Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Budala-Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Budala-Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-21 09:58:25

Description: Budala-Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Search

Read the Text Version

olanları da biliyorum, bunların önemsizolduğunu da biliyorum! Bütün bunlar yalnızcakendini kaptırma, kafa karışıklığı, hayaldi... nevar ki çok deneyimsiz bir kız da ürkekkıskançlığıyla bütün bu olanları ciddiyealabilir!..Konuşmanın burasında Yevgeniy Pavloviçresmiyeti bütünüyle bırakmıştı. Öfkesinigizlemiyordu artık. Açık açık, mantıklı olarak,tekrar söylüyoruz, tam bir psikolojikçözümlemeyle, prense onun NastasyaFilippovna ile ilişkisinin bütün geçmişini ortayadöktü. Yevgeniy Pavloviç her zaman çok güzelkonuşurdu, şimdi ise tam bir güzel konuşmaustası gibi konuşuyordu. Yüksek sesle sürdürdükonuşmasını:“Aranızda her şey yalanla başlamıştı, öyle debitmek zorundaydı, doğanın yasasıdır bu.Birileri sizin bir budala olduğunuzu söylediğindekabul etmiyorum bunu, hatta nefretlekarşılıyorum... Böyle bir nitelendirme içinfazlasıyla akıllısınız; ama kabul edersiniz ki,öteki insanlara benzemeyecek kadar da tuhaf

birisiniz. Sizi anlıyorum, bu durumunuzun temelnedeni, önce Tanrı vergisi deneyimsizliğiniz (bu‘Tanrı vergisi’ sözcüğüne dikkatinizi çekerimprens), sonra olağanüstü saflığınız, daha sonra(birkaç kez sizin de itiraf ettiğiniz gibi) şaşılasıderecede ölçü kavramından yoksun olmanızdır...ve nihayet inanılmaz dürüstlüğünüzle,kafanızdaki inançları hâlâ gerçek, doğal,dolaysız inançlar olarak görmeniz! Kabul edinprens, Nastasya Filippovna ile ilişkinizdebaşlangıçta bir şartlı-demokratlık (kısa olsundiye böyle diyorum), yani (daha kısa olması içinşöyle diyeceğim) “kadın sorunu”nun çekiciliğisöz konusuydu! Rogojin’in paralarını getirdiği,Nastasya Filippovna’nın evindeki o tuhaf,skandal olayı bütün ayrıntılarıyla biliyorum. İstermisiniz sizi size olduğunuz gibi anlatayım, biraynada gibi göstereyim size kendinizi... Olayınne olduğunu, neden böyle geliştiğini öylesineiyi, kesin biliyorum! Bir genç olarak İsviçre’deanayurt özlemi çekmiştiniz, bilmediğiniz amaçok şeyler beklediğiniz ülkenize kavuşmakistiyordunuz, Rusya ile ilgili, belki de çok güzel,ama sizin için zararlı birçok kitap okumuştunuz,

bir şeyler yapmak heyecanıyla dopdolugelmiştiniz yurdunuza! Ve ilk gün size, yani buşövalyeye, düşmüş bir kadının yürek sızlatanöyküsünü anlatıyorlar! Aynı gün görüyorsunuzda o kadını, onun güzelliği karşısında,inanılmaz, şeytani güzelliği karşısında (onun çokgüzel olduğunu kabul ediyorum)büyüleniyorsunuz. Sinirlerinizin durumunuekleyin buna, sara hastalığınızı ekleyin,Petersburg’umuzun buzların çözüldüğümevsimdeki insanın sinirlerini bozan havasınıekleyin, ayrıca size yabancı, neredeyse fantastikbir kentte geçirdiğiniz karşılaşmalarıyla,olaylarıyla o günü, inanılmaz karşılaşmalarıyla ogünü, Yepançinler’in üç güzel kızıyla, bu aradaAglaya’yla da tanıştığınız o beklenmedikolayının olduğu o günü ekleyin... Bütün bunlarayorgunluğunuzu, baş dönmenizi ekleyin,Nastasya Filippovna’nın konuk salonunu, busalonun havasını ve... o anda nebekleyebilirdiniz kendinizden, siz söyleyin?”Başını salladı prens. Yüzü kızarmayabaşlamıştı.

— Evet, evet, evet... Çok haklısınız, aşağıyukarı öyle oldu. Hem biliyor musunuz, songece trende hiç uyumamıştım, ondan öncekigece de... sinirlerim de çok bozuktu...— Benim demek istediğim de bu işte!(Coşmuştu Yevgeniy Pavloviç.) Olay ortada,nasıl söylesem, heyecanlıydınız, duyguyüklüydünüz, büyük bir düşünceyi, doğuştan birprens, tertemiz bir insan olduğunuzu, yükseksosyeteden bir ahlak düşmanının tuzağınadüşmüş masum bir kadını düşmüş kabuletmeyeceğinizi herkese göstermek istediniz. AhTanrım, gayet anlaşılır! Ama sorun bu değilsevgili prens, sorun burada gerçeğin olupolmadığında, duygularınızın gerçek olupolmadığında, bu yaptığınızın kişiliğinizin mi,yoksa bir anlık heyecanınızın sonucu mu olupolmadığında. Bilirsiniz, kutsal kitapta anlatılır,tapınakta böyle bir kadın bağışlanmıştı, amayaptığının iyi bir şey olduğu, her türlü onuru vesaygıyı hak ettiği hiçbir zaman söylenmemiştikendisine. Nitekim aradan üç ay geçtikten sonrasağduyunuz da durumun gerçek yüzünügöstermedi mi size? Varsın şimdi suçsuz olsun

Nastasya Filippovna... (tersini savunmakta ısraretmeyeceğim, bunu yapmak istemiyorumçünkü) peki ama bütün bu olanlar onun öylesinedayanılmaz, şeytanca gururunu, öylesine küstah,öylesine aşırı bencilliğini haklı gösterebilir mi?Kusura bakmayın prens, galiba biraz ileri gittim,ama...Yine mırıldanarak karşılık verdi prens:— Evet, hepsi doğru olabilir... Belki haklı daolabilirsiniz... Gerçekten çok gergin, çoksinirliydi, elbette haklısınız, ne var ki...— Acımayı hak ediyordu, değil mi? İyi yüreklidostum benim, prens bunu demek istiyorsunuz,değil mi? Peki ama, ona acırken, onu mutluetmek isterken başka bir kızı, soylu, temiz, pırılpırıl bir kızı o kibirli, nefret dolu gözlerinkarşısında küçük düşürmek olur muydu?Öyleyken, bu acıma duygusu nereye kadargider? İnanılmaz bir abartma değil de nedir bu?İnsanın sevdiği bir kızı rakibesinin karşısında bukadar küçük düşürmesi, öteki için onu terketmesi olacak şey midir? Oysa yoluylayordamıyla ona evlenme önerisinde

bulunmuşken... öyle ya, annesinin, babasının,ablalarının önünde evlenme önerisindebulunmuştunuz kızcağıza! İzninizle sorabilirmiyim size prens, bütün bu olanlardan sonrasizin dürüst biri olduğunuz söylenebilir mi?Ayrıca... ayrıca, kendisini sevdiğinizi söyleyereko pırıl pırıl kızı aldatmış olmadınız mı?Prens anlatılamaz derecede üzgün,— Evet, evet haklısınız, diye mırıldandı. Ah,evet, biliyorum, suçluyum!Yevgeniy Pavloviç öfkeyle bağırdı:— Peki, bu yeter mi? Yani “suçluyum!” diyehaykırmak yeter mi? Suçlusunuz, ama hâlâbildiğinizi okuyorsunuz! Bunu yaparkenkalbiniz, o “Hıristiyan” kalbiniz neredeydi? Oanda gördünüz değil mi kızcağızın yüzünü? Neyani, ötekinden, sizi bırakıp bırakıp kaçan sizino ötekinden daha mı az acı çekiyordu? Bunugörüp de nasıl boş verebildiniz? Nasıl?Perişan bir durumdaydı prens.— Evet ama... boş vermedim... diye

mırıldandı.— Nasıl boş vermediniz?— Yemin ederim, hiçbir şeye boş vermedim.Bütün bunlar nasıl oldu, hâlâ anlayabilmişdeğilim... ben, ben Aglaya İvanovna’nınarkasından koşmuştum, tam o sırada NastasyaFilippovna bayılıverdi... o gün bu gündür deAglaya İvanovna ile görüştürmüyorlar beni...— Hiç önemi yok! Öteki bayılmış, yerdeyatıyor olsa da, sizin Aglaya’nın arkasındankoşmanız gerekirdi!— Evet... evet, öyle yapmam gerekirdi... amaölebilirdi Nastasya Filippovna! Öldürebilirdikendini, onun nasıl biri olduğu siz bilmezsiniz,hem nasıl olsa daha sonra Aglaya İvanovna’yaanlatabilirdim durumu ve... Bakın YevgeniyPavloviç, her şeyi bilmediğinizi görüyorumsanırım. Söyler misiniz, neden Aglaya İvanovnaile görüştürmüyorlar beni? Her şeyiaçıklayabilirdim ona. Gördüğünüz gibi, ikisi debaşka, bambaşka şeylerden söz etmeyebaşladılar, sonu da öyle oldu işte... Bunu size

anlatamam, ama belki Aglaya İvanovna’yaanlatabilirdim... Ah Tanrım! Ah! O andaki,koşarak giderkenki yüzünü söylüyorsunuz... AhTanrım! Hatırlıyorum!.. (Prens birden ayağakalkıp Yevgeniy Pavloviç’in koluna yapıştı,çekelemeye başladı onu.) Gidelim, gidelim!— Nereye?— Aglaya İvanovna’ya gidelim, hemenşimdi!..— Ama Pavlovsk’ta değil ki Aglaya İvanovna.Söyledim size, hem neden gideceğiz ki?Prens ellerini dua ediyor gibi birleştiripmırıldandı:— Anlayacaktır beni, anlayacaktır! Bütünbunların öyle bir şey değil, bambaşka, bambaşkabir şey olduğunu anlayacaktır!— Nasıl bambaşka? Öyle ya, evleniyorsunuz,değil mi? Evleneceğinize göre, demek kararınızkarar... Evleniyor musunuz, evlenmiyormusunuz?

— Evet... evlenmesine evleniyorum da...— Öyleyse?— Yo, hayır, öyle değil, öyle değil! Evlenecekolmam bir şeyi değiştirmez ki, bir anlamı yok kibunun!— Nasıl bir şeyi değiştirmez, bir anlamı yok?O kadar önemsiz bir şey mi bu? Sevdiğinizkadını mutlu etmek için evleniyorsunuz, öteyandan, bunu görüyor Aglaya, biliyor da,önemli olmaz mı bu?— Mutlu etmek mi? Ah, hayır! Öylesineevleniyorum onunla işte... o istiyor diye... Hemne çıkar evleniyorsam... ben... benim için bir şeydeğişmeyecek ki... Ama o kesin ölürdü. Şimdiçok iyi görüyorum, Rogojin’le evlenmesi birçılgınlık olacaktı! Şimdiye kadar anlayamadığımher şeyi anlıyorum şimdi ve bakın: İkisi karşıkarşıya dururlarken Nastasya Filippovna’nınyüzüne bakamıyordum... Siz bilmezsinizYevgeniy Pavloviç (Prens sesini esrarlı birbiçimde alçaltmıştı), hiç kimseye söylemedimbunu, hiç kimseye, Aglaya İvanovna’ya bile...

Ama Nastasya Filippovna’nın yüzünü görüncedayanamıyorum... Demin NastasyaFilippovna’nın evindeki o akşamla ilgilisöyledikleriniz çok doğruydu. Ama oradadikkatinizden kaçan bir şey vardı, çünkü onunyüzüne bakıyordum ben! O sabah resminebakamamıştım, dayanamamıştım... SözgelimiVera’yı alın, Vera Lebedeva’yı, gözlerionunkilere hiç benzemez. (Çok korkuyormuşgibi ekledi:) Ben... korkuyorum onun yüzünden!— Korkuyor musunuz?Renk kalmamıştı prensin yüzünde.— Evet, diye mırıldandı. Delidir o!Yevgeniy Pavloviç büyük bir şaşkınlık içindesordu:— Kesin biliyor musunuz bunu?— Evet, biliyorum. Hele şimdi kesinliklebiliyorum. Bu son günlerde artık bir kuşkumkalmadı!Yevgeniy Pavloviç korku içinde haykırdı:

— Kendinize yaptığınız nedir bu böyle? Yanikorkunuzdan mı evleniyorsunuz onunla?İnanılmaz bir şey... Peki, sevgi de mi yok?— Ah! hayır, bütün ruhumla seviyorum onu!Evet o... çocuk gibidir; hele şimdi tam bir çocuk,tam bir çocuk! Ah, bir şeyden haberiniz yoksizin!— Bir yandan da Aglaya İvanovna’ya onusevdiğinizi söylüyordunuz?— Ah, evet, evet!— Nasıl olur? Demek ikisini birden sevmekistiyorsunuz?— Ah, evet, evet!— Rica ederim kendinize gelin prens, nelersöylüyorsunuz!— Ben Aglaya’sız... Muhakkak görmemgerekiyor Aglaya’yı! Ben... ben çok yakındauykumda öleceğim. Bu gece uykumdaöleceğimi düşünüyordum. Ah, her şeyi bilmişolsaydı Aglaya... yani kesinlikle her şeyi...

Çünkü burada her şeyin bilinmesi gerekir,önemli olan bu! Gerekliyken, başka biriyle ilgiliher şeyi, o başka kişi suçluyken neden hiçbirzaman bilemeyiz!.. Galiba ne dediğimibilmiyorum ben, kafam karıştı. Çok kötükarıştırdınız kafamı... Aglaya’nın yüzü hâlâ ozaman odadan koşarak çıktığında olduğu gibi miyoksa? Ah, evet, suçluyum! Büyük olasılıklabütün suç bende! Aslında neden suçluolduğumu tam bilmiyorum, ama yine desuçluyum... Size açıklayamayacağım bir şey varburada Yevgeniy Pavloviç, anlatacak sözcükbulmakta zorlanıyorum, ama... Aglaya İvanovnaanlayacaktır! Ah, onun beni anlayacağına herzaman inanmışımdır!— Hayır prens, anlamayacaktır! Aglayaİvanovna soyut bir varlık olarak değil, bir insan,bir kadın olarak seviyordu sizi. Bakın nediyeceğim, zavallı dostum benim: Büyükolasılıkla siz onların ikisini de sevmiyordunuz!— Bilmiyorum... olabilir, olabilir. Çoğukonuda haklısınız Yevgeniy Pavloviç. Çok zekibir insansınız siz Yevgeniy Pavloviç. Ah, yine

ağrımaya başlıyor başım, hadi Aglaya’yıgörmeye gidelim! Tanrı aşkına, Tanrı aşkına!— Ama söyledim size, Pavlovsk’ta değilAglaya İvanovna, Kolmino’da.— Kolmino’ya gidelim, hemen şimdi!Yevgeniy Pavloviç ayağa kalkarken, uzatarak,— Bu o-la-nak-sız... dedi.— Beni dinleyin, o zaman bir mektupyazayım, götürüp kendisine verin...— Hayır prens, hayır! Böyle görevlervermeyin bana, yapamam!Ayrıldılar. Giderken tuhaf duygular içindeydiYevgeniy Pavloviç: Prensin aklının tam yerindeolmadığını düşünüyordu. Ayrıca hem korktuğu,hem öylesine sevdiği şu yüz de ne demekoluyordu? Sonra Aglaya’sız belki gerçekten deölebilirdi... Aglaya da onun kendisini öylesineçok sevdiğini hiçbir zaman öğrenemezdi! Ha-ha!Peki ama, aynı anda ikisini sevmek nasıl birşeydi? İkisine olan aşkı iki değişik aşk mıydı

yoksa? Çok ilginç... zavallı budala! Kim bilirdaha neler gelecekti başına?

XGelgelelim, Yevgeniy Pavloviç’e dediği gibi“uykuda” da, uyanıkken de evleninceye kadarölmedi prens. Belki gerçekten iyiuyuyamıyordu, kötü rüyalar da görüyordu, amagündüzleri insanlar arasında iyi, hatta mutlugibiydi; ancak arada bir, yalnız olduğu zamanlarçok dalgın, düşünceli duruyordu. Evlilik içinacele ediyorlardı. Nikâh Yevgeniy Pavloviç’inziyaretinden yaklaşık bir hafta sonraydı. Prensinen yakın dostlarının bile (böyle dostları vardıysakuşkusuz), bu kadar kısa zamanda zavallı kaçığı“kurtarma” çabalarında hayal kırıklığınauğramaları zorunluydu. Söylentilere bakılırsa,Yevgeniy Pavloviç’in ziyaretinin sorumlularıkısmen General İvan Fyodoroviç ile eşi LizavetaProkofyevna’ydı. Ama bu ikisi, yüreklerininsınırsız temizliğiyle, acınacak durumdaki kaçığıdipsiz bir uçurumdan kurtarmak istemiş olsalarbile, yalnızca bu küçük denemeyle yetinmekzorunda kalmışlardı. Çünkü durumları da, hattabelki yürekleri de (doğaldı bu) daha ciddigirişimler için elverişli değildi. Prensin yakın

çevresindekilerin bile ona karşı tavır aldığınısöylemiştik. Örneğin, Vera Lebedeva tepkisiniyanında kimse yokken ağlamakla, bir de dahaçok odasında oturmakla, prensin yanına eskisineoranla daha seyrek uğramakla sınırlamıştı. Kolyabu arada babasını toprağa vermişti. İhtiyar,birincisinden sekiz gün sonra gelen ikinci krizdeölmüştü. Ailenin acısına prens yakındankatılmıştı, hele ilk günler günde birkaç saatkalmıştı Nina Aleksandrovna’nın yanında.Mezarlıkta da, kilisede de bulundu. Çoğu kimsekilisede bulunanların prensi aralarındafısıldaşarak karşıladığının, yine fısıldaşarakyolcu ettiğinin farkındaydı. Sokakta da, bahçedede aynı şey oluyordu. O arabayla önlerindengeçerken konuşmalar oluyor, adını söylüyor,parmaklarıyla onu gösteriyorlardı. AradaNastasya Filippovna’nın adının duyulduğu daoluyordu. Gözler Nastasya Filippovna’yıaramıştı mezarlıkta. Ama yoktu. Lebedev’in tamzamanında oraya gitmesine engel olduğuyüzbaşının karısını da gören olmamıştı.Kilisedeki cenaze töreni derinden etkilemiştiprensi. Kilisede Lebedev’in bir sorusuna

fısıldayarak, Ortodoks bir ayinde ilk kezbulunduğunu, bir de çocukluğunda bir köykilisesinde böyle bir ayinde bulunduğunuhatırladığını söyledi.Lebedev de fısıldayarak karşılık verdi:— Evet efendim, şurada tabutta yatan insan,daha geçenlerde, hatırlıyor musunuz, yöneticiseçtiğimiz insan değil sanki... Birini miarıyordunuz efendim?— Hayır, sanki...— Rogojin olmasın?— Kendisi burada mı yoksa?— Evet efendim, kilisede.Prens şaşkınlık içinde mırıldandı:— Görür gibi oldum da onu... Peki ama, nedenburada? Davetli mi?— Onu davet etmeyi aklından geçiren bileolmadı efendim. Tanımıyorlar kendisini çünkü.Ama tanıdık, tanımadık birçok kimse var burada

efendim. Onun burada olmasını nedenyadırgadınız? Bu aralar sık karşılaşıyorumonunla. Bu son hafta dört kez karşılaştıkPavlovsk’ta.— Bense hiç görmedim onu, diye mırıldandıprens.Nastasya Filippovna da “o zamandan bu yana”Rogojin’le karşılaştığından hiç söz etmemiştiona. Prens şimdi Rogojin’in ona görünmektenözellikle kaçındığını düşünmeye başlamıştı. Ogün bütün gün son derece dalgındı prens.Nastasya Filippovna ise o gün de, o akşam daolağanüstü neşeliydi.Babasının ölümünden önce prensle barışanKolya sağdıç olarak ona (iş önemli ve acilolduğu için) Keller ile Burdovskiy’i önermişti.Keller’in efendice davranacağı, belki “işe bileyarayacağı” konusunda güvence vermiştiprense. Burdovskiy içinse bir şey söylemeyegerek yoktu, sakin, alçakgönüllü bir insandı.Nina Aleksandrovna ile Lebedev soracakolmuşlardı prense: Evlenmeye artık kararverildiğine göre, en azından neden ille de

Pavlovsk’ta, hem de yazlıkçıların en çok olduğubu sezonda, böyle kalabalık bir zamanda nikâhkıyacaklardı? Nikâhı Petersburg’da, hatta evdekıydırsalardı daha iyi olmaz mıydı? Bütün bukorkuların nedenini çok iyi anlıyordu prens.Ama kısaca kestirip atmıştı: “NastasyaFilippovna’nın arzusu böyle!”Sağdıç olduğunu öğrenen Keller ertesi günprense geldi. İçeri girmeden önce, prensi görürgörmez kapıda durdu, işaretparmağını kıvırdığısağ elini havaya kaldırdı, yemin ediyormuş gibi,yüksek sesle,— İçki içmiyorum! dedi.Sonra prensin yanına geldi, iki elini tutupkuvvetlice sıkarak salladı, ilk duyduğunda buolaya karşı olduğunu, bunu bilardo oynarken deaçıkladığını, çünkü bir dostu olarak prensinPrenses de Rohan veya en azından de Chabot ileevlenmesini gece gündüz sabırsızlıklabeklediğini; ama şimdi onuntoplumumuzdakilerin “hepsinin toplamından” enazından on iki kat daha soylu düşündüğününfarkına vardığını söyledi! Çünkü ona gerekli

olan ışıltı, zenginlik, hatta saygınlık değil,yalnızca gerçekti! Yüksek yerlerdeki insanlarıneğilimleri herkesçe bilinirdi, oysa prens aldığıeğitimiyle, öğrenimiyle öylesine yüksekti ki,daha yükseği olamazdı! Gelgelelim, ayaktakımı,düzeysiz birtakım insanlar olaya değişikbakıyordu. Kentte, evlerde, toplantılarda,yazlıklarda, konserlerde, meyhanelerde, bilardosalonlarında yalnızca beklenen bu olayla ilgilikonuşuyor, bağırıp çağırıyorlardı. Keller’induyduğuna göre, ilk gece yeni evlilerinpenceresi dibinde tencere tavayla gürültü etmeyehazırlananlar vardı. “Dürüst bir dostun silahınagereksiniminiz olursa prens, ilk gecenizinsabahında siz daha yatağınızdan kalkmadansoylu yarım düzine mermim emrinizdedir...”Kiliseden çıktıktan sonra aşırıya kaçankalabalığın akınına uğrama tehlikesine karşıevininin avlusuna bir yangın tulumbasıyerleştirmek önerisinde de bulunmuştu, amaLebedev karşı çıkmıştı buna: “Avluya yangıntulumbası yerleştirirsek evi yerle bir ederler.”— İnanın prens, Lebedev denen bu adam sizekarşı bir komp-lo peşinde. Yemin ederim öyle!

Vesayet altına almak istiyorlar sizi,düşünebiliyor musunuz, her şeyinizle,özgürlüğünüzle, paranızla, yani insanıdörtayaklılardan ayıran her şeyinizle!.. Duydumbunu! Gerçek bu, kesin gerçek!Prens, kendisinin de böyle bir şeylerduyduğunu hatırlar gibi oldu, ama o zaman daüzerinde durmamıştı. Şimdi de şöyle birgülümsemiş, yine önemsememiş, unutupgitmişti. Bir zamandır gerçekten pek telaşlıydıLebedev. Onun hesapları her zaman sanki biresin sonucu yer ederdi kafasında ve aşırıheyecandan gelişir, dallanır budaklanır,başlangıçtaki amacından başka başka yerlereyönlenirdi. Hayatta elde ettikleriyle işte buyüzden yetinemezdi. Daha sonra, nikâhtanneredeyse bir gün önce çevirdiği dolaplardanduyduğu pişmanlığı anlatmak için prensegeldiğinde (onda bir alışkanlıktı bu, özellikle debaşarılı olamadığı zamanlarda, arkasından dolapçevirdiği insanlara gider, yaptığından duyduğupişmanlığı anlatırdı) annesinin onu birTalleyrand olmak üzere doğurduğunu, amanedendir bilinmez, yalnızca bir Lebedev

olabildiğini söyledi. Arkasından, prensin büyükilgisini çeken şeyler anlattı. Anlattığına göre,tasarladığı iş için kendisine destek ve yardımcıolabilecek önemli kişilerden birilerine ulaşmayaçalışmış, bu arada General İvan Fyodoroviç’e degitmiş. General İvan Fyodoroviç şaşırmış, “gençadam” için yardımcı olmayı çok istermiş, ama“çok istemesine karşın, şu anda elinden bir şeygelmezmiş”. Lizaveta Prokofyevna ise prensinadını duymak, yüzünü görmek istemezmiş.Yevgeniy Pavloviç ile Prens Ş. “elimizden birşey gelmez” anlamına iki yana açmışlarkollarını, başkaca bir şey söylememişler. Amayılmamış Lebedev, velinimeti sayılabilecek, çokyakın dostu, yaşlı, deneyimli, saygın bir hukukadamına danışmış. Deneyimli hukuk adamıbunu yapılabileceğini, ancak söz konusu kişininaklının yerinde olmadığına yetkili kişilerintanıklık etmesinin, bunun yanında enönemlisinin de üst düzey insanlardan bu konuyudestekleyenlerin bulunmasının gerektiğinisöylemiş. Yine yılmamış Lebedev, bir gündoktor bile getirmiş prense. Yazlıkçılardan, yinesaygın, boynunda Anna nişanı olan yaşlı bir

doktormuş bu. Prensin yaşadığı çevreyi görecek,onunla ilgili bilgi edinecek, şimdilik resmiolmasa da, dostça görüşlerini söyleyecekti. Prensdoktorun kendisini ziyaretini hatırlıyordu. Birgün öncesinden Lebedev onun hasta olduğunusöylemeye başlamıştı. Prensin ilaç almayıkesinlikle reddetmesi üzerine de ertesi günyanında doktorla çıkagelmişti. Sözde durumuçok kötüleşen Bay Terentyev’in yanındangeliyorlardı ve doktor prense hastayla ilgilibirtakım bilgiler vermek istiyordu. Prens,Terentyev’i görmeye gittiği için Lebedev’iövmüş, doktoru da çok iyi karşılamıştı. HemenTerentyev’den söz etmeye başlamışlardı. Doktorprensten o geceki intihar girişimiyle ilgiliayrıntılı bilgi almak istemişti. Prens intiharolayını anlatışıyla da, olayı açıklayışıyla dadoktorun hayli dikkatini çekmişti. Petersburg’unhavasından, prensin hastalığından, İsviçre’den,Şneyder’den söz etmişlerdi. Şneyder’in tedaviyöntemi, prensin anlattıkları doktorun ilgisiniöylesine çekmişti ki, iki saat kalmıştı prensinyanında, bu arada onun nefis purolarındaniçmeyi de ihmal etmemiş, Lebedev’in ikramı,

Vera’nın getirdiği likörden içmişti. Evli barklıdoktor Vera’ya öylesine iltifatlar yağdırmayabaşlamıştı ki, öfkelenmişti kız. Prensle doktor ikidost gibi ayrılmışlardı. Dışarı çıktıklarındadoktor Lebedev’e, “Böylelerini vesayet altınaalacaksanız, onlara vasi olarak kimiatayacaksınız?” demişti. Lebedev’in, yakıngelecekte gerçekleşmesi beklenen çok önemliolayla ilgili söyledikleri üzerine ise doktoranlamlı anlamlı, kurnazca başını sallamış vesonunda şöyle demişti: “Kimler kimlerleevlenmiyor ki...” En azından, duyduğukadarıyla, inanılmaz çekici bir kadınmış...Yalnızca bu bile varlıklı bir erkeği kendinebağlamasına yetermiş. Ayrıca Totskiy’den de,Rogojin’den de aldığı paraları, incileri,pırlantaları, değerli şalları, mobilyaları davarmış. Dolayısıyla, değerli prensin bu seçimigörüldüğü kadar aptalca değil, son derecezekice, kurnazcaymış; hesabını kitabını iyi bilirbir sosyete adamı olduğunu kanıtlamaktaymış,öyle ki prens için gayet hoş bir şeymiş bu...Doktorun böyle düşünmesi Lebedev’i şaşırmıştıbile.

Böylece bırakmıştı vasilik çalışmalarını. Şimdide şöyle diyordu prense: “Bundan böylesadakatten ve sizin için dökeceğim kandanbaşka bir şey görmeyeceksiniz benden. Burayada bunun için geldim.”Prensi son günlerde İppolit oyalıyordu. Sık sıkhaber yollayıp yanına çağırıyordu onu. Yakında,küçük bir evde oturuyorlardı. Çocuklar, erkekve kız kardeşler, yazlık sayesinde avludakihastadan hiç olmazsa biraz kurtuldukları içinmutluydu. Zavallı yüzbaşının karısıysa herşeyiyle hasta oğlunun emrindeydi. Amaöyleyken yine de her gün barıştırmak zorundakalıyordu onları prens. Bu nedenle hasta“dadım” diye çağırıyordu prensi, aynı zamandaarabuluculuk çabalarından dolayı onu küçükgörmekten de geri kalmıyordu. Önce ölümdöşeğindeki babasının başucundan ayrılmadığı,ardından dul kalan annesiyle ilgilendiği içinziyaretine gelemeyen Kolya için demediğinibırakmıyordu. Sonra alaylarını prens ileNastasya Filippovna’nı evliliklerineyoğunlaştırdı, öyle ki sonunda çileden çıkanprens, gücendiği için ona uğramayı kesti. Ne var

ki iki gün sonra yüzbaşının karısı iki gözü ikiçeşme çıkageldi, evlerini onurlandırması içinyalvarıp yakarmaya başladı prense: “Yoksa oğluöldürecekmiş” kadıncağızı. Yüzbaşının karısısonra şöyle ekledi: “Size açacağı çok büyük birsır varmış.” Gitti prens. İppolit barışmakistiyordu onunla, ağlamaya başladı, amaanlaşılacağı üzere gözyaşlarından sonrahırçınlaştı, öfkesini dışa vurmaktan çekiniyordu.Durumu çok kötüydü. Bütün belirtilerden bu kezsonunun artık çok yakın olduğu anlaşılıyordu.Açacağı sır falan yoktu ortada, yalnızcaheyecandan tıkanarak (belki de yapmacıktı buheyecanı) bir ricada bulundu: “Rogojin’densakının.” Sonra eklemişti: “Elindekini başkasınakaptırmayı sineye çekecek biri değildir o...” vb.vb... Prens daha ayrıntılı bilgi almak için sorularsormaya başladı, ama İppolit’in kişiselduygularından, izlenimlerinden başka bir şeyyoktu ortada. Prensi sonunda korkutmayıbaşardığı için pek keyiflenmişti İppolit. Prensbaşlangıçta onun birtakım özel sorularına cevapvermek istemiyordu, “hiç değilse yurtdışınakaçmaları, Rus papazlarının her yerde

bulunduğu, orada nikâh kıydırabilecekleri” gibiöğütlerini yalnızca gülümseyerek dinliyordu.Sonunda şöyle dedi İppolit: “Aslında benyalnızca Aglaya İvanovna için korkuyorum:Rogojin Aglaya İvanovna’yı ne çok sevdiğinizibiliyor. Aşka karşı aşk... Siz onun elindenNastasya Filippovna’yı aldınız, bu yaptığınızakarşılık o da Aglaya İvanovna’yı öldürecek.Gerçi şu anda sizin değildir Aglaya İvanovna,ama yine de büyük acı verecektir size onuöldürmesi, öyle değil mi?” Amacına ulaşmıştıİppolit. Prens deli gibi ayrılmıştı onun yanından.Rogojin’le ilgili bu uyarı prense nikâhtan birgün önce ulaşmıştı. O akşam prens evlenmedenönce son kez görüştü Nastasya Filippovna ile.Ama Nastasya Filippovna onu yatıştıracakdurumda değildi. Hatta tersine, son zamanlardagiderek daha çok şaşırtıyordu prensi. Daha önce,yani birkaç gün önce prensle görüştüğüzamanlar onu neşelendirmek için büyük çabaharcıyor, onu üzgün gördükçe çok korkuyordu.Ona şarkılar bile söylüyordu, hatırladığı komikher şeyi anlatıyordu ona. Prens onunanlattıklarına her zaman çok gülüyor gibi

yapıyor, ama daha çok onun parlak zekâsına,kimi zaman heyecanlandığında (aslındaheyecanlandığı çok sık oluyordu) anlatırkenkiaydınlık duygularına gülüyordu. Prensigüldürdüğünü, onu etkilediğini gördükçecoşuyordu, kendiyle gurur duymaya başlıyordu.Ne var ki Nastasya Filippovna’nın hüznü vedalgınlığı şimdi her saat giderek artıyordu.Prensin kafasında biçimlenmiş, NastasyaFilippovna’ya ilişkin oturmuş düşünceleri vardı.Öyle olmasaydı şimdi onun her şeyi elbetteesrarlı, anlaşılmaz gelirdi ona. NastasyaFilippovna’nın kendini toparlayacağınaiçtenlikle inanıyordu. Prens, YevgeniyPavloviç’e Nastasya Filippovna’yı içten,yürekten sevdiğini, bu sevgisinde tek başınabırakılamayacak çaresiz, hasta bir çocuğaduyulan yakın ilginin de olduğunu söylerkendoğru söylüyordu. Nastasya Filippovna’yabeslediği duygudan kimseye söz etmiyor,elinden gelirse, bu konuda konuşmak bileistemiyordu. Nastasya Filippovna ile baş başaoldukları zamanlar birbirlerine söz vermiş gibi,“duygularından” hiç söz etmiyorlardı. Olağan,

neşeli, heyecanlı sohbetlerine herkeskatılabilirdi. Darya Alekseyevna daha sonraanlattığına göre, onların sohbetini büyük birhazla izliyordu.Nastasya Filippovna’nın ruhsal ve zihinseldurumuna prensin bu bakışı onu bir bakımabirçok belirsizlikten de kurtarıyordu. Onungözünde Nastasya Filippovna şimdi, üç ay öncetanıdığından bambaşka bir kadındı. Sözgelimi, ozaman evlenmekten öylesine gözyaşlarıdökerek, lanetler okuyarak, sitemler ederekneden kaçtığına, şimdi ise bir an önceevlenmekte neden ısrar ettiğine akılerdiremiyordu. Prens “Belki de beni mutluedemeyeceğinden o zaman olduğu gibikorkmuyor artık,” diye düşünüyordu. NastasyaFilippovna’nın kendine güveninin böyle birdenartması prense göre doğal olamazdı. YalnızcaAglaya’ya olan nefretinden de kaynaklanıyorolamazdı bu güven: Nastasya Filippovna’nınduyguları çok daha derindi. Rogojin’le birlikteolma korkusundan olabilir miydi? Sözün kısası,bütün bunların yanında başka nedenler de sözkonusu olabilirdi... Ama prens için en açık seçik

olanı, uzun zamandır kuşkulandığı şeyin,zavallı, hasta ruhun sonunda artık dayanamamışolmasıydı. Gerçi bütün bunlar kuşkularının birölçüde dağılmasına neden oluyordu, ama onunhuzura kavuşmasına da, içinin rahatlamasına dayetmiyordu. Kimi zaman bir şey düşünmemeyeçalışıyordu, nikâhı da pek önemsiz birformaliteymiş gibi görüyordu. YevgeniyPavloviç’le konuşmasında olduğu gibi,kendisine yapılan itirazlara, uyarılara kesinliklekarşılık veremiyor, bunun için yetersiz olduğunudüşünüyor, bu yüzden bu tür konuşmalardanuzak durmaya çalışıyordu.Öte yandan, Aglaya’nın onun için ne anlamifade ettiğini Nastasya Filippovna’nın çok iyibildiğinin de farkındaydı prens. Ama ağzını açıpbir şey söylemiyordu Nastasya Filippovna,gelgelelim, ilk zamanlar prens Yepançinler’egitmek için hazırlanırken görüyordu onun“yüzünün” nasıl olduğunu. Ama Yepançinler’inPavlovsk’tan ayrılmalarından sonra yüzüaydınlanmıştı. Prens ne kadar dikkatsiz,olacakları sezinleme yeteneğinden yoksunolursa olsun, bir ara Nastasya Filippovna’nın

Aglaya’yı Pavlovsk’tan kaçırmak için birskandal çıkarmak niyetinde olduğunuhissettiğinden huzursuz olmaya başlamıştı.Yazlık evlerin hepsinde nikâhla ilgili heyecanlıkonuşmaların olmasında, rakibesinin sinirlerinibozmak isteyen Nastasya Filippovna’nın payıkuşkusuz büyüktü. Yepançinler’le karşılaşmasıçok zor olduğu için, Nastasya Filippovna bir günkupa arabasına prensi de alıp Yepançinler’inyazlık evlerinin tam penceresinin dibindengeçmişti. Bu prens için çok büyük bir sürprizolmuştu. Her zaman olduğu gibi iş iştengeçtikten sonra, kupa arabası tam pencerenindibinden geçerken durumu fark etmiş, hiç sesiniçıkarmamış, ama iki gün hasta yatmış, NastasyaFilippovna da bir daha böyle bir şey yapmamıştı.Nikâh öncesi günlerde pek bir dalgındı NastasyaFilippovna. Ama her zaman üzüntüsünüyenmeyi başarıyor, tekrar neşeleniyordu. Fakatsanki durgun bir neşeydi şimdi onunki, eski şenşakrak, mutlu neşesinden eser yoktu. Prens çokdaha dikkatliydi şimdi. Nastasya Filippovna’nınona Rogojin’den hiç söz etmediğininfarkındaydı. Ancak nikâha beş gün kala Darya

Alekseyevna’nın evinden birini yolladılar.Prensin acele gelmesini istiyorlardı. NastasyaFilippovna’nın durumu çok kötüydü. Prensyanına girdiğinde Nastasya Filippovna çıldırmışgibiydi. Çığlıklar atıyor, zangır zangır titriyor,bağırıp çağırarak Rogojin’in bahçedesaklandığını, biraz önce onu orada gördüğünü,bu gece onu öldüreceğini söylüyordu... boğazınıkesecekmiş! Bütün gün bir türlü sakinleşemedi.Ama aynı akşam prens bir ara İppolit’euğradığında, birtakım işleri için gittiği kenttenyeni dönmüş olan yüzbaşının karısı, o günPetersburg’da Rogojin’in onun evine uğradığını,ona Pavlovsk’la ilgili birtakım sorular sorduğunuanlattı. Prensin Rogojin’in onun evine özelliklesaat kaçta uğradığını sorması üzerine yüzbaşınınkarısı tam da Nastasya Filippovna’nın Rogojin’ibahçede gördüğünü söylediği saati söyledi.Demek düpedüz hayal görmüştü NastasyaFilippovna. Durumu açıklığa kavuşturmak içinkalkıp yüzbaşının karısına gitti, onunlakonuştuktan sonra sakinleşti.Nikâhtan bir gün önce prens çokduygulandırdı Nastasya Filippovna’yı:

Petersburg’dan bir moda evinin gönderdiğigelinlik, duvak, öteki süsler, daha bir sürü şeygelmişti. Prens, Nastasya Filippovna’nın bukadar sevineceğini hiç düşünmemişti. Durmadanövüp duruyordu Nastasya Filippovna’yı, o daprensin övgüsüyle daha da mutlu oluyordu.Ama bir ara ağzından kaçırdı: Birilerininevlenmelerine karşı olduğunu, birtakım kendinibilmezin pencereleri dibinde gürültülü müziklegösteri yapacağını, özellikle bu amaçlayazdıkları şiirler okuyacaklarını, Pavlovsk’tahemen herkesin de bunu onayladığını duymuştu.İşte bunun içindir ki, şimdi onların karşısındabaşı daha da dik, onlara inat, güzelliğiyle de, sonderece şık gelinliğiyle, duvağıyla, takılarıyla daherkesin gözünü kamaştırmak istiyordu.“Cesaretleri varsa, istedikleri kadar bağırıpçağırsınlar, ıslık çalsınlar!” Yalnızca bu düşüncebile gözlerinin ışıl ışıl parlamasına yetiyordu.Gizli bir hayali daha vardı, ama kimseyeaçmıyordu onu: Kilisede Aglaya’nın veya enazından onun yolladığı birinin gizlice kalabalığakarışmasını, her şeyi görmesini istiyordu. Kaçgündür bunun için hazırlanmaktaydı...

Kafasında böyle düşüncelerle gece saat on bircivarında ayrıldı prensten. Ama saat daha onikiyi vurmamıştı ki, Darya Alekseyevna’nınevinden biri koşarak geldi prense, hemen“gelmesini, Nastasya Filippovna’nın çok kötüolduğunu” söyledi. Prens gelini yatak odasınakapanmış buldu. Umutsuzluk içinde hıçkırahıçkıra ağlıyor, sinir krizi geçiriyordu. Kapalıkapının dışından söylenenlerin hiçbiriniduymuyordu. Sonunda açtı kapıyı. Yalnızcaprensin içeri girmesine izin verdi, kapıyı yinekilitledi ve hemen ayaklarına kapandı prensin.(En azından, bir şeyler görebilen DaryaAlekseyevna daha sonra böyle anlatıyordu.)Prensin ayaklarına sarılmış, haykırıyordu:— Nedir benim bu yaptığım! Ne yapıyorumben! Nedir bu sana yaptığım!Prens bir saat oturdu Nastasya Filippovna’nınyanında. Neler konuştuklarını bilmiyoruz. Birsaat sonra barışmış, mutlu ayrıldıklarınısöylüyordu Darya Alekseyevna. Prens o gece birkez daha adam yollayıp Nastasya Filippovna’nınnasıl olduğunu sordurdu. Ama uyumuştu

Nastasya Filippovna. Sabahleyin, NastasyaFilippovna uyanıncaya kadar prens DaryaAlekseyevna’ya iki kişi daha yolladı, yolladığıüçüncü kişi ise “şu anda NastasyaFilippovna’nın çevresinde Petersburg’dan gelmişbir sürü modacının, kuaförün olduğu, dünküdurumundan eser kalmadığı, şimdi ise güzellergüzeli hanımefendinin gelinlik giymeden önceher güzelin yapması gerektiği gibi süslendiği,özellikle şu anda da pırlantalarından hangisini,nasıl takacağına karar vermekte olduğu”haberiyle döndü. Rahatlamıştı prens.Bu nikâhla ilgili bilgisi olanlar (galibadoğruydu da bu bilgiler), olayları şöyleanlatıyorlardı:Nikâh akşam saat sekizdeydi. NastasyaFilippovna daha saat yedide hazırdı. Saat altıdansonra ise aylak takımı yavaş yavaş Lebedev’in,özellikle de Darya Alekseyevna’nın evininçevresinde toplanmaya, saat yediden sonra dakilise dolmaya başlamıştı. Vera Lebedeva ileKolya, prens için son derece endişeliydiler. Amaevde çok işleri vardı, prensin bölümünde

konukları karşılamakla, ağırlamakla uğraştıklarıiçin başka bir şey düşünecek durumları yoktu.Nikâhtan sonra ayrıca bir toplantı falan dadüşünülmüyordu; Lebedev nikâha katılmasıgerekli birkaç kişinin dışında, yalnızcaPtitsınlar’ı, Gavrila’yı, boynunda Anna nişanıolan doktoru bir de Darya Alekseyevna’yı davetetmişti. Prens merak edip, “neredeyse yabancıolan” doktoru neden davet ettiğini sorduğundaLebedev kendinden pek hoşnut bir tavırla şöylecevap vermişti: “Adamın boynunda Anna nişanıvar, saygın biri, bir ağırlık verir toplantıyaefendim.” Gülmüştü prens. Fraklarını giymiş,eldivenlerini takmış Keller’le Burdovskiy pekkibar görünüyorlardı. Yalnız Keller evinçevresinde toplanmış aylaklar kalabalığınadüşmanca bakışıyla, her an kavgaya hazıroluşuyla prensi de, onun adına güvenceverenleri de huzursuz etmekteydi. Nihayet, saatyedi buçukta prens arabaya bindi, kiliseye doğruyola çıktı. Sırası gelmişken şunu da belirtelim,prens törende hiçbir eksikliğin olmamasını,geleneklere sıkıca uyulmasını istiyordu. Herşeyin “gerektiği” gibi, eksiksiz, tam

uygulanmasında ısrar ediyordu. Kilisede,kalabalıktan yükselen sürekli mırıltılar arasında,sağa sola gözdağı verircesine bakarak yürüyensağdıcı Keller’in eşliğinde mihraba kadar yürüdüprens, gelin gelene kadar beklemesi gerekenyere girdi, Keller gelini almaya gitti. DaryaAlekseyevna’nın evinin önünde prensin evininönündeki kalabalığa göre iki ya da üç kat fazlabir kalabalık bekliyor ve üç kat fazla gürültülüediyordu. Giriş merdivenlerini çıkarken öyleşeyler duydu ki, sonunda tutamadı kendini,gerektiği gibi bir nutuk çekmek amacıylakalabalığa dönecek oldu, ama neyse kiBurdovskiy ile tam o anda koşarak kapıya çıkanDarya Alekseyevna zamanında durdurdular onu,kolundan tutup zorla içeri aldılar. Keller çoksinirliydi ve acele ediyordu. Nastasya Filippovnaayağa kalktı, bir kez daha baktı aynaya, dahasonra Keller’in dediğine göre, “çarpık” birgülümsemeyle, yüzünün “ölü yüzü gibi sapsarı”olduğunu söyledi, tasvirin önünde büyük birsaygıyla öne eğildi ve kapıya çıktı. Büyük biruğultuyla karşıladı onu kalabalık. Evet, öncegülüşenler, alkışlayanlar, hafifçe ıslık çalanlar da

olmuştu. Ama hemen arkasından başka seslerduyuldu:— Şu güzelliğe bakın!— Ne ilk gördüğümüz güzel bu, ne de son!— Salaklar! Duvak her kusuru örter derler!Merdivenin hemen dibindekiler bağırdılar hepbir ağızdan:— Bulunmaz bir güzellik, yaşa!Katibin biri haykırdı:— Bir prenses bu! Böyle bir prenses içincanımı verirdim! “Bir gece için bir ömür!..”[63]Kapıdan çıktığında Nastasya Filippovna’nınyüzü gerçekten de bembeyazdı. Ama iri,simsiyah gözleri kalabalığa bakarken iki kor gibiparlıyordu. Bu bakışın karşısında dayanamadıkalabalık, yükselen öfkeli bağrışlar coşkunhaykırışlara dö-nüştü. Bu arada kupa arabasınınkapısı açılmış, Keller elini geline uzatmıştı ki,tam o anda bir çığlık attı Nastasya Filippovna,

merdivenlerden doğrudan kalabalığın arasınadaldı. Onu yolcu etmekte olanlar şaşkınlık içindekalakalmışlardı. Kalabalık açılarak yol verdiNastasya Filippovna’ya, birden merdivenlerinbeş altı adım ötesinde Rogojin göründü.Kalabalığın arasında Nastasya Filippovna’yabakıyordu. Nastasya Filippovna çıldırmış gibikoştu ona ve iki kolundan yakaladı.— Kurtar beni! Götür beni buradan! Nereyeistersen götür, ama hemen şimdi!Rogojin neredeyse kucağına aldı NastasyaFilippovna’yı. Kucağında arabaya kadar götürdüonu. Sonra bir anda cüzdanından bir yüzrublelik çıkardı, arabacıya uzattı.— Tren istasyonuna... Trene yetişirsen biryüzlük daha alırsın!Nastasya Filippovna’nın arkasından o da atladıarabaya, kapıyı kapadı. Bir an düşünmediarabacı, kamçıyı şaklattı. Daha sonra Keller herşeyi olayın birdenbire olup bitmesine bağlıyorve şöyle diyordu: “Çok değil, bir saniye geçkalsalardı yakalardım onları, bırakmazdım!”

Hemen oracıkta bekleyen bir arabaya atladıklarıgibi arkalarından koşturmuşlar, ama sonra yolda,“artık geç olduğu, onları zorla geriçeviremeyecekleri” için vazgeçmişler.Şaşkına dönen Burdovskiy şöyle demiş:— Bu durumda prens de istemez onu zaten!Rogojin’le Nastasya Filippovna trene yetiştiler.Arabadan indikten sonra trene biniyorlardı ki,Rogojin önlerinden geçmekte olan bir kızıdurdurdu. Kızın üzerinde koyu renk, eski, amadüzgün bir başlıklı manto vardı.— Mantonuza elli ruble! dedi Rogojin.Birden elli rubleyi uzattı kıza. Kız bir an neoluyor, anlamaya çalışırken elli rubleliği elinetutuşturdu, mantoyu çekip aldı. MantoyuNastasya Filippovna’nın omuzlarına atıp,başlığını kafasına geçirdi. Mantosunu nedensatın aldıklarını sonunda anlamıştı kız. Yoksagelinin gözalıcı kıyafeti trende çok dikkatiçekerdi. Eski, bir işe yaramaz mantosuna okadar parayı başka ne için vermiş olabilirlerdi?

Olan bitenin haberi kiliseye olağanüstü çabukulaştı. Keller prensin yanına gelince tanıdıktanımadık bir sürü insan başına toplandı, sorularsormaya başladılar. Her kafadan bir sesçıkıyordu. Başını sallayanlar, hatta gülüşenlervardı. Kimse çıkmıyordu kiliseden. Prensinhaberi nasıl karşılayacağını görmek içinbekliyorlardı. Durumu öğrenince yüzübembeyaz kesildi prensin, ama haberi sakinkarşıladı, zor duyulur bir sesle şöyle söylediyalnızca: “Gerçi bir korku yok değildi içimde,ama yine de böyle bir şeyin olacağınıbeklemiyordum...” Bir süre sustuktan sonraekledi: “Öte yandan... Nastasya Filippovna’nındurumunda... son derece doğal bu...” Dahasonra Keller onun bu düşünce biçimini“görülmemiş bir felsefe” diye değerlendirecekti.Prens kiliseden görünüşte son derece sakin vedinç ayrıldı. En azından birçok kimse öylegörmüştü ve daha sonra öyle anlatıyordu.Prensin bir an önce eve gitmeyi, yalnız kalmayıçok istediği belliydi. Ama buna izin vermediler.Onun arkasından odaya davetlilerden birkaçı, buarada Ptitsın, Gavrila Ardalionoviç, onunla

birlikte, gitmeye hiç niyetli görünmeyen doktorgirdiler. Ayrıca aylak takımı da kuşatmışdurumdaydı evi. Prens, Keller’le Lebedev’inverandada ısrarla yukarı çıkmakta direnen,memura benzeseler de ne oldukları belliolmayan birtakım insanlarla sert bir biçimdetartıştıklarını duyuyordu. Tartışanların yanınagitti, konunun ne olduğunu sordu ve Lebedev’leKeller’i kibarca kenara çektikten sonra,verandaya çıkmak isteyenlerin en önündebasamaklarda duran ak saçlı, şişman adama içeribuyurmasını rica etti. Adam mahcup oldu, amayine de içeri girdi. Arkasından ikincisi,üçüncüsü izledi onu. Bütün kalabalıktan içerigiren yedi sekiz kişi çıktı. Elden geldiğince rahatgörünmeye çalışıyorlardı. İçeri girmeye başkahevesli çıkmadı. Çok geçmeden dışarıdakileriçeri girenleri “görmemişler” diye suçlamayabaşladı. İçeri girenleri oturttular. Konuşmalarbaşladı, çaylar geldi... Her şeyin olağanüstüsade, alçakgönüllü, ağırbaşlı olması içerigirenleri biraz şaşırtmıştı. Konuşmayıcanlandırmak, konuyu “asıl konuya” getirmek,neşelenmek için birkaç girişim oldu kuşkusuz.

Gözü pek birkaç soru sorulacak, “cesurca”saptamalarda bulunulacak oldu. Ne var ki prensher soruya öylesine sade, güler yüzle, aynızamanda ağırbaşlı, konuklarının değerinibiliyormuş gibi cevaplar veriyordu ki, bu türsorular bir süre sonra kesilmişti. Konuşma yavaşyavaş neredeyse ciddileşmeye başladı. Sözekarışan biri büyük bir öfkeyle, köyünde neolursa olsun, çiftliğini satmayacağına, tersine,“iyi para edeceği” güne kadar bekleyeceğineyeminler etmeye başladı. “İşte böyle, efendim,”diye sürdürdü konuşmasını, “benim ekonomiksistemim de bu işte... anlatabiliyor muyum?”Adam prense bakarak konuştuğu için prens,(Lebedev kulağına bu adamın değil çiftliği, dikilibir ağacının bile olmadığını fısıldamasına karşın)heyecanla övmeye başlamıştı onun budüşüncesini. Bir saat geçti aradan, çaylar içildibitti, nihayet daha fazla oturmaktan utanırolmaya başladılar konuklar. Doktorla ak saçlıadam heyecanla vedalaştılar prensle. Peşindenherkes aynı heyecanla, gürültülü biçimdevedalaştı. İyi dilekler dilendi, “üzülecek bir şeyyok ortada, belki böylesi daha iyi oldu”, vb. vb.

gibi düşünceler açıklandı. Onuruna kadehkaldırmak isteyen gençler olduysa da, yaşlılarsusturdu onları. Herkes dağıldıktan sonra Keller,Lebedev’in kulağına eğilip şöyle dedi: “Görüyormusun, senle ben bağırıp çağırmaya, kavgaçıkarmaya, işi polise götürmeye hazırlanıyorduk,oysa o yeni yeni dostlar edindi, hem de nasıldostlar... Ne mal olduklarını biliyorum ben...”Kafası oldukça “iyi” olan Lebedev derin birgöğüs geçirdikten sonra şöyle dedi:“Akıllılardan, bilge kişilerden sakladı, küçüklereaçtı kendini,[64] zamanında söyledim benbunu... ama şimdi buna şunu ekliyorum: Tanrıile melekleri korudular küçüğü, dipsizuçurumdan yuvarlanmaktan kurtardılar onu!”Nihayet saat on buçukta yalnız bıraktılarprensi. Başı ağrıyordu. En son giden, nikâhgiysisini çıkarıp ev kıyafetini giymesine yardımeden Kolya oldu. Coşkuyla vedalaştılar. Kolyaolan bitenden hiç söz etmedi, ama yarınuğrayacağına söz verdi. Kolya’nın daha sonraanlattığına göre, bu son ayrılışlarında prensherhangi bir şey söylememiş, niyetinden ona

bile söz etmemişti. Çok geçmeden, hemen hiçkimse kalmamıştı evde. Burdovskiy İppolit’egitmişti, Keller’le Lebedev bir yere gitmek üzereayrılmıştı. Yalnızca Vera Lebedeva bir süre dahakaldı, ortalığı çabucak topladı. Giderken prensinodasının kapısını açıp bakmıştı. Prensdirseklerini masaya dayamış, başı ellerininarasında oturuyordu. Vera sessizce gitmiştiyanına, omzuna dokunmuştu. Prens başınıkaldırıp şaşkın şaşkın, onun kim olduğunuhatırlamaya çalışıyor gibi bir dakika kadarbakmıştı yüzüne. Vera’yı tanıyıp, olan biten herşeyi hatırlayınca birden büyük bir heyecanakapıldı. Ama sonunda Vera’dan, yarın sabah ilktrene yetişebilmesi için kendisini saat yedideuyandırmasını üzerine basa basa büyük birheyecanla rica etti. Vera onu uyandıracağına sözverdi. Prens bu kez ona bundan kimseye sözetmemesini söyledi. Vera buna da söz verdi.Vera çıkmak için tam kapıyı açmıştı ki, prensüçüncü kez durdurdu onu, ellerini tutupdudaklarına götürdü, sonra alnından öptü,yüzünde “alışılmadık” bir ifadeyle şöyle dedi:“Yarın görüşmek üzere!” En azından, Vera’nın

anlattıkları böyleydi. Kızcağız, içinde prens içinbüyük bir endişeyle ayrılmış yanından.Sabahleyin, akşam söz verdiği gibi saat yediyibiraz geçerken odasının kapısını çalıp prensePetersburg treninin on beş dakika sonrakalkacağını söylediğinde, prensi pek canlı,rahatlamış, hatta gülümserken görünce endişesigeçmiş. Gece tam soyunup girmemişti yatağa,ama yine de uyumuştu. Petersburg’dan aynı gündönebileceğini düşünüyordu. Anlaşıldığına göre,Petersburg’a gideceğini de yalnızca Vera’yasöylemeyi uygun ve gerekli görmesi bundandı.

XIBir saat sonra Petersburg’daydı prens. Saatsekizi geçerken Rogojin’in oturduğu binanın anakapısından girdi, Rogojin’in oturduğu bölümünkapısını çaldı. Uzun süre kapıyı açan olmadı.Sonunda açıldı kapı, yaşlı hanım Rogojina’nınoturduğu bölümün kapısı aralandı, temiz yüzlü,yaşlı bir hizmetçi kadın göründü. Kapınınarasından,— Parfyon Semyonoviç evde yok, dedi. Kimiaramıştınız?— Parfyon Semyonoviç’i.— Kendileri evde yok.Hizmetçi kadın tuhaf bir merakla bakıyorduprense.Prens,— Hiç değilse şu kadarını söyleyin, dedi, geceevde miydi? Ve... dün yalnız mı geldi eve?Hizmetçi kadın prense öyle bakmayı

sürdürüyor, ama bir şey söylemiyordu.— Dün akşam geldiğinde... NastasyaFilippovna yanında mıydı?— İzninizle, kim olduğunuzu sorabilir miyim?— Prens Lev Nikolayeviç Mışkin. Yakındostuyum Bay Rogojin’in.— Evde yoklar efendim.Hizmetçi kadın başını öne eğdi.— Ya Nastasya Filippovna? diye sordu prens.— Öyle birini tanımıyorum efendim.— Durun, bir dakika durun! Bay Rogojin nezaman dönecek?— Onu da bilmiyorum efendim.Kapı kapandı.Prens bir saat sonra buraya tekrar gelmeyekarar verdi. Avluda etrafa göz atarken kapıcıyıgördü.

— Parfyon Semyonoviç evde mi?— Evet efendim, evde.— Nasıl olur, evde olmadığını söyledilerşimdi?— Kim söyledi, onun bölümünden biri mi?— Hayır, annesinin bölümündeki hizmetçikadın. Parfyon Semyonoviç’in kapısını çaldım,açan olmadı.— Belki çıkmıştır, dedi kapıcı. Çıkarken habervermez çünkü... Bazen anahtarı bile yanına alır,dairesi üç gün kapalı kalır.— Herhalde biliyorsundur, dün gece evdemiydi?— Evdeydi. Bazen ana girişten girer, o zamangörmem onu.— Peki, Nastasya Filippovna yanında değilmiydi?— Bilmiyorum. O pek sık gelmez buraya. Düngelmiş olsaydı görürdüm.

Prens sokağa çıktı, bir süre dalgın dalgındolaştı kaldırımda. Rogojin’in oturduğubölümün pencerelerinin hepsi kapalıydı.Annesinin bölümünün pencerelerinin hemenhepsi ise açık. Güneşli, sıcak bir gündü. Prenskarşı kaldırıma geçti, durup bir kez daha baktıRogojin’in kaldığı bölümün pencerelerine.Kapalı olmaları bir yana, hemen hepsinin beyazperdeleri de inikti.Çok tuhaftır, bir dakika sonra perdelerdenbirinin ucu ansızın hafifçe kalkmış, bir anRogojin’in yüzü görünmüş ve görünmesiylekaybolması bir olmuş gibi geldi ona. Prens birsüre bekledi, gidip tekrar kapının çıngırağınıçalacaktı ki, hemen vazgeçti, bunu bir saatsonraya erteledi: “Kim bilir, belki de bana öylegelmiştir...”Şimdi tek istediği, bir an önce, NastasyaFilippovna’nın yakın zamana kadar oturduğuİzmaylovskiy Mahallesi’ne gitmekti. Prens,Nastasya Filippovna’nın, onun isteği üzerine üçhafta önce Pavlovsk’tan oraya, evinin odalarınıkiraya vererek geçimini sağlayan dürüst,


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook