüne kapayıp gitti, odanın birköşesinde yüzü duvara dönük durdu, kısık birsesle,

— Ah, dedi, bu yaptığınızdan ne çokutanacaksınız!Gerçekten de Gavrila mahvolmuş gibi ayaktaduruyordu. Kolya koşup kucakladı prensi.Rogojin, Varvara, Ptitsın, Nina Aleksandrovna,hepsi, yaşlı Ardalion Aleksandroviç bile aynışeyi yaptılar.Prens, yüzünde hep o tuhaf gülümseme, heryana mırıldanıyordu:— Önemli değil, önemli değil!— Evet, pişman olacak! diye bağırdı Rogojin.Gavrila, böyle bir kuzuya... (o anda başka birsözcük gelmemişti aklına) bu yaptığın içinpişman olacaksın! Prens, canım benim, bırakonları; tükür hepsine! Bizimle gel de Rogojin’insevgisini gör!Gavrila’nın bu yaptığı da, prensin verdiğikarşılık da Nastasya Filippovna’yı çoketkilemişti. Deminki yapmacık kahkahalarına hiçuygun düşmeyen her zamanki soluk, dalgınyüzü şimdi yepyeni bir duyguyla dalgalanmıştı;

ama yine de bunu göstermek istemiyordu sanki.Alaycı ifadesi yüzünde durmayı sürdürüyordu.Birden biraz önceki sorusunu hatırlayıp ciddibir tavırla,— Evet, gerçekten bir yerde gördüm ben buyüzü! dedi.Prens yürekten, derin bir sitemle,— Siz de utanmıyorsunuz bile! diye haykırdı.Hiç de şu anda görünmeye çalıştığınız insandeğilsiniz siz!Nastasya Filippovna şaşırdı, gülümsedi, amagülümsemesinin altında başka bir şeyisaklamaya çalışıyormuş gibi biraz şaşkın,Gavrila’ya baktı ve çıktı konuk salonundan.Ama antreye varmadan birden geri döndü,çabuk adımlarla Nina Aleksandrovna’nın yanınagitti, elini alıp dudaklarına götürdü. Çabukçabuk konuşarak, heyecanla, yüzü kıpkırmızı,fısıldadı ona:— Prens doğru söyledi, gerçekte hiç de böylebiri değilim...

Sonra döndü, hemen çıktı konuk salonundan.Bu kez öylesine çabuk çıkmıştı ki, onun nedengeri geldiğini kimse anlayamamıştı. Yalnızcaonun Nina Aleksandrovna’ya bir şeylerfısıldadığını ve galiba elini de öptüğünügörmüşlerdi, o kadar. Ama Varvara her şeyigörmüş, duymuştu; hayretle NastasyaFilippovna’nın arkasından bakıyordu.Gavrila Nastasya Filippovna’yı geçirmek içinarkasından koştu, ama o bu arada dış kapıdançoktan çıkmıştı. Merdivende yetişti ona Gavrila.— Hayır, geçirmeyin beni! diye haykırdıNastasya Filippovna. Hoşça kalın, akşamagörüşürüz! Mutlaka bekliyorum, duydunuz beni,değil mi?Gavrila şaşkın, dalgın döndü konuk salonuna.Ağır bir soru öncekinden daha da ağır olarak taşgibi oturmuştu yüreğine. Prens de hayal gibigeçmişti önünden... Öylesine kendinde değildiki, Rogojin’in arkasından koşturançetesindekilerin onu evin kapısında sıkıştırarakyanından geçtiklerini bile zorlukla fark etmişti.Hepsi bir ağızdan yüksek sesle bir şeyler

konuşuyorlardı. Rogojin en önde Ptitsın’la yanyana yürüyor, ona ısrarla, besbelli önemli ve acilbir konuda bir şeyler söylüyordu.Gavrila’nın yanından geçerken,— Kaybettin Gavrilacık! diye haykırmıştı.Gavrila endişeli bakmıştı arkasından.

XIPrens konuk salonundan çıkıp odasına gitti,kapısını kapadı. Onu teselli etmek için Kolyahemen koşmuştu arkasından. Zavallı çocukşimdi ondan ayrılamayacak gibiydi.— Orada kalmamakla iyi ettiniz, dedi. Şimdideminkinden de büyük bir fırtına kopacakorada. Şu Nastasya Filippovna yüzünden hergün aynı şey oluyor...Prens,— Gerçekten de çok sorunlu bir eviniz varKolya, dedi.— Evet, öyle. Bizden söz etmeye değmez.Bütün suç kendimizde. Oysa çok iyi bir dostumvar, o daha da talihsiz. İster misiniz, tanıştırayımsizi onunla?— Çok isterim. Arkadaşınız mı?— Evet, neredeyse arkadaşım. Sonra her şeyianlatacağım size... Ne dersiniz, NastasyaFilippovna çok güzel, değil mi? Çok istediğim

halde daha önce hiç görmemiştim onu. Doğrusugözlerim kamaştı. Sevdiği için onunla evlenmekisteseydi her şeyini bağışlardım Gavrila’nın.Ama parası için evlenecek onunla. Peki ama,neden parası için? Bu çok kötü!— Evet, pek hoşlanmadım senin ağabeyinden.— Şüphesiz! Size şey yaptıktan sonra... Biliyormusunuz, bu çeşit değişik davranışlardan hiçhoşlanmıyorum ben. Delinin veya salağın biriveya zorbanın... kendini kaybedipkarşısındakine bir tokat atıyor. Tokadı yiyen neyapacak? Bu yüz karasını ömür boyutaşıyacaktır, ya kanla temizleyecektir bu yüzkarasını ya da ona tokat atan ayaklarına kapanıpözür dileyecektir... Bence saçmalık, zorbalık bu.Lermontov’un Maskeli Balo dramı da bukonuyu işler ve bence aptalca bir şeydir. Yanişunu söylemek istiyorum, doğal değildir. AmaLermontov neredeyse çocukken yazmış o dramı.— Ablanızı çok sevdim.— Nasıl tükürdü Gavrila’nın suratına! Çokcesur bir kızdır! Ama siz tükürmediniz...

Cesaretiniz olmadığı için değil ama, bunaeminim. İşte lafının üzerine de geldi. Burayageleceğini biliyordum zaten. Birtakımeksiklikleri olsa da çok iyi bir kızdır.Varvara önce Kolya’ya çattı:— Burada ne işin var senin? Hemen babamınyanına git. Canınızı sıktı mı prens?— Hiç de, tersine.Kolya,— Yine aynı şey! dedi. İşte bu huyunu hiçsevmiyorum. Ayrıca babamın Rogojin’legideceğini sanıyordum. Gitmediğineüzülüyordur şimdi. (Kapıdan çıkarken ekledi:)Gidip bakayım ne yapıyor?— Şükürler olsun, yeni bir bağrış çağrışolmadan annemi götürüp yatırdım. Gavrila çoküzgün, çok dalgın. Nedensiz de değil hani... İyibir ders verdiniz ona!.. Prens, size bir kez dahateşekkür etmek için geldim buraya. Sahi, dahaönce hiç karşılaşmadınız mı Nastasya Filippovnaile?

— Hayır, karşılaşmadım.— Peki, yüzüne bakarak onun “öyle biri”olmadığını nasıl söyleyebildiniz? Sanırımyanılmadınız da bunda. Belki gerçekten de öylebiri olmayabilir. Ama yine de anlayabilmişdeğilim onu! Elbette bizi aşağılamak niyetiylegelmişti buraya. Apaçık ortadaydı bu. Dahaönce de onunla ilgili çok tuhaf şeylerduymuştum. Peki, gerçekten bizi davet etmeyegeldiyse, anneme karşı davranışı neydi öyle?Ptitsın çok iyi tanıyor onu, o bile deminyaptıklarını anlayamadığını söylüyor. HeleRogojin’le konuşması? Kendine saygısı olan birinsan öyle konuşur mu? Hem de kimin evinde?Annem de sizin için çok kaygılanıyor.Prens elini sallayarak,— Önemli değil! dedi.— Nasıl dinledi sözünüzü...— Ne dinlemesi?— Utanması gerektiğini söylediniz, birdendeğişti, bambaşka bir insan oluverdi. (Varvara

belli belirsiz gülümseyerek ekledi:) Üzerindebüyük etkiniz var prens.Kapı açıldı, hiç beklenmedik bir anda Gavrilagirdi odaya. Varvara’yı orada görünce hiçşaşırmadı bile. Kapıda bir an durdu, sonra kararlıadımlarla prensin yanına gitti. Çok duyguluydu.— Büyük alçaklık ettim prens, dedi, bağışlayınbeni dostum. (Yüzünde büyük bir acı ifadesivardı. Prens şaşkınlıkla ona bakıyordu; hemencevap vermedi. Gavrila sabırsızca ısrar etti:)Hadi bağışlayın, bağışlayın! İster misiniz, şuanda öpeyim elinizi?Prens büyük şaşkınlık içindeydi. Bir şeysöylemeden sarıldı Gavrila’nın boynuna.İçtenlikle öpüştüler.Güçlükle soluk alan prens nihayet şöyle dedi:— Sizin böyle olduğunuzu hiç, hiçdüşünemezdim! Sanıyordum ki siz... bunuyapabilecek...— Özür dileyebilecek mi?.. Sizin budalaolduğunuzu da nereden çıkardım ki?

Başkalarının hiç fark edemediği şeyleri farkediyorsunuz. Sizinle oturup konuşabilir insanama... konuşmamak daha iyi!Prens, Varvara’yı göstererek,— Özür dilemeniz gereken biri daha varburada... dedi.Gavrila heyecanla karşılık verdi:— Hayır, onların hepsi düşmanımdır prens.Emin olun, çok denedim. (Varvara’dan öte yanadöndü Gavrila.) Burada kimse içtenliklebağışlamaz kimseyi!Birden atıldı Varvara:— Hayır, ben bağışlarım!— Öyleyse, akşam Nastasya Filippovna’nındavetine gidecek misin?— Git dersen giderim... ama sen bir düşünbakalım: Demin olanlardan sonra oraya gitmemiçin en küçük olsun bir neden var mı?— Öyle bir kadın değildir Nastasya

Filippovna... Görüyorsun, nasıl şaşırtıyor insanı!Numara yapıyor!Kötü kötü gülümsedi Gavrila. Varvara,— Onun öyle olmadığını biliyorum, dedi. Amayaptığı numaralara bir baksana. Hem dikkatli olGavrila, seni ne yerine koyuyor, farkında mısın?Annemin elini öpmüş olsa da, birtakımnumaralar yapmış olsa da, bilesin ki alay ediyorseninle! İnan, yetmiş beş bin ruble değmez bunaağabeyciğim! Daha soylu duygulara değersinsen, bunun için söylüyorum bunu sana. Akşamsen de gitme oraya! Koru kendini ondan! Bu işinsonu kötü olacak!Varvara böyle dedikten sonra heyecan içinde,koşar adımlarla çıktı odadan...Gavrila gülümsedi.— Bunların hepsi böyle işte! Onların bildiğiniben bilmiyorum muyum sanıyorlar? Hemonların bildiğinden çoğunu biliyorum.Gavrila böyle dedikten sonra, besbelliziyaretini uzatmak amacıyla divana oturdu.

Prens oldukça ürkek bir tavırla sordu:— Bunu kendiniz de biliyorsanız, onun yetmişbeş bin ruble etmeyeceğini bile bile ne diyeişkence ediyorsunuz kendinize?— Benim söylediğim bu değil, dedi Gavrila.Ama aklıma gelmişken sorayım, söyler misiniz,ne düşünüyorsunuz siz, özellikle sizin nedüşündüğünüzü öğrenmek istiyorum: Bu“işkence” yetmiş beş bin rubleye değer mi,değmez mi?— Bence değmez.— Anlıyorum. Bu evliliği de utanç vericibuluyorsunuz, öyle mi?— Çok.— Ama şunu bilin ki, evleneceğim onunla,hem de artık kesinlikle. Az önce kararsızdım,ama artık kararlıyım! Bir şey söylemeyin! Nesöyleyeceğinizi biliyorum...— Hayır, sizin sandığınız şeyisöylemeyeceğim. Ama doğrusu kendinize bu

aşırı güveniniz şaşırtıyor beni...— Hangi konuda? Ne güveninden sözediyorsunuz?— Nastasya Filippovna’nın sizinle kesinevleneceğine, işin bittiğine, sonra sizinle evlensebile, yetmiş beş bini cebe indireceğinize olangüveninizden. Ama elbette çok şey bilmiyorumbu konuda...Gavrila birden prense doğru uzandı.— Kuşkusuz, her şeyi bilmiyorsunuz, dedi.Yoksa ne diye bu yükün altına girecektim?— Sanırım, çok görülen bir şeydir bu: Adampara için evlenir, ama para yine karısınınelindedir.Gavrila endişeli, düşünceli bir tavırlamırıldandı:— Yo, hayır, bizde öyle olmayacak...Burada... burada başka bir durum var... NastasyaFilippovna’nın cevabına gelince, (çabucakekledi:) bunda bir kuşku söz konusu değildir...

Neye dayanarak onun cevabının olumsuzolabileceğini söylüyorsunuz?— Gördüklerimden başka bildiğim bir şeyyok. Demin Varvara Ardalionovna’nın dediğinebakarsanız...— Eh! Ne dediklerini bilmeden konuşuyorlarişte! Rogojin’le de düpedüz alay etti, inanınöyle, gözümden kaçmadı. Apaçık ortadaydı bu...Daha önce az da olsa bir korku vardı içimde,ama şimdi rahatım, gördüm çünkü. Belkianneme, babama ve Varvara’ya karşı davranışınıyadırgamış olabilirsiniz?— Ve size karşı...— Belki... Ama kadınlara özgü eski bir öçalma biçimi bu, o kadar... Korkunç derecedesinirli, kuşkucu, gururuna çok düşkün birkadındır. Tıpkı rütbe verilmeyen bir memur gibi!Kendini göstermek, bizimkileri küçümsediğinigöstermek istedi... beni de... Doğrudur bu, itirazetmiyorum... Ama yine de evlenecek benimle.İnsan gururunun ne numaralar yapabileceğinibilemezsiniz: Bakın, başkasının sevgilisi

olduğunu bile bile onunla açıkça parası içinevlendiğimi bildiği için benim alçağın tekiolduğumu düşünüyor. Ama öte yandan birbaşkasının onu daha kötü aldatacağından haberiyok: Takılırdı peşine adam, birtakım liberal-ilerici söylemlerden girer, kadın haklarısorunundan çıkar, gözünü boyardı... O kendinibeğenmiş aptalı onunla “kalbinin soyluluğu vemutsuz olduğu” için evlendiğine (hem dekolayca!) inandırır, paraya da konardı... Benböyle kuyruk sallamadığım içinbeğenilmiyorum, ama gerekiyormuş. Peki,hanımefendi kendi ne yapıyor? Onun yaptığı daaynı şey değil mi? Öyleyse ne diye küçümsüyorbeni, neden bu oyunları oynuyor? Teslimolmadığım, onurlu olduğum için. Neyse,göreceğiz!— Peki, daha önce seviyor muydunuz onu?— Başlangıçta seviyordum. Ama yeter artık...bazı kadınlar yalnızca metres olmaya yarar,başka bir şey olmaz onlardan. Bununla onunmetresim olduğunu söylemek istemiyorum.Sessiz sakin bir yaşam sürmek isterse ben de

öyle olacağım. Başkaldırırsa hemen bırakırımonu, para da bende kalır. Komik olmak istemem;her şeyden önce komik olmak istemem.Prens sakıngan bir tavırla,— Nastasya Filippovna’nın zeki bir kadınolduğunu sanıyorum, dedi. Kendisini böyle birişkencenin beklediğini bile bile ne diye girsin okapana? Öyle ya, başka biriyle evlenebilir.Benim şaştığım da bu işte.— Bir hesap var ortada! Her şeyibilmiyorsunuz prens... başka hesap var ortada...ayrıca onu çıldırasıya sevdiğimden de emininanın, hem biliyor musunuz, onun da benisevdiğinden kuşkum yok, elbette kendine göre...atasözünü bilirsiniz: “Tabak beğendiği deriyiyere çalar.” Ömür boyu karo valesi[12] yerinekoyacak beni (belki de onun için gerekli olanbudur) ve yine de kendine göre sevecek beni...Buna hazırlanıyor, yapısı öyle. Bakın şu kadarınısöyleyeyim size: O tam bir Rus kadınıdır... Amabir sürprizim olacak ona. Demin Varvara ilearamda geçen olay istemeden oldu, ama işime

de yaramadı değil: Nastasya Filippovnakendisine ne kadar bağlı olduğumu, uğrunaherkesle bağımı koparabileceğimi gördü. Demekbiz de o kadar aptal değiliz, bundan eminolabilirsiniz... Sırası gelmişken, benim pekboşboğaz olduğumu düşünmüyorsunuz, değilmi? Evet dostum prens, size her şeyi anlatmaklabelki de gerçekten yanlışlık yapıyorum. Amaözellikle şunun için yapıyorum bunu: Karşımaçıkan ilk dürüst insan sizsiniz. Ayrıca saldırdımüzerinize, ama “saldırdım” sözcüğünü başka biranlamda kullandığımı sanmayın. Deminki olayiçin kızmıyorsunuz bana, değil mi? Tam ikiyıldır birine ilk kez açıyorum kalbimi. Buradadürüst insan çok az: En dürüstü Ptitsın... Ne o,gülüyor musunuz yoksa? Alçaklar dürüstlerisever. Bunu biliyor muydunuz? Hem aslındaben... Dürüstçe söyleyin bana lütfen, neden biralçak oluyorum ben? Nastasya Filippovna’dansonra herkes bir alçak olduğumu söylemeyebaşladığı için mi? Hem biliyor musunuz,onlardan ve Nastasya Filippovna’dan sonra bende kendimin bir alçak olduğunu söylüyorum!Evet, alçaklıksa, alçaklık!

— Bundan böyle alçak olarak görmeyeceğimsizi, dedi prens. Biraz öncesine kadar tam birzorba olduğunuzu düşünüyordum, birden öylesevindirdiniz ki beni. Bir ders oldu bana bu:Bilmeden kimseyi yargılamayacaksın. Şimdigörüyorum ki, sizi değil zorba, yoldan çıkmışbiri bile saymak olmaz. Bence son derece olağanbir insansınız, belki biraz zayıf, orijinal hiçbiryanı olmayan sıradan bir insan...Gavrila acı acı gülümsedi. Ama bir şeysöylemedi. Prens söylediklerinden Gavrila’nınhoşlanmadığının farkındaydı, mahcup oldu, o dasustu.Birden sordu Gavrila:— Babam sizden para istedi mi?— Hayır.— İsteyecek ama sakın vermeyin.Hatırlıyorum, bir zamanlar akıllı uslu biriydi.Yüksek çevreden insanlar aralarına alıyorduonu. O eski efendi insanların nesli ne çabuktükendi! Koşullar birazcık değişti, eskilerden

eser kalmadı, yok olup gittiler. İnanın, ozamanlar bu kadar yalan söylemezdi. Eskidenyalnızca aşırı derecede heyecanlıydı, o kadar.Sonunda nasıl oldu, görüyorsunuz! Ebetteiçkiden! Bir metresi olduğunu biliyormuydunuz? Şimdilik yalnızca masum biryalancı, o kadar. Yalnız annemin uzun yıllarsüren sabrını anlayamıyorum. Karskuşatmasından söz etti mi size? Ya da troykasınakoşulu üç atından yandakinin konuşmayabaşladığından? O kadar ölçüsüz atar ki...Birden kahkahalarla gülmeye başladı Gavrila.Prense sordu:— Neden öyle bakıyorsunuz yüzüme?— Gülüşünüzdeki içtenlik şaşırttı beni deondan. Doğrusu bir çocuk gibi gülüyorsunuz.Barışmak için demin buraya geldiğinizde “İstermisiniz, elinizi öpeyim?” dediniz. Barışmakisteyen çocuklar da öyle der. Demek, hâlâ buçeşit söylemlere, davranışlara meyliniz var.Sonra birden uzun uzun şu karanlık işlerden,yetmiş beş bin rubleden söz etmeye başladınız.İnanın, bir anlamı vardır bütün bunların.

— Bundan ne anlam çıkarmayaçalışıyorsunuz?— Acaba biraz fazla düşüncesizcedavranmıyor musunuz? Etraflıca düşünmedenbir şey yapmamanız gerekmez mi? Belki dedoğru söylüyor Varvara Ardalionovna...Gavrila heyecanla kesti prensin sözünü:— Vay, ahlak dersi veriyorsunuz bana! Hâlâbir çocuk olduğumu ben de biliyorum. Sadecesizinle böyle bir konuşmaya girmem bile kanıtlarbunu. (Gururu incinmiş bir genç gibi sürdürdükonuşmasını:) Prens, para için evlenmiyorumben. Birtakım hesaplarım olsaydı, kesinyanılırdım. Çünkü kafam da, kişiliğim de henüzo kadar güçlü değil. Tutkularıma, heveslerimebırakıyorum kendimi, çünkü parasal bir amacımvar. Sanırım, o yetmiş beş ruble elime geçincehemen kendime güzel bir kupa arabası satınalacağımı düşünüyorsunuzdur. Hayır efendim, ozaman da üzerimdeki şu üç yıllık redingotumugiymeyi sürdüreceğim. Kulüpten tanıdıklarımıntümüyle ilişkimi keseceğim. Bizde hepsi birertefeci olsa da kendini tutmayı, isteklerini

frenlemeyi becerebilen çok azdır, ama benkendimi tutmak niyetindeyim. Burada önemliolan, işi sonuna kadar götürmektir. Bütün sorunbu! Ptitsın on yedi yaşında sokaklarda yatar,çakı satardı; işe de bir kapikle başladı. Şimdialtmış bin rublesi var, ama ne uğraşlar sonunda!Bense hiç uğraşmayacağım, doğrudan büyük birsermayeyle girişeceğim işe... On beş yıl sonraşöyle diyecekler: “İşte Yahudilerin kralıİvolgin!” Orijinalliği olmayan biri olduğumusöylüyorsunuz. Şunu unutmayın sevgili prens,çağdaş toplumumuzdan bir insana zayıfkarakterli, özel bir yeteneğini ve orijinalliğibulunmayan, sıradan biri olduğunu söylemektendaha onur kırıcı bir şey yoktur. Sizse biraz öncebeni iyi bir alçak olmakla bileonurlandırmadınız. Biliyor musunuz, o anda çiğçiğ yiyebilirdim sizi! Yepançin’den bile, (hemde dikkat edin uzun uzadıya konuşmaya, iknaetmeye gerek bile görmeden, sırf saflığından)karımı ona satacak yapıda biri olduğumusöyleyen Yepançin’den bile daha çokaşağıladınız beni! Bu beni uzun zamandır deliediyor azizim ve çok param olsun istiyorum!

Bilesiniz ki, çok param olduğunda son dereceorijinal biri olacağım. Aslında para insanayetenek bile kazandırdığı için aşağılık, nefretedilecek bir şeydir. Dünyanın sonuna kadar dabu böyle sürüp gidecektir. Bütün budediklerimin çocukluk, belki duygusallık bileolduğunu söyleyeceksiniz. Hoşuma da gider bu,çünkü gerçeği değiştiremezsiniz... Ben desonuna kadar direneceğim. Rira bien qui rira ledernier![13] Neden öyle aşağılıyor beniYepançin? Hıncından olabilir mi? Hayırefendim... Düpedüz bir hiç olduğum için. Amaparam olduğu zaman... Neyse, bırakalım şimdibunları, gitmem gerekiyor. Kolya iki kez kapıaralığından burnunu gösterdi bile: Yemeğeçağırıyor sizi. Ben de çıkmalıyım. Arada uğrarımsize. Evimizde canınız sıkılmayacaktır. Ailedenbiri gibi alacaklardır sizi aralarına.Konuştuklarımız aramızda kalsın. Öylesanıyorum ki, sizinle ya dost olacağız, yadüşman. Ne dersiniz prens, (içtenliklesöylediğim şeyi yapıp) demin elinizi öpseydim,bunun için daha sonra düşmanınız olurmuydum?

Prens bir an düşündükten sonra gülümsedi.— Kesinlikle olurdunuz, ama sürekli değil,sonra dayanamazdınız, bağışlardınız...— Vay! Sizin yanınızda dikkatli olmakgerekiyor. Lanet olsun, siz de zehirlendinizburada. Kim bilir, belki siz dedüşmanımsınızdır? Neden olmasın, ha-ha-ha!Sahi, sormayı unuttum: Nastasya Filippovna’danpek hoşlandınız gibi geldi bana, yanılıyormuyum?— Evet... hoşlandım.— Âşık mısınız ona?— Ha-hayır.— Ama birden kıpkırmızı oldunuz, acı çekiyorgibisiniz. Neyse canım, önemli değil, önemlideğil, gülmeyeceğim. Hoşça kalın. Ama biliyormusunuz, iyi yürekli bir kadındır... Bunainanabiliyor musunuz? Onun şu adamla, Totskiyile birlikte olduğunu düşünüyorsunuz, değil mi?Hayır, kesinlikle hayır! Hem de uzun zamandır...Ayrıca fark ettiniz mi bilmem, son derece

çekingen de, demin arada bir ne diyeceğinişaşırdığı da oldu. Gerçekten... İşte böyleleribaşkaları üzerinde egemenlik kurmak ister.Neyse, hoşça kalın!Gavrila odaya girdiğindeki ruhsal durumdançok daha rahatlamış olarak çıktı odadan. Prenson dakika kıpırdamadan kaldı olduğu yerde,düşünüyordu.Kolya bir kez daha uzattı başını kapıdan.— Yemek yemeyeceğim ben Kolya.Yepançinler’de sıkı bir kahvaltı yapmıştım.Kolya odaya girdi, bir pusula uzattı prense.Pusula generaldendi. Katlanmış, mühürlenmişti.Kolya’nın yüzünden pusulayı prense vermeninonun için ne kadar zor olduğu belliydi. Prensokudu pusulayı, kalkıp şapkasını aldı.Kolya mahcup,— İki adımlık yer, dedi. İçiyor orada. Parayınereden buldu, bilmiyorum. Prens, ne olur, sizebu pusulayı getirdiğimden bizimkilere sözetmeyin! Bin kez onun bu çeşit pusulalarını ona

buna vermeyeceğime yemin ettim, ama neyapayım, acıyorum. Lütfen oturup sohbetetmeyin onunla: Birkaç kapik verin, yeter.— Kolya, benim de kafamda bir şey vardı; birkonuda... babanızla görüşmem gerekiyor...Gidelim...

XIIKolya prensi Liteynaya yakınlarında, kapısısokağa açılan giriş katında, bilardo da oynananbir kahveye götürdü. Ardalion Aleksandroviçburanın sürekli müşterilerinden biri olduğu içinhemen sağdaki küçük odada, köşede küçük birmasada, önünde bir şişe, elinde de gerçektenIndépendance Belge, oturuyordu. Prensibekliyordu. Onu görür görmez bıraktı elindengazeteyi, heyecan içinde durmadan konuşarakbir şeyler anlatmaya başladı. Ama prens hemenhiçbir şey anlamıyordu anlattıklarından. Çünkügeneral hayli sarhoştu.Prens kesti sözünü:— On ruble yok bende. Şu yirmi beşliğibuyurun, bozdurun, on rublesini kendinize alın,on beş rublesini bana geri verin. Başka paramyok çünkü.— A, elbette, kuşkunuz olmasın, hemenşimdi...— Ayrıca bir ricam olacak sizden general.

Nastasya Filippovna’nın evine gitmişliğiniz varmıdır?General kendinden pek hoşnut, mağrur birtavırla bağırdı:— Benim mi? Benim ha? Birkaç kez gittimdostum, birkaç kez gittim! Ama sonra gitmezoldum, çünkü çirkin bir birlikteliği desteklemekistemedim. Kendiniz de gördünüz, bu sabah sizde tanık oldunuz: Bir babanın yapabileceği herşeyi yaptım. Yumuşak yürekli, hoşgörülü birbabanın, kuşkusuz... Ama şimdi bambaşka birbaba çıkacak sahneye. O zaman neler olacağınıgöreceğiz: Emektar, yaşlı bir asker mi boşaçıkaracak bu entrikayı, yoksa utanmaz arlanmazkamelyalı bir kadın mı soylu bir ailenin içinegirecek...— Ben de size bir tanıdığı olarak bu akşambeni Nastasya Filippovna’nın evine götürüpgötüremeyeceğinizi soracaktım. Bu akşamkesinlikle gitmem gerekiyor oraya. Bir işim varorada, ama içeri nasıl gireceğimi bilmiyorum.Bugün tanıştırıldım kendisiyle, ama davet etmedibeni. Bu akşam bir toplantı var evinde. Aslında

kimi nezaket kurallarını çiğneyerek orayagitmeye hazırım, isterlerse bana gülsünler, nasılolursa olsun, yeter ki içeri gireyim...General mağrur bir tavırla bağırdı yine:— Siz de aynı benim gibi düşünüyorsunuzgenç dostum, aynı... (Bu arada parayı alıpcebine indirirken ekledi:) Ben bu önemsiz paraiçin çağırmamıştım sizi! Nastasya Filippovna’yadoğru çıkacağım seferde ya da daha doğrusu,Nastasya Filippovna’ya yapacağım saldırıdayanımda olmanız için çağırmıştım! Generalİvolgin ve Prens Mışkin! Ne düşünecektiracaba? Doğum gününde kibarca açıklayacağımona son kararımı! Doğrudan değil de dolaylıolarak, ama sonuçta doğrudan gibi olacak. Ozaman Gavrila da anlayacak ne yapmasıgerektiğini: Emektar babasını ve... nasıl desem...neyse işte, babasını mı, yoksa... Ama neolacaksa olsun varsın! Çok iyi düşünmüşsünüz.Saat dokuzda gideriz. Daha zamanımız var.— Nerede oturuyor?— Buraya uzak. Bolşoy Tiyatrosu’nun

yakınlarında, Mıtovtsova’nın evinde, hemenoracıkta, meydanda, ikinci katta... Bu akşam pekkalabalık olmayacak evi, doğum günü deboşuna yapılacak, herkes erken kalkacak...Çoktan akşam olmuştu. Prens hâlâ oturuyor,generalin anlatmaya başladığı, ama hiçbirininsonunu getiremediği sayısız öyküyü dinlemeyisürdürüyor, bekliyordu. Prens geldiğinde yenibir şişe ısmarlamış, on beş dakikada onubitirmiş, arkasından bir tane daha istemiş, onu dabitirmişti. Onun bu arada yaşamöyküsünü baştansona anlattığı düşünülebilirdi. Nihayet ayağakalktı prens, daha fazla bekleyemeyeceğinisöyledi. Şişenin dibindeki son damlaları daiçtikten sonra general de kalktı ve yalpalayarakçıktı odadan. Prens umutsuzluğa düş-müştü.Böylesine aptalca nasıl güvenebilmişti generale,aklı almıyordu. Aslında güvendiği falan yoktuda, biraz olaylı da olsa, büyük bir skandalçıkmadan Nastasya Filippovna’nın evine birşekilde girmesine generalin yardımcıolabileceğini düşün-müştü. Oysa körkütüksarhoştu general. Büyük bir heyecan içinde,duygulu, gözlerinden yaşlar akarak durmadan

anlatıyordu. Konu sürekli olarak aile üyelerininkötü davranışları nedeniyle her şeyin altüstolduğu ve artık buna bir son verilmesiningerektiğiydi. Sonunda Liteynaya’ya gelmişlerdi.Hava hâlâ yumuşaktı; hüzün yüklü, ılık, pis birrüzgar ıslık çalıyordu sokaklarda. Arabalarçamurlara bata çıka ilerliyor, besili atların, sıskaatların nalları kaldırım taşlarını tok seslerçıkararak dövüyor, sırılsıklam, bezgin yayalarkalabalığı kaldırımlarda yürüyordu. Yer yersarhoşlarla karşılaşıyorlardı.General,— Işıklar içinde şu lüks daireleri görüyormusunuz? dedi. Oralarda oturanların hepsiarkadaşımdır. Ben onların hepsinden daha çokhizmet ettim yurduma ve daha çok acı çektim.Şu anda çamurlara bata çıka, yayan, Bolşoyyakınlarında oturan kuşkulu bir kadının evinedoğru yürüyorum! Ben, göğsünde on üç kurşunolan ben... İnanmıyor musunuz? Pirogov sırfbenim için Paris’e telgraf çekmek amacıylakuşatma altındaki Sivastopol’den bir süre içinayrılmış, Parisli Doktor Nélaton da bilim adına

aldığı serbest giriş izniyle kuşatma altındakiSivas-topol’e beni muayene etmeye gelmişti. Enüst komutanlarımızın da bildiği bir şeydir bu.“Göğsünde on üç kurşun olan İvolgin budurişte!..” Evet, böyle derler işte! Şu evi görüyormusunuz prens? Eski arkadaşım GeneralSokoloviç kalabalık, soylu ailesiyle bu lüksdairede oturuyor. İşte bu ev de, Nevskiy’de üç,Morskaya Caddesi’nde iki ev daha... benimkişisel dostlarımın oturdukları evlerdir. NinaAleksandrovna koşulları çoktandır kabullenmişdurumda. Ama ben hâlâ hatırlamayısürdürüyorum... yani daha doğrusu, bugünekadar beni taparcasına sevip sayan eskiarkadaşlarımın, astlarımın kültürlü çevresindedinlenmeyi sürdürüyorum. Şu GeneralSokoloviç (ama uzun zamandır uğramıyorumona, Anna Fyodorovna’yı da görmedim)...biliyor musunuz sevgili prens, insan kimseyievine konuk edemiyorsa, ister istemez kimseyekonuk da gidemiyor. Ama bununla birlikte...hım... sanırım inanmıyorsunuz bana... Peki, eniyi dostumun, çocukluk arkadaşımın oğlununeden bu harika aileyle tanıştırmayayım?


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook